17 Aralık 2015; Yeni Türkiye yolunda SÜ rektörlük seçimleri!

SÜ rektör adayı belirleme tarihi YÖK başkanlığı tarafından 17 – 18 – 19 Aralık tarihleri olarak açıklandı.  SÜ, Rektör adayı belirleme sürecinin ve adayların şimdiden şehrimize ve üniversitemize Hayırlı olması dileklerimizle.  SÜ rektör adaylıkları ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde yazmış olduğumuz köşe yazılarından sonra,  daha çok olumlu, biraz da negatif eleştiriler aldım. Bunlar güzel gelişmeler. Toplum olarak iletişimi, karşılıklı konuşmayı, eleştirinin küfretmekten, hakaret etmekten farklı olduğunu öğrenmeye başladık. İletişimin ne ve nasıl olduğunu kavramış oluyoruz. Çünkü iletişim insanların zehrini alır. Zehri alınmayan insanlar bulundukları konum ve kurumlar açısından çok tehlikeli oldukları kanaatindeyim.

SÜ, rektör adaylığı noktasında, akademisyen hocalarımızın tercihlerine ipotek koymak veya böyle bir süreci onaylamak gibi bir noktada olmadığımızı ifade etmek isterim. Ülkemizin geçmekte olduğu süreci şöyle kabaca bir incelediğimizde, bu sürece karar vericilerin, yani Cumhurbaşkanlığı ve YÖK’ün bu konuların üzerinde neden durduklarını anlamamız daha kolay olacaktır diye düşünüyorum. 7 Şubat MİT krizi ile başlayan süreci ve ülkemizde yapılmak istenenleri, bir film şeridi halinde incelersek ne denek istediğimiz çok net anlaşılacaktır. Bu günlerin akabinde devam eden, Gezi kalkışmalarından bir sonuç alınamaması.. 17 – 25 Aralık operasyonları ile ülkeyi başka bir mecraya sürüklenme çabaları..  30 Mart yerel seçimleri ile yerel başkanlıkları kaybetmeyelim şeklinde hareketlenmeler..  10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile bütün cephelerin bir blok haline gelmesi ve bu birlikteliğin 7 Haziran seçim sonuçlarında biraz umutlanmalarına – biraz daha gayret şeklinde tabana yüklenmelerine sebebiyet vermiştir. Stratejik irade, siyasi deha ve stratejik vizyonun sürece müdahale etmesi ile 1 Kasım tekrar seçimlerinin devreye girmesini, akabinde ise Milli İradenin bu işe tamamen el koyması ile bütün planlamaların, bekleşenlerin ümitlerinin körelmesine ve son noktanın konması ile sonuçlanmasıdır. Tersi bir tabloyu ve sonucu düşünmek, projeksiyon dahi etmek istemiyorum.

SÜ, rektör adaylığı noktasında, 2011 yılındaki rektör adayı belirleme sürecine benzer bir durum sezer gibiyim. Okyanus operasyonları ile hapse giren dönemin SÜ rektörü Süleyman Okudan, Hakkı Gökbel hocanın rektör olması ve desteklenmesi, akademik çevrelerde çalışması karşılığında hapisten çıkması- çıkarılması, malum yapı ve çevreler tarafından, garanti altına alınmıştır. Bu sürecin böyle olduğu konunun muhatapları ve ilgilileri tarafından malumdur.  Bizim ki sadece malumun ilamından başkası değildir.

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız, global planlamalar ve kazanımlardan, malum yapı ve çevrelerin elemanları hedefleri küçük tutularak yerelde mini kazanımlar peşinde midir?  7 Şubat MİT krizinde nereye tosladıklarını bilemeyenler… Gezi Kalkışmasında kaybedenler… 17 -25 Aralık ile bir sonuca ulaşamayanlar.. 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde halktan tokadı yiyenler… 30 Mart yerel seçimlerinde de umduklarını bulamayanlar… 7 Haziran genel seçimlerinde, bir bütün ve blok hailinde yüklenmelerine rağmen, yine de bir sonuç alamayıp,  kısa bir süre de olsat ümitlenenler, heyecana kapılanlar… Stratejik zeka, stratejik plan, stratejik vizyon ve siyasi dehanın müdahalesi ile 1 Kasım tekrar seçimlerinin devreye girmesi ve bu girişimlerden de tamamen ‘ Kel Ma’dumi ‘ yani YOK mesabesine düşmüşlerdir. Bütün bu çaba ve gayretlerin sonucunda, malum yapı ve çevrelerin yereldeki elemanları hedef küçülterek, mini hedeflere ulaşmak adına, SÜ rektör adaylığı noktasında, Mustafa Hoca nerede durmaktadır? Kamuoyunun ve akademisyen hocalarımızın gri ortamın netleşmesi adına, sadece bir İletişimci olarak soruyorum. Altında başkaca şeyler aramanın manası yoktur diye düşünüyorum. Bu konunun önemine binaen ’Tamamı elde edilemeyen şeylerin,  Tamamı da terk edilmez‘ kaidesince, Türkiye genelinde ulaşılamayan, elde edilemeyen büyük hedeflerden, yerel ve mini kazanım çerçevesindeki malum yapı ve çevreler, Mustafa Hocayı SÜ rektör adaylığı noktasında bir CAN simidi olarak mı görmekteler? Bu malum yapı ve çevrelerin SÜ bünyesindeki akademisyen hocalarımızın Mustafa Hocanın çevresindeki kenetlenmelerinin sebebi hikmeti ne olabilir ki? Bir İletişimci ve Gazeteci olarak, kamuoyunun aydınlanması, konunun netliğe kavuşması ve şeffaflık adına sadece soruyorum…

Başbakan ve Üst Kurullara Rağmen Rektör Olmak mı?

