Hükümet Esnaf Kefalet Kooperatifine El Atmalı?

Geçtiğimiz günlerde Konya’da bir haber sitesinde, Konya Nalçacı Esnaf Kefalet Kooperatifinde neler oluyor başlıklı bir haber gördüm. Birkaç aydır konu ile ilgili olarak bir köşe yazısı planlamakta olduğum için, sahada araştırma yapıyor, küçük esnaf ile konunun detayları hakkında bilgiler elde etmeye çalışıyordum. Haberi görünce aklıma takılan ve küçük esnaflar arasında kulislerde konuşulanlarla ilgili olarak gazeteci duyarlılığı çerçevesinde bir yazı kaleme almak üstümüze vazife oldu. Haberde konu edilen kişisel konular benim ilgi sahama hiç girmez. Bir İletişimci olarak,  küçük esnafla ilgili olan kredi öncesi ve sonrasında meydana gelen sıkıntılar ve küçük esnafın kefalet kooperatifleri tarafından bitirilme noktasındaki uygulamaları ile ilgili olarak, küçük esnafların kendi aralarındaki ve diğer dost meclislerindeki sohbet arası kulislerde konuşulanları, ilgililerin dikkatine ve kamuoyunun önüne serdetmeye çalışacağım.

Anayasamızın; 171.maddesi; Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.  Kooperatifler, Devletin her türlü kontrol ve denetimine tabi olup, siyasetle uğraşamaz ve siyasi partilerle işbirliği yapamazlar. Yine Anayasamızın 173.maddesi; Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır. Esnaf K.Kooperatifleri; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre değişir ortaklı, değişir sermayeli ve sınırlı sorumlu bir esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifi kurulur. Esnaf K. Kooperatifleri; Kooperatifin amacı, ortağı esnaf ve sanatkâra faaliyetleri için gerekli krediyi sağlamak veya kredi ve banka teminat mektubu almak üzere kefil olmaktır. Esnaf Kefalet Kooperatifleri; Kredi ve kefalet, ortağın sanatının geliştirilmesi, iş ve üretim kapasitesinin arttırılması, ürün çeşitlendirilmesi için gerekli alet, araç, makine, teçhizat ve işyeri temini veya işletme sermayesi olarak kullanılmak ve ek üretim ile istihdam alanları oluşturulması amacıyla verilir.

Yukarıda zikretmeye çalıştığımız gibi Anayasamızın ve Esnaf Kefalet Kooperatifleri kanunun kuruluş maddelerindeki sarih hükümleri çerçevesinde, küçük esnafın korunması ve desteklenmesi öngörülmektedir. Yine Kooperatiflerin kuruluş amaçlarında da gördüğümüz gibi,  küçük esnafın sanatını geliştirmesi, iş ve üretim kapasitesini arttırılması, vb. amaçlarla üretim ve istihdamı artırmak amaçlı kredi vermek ve kefalet olmaktadır. Uygulama noktasındaki bazı yanlış politikaları ve kulislerden almış olduğumuz duyumlar neticesinde kabaca şöyledir:

Küçük esnaf, kredi alırken ve daha sonra ödeme noktasında zorluklarla karşılaşıldığı durumlarda,  kefalet kooperatifi kuruluş amaçlarında yazmakta olan maddelerden beri olarak ve küçük esnafı koruma ve kollama görevinden soyutlanmakta olduğu şeklindedir. Ticari bir esnaf gibi kabaca ifadesi ile bir tefeci gibi küçük esnafa muamele etmekte olduğu da esnaf çevrelerindeki meclislerde konuşulmaktadır. Küçük esnaf aldığı kredilerde herhangi bir sorun ile karşılaşıldığı durumlarda, Esnaf K.Kooperatifinin 2006 yılından bu tarafa uygulamakta olduğu yıllık %5 ve icra takiplerinde ki %9 faiz oranı, unutularak, görmezden gelinerek veya başka Saiklerle,  %28 ile %48 arasında artı birleşik bir faiz ve zulüm ile karşı karşıya kalmaktadır. Küçük esnaf ödeme noktasında herhangi bir sıkıntı ile baş başa kaldığında kooperatif kuruluş ve varlık sebepleri olan küçük esnafa hiçbir kolaylık gösterilmediğini ve esnafın kepenk kapatmasına kadar gidecek uygulamalarla karşılaştığını da kulislerden almış olduğumuz duyumlardan bazılarıdır.

AK Parti hükümetlerinin kurulduğu günden bu tarafa küçük esnafı destekleyici ve korumacı uygulamaları bütün kamuoyu tarafından bilinmekte ve takdir edilmektedir. Bu konuda AK Parti hükümetlerine ne kadar Teşekkür etsek azdır. 1 Kasım tekrar genel seçim öncesinde de Sayın Başbakanımız Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu, küçük esnafı destekleyici ve önünü açacak olan maddeleri seçim beyannamesinde de açıklamıştır. Tek parti hükümetlerinin olduğu 2002 yılından bu yana, kefalet kooperatiflerin yanlış politika ve uygulamalarına maruz kalan küçük esnafa, koalisyon veya başkaca hükümetlerin olduğu – olabileceği durumlarda neler yapılabileceğini tahmin dahi edemiyorum. Bu vb. yanlış uygulamalara muhatap olan küçük esnafın durumunu, kamuoyunun, ticaret erbaplarının, Esnaf Kefalet kooperatiflerinin denetleyici kurumu olan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu Müfettişleri ve Kooperatifler Genel Müdürlüğünün takdirlerine bırakıyorum.

 

Selçuk Üniversitesi Rektörlük seçimleri

1 Kasım seçimlerinin hengâmesi içerisinde, S. Ü. Rektörlük seçimleri çok gündeme gelemedi.  Daha önceki rektörlük seçimleri altı ay önceden şehirde ve akademik dünyada bir telaş ve heyecana sebebiyet vermekteydi.   Aday olmayı bekleyen hocalar 1 Kasım seçimleri curcunasında adaylıklarını dahi açıklayamadılar. 1 Kasım Seçimlerinin ardından Konya gündemini en fazla meşgul edecek konulardan bir tanesinin S.Ü. rektörlük seçimleri olacağını düşünüyorum. S.Ü. Rektör seçimleri için adaylıklarını açıklayan ve daha açıklamayı bekleyen bütün aday öğretim üyesi hocalara, şehrimize ve üniversitemize Hayırlı olması dileklerimle…

S.Ü. Rektörlük seçimlerine yönelik olarak kulislerden aldığımız bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Halen, S.Ü. rektör yardımcılığı görevini yürüten ve 2011 rektörlük seçimlerinde de aday olan ve ikinci sırada oy en yüksek oyu alan Prof. Dr. Mustafa Şahin hoca ilk adaylığını açıklayan isimlerden. Daha sonra ANAP Konya eski milletvekili ve halen Mimarlık Fakültesi dekanlığını deruhte eden Prof. Dr. Ahmet Alkan hoca adaylığını Mimarlar odasında bir basın toplantısı ile açıkladı.  Her iki hocamıza da Başarılar dilerim.

Konya ve özellikle Ankara YÖK kulislerinde, S.Ü. rektörlük seçimleri ile ilgili olarak Mustafa Şahin Hocaya yönelik olarak negatif yönde bir şerh olduğu konuşulmaktadır. Konu ile ilgili olarak Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektör yardımcısı olan ve 2011 yılındaki S.Ü. rektörlük seçimlerinin en güçlü adaylarından, üçüncü sırada oy alan Prof. Dr. Tahir Yüksek hocaya S.Üniversitesinden Rektör adayı olması noktasında bir teklif iletildiği konuşulmaktadır.  Tahir hocanın bu teklife pek sıcak bakmadığı da aldığımız duyumlar arasındadır.

S.Ü Rektörlük seçimleri ile ilgili olarak almış olduğumuz bir başka duyum ise, AK Parti Konya eski Milletvekillerinden Prof. Dr. Cem Zorlu beyin adaylığını açıklamak için Ankara kulislerinde, özellikle Beştepe çevrelerinden ve YÖK’ten destek için yoklama yaptığı noktasında. Halen Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden olan Cem Zorlu, adaylığını açıklaması halinde rektörlük seçimlerinin en güçlü adayları arasında olduğunu da ifade etmek isterim.

S.Ü Rektörlük seçimleri ile ilgili olarak, ilk adaylığını açıklayan Mustafa hoca ile ilgili bir negatif şerhin YÖK çevrelerinde olduğunu vurgulamıştım. Konu ile ilgili olarak da YÖK çevrelerinden Tahir Yüksek hocanın adaylığını açıklaması için bir baskının olduğunu fakat Tahir hocanın konuya sıcak bakmadığı şeklinde duyumlarımız arasında ifade etmeye çalışmıştım. Tahir hocanın kendilerine yapılan bu teklifi,  2011 yılındaki S.Ü rektörlük seçimlerinde birlikte çalıştığı ve halen Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Mimarlık – Mühendislik Fakültesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Selman Türker hocanın lehinde kullanmak istediği şeklinde. Selma hocanın Ankara kulislerinde konunun netliğe kavuşması halinde bu günlerde adaylığını açıklaması beklenmektedir.

 

AK Parti teşkilatları kaybetmeye meyyaldir

1 Kasım tekrar seçimlerine hızla yol almakta olduğumuz şu günlerde, teşkilatlarda ve toplumun genelinde bir seçim heyecanını görmek neredeyse imkânsız derecededir.  Daha önceki yazılarımızda seçimin bir heyecan ve aşk işi olduğunu sürekli olarak vurgulamaya çalıştık. İki yıldır arka arkaya gelen seçimler, teşkilatlarda ve toplumda bir yorgunluk ve yılgınlığa da sebebiyet vermiş olduğunu gözlemekteyiz. Bu seçimlerin, 2023 ve 2071 hedeflerini ortaya koymuş olan ülkemiz ve bölgemiz adına çok önemli olduğunu da hatırlatmakta fayda olduğunu mülahaza ediyorum.

7 Haziran seçim sonuçlarından tek başına bir iktidar ve koalisyon görüşmelerinden