Dünya ve Ulusal; Gündemi Okuyabilmek!

Birinci körfez savaşında; uluslararası bazı medya kuruluşları, onları takip eden ulusal ve yerel basın, dezenformasyon içeren yayınlarına, damga vurmuştur!

Irak işgali ve sonrasındaki savaşlarda, medya kuruluşları üzerinden dezenformasyon ortaya çıkmıştır!

Bugün de; İsrail – Hamas savaşıyla birlikte dezenformasyon ( yalan – yanlış ve yanlı haber ve görsel ) sosyal medyada yayılmaktadır!

Daha önce konu ile ilgili köşe yazılarım;

1 – ) https://ahmetunver.com.tr/2020/11/05/basin-sivil-toplum-orumcek-agi/
2 – ) https://ahmetunver.com.tr/2022/06/05/basin-medya-kimlerin-taseronu/

Peki, Neden ve Neler olmaktadır? Dün olduğu gibi İnsanların ölümü üzerinden ne gibi bir kirli ve sinsi hesaplar yapılmaktadır?

Bilgi çağı olarak nitelendirilen günümüzde; kişi, yaşam alanı içerisinde, gereksinimlerini gidermek, duygu ve düşüncelerini başkaları ile paylaşmak, mesaj vermek, bilgi kazanmak ve dengeli biçimde yaşayabilmek için toplumdaki diğer kişilerle iletişim kurmak zorundadır!

İletişim hayatımızın önemli bir parçasıdır! Dünya ve ulusal gündemi ve siyaseti okumak, büyük resmi görmek, basın ve medya mesajlarına maruz kalan kişinin hata yapmamak, devlet ve milletine karşı, gaflet ve ihanet konumuna düşmemek adına, çok dikkatli olması gerekir!

Kişiler arası iletişimin en temel öğesi dilin etkin kullanımı, hem kişilerin toplum içinde diğer kişilerle iyi bir iletişim kurması ve hem de temel dil becerileri olarak kabul edilen okuma, yazma, dinleme, konuşma, anlama, yorumlama ve eyleme geçme becerilerinin gelişmesine olanak sağlar!

Okuduğunu ya da dinlediğini anlamayan, bilgi, düşünce ve duygularını sözlü veya yazılı olarak; doğru, açık ve anlaşılır bir şekilde ifade edemeyen kişi, yanlış yorumlarda ve hatta yanlış eylemlerde bulunabilir!

Yanlış anlama ve yanlış anlaşılmadan kaynaklı, yanlış kararlar vermekte ve yanlış yerde konum almakta akabinde de iletişim kazalarına şahit olmaktayız!

Birey, okuma ve okuduğunu anlama sürecine tam anlamıyla bir işlerlik kazandırılabilmesi için, öncelikle, sözcükten başlayarak, görsel gösterge, işaret ve cümlelere kadar devam eden anlam bağıntılarının iyi bir şekilde özümsemesi, anlamlandırması, yorumlaması ve metinden bir sonuç çıkarması beklenir!

Medya; toplum ve özellikle çocukların fiziksel, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğu iddia edilmektedir!

Medya tarafından sunulan haber veya görselin hangi amaç ve hedeflere matuf olduğunu iyi okumak gerekir!

Medya tarafından sunulan haber ve görsel manüpülatif olma olasılıklarını ve bir algı savaşı olduğunu, unutmamak gerekir!

Küresel şeytani akıl ve emperyalizm olgusunu gözlerden kaçırmamak gerekir!

Aksi halde detay ve ayrıntılarda ya da medya aracılığı ile sunulan teknolojik olarak hazırlanmış manüpülatif haber ve görsel, AYRINTI ve DETAYLARINDA BOĞULMAYA, devam ederiz!

Birileri, teknolojik olarak sunmuş oldukları haber ve görsel vasıtasıyla, sinsi ve kirli planları ve yürütmüş oldukları ALGI OPERASYONU çerçevesinde, AKLIMIZ ve DÜŞÜNCELERİMİZ ile resmen ALAY etmektedir!

Medyanın manüpülatif olarak teknolojik yönden hazırlamış olduğu ve sunduğu haberler dolayısıyla, birey; OLTA ki BALIK olmaması gerekir!

Normal bir vatandaş, günde ortalama üç ile beş bin arasında, görsel ve işitsel mesaja maruz kaldığını bir kenara not edelim!

Medya vasıtasıyla bu kadar mesaja muhatap olan kişi; mesajlarda ki yalan, yanlış ve yönlendirme olup olmadığını nasıl ayıklayacaktır?

Bu kadar mesaj arasında, mesajı verenin nasıl bir kodlama yaptığı ve görsel göstergeler ile hedefinin ne ve neler olduğunu, işinde ve aşında ki bir vatandaş nasıl çözümleyebilecek, anlayabilecek, anlamlandırabilecek ve yorumlayacaktır?

Medya iletilerinin kendine özgü yapısı, dili, şifresi, kodları, işaret, görsel gösterge ve hedefleri vardır!

Haber ya da görselde ki mesajları ve gündemi okuyamamaktan kaynaklı, hata yaparız! Aksi halde, devlet ve millete karşı yanlış yerde konum alabiliriz!

Malcolm X; Eğer dikkat etmezseniz, MEDYA; mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri de sevmenize sebep olur, diyor! Neden acaba?

Göl Turizmi Kongresi ve Başkanlar Toplantısı!

Destinasyon Pazarlaması; Kentlerin ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan gelişimi, turizm açısından bir cazibe merkezi olması yolunda, büyük bir önem kazanmasına neden olmuştur.

Destinasyon Markalaşması, bir ürünün markalaşması gibi o ürünü tanımlayan ve diğer ürünlerden farklılaştıran bir isim, logo, slogan, işaret ya da bunların bir birleşimidir.

Destinasyon pazarlaması ve markalamasının amacı, destinasyona gelen ya da gelmesi istenen turist ya da ziyaretçilerde, destinasyon arasında bir duygusal bağın kurulmasını sağlamaktır!

Destinasyon ve ziyaretçi arasında duygusal bir bağ, GERÇEK bir HİKAYE ve ÖYKÜ ile kurulabilir!

Philip Kotler; Rekabet, sadece ürünler ve firmalar arasında gerçekleşmez. Ülkeler ve şehirler de birbirleriyle rekabet eder. Küreselleşmeyle birlikte her şehir, her belde giderek birbirine benzedikçe “yerelleşme” çok daha önem kazanıyor, diyor!

Turizm alanında başarılı olabilmek için kentlerin sadece doğal güzellikleri ve tarihi ören yerleri değil, kendilerine özgü bir öykü ve hikâyelerinin olması gerekir.

Turizm pazarlamasının ilk adımı tarihi yörelerin hikâye – öykülerini keşfedip, bunları gün yüzüne çıkarmaktır.

Geçtiğimiz günlerde; Selçuk Üniversitesi, Beyşehir Ali Akkanat Turizm Fakültesi’nin ev sahipliğini yaptığı, Türkiye’nin farklı illerinden turizm sektörünün önde gelen akademisyenleri ve diğer tüm paydaşlarının bir araya geldiği; 1. Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi, tertip edilmiştir!

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresinde; Turizm alanındaki son trendler, Göl turizmi, göl turizminin ekonomik ve sosyal etkileri, göl turizminde kültürel miras ve tarih, göl turizmi ve rekreasyon, göl turizminde yenilikçi uygulamalar, göl turizmi ve yerel işbirlikleri, göl turizminde pazarlama ve tanıtım, geleceğin göl turizmi trendleri, göl turizminde gastronomi deneyimi, göl turizminde doğa sporları, göl turizminde sanat ve fotoğrafçılık, Beyşehir Gölünün yaban hayatı, eko turizm ve bio-çeşitlilik, Beyşehir Gölü ve yerel kalkınma, Beyşehir Gölünün iklim değişikliği ve mücadelesi ile Beyşehir mutfağı ve GÖL TURİZMİNİN gelecekteki yönelimlerini ele alan konu ve sunumlara, ev sahipliği yapmıştır.

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi ve Etkinlik çerçevesinde; moderatörlüğünü Prof. Dr. Abdullah KARAMAN üstlendiği; Belediye Başkanları Oturumu, düzenlenmiştir!

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi, Belediye Başkanları Oturumunda, Beyşehir Belediye Başkanı, Adil BAYINDIR; Beyşehir, doğasıyla konumuyla tarihiyle eşi benzeri olmayan bir şehir. Yüce yaratan tüm güzelliklerden her yere eşit dağıtmış ama Beyşehir’e bu güzelliklerin hepsini vermiş. Özellikle Alaaddin Keykubat’ın geçiş güzergahı olan Gembos yolu yani Demirkapı Tüneli’nin de açılmasıyla Şehrimizin konumu ve önemi bir kez daha değer kazanmıştır. Nilüfer Bahçesiyle, Eşrefoğlu Camisiyle, Fasıllar Anıtıyla, Eflatun Pınarıyla, Leylekler Vadisiyle, Karaburun Plajıyla ve Demirkapı tünelinin açılmasıyla herkesin bu güzellikleri görmesini istiyorum, dedi

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi, Belediye Başkanları Oturumunda, Uzundere Belediye Başkanı, Hilmi AKTOPRAK; Tortum Şelalesi ve Tortum Gölü başta olmak üzere bir doğa ve tabiat harikası olan Uzundere’de hayata geçirilecek olan projeleri olduğunu! Bölgede peyzajıyla, yürüme parkurları ve kamelyalarıyla yepyeni bir sosyal yaşam alanı oluşturmak için kolları sıvadıklarını kaydeden Aktoprak ayrıca Tortum Gölü’nde yarımada adıyla yürütülen çok özel bir çalışma olduğunu!. Tortum Gölü üzerine kurdukları Seyir Terası, yerli ve yabancı ziyaretlerin büyük ilgisiyle karşılaştığını, ifade etti.

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi, Belediye Başkanları Oturumunda, Ahlat Belediye Başkanı, Abdulalim Mümtaz ÇOBAN; Tarihi ve kültürel değerlerimize büyük ilgi var. Doğal zenginliklerimiz çok güzel. Buranın gizemli dünyası bin yıllık bir zaman tüneline girer gibi bir zenginlik. Burası insanlığa yeni bir sunum. Bu sunumda burayı hem iç turizmde insanımıza hem de dış turizmde farklı medeniyetlerin kaynaşmasına vesile olacak bir adrese dönüştürme çalışmamızın mutluluğunu yaşıyoruz. Turizm sevdalısı ve seyahat etmeyi sevenleri; güzel Ahlat’a bekliyorum, dedi.

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi, Belediye Başkanları Oturumunda, Ermenek Belediye Başkanı, Mustafa BOZCU; Ermenek gibi Beyşehir gibi önemli potansiyeli olan destinasyonlar için birlikte çözüm yolları aramak gerektiğini! Göl kenarında bulunan Ermenek Turkuaz Mesire Alanında Restorant, Piknik ve Kamp Alanları ile yerli ve yabancı turistlerin dikkatlerini çekmektedir. Özellikle son dönemde Akkuyu Nükleer Güç Santralinde çalışan Rus Turistler bölgeye akın etmektedir, dedi.

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresine emeği geçen; Selçuk Üniversitesi, Beyşehir Ali Akkanat Turizm Fakültesi Dekan yöneticileri, Beyşehir Belediye Başkanı ve yöneticilerini, Beyşehir Kaymakamı Mehmet Kemal Akpınar ve bu vb. etkinliklerin görünmeyen tüm kahramanlarını, tebrik ederim!

Göl Turizmi Kongresi ve Beyşehir GÖLÜ!.

Geçtiğimiz günlerde; Selçuk Üniversitesi, Beyşehir Ali Akkanat Turizm Fakültesi’nin ev sahipliğini yaptığı, Türkiye’nin farklı illerinden turizm sektörünün önde gelen akademisyenleri ve diğer tüm paydaşlarının bir araya geldiği; 1. Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi, tertip edilmiştir!

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresine emeği geçen; Selçuk Üniversitesi, Beyşehir Ali Akkanat Turizm Fakültesi Dekan ve yöneticileri, Beyşehir Belediye Başkanı ve yöneticilerini, bu vb. etkinliklerin görünmeyen tüm kahramanları, tebrik ederim!

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi; turizm sektörünün önde gelen akademisyenleri, profesyonelleri ve paydaşlarını bir araya getirerek, turizm alanındaki son trendleri, göl turizmi, Beyşehir Gölü, sürdürülebilirlik çözümlerini, dijital dönüşüm ve sektörün gelecekteki yönelimlerini ele alan konu ve sunumlara, ev sahipliği yapmıştır.

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresinde, Beyşehir Kaymakamı Mehmet Kemal Akpınar; Alternatif turizm faaliyetlerine uygun potansiyele sahip Türkiye’nin artık sıradan bir destinasyon olmaktan çıkıp, tüm varlık ve kurumlarıyla, Akdeniz ve Avrasya’nın en önemli turizm ülkelerinden birisi haline geldiğini! Beyşehir Gölü’nün su kalitesi olarak içme, kullanma ve sulama suyu olarak kullanılabilecek özelliklere sahip Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olduğunu! Turizm potansiyeli açısından bölge her mevsim farklı güzellikler sunmaktadır. Tarihi Kubadabad sarayı kalıntıları ile kültür turizmi, göçmen kuşların konaklama yeri olması sebebiyle kuş gözlemi, kamp karavan turizmi gibi birçok faaliyete ev sahipliği yapmakta olduğunu, ifade etti.

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresinde; Beyşehir Belediye Başkanı Adil Bayındır; Beyşehir Gölü’nü sulama kanalı olarak görenlere; Beyşehir’de kanyon isterseniz kanyon, dağ isterseniz dağ, günde sayamadığımız kadar mavinin olduğu bütün tonuyla gördüğümüz Beyşehir Gölü var. Dolayısıyla Göller Bölgesinin en büyüğü olan Beyşehir Gölü, Göl turizmi açısından oldukşa zengin olduğunu, vurguladı!

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresinde; Selçuk Üniversitesi Beyşehir Ali Akkanat Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdullah Karaman; Turizmi entelektüel insanların, entelektüel insanlara hizmet ettiği yeni yüz yılın geleceği aydınlık sektörü olarak ifade ediyoruz. Yeni trendler içerisinde de göl turizmi artık yadsınamaz bir gerçek haline gelmiştir. Türkiye’nin en önemli tatlı su göllerinden birisi Beyşehir Gölü’nün artık uluslararası arenada, kendisinden söz ettirecek aktivite ve çalışmalarla, yeni çekiciliklerle ve innovatif yaklaşımlarla dünya insanının hizmetinde olmaya aday olduğunu, ifade etti!


Konuşmaların ardından katılımcılar düzenlenen farklı oturumlarda; Göl turizmi, göl turizminin ekonomik ve sosyal etkileri, göl turizminde kültürel miras ve tarih, göl turizmi ve rekreasyon, göl turizminde yenilikçi uygulamalar, göl turizmi ve yerel işbirlikleri, göl turizminde pazarlama ve tanıtım, geleceğin göl turizmi trendleri, göl turizminde gastronomi deneyimi, göl turizminde doğa sporları, göl turizminde sanat, fotoğrafçılık, Beyşehir Gölünün yaban hayatı, eko turizm ve biyoçeşitlilik, Beyşehir Gölü ve yerel kalkınma, Beyşehir Gölünün iklim değişikliği ve mücadelesi ile Beyşehir mutfağı konularında, sunumlar gerçekleştirilmiştir!

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi ve Etkinlik çerçevesinde; Beyşehir Fotoğraf Kulübü Başkanı Mustafa BÜYÜKKAFALI; The Mirrors in My Eyes: Beyşehir (Aynadaki Gözlerim: Beyşehir) adlı, fotoğraf sergisi, katılımcılar tarafından büyük beğeni görmüştür!

Uluslararası Göl Turizmi ve Turizmde Güncel Trendler Kongresi ve Etkinlik çerçevesinde; moderatörlüğünü Prof. Dr. Abdullah KARAMAN üstlendiği; Belediye Başkanları Özel Oturumu, düzenlenmiştir! Oturuma, Beyşehir Belediye başkanı Adil BAYINDIR ve Uzundere Belediye başkanı Hilmi AKTOPRAK katılırken, Ahlat Belediye başkanı Abdulalim Mümtaz ÇOBAN online olarak, Ermenek Belediye Başkanı Mustafa BOZCU da, video konferans sistemi ile katılımcılar ve misafirler ile buluşmuştur!

Ermenistan Metzamor Nükleer Santrali!

.

Azerbeycan ve Ermenistan arasında ki; Dağlık Kaabağ bölgesi sorunu ve Zengezur Koridorunun açılması noktasında başlayan sıkıntılar, bölgeye sınırı olmayan ülkelerin kaşıması ile başkaca sorunlara davetiye çıkaracak gibi görünmektedir!

Bu sorunlardan sınırlarımıza çok yakın bir konumda, çok eski bir teknoloji ve ömrünü de tamamlamış olmasından kaynaklı, Ermenistan Metzamor Nükleer Santrali gelmektedir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen Metzamor Nükleer Santralinin faaliyetlerinin durdurulması için Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna başvuruda bulunmuştur!

Avrupa Birliği de, deprem kuşağında bulunması ve eski teknolojiye sahip olması sebebiyle santralin kapatılmasını talep etmiştir!

Ermenistan sınırına yakın bölgede yaşayan vatandaşlarımız TBMM’ye ilettiği dilek ve şikayetlerini inceleyen, TBMM Dilekçe Komisyonu, Ermenistan da bulunan ve Türkiye sınırına da çok yakın Metzamor Nükleer Santrali’nin oluşturduğu risklere karşı, önlem alınması talebiyle başvuruda bulunmuştur!

TBMM Dilekçe Komisyonu, başvuruyu, bu konuda çalışmalar yürüten bakanlık, kurum ve kuruluşların verdiği bilgiler üzerinden yanıtlamıştır!

TBMM Dilekçe Komisyonu; vatandaşlarımızdan gelen şikayet dilekçelerine vermiş olduğu cevap yazısında; Iğdır’da Radyasyon Acil Durum Planı oluşturulduğu, nükleer tesis sahası dışında sağlık etkilerine neden olabilecek veya Iğdır’da meydana gelebilecek radyasyon acil durumu için planlama ve müdahalenin esaslarının belirlendiği, ifade edilmiştir!

TBMM Dilekçe Komisyonu; Bölgesel Radyasyon Acil Durum Çalıştayı düzenlendiği ve Iğdır halkı için bilgilendirme çalışmaları yapılarak, bireysel farkındalık oluşturulması amaçlandığı ifade edilmiştir!

TBMM Dilekçe Komisyonu; Iğdır sınır köylerinde bilgilendirme çalışmaları yapıldığı, Sağlık Bakanlığı ile koordineli olarak iyot tabletleri temin edilerek gerekli yerlerde dağıtımının ve depolanmasının sağlandığı, kentte icra edilen tatbikatla bir radyasyon acil durumu senaryosu için yerel düzeyde yürütülecek faaliyetlerin canlandırıldığı bilgisine yer verilmiştir!

TBMM Dilekçe Komisyonun yazısı üzerine, Dışişleri Bakanlığı tarafından Metzamor Nükleer Santrali’nin, güvenlik şartlarının, güncel teknik standartlarda olmadığını, UAEA ve Avrupa Birliği vb. kuruluşlarca tespit edildiği, yapısal eksikliklerinden kaynaklanan güvenlik zaaflarını giderme çalışmalarını sürdürdüğüne dikkat çekilmiştir!

İnşasına 1970’de başlanan Ermenistan Metzamor Nükleer Santrali’nde, biri 1976’da diğeri 1980’de devreye alınan iki reaktör bulunmaktadır! Her iki reaktör de Ermenistan’da yaşanan 1988 Spitak depreminden sonra 1989’da kapatılmış, 2 numaralı reaktör, yenileştirme çalışmaları sonrasında 1995’te yeniden açılmıştır!

1988 Spitak depreminde zarar görmemiş olmakla birlikte santralin iki reaktörü de halk baskısı ve protestolar sonucunda kapatılmıştır! 1993 yılında Ermenistan hükûmeti enerji krizi nedeniyle ikinci üniteyi tekrar açma kararı alır ve bazı iyileştirme çalışmaları sonrasında ünite 1995’te devreye alınmıştır! 2005 yılında planlanmış ömrünü tamamlayan santralin faaliyet ömrü 2016’ya uzatılmıştır! 2016 yılında santralin faaliyet ömrünün 2026’ya uzatılması planlanmış, 2018’de ise 2036’ya kadar uzatılmasının planlandığı açıklanmıştır!

Metzamor Nükleer Santrali; Ermenistan’ın Türkiye sınırına 16 km uzaklıkta yer alan Metzamor şehrinde bulunmaktadır! Santral Ermenistan’ın başkenti Erivan’a 32 km, Kars’a 100 km, Iğdır’a ise 30 km uzaklıktadır! 2018 verilerine göre santral ülkenin enerji ihtiyacının % 27’sini karşılamaktadır!

Metzamor Nükleer Santrali; günümüzde dünyadaki mevcut santraller içerisinde en güvensiz reaktörler arasında yer aldığı! Nükleer santralin yapım sürecinde Sovyet bilim insanları ve Ermenistan içerisindeki çevreler, santralin fay hattı üzerinde yer alması ve su kaynaklarına sızıntı gerçekleşmesi ihtimali dolayısıyla yapımına karşı çıkmıştır!

Koridor Savaşlarının Yansımaları!

Dünya da, meydana gelen tüm olay ve olguların arkasında, sinsi bir akıl ve kirli bir plan olduğunu aklımızdan çıkarmamak gerekir! Küresel çapta bir olay spontane olmaz! Bir güç ulusal çıkarları çerçevesinde, karşıda ki güç ya da ülkeye bir mesaj vermektedir!

Ya yanımda usluca dur ya da yolumdan çekil! Ankara’nın göbeğinde, İç İşleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün önünde, tüm devlet yönetim kamu binalarının olduğu br sokakta meydana gelen terör eyleminde olduğu gibi!

Aksi halde, Olay ve olguları okuyamaz, anlayamaz ve çözümleyemeyiz! Pro-aktif olamayız! Aksi halde, dün olduğu gibi parça parça olur ve küresel iddialarımızdan vazgeçmek zorunda kalırız! Aksi halde, TÜRK ve TÜRKİYE YÜZYILI kurulamaz!

Bir olay ya da olgu vuku bulduğunda, bu kimin işine yarar çerçevesinden okuma yapar ve ona göre de, strateji ve taktik geliştirebilirsek, başarılı olabiliriz! Aksi halde, başkaca plan ve stratejilerin figüranı olmak zorunda kalırız!

Türk Devleti, dünyanın geldiği bu noktada, başkaca planların figüranı olamaz ve olmayacaktır! Turan ülküsü ve Kızıl Elma hedefleri çerçevesinde, Türk Devlet Aklının çizmiş olduğu; Ankara vizyonu ve Kadim Medeniyet Mefkûresi ekseninde, insanlığın BARIŞ ve HUZURU adına, yürümeye devam edecektir!

Tüm bu olay – olgu ve diğer gelişmeleri, Çin öncülüğünde başlatılan ve merkezinde Türk Devletleri ve Türkiye’nin de bulunduğu İpek yolu ve Hindistan tarafından yürürlüğe konulmaya çalışılan Türkiye’nin de by-pass edildiği Baharat Yolu, mücadelesinin yansımaları şeklinde okumak gerekir!

Dünya insanlığını, birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi barış ve huzur adına zor günler beklemektedir!

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron; Azerbaycan, Ermenistan’a yönelik toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini! Azerbaycan’la suç ortaklığı yapan bir Rusya, bu manevraları her zaman destekleyen bir Türkiye ve sınır tanımayan ve Ermenistan’ın sınırını tehdit eden bir Azerbaycan hükümeti var! Ermenistan, Rusya’yı son çatışmalar dahil genel olarak Erivan’a destek vermediği gerekçesiyle eleştiriyor, diyor!

Fransa eski cumhurbaşkanı François Hollande; Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan gerilim; Ermenistan’ı yalnız bırakmak, Fransa için bir rezalettir ve Avrupa için bir utançtır. Ermenistan’ın sınırlarının dokunulmaz olduğunu açıklamanın zamanı gelmiştir. Ben cumhurbaşkanıyken Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir çözüm bulmak için arabuluculuk çalışmalarına katılmıştım. Bugün, adalet ve onur, Fransa’nın Ermenilere olabilecek her türlü yardımı yapmanın gerekli olduğunu gösteriyor! Rusya’nın kontrolü olmadan Ermenistan’ın yok olma tehlikesi içinde olduğunu! Erdoğan, Osmanlı hayalinden vazgeçmedi ve Azerbaycan’ın olabileceği en son noktaya kadar ilerlemesine zorluyor, diyor!

Ermenistan’ı ziyaret eden Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna; Fransa, savunmasını sağlayabilmesi için Ermenistan’a askeri teçhizat verilmesini mümkün kılacak gelecekteki sözleşmelerin imzalanmasına onay vermiştir, diyor!

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharov; Azerbaycan’ı Nahçıvan’a bağlayacak Zengezur koridorunun hayata geçirilmesinin Bakü ile Erivan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yolunda önemli bir potansiyel taşıdığını, askeri yardım ve bölgeye NATO üssünün açılabileceği; Ermenistan’a Fransa’ya yaklaşmayın uyarısında, bulunmuştur!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Türkiye’nin, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni Azerbaycan’ın diğer bölgelerini bağlayacak Zengezur Koridoru’nun bir an önce açılması için elinden gelen gayreti göstereceğini! Türkiye ve Azerbaycan için çok önemli bu koridorun hayata geçmesi stratejik bir konu ve muhakkak tamamlanmalı! Bu koridor açıldığında Bakü’den çıkan bir araç ya da tren, doğrudan Kars’a gelebilecek! Bizim temennimiz buraları barış koridoru haline getirerek açmaktır. Hala bir savaşın egemen olduğu bir koridoru düşünmek mümkün değil. Çünkü gerek Zengezur gerek Laçin koridorlarını, eğer barış koridoru olarak düşüneceksek, kavga gürültü olmadan bu işi çözmemiz gerekiyor, ifade ve vurgularının, koridor savaşları çerçevesinde, bölge ve dünya insanlığının barışı ve huzuru adına manidar olduğunu düşünüyorum!

Zengezur Koridoru; Türkiye, Azerbaycan ve Türk Devletleri için büyük bir öneme sahiptir! Enerji, ticaret, güvenlik, kültürel bağlar ve daha fazlası bu bölgedeki işbirliğini şekillendirecektir!

Zengezur Koridoru; Türkiye, Azerbaycan ve Türk Devletlerini birbirine bağlayacak, stratejik ve ekonomik bir proje olarak dikkat çekmektedir! Yüz yıl önce, Türkiye Türk dünyası arasına çizilen engeller kalkacaktır!

Zengezur Koridoru; Sadece bir ulaşım yolundan çok daha fazlasını ifade etmektedir. Bölgesel kalkınma ve istikrarın desteklenmesine yönelik büyük potansiyele sahip ve ülkeler arasında güçlü bir işbirliği platformu olarak hizmet edecektir!

Üniversitelerde; AKADEMİK ve KİŞİSEL KRİZ Yönetimi!

Üniversite; Fonksiyonel ve fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz, topluma yön verir ve toplumda itici güç rolü üstlenir!

Üniversite; Bilimsel ve saha çalışmalarının yapıldığı, bilimsel ve uygulanabilir makalelerin yayınlandığı, ulusal ve uluslar arası ölçekte patentlerin alındığı, reel sektörde üniversite ismi ile aranan başarılı öğrencilerin mezun olduğu, ülkesi ve bulunduğu şehre; sosyal, kültürel, bilimsel ve ekonomik katkının olduğu kurumlar olarak, bilinir!

Üniversite dediğimiz kurum akademisyenler ile bir bütündür! Akademisyen; olarak tarif edeceğimiz kişi de; öncelikle; AHLAK, Ehliyet, Liyakat ve Adalet özellik ve nitelikleri aranmalıdır!

Ahlak ‘tan yoksun ve Ehliyetsiz – Liyakatsiz – Çapsız – Muhteris; sadece onun – bunun – şunun oğlu, kızı ve gelini olmaktan başkaca bir özelliği olmayan kişiler akademisyen olarak alınmamalıdır!

Akademisyen; Üniversitelerde veya üniversite dengi yüksek öğrenim kurumlarında ilgili uzmanlık alanında bilimsel konular üzerine çalışan, araştırmalar gerçekleştiren ve araştırmalar sonucunda eserler üreten, uzmanlık alanı kapsamında doğrudan öğretim faaliyetlerini gerçekleştiren kişi olarak tarif edilebilir!

  • Bir üniversite düşünelim ve akademisyenlerin büyük bir kısmı; REKTÖR ve REKTÖR YARDIMCILARI, GENEL SEKRETER ve Üniversite YÖNETİM KADROSU ile hem kendi ve hem de fakültedeki sorunlarını görüşebilmek ve başkaca konuları da istişare edebilmek için RANDEVU sırasında AYLARCA beklesinler!
  • Peki, görüşülemeyen – görmezden gelinen – yok sayılan ya da ötelenen kurumsal ve kişisel sorunlar, birikmiş halde ne hale gelecektir?
  • Bir Üniversiteyi yönetmek; öyle süslü laflar ve içi dolmamış SLOGANLAR ile olmaz! Öncelikle, kuruma alınan personelde; onun – bunun yakını değil, EHLİYET ve LİYAKAT aranmalı, kurum içerisinde tüm personele; ADALET terazisi işletilmelidir!
  • Bir Üniversiteyi yönetmek; AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve sonra da HESAP VEREBİLİRLİK olmalıdır! Aksi halde Üniversite ve Kampus içerisinde, Kurumsal Aidiyet, Kurumsal Barış ve Kurumsal Huzuru sağlayamazsınız!
  • Bir Üniversite düşünelim; akademik camiada, isminin başında koca koca unvan bulunan kişiler, üniversitesi ve fakültesine, AİDİYET ve BAĞLILIK hissetmesin!
  • Kuruma aidiyet ve bağlılığın olmadığı durumlarda, kişisel kavgalar ön plana çıkmaya başlayacaktır! Akademik camiada bunun tek müsebbibi olarak, ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNİ işaret etinler!
  • Bir Üniversite düşünelim; üniversite üst yönetimi ve dekanlık veya diğer bölüm başkanlıkları arasında, kişisel siyasi ve başkaca, GÜÇ ve İKTİDAR bağlantılarından kaynaklı, İLETİŞİM SORUNLARI – İLETİŞİM KAZALARI ve İLETİŞİM KRİZLERİ, akademik camiada konuşulsun!
  • Peki, böyle bir durumda, üniversite yönetimi neler yapmalıdır? Akademik ünvanı olan koca koca adamlar, yesinler birbirlerini demek suretiyle SORUNLARI görmezden mi gelmeli?! Yoksa idari soruşturma açmalı ve akabinde yargı yoluna mı gitmelidir?!
  • Bir üniversite düşünelim; Üniversite Yönetimi hakkında, ŞÜYUU, VUKUUNDAN BETER İŞLER ve DEDİKODULAR; AYYUKA ÇIKMIŞ OLSUN! ESKİLERİN ifadesi ile ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ! Açık ve şeffaf iletişim başka bir şey, dedikodu ise başkaca bir şeydir! Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre!

Açık ve şeffaf iletişim ve hesap verebilirliğin olmadığı, kurum ve durumlarda, DEDİKODU; hem kuruma ve hem de duruma HÂKİM olacaktır! Peki, böyle bir KRİZİ nasıl yönetebileceksiniz? Ya da yok mu sayacaksınız?!

Yoksa Görmedim, Duymadım ve İşitmedim şeklinde; ÜÇ MAYMUNU mu oynayacaksınız? Peki, nereye ve ne zamana kadar?

Ya da olay ve olguların çözülemez bir boyuta gelmesi ve kişiler de sorunlarını kendi yöntemleri ile çözüm üretme yoluna gitmesini mi bekleyeceksiniz?

Şirket – Kurum ve Üniversitelerde; SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey; Sistem ve Süreçler değil, Bilgisayar ve Makineler değil, şirket ve kurumlarda ki; İNSANLAR ve Onların DAVRANIŞLARIDIR!

Yerel Basın ve MEDYA Sektöründe; Ne Olmasını Bekliyorduk -2-

Türkiye genelinde, günlük yayın yapan yerel gazeteler, resmi giderlerini karşılayamaz bir duruma geldiğinden, kapanma ve birleşme konusunda görüşmeler olduğu ve bazı illerde, sürecin sonuçlandığına, şahit olmaktayız!

Peki, sektör neden bu duruma geldi şeklinde bir soruya, kabaca verilebilecek cevaplar, şu şekilde olacaktır!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kendilerinden başkasının varlığından rahatsız olan ve kendilerinden başkasını da gazeteci olarak kabul etmeyen, kendileri var ise sektörün ancak var olabileceği sanrılı; psikolojik ve sosyal olarak sorunlu ve sıkıntılı tipler maharetiyle, sektör ancak buraya kadar gelebilecektir!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kime gazeteci denir veya kime gazeteci denmez, kimden gazeteci olur veya kimden gazeteci olmaz, şeklinde sohbet ve tartışmalarda; birilerinin elinde bir ölçü aleti, kime dokundursalar, gazeteci olup – olmadığı noktasından bir işaret vermektedir! Tam tekmil Marksist ve Komünist bir mantık zaten bunları gerektirmektedir! Peki, böyle bir zihniyetten başkaca ne bekliyordunuz?!

Yerel basın veya medya sektöründe; Gazetecilik mesleğine, geçiyordum şeklinde hasbelkader giren ve meslek nam altında; ŞANTAJ, TEHDİT ve her türlü PİSLİĞİ yapanlar, kamu mesleği olan gazeteciliği, dürüst bir şekilde icra eden, onurlu kişilere, çamur atmak veya sektörde yok saymak için her yolu deneyenler maharetiyle, sektör ancak buralara gelecektir!

Yerel basın veya medya sektöründe; Cibilliyeti bozuk sanrılı tipler, gazetecilik mesleğini, yasal çerçevede ve onuru ile yapan bireylerden, hem rahatsız olmakta ve hem de kendileri de alan daralması yaşadıkları için cibilliyetlerinin gereği olarak, insanlık dışı her yolu denedikleri için sektör adına neler bekliyordunuz?

Gazeteci olmak için İletişim Fakültesinin herhangi bir Bölümünden lisans derecesi ile mezun olunması gerektiğini! Sosyal ya da Siyasal Bilimler alanında diplomaya sahip olup mesleğe yönelik kabiliyeti bulunan kişiler de gazetecilik yapabileceğini!

İletişim fakültesi mezunu ve Sosyal bölümlerden mesleğe kabiliyeti olanların gazetecilik mesleğini icra ettiklerini! Mimar, Ziraat fakültesi ve Arkeoloji vb. lisans mezunu kişilerin gazeteci olamayacağını!

  • Gazeteci; vatanı – milleti ve devletine bağlı, hak ve hakikat aşığı, gazetecilik nam altında başkaca işler çevirmeyen, bir başka ülke veya ülkelerin istihbarat örgütlerine; hizmetçi – UŞAK ve ülkesi ve milletini de, SATAN kişi olmadığını!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kendilerinden başkasının sektörde var olması veya bulunmasından rahatsız olan, sektöre yön verdiğini zan edenler; geçiyordum hasbelkader gazetecilik mesleğine girmiş kişiliksiz ve cibilliyeti bozuk sanrılı tipleri sektöre kazandırdığını!

Yerel basın veya medya sektöründe; Gazetecilik gibi kutsal bir kamu mesleğini; yasal ve etik ilkeler çerçevesinde yapan ve kimseden talimat almayan, mektepli ve alaylı ayrımı yapmadan, ruhunu ve kalemini satmayan, yan yollara sapmayan, hak ve hakikat aşığı, bir yerlere de uşaklık yapmayan ve sadece gazetecilik maaşı ile geçinen, sektörde ki tüm kahramanları her daim takdirle karşılar ve tebrik ettiğimizi!

  • Peki, geçiyordum veya hasbelkader gazeteci olduğunu ve sektöre kendilerince yön verdiğini zan eden, kerameti kendilerinden menkul sanrılı ve sancılı tiplerden GAZETECİ olur mu?!
  • Peki, Barmenden, Pavyoncudan, Şantajcıdan, Tehditkar, Taklacı ve Torbacıdan GAZETECİ olur mu?
  • Ya da ülkesini, yabancı istihbarat örgütlerine gammazlayan, satan ve UŞAKLIK edenlerden GAZETECİ olur mu?
  • Meslek kimliği altında yasal olmayan tehdit, şantaj ve her türlü pisliği yapan sanrılı tiplerden GAZETECİ olur mu?
  • Yerel basın veya medya sektörünün mezkur tipler ile gelebileceği son nokta burasıdır! Başka bir yere gidemez ve gidemeyecektir de!
  • Ancak ve ancak kapanmak ya da birleşmek zorunda kalacaktır!

Yerel basın veya medya sektöründe; Sektörün bulunduğu durum ve geleceği adına; mezkur sanrılı ve sancılı tiplere, alan açan; tüm siyasetçi, patron, müdür ve sektöre de yön vermesi gereken, oda ve derneklere büyük sorumluluk düştüğünü!

Böyle bir vebalin altından kalkamayacaklarını! Ya da böyle bir vebal ve tehlikenin farkında olmadıklarını, yazılarımızda her daim ifade etmeye çalıştık!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur sanrılı ve sancılı tiplere insan dahi denilemeyeceğini! Sanrılı tiplerin bir kurumda çalışmasının dahi düşünülemeyeceğini! Hem de gazetecilik gibi bir kamu mesleğinde! Bir de bu sanrılı tipleri sektöre yön vermesi gereken kurumların başına yönetici olarak getireceksiniz, öyle mi?

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur sanrılı tiplere, şeklen insan denilebileceğini! İnsan suretindeki; beyin, gönül ve ruh olarak hayvandan daha aşağı olduklarını!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Cibilliyeti bozuk sanrılı tiplerin bulunduğu bir meslek ve meslek örgütünden insanlık, devlet ve millet adına hiçbir şeyin beklenilemeyeceğini!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur tipler; Kişisel çıkar, takla, tavan, yalan, dolan, iftira, hile, oyun, tuzak, düzen, şantaj, tehdit ve ihanetten başka bir şey bilmediklerini, yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya çalıştık!

Tabii ki kaleme aldığımız konular – yazdıklarımız ve ifadelerimiz; ancak gözü – kulağı ve kalbi mühürlenmemiş TEMİZ insanlara erişebilecektir! KÖR – SAĞIR ve MÜHÜRLÜ olanlara doğal olarak işittiremeyiz!

Yerel Basın ve Medya Sektöründe; Ne Olmasını Bekliyorduk?!.

Türkiye genelinde, günlük yayın yapan yerel gazeteler, resmi giderlerini karşılayamaz bir duruma geldiğinden, kapanma ve birleşme konusunda, görüşmeler olduğu ve bazı illerde, sürecin sonuçlandığına, şahit olmaktayız!

Yerel Basın ve Medya sektöründe ki sorunlardan kaynaklı, 2020 yılında, üç gazetenin diğer gazeteler tarafından satın alınması ile Konya Merkezde, 11 yerel gazete yayın hayatına devam kararı alınmıştır!

Bugün de; Konya merkezde, günlük yayın yapan 11 yerel gazeteden bir tanesi hariç olmak üzere, 10 gazetenin birleşmek suretiyle, yeni iki gazete olarak yayın hayatına devam kararı aldığını, kulislerde konuşulmaktadır!

  • Yerel Basın veya Medya; ulusal basın kadar geniş çaplı olmayan, il, ilçe ve beldelerde günlük, haftalık ya da daha farklı aralıklarla çıkan, ulusal haberler yanında, bölge haberlerine daha fazla yer veren, yöresel gelişmeyi ve bölgenin sorunlarını ön planda tutmaya çalışan, Basın İlan kurumu kanunlarına göre, belli sayıda Basın personeli çalıştırmak zorunda olan, ticari bir işletme olan yayın mecrası, olarak tanımlanmaktadır!
  • Yerel Basın veya Medya; adından da anlaşılacağı üzere, bölgesindeki tüm gelişmeleri, yatırımları ve hizmetleri izleyici ve okuyucuları ile paylaşan, kamu ile kamuoyu arasında köprü vazifesi gören, sorumluluk ve tarafsızlık ilke sahibi olması gereken ticari kuruluşlardır!
  • Yerel Basın veya Medya; her ne kadar kamu adına iş yapıyor olmasına rağmen, resmi ilan ve işletme reklam gelirleri ile ayakta kalmaya ve varlığını da sürdürmeye çalışan ticari işletmelerdir! Resmi ilan ve ticari reklam gelirleri olmadan yerel medya kamu adına hizmetlerini tam ve sağlıklı olarak yerine getiremez!

Basın İlan Kurumu, kurulmasından ve resmi ilan dağıtımında yetkili olmasından sonra, basının aldığı resmi ilanlar; bir geçim kaynağından çok, maddi destek durumuna gelmiştir!

Resmi ilanlar ile bir gazetenin hayatını idame ettirmesine imkân yoktur! Resmi ilanların dağıtılmasının amacı, gazetelerin giderlerine bir nebze olsun destek olabilmektir!

Peki, sektör neden bu duruma geldi şeklinde bir soruya, kabaca verilebilecek cevaplar, şu şekilde olacaktır!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; GAZETECİLİK yapmak zorunda olduğunu! Başkaca işlere tevessül etmemeleri gerektiğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; sadece BİK gelirlerine odaklı ve masa başı ajans habercilik yayın politikası ile ayakta kalamayacağını!

YEREL Basn – Medya ve Gazeteler; Gazetecilik yapmalı, sahada olmalı, firma tanıtım haber ve özel sektör reklamları ile BİK gelirlerinde ki; eksik ya da açığı kapatmak yoluna gitmesi gerektiğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Reklam – Haber, Haber – Reklam ilişkisi ve Advertorial Reklam Haberden bihaber çalışanlar ile NAYLON bir durum ve konuma düşeceğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Naylon bir sektör, doğal olarak, NAYLON çalışanlar tarafından temsil edileceğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Naylon bir sektör ve naylon çalışanlar ile sektörün nerelere gelmesini ya da KAMU adına ne gibi HAYIRLI İŞLERE; imza atması veya vesile olmasını beklediğimizi, bir gazeteci ve iletişim uzmanı olarak, sektör ve sektördeki fikir işçilerinin geleceği adına, sürekli olarak kaleme almaya çalıştık!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; bugün için Sektör ve sektörün bu duruma gelmesine sebebiyet verenler; Kendim ettim kendim buldum şarkısını, KORO halinde ve UYUMLU bir şekilde söylemelidir!

Paris FİNANS Zirvesi: ‘Daha adil’ yeni bir finansal sistem çağrısı!

Stratejistler yeni bir dünya düzeni çerçevesinde, bir dünya savaşının eşiğinde olduğumuzu ifade etmektedir! Peki, ifade edilen savaş, konvansiyonel mi yoksa nükleer bir dünya savaşı mı olacaktır?

Yoksa PARA ve FİNANS sistemi üzerinden bir Dünya Savaşı mı? Ya da ikinci Dünya Savaşı akabinde kurulan para ve finans, Bretton Woods, sisteminin reset edilip yeni bir sistem kurma savaşı mı? Hangisi?

Geçtiğimiz Haziran aynın son günlerinde, Paris’te, Dünya finans sistematiği çerçevesinde, yeni bir finansal sistem çağrısı zirvesi yapılmıştır!

Zirveye, Uluslarası örgüt başkanları ve Afrika ülkelerinden devlet başkanları, katılım sağladı!

Paris Finans Zirvesi; BM’nin sponsor olduğu iklim zirveleri çerçevesinde bir toplantı olmadığı! G7, G20 veya herhangi bir uluslararası veya bölgesel kuruluş gibi bir çerçeve içinde bir toplantı, olmadığı!

Geçtiğimiz yıl başlatılan ve 40 ila 50 dünya liderini ve üst düzey finans yetkilisini bir araya getirmeyi başaran Cumhurbaşkanı Macron’un bir girişimi olarak kabul edildiği!

Peki, Avrupa Birliğinin en güçlü ülkelerinden Fransa Cumhurbaşkanı Macron, böyle bir finans zirvesi ile nereye varmayı ve ne yapmayı hedeflemektedir?

Paris’teki Finans Zirvenin amacı; uluslararası finansal sistemi değiştirmenin gerekliliği hakkında müzakerelerde bulunmak olduğu!

Zirve; Uluslararası finansal sistemi dikkatli bir şekilde yeniden şekillendirme ihtiyacının hissedilmesi! İklim değişikliği ve onun yol açtığı felaketlerle başa çıkma konusuna odaklanmaktadır!

Zirve; gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla mücadeleden vazgeçilmemesi. Bu nedenle, iki önceliği birlikte gerçekleştirmek için daha fazla fona ihtiyaç duyulduğu!

Zirveye paralel olarak; UNESCO binası ile Paris’teki Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) arasında farklı formatlarda gerçekleştirilen otuz etkinliğe, yoğun bir katılımcı olduğu!

Fransa Cumhurbaşkanı Macron; derinleşen bölünmelere, çevresel kırılganlığa, Kovid pandemisinin sonuçlarına, dağınık ekonomik aktivitenin yeniden canlanmasına, Ukrayna’daki savaşa ve küresel finansal sistemdeki istikrarsızlığa işaret ederek, karamsar bir tablosunu çizmiştir!

Macron; Uluslararası finansal yapının başarısızlığını, Dünya Bankası ve uygulamalarını tamamen ahlaksız hale gelmiş, olarak tanımladığını! Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumların performansını kontrol eden kuralları kınamaktan çekinmediğini!

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres; dünyada açlık çeken 750 milyon insanın varlığını, “haksız finans mühendisliğini ve eşitsizliğini” kınadığı! Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin 160 milyar dolarlık özel çekme hakkına sahip olduğuna, Afrika’nın payının ise 34 milyar doları geçmediği!

Guterres; Kırılgan ekonomilere sahip ülkelerin borçlarının hafifletilmesi, sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği ile mücadele için yıllık 500 milyar dolar sağlanmasını önerdiği!

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen; çok taraflı uluslararası kurumların “yeni zorlukların üstesinden gelmek için gelişmesi ve uygun reformları gerçekleştirmesi” gerektiğini!

Yellen; ayrıca, ülkesinin yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin alacaklılarına borçlarını yeniden yapılandırma müzakerelerine katılmaları için ‘baskı’ yapacağını! Devlet fonlarının yoksullukla mücadele çabalarını durdurmadan iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunması gerektiğini!

Paris Finans Zirvesinde; dört ana ilkeyi ortaya koyan yeni bir ‘tüzük’ önerisi geldiği!

1 -) Dünyadaki hiçbir ülkenin yoksullukla mücadele ile gezegeni koruma arasında seçim yapmak zorunda kalmaması ve her iki savaşın da birlikte yapılması gerektiği!

2 -) Her ülkenin dikte veya baskı olmaksızın kendi yolunu seçme hakkına sahip olduğu! Yeni tüzüğün “her bir tarafın egemenliğine, seçimlerine ve modeline daha saygılı olması gerektiği!

3 -) Finansman ihtiyacının büyüklüğünün mali yapılardan, bölgesel ve uluslararası kuruluşlardan ve çok taraflı kalkınma bankalarından gelen tüm kaynakların seferber edilmesine yol açması gerektiği, şart koşmaktadır!

4 -) Macron; gezegenin hizmetine sunmak, yoksulluk ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin zenginliğini korumak için özel sektörü seferber etme ve gerekli fonları sağlama ihtiyacı! Bir ‘kamu finansman şoku’ yaratmak ve küresel mali sistemi daha adil ve verimli olacak şekilde yeniden formüle edilmesi gerektiği!

Uluslararası yatırım kuruluşu Black Rock CEO’su Larry Fink; Uyumlu ve Sürdürülebilir Bir Dünya için Paydaşlar, temalı mektubunda; Finans alanında 40 yıl boyunca, bir dizi finansal kriz ve zorluğa tanık oldum! 1970 ve 1980’lerin başlarındaki ani enflasyon artışları! 1997’deki Asya para krizi ve küresel finansal kriz! Bu bölümler yıllarca sürse bile, aslında hepsi kısa vadeliydi. İklim değişikliği farklı! Öngörülen etkilerin sadece bir kısmı gerçekleşse bile, bu çok daha yapısal, uzun vadeli bir kriz! Şirketler, yatırımcılar ve hükümetler sermayenin yeniden tahsisine hazırlanmalı, diyor!

Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab; Ulus Devletler bizim gündemimize uymak zorunda! BÜYÜK SIFIRLAMA gündemine uymayan Ulus Devletler; her alanda çok büyük sorunlar ile karşı karşıya kalır! BÜYÜK SIFIRLAMA ile Devletler yönetimlerini de, bize devretmeli ya da Paydaş demokrasi, diyor!.

Dünya Savaşı ve Yeni Sistem Adına; Bir DELİ Bulunamadı!


Dünya tarihini incelediğimizde, büyük kaos ve savaşlardan sonra, emperyal yönetim sistematiğine paralel, yeni bir düzen – sistem kurulmakta ve yeni bir döneme geçilmektedir!

Birinci Dünya Savaşının arka planında ki sebeplere baktığımızda, Sanayi Devrimini tamamlamış bir Avrupa için petrol ve enerji kaynaklarına şiddetle ihtiyaç vardır!

Enerji ve Petrol bölgesinde olmayan, sanayisini tamamlamış Avrupa’nın ne yapmasını beklemeliydik? Para kazanması gereken küresel finans çevreleri, enerji ve petrol kaynaklarını bir şekilde denetim ve kontrol altına alabilmek için her türlü girişimde bulunuyordu!

Küresel finans çevreleri için savaş, para demektir! Savaş; zenginlik ve çevrelerinin daha çok zenginleşmesi demektir!

Birinci dünya savaşının akabinde, finans ve sermaye olarak batmakta olan devletleri görürken, zenginliklerine daha fazla zenginlik ilave eden küresel finans çevreleri karşımıza çıkmaktadır!

Dünya emperyalist sistematiğinin yeniden tanımlanması ve aktörlerin değişmesi ihtiyacından çıkıvermiştir! Savaşın sonucunda, iki kutuplu bir dünya ortaya çıkmış, BM kurulmuş, NATO ve Varşova paktı liderleri ve üye devletlerin olduğu yeni bir sistem karşımıza çıkmıştır!

İkinci dünya Savaşının akabinde oluşan ikili sistem, 1989 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ve Berlin Duvarının yıkılması ile birlikte artık tıkanmaya başlamıştır.

İkinci dünya savaşı ürünü; NATO ve Birleşmiş Milletler, dünya ve insanlığın sorunlarına çözüm üretememektedir! Dünya ve İnsanlık için Adalet ve Barış getirmesi planlanan kurumlar, sadece izleyici durumunu geçememektedir!

BM Güvenlik konseyi BEŞ daimi üyenin çıkar ve menfaatleri dışındaki hiçbir teklif ve öneri bu kurumlarda görüşmeye dahi alınamamaktadır! Böyle bir kurum, dünya ve insanlık için nasıl adalet, huzur ve barış getirebilir ki?

Yoksa Dünya ve İnsanlığın barış, huzur ve refahı için yeni bir girişim, yeni bir teklif ve öneri, hatta çözüm arayışlarında bulunmalı mı?

Dünya; yeni bir dönemeç ve makas değiştirme sürecine girmiştir. Dünyayı yönetmekte olan güçlü ve öngörüsü de yüksek birkaç lider, yeni bir dünya savaşı olmadan, milyonlarca insanın ölümleri ve çok büyük yıkımlara da sebebiyet vermeksizin, yeni sistemin nasıl ve ne şekilde kurulması gerektiğine uzun bir süre karar verememiştir!

Bu gidiş, bir dünya savaşı ya da nükleer ve başkaca bir teknolojik savaşa gebe görünmektedir! Bir önceki yazıda ifade ettiğim; Koridor Savaşları kapımızda!.

Yaşamakta olduğumuz ekonomik ve sosyal kaos bunların sadece öncüsü ve habercisidir! Tarihte her yeni dönem ve düzen, büyük bir dünya savaşı neticesinde karşımıza çıkmaktadır!

Dünya; Türk devlet aklı ve Türk devlet medeniyet ülküsüne ihtiyacı bulunmaktadır! İki bin yıllık Türk devlet yönetim tarihinde, insanlığa karşı zulüm, haksızlık ve adaletsizlik göremezsiniz!

Türk; Adalet demektir! Türk; Hakkaniyet demektir! Türk; Mazlumun yanında ve zalimin karşısında dik bir şekilde durmak demektir!

Dünya; Atlantik bölgenin ikircikli ve çıkarlarına yönelik düşünce sistematiği ve yönetim sistemi ile artık sürdürülemez hale gelmiştir!

Türk Devleti ve Türk Milleti, iki bin yıllık devlet geleneği, devlet aklı ve kadim medeniyet kodları, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül bağları ile birlikte; Atlantik ve Avrasya güçleri arasında, insanlığın barışı, huzuru ve refahı için denge ve sıklet unsuru olacaktır!

Türk Devlet Aklı, tarihi medeniyet kodları çerçevesinde; Adalet, Hakkaniyet ve mazlumların hamiliği ve insanı yaşat ki devlet yaşasın ilke ve ülküsü çerçevesinde, birlikte kalkınma projeleri ile yürümeye devam edecektir!