Devletin Dini Adalet – 2 –

Selçuklu Sultanı Ahmet Sencer’e sorulmuş:

  • Devletin neden çöktü?
  • Büyük işleri küçük adamlara,
    Küçük işleri büyük adamlara verdiğimi geç anladım..!
  • Küçük adamlar büyük işleri yapamadılar!
    Büyük adamlar küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler! Böylece devlet düzeni bozuldu…!

Ehliyet ve Liyakat, bir kişinin, kendisine iş verilmeye uygunluk durumu, olarak tanımlanıyor! Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz ehliyet ve liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi şeklinde, ifade edilmektedir!

Ehliyet ve Liyakat, toplumda hak edenlerin devlet kademesinde yer bulması, hem kamu ve hem özel sektörde idare erkinin, kayırma olmadan, bilgi, başarı, ehliyet ve yetenek kıstaslarına göre şekillenmesine olanak tanımaktadır!

Ehliyet ve Liyakat ilkesinin tesisi, şeffaflık sisteminin sağlıklı işleyişi için atılması gereken adımların başında gelmektedir!

Ehliyet ve Liyakat ölçütleri sağlandığı sürece yolsuzluk, usulsüzlük ve kayırmacılık gibi suçlarla baş edebilmek mümkündür!

Ehliyet ve Liyakat sahibi kişiler, devletin çeşitli kademelerinde yer almasının sağlanması adına, ilk işe alımlarda, ehliyet ve liyakat dışı uygulamaların önünün kesilmesi gerekir!

Devlet ve Toplum hayatında, olmaz ise olmaz, adalet, kavramıdır! Adalet, toplumda; güveni, sosyal barışı ve huzuru da beraberinde getirecektir! Aksi halde, sosyal adalet ve toplumsal barış temin edilemez!

Toplumsal Barışın olmadığı toplumlarda, kaos hakim olacağına göre! Doğa, boşluğu, kabul etmeyeceğine göre!

Ehliyetsiz ve Liyakatsiz kayırmalı ya da ayrıcalıklı kadrolar ve özellikle de belediyelerdeki nama yazılı personel alımı ve ihalelere, son verilmeli!

İnsanların, toplum içinde birlik ve beraberlik içinde yaşaması, barış ve huzurun sağlanması, birbirlerine olan sevgi ve saygısı, hoşgörü ve adalet ilkesi, merhamet, ifade özgürlüğü ve hürriyet telakkisi ile sağlanır!

Devlet, her vatandaşına, geçim güvencesi, sağlık, eğitim, güvenlik, ehliyet ve liyakate uygun iş ve meslek, makam ve mevki gibi temel hak ve ihtiyaçlarını sağlamakla yükümlüdür!

Toplumsal barış; toplumu bir arada tutan yapı taşlarının arasındaki manevi harçlarla sımsıkı birbirine tutulur! Bu da toplumda, ahlaki ve hukuki değerlerin yaşatılması, insani değerlerin yüceltilmesi ile sağlanır!

Toplumsal barış kültürünün varlığı, toplumsal yapıların içinde var olan farklı grupların, ihtiyaç ve beklentilerinin, tüm ilişkiler üzerinden karşılanıyor olması anlamına gelmektedir!

Toplumsal barış için sosyal adaletin inşa edilmesi gerekir! Toplumun her üyesinin aynı temel haklara ve korumaya, fırsata, yükümlülüklere ve sosyal olanaklara sahip olduğu koşullara işaret eden bir adalet türüdür!

Sosyal adalet; toplum içinde yaşayan tüm fertlerin, insan olmak sıfatıyla sahip bulundukları her türlü sosyal ve ekonomik, siyasi hak ve özgürlüklerin eşitliğini temin ve emniyetini sağlamaktır!

Adalet, mülkün temelidir! Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmayacaktır!

Ehliyet, Liyakat ve Adalet, birbiri ile bağlantılıdır! Ehliyet, Liyakat ve Adalet; toplumsal güven, sosyal barış ve toplumsal huzuru da beraberinde getirecektir!

İş; ehline verilecek! İş, ehline verilmediği dönemlerde, kıyameti bekleyeceğiz! Peki, bu kıyamet, kim ya da kimlerin kıyameti olmalı!

  • Yeni Dönem; Ehliyetsiz – Liyakatsiz ve Kifayetsiz Muhteris ZÜBÜK tiplerin, tüm kurumlarda ki; TASFİYESİ akabinde, RESTORASYON süreci ile gelecektir!
  • Yeni Dönem; Adalet ve Hakikatin temsilcisi, Mazlum halkların da hamisi Türk Milletinin yeniden Adalet ve Hakikat üzere bina edilen, nizam-ı alem medeniyet yürüyüşü ile başlayacaktır!

Hz. Mevlana; toplumda sosyal barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak ehliyet ve liyakate önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilecektir! Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacak ve sosyal düzen bozulacak, kaosa ve karmaşaya zemin hazırlayacaktır, buyurmaktadır!

Devletin Dini ADALET!.

Yeryüzü ve Gökler, Adalet sayesinde ayakta durur! Adalet, bütün erdemlerin başıdır!

Adalet ve Nizam, Devletin temelidir! Adalet olmadan, bir Devlet varlığını devam ettiremez!

Kurumlar ancak Kurallar sayesinde ayakta kalır! Kuralların uygulanmadığı kurumlarda, Kaos vardır ve Adaletten bahsedilemez!

Türk; Adalet dağıtan ve Hakikat ehli demektir! Adaletin olmadığı durum ve kurumlarda, zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz!

Adaletin olmadığı kurum ve toplumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Adaletin olmadığı, kurum ve toplumlarda, sosyal barış temin edilemez!

Devletin dini adalettir, adaleti olmayan devlet dinsizdir, diyeceksiniz! Müslim olduğunuzu iddia ederken, ADALET ve HAKİKATE mugayir işler ve davranışlar sergileyeceksiniz, öyle mi? Sonra da din – iman diyeceksiniz, öyle mi?

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır!

Devlet, adalet ile yönetilir! Devlet yönetim sistematiğinde; Ehliyet ve Liyakat, sıradan ve öylesine bir kavram değildir! Ehliyet ve Liyakat için öncelikle eğitim gerekir!

Peki, kendi adamımız şeklinde, ehliyet ve liyakat olmadan, yapılan üst düzey atama ya da mevsimlik işçi alımlarına, neler demeli?

Yeni dönem, devlet kademesinde restorasyon süreci akabinde, ehliyet – liyakat ve adalet temeli üzerine bina edilecektir!

Nizam-ı Mülk Siyasetnamesinde; İşinin ehli ve gayretkeş, liyakatli ve takdire şayan, tecrübeli nice kişi atıl bırakılarak bir köşeye atılmıştır! Ne idüğü belirsiz, usul erkân bilmez, kör cahiller nice vazifeyi uhdesine almıştır! İşinin erbabı, soylu soplu, eline beline diline sahip, özellikle devlete makbul hizmetleri geçmiş, yararlıklar göstermiş ve dirayetli kimselerin bir kenarda işsiz güçsüz durması akla ziyandır, diyor!

Nizam-ı Mülk; İşinin ehli kişi, şayet işi tevdi ettiğim görevi almakta tereddüt ya da reddederse, cebren bu vazifeyi ona yüklerdim! Böylece hem mala ziyan gelmemiş hem reayanın huzuru muhafaza edilmiş olur!

Bu töre; kişilerin, siyasi, ırk, cemaat ve başkaca cahiliye taassuplardan kaynaklı bozulmuştur! Nede Acaba?

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir! Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal; sadece belaya – felakete ve helake, sebebiyet verir, buyurmaktadır!

Hadis-i şeriflerde; İşinin ehli olmayana, İş ve görev tevdi edildiği, verildiği zaman, kıyameti bekleyiniz! Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin, buyrulur!

Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur, denince; verildiği zaman kıyameti bekleyin, buyurmuştur!

  • Emanete riayet edilmez ve Görev Ehlinden başkasına verilirse, ilim; dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse! Fasık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse! Kötülüğünden korkup zalime hürmet edilirse, o zaman çeşitli belaya ya da helake maruz kalınır!

Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve Avrupa’nın Geleceği!

Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülke seçmeni, 6 – 9 Haziran tarihlerinde, 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu’nun 5 yıl süreyle görev yapacak yeni üyelerini seçmek için sandığa gidecek!

Türk Diasporası ve 27 Avrupa ülkesindeki 10 milyon Türk vatandaşını temsil edecek Türkiye kökenli adaylar, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yarışacak! Tüm Adaylara başarılar dilerim!

Avrupa Parlamentosu temsilcileri, üye devletlerin seçmen sayılarına orantılı bir şekilde belirlenmektedir!

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde; Nüfus ve seçmen sayısı az olan ülkelerin milletvekili çıkaramamasının önüne geçmek ve seçmen sayısı diğer ülkelerden fazla ülkelerin parlamentoya hakim olmasını engellemek için alt ve üst sınırlar bulunmaktadır! AB üyesi bir ülke AP’ye en az altı, en çok 96 parlamenter göndermektedir!

Avrupa Birliği; amaçları ve değerlerini gerçekleştirip geliştirecek ve Birliğin, vatandaşları ve üye devletlerin çıkarlarına hizmet edecek tek bir kurumsal çerçeveye sahiptir! Avrupa Birliği Kurumları:

  • Avrupa Komisyonu; yasama sürecini başlatan, ayrıca Birliğin yürütme organı olarak AB müktesebatını, bütçeyi ve programları uygulamaktan ve idari denetimden sorumlu kurumdur! Avrupa Komisyonu, her bir üye devletten bir kişinin yer aldığı, 5 yıl için seçilen, 27 üyeden oluşur! Bu kişilere “komiser” adı verilmektedir!
  • Avrupa Konseyi; Avrupa Birliği üyesi devletlerin hükümetlerinde görev yapan bakanlardan oluşur! Avrupa Birliği içinde üye devletlerin ulusal çıkarlarının temsil edildiği organdır!
  • Avrupa Birliği Zirvesi; Avrupa Birliği’ne üye devletlerin başbakanları veya devlet başkanları ile Avrupa Birliği Zirvesi Başkanı ve Avrupa Komisyonu Başkanı’nın katılımı ile oluşmaktadır! Yılda dört defa toplanan Zirve, Birliğin gelişmesi ve Avrupa’nın bütünleşmesi doğrultusunda öncelikleri ve temel politikaları belirleyen kararlar almaktadır!
  • Avrupa Birliği Adalet Divanı; Avrupa Birliği’nin yargı organı ve Adalet Divanı, Genel Mahkeme ve uzmanlık mahkemeleri olmak üzere üçlü bir yapıdan oluşur! Avrupa Birliği hukukunun Avrupa Birliği içerisinde, her yerde aynı şekilde yorumlanmasını ve uygulanmasını sağlamaktır!
  • Avrupa Sayıştayı; Birliğin tüm gelir ve giderlerini inceleyen, işlemlerin hukuka ve usule uygunluğunu temin eden organdır! Her bir üye devletten birer kişi olmak üzere 27 üyeden oluşmaktadır!
  • Avrupa Merkez Bankası; tüzel kişiliğe sahip bağımsız bir AB organıdır! Görevi, para birimi olarak Avroyu kullanan AB üyesi ülkelerden oluşan Avro bölgesinde fiyat istikrarını sağlamaktır!
  • Avrupa Parlamentosu; AB kurumları içinde doğrudan halk tarafından seçilen tek organıdır! AB üyesi ülkelerin vatandaşları beş yılda bir yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanmaktadır! Hangi üye devletin kaç parlamenter ile temsil edileceği üye devletlerin nüfuslarına göre tespit edilir!

Avrupa Parlamentosu üyeleri, ülkelerine göre değil, siyasi görüşlerine göre grup oluşturur! Parlamenterler ülkelerini değil, kendilerine oy veren Avrupa vatandaşlarının siyasi görüşlerini temsil eder! Avrupa Parlamentosu, 7 siyasi parti grubu ve bağımsız üyelerden oluşmaktadır!

Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu, Strazburg’da toplanmaktadır! Parlamentonun siyasi grupları ve komiteleri Brüksel’de toplanır ve sekretaryası Lüksemburg’dadır! Parlamentoya görüşülmek üzere gelen konular, farklı görev alanlarına sahip 20 adet komitede tartışılır ve sonuç, bir raporla Genel Kurula sunulmaktadır!

Avrupa Parlamentosu; Konsey ile birlikte yasama yetkisini paylaşmaktadır! Üye devletleri bağlayacak hukuki düzenlemelerin kabul edilebilmesi genel kural olarak hem Avrupa Parlamentosu ve hem de Konseyin onayı ile mümkün olmaktadır!

Avrupa Parlamentosu, bazı konularda, sadece danışma organı niteliğinde ve görüşleri bağlayıcılık taşımamaktadır! Bu alanların en önemlisi dış politika konularıdır!

Avrupa Birliği bütçesini, Avrupa Konseyi ile birlikte, Avrupa Parlamentosunun diğer kurumları üzerinde siyasi denetim yetkisi bulunmaktadır!

Avrupa Parlamentosu Komisyona sözlü ve yazılı soru sorabilir, soruşturma komiteleri kurabilir, şikayet dilekçesi kabul edebilir!

Avrupa Parlamentosu; parlamentolar arası işbirliği çerçevesinde ulusal parlamentolar ile işbirliği halindedir! Söz konusu işbirliği çerçevesinde ulusal parlamentoların başkanları ve temsilcileri her yıl toplanmaktadır!

  • Avrupa’da yaşayan halklar nezdinde, Avrupa Birliğinin küresel bir güç olarak, dünyada meydana gelen tüm küresel olay ve olgular karşısında, net bir duruş sergileyemediği ve bundan kaynaklı, vatandaşlar arasında şu şekilde kaygılar ve serzenişler olduğu gözlenmektedir!

Son anketlere göre, seçimlerden merkez ve aşırı sağın güçlenerek çıkmakta olduğu! Özellikle aşırı sağın seçimden güçlenerek çıkması sonucu siyasi dengelerin önemli ölçüde değişeceği tahmin edilmektedir!

Avrupa’da bir lider eksikliği ve Avrupa’yı çekip çevirecek bir liderin olmadığı!

Avrupa Birliği, geçmiş yıllara göre daha dağınık ve zayıf olduğu!

Avrupa, 20 yıl sonra nereye gidecek sorusunun cevabını bulamadıkları!

Avrupa’nın ekonomik gücü ile siyasi gücü mukayese edildiğinde, siyasi gücünün zayıf olduğu! Askeri gücünün ise yok hükmünde kaldığı!

Avrupa, her ne kadar Amerika’nın etkisinde ve gölgesinde kalsa da, küresel bir güçtür ve aktör olduğu! Fakat bunu küresel alan ve konularda sergileyemediği!

Avrupa Birliğinin lokomotf iki ülkesi, Almanya ve Fransa’ın kendi dertlerine düştükleri!

Avrupa Birliğinin güçlü ülkelerinden Fransa’nın Birleşmiş Milletler Daimi üyeliğinden çekilmesi, Fransa’nın yerine, Avrupa Birliğinin BM’de Daimi temsilci olması gerektiği!

Avrupa; Dünya düzeninin gidişatına daha etkin ve aktif bir şekilde yön verebileceği!

Avrupa Birliği değerleri, insanlığın yüz yıllarca tecrübesiyle ortaya çıkardığı! Hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi, eşitlik gibi değerler tüm insanlık için geçerli ve savunulması gerektiği!

Avrupa’da aşırı sağ ve popülist siyasi partilerin her geçen gün oylarını arttırdıkları! İtalya, Hollanda ve diğer ülkelerde aşırı sağ hükümetlerin iş başına geçtiği!

Filistin’de yaşanan zulüm ve insanlık dramı, insanlığın ve Avrupa yöneticilerinin karşılaştıkları bu büyük sınavda başarısız oldukları!

İsrail, uluslararası teşkilatlar ve mekanizmanın verdiği karara uymadığı! Adaletsizlik hakimiyetini sürdürmekte olduğu!

Avrupa Parlamentosu Seçimleri; Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri başta olmak üzere, Avrupa Birliği sınırları içinde yaşayan On milyon Türk vatandaşı arasındaki ilişkiler ve gönül bağları açısından önemli olduğu vurgulanmaktadır!

Küresel iki EKOL; DENGE ve HEGEMONYA Savaşı!

İki testinin çarpışması sonucunda biri mutlaka kırılacaktır! Peki, testiler çarpışmadan bir çözüm yolu bulanabilir mi? Çözüm bulunamaz ise sonuçlar nereye ve nerelere kadar varacaktır?

İki testinin çarpışmasından sadece testinin biri mi kırılacaktır? İki testinin çevresinde bulunan ve kümelenenler, ne kadar hasar alacaktır?

Dünya, yeni bir değişim, denge ve yeni bir düzenin arifesindedir! Peki, DENGE; birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi KANLI ve SANCILI mı olacak?

Ya da, Yeni bir DENGE; İki testinin çarpışması akabinde mi, yoksa çarpışmaya gerek kalmadan mı kurulacaktır?

16 Mayıs 1916 tarihinde, Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında yapılan, daha sonra Rusya’nın da katıldığı, Osmanlı İmparatorluğunun Orta Doğudaki topraklarının paylaşılmasını öngören, gizli, Sykes – Picot Antlaşmasını hatırlatmak isterim!

Dünyada meydana gelen, tüm suikast, patlama, olay ve olguların arka planında, Küresel iki EKOL ve GÜÇ arasındaki, hegemonya, rekabet ve mücadelesini görmeden, ne olduğu ya da nereye varılmak istenildiği anlaşılmayacaktır!

Küresel iki EKOL ve GÜÇ, hegemonya ve nüfuz, ekonomik ve askeri olarak her alanda ve her bölgede, kıyasıya bir rekabet, mücadele ve bilek güreşi halindedir!

Küresel iki GÜÇ ve EKOL arasında ki mücadele ve bilek güreşi, birinci Dünya Savaşı galipleri ve ikinci Dünya Savaşının galipleri arasında geçmektedir!

Birinci dünya Savaşı sonrası, emperyalist planlar çerçevesinde, cetvel ile çizdikleri haritalar ve sınırlar, bir bir yırtılmaya ve yok hükmüne düşmeye başlamıştır!

Dünya, Soğuk Savaş sürecinde olduğu gibi iki blok arasında gel git yaşamaktadır! Doğal olarak gel git yaşayan ülke ve bölgelerde, hesap ve planda olmayan, olay ve olgular meydana gelmektedir!

İkinci Dünya Savaşın akabinde, Birinci dünya Savaşında elde etmiş oldukları hegemonya ve nüfuz alanlarının büyük bir kısmını kaybeden emperyalist güçler, yeniden dünya sahnesinde yer alma mücadelesi olduğunu, bir kenara not edelim!

  • Bugün bölgemizdeki ülkelerde ve özellikle ülkemizde yaşadığımız ekonomik kaos ve siyasi türbülansı, anlayabilmek ve yorumlayabilmek için küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında, yeni bir DENGE çerçevesinde, ikinci Dünya Savaşı devam ederken ve akabinde kendi aralarında yapmış oldukları konferansları, gizli görüşmeleri ve anlaşmaları dikkatli okumak ve algılamak gerekir!

Aksi halde, dünya üzerinde ve bölgemizdeki, tüm ekonomik kaos ve siyasi türbülans, olay ve olguları, ya kör dövüşü olarak görmeye ya da spontane meydana geldiği şeklinde; okumaya, anlamaya ve yanlış yerde konum almaya devam ederiz!

Bugün de, Küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında, Dünyanın Barış ve Huzuru, SOĞUK SAVAŞ benzeri Yeni bir DENGE adına, yeniden; sınırlar – konferanslar ve anlaşmalar silsilesi kurulamaz ise dünya ve dünya halkları adına, yandı gülüm keten helva demektir!

1 -) Atlantik Bildirisi; 9 Ağustos 1941 tarihinde Müttefikler, II. Dünya Savaşı sırasında, savaşın yürütülmesini sağlamak ve zafere ulaşabilmek için alınacak önlemleri saptamak maksadıyla, ABD Başkanı Franklin Roosevelt ile Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill arasında olmuştur!
9 Ağustos 1941 tarihinde yapılan toplantı sonucunda; iki devlet topraklarını genişletmek istemediklerini, bütün uluslara sınırları içinde güvenle yaşamak olanaklarını sağlayacak bir barışın yapılmasını arzuladıklarını bir bildiri ile açıklamıştır!

2 -) Cazablanka Konferansı; 2. Dünya Savaşı sırasında Fas’ın Cazablanka şehrinde düzenlenen toplantı! 14 Ocak – 24 Ocak 1943 tarihleri arasında gerçekleşen konferans Hitler karşıtı gizli bir toplantıdır!


Konferansa Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill ve ABD Başkanı Franklin Roosevelt katılmıştır. 1943 yılında gerçekleşen konferansa Rusya’da davet edilmiş! Fakat Almanya’nın Rusya’ya düzenlediği Barbarossa Harekatı devam ettiği için Stalin konferansa katılamayacağını bildirmiştir!

3 -) Kahire konferansı; II. Dünya Savaşı sonra Uzak Doğu’daki gelişmeleri değerlendirmek amacıyla, ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill ve Çin Cumhuriyeti’ni temsilen Çan Kay Şek arasında; 22 – 26 Kasım 1943 tarihleri arasında Kahire’de yapılmıştır! Kesin bir sonuca varılamayan konferansın yapılmasında Moskova Konferansı’nda görev alan dışişleri bakanlarının üç devletin liderlerinin bir görüşmede bulunmaları gerektiğine karar vermesi etkili olmuştur! Stalin’in isteği üzerine Tahran seçilse de düzenlenen konferansta Uzak Doğu meselelerinin görüşülmesi planlandığı için Çin Cumhuriyeti’ni temsilen Çan Kay Şek’in de yapılacak görüşmelere davet edilme teklifinin Stalin tarafından kabul edilmemesi üzerine, Churchill ile Roosevelt hem Çan Kay Şek ile görüşmek hem de Tahran’da yapılacak konferansa birlik içinde katılmak amacıyla Kahire’de bir araya gelmiştir!

4 -) Washington Konferansı; 12 – 25 Mayıs 1943 tarihleri arasında Washington, D.C’de düzenlenmiştir! Bu bir İkinci Dünya Savaşı Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri hükûmet başkanları arasındaki stratejik toplantı. Bu, 20. yüzyılın üçüncü konferansıydı (1941, 1942, 1943), ancak ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılımı sırasında gerçekleşen ikinci konferanstı. Heyetlere sırasıyla Winston Churchill ve Franklin D. Roosevelt başkanlık etmiştir!


Churchill ve Roosevelt iki günde bir Beyaz Saray’da bir araya gelmiş, İngiliz ve Amerikan askeri liderleri her gün Federal Rezerv Binası’ndaki Yönetim Kurulu Odasında bir araya gelmiştir!

5 -) Moskova Konferansı; 1943 yılı Ekim ayında Moskova’nın Dışişleri Bakanları düzeyinde toplanan Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği ve Çin’in katılımıyla gerçekleşen bir toplantı! Tahran Konferansı müttefiklerin ilk buluşması! Konferansa Birleşik Krallık’tan Sir Anthony Eden, ABD’den Cordell Hull, Sovyetler Birliği’nden Vyacheslav Molotov ile Çin Dışişleri Bakanı katılmıştır!

6 -) Quebec Konferansı; İtalya’da Mussolini’nin birdenbire düşmesiyle ortaya çıkan yeni durum karşısında, ikinci cephe meselesini yeni bir açıdan ele almak amacı ile, 14 – 24 Ağustos 1943’te Churchill ve İngiliz Genelkurmayı ile Amerikan Genelkurmayı arasında Québec’de yapılmıştır!
Almanya’nın bombalanmasına devam edilmesi ve İtalya’nın işgal edilmesine de karar verilmiştir. Ayrıca nükleer silah geliştirilmesi amacıyla bilgi paylaşımını öngören gizli bir anlaşma da imzalanmıştır!

7 -) Tahran Konferansı; 28 Kasım – 1 Aralık 1943 tarihleri arasında, Müttefik liderler, Joseph Stalin, Franklin D. Roosevelt ve Winston Churchill katılımıyla, SSCB’nin Tahran Büyükelçiliği’nde gerçekleşen ve o ana dek ilk kez tüm Müttefik liderlerin (ABD, Birleşik Krallık ve SSCB) katıldığı bir strateji toplantı! 22 – 26 Kasım 1943 tarihlerinde yapılan Kahire Konferansı’ndan hemen sonra yapılan bu liderler zirvesini, 1945 yılında yapılan Yalta Konferansı ve Potsdam Konferanları takip etmiştir! Üç lider, toplantıya ajandalarındaki farklı gündemlerle başlamış olmakla birlikte, Nazi Almanya’sına karşı yeni bir cephe açılması konusunda oy birliği ile aldıkları bir kararla toplantıyı sonlandırmıştır!

8 -) Potsdam Konferansı; 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sının teslimiyetinden sonra, 17 Temmuz 1945 – 2 Ağustos 1945 tarihleri arasında Almanya’nın başkenti Berlin’in 26 kilometre güneybatısında bulunan Cecilienhof Sarayı’nda düzenlenen ve Churchill ( Birleşik Krallık Başbakanı, Temmuz 1945’te İşçi Partisi’nin genel seçimi kazanmasından sonra Attlee), Truman ( ABD Başkanı ) ve Stalin (Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri ve SSCB Halk Komiserleri Kurulu Başkanı) olmak üzere “Big Three” (Üç Büyük) katıldığı toplantı!
Konferansın başlıca konuları; Nazi Almayasının işgal ettiği topraklarının geri alınması, Avusturya’nın Almanya’dan ayrılması, Almanya’nın demokratikleştirilmesi, Almanya, Avusturya’nın yanı sıra Berlin, Viyana’nın bölünmesi, savaş suçlularının yargılanması vb. maddeleri kapsamaktadır!

9 -) Trident Konferansı; Amerikalıların diğer ülkeler üzerinde etkili olması nedeniyle dünya liderliği üzerindeki hakimiyetin değiştiğini göstermektedir. ABD’nin girişimleri, Müttefik askeri kaynaklarını iki katına çıkarırken, Britanya, bazı taleplerinden taviz vermek zorunda kalmıştır! ABD Ordusu Genelkurmay Başkanı General George Marshall, daha önce İngiltere’nin egemen olduğu savaş çabalarında Amerikalıların rolünü artırmak amacıyla bu değişikliğe öncülük etmiştir!

10 -) Yalta Konferansı; II. Dünya Savaşı sırasında 4 Şubat – 11 Şubat 1945 tarihleri arasında SSCB’nin önde gelen tatil yeri Yalta’nın 3 kilometre güneyinde bulunan Livadia Sarayı’nda düzenlenen ve Churchill ( Birleşik Krallık Başbakanı ), Roosevelt ( Amerika Birleşik Devletleri Devlet Başkanı ) ve Stalin ( Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri ve SSCB Halk Komiserleri Kurulu Başkanı ) olmak üzere ” Üç Büyük ” ( Big Three ) katıldığı bir toplantı!
Konferansın başlıca konuları; Polonya topraklarının değişimi, Almanya’nın bölünmesi ve SSCB’nin Japon İmparatorluğu’na savaş ilan etmesi!

Birleşmiş Milletlerdeki veto yetkisi bu konferansta kararlaştırılmıştır! Bunun haricinde gizli oturumlarla özellikle İsrail yanlısı toprak paylaşımlarının yapıldığı yeni bir dünya düzeninin temellerinin atıldığı ifade edilmektedir!

Soğuk Savaş ( 1945 – 1991 ) sırasında ABD ve SSCB, hegomonya alanlarındaki ( arka bahçeleri olarak da anlaşılabilir ) ülkelerin kamp değiştirmesini önleyen bir mutabakata varmıştır! 2. Dünya Savaşı sonrasının küresel güçler ve jeo-stratejik akslar dengesini belirleyen anlaşmalardan birisidir!

ETKİ AJANLIĞI Yasa Taslağı!

ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger; Amerika neden güçlü biliyor musunuz! Bizler, Amerika olarak, içimizdeki vatan hainlerini çabuk etkisiz hâle getiririz! Dünyanın birçok ülkesindeki, vatan hainlerini de kahraman yapar, onları ülkelerinde önemli yerlere getiririz, diyor!

Mezkur ifadeleri; Sosyal ve Dijital medyanın çok yaygın olduğu günümüzde; Bir devletin bir başka devlette; vatandaşların, görüş, tavır, duygu ve davranışlarını etkilemek, yönlendirmek veya manipüle edebilmek için, savaş veya yönetime karşı açıkça kalkışma yoluna başvurmadan yapmış olduğu tüm faaliyetleri, ya da ETKİ AJANLIĞI, çerçevesinden okumak gerekir!

Denge ve denetleme açısından, Basın ve Sivil Toplum Örgütleri, vatandaşın talep ve önerilerini, aşağıdan yukarıya doğru ulaştırması yolu ile yönetime iletilmesi anlamına gelmektedir!

Peki, realite böyle midir? Basın ve sivil toplum örgütleri, bizim gibi ülkelerde, hangi küresel ve emperyalist güçler tarafından finanse edilmekte, kullanılmakta veya yönlendirilmektedir?

Basın ve sivil toplum örgütleri, küresel ve emperyalist güçler tarafından neden ve nasıl desteklenmekte, kullanılmakta ve yönlendirilmekte, olduğu ehline malumdur!

Küresel ve emperyalist güçler, çıkarları çerçevesinde, siyasi egemenliği etki ve tesir altına almaya çalıştıkları bizim gibi ülkelerde, denge denetleme açısından ” Basın ve Sivil Toplum Örgütleri ” üzerinden ” Örümcek Ağı ya da Etki Ajanlığı ” örmektedir!

  • Peki, İliştirilmiş gazetecilik ya da embedded gazetecilik, Etki Ajanlığı kavramı kapsamında değerlendirilebilir mi?

İliştirilmiş gazetecilik ya da embedded gazetecilik; savaş ve sıcak çatışma alanlarında, çatışmanın bir tarafındaki askerlerle beraber hareket eden ve savaşı onların açısından görüp yansıtan muhabirler için kullanılan terimdir!

Birinci Dünya Savaşında örneklerine rastlanılan iliştirilmiş gazetecilik pratiği, İkinci Dünya Savaşında yaygın olarak kullanılmıştır! İliştirilmiş / embedded gazetecilik, ABD’nin II. Körfez Savaşını başlatması ve Irak’ı işgali ile daha da görünür hale gelmiştir!

Türkiye gibi ülkelerde, küresel ve emperyalist güçlerin kullandıkları, işbirlikçi sivil toplum örgütleri ve basın dünyasında, Sivil Toplum Örümcek Ağı ya da Etki Ajanı ” dernek ve vakıflara her daim şahit oluruz!

Bir devletin bir başka devlette yaşayan insanların; görüş, tavır, duygu ve davranışlarını etkilemek veya yönlendirmek veya manipüle edebilmek için, savaşa veya yönetime karşı açıkça kalkışma yoluna başvurmadan, araştırma, bilgi toplama ve yayma, propaganda, toplantı, gösteri, yürüyüş ve protesto yöntemlerini kullanarak, planlı bir görüş aktarma, empoze etme ve bilgi iletme faaliyetlerinde bulunmak suretiyle kendi veya desteklediği yabancı devletin veya yapılanmanın stratejik çıkarları doğrultusunda, hedef ülkenin iç işlerine yaptığı müdahalelere ve bu sırada kullandığı tekniklerin bütününe, Etki Ajanlığı, olarak ifade edilmektedir!

Etki Ajanlığı; gelişen bilim ve teknikle beraber ortaya çıkan kitle iletişim araçlarının, internet ve başka özel yöntemlerin kullanılması yoluyla devletlerin doğrudan veya örgüt veya organizasyonlar vasıtasıyla stratejik çıkarları için gizli ve uzaktan bir başka devletin iç işlerine doğrudan veya dolaylı müdahalelerin önünü açıp kolaylaştırmıştır.

  • Hiçbir devlet; iç işlerine ve uyguladığı politikalara, milli yararlarına ve ulusal güvenliğine karışılmasını, düzeninin ve sisteminin bozulmasını istemeyeceğinden, bu tür faaliyetleri önlemeye dönük istihbari ve önleyici çalışmalar yapmaktadır!
  • Bu çalışmalar; devletin doğrudan veya dolaylı olarak içeriden ve dışarıdan bilgi ve veri toplamasını, bunları değerlendirip analizler yaparak, kamu kurum ve kuruluşlarını denetlemesini, uyarmasını, dikkatli olmalarını sağlamayı kapsamaktadır!
  • 9. Yargı Paketi taslağında; “diğer faaliyetler” başlığı altında, devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen bazı fiillerin yaptırıma bağlanacağı, iddia edilmektedir!

Yargı Paketi Taslağında; Devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine, yabancı bir devletin veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda, Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar, hapis cezası ile cezalandırılacak, diyor!

Yargı Paketi Taslağında; Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir, ifadesi yer almaktadır!

Yargı Paketi Taslağında; Devletin güvenliği; Devletin varlığının korunmasını ve tehlikeye karşı karşıya bırakılmamasını, ifade etmektedir!

Devletin varlığını tehlikeye düşürebilecek nitelikteki eylemler, Devletin güvenliğini ihlal etmektedir!

Yargı Paketi Taslağında; Devletin iç ve dış siyasal yararları ile güvenliği arasında sıkı bir ilişki bulunduğu; Yararlarını koruyamayan bir Devletin, güvenliği de tehlikeye düşebilecektir, diyor!

Suçun oluşması için failin, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir!

Yabancı organizasyon, Türk hukukuna göre kurulmamış veya oluşturulmamış organizasyon olarak değerlendirilmektedir. Yabancı organizasyon, yabancı bir devlet tâbiiyetinde olabileceği gibi hiçbir devletin tâbiiyetinde de bulunmayabilir.

Devletin savaş etkinliği; Devletin savaş bakımından bütün güç, kudret ve yetenekleri ile olanaklarını ifade etmektedir!

Devletin savaş hazırlıklarının veya savaş etkinliğinin veya askerî hareketlerinin tehlikeyle karşı karşıya bırakılıp bırakılmadığı ise somut olayın özelliklerine göre yargı mercileri tarafından belirlenecektir!

Yargı Paketi Taslağında; Suçtan dolayı kovuşturma yapılabilmesi için Adalet Bakanının izin vermesi gerekmektedir!

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız; ülke dışından “ hibe ” alıp, “ etki ajanlığı ” yapanların suç kapsamına alınacağını, işaret etmiştir!

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya; Kimler, terör örgütleri ve onların uzantılarıyla, organize suç örgütleriyle bir olup FETÖ taktikleriyle; Sayın Cumhurbaşkanımıza, hükümetimize ve siyasilerimize, sosyal medya destekli ‘oyun kurmaya’ çalışıyorsa, onların oyunlarını da kurdukları tuzakları da yerle bir edeceğiz, vurgu ve ifadeleri, 9. Yargı Paketi kapsamındaki; Etki Ajanlığı kavramı çerçevesinde değerlendirmek, daha sağlıklı olacaktır!

Türk Devlet AKLI ve Yumuşak GÜÇ; Türkiye’nin Dünyadaki Kartları!.

Geçtiğimiz günlerde, Paris merkezli, AB ( Avrupa Birliği ) Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS), Türkiye’nin küresel ölçekte yükselen konumuna dikkati çeken; ” Türkiye’nin Dünyadaki Kartları ” başlıklı bir rapor yayımladı!

Raporda; Türkiye’nin, dört kritik bölgede; ekonomi, ticaret, eğitim, kültür ve diplomasi alanlarında güçlü bir aktör olduğunu vurgulandığı, AB ve üye ülkelerine politikalarında, bu durumu dikkate almaları tavsiyesinde bulundu!

Raporda; Türkiye’nin dünyanın çeşitli bölgelerindeki ayak izi genişledi. Bu, sadece ekonomik açıdan değil, aynı zamanda ülkenin eğitim girişimlerinde ve Türk televizyon dizilerinin Afrika, Orta Doğu, Güney Kafkasya ve Batı Balkanlar’da izleyiciler tarafından beğenilmesinde de görüldüğü gibi yumuşak gücünü başarılı bir şekilde yansıtmasında da açıkça görülmektedir, diyor!

Raporda; TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfının Batı Balkanlar’da son derece faal olduğu, vurgulanmıştır!

Raporda; Ankara’nın genel stratejisi, siyasi nüfuzunu güçlendirmeyi ve Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını ilerletmeyi amaçlıyor, diyor!

Dış politikada, ülkeler için var olmak, ulusal ve ekonomi güvenliği, itibar ve prestij, tüm bunların geneli olarak da ulusal çıkara sahip olabilmek için gereken şey, kabaca güçtür!

Güç; kapasite, etki, amaç ve amaca ulaşmada ki bir araçtır! Güç caydırıcılık veya bağ oluşturma gibi amaçlar doğrultusunda kullanılabilir! Kullanım şekli ne olursa olsun amaç; karşı ülke yönetimi ve halkının davranışlarında istenilen yönde değişiklik yapmaktır!

Askeri güç kullanmak ve ekonomik yaptırımlarda bulunmak gibi! Dış politikada etkin olarak kullanılan gücü, kullanım şekline göre; yumuşak güç – soft power, sert güç – hard power ve akıllı güç – smart power, olarak sınıflandırabiliriz!

Yumuşak Güç – Soft Power; Günümüz uluslararası ilişkiler literatüründe, sıkça kullanılan kavram haline gelmiştir. Yumuşak güç, bir ülkenin dünya siyasetinde istediği sonuçlara ve onun değerlerine hayran olan, onu örnek alan ve refah seviyesine, fırsatlarına özenen ülkelerin kendisini izlemesi ile ulaşmasıdır!

Yumuşak gücün en önemli unsurlarından biri kamu diplomasisidir! Bir devletin başka bir ulus halkı ve aydınlarını, ulusun politikalarını, kendi avantajına döndürmek amacı ile etkilemeye çalışmasıdır! Bu noktada ülkemizde ki küresel işbirlikçi ve ekol temsilcisi bazı STK’ları da dikkatlerinize sunarım!

Sert Güç – Hard Power; Soğuk Savaş döneminde yaygın olarak görülen, bir ülkenin ulusal gücü denilince akla gelen, ekonomik ve askeri kapasitesidir!

Ülke güvenliğinin temel dayanağı, Ekonomi Güvenliği ve Silahlı Kuvvetler oluşturmaktadır!

Peki, Ekonomik saldırıları nereye koyabiliriz? Askeri ve ekonomik güç unsurlarının hedef alınan ülkeyi zorla ikna etme ve caydırma gibi amaçlar ile, sert gücün kullanılması anlamına gelmektedir!

Akıllı Güç – Smart Power; Sert Güç ve Yumuşak Güç kavramlarının dış politikada birlikte kullanılması anlamına gelmektedir!

ABD gücünün korunması ve hegemonyasının sürdürülebilmesi amacı ile araştırma yapan, Harvard Üniversitesi’nden Prof. Joseph Nye tarafından kullanılmıştır!

Stratejik hedef; ABD’nin küresel imparatorluğu ve hegemonya için alınması gereken önlem ve izlenmesi gereken stratejilerin tespit edilmesidir! Akıllı güç, ne sert güç ve ne de yumuşak güçtür!. Akıllı güç, sert ve yumuşak güçlerin birlikte maharetli bir şekilde, yani yeri geldiğinde sert güç ve yeri geldiğinde de yumuşak güç kullanılmasını içermektedir!

Devletler yumuşak güç uygulamasında; Dış Yardım, Kültürel ve Kamu Diplomasisi gibi yöntemlere başvurur! Dış Yardım, bir ülke veya uluslararası kuruluşun, bir başka ülkeye hibe veya tavizli kredi şeklinde aktardığı kaynaklar, olarak tanımlanabilir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; TİKA, KIZILAY, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, AFAD ve YTB (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı) vb. kurum ve kuruluşlar ile hem akıllı güç ve hem de yumuşak güç, kamu diplomasi faaliyetlerini yürütmektedir!

Kadim Türk Devlet Aklı ve Yumuşak Gücü; Türk Devleti ve Türk Milletinin, tarihten gelen Adalet, Hakkaniyet ve Mazlum milletlerin hamisi ve hadimi, medeniyet mefkuresi ışığında, devleti ebed müddet devam ilkesi, 2053 ve 2071 vizyon ve ülküsü, Turan ve Kızıl Elma hedeflerine ulaşmak için hem sert ve hem de yumuşak güç ile harmanlanan bir strateji ve taktik anlamına gelmektedir!.

Kadim Türk Devlet Aklı, iki bin üç yüz yıllık devlet geleneği ve hafızası, devlet kademesinde hiçbir beklentisi olmayan ve varlığını da sadece devletin BEKASI çerçevesinde sürdüren, stratejik bir üst akıl ve Akıllı Güçtür!

Kadim Türk Devlet Aklı için kutsal olan, Devlet ve Devletin varlığı ve bekasıdır! Devlet Aklında duygusallığa kesinlikle yer yoktur! Coğrafya, bir kader olduğuna göre! Türk Devlet Aklı; coğrafya, tarih, kültür ve medeniyet aklı ile birlikte, akıllı ve yumuşak güç stratejisini dengeli bir şekilde yürütmektedir!

İçeride ve bölgemizde yaşamakta olduğumuz tüm siyasi ve ekonomik; olay – olgu ve gelişmeleri, mezkur zaviyeden okuma – anlama ve yorumlama yapabilmenin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum!

Siyasi Gündem ve Kurguyu Okuyabilmek – 2 –

Kişi; okuma ve okuduğunu anlama sürecine tam anlamıyla işlerlik kazandırılabilmesi için, sözcükten başlayarak, görsel gösterge, işaret ve cümlelere kadar devam eden anlam bağıntılarının doğru şekilde özümsemesi, anlamlandırması, yorumlaması ve bir sonuç çıkarması beklenir!

Aksi halde okuduğunu tam olarak anlayamaz ve yorumlayamaz, içselleştiremez! Böyle olunca da, bilmeden, devlet ve millet aleyhinde ve karşısında konum alabilir!

Medya okuryazarlığı; görsel, işitsel ve basılı medya mesajlarına erişebilme ve erişilen medyaları eleştirel bakış açısı ile çözümleyip anlama, yorumlama ve değerlendirebilme becerisidir!

Dijital okuryazarlık; akıllı telefon, tablet, dizüstü bilgisayar, masaüstü bilgisayarlar ve ağ cihazlar aracılığı ile bilgiyi bulma, araştırma, anlama, analiz etme, üretme ve paylaşabilme becerilerini ifade eder!

Medya, toplumun, fiziksel, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğu iddia edilmektedir!

Normal bir vatandaş, günde ortalama üç ile beş bin arasında, görsel ve işitsel mesaja maruz kaldığını bir kenara not edelim!

Medyada bu kadar mesaja muhatap olan kişi; mesajlarda ki yalan, yanlı ve yönlendirme olup olmadığını nasıl ayıklayacaktır?

Bu kadar mesaj arasında, mesajı verenin nasıl bir kodlama yaptığı ve görsel göstergeler ile hedefinin ne olduğunu, işinde ve aşında bir vatandaş nasıl çözümleyebilecek, anlayabilecek, anlamlandırabilecek ve yorumlayacaktır?

Medya iletilerinin kendine özgü yapısı, dili, şifresi, kodları, işaret, görsel gösterge ve eşik bekçilerinin de, küresel ve emperyalist güçlerin adamı olduğu ve kimler tarafından yönlendirildiği ya da kullanıldığını da, unutmamak gerekir!

Peki, Medyada ki mesajların hedefi nedir? Nereye varılmak istenmektedir? Kim veya kimler, medya üzerinden savaş vermektedir?

Aksi halde mesajları ve gündemi okuyamamaktan kaynaklı, hata yaparız! Aksi halde, devlet ve millete karşı yanlış yerde konum alabiliriz!

Bilinçli olarak, devlete karşı yapılan hainlik ve ihanetin gereğini devlet yapacaktır? Peki, farkında olmadan ve gaflet halindeki hainlik ve ihanete neler demeli?

Yüz yıl önce, yalan ve yanlı haberler ve dönemin küresel etki ajanları maharetiyle, Osmanlı İmparatorluğunun nasıl parça parça edildiğini hatırlatmak isterim!

Yakın tarihte, Irak, Libya ve Suriye gibi ülkelerin sahte haberler ile nasıl karıştırıldığını, vatandaşın birbirine nasıl kırdırıldığını ve devlet otoritesi ortadan kalkınca, neler olduğunu da, unutmayalım.

Medyadaki mesajlar üzerinden, Türk devlet sistematiğine zarar vermeye kalkışan küresel güçler, içerideki işbirlikçi ve küresel ekol temsilcilerine karşı, mesajları ve gündemi net okuyabilmek, yanlış yerde konum almamak adına, her daim uyanık olmalıyız!

Haber, yazı, metin veya başkaca iletişim mesajları, yeniden okumalı, yeniden anlamalı, yeniden istişare etmeli, yeniden anlamlandırmayı ve yeniden bir daha bir daha yorumlamalıyız!

Kim ya da kimler ya da küresel ekol etki ajanları, ne yapmak istemektedir? Hedefleri nelerdir? Nereye varmak istemekteler? Bir haber ve görseli okurken her daim bu sorulara cevaplar aramalıyız!

Siyasi Gündem ve Kurguyu Okuyabilmek!

Bir siyasi kadronun hedefi, kamuoyunda gündem olmak ve gündem oluşturmak, kamuoyunun sorunlarını gündeme taşımak ve iktidarın yok saydığı ya da görmezden geldiği – ilgilenmediği, kamuoyunda tartışmaya açmak ve çözüm önerileri sunmaktır!

Siyasi partiler, ülke ve toplumun sorunlarına, çözüm önerileri ve programları vardır!

Siyasi program çerçevesinde, siyaset iktidar olmak için yapılır! Siyasetçilerin hedefi, iktidar olarak yönetim kadrosunda yer alabilmektir!

Bizim gibi ülkelerde, kavram kargaşası olan ifadelerin başında; Siyaset, Siyasetçi, Hükümet, İktidar ve Devlet kavramları gelmektedir!

Hükümet başka bir şey! Siyaset ve hükümet programları başkaca! Devlet ve devletin programları da başka bir şeydir! Siyaset ve hükümet politikaları günübirlik ve popülist olabilir! Devletin politikaları, beka ve varlık hedefli olduğundan kaynaklı, uzun soluklu olmak zorundadır!

Bir siyasi parti ve lideri, gündem belirleme kavramı çerçevesinde, medya veya kamuoyunun öncelik verdiği konuları, kamunun zihninde önemli ya da öncelikli konular haline getirilmesini sağlamaktır!

Kamuoyunun zihninde yer alamayan bir siyasi parti ve lideri, zamanla silinecektir!

Eskilerin ifadesi ile gözden ırak olan elbette ki gönüllerden de uzak olacaktır!

Medya ve siyaset birbirinden ayrı düşünülemeyen kavramlardır! Medya siyaset ilişkisinde, medyanın etkinliği söz konusu olabileceği gibi siyaset kurumunun da etkin olduğunu unutmamak gerekir!

Medya; toplum ve özellikle çocukların fiziksel, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğu iddia edilmektedir!

Medyada bu kadar mesaja muhatap olan bir kişi; haber veya mesajların yalan, yanlı ve yönlendirme olup olmadığını nasıl ayıklayacaktır?

Medya iletilerinin kendine özgü yapısı, dili, şifresi, kodları, işaret, görsel gösterge ve eşik bekçilerinin de hangi küresel ve emperyalist güçlerin adamı olduğu ve kimler tarafından yönlendirildiği ve beslendiği ya da kullanıldığını da unutmamak gerekir!

Medyada ki haber ve mesajların hedefi nedir? Nereye varılmak istenmektedir? Kim veya kimler, medya üzerinden savaş vermektedir?

İktidar olmak isteyen bir siyasi parti, halkın güvenini kazanmak ve halkı kendi hedefleri, programları ve çözüm doğrultusunda bilgilendirme yapabilmesi gerekir!

İnsanlar günlük hayatta siyasi tartışmaları ve politik gündemi medyadan takip etmektedir!

Yapılan araştırmalar, seçmen, siyasal bilgiye ulaşmak için genellikle medyayı başka bir deyişle kitle iletişim araçlarını takip etmektedir!

Gündem ve kamuoyu oluşturma, bireylere nasıl düşüneceklerini değil, ne hakkında düşüneceklerini belirtmektedir!

Bu süreçte, bireyin kültürel ve ekonomik özellikleri; yaşı, cinsiyeti, gelir durumu, eğitim seviyesi, siyasal, toplumsal ve ekonomik olaylara duyarlılık düzeyi, okuma ve izleme alışkanlıkları gibi değişkenler, gündem oluşturma sürecini olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir!

Bu topraklarda, iktidar değişiklikleri dışarıdan etkiler ile olamayacaktır! Siyaset kendi mecrasında, iç dinamikler ve Türk Devlet Aklı kontrolünde olacaktır!

Beklenen siyasi değişim, Kurucu İrade temsilcisi siyasi parti üyeleri üzerinden olacaktır!

Dünyanın ve Türkiye’nin bulunduğu şartlar, Restorasyon süreci akabinde, Türk Devlet Kodları ve Kuvay-i Milliye Ruhu temsilcilerini işaret etmektedir!

KAMU Kurumlarında Tasarrufun ADI Var!.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Kamuda ciddi bir tasarruf adımı atılacağını, Enerji faturamız büyümemize paralel olarak kabarıyor. Üretim, yeni pazarlara ihraç ederek, içeride tasarruf kültürünü yaygınlaştırmamız gerekiyor. Daha az kaynak kullanarak daha büyük etki oluşturacak projelere ağırlık vereceğiz. Buna kamu olarak inşallah biz öncülük ve rehberlik edeceğiz. Kamuda taşıtlar, binalar, haberleşme giderleri, cari harcamalar, hizmet içi eğitim, yurt dışı seyahat, kamu istihdamı gibi alanda tasarruf kültürünü güçlendirecek adımlar atacağız. Hem vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerin kalitesini artıracağız, diyor!

Kamu kurumlarındaki, israf ve savurganlık, EMEKLİLER ve DAR GELİRLİ Vatandaşlar, bu konuda isyan noktasına gelmiştir!

  • Peki, gerçekten de KAMU KURUMLARINDA ifade edildiği şekilde bir İSRAF ve SAVURGANLIK var mıdır?

31 Mart yerel seçim sonuçlarına, bir de bu zaviyeden bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum!

KAMU kurumlarında israf ve savurganlık had safhada iken, vatandaşlar ve emeklilerden kemer sıkmaları ya da sabretmelerini beklemek, ne kadar inandırıcı olabilir?

Mademki, ülkemizde, ekonomik bir kriz vardır, seksen beş milyon, et ve tırnak olarak herkes elini taşın altına koymalıdır! Sadece bir kesimden sabır beklemek ile sonuca varılamaz!

Belediyeler ve özellikle üniversitelerde ki, bankamatik çalışanlarıı deşifre edilmeli, maaşları kesilmeli, emekli edilmeli ya da görevden el çektirilmelidir!

  • 31 Mart yerel seçim sonuçlarına göre, el değiştiren belediyelerde, neredeyse norm kadro kadar Bankamatik Çalışanı tespit edilmektedir!
  • Yüz bin nüfuslu bir ilçede, 400 – 500 kişi arasında Bankamatik Çalışanlar olduğu iddiaları bulunmaktadır!

Şehrimizde bulunan üniversitelerde ki akademisyenlerden, Ankara, İstanbul ve başka şehirlerde ikamet eden ( 300 – 500 arasında bir akademisyen olduğu ) fakat ne üniversiteye, ne fakülteye gelen ve ne de derslere giren kişiler, deşifre edilmeli, maaşları kesilmeli ya da görevden el çektirilmelidir!

Peki, böyle bir duruma şahit olan; Fakülte ve Üniversite yönetimleri ve YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu ) neden işlem yapmaz?

A Parti veya B Parti, aynı partiden veya başka partiden olmaları fark etmez! 2002 yılından günümüze, yaşanmış tecrübeler çerçevesinde, yeni seçilmiş bir belediye başkanı; bir önceki başkan yardımcıları, daire başkanları ve şube müdürlerini görevden alıp, yeni atamalar yapmaktadır!

Fakat aynı partiden olan birlikte yol yürümüş ve aynı davayı temsil ettiklerini iddia eden kişiler, işinin de ehli ve liyakatli bireyleri neden değiştirmeyi ya da bir kenara itmeyi tercih etmektedir?

Aynı durum, Bakanlıklar, genel müdürlükler ve tüm kamu kurumları ve KİT’ler de, vuku bulduğunda, karşımıza çıkan MALİ tabloyu bir düşünelim!

Kenara atılmış ya da itilmiş, yeni bir dönem için aktif kadro bekleyen binlerce kişi devletin ve milletin sırtından, hiçbir iş yapmadan ballı MAAŞ almaya devam etmektedir! Bu durumdan kimse rahatsızlık duymuyor! Neden acaba?

Madem ki, yeni gelen idare bu kişilerle çalışmak istemiyor ve emekliliğiniz de gelmiş ise neden devleti ve milleti zorda bırakıyorsunuz? Sonra da helal ve haramlardan dem vuruyoruz!

Bu kişilere aktif bir görev verilmeyecekse, emeklilik işlemleri için zorlanmalı ya da Ehliyetli ve Liyakatli olanlar başka kurumlarda değerlendirilmelidir!

Hesap uzmanı olmaya gerek yoktur! İki kere ikiyi toplayacak kadar aklı ve matematiği olan herkes bu işi çözer!

Ülkemizde, 30 Büyükşehir belediyesi, 51 İl belediyesi, 519 Büyükşehir Merkez İlçe Belediyesi, 403 Taşra ilçe belediyesi ve 319 Belde belediyesi olmak üzere; toplamda 1392 belediye bulunmaktadır!

1392 belediyede ki, her bir belediye başkanı, 20 kişilik kadroyu kenara aldığını ve bunların yerine de, kendisine yakın 20 kişiyi ( şehrimizde bu rakam BİN KİŞİNİN üzerindedir ) belediyede, istihdam ettiğini, düşünelim ve kabaca bir hesap yapalım!

1392 belediye ve 20 kişi dediğimizde, 27.840 kişilik bir kadro açığa düşmektedir! 27.840 belediye personelinin tamamının da; başkan yardımcıları, daire başkanları şube müdürü ve memurlar olmak üzere, en düşük devlet memuru maaşı ödendiğini kabul edelim!

27.840 personel * bir aylık en düşük memur ücreti 22.000 bin TL ödenen maaş ve bir yıl olarak hesapladığımızda, karşımıza, SEKİZ MİLYAR TL gibi bir rakam çıkmaktadır! Üç yıl, beş yıl, 10 yıl olur ise ve kişi sayısını da, ikiye üçe beşe katladığımızda ki toplamı, varın siz hesap edin!

Vatandaş KEMER SIKMAYA devam! EKMEĞE EKMEĞİ KATIK yapmaya devam! Gerekirse KEMERDEN ilave bir kaç DELİK daha açmalı! Ya da hem kemeri ve hem de belini inceltmek!

Tasarruf Tedbirleri mi demiştiniz? Türkiye’de 115 bin kamu aracı ( MAKAM ARACI ) bulunmaktadır! Bunların Makam şoförü, yakıt, bakımı vs. masraflarını da, bir kenara not edelim!

Her gün son model yenilerinin alınmakata ya da kiralanmakta olduğunu da unutmayalım!

Makam Aracı sayısı; Fransa’da 65 bin ve İtalya’da ise 29 bin, civarındadır!

  • Bu ülkenin en büyük sorunu, Fildişi kulede oturan ve vatandaşın vergileriyle ballı maaş alan fakat vatandaşın ne yiyip ve ne içtiğinden bihaber bir GÜRÜH’UN bulunmasıdır!

Peki, Tarihi KAMU Binalarını KEYFİ TADİLAT yapmak – son model LÜKS İTHAL MAKAM ARAÇLARINI almak ve diğer Keyfi HARCAMALAR için BÜTÇE DENGESİ var mıdır?

Ne hikmetse, Bütçe DENGESİ, sadece Vatandaş olunca birilerinin AKLINA geliyor!

Kamu Kurumlarında ki; AMİR – MÜDÜR – GENEL MÜDÜR ve özellikle de Üniversite Rektörlerinde ki; KEYFİ HARCAMA Yetkisi, acil ve ivedi olarak iptal edilmeli!

Borçlanma, bazı giderlere ve özellikle de Kamu kurumları ve belediyelerin ARSA satışlarına Hazine doğrudan müdahil olmalı!

Vatandaş KEMER sıka sıka, ne KEMERİ ve ne de hali – mecali kalmıştır!

Mademki; BÜTÇE DENGESİNDEN Dem vuruyoruz, sadece Vatandaş değil herkes ELİNİ TAŞIN altına koymalı ve birlikte bu KEMER sıkılmalıdır!

1 -) 12 Ağustos 2023 tarihli KÖŞE YAZIM; Kamu da; Tasarruf Tedbirleri ve Bankamatik Memurları!

2 -) 5 Ağustos 2023 tarihli KÖŞE YAZIM; Tasarruf Tedbirleri; Kime ve Neye Karşı?!

3 -) 23 Temmuz 2023 tarihli KÖŞE YAZIM; Tasarruf Tedbirleri altında, Kuzuların Derisini Yüzmekteler!.

4 -) 18 Temmuz 2023 tarihli KÖŞE YAZIM; Kamu Kurumlarında; TASARRUF TEDBİRLERİ!

5 -) 25 Haziran 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; KUZULARIN Derilerini Yüzmektense KOÇLARIN Yünlerini Kırkmak daha iyidir!

Siyaset ve Bürokrasi ARINMALI!.

Siyaset ve siyasetin kamu kurumlarına aracılık yaptığı devlet bürokrasi toplumun aynası ve bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır!

Bir toplumda;  sorun, arıza veya sıkıntı olduğu durumda, siyaset kurumu ve siyasetin referansı ile devlet kademesine atanan bürokrasi de,  aksaklık ve yanlışlıkları gözlemekteyiz!

Siyaset kurumu ve siyasetin tavassut ettiği bürokrasinin kirlendiğinden ve temizlenmesi – arınması gerektiğinden serzeniş ve sitem dolu sohbetlere şahit oluyoruz!

Siyaset kurumu ve bürokrasi neden ve nasıl  kirlenmiştir? Siyaset kurumu ve bürokrasideki kirlenme, nasıl temizlenecektir? Yoksa devran böylece gelmiş  böyle de devam edecek midir? Edemeyeceğine göre!

Haram ile beslenen; Gönül – Kalbe zamanla kir kümelenmeleri oluşur! Hz. Mevlana; Göz günah işlemişse, onu su ile yıkayamazsınız! Onun kirini giderecek olan ancak gözyaşıdır, buyurmaktadır!  

Kutsal Kitabımız Kuranı Kerimde; Arınan kurtulmuştur, diyor! Peki, nasıl arınmalıyız? Arınmanın yolu ve yöntemi nedir? İnsan ve toplumlarının kıyameti veya helakinin yoğun kirlenmenin akabinde geldiği noktasında, ikaz ve uyarılarda bulunmaktadır!

Siyaset kurumu ve bürokrasi de, arınmaya ve temizlenme ihtiyacı olduğunu sürekli olarak ifade ediyoruz!

Kir ile yaşayamazsınız! Kirli kişiler ile yol alınmaz! Kir ve Kirli olanlar zamanla her yere SİRAYET eder!

Türk Devlet yönetim sistemi ve Kadim Devlet Aklı, her gün 18 yaşında ki cevvaliyet ve 70 yaşındaki akıl, erdem, irade ve tecrübeye sahiptir!

Unutanlar;  HATA ve İHMALLERİNE İHANETLERİNİ de ekleyecektir! KİRE bulanacak ve KİR kümeleri her yeri ve her kurumu kaplayacaktır!

DEVLET ve MİLLETE karşı yapılan HATA ve İHANETİN bedeli ehlince malumdur! Devletin malına el uzatan, tüm eller günü geldiğinde kırılır!

Devletin verdiği makam – mevki ve imkân, çerçevesinde, HARAM ile KİRLENDİKLERİ ve YIĞDIKLARI veya ÇALDIKLARI tüm dünyalıklarına da el konulur! Kir ile yaşayamazsınız! Kirlerden arınmak gerekir! Aksi halde HELAK yakındır!

ESKİLER ve EKSİLER, HARAMZADE ve KİRLİ olanlar ile YENİ bir DÜZEN ve SİSTEM kurulamaz!  YENİ bir DÖNEM ve DEVİR başlayamaz!

Ancak TEMİZ olanlar ile yeni bir SİSTEM ve DÜZENİ kurabilir, yeni bir DEVİR ve DÖNEMİ başlatabilirsiniz!

Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhunu temsilcileri önderliğinde, bürokraside ki RESTORASYON süreci ile Büyük ve Güçlü Türkiye yolculuğu başlayacaktır!

Eskiler; Efradını Cami, Ağyarını mani, diyor!  Bu ifadenin anlamı; Bir şeyin tam ve mükemmel olabilmesi için gerekli, faydalı ve kullanışlı olan en ufak unsurları içine alması ve barındırması!

Bünyesine ve kendisine de gereksiz ve zararlı olan en ufak unsurları ise dışarıda bırakması anlamında kullanılan bir sözdür! Alınmaması gerekenleri dışarıda bırakan, alınması gerekli olan her şeyi de içine alan, tam ve eksiksiz, anlamındadır!

DEVLET; YENİ DÖNEME Matuf; Siyaset kurumu ve Bürokrasi de, gereken tüm önlemlerini almaktadır!

EFRADINI CAMİ olanlar ile KADİM ve NİZAMI ÂLEM yolculuğuna devam edecektir! Ağyarına mani olanlar ise bünyeden RESTORASYON süreci il etek tek atılacaktır!

Devlet; AĞYARINI MANİ olanlar yani KİRE BULANMIŞ HARAMZADE tipler ile HESAPLAŞACAKTIR! Hesaplaşma olmadan Helalleşme de olmayacaktır! Devletin hesaplaşma ve helalleşme sistemi,  ehlince malumdur!.