Bu şehirde, SÜ rektör adaylık süreci daha çok konuşulacağa benziyor. 40 yıllık bir kurum ve ülkemizin güzide üniversitelerinden olmasından kaynaklı olarak, bu sürecin ve rektör adayının çok önemli olduğuna inanıyorum. Adaylıklarını açıklayan, Tahir Tüksek, Mustafa Şahin ve Ahmet Alkan hocalar haricinde bir başka aday söz konusu olur mu bilemiyoruz. Sürecin işleyiş şekline bakılırsa başka yerlerden bir başka müdahaleyi gerektireceğine benziyor. Bekleyip hep birlikte göreceğiz…

Adaylık süreci hakkında geçen haftaki yazımıza istinaden, akademisyen hocalarımız tarafından, konunun net olup olmadığı noktasında telefon ve mail aldım. Konunun muhatapları olan rektör adayı hocalarımız, Başbakanlıkta ki Sayın Başbakanımız ile baş başa olarak ve beş rektör adayımız ile birlikte yapılan görüşmede, konunun buralara kadar gelmiş olmasından duyduğu rahatsızlığı taraflara bizzat iletmişlerdir. Elbette ki Sayın Başbakanımız kendi şehrinde olan bir yöneticinin adaylık sürecine müdahale edecektir, etmesi kadar doğal bir süreç olmadığını düşünüyorum. Sayın Başbakanımız beşli olarak yapılan görüşmede özellikle, çok naif ve nazik bir üslupla  ‘ Üst kurullarla ( YÖK, Maliye Bakanlığı vb. ) GÜVEN bunalımı ve UYUM sorunu yaşayan ’ bir arkadaş ile yola devam edemeyeceklerini ifade etmişlerdir. Başbakanlıktaki beşli olarak yapılan görüşme de, Sayın Başbakanımızın böyle bir ifadelerinin olup olmadığını, görüşmede bulunan hocalarımız ( Ali Akmaz, Hüseyin Kara, Selman Türker ) açıklasınlar, kamuoyu ve özellikle de SÜ akademisyen hocalarımız rahat etsinler diye düşünüyorum. Mustafa Şahin hocamıza yönelik olarak daha önceki yazılarımızda YÖK Başkanlığı ve yönetimi tarafından bir şerh olduğunu vurgulamıştık.

Türkiye’de siyaset çok manidar bir süreçte devam eder. Siyaset ile uğraşan arkadaşlarımız ne demek istediğimizi çok iyi anlarlar. Rahmetli Süleyman Demirel’in Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde Isparta iline yapılan yatırım vb. bakmak yeterli olacaktır diye düşünüyorum.  Kayseri, Rize, Malatya, Trabzon vb. illeri de ekleyebiliriz. Sayın Başbakanımızın, SÜ rektör adaylığı noktasındaki iradelerini  ‘şöyle veya böyle ‘ diyerek sorgulamak yerine, şehrimize ve üniversitemize ne tür yatırım vb. noktasında harekete geçirebileceğimizi düşünmenin daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Sayın Başbakanımıza, şehrimize ve üniversitemize kazandırılacak hizmetler noktasında projeler geliştirmek gerektiğini ifade etmek isterim. Bu süreç böyle değerlendirildiği takdirde SÜ akademisyen hocalarımız da bu süreçten kazançlı çıkacaklarına inancım tamdır.

Özellikle Başbakanımızın işaretini kabullenmeyip tepki veren Mustafa Şahin hocaya sormak istiyorum: 22.11.2015 tarihinde SÜ kampus bölgesinde ALES sınavları yapıldı. Konya merkez ilçeleri ve yakın illerden ALES sınavı için SÜ kampus bölgesine öğrenciler ve ailelerden oluşan kalabalık bir kitle geldi. Bir üniversitenin fiziki vb. durumu kurumun halini ortaya koyar. Aynı zamanda üniversiteler şehirlerin vitrini konumundadır.  Kampus bölgesi tamamen bir karmaşa, keşmekeş ve her taraf çöp yığınları halindeydi. 2011 yılından itibaren SÜ rektör yardımcısı olarak görev yapmakta olduğunuz kurumda, müdahale edemediğiniz, çözemediğiniz, halledemediğiniz bu kadar sorun yumağını, rektör olarak nasıl bir vizyon,  network ve yönetim anlayışı getirebileceksiniz?

Sayın Başbakanımız, SÜ rektör adaylığı noktasında Tahir hocamızı işaret ettiğine dair olarak yapılan bu kadar tezviratınıza rağmen, SÜ rektörü olduğunuz takdirde; Selçuklu Tıp fakültesinin bir sürü mali sorunları varken, piyasadan veresiye tıbbi malzeme alamaz hale geldiği bir dönemde, Başbakan’a ve Maliye Bakanlığına rağmen bu sorunları nasıl çözebileceksiniz?

Sayın Başbakanımız ve diğer üst kurullara rağmen SÜ rektörü seçildiğiniz takdirde; 150’ye yakın Doç. Akademisyen hocamız Prof. kadrosu beklerken ve 250’ye yakın Doç. ve Yard. Doç. Akademisyen hocalarımız kadro beklediği bir dönemde, bu kadroları nasıl alabileceksiniz?

2011 yılından itibaren SÜ rektör yardımcısı olarak görev yapmakta olduğunuz kurum, üst kurullarla olan ‘ Uyum ve Güven ‘ bunalımından kaynaklı zikredilen sorunları çözemezken, Başbakanımıza ve üst kurullara rağmen SÜ rektörü seçildiğiniz takdirde bu kadar sorunu nasıl halledebileceksiniz?

 

Başbakan; Mustafa Şahin’i işaret etseydi!

Geçtiğimiz günlerde, SÜ rektör adaylığı ile ilgili iki yazı kaleme aldım. Yazılardan sonra telefonla arayan, mail atan veya dost meclislerinde yazı ile ilgili olarak sitemlerini ve teşekkürlerini ileten dostlara ve bütün akademisyen hocalarımıza teşekkür ederim. SÜ, Türkiye’nin en eski ve köklü üniversitelerinden birisi olduğu için buradaki rektör adaylık seçimi de elbette ki çok önemlidir.  Bu sürecin akademisyen hocalarımız arasında kırgınlıklara sebebiyet vermeden, dostane bir yarış şeklinde geçmesini ve sonuçlanması dileklerimle…

Prof. Dr. Ahmet Alkan hoca, 1994 yılında, ANAP’tan Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve daha sonra da ANAP Konya Milletvekili adaylığı süreçlerinde dostane birkaç defa seçim toplantılarına katılmıştım. Ahmet hocaya seçim sürecinde gittiği her yerde bıyıklarından kaynaklı olarak şu soruya muhatap olurdu: ‘ Ülkücü müsünüz ve neden ANAP’tan aday olduğunuz’ şeklinde…  Ahmet hocam her defasında bu soruya sinir olur, siyasete yeni ısınmaya çalışan bir akademisyen olduğu için sinirlendiğini de belli etmemeye çalışır ve bıyıklarını da kesinlikle kesmeyeceğini ifade ederlerdi.  Bu ülke ‘şekille uğraşmayı artık bırakmalı’ vurgusunu sürekli olarak ifade ederlerdi.  Ahmet hocam, SÜ rektör adaylığı sürecinde, 1 Kasım seçimlerinden önce ki Cumhurbaşkanlığı Genel sekreteri ve halen AK Parti İzmir milletvekili olan Binalı Yıldırım Bey ile konuyu detaylı bir şekilde mütalaa ettikleri noktasındaki kulisi sizlerle paylaşmak isterim. Binalı bey ile yapılan görüşmenin neticesinde kimseye verilmiş bir söz ve destek olmadığını teyit edildikten sonra SÜ rektör adaylığının açıklamışlardır.

SÜ rektör adaylığı için isimleri geçen, Mustafa Şahin, Selman Türker, Tahir Yüksek, Ali Akmaz ve Hüseyin Kara’nın Başbakanlığa çağrılarak, saat 19.00 için verilen randevu, Sayın Başbakanımızın Başbakanlıktaki ‘Güvenlik Zirvesinin’ uzaması sebebi ile 23.30’da başlayıp gece 01.30’da bitmiştir. Ahmet Alkan beyin Başbakanlığa neden davet edilmediği de yukarıda ki yazımızın içinde konunun uzmanlarınca malumdur. Başbakanlıkta ki görüşmede Sayın Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu,  SÜ rektör adaylığı için bir veya iki adayın lehine çekilmeleri noktasında bir önerisinin olduğunu, geçtiğimiz hafta basından hep birlikte öğrenmiş bulunuyoruz. Başbakanlığa giden grup, Başbakanımızın önerisini değerlendirip, kendi aralarında istişareler ve görüşmeler yaptıktan sonra, içlerinden seçilen bir sözcü vasıtası ile sonucu Sayın Başbakanımıza ileteceği şeklinde ki duyumu da sizlere hatırlatmak isterim. Grup kendi aralarında ki görüşmelerden sonra, mutabakata varılamadığı ve herhangi bir birliktelik de hâsıl olmadığını,  sözcü olarak seçilen Ali Akmaz hocam tarafından Sayın Başbakanımıza ilettikleri kulisi de sizlerle paylaşmak isterim.  Daha sonra Sayın Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, değerlendirmelerini ve başkaca istişarelerini yaptıktan sonra, yine grup sözcüsü Ali Akmaz hocam ile yapılan görüşmesinde,  Tahir Yüksek hocanın adaylığını açıklamasını ve kendilerini SÜ rektör adaylığı için destek ve onaylarının olduğunu iletmişlerdir.  Bu konuların detaylarını hep birlikte geçtiğimiz hafta basından öğrenmiş bulunuyoruz.

1 Kasım seçimlerinden zafer ile çıkmış, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Yeni Türkiye yolunda birlikte çalışmak istediği yol arkadaşlarını, özellikle de kendi şehrinin yöneticilerini,  seçmesi kadar doğal bir şey olamaz diye düşünüyorum. Konya da yaşayanlar olarak Başbakanımızın sadece Konya ile ilgilenmesini, başkaca sorunlarının olmadığını mı düşünüyoruz?  Dünyanın sadece Konya’nın etrafında döndüğünü mü zannediyoruz? Dünya da bu kadar sorun varken, etrafımız ateş çemberi halinde kaynarken, iç içlerimizi de dış güçler ve taşeronları vasıtası ile karıştırılmaya çalıştıkları bir dönemde, Sayın Başbakanımızın SÜ rektör adaylığı konusunda ki iradesini ‘Sorgulanır‘ noktaya getirmenin çok tehlikeli olduğu kanaatindeyim.  Sayın Başbakanımızı bu konularda çok yormanın hiç kimseye, hiçbir kuruma ve özellikle de şehrimiz Konya’ya fayda sağlamayacağını da ifade etmek isterim.  Bu kadar gürültü ve patırtıdan sonra şu soruları sormadan edemiyorum: Sayın Başbakanımız, SÜ rektör adaylığı noktasında ki iradesini ve tercihini Mustafa Şahin hocadan yana kullanmış olsa idi sorun olmayacak mıydı? Her şey süt liman olacak mıydı?  Başbakanımızın iradesi o zaman sorgulanmayacak mıydı? Akademisyenler arasındaki tepkisellik engellenebilecek miydi?

 

Hükümet Esnaf Kefalet Kooperatifine El Atmalı?

Geçtiğimiz günlerde Konya’da bir haber sitesinde, Konya Nalçacı Esnaf Kefalet Kooperatifinde neler oluyor başlıklı bir haber gördüm. Birkaç aydır konu ile ilgili olarak bir köşe yazısı planlamakta olduğum için, sahada araştırma yapıyor, küçük esnaf ile konunun detayları hakkında bilgiler elde etmeye çalışıyordum. Haberi görünce aklıma takılan ve küçük esnaflar arasında kulislerde konuşulanlarla ilgili olarak gazeteci duyarlılığı çerçevesinde bir yazı kaleme almak üstümüze vazife oldu. Haberde konu edilen kişisel konular benim ilgi sahama hiç girmez. Bir İletişimci olarak,  küçük esnafla ilgili olan kredi öncesi ve sonrasında meydana gelen sıkıntılar ve küçük esnafın kefalet kooperatifleri tarafından bitirilme noktasındaki uygulamaları ile ilgili olarak, küçük esnafların kendi aralarındaki ve diğer dost meclislerindeki sohbet arası kulislerde konuşulanları, ilgililerin dikkatine ve kamuoyunun önüne serdetmeye çalışacağım.

Anayasamızın; 171.maddesi; Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.  Kooperatifler, Devletin her türlü kontrol ve denetimine tabi olup, siyasetle uğraşamaz ve siyasi partilerle işbirliği yapamazlar. Yine Anayasamızın 173.maddesi; Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır. Esnaf K.Kooperatifleri; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre değişir ortaklı, değişir sermayeli ve sınırlı sorumlu bir esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifi kurulur. Esnaf K. Kooperatifleri; Kooperatifin amacı, ortağı esnaf ve sanatkâra faaliyetleri için gerekli krediyi sağlamak veya kredi ve banka teminat mektubu almak üzere kefil olmaktır. Esnaf Kefalet Kooperatifleri; Kredi ve kefalet, ortağın sanatının geliştirilmesi, iş ve üretim kapasitesinin arttırılması, ürün çeşitlendirilmesi için gerekli alet, araç, makine, teçhizat ve işyeri temini veya işletme sermayesi olarak kullanılmak ve ek üretim ile istihdam alanları oluşturulması amacıyla verilir.

Yukarıda zikretmeye çalıştığımız gibi Anayasamızın ve Esnaf Kefalet Kooperatifleri kanunun kuruluş maddelerindeki sarih hükümleri çerçevesinde, küçük esnafın korunması ve desteklenmesi öngörülmektedir. Yine Kooperatiflerin kuruluş amaçlarında da gördüğümüz gibi,  küçük esnafın sanatını geliştirmesi, iş ve üretim kapasitesini arttırılması, vb. amaçlarla üretim ve istihdamı artırmak amaçlı kredi vermek ve kefalet olmaktadır. Uygulama noktasındaki bazı yanlış politikaları ve kulislerden almış olduğumuz duyumlar neticesinde kabaca şöyledir:

Küçük esnaf, kredi alırken ve daha sonra ödeme noktasında zorluklarla karşılaşıldığı durumlarda,  kefalet kooperatifi kuruluş amaçlarında yazmakta olan maddelerden beri olarak ve küçük esnafı koruma ve kollama görevinden soyutlanmakta olduğu şeklindedir. Ticari bir esnaf gibi kabaca ifadesi ile bir tefeci gibi küçük esnafa muamele etmekte olduğu da esnaf çevrelerindeki meclislerde konuşulmaktadır. Küçük esnaf aldığı kredilerde herhangi bir sorun ile karşılaşıldığı durumlarda, Esnaf K.Kooperatifinin 2006 yılından bu tarafa uygulamakta olduğu yıllık %5 ve icra takiplerinde ki %9 faiz oranı, unutularak, görmezden gelinerek veya başka Saiklerle,  %28 ile %48 arasında artı birleşik bir faiz ve zulüm ile karşı karşıya kalmaktadır. Küçük esnaf ödeme noktasında herhangi bir sıkıntı ile baş başa kaldığında kooperatif kuruluş ve varlık sebepleri olan küçük esnafa hiçbir kolaylık gösterilmediğini ve esnafın kepenk kapatmasına kadar gidecek uygulamalarla karşılaştığını da kulislerden almış olduğumuz duyumlardan bazılarıdır.

AK Parti hükümetlerinin kurulduğu günden bu tarafa küçük esnafı destekleyici ve korumacı uygulamaları bütün kamuoyu tarafından bilinmekte ve takdir edilmektedir. Bu konuda AK Parti hükümetlerine ne kadar Teşekkür etsek azdır. 1 Kasım tekrar genel seçim öncesinde de Sayın Başbakanımız Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu, küçük esnafı destekleyici ve önünü açacak olan maddeleri seçim beyannamesinde de açıklamıştır. Tek parti hükümetlerinin olduğu 2002 yılından bu yana, kefalet kooperatiflerin yanlış politika ve uygulamalarına maruz kalan küçük esnafa, koalisyon veya başkaca hükümetlerin olduğu – olabileceği durumlarda neler yapılabileceğini tahmin dahi edemiyorum. Bu vb. yanlış uygulamalara muhatap olan küçük esnafın durumunu, kamuoyunun, ticaret erbaplarının, Esnaf Kefalet kooperatiflerinin denetleyici kurumu olan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu Müfettişleri ve Kooperatifler Genel Müdürlüğünün takdirlerine bırakıyorum.

 

Selçuk Üniversitesi Rektörlük seçimleri

1 Kasım seçimlerinin hengâmesi içerisinde, S. Ü. Rektörlük seçimleri çok gündeme gelemedi.  Daha önceki rektörlük seçimleri altı ay önceden şehirde ve akademik dünyada bir telaş ve heyecana sebebiyet vermekteydi.   Aday olmayı bekleyen hocalar 1 Kasım seçimleri curcunasında adaylıklarını dahi açıklayamadılar. 1 Kasım Seçimlerinin ardından Konya gündemini en fazla meşgul edecek konulardan bir tanesinin S.Ü. rektörlük seçimleri olacağını düşünüyorum. S.Ü. Rektör seçimleri için adaylıklarını açıklayan ve daha açıklamayı bekleyen bütün aday öğretim üyesi hocalara, şehrimize ve üniversitemize Hayırlı olması dileklerimle…

S.Ü. Rektörlük seçimlerine yönelik olarak kulislerden aldığımız bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Halen, S.Ü. rektör yardımcılığı görevini yürüten ve 2011 rektörlük seçimlerinde de aday olan ve ikinci sırada oy en yüksek oyu alan Prof. Dr. Mustafa Şahin hoca ilk adaylığını açıklayan isimlerden. Daha sonra ANAP Konya eski milletvekili ve halen Mimarlık Fakültesi dekanlığını deruhte eden Prof. Dr. Ahmet Alkan hoca adaylığını Mimarlar odasında bir basın toplantısı ile açıkladı.  Her iki hocamıza da Başarılar dilerim.

Konya ve özellikle Ankara YÖK kulislerinde, S.Ü. rektörlük seçimleri ile ilgili olarak Mustafa Şahin Hocaya yönelik olarak negatif yönde bir şerh olduğu konuşulmaktadır. Konu ile ilgili olarak Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektör yardımcısı olan ve 2011 yılındaki S.Ü. rektörlük seçimlerinin en güçlü adaylarından, üçüncü sırada oy alan Prof. Dr. Tahir Yüksek hocaya S.Üniversitesinden Rektör adayı olması noktasında bir teklif iletildiği konuşulmaktadır.  Tahir hocanın bu teklife pek sıcak bakmadığı da aldığımız duyumlar arasındadır.

S.Ü Rektörlük seçimleri ile ilgili olarak almış olduğumuz bir başka duyum ise, AK Parti Konya eski Milletvekillerinden Prof. Dr. Cem Zorlu beyin adaylığını açıklamak için Ankara kulislerinde, özellikle Beştepe çevrelerinden ve YÖK’ten destek için yoklama yaptığı noktasında. Halen Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden olan Cem Zorlu, adaylığını açıklaması halinde rektörlük seçimlerinin en güçlü adayları arasında olduğunu da ifade etmek isterim.

S.Ü Rektörlük seçimleri ile ilgili olarak, ilk adaylığını açıklayan Mustafa hoca ile ilgili bir negatif şerhin YÖK çevrelerinde olduğunu vurgulamıştım. Konu ile ilgili olarak da YÖK çevrelerinden Tahir Yüksek hocanın adaylığını açıklaması için bir baskının olduğunu fakat Tahir hocanın konuya sıcak bakmadığı şeklinde duyumlarımız arasında ifade etmeye çalışmıştım. Tahir hocanın kendilerine yapılan bu teklifi,  2011 yılındaki S.Ü rektörlük seçimlerinde birlikte çalıştığı ve halen Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Mimarlık – Mühendislik Fakültesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Selman Türker hocanın lehinde kullanmak istediği şeklinde. Selma hocanın Ankara kulislerinde konunun netliğe kavuşması halinde bu günlerde adaylığını açıklaması beklenmektedir.

 

AK Parti teşkilatları kaybetmeye meyyaldir

1 Kasım tekrar seçimlerine hızla yol almakta olduğumuz şu günlerde, teşkilatlarda ve toplumun genelinde bir seçim heyecanını görmek neredeyse imkânsız derecededir.  Daha önceki yazılarımızda seçimin bir heyecan ve aşk işi olduğunu sürekli olarak vurgulamaya çalıştık. İki yıldır arka arkaya gelen seçimler, teşkilatlarda ve toplumda bir yorgunluk ve yılgınlığa da sebebiyet vermiş olduğunu gözlemekteyiz. Bu seçimlerin, 2023 ve 2071 hedeflerini ortaya koymuş olan ülkemiz ve bölgemiz adına çok önemli olduğunu da hatırlatmakta fayda olduğunu mülahaza ediyorum.

7 Haziran seçim sonuçlarından tek başına bir iktidar ve koalisyon görüşmelerinden de bir hükümet oluşmayınca, memleketin sosyal ve ekonomik halini hep birlikte müşahede ediyoruz. İstikrarsız ortamı fırsat bilenler her alanda kaos çıkarmanın peşindeler… İstikrarsız ortam bu ülke üzerinde hesabı olanların hep kazandığı bir durum… Vatandaşın ise sürekli olarak kaybettiği… Ülkemiz ve bölgemiz üzerinde hesabı kitabı olanlar bu seçime çok büyük önem atfetmekte olduklarını da hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum. Avrupa ülkelerinde hiçbir ülkedeki seçim, Türkiye’deki seçim kadar ne konuşulur ne de haberlere konu edilir. Anaca neden? Türkiye’nin seçimi onları neden bu kadar ilgilendiriyor ki? Avrupa ülkelerinin elçileri dahi bu seçimle ilgili olarak sahada çalışma yapmaktalar… Anlamakta zorlandığımız konulardan bir tanesi daha… Biz vatandaşlılarımıza ve teşkilatlarımıza bu seçimin önemini acaba anlatamadık mı?  1 Kasım seçimleri ile ilgili sürekli olarak istifhamda bulunduğum noktalar…

AK Parti teşkilatlarında, liderlerine, politikalarına ve 13 yıllık iktidarları dönemini sürekli olarak eleştiren, hatta küfreden karşı tarafın yazar,  çizer ve kanaat önderlerine yönelik olarak bir yaranma ve kendilerini kabul ettirme sevdasını görmekteyiz. Acaba neden ki? Neden böyle bir ihtiyacın peşindeler ki? Kendilerine, davalarına, partilerine, liderlerine yönelik olarak bir güven sorunu mu var ki? Özgüven sorunu mu yoksa acaba başka bir sorun mu var ki? Adını koymakta gerçekten çok zorlandığım anlar hep olmuştur. Bu tespitlerimizi ulusal kanallardaki yazar ve çizer ağabeylerden de sürekli olarak işitmekteyiz. Kendi mahallenizin cefakâr ve fedakâr çocuklarına yönelik olarak bir öteleme, yıldırma politikası var gibi… Muhafazakâr çevrenin ve kendi yetiştirdiğiniz evlatlarınızı,  insanlarınızı da ötelerseniz, bu maratonu kiminle kazanacaksınız? Bilinçli olduğunu da zannetmiyorum. Teşkilatlardaki arkadaşların siyaset kurumunu bilmediklerine, ülkemizin ve bölgemizin geçmekte olduğu süreci tam ve net olarak okuyamadıklarına bağlıyorum.

Konunun önemine binaen; Ebu Müslim Horasani Hazretleri;  ‘ Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de yıkılmalar mukadder oldu’’ diyor.

Tarihini bilmek ve okuyabilmek…

Tarih bilinci nedir? Tarihini bilmek – okumak, tarih bilinci bir bilgi ve bellek sorunudur. Bir insan geçmişi boyunca yaşadıklarını kullanıp değerlendirebildiği ölçüde insan olur, olgunlaşır ve başarılı olur. Milletler de öyledir, ancak geçmişleri hakkındaki bilgilerini kullanarak, değerlendirerek iyi ve makul işler yaparlar. Tarih, bir milletin hafızasıdır. Hafızasını kaybeden insanların nasıl geleceği olmazsa, tarihini bilmeyen milletlerin de geleceğinin olması mümkün değildir. Bu da ancak ve ancak “tarih bilinci” ile olur. Aksi halde birey de, millet de yaşamında başarısız olacak, hatta büyük zararlara uğrayacaklardır. Milletler açısından tarih bilinci yoksunluğunun sonucu tarih sahnesinden silinmek olacaktır…

Tarih bilinci olmayan toplumlar neden büyük felaketlere uğrar, hatta tarih sahnesinden yok olurlar? Çünkü tarihin belli kalıpları vardır.  Bu kalıplar elverişli koşulların oluştuğu her defasında, su üstüne çıkıp tekrarlanabilmektedir. Bu “geri-dönüş”leri fark edemeyen uluslar, politikacıları, yöneticileri eliyle yanlış kararlar alarak büyük kayıplara uğrarlar. Emperyalizm sömürmek istediği ülkelerde işini, daima içeriden taşeron işbirlikçi kişiler ve örgütler vasıtası ile ortak yürütür. Tarih boyunca, geçmişte ve bugün de bu böyle olmuştur. Sömürülen ülkeler, milletler uyanmadıkça günümüzde de, gelecekte de böyle olacak, böyle sürüp gidecektir.

1900’lü yılların başında, İngilizler ülkemiz gündemini hep sıcak tuttu. Osmanlı topraklarının parçalanıp, bölünüp kolay halde yutulması için gündemin çok sıcak tutulması gerekiyordu. Buna malzeme taşıyan içeriden de taşeronlar her zaman hazır ve nazırdı… Çünkü vatandaşın ileriyi ve ülkenin âli menfaatlerini düşünecek, hali ve mecalinin olmaması gerekiyordu. Günümüzden ne farkı vardır? Her gün bir olay vb. ile gündem neden meşgul edilmektedir? Bu, bir patlama olabilir, ekonomik vb. kriz de olabilir, onlar için hiç fark etmez… Hedeflerine varmaları gerekirken bazı olaylarla gündemin çok sıcak ve alevli olması gerekmektedir. Vatandaşın her şeyi bilmesine de gerek yoktur. Gündemi meşgul ettikleri ülkelerde taşeronları vasıtası ile sömürülmek istenen ülkede hedeflerine varmaları asıl amaçtır…

1900’lerin başlarında, Partiler, gazeteler, dernekler ve vakıflar bu yapay gündemlerle oyalanırken, İngilizler, emellerini tek tek gerçekleştiriyordu… Kapitülasyonları yeniden uygulamaya koydular… Osmanlı maliyesini tümüyle Duyun-u Umumiye’nin denetimine verdiler… Diğer yanda ise, Osmanlı aydınları olanı biteni seyrediyor ve şaşkın bir halde idiler… Kurtuluş çareleri arıyorlardı. Nerede mi? Çoğu kurtuluşun yine Batı eliyle gerçekleşeceğine inanıyordu. Günümüzle hiç alakası yok gibi…

Hafta sonu Ankara Gar meydanında gelen patlama ile aynen geçmişte olduğu gibi gündem meşgul edilmek ve hararetli hale gelmesi mi amaçlanmaktadır? Birileri buradan nereye varmayı hedeflemektedir? Ülkemiz idarecilerine ne gibi mesajlar verilmek istenmektedir? Ülkemizin etrafına kabaca bir baktığımızda kaos ve dış müdahaleleri görmekteyiz. Acaba neden?   Ülkeler açısından tarihte neler olduğunun ve vuku bulan hadiselerin günümüze yönelik projeksiyonları çok önemlidir. Bundan mahrum kalan bir millet çok büyük sorunlara gebedir. Tarihi okumaktan aciz bir millet konumunu neden getiriliyoruz?  Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ‘Tarihini bilmeyen milletler, başka milletlerin şikârıdır, avıdır’ diyerek tarih bilincine verdiği önemi vurgulamıştır.

 

Gelmeye devam edecekler… 

 

Yazıma başlamadan önce;  Hafta sonu, Ankara GAR meydanında yapılan bombalı saldırıyı ve her türlü terör faaliyetlerini lanetliyorum. Saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan Rahmet, yaralılara acil Şifa ve geride kalan kederli ailelere Sabrı Cemil niyaz ediyorum.  1 Kasım tekrar seçimlerine yaklaşırken yapılan bu vb. provakasyonları daha önce de yaşamıştık. Bütün vatandaşlarımızı bir İletişimci ve Gazeteci olarak ‘ SUKUNETE, BİR ve BERABER ‘ olmaya DAVET ediyorum.  Daha gelecekler… Bu ülkeyi, bu Asil milleti durdurmak için daha da gelecekler…  Daha fazla UYANIK olalım..

Siyaset uzun soluklu ve planlama işidir. Ülkelerin jeo-stratejik konumlarının vermiş olduğu üstünlükler yanında, stratejik zihniyet,  stratejik planlama ve güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Ülkeler aksi halde uzun soluklu olarak tarih sahnesinde kalamazlar. Stratejik zihniyet ve planlamanın yanında mutlaka güçlü bir siyasi iradenin bulunması da gerekmektedir.  Stratejik zihniyet ve planlaması var olan fakat uygulayıcı noktasında bulunan güçlü bir siyasi irade yoksunluğu ülkeler adına tarihte var olmak adına çok büyük sorunlara sebebiyet vermektedir. Ülkemizin yaşamakta olduğu durum… Stratejik hedeflerine doğru ilerlerken, dışarıdan ve içerideki taşeronlar tarafından yapılan engelleme operasyonları…

Amerika ve Rusya önderliğinde etrafımızda, bölgemizde ne gibi dolaplar çevrilmektedir? Rusya durduk yerde mi bölgeye inmiştir?  Kısa vadeli hesapları mı vardır? Rusya, tarihten gelen sıcak denizlere inme hesapları, planları mı işlemektedir. Bölgeye pastadan pay kapmak adına gelen gelene… Günlük politika ve iç siyasetle bu sorulara cevap bulamayız. Bizim gibi tarih sahnesinde hep var olagelmiş ve hatta tarih bizimle birlikte yazılmış bir devleti durdurma operasyonlarını izlemekteyiz. Türkiye,  büyük devletler,  onların payandası olan güçlü devletler, bölgesel işbirlikçi devletler ve taşeron örgütler tarafından çerçeveleme ve sıkıştırma operasyonları ile karşı karşıya mıdır? Çerçeveleme ve sıkıştırma operasyonları ile nereye varılmak istenmektedir? Daha nice vb. sorular, sorular…

Türkiye’nin dünya üzerinde ve bölgesindeki yükselişinin önüne geçilemeyecektir. Sadece biraz gecikmeler olabilir… Yapılan bütün bu tür operasyonlar biraz gecikmeye sebebiyet verebilir. Başka hiçbir şey temin edemez… Anadolu topraklarına yerleşmeleri,  1400 yıl önce Hz. Peygamberin müjdesine mazhar olmuş olan bu Asil Millete karşı oynanan hiçbir plan ve kaos hedefine varamayacaktır. Bütün bu kavgalar bir medeniyet savaşından başkası değil… Bu medeniyeti daha önce rahmetli dedeleri tarafından dünya üzerine perçinlenmiş olan bu Asil Millet tekrar yerleştirecektir. Bütün planlar boşa gidecektir..  Biz SUKUNET halinde, BİR ve BERBAER olduğumuz müddetçe…

 

1 Kasım Genel Seçimleri ve Yeni Türkiye

7 Haziran genel seçim sonuçlarından tek başına iktidar çıkmadığı ve parti yetkilerinin görüşmeleri sonucunda herhangi bir şekilde de koalisyon oluşmadığı için 1 Kasım tekrar seçimlerine karar verilmişti. 1 Kasım genel seçimlerine 30 günden az bir zaman kaldı. Partilerde ve vatandaşta genel seçime yönelik olarak bir seçim heyecanını görmekte zorlanıyoruz. Seçimin bir heyecan ve coşku işi olduğunu daha önceki yazılarımızda ifade etmeye çalışmıştık. 1 Kasım seçimlerini biz içerideki ekonomik ve terör kaosundan çok fazla bir anlam yükleyemesek de… Dış güçler bu seçime çok büyük önem atfetmekteler… Bölgemizde ‘ var olma – yok olma ‘ sebepleri olabileceğinin farkındalar…

Bölgemiz ve ülkemiz üzerinde hesabı olan büyük devletler ve güçlü devletler 100 yıl önce yarım kalen operasyonları için tekrar sahaya yani bölgemize indiler. 100 yıl önce petrol vb. kaygılarla çizilen sınırlar, bugün ise etnik unsurlarla çizilmeye çalışılmaktadır. 100 yıl önce bu operasyon Avrupa ülkeleri tarafından icra edilmişti.  Bugün ise bölgemizdeki operasyonlar Amerika ve Rusya tarafından yürütülmektedir.  Dünya üzerinde ve özellikle bölgemizdeki kavganın ana sebebi bölgeye hangi gücün hâkim olacağıdır. Bölgemizde büyük devletler ve güçlü devletler tarafından kurulan ve kontrol altında tutulan, birbirlerine karşı kozlarını paylaştıkları taşeron kişiler ve örgütler de bu işin aslında tuzu biberi…

Türkiye eski Türkiye olmaktan Yeni Türkiye yolunda ilerlemek, bölgesinin gücü ve mazlum milletlere umu olacaksa, bu operasyonları çok iyi okumak zorundadır. 100 yıllardır defansif konumda olan bu ülkenin ofansif pozisyona geçebilmesi için stratejik zihniyetle birlikte siyasi istikrar ve siyasi iradenin tecelli etmesi gerekmektedir. Aksi halde bölgemizde yapılan operasyonlarda sadece seyirci konumunda kalmak zorunda kalırız. Ülkemiz ve bölgemiz adına siyasi istikrar ve siyasi iradenin en etkin olması gerektiği dönemdeyiz. Zannedilmesin ki bölgemizde sıkılan kurşunlar sadece taşeron örgütler tarafından sıkıldığını… Bölgede hesabı olan bütün devletler tarafından bu örgütlerin maniple edildiğini de görmek gerekir. Türkiye iç karışıklıklarla meşgul edilirken, bölge üzerinde hesabı olanlar, masada bizim olmamamız için her türlü kaos planını ileriye sürmekteler.

2 Kasım Sabahı Projeksiyonu ‘Bıçak Sırtı’

1 Kasım gecesi ilerleyen saatlerde, sonuçların 7 Haziran seçimlerinden farklı olmadığı, AK Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu balkon konuşmasında, halkın yüce takdirinin bu şekilde tecelli ettiğini ve siyasi partilere uzlaşın ve ülkenin sorunlarını çözün mesajı verdiğini hayal edelim.

7 Haziran genel seçim öncesinde, teşkilatlarda yorgunluk ve bir heyecansızlık olduğunu, yereldeki bu çalışmalarla sonuç alınamayacağını, sağır sultan bile duymasına rağmen AK Parti il teşkilatındaki yöneticiler, ta ki sonuçlar ortaya çıkana dek, görmek istemeyip kulaklarını tıkadılar.… Sonuçlar ortaya çıkmaya başlayınca ‘ nerede yanlış yaptık ‘ demek yerine sadece halkın kendilerini cezalandırdığını düşünerek, aynı heyecansızlığa devam ettiler.

Şimdi… Kurban Bayramı vesilesi ile eş – dost ziyaretlerinde şu müşahede ediliyor.

1 Kasımda, vatandaşın tek derdinin, yeniden tek başına bir iktidarın kurulması noktasında olduğudur. Vatandaş inanıyor ki, bu ülkede siyasi istikrar ekonomik istikrarı getirmektedir. Ekonomik istikrar ise gerek ülkede, gerekse bölgede bir güç oluşumu demektir.

7 Haziranda, 90 bin oyla kaybedilen tek başına iktidar, 1 Kasımda da eskilerin ifadesi ile ‘ bıçak sırtı’ denilen durumda tek başına bir iktidarın oluşmayacağını ortaya çıkarmıştır.

Konya İl protokol Bayramlaşmasında gelmeyen, gelemeyen parti teşkilat yöneticileri ve milletvekili adaylarının olduğu bir genel seçim döneminde, sonuçların nasıl olmasını beklerdiniz?

Halka dokunmayan, dokunamayan, ulaşmayan, ulaşmaya tenezzül etmeyen, nasıl olsa Recep Tayyip Erdoğan ismi yeter, ceket koysak kazanır rehavetine kapılan teşkilatın ve vekil adaylarının olduğu bir genel seçim döneminde sonuçların nasıl olmasını beklerdiniz?

Seçim heyecandır, seçim coşkudur, seçim vaattir, seçim çözümdür, seçim vatandaşa dokunabilmek ve seçim dönemlerinde vatandaşı hissedebilmektir.

Seçilmiş Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın devamlı olarak yaptığı ve örnek olduğu gibi… Seçim bir blok halinde ‘ sinelerin toplu vurması adına ‘  teşkilatlara ve bütün meydanlara, tek başına iktidar olunacağının ve Halka Hizmetin HAKKA Hizmet olduğunun Heyecanını AŞKLA verebilmektir.

Bütün bu yazdıklarımız muhtemel bir projeksiyondan ibarettir.