Yeniden Bir Medeniyet Tasavvuru!..

Bundan 250 yıl geriye giderseniz dünya tarihinde Amerikalı bulamazsınız! 700 yıl geriye giderseniz Rus bulamazsınız! 1200 yıl geriye giderseniz İngiliz, 1300 yıl geriye giderseniz Fransız,  1500 yıl geriye giderseniz Alman ve 2200 yıl geriye giderseniz de İtalyan bulamazsınız! 

İnsanlık tarihinde 5000 yıl geriye gitseniz mutlaka TÜRK’E rastlarsınız! Tarihten TÜRK’Ü çıkarırsanız, insanlık adına hiç bir şey kalmaz! Türk, Adalet ve Hakikat ehli ve mazlum insanların da hamisidir!. Geriye gidiş, kalıtsal veya ırk olarak değildir! Dünyanın her bir bölgesinde, Kadim Devlet Aklını ve Türk Devlet yönetim geleneği ve  hafızası, tüm insanlığın hizmet ve hayrına, kültür ve medeniyet eserlerini elbette ki görebilirsiniz!

İnsan için yeni bilgi ve yeni olguyu kabul etmek zor bir durumdur! Hz. Âdem ile birlikte başlayan insanlık tarihi,  yeni gelen peygamberin getirmiş olduğu yeni bilgi, güç ya da müesses nizam sahipleri tarafından,  sürekli olarak reddedilmiştir! Neden acaba?! İtiraz; itibar, saygınlık, konum, iktidar ve güçlerinin yok olmasıdır!

Hz. Muhammed (sas) efendimize dönemin müesses nizam temsilcileri; Para istersen para, makam istersen makam ve kadın istersen kadın verelim! Fakat bizim şu anki itibar, konum, iktidar ve gücümüzü sallamakta olan yeni bilgileri yaymaktan vazgeç! Hz. Peygamber (sas)  müesses nizam temsilcilerine; Bir elime ayı ve  diğerine güneşi verseniz davamdan vazgeçmeyeceğim, demiştir!.

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyet tasavvuru; Siyasal İslam kisvesi altında,  iktidarı, gücü, parayı  ve makamları elde edebilmek uğruna, tüm kutsal değerlerin  yok edilmediği ya da araçsallaştırılmadığı bir din ve İslam anlayışına ihtiyaç vardır!.  

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyet tasavvuru;  Dün beyaz Türklerin bu topraklarda  yapmış olduğu, ne kadar yanlış ve hata, insanlık  ve adalete mugayir  uygulama ve davranış var ise, din, İslam ve cemaat  adına bunlardan  bir an evvel  vazgeçmek ve kurtulabilmektir!.

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyet tasavvuru;  Hata  ve yanlış yapan,  devlet ve kamu kaynaklarından beslenen,  çalan – çırpan ve  hırsızlık yapan, bizden olduğu takdirde sorun yoktur mantalite ve din algısından bir an önce kurtulabilmektir!.

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyet tasavvuru; Din  ve cemaat  kisvesi altında,  kamuda iş bulmak, tüyü bitmemiş yetim hakkına el uzatmak ve kamu kurumlarından rant ve  ihale  kotarabilmek için yanlış ve haram yola tevessül etmemektir!.

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyet tasavvuru;  Konya’da Kapı ve Ankara gibi şehirlerde Hacı Bayram Camiinde, ön saflarda namazları eda etmek ve akabinde mesaiye başlamak, fakat aldığın maaşı  hak ve helal  edecek kadar,  devlet ve millet adına, ne bir  iş yapmak ve  ne de bir iş üretmek!.

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyet tasavvuru; İslam dünyasında aklı ve eleştirel düşünceyi yeniden diriltmek, bilginin itibarsızlaştırılmadığı, güvenilir ve sağlam bilgi kaynakları; Ehli Sünnet, Hanefi, Yesevi ve  Maturidi İslam geleneği,  felsefesi ve damarı ve hakiki temsilcileri ile   acil ve ivedi olarak hayata geçirmek gereklidir!.  

Yeniden bir Türk ve İslam  medeniyet hamlesi; Müslümanların şiddet sarmalından çıkabilmeleri, İslam’ı bir tür siyasi ideolojiye indirgeyen, bütün çözümleri iktidarı, gücü, makam ve parayı,  legal veya illegal yollardan ele  geçirmekte gören, din ve siyaseti özdeşleştiren tepkisel anlayıştan kurtulmasına bağlıdır!.

Yeniden  bir Türk ve İslam  medeniyet tasavvuru; Müslümanların  medeniyet yarışının dışında kalmasının en başta sebepleri, bilgi ve bilimin gücünü kaybetmiş olmasıdır!. İslam alemi, sahte  şeyh ve hurafelere boğulmuş durumdadır!. Her köşe başında, cennetten parsel satan ya da cehennemden kurtaracak sahte bir şeyh bulunmaktadır!. Peki, İman, İhlâs, Samimiyet ve Amel var mıdır,  soran yoktur!

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyetini hayata geçirebilmek; Yesevi ve Maturidi İslam ve din anlayışını, akıl ve vahyin ışığında etkili olabileceği birbirini tamamlayıcı yaklaşım benimsenmelidir! Farklı görüşler ile kavga etmeden ve birbirini de tekfir derecesine düşürmeden, binlerce yıldır bu topraklarda ki farklılıkların büyük bir zenginlik olduğu ışık tutmalıdır!.

Yeniden bir Türk ve İslam medeniyetini hayata geçirebilmek; Dünyanın  ve tüm insanlığın istikrar ve huzuru,  içeride ki barış ve kamplaşmanın bitmesi adına, tarihin ve medeniyetin Türk milletine  yüklemiş olduğu sorumluluk gereği, mezkur uygulama ve gerek şartlara ilaveten, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde, Anadolu coğrafyasının Türk ve İslam mayacıları ve bugünün temsilci önderlerine devir ve teslim süreci ile, yeni bir diriliş ve şahlanışa matuf,  yirmi dört milyon kilometre karelik gönül coğrafyasında ki  ümit ve hasretle bekleyen  tüm mazlum milletler ile  kucaklaşmanın  vakti ve zamanıdır!. 

Yeni Dönem ve Devlet Aklı!..

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde gelen   17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci, 24 Haziran genel seçim sonuçları ve 101 yıl önce TBMM’nin açılışında olduğu gibi  yeni kabine Hacı Bayram Cami’nde  Cuma namazı, İlk mecliste yapılan açılış konuşması  ve   9 Temmuz 2018 tarihinde Cumhurbaşkanının yemin etmesi ile birlikte yeni bir dönem ve  yeni bir süreç ülkemizde resmen yürürlüğe girmiştir!.  Sistem, tüm engellemelere rağmen, kurum ve kuruluşları ile adım adım oturmaktadır!.  Beka adına, başkaca bir tercih yoktur!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, Kadim Türk Devlet Aklı, devlet sistematiğine tamamen hakim bir durumdadır!. 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri çerçevesindeki Türk Devletinin yeni bir süreç ve yeni döneme adım atması ve sıçrama yapabilmesi için bugün tek bir operasyon  ya da tık hareketi  kalmıştır!.

Bu hareket veya tık işlemi de nedir diye soracak olursanız?!.  Erken veya zamanında olacak bir genel seçim ile devir teslim sürecidir!. Yeni dönem, Anadolu, Selçuklu, Osmanlı  ve Kuvay-i Milliye ruhu devlet kodlarının devlet sistematiğine de  hakim olduğu,  yeniden diriliş ve  yeniden şahlanışın temsilcileri ile    yeni bir  başlangıç olacaktır!.

Yeni Dönem; Devlete hortum dayamış, devlet olmadan yaşayamaz ve hiçbir şey üretmeyen,  LEGAL ve İLLEGAL ne kadar  yapı ve kurum var ise TASFİYE olmak zorundadır!.

Yeni Dönem; Devlet ve milletin  hayrına olmayan, uygulanabilir ve fizibilite çalışmaları dahi bulunmayan,  saçma sapan proje adı altında devletten nemalanan asalak güruhun da tasfiye olduğu bir süreç olacaktır!.  Devlet birilerinin sadece geçim kaynağı değildir!.

Yeni Dönem; Onun, bunun ve şunun yakını veya yeğeni;  EHLİYETSİZ, LİYAKATSİZ ve KİFAYETSİZ Muhteris, iş bilmez ne kadar adamları var ise DEVLET Kademesi ve diğer Kurumlarda GÖRMEYECEĞİZ!..

Yeni DÖNEM; Ehliyet, Liyakat, Kifayet ve DEVLET olmanın gereği ve beş bin yıllık Türk Devlet  geleneğinde  olduğu gibi  ADALET ve Hakkaniyet  üzerine BİNA edilecektir!..

Yeni Dönemin İŞARET fişekleri ve göstergeleri ayan beyan her yerde, her kurumda ve her yeni atamada görülmektedir! Yeni Dönemi kabul etmeyen veya kabullenemeyen ehliyetsiz ve kifayetsiz Muhterisler,  sistemden AYIKLANACAKTIR!..

Yeni Dönem; Eski sistemim adamları ve özellikle de eskiden kalma eteğinde AĞIRLIKLARI yada pisliğe batmış  ve bulanmış  adamlar köşe kapmaca ya da makam yarışında  YER bulamayacaktır!… İstedikleri kadar tepinsinler!.. Ya da fırıl fırıl dönsünler!. Artık, eski  devir kapanmıştır!..

Yeni Dönem;  Her türlü dernek, vakıf ve cemaat adı altında ki din simsarlarına, meydan bırakılmayacaktır!. Her  sokak başında sahte şeyhten geçilmez oldu!. Neden acaba?!.. Anadolu diyarı ve tüm İslam beldelerinin,  Türk ve İslam olarak mayalanmasında emeği geçen,  önder ve lider,   Hanefi – Yesevi ve  Maturidi İslam geleneği yeniden bu topraklarda  şahlanacaktır!.

Yeni Dönem, Din Algısı ve  dini hayatı yaşama şekli değişmek zorundadır!. Din sadece, namaz, oruç ve   cami arasına sıkıştırılmamalıdır!. Din tamamen sosyal bir olgudur!.  Din bilimsel gelişmeye  asla mani değildir!. İnsanlık tarihi, Türk milletinin İslam, Kuran ve Hadislerin rehber, önder ve  ışığında, insanlığın hayrına medeniyet eserleri, icatları, buluşları, ürettikleri kültür eserleri   ve   keşifleri ile doludur!.

Yeni Dönem;  Her türlü dernek ve vakıf adı altında, Atatürk ve başkaca değer simsarlarına da izin  verilmeyecektir!. Atatürk ismi üzerinden güç ve dünyalık devşirenler,  başka  diyarlarda  işyeri açmak zorunda kalacaktır!. Bizden hatırlatması!. Karşınızda eski Türk devleti yoktur!.  Beş bin yıllık Kadim Türk Devlet Aklı, hafızası, gelenekleri ve Selçuklu – Osmanlı kodları ile şahlanan bir Türk Devleti vardır!..

Yeni Dönem adına dizayn  her yerde, her kurumda ve her şehirde olacaktır!.. DİZAYN; ÇİZİM ya da TASARIM demektir!.. Bir iş veya hareketi gerçekleştirecek mekanizmayı, makine, plan, proje, kişi ve kurumları veya vasıtayı tasarlama, henüz var olmayan bir ürüne veya kuruma biçim vermektir!..

Yeni Döneme Matuf tüm olay ve gelişmelerin PERDE ARKASINDA ki Kadim Türk Devlet Aklının Büyük PROJE ve  büyük PLANI okumayan, anlamayan, yorumlamayan ve göremeyenler; sadece MAGAZİN  ve Tele-Vole boyutu ile VAKİT harcar ve eğlenir!. Onlar eğlenmeye devam etsinler!..  

Siyasette hiçbir şey tesadüfi değildir! Hem de Türk Devleti, Anadolu toprakları ve Türk diyarında!..  Türkiye gibi kilit ülkelerde ki  siyasette; Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden Kadim bir AKIL tarafından kurgulandığı ve planlandığından emin olabilirsiniz!.. Türklerin beş bin yıllık devlet tarihinde, resmi kayıtlardaki  on altı devleti öylesine ve sıradan bir gelişme olarak mı kurulmuştur!.

Tarihi İpek & Baharat Yolu!..

Baharat, tarihte, kara yolu ile Fenike ve Filistin kıyılarına, İskenderiye ve Karadeniz’e ulaştırılırdı!. Sonra yine deniz yoluyla Avrupa’ya taşınırdı!. Hindistan’dan başlayan, İran Körfezi ve Irak üzerinden Suriye Limanları ve Kızıl Deniz yolu ile de Süveyş ve Akabe’ye, oradan da kara yoluyla İskenderiye’ye ulaşan  ticaret yoluna;  Baharat Yolu, diğer bir ifade ile de Buhur yolu da denilmektedir!.

Baharat Yolu, Hindistan’dan Avrupa’ya kadar  uzanan bir ticaret yoludur!. Baharat, eskiden, Doğu’dan Avrupa’ya iki ayrı yoldan gelirdi!. Bunlardan biri Orta Asya üzerinden geçen İpek Yolu!. İpek Yolu asıl olarak eski çağlarda Çin ipeğinin Roma’ya taşındığı yoldur!. Diğer yol ise, Hindistan ve Seylan’dan (Sri Lanka) Kızıldeniz’deki Akabe Körfezi’ne, Yemen kıyılarına ya da Basra Körfezi’ne gelen deniz yoludur!  

Baharat Yolu, tarihte, Uzakdoğu ile Batı’yı birbirine bağlayan ticaret yollarındandır!  Baharat günümüzden binlerce yıl önce Doğu ülkelerinde kullanılmaktadır!. Orta Çağ Avrupa’sında soyluların sofralarına da girince çok önemli bir ticaret ürünü haline gelmiş, fakat pahalı olması nedeni ile ancak varlıklı kimseler satın alabiliyordu!.

Yüzlerce yıl boyunca türlü zorluklarla uzun yollar aşarak yapılan ipek ve baharat ticareti, dünya üzerindeki ticaret hatlarının oluşmasına!. Medeniyetler arasında iletişim ve etkileşim kurulmasına!. Mimari ve altyapı anlamında eşsiz eserler yaratılmasına!. Yeni coğrafyaların keşfedilmesine etki etmiştir!. Pek çok ülkenin gelişmesinde, bir kısmının ise yok olup gitmesinde  önemli rol oynamıştır!..

Tarihler 1453’ü gösterdiğinde, Osmanlı Devleti’nin Bizans İmparatorluğunu yenerek İstanbul’u fethetmesi, Avrupalı baharat tüccarları için de bir dönüm noktası olmuştur!. Baharat yollarının en önemli noktaları artık hızla büyümekte olan Osmanlı Devleti toprakları içerisinde kalmıştır!. Osmanlı Devleti,  bu yollar üzerinde aktif tüccarlardan önemli miktarda vergiler almaya başlamıştır!.

Çin inisiyatifinde, günümüzde  geliştirilen ve geleneksel İpek ve Baharat Yolunu güncellemeyi hedefleyen, Kuşak ve Yol Projesi çerçevesinde, ülkemizde  inşa edilen hızlı ve modern ulaşım sistemleri,  Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaşmaktadır!.  Yeni Kuşak ve Yol Projesinin Orta Kuşak olarak anılan parçası üzerinde yapılan çalışmalar başarıyla tamamlanmış olduğunu görüyoruz! Türkiye, iki saat uçuş mesafesi içerisinde  1 milyar nüfus ve pazara ulaşabileceği  bir coğrafi konumu bulunmaktadır!. Türk Devleti stratejik  konumu ile, köprü ve merkez ülke olma işlevinin  parçası olarak;  ayaklardan biri Avrupa’da, diğeri de Asya, Afrika ve İslam dünyasında olacaktır!.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’den kalkan bir yük treni; 2 kıta, 10 ülke, 2 denizi aşarak, 11 bin 483 kilometrelik yolu, 12 günde kat ederek, Prag’a ulaşmıştır!. Yük treninin yolculuğunu tamamlaması, öngörülen seyahat süresinin hem maliyetleri ucuzlatma ve  hem de pazara çabuk erişim sağlama açısından Türkiye’nin rekabetçi gücünü artıracaktır!. 

Dünya’daki kaos ve kavgaya  bir de bu zaviyeden bakmanın faydalı olacağını düşünüyorum!. Tüm mesele;  65 ülke, kıtalar ve denizler  aşılarak planlanan bir kazan kazan ve kalkınma sistemini,  kim veya kimlerin kontrol edeceğidir!. Geçtiğimiz  yıl Çin’in Şian şehrinden yola çıkan yük treni de, Anadolu coğrafyasını kat ettikten ve Marmaray geçilerek,  Avrupa tüketici pazarına ulaştığını da bir kenara not edelim!.

Marmaray, Boğazın incisi yeni köprü, 1915  Çanakkale boğazı köprüsü, yeni limanlar, ülke içi ve yakın komşu ülkeler ile bağlantılı yeni otobanlar, Avrasya Tüneli,  Marmara Oto yolu, içeride ve yakın komşu ülkeler ile olan demir yolu yatırımları ve daha sayamadığımız tüm devasa yatırım ve projelerin arkasında ki Kadim Türk Devlet Aklı, neleri hesap etmektedir?!.

Dünyada, hem  büyük bir ekonomik kriz var diyeceksiniz, hem de devasa proje ve  yatırımlara imza atacak ve hayata geçireceksiniz!. Türk  Devlet Aklı,  nereye varmayı planlamaktadır?! Türk Devleti,  dünyanın yeni dengesinde bir merkez ve kutup ülkesi olarak,  tarihin yüklemiş olduğu sorumluluk ve medeniyet mefkuresinin gereği,  2023 – 2053 ve 2071 vizyonu,  Büyük ve Güçlü Türkiye hedefleri çerçevesinde, her şart ve durum için   hazır  ve nazır olduğunu  beyan etmektedir!.

Sınırsız ve Kontrolsüz GÜÇ, Güç değildir!.

18. Yüzyılda yaşamış İngiliz devlet adamı Willliam Pitt;  Sınırsız güç yozlaşmaya mahkum, diyor!.

Bir asır sonra, İngiliz özgürlük tarihini yazan filozof Lord Acton; Güç yozlaşma doğurur ve mutlak güç, mutlak yozlaşma doğurur, diyor!.

Sınırsız güç ve otoritenin insan elinde daima kötüye kullanılabileceğini söylemek mümkündür!.  İrlandalı oyun ve roman yazarı Oscar Wilde;  Sınırsız güç, ürkütücü derecede insanı ahlaksızlaştırır ve kurumları yozlaştırır, diyor!.

Tarih boyunca insanların baskı ve zulüm altında kalmaları ve  sıkıntı çekmelerinin özünde sınırsız güç yatmaktadır!. Sınırsız güç ise despotizm ve tiranlık! İnsanlık tarihi buların örnekleri ile doludur!.

Gücün kötüye kullanıldığı devlet yönetimi ve tarih, sınırsız gücü elinde tutmak isteyen kral, sultan, tiran, imparator ve kabaca despotlar ile ezilen halk arasındaki mücadelenin örmek ve hikayeleri ile doludur!.

Günümüzde, kapitalizmin acımasızlığı insanları güçsüzlüğe, dolayısıyla çaresizliğe itmiştir!. Eski feodalite dönemdeki senyör – köle ilişkisi, kapitalizmde patron – işçi ilişkisine dönüşmüştür! Güç Odaklarını da şöylece sıralayabiliriz!.

Siyasal güç odağı!  Hükümet ve siyasal iktidarın emrinde olan,  bilgi ve teknokrasi gücünü elinde tutan bürokrasi!. Büyük ve sınırsız güç tehlikelidir! Sınırsız devlet gücünü elinde tutan siyasal iktidar, güçlerini her zaman kötüye kullanabilir!   Devletin dini Adalet dedikleri boşuna değildir!.

Parasal güç odağı!  Büyük parasal güce sahip zenginler de güç odağıdır!. Güçlerini her zaman kötüye kullanma eğilimleri olabilir!. Devletin görevi, zenginliğin önüne geçmek değil, aksine meşru yollardan hak edilmiş zenginliği teşvik etmek ve önünü açmaktır!.

Silahlı güç odağı!  Bir Millet ve Devletin ordusu, kendi vatandaşı ve dostlarına güven ve düşmanlarına ise korku salmakla görevlidir!. Devlet ve milleti; karadan, havadan ve denizden gelebilecek her türlü saldırıya karşı korumakla görevli  askeri kuvvet!.  

Enformatik güç odağı!  İletişim ve kamuoyunu etkileme gücünü elinde bulunduran medya, özellikle, gazete,   televizyon ve sosyal ağlar!. Medyanın  bir güç odağı olarak, hatta başkaca güçler tarafından kullanılabileceği zaviyesinden,  devletin ve milletin huzur ve istikrarı adına, tehlikeli olabileceğini unutmamak  gerekir!.

Emeğin gücünü temsil eden sendikalar!. İşçi ya da işverenlerin ayrı ayrı olmak üzere iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular yönünden çıkarlarını korumak için yasalar uyarınca kurulan  birlik olarak tanımlanır!. Çalışanların ortak hak ve çıkarlar için bir araya gelmeleri ile birlikte yürüttükleri ekonomik ve demokratik örgütler!.

Yasadışı terör ve güç odakları!. Devlet ve milletin aleyhine; siyasal amaçlı, planlı, hesaplı ve sistematik şiddet kullanımıdır!. Terör ile terörizm ayrı kavramlardır! Terörizm, siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli terör kullanmayı yöntem olarak benimseyen bir stratejik söylemdir.

Sözün özü;  Her türlü sınırsız ve kontrolsüz  Güç;  insan, toplum, millet  ve devletin nizam, intizam, düzen, istikrar, gelişmesi ve kalkınması adına çok tehlikelidir!. Devlet dediğimiz kurum, devlet sistematiği ve milletin de huzuruna kasteden, mezkur   güç odakları veya yapıları,  Beka ve İstikrar adına bir bir temizleyecektir!.

Yeni Dönem; Devlete hortum dayamış;  LEGAL ve İLLEGAL ne kadar yapı ve kurum var ise devlet sistematiğinden TASFİYE olmak zorundadır!.

Yeni Dönem; EHLİYETSİZ, LİYAKATSİZ ve KİFAYETSİZ Muhteris kişileri DEVLET Kademesi ve diğer Kurumlarda GÖRMEYECEĞİZ!..

Yeni Dönem; Ehliyet, Liyakat, Kifayet ve DEVLET olmanın gereği ADALET ve HAKKİNYET  temeli üzerine BİNA edilecektir!.

Yeni  Döneme  Matuf, tüm Olay ve gelişmelerin  Perde arkasında ki büyük proje, plan ve Kadim Türk Devlet Aklını  okuyamayan ve göremeyenler; sadece  MAGAZİN ve TELE-VOLE boyutu ile ilgilenir, vakit  harcar ve eğlenir!..  Siyasette hiçbir şey tesadüfi değildir! Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz!..

Kaynak; https://www.canaktan.org/din-ahlak/ahlak/sinirsiz-guc/aktan-kontrolsuz.htm

Boğaziçi Rektörlüğü ve Anadolu!..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından Boğaziçi Üniversitesine, Prof. Dr. Melih Bulu,  rektör olarak atandı! Melih Bulu’nun rektörlüğe getirilmesi, yüzlerce öğrenci  ya da öğrenci görünümlü başkaca tipler tarafından protesto edildi!. Neden acaba?! Öğrencileri hadi anladık! Diğer tiplere neler oluyor?!

Protestoya katılanlar yayınladıkları bildiride, atama yoluyla göreve getirilen partili bir rektörün, Boğaziçi Üniversitesi’nin temsil ettiği ve gelenekselleşmiş değerlere zarar vereceği inancındayız, diyormuş!. Neymiş efendim!. Temsil ettiği ve geleneksel değerlere zarar verecekmiş! Peki, nedir bu geleneksel değerler?! Biri bize de açıklayabilir mi?! Fransız kalmasak!.

1940’lı yıllara dönelim ve hafızalarımızı tazeleyelim!. Ankara’da, Tandoğan Meydanı diye bir meydan vardır!.  Adını, Nevzat Tandoğan’dan alır!. Bu meydanın adı, Kadim Türk Devlet Aklının devreye girmesi, Türk Devlet Sistematiğinin de Anadolu Selçuklu ve Kadim Türk Devlet kodlarına dönmesi ile birlikte,  bu vatan ve bu devletin,  istiklal ve istikbal mücadelesinde her daim ön saflarda ki  Anadolu evlatlarına ithafen, Anadolu  Meydanı  olarak değiştirildiğini de bir kenara not edelim!.

Nevzat Tandoğan, 1929  – 1946 yılları arasında, 17 sene, ölene kadar,  Ankara’nın en uzun süre görev yapmış valisidir! 3 Mayıs 1944  günü Ankara’da  öğrenci nümayişleri sürmektedir!. Polisler, bir ara Osman Yüksel Serdengeçti ve arkadaşlarını yakalayıp, vali Nevzat Tandoğan’ın huzuruna çıkarır! 

Valilik makamında, nümayişe katılan öğrenci temsilcileri ile yapılan konuşmalar esnasında, Vali Nevzat Tandoğan;  Osman Yüksel ve arkadaşlarını küçümseyerek; Ulan, öküz Anadolulu!. Sizin milliyetçilik ve komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa, bunu biz yaparız!.  Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz!  Sizin; iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp, ürün yetiştirmek!. İkincisi, askere çağırdığımızda askerlik yapmaktır, der!.

Anadolu insanının vazifesi, neymiş efendim!. Çiftçilik yapıp ürün yetiştirmek ve çağrıldığında da askerlik yapmakmış!.  Sakın ha!. Devlet yönetmeye, bakan veya rektör olmaya falan da kalkışmayın!.  Temsil ettikleri geleneksel değerlere maazallah zarar falan gelebilir!. Ne olur, ne olmaz!.  Aman ha, diyelim!..  Şimdi anladık mı meseleyi!.

Erguvaniler bir anlamda doğuştan şanslı ya da doğuştan organize oluşan bir  sınıfın üyesidir!. Hem çok azınlıkta ve hem de yerdeler!.  Hem iktidarda ve hem muhalefetteler!. Üstelik en az birkaç kuşaktır oradalar, babadan oğul ve  dededen toruna, geçen bir iktidar  ve güç devşirme biçimleri vardır!. Neymiş efendim!. Babadan oğul ve toruna geçen bir  iktidar ve güç deveranı!.

Gerçek hayatta gördüklerimiz,  basın ve medya aracılığı ile bizlere  sunulanlar, öğrendiklerimiz ve etrafımızda olanları sorgulamadan, başımıza  her daim çorap ören çok olacaktır!. Aramızda yıllardır süre gelen bir geleneği devam ettiren,  Erguvaniler ve Saklı Seçilmişler her daim vardır, olacaktır!.  Bu seçilmişler;  kimlikleri, renkleri, dinleri ve etnik kökenlerini saklamayı çok iyi bilir!. Neden acaba?!  

Einstein; Tanrı zar atmaz, diyor! Peki,  Oligarşi, Erguvaniler ve Saklı Seçilmişler,  zar atar mı?! Hiç sanmıyorum! Ülkemizde, uzun bir dönem iktidarı,  tahterevalli misali bir alıp ve bir bırakan, kabaca iki grup vardır! Bu iki grup aynı ailenin  ya da aynı meşrebin mensuplarıdır!. İktidar da, muhalefet de onlar! Liberal de,   devletçi de onlar! İslamcı da, laikçiler de onlar! Faşist de, sosyalistler de onlar! Bak sen şu işlere!

15 Temmuz hain darbe ve kalkışması gecesi bu tahterevalli deveranı kırılmıştır!. Kavga da, sorun da buradan kaynaklanmaktadır!. Ekol kavgaları mı diyorduk!.  Ya da Anadolu’nun asil evlatları ve tipi bizden fakat çipleri de küresel ve emperyalist güçlerin denetimindeki işbirlikçilerin iktidar ya da güç savaşı mı?! Karar ve yorum sizin!.

Bilinçli bir toplum ve sorumlu birey olarak etrafımızda olan, biten, yazılan, çizilen, sunulan  ve dönen tüm dolaplara çok dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum!.  Amerika eski başkanı Franklin D. Roosevelt; Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir!  Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz, diyor!.

KONYA, Uzaya, Uydu Fırlatma Mekiği!.

Uydu Teknolojileri Haftası  kapsamında,  uzaya  fırlatılan Türksat- 5A uydusu, Türk Devleti ve Türk Milletinin uzayda ki konumu  adına önemli bir gelişmedir!. Bu yıl Türksat- 5B uydusu ve gelecek yıl uzaya fırlatılacak yerli uydular,  Türksat- 6A ve İMECE,  Türk Devleti,  uzay teknolojisinde yerini güçlü şekilde almış olacaktır! 

Türk Devleti adına fırlatılan uydular,  kendi uydu fırlatma tesisimiz olmadığı için ABD, Fransa  Rusya ve Çin fırlatma tesislerini kullanmaktadır!. Türkiye acil ve ivedi bir şekilde, kendi  uydu fırlatma tesisini kurmalıdır!. Hemen şimdi!..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Mikro uydu  fırlatma tesisini yakında kuracağız!. Milli uzay projesini yakında açıklayacağız!. Hem mikro uydu geliştirme ve hem de bunları uzaya gönderme konusunda, devlet olarak,  yoğun bir hazırlık içinde, olduğumuzu vurguladı!. .

Türksat- 5A haberleşme uydusu, Türkiye, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Batı Afrika, Güney Afrika, Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’i kapsayan geniş bir coğrafyada, TV yayıncılığı ve veri haberleşme hizmetleri sunacak!.

Türkiye uzayda yörünge hakkı bulunan 30 ülkeden biridir!. Uzaya fırlatılan TÜRKSAT- 5A uydusu doğu yörüngesindeki uzay haklarını 30 yıl boyunca garanti altına alıyor!. Yaklaşık dört ay sonra yörüngesine yerleşecek olan uydu, ülkemize ve tüm dostlarımıza  başarılı hizmetler  sunacaktır!.   

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi), Türksat- 5A’nın uzaya fırlatılması nedeniyle Türkiye’yi tebrik etti!. Türk Konseyinin kurucu üyesi Türkiye, Türksat- 5A haberleşme uydusunu, başarıyla fırlatmıştır!. Türk Konseyi olarak Türkiye’yi tebrik ediyor, üye ülkelerimizin teknolojik başarılarıyla gurur duyuyoruz, ifadelerini kullandı!.

Türk Devletinin 1994 yılında başlayan uzaya uydu gönderme süreci, yer gözlem uydusu RASAT’ı Türkiye kendisi tasarlayıp, üretmiş ve 2011 yılında Rusya’dan uzaya fırlatmıştır! Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları için kendi tasarımı olarak geliştirilen Göktürk-2 uydusu da 2012’de Çin’den uzaya gönderilmiştir!. Göktürk-1 uydusu 2016’da Fransız Guyanasından fırlatılmak sureti ile uzaydaki yerini almıştır!

Türkiye Uzay Ajansı, 13 Aralık 2018 tarihinde, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile belirlenen görev ve yetkileri yerine getirmek üzere tüzel kişiliği haiz, Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen politikalar doğrultusunda, Milli Uzay Programı hazırlanarak hayata geçirilmesi için çalışmalar yürütmek amacı ile kurulmuştur!.

Türkiye Uzay Ajansı, Ülkemizin uzay  alandaki vizyonu hayata geçirmede önemli görevler üstlenmektedir!. 2021 – 2030 milli uzay programı ve bu alandaki hedeflerini de,  yakın bir tarihte, kamuoyu ve tüm dünya ile paylaşacaktır!  

Türkiye Uzay Ajansı, Hem mikro uydu geliştirme ve hem de bu uyduları ülkemizden uzaya gönderme konusunda yoğun hazırlık içerisindedir!  Bu amaçla ülkemizde bir mikro uydu fırlatma tesisi kurulma hazırlıkları devam etmektedir!

Daha önceki yazılarımızda her daim vurguladığımız; Konya bir uzay üssü ve uydu fırlatma merkezi olacaktır!. 1200’lü yıllarda, dört adet astronomi üniversitesinin olduğu ve uzay bilimi eğitimlerinin de  üst düzeyde verildiği,  Kadim Başkent Konya, dünyadan uzaya belirli  çıkışların olduğu bölgelerden birisidir!. Başka yerden çıkamazsınız!.  

Kadim  Türk Devlet Aklı nezaretindeki Türk Devleti, hem uydu ve hem de mini uyduların yerli ve milli imkanlar ile dünyadan uzaya çıkışın olduğu  Konya Uzay Mekiğinin de  kurulduğunu ya da  kurulmakta olduğunu, çok yakın bir tarihte de hizmete açılacağını  düşünüyorum!. Hayırlı olması dileklerimle!.

Kötü Komşu, Mal Sahibi Yaparmış!.

Geçtiğimiz günlerde,  bir sosyal medya şirketi tarafından, ABD’nin seçilmiş ve halen görevi başındaki başkanı,  Trump’ın paylaşım yapmasını engellemesi ile tüm dünyada sosyal ağlar, tartışma konusu olmaya başlanmıştır!. Sosyal ağlar, masumane bir şekilde,  insanların sadece  paylaşım  yapma ve eğlence yerleri midir?! Yoksa arkasındaki güç ve akıl, nelerin hesabını yapmakta ve kimlere ne adına hizmet etmektedir?!

Ülkemizde; WhatsApp sosyal paylaşım ağı,  Şubat ayında kişisel verileri başka sosyal ağlar ile paylaşacağını açıklaması,  dijital ortam bir anda karışmaya başladığına şahit olduk!. Peki, neler olmaktadır?! Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Türk Devleti,  ülkemizde yayın yapan tüm sosyal ağlar ve internet sağlayıcı firmalar hakkında aldığı yasal kararların bir yansıması olabilir mi?!. Neden olmasın?!

Sosyal medya; İnsanların paylaşım yapmalarına imkan sağlayan, kişisel veya kurumsal sayfalar aracılığıyla dijital içerik oluşturup, fikir ve olaylara bakış açısı ve düşünce, günlük yaşantı da nerede olduğunun fotoğraf ve reklamları veya yaşadığı önemli bir olayı çevresindeki insanlara ulaştırabilen online bir ağdır!

Dijital çağda,  insan veya kurumlar, sosyal medyayı aktif olarak kullanmakta ve tabii ki bilgiye erişim kolay olmaktadır!. Kullanıcı içerikleri, haber, makale, fotoğraf haber, video haber veya blog sitelerine girmeden sosyal medya aracılığıyla görebilmekte, görüşlerini yine sosyal medya araçları ile yansıtma bilmektedir!.

Geleneksel medyada kullanıcıya tek taraflı bilgi akışı sağlanmaktadır!. Kullanıcılar sadece okuyucu, dinleyici, izleyici  konumunda  kalmaktadır!. Geleneksel medya, endüstriyel, broadcast veya mass medya olarak tanımlanır!.

Sosyal medya gelişimini sürdürmekte ve çok hızlı yayılmaktadır!. Sosyal medya ağları, devamlı farklı özellikler eklemek sureti ile  kullanıcıların ilgisini çekmekte ve kullanımlarını arttırmaktadır!. Farklı amaçlara ve sektörlere hitap eden birçok sosyal ağ ise hayatımıza girmeye devam etmektedir!.  

Sosyal medya, iletişim yönü kullanıcı kaynaklı medya özelliğine sahiptir!. Kullanıcı Kaynaklı Medya, geleneksel medyadan farklı olarak, içeriğin bizzat kullanıcıların kendileri tarafından üretilmesi ve paylaşılmasına imkân sağlamasıdır!.

Sosyal medya platform kullanıcıları, özgürce fikirlerini aktarabilme ve paylaşabilme imkânı bulmaktadır!. Bu durum, kişilerin internette öne sürdükleri düşünce ve paylaşımlara, tanıdık olsun veya  olmasın, diğer kişilerin yaptıkları yorum ve geri bildirimlerle,  sosyal etkileşim ortamı ve sanal bir cemiyet oluşturmaktadır!.

Şimdi, seçilmiş ABD başkanının sosyal ağlarda paylaşım yapmasını engelleyen, sosyal medya şirketi ve arkasında ki tüm güçlere,  toplumların huzuru  ve dünyanın da istikrarı çerçevesinden, sormak gerekir?!

2010 yılında ki Arap Baharı sürecinde; sosyal ağlar üzerinden olayların köpürtülmesi ve büyük bir coğrafyaya yayılmasına, isyan ve olaylarda; yakılan, yıkılan ve harap olan şehirler, çatışmalarda ölen ve yaralanan insanlar, devrilen  ve değişen hükümetler,  silahlı çatışmalar ve  büyük çapta protestolara sebebiyet vermemek adına, sosyal paylaşım ağlarını, bu ülke ve bölgelerde, engelleme veya kapatma  girişiminde neden bulunmadınız?!. Sadece soruyorum!.

Dünya halklarının barış ve huzurunu çok düşünen sosyal medya şirketleri, Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi karşıtlarının, seçilmesinin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, meydanlarda günlerce protesto girişimleri, sokak eylemleri  ve binlerce insanın ölmesine,  tüm bu kalkışmaların sosyal ağlar üzerinden köpürtmesine neden seyirci kaldınız?!

Peki, Ülkemizde,  2013 tarihinde yaşanan  gezi olayları, 17 – 25 Aralık operasyonları ve 15 Temmuz hain kalkışma gecesi, sosyal ağlarda, devlet ve devlet adamlarının aleyhinde ki tüm enformasyon kirliliği ve propagandalara neler demeli?!.

Eskilerin çok güzel bir deyişi vardır!. Kötü komşu, insanı, mal sahibi yaparmış!. Peki, kötü olan karşımızda ki hem devlet ve hem de küresel  güçler veya yapı ise, neler yapmalıdır?!. Elbette ki gereği yapılacaktır!.  

Mezkur gelişmeler ve izahat çerçevesinde, Kadim Türk Devlet geleneği ve Türk Devlet Aklı kontrolünde ki Türk Devleti;   yerli, milli ve kendi imkanları ile yazılımı yapılmış ve veri – data ve bilgilerin de saklandığı ve muhafaza edildiği, server – sunucuları da yerli ve milli olmak kayıt ve şartı ile milli sosyal ağlar ve  milli arama motorlarını, çok  yakın bir tarihte yayına alacağını düşünüyorum!.

Üretmeyen Toplumlar; EŞEK ARISINA Benzer!.

Geçtiğimiz günlerde, Ulusal Süt Konseyi tarafından, sektör paydaşları ile yapılan toplantıdan sonra, yüzde 3,6 yağlı ve yüzde 3,2 proteinli çiğ sütün referans baz fiyatı, litre başına 2 lira 30 kuruştan, 2 lira 80 kuruşa çıkarıldığı ve fiyatın da dört ay sabit kalacağı açıklanmıştır!. Üreticilere, litre başına ödenen 40 kuruşluk destekleme primi, 30 kuruş olarak uygulanacaktır!.

Çiğ süt referans baz fiyatı, 15 Kasım 2019’dan bu tarihe kadar,  litre başına 2 lira 30 kuruş olarak uygulanırken,  piyasada üretici çiftçinin aleyhine, oluşan ortalama fiyat 2 lira seviyesinde olduğunu da hatırlatmak gerekir!

Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği ( TÜSEDAD ) Yönetim Kurulu,  girdi maliyetleri göz önüne alındığında, süt fiyatının en az 3 lira 66 kuruş olmasını, daha önceki açıklamalarında, talep etmiştir! Çiğ Süt Üreticileri de, Ekim ayında yapılan toplantı öncesi, çiğ süt referans fiyatının  en az 3 lira olmasını talep etmiş, ancak fiyat artışı yapılmamıştır!.

Ulusal Süt Konseyi tarafından açıklanan 2,80 liralık fiyat, talep edilen fiyatın çok altında kaldığından kaynaklı, üretici çiftçiler, süt hayvancılığının bu şartlarda sürdürülmesinin çok zor olduğunu ve inek kesiminin de devam edeceği ifade edilmektedir!

Ulusal Süt Konseyi’nin açıkladığı süt fiyatı, üretim maliyeti arasında büyük fark oluştuğu da sektör temsilcileri tarafından dile getirilmektedir!. 2020 yılı Kasım ayı itibariyle yayınladığı verilere göre, Kasım 2019 tarihinden, Kasım 2020 tarihine kadar mısır silajı fiyatında yüzde 51, yonca yüzde 28, saman fiyatı yüzde 41, süt yemin yüzde 59,6, çiğ süt maliyetin de yüzde 48,3 artış olduğu görülmektedir!.

Ulusal Süt Konseyi, çiğ süt maliyetinin yüzde 48,3 arttığını duyururken, süt  fiyat artışı yüzde 23 oranında yapılmıştır!. Süt üretim girdi maliyeti yüzde 48,3 artarken, süt referans fiyatının yüzde 23 baz alınması,  süt üreticilerinin zararına üretime devam etmesi anlamına gelmektedir!. Ayrıca, açıklanan 2,80 liralık referans fiyat; çiftçinin ortalama fiyatı 2,5 liranın altında gerçekleşeceği için inek kesiminin de devam etmesi bekleniyor!

Devlet, her bireyi memnun etmek zorunda değildir!. Devlet dediğiniz kurum, birileri için özel olarak değil, genele şamil;  uygulama, baz fiyat, kural ve yasalar çıkarmakla mükelleftir!. Elbette ki; bunlar karşılıklı olarak sektörde ki tüm oyuncular tarafından sektörün menfaati ve geleceği çerçevesinde tartışılabilir!

Peki, girdi maliyetleri denilen değişkenlere, üretici ya da üretici birliklerinin müdahale etmek gibi bir gücü var mıdır?!  Ya da ülke genelinde ki tüm üretici çiftçilere  hitap eden,  ihtiyaç ve girdi maliyetlerini düşürecek işletmeler kurabilir misiniz?! Bu konuda bir gelişme, sektör oyuncuları tarafından yapabilir mi?! Hiç sanmıyorum!.

Şimdi tüm bu veriler çerçevesinde, sektördeki bazı oyunculara sormak gerekir?!  Neymiş efendim!.   Devlet, çiğ süt referans baz fiyatın 2,80 olarak açıklaması ve sektörde bazı üretici birliklerinin de, üretici çiftçilerin  menfaatleri çerçevesinde,  bu fiyatın biraz daha üzerinde bir rakama piyasada ki üretici firmalar tarafından süt alınması gerekir,  şeklinde açıklama yapması, yasal olarak nasıl bir suç teşkil etmektedir?! Adı üstünde taban referans  baz fiyat!. Devlet demiyor ki; referans baz fiyatın üzerinde bir fiyata süt alımı yapılamaz!..  Birileri demek ki yasaları, yasa koyucu ve uygulayıcıdan daha iyi biliyor, anlıyor ve yorumluyor?! Ne diyorsunuz?!

Ya da böyle bir talep, devlete karşı vatandaşı veya üretici çiftçileri  nasıl  tahrik suçu olarak izah edilebilir?! Devlet, asgari ücreti açıklarken, bu ücretin üzerinde bir fiyata işçi çalıştırılması, işverenler zaviyesinden,  yasal olarak bir suç teşkil etmekte midir?! Hiç bir şey anlamadım!. Birisi, bana da izah edebilir mi?!

Süt üreticisi çiftçi, çok zor şartlar altında üretmiş olduğu süt gelirleri ile hem hayvanlarını korumak, hem çocuklarını  okutmak zorunda  ve hem de ailesini de geçindirmekle mükellef  olduklarını da unutmayalım!. Tuzu kuru bireylerin ya da üretici çiftçilerin sırtından geçinen bazı işletme sahipleri ve fildişi kulelerden birilerinin ahkâm kesmesi çok kolaydır!

Üretmeyen toplumlar, eşek arısı kolonisine benzer!. Vızıltıları çoktur fakat şöyle adam gibi bir kovanları bile yoktur!. Ortada yaptıkları, bal olmadığı için de sürekli birbirlerini yerler!.

Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela Haysiyetlerini, sonra Hürriyetlerini daha sonra da İstiklal ve İstikballerini kaybetmeye mahkûmdur!


Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Necm Suresi 39. Ayeti kerimede; Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur, buyurmaktadır!.

Medya & Dijital Okur Yazarlık!.

Malcolm X müstear ismi,  gerçek ismi Malcolm Little ve  Müslüman olduktan sonra El-Hacc Mâlik el-Şahbâz, yaşadıkları ve 1965 tarihinde vefat ettiği tarih dikkate almak sureti ile, basılı medyanın gücü veya diğer ismi ile dördüncü kuvvet medya hakkında ki şu ifadeleri çok manidar!. 

Eğer, dikkatli olmazsanız, gazeteler ( medya – basın )  mazlumlardan nefret etmenizi ve zalimleri ise çok sevmenizi sağlar, diyor! Bir iletişim uzmanı ve gazeteci olarak,  mezkur ifadelerin, tüm okullarımızda, gençlik ve toplumun geleceği, devletin bekası çerçevesinden, derinlemesine incelenmesi, yorumlanması ve  okutulması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum!.

Türkiye’de, gençlik ve toplumun,  medya konusunda daha dikkatli ve uyanık olması, yönlendirmelere gelmemesi zaviyesinden, iyi niyetler ile orta öğretimde,  iletişim ve medya okur yazarlığı dersleri konulmuştur!.

Ülkemizde, yetmişin üzerinde İletişim Fakültesi olmasına ve her yıl on binlerce iletişim mezunu verilmesine rağmen, mezkur derslere, ya beden eğitimi, ya sosyal bilgiler, ya da dersi olmayan  hangi öğretmen boş ise dersler onların girmesi ile sadece zahir kurtarılmaya çalışılmıştır!. Peki, sonuç?! Hedeflenen nedir?! Varılan ya da gelinen durum neresidir?! Kocaman bir hiç!.

Medya okuryazarlığı; Kamuoyunun, görsel, işitsel, basılı medya mesajlarına erişebilme ve erişilen medyaları eleştirel bakış açısı ile çözümleyip değerlendirebilme becerisidir! Medya alanında yapılan çalışmalar, medya okuryazarlığı eğitimi olarak adlandırılmaktadır!.

Medyanın Toplum ve özellikle  çocukların fiziksel, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğu ileri sürülmektedir!. Normal bir vatandaş, günde ortalama  üç ile beş bin arasında, görsel ve işitsel mesaja maruz kaldığını da bir kenara not edelim!.Bu kadar mesajı nasıl ayıklayabileceksiniz?!

Yapılan araştırmalar, çocukların hayatlarında medyanın zaman ve mekân olarak yerinin artmakta olduğu da  aşikar!. Bugün her çocuğun elinde; ya bir tablet, ya bilgisayar, ya da en akıllısından bir cep telefonu olduğunu da unutmayalım!.  

Medya iletilerinin kendine özgü yapısı, dili, şifresi, kodları,  eşik bekçilerinin de hangi küresel ve emperyalist güçlerin adamı olduğu ve kimler tarafından yönlendirildiği ya da kullanıldığını da unutmamak gerekir!  

Elbette ki; Bireylerin medya  mecralarını daha verimli kullanmaları ve bunu yaparken bazı riskler karşısında farkındalık geliştirebilmeleri için, medya iletileri ve yöntemleri konusunda bilgi sahibi olmaları  gerekir!.

Ülke ve toplum olarak, medya okuryazarlığı alanında tam bir gelişme ve ilerleme sağlamadan, lise ve üniversitelerde bu konuda bir ivme  yakalayamadan, kapımıza bir başka okuryazarlık geldi ve dayandı; dijital okuryazarlık!.

Dijital okuryazarlık;  Akıllı telefon, tablet, dizüstü bilgisayar, masaüstü bilgisayarlar ve ağ cihazlar aracılığı ile bilgiyi bulma, araştırma, anlama, analiz etme, üretme ve paylaşabilme becerilerini ifade eder!.

Dijital okuryazarlık; Bilgisayar kullanımı,  okuryazarlık veya dijital becerilerden  çok farklıdır!. Geleneksel okuma yazma biçimlerinin yerini tutmaz!. Sosyal düşünceden eleştirel düşünceye kadar değişen çeşitli beceriler, bireylerin dijital cihazların anlamlarını yorumlamasına olanak tanır!.

Avrupa Komisyonu tarafından, 2016 tarihinde, Vatandaşlar için Dijital Yeterlilik Çerçevesi   oluşturulmuştur!. Bilgi ve veri okuryazarlığı gibi diğer terimler de dijital okuryazarlıkta olduğu gibi aynı yeterlikleri kapsamak için kullanılır!.

Dijital yeterlilik; Dijital formatta bilgiyi bulma, analiz etme, değerlendirme, oluşturma ve aktarma yeteneğini ifade eder!. Bu yeteneklere sahip kişi, bilgisayar donanımının temel ilkeleri, bilgisayar ağlarını kullanma, çevrimiçi topluluklara ve sosyal ağlara katılma becerisine sahiptir!.

Dijital yeterlilik; Öğrenmeyi öğrenme, hayat boyu öğrenme, yenilikçi okul ve bireysel öğrenmeyi organize etme kabiliyetidir!. Bu, hem birey ve hem de gruplar açısından, zaman ve bilginin etkin yönetimini ifade eder! Bireysel öğrenme süreç ve  ihtiyaçların farkında olmayı ve farklı öğrenme fırsatlarını da tanımlamaktır!.

Toplumun Sosyal, Siyasi, Ekonomik ve Kültürel Değişimi!.

İnsan denilen varlık, doğanın bir parçası, aile, çevre, toplumun kurucu ve devam ettirici unsurudur!. İnsan, tutum, davranış ve eylemlerinden oluşur!. İnsandan kaynaklanır ve bu alanda her şey insan içindir!.

İnsan, maddi ve manevi varlığı, çevre ve toplumsal ilişkileri, sürekli etkileşim halinde  ve iletişim  ile insan bir bütündür!. Çevre ve toplumsal ilişki ve etkileşimleri, genellikle yaşadığı ortamın, tarihi ve kültürel değerleri, gelenek, örf ve adetleri, iktisadi hayat ve  hukuk düzeninin etkisi altındadır!.

Toplum varlığını koruyabilmek ve sürdürebilmek  için siyasi, ekonomik, sosyal,  kültürel, teknolojik olarak  örgütlenmesi bir  ihtiyaçtır!.  Örgütlenmek, toplum içinde çeşitli kuruluşları meydana getirir!. İnsan; hem görgü ve hem de çevresini geliştirebilmek adına, doğal olarak  yer alır, aktif olarak üye olur  veya  kuruluşlara katılır!.

Toplumlar canlı birer organizma olarak  sürekli değişir ve dönüşür!.  Ancak yaşadıkları değişim hızı  elbette ki toplumdan topluma değişiklik gösterir!. Geleneksel toplumlar daha yavaş, endüstriyel toplumlar ise daha hızlı değişebilir!.  

Bir toplumun kültürü, o toplumun aynası olarak kabul edilir!. Kültür zamanla değişim gösterir!. Toplumdaki bireylerin tutum ve davranışları, düşüncelerinde meydana gelen farklılaşmalar, toplumsal değişmeye yol açar!. Bu değişimler insan, toplum ve onun oluşturduğu kültüre de doğal olarak yansır!

İnsanlar arasındaki ilişki biçimini belirleyen önemli faktörlerden birisi de ekonomidir!. Gerek ülke içi, gerekse ülke dışında gelişen ekonomik değişim, bu değişimlerin etki ettiği toplumlardaki yapı ve kurumları da değiştirir!. Ekonomik ve kültürel  alanlarda toplumlar arası yapılan anlaşma ve alışverişler buna iyi bir örnek teşkil eder!.

Toplumsal yapının bazı unsurları ya da tümü zaman sürecinde bir durumdan bir başka duruma geçişine toplumsal değişim denir!. Toplumun yapısal, siyasi, kültürel, sosyal, ekonomik ve kurumsal farklılaşması olarak ifade edilir!.

Toplumsal değişimin sebebi insanlığın bilgi ve deneyim birikiminin artması olabildiği gibi, savaş veya doğal felaketlerden sonra yaşanan bir yıkım da olabilir!. Her toplumsal değişme, belirli bir zaman diliminde somut, fiziksel ve kültürel bir çerçevede  ve insanlar arasında gerçekleşir!.

Kültürel etkileşim sonucu, planlanmayan ve toplumun farkına varmadan yaşadığı değişim, serbest toplumsal değişim  olarak ifade edilir!. 

Değişimin amacı ve yönünün bilinçli  ve planlanarak gerçekleştirilmesi, müdahale yoluyla toplumsal değişim olarak açıklanır!.

Değişim, halkın istek ve gereksinimlerine göre ikna yolu ile gerçekleşmesi, demokratik değişim olarak  tanımlanabilir!.  

Değişim, direnenlere karşı zor kullanılarak, yukarıdan aşağıya gerçekleşmesi, baskı yoluyla değişim olarak ifade edilmektedir!.

Değişmeyen hiçbir toplum yoktur! Değişim, sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik bazı toplumsal sorunlara çözüm getirirken, bazen de birtakım sorunları beraberinde getirebilir! 

Corona sonrası dünya genelinde ki tüm devlet ve toplumlarda; sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik değişimlerin olacağı, dünya liderleri tarafından her daim dile getirilmektedir!. Peki, Anadolu’daki bekası ve istiklal uğruna, böyle bir değişim ve dönüşüm durumunda, Türk Devleti ne yapmalıdır?! Eli – kolu bağlı beklemeli midir?!

Yoksa; Türk Devleti; Tarihi, sosyal, ekonomik, siyasi   ve kültürel yapısına aykırı, zoraki, küresel ve emperyalist güçlerin denetiminde bir değişime, seyirci mi kalmalıdır?!

Ya da, beş bin yıllık Kadim Türk Devlet geleneği ve tarihi Türk Devlet Kodlarının gereği, toplumdaki tüm kurum, kuruluş, dernek, vakıf ve toplumsal kültürün dağılım ve paylaşım yerleri, sosyal yapının en kılcal ekonomik işletmelerde ki değişim ve dönüşüme, Türk Devlet Aklı öncülük ve liderlik mi yapmalıdır?! Hangisi?!  

Türk; dil, kültür, ülkü, vatan, tarih ve din  birliği ile birbirine bağlı bir cemiyettir!. Bunları kaybederseniz, her şeyinizi kaybedersiniz!.

Aynı nehirde iki defa yıkanamazsınız!. Evrende her şey değişir ve hiçbir şey aynı kalmaz, her şey akar ve her şey hareket eder! Değişim süreklidir!. Değişim bir süreçtir! Değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir!.

Topraktan geldik toprağa gideceğiz!. Mühim olan; çamurlaşmamaktır, diyor! ( Hz. Mevlana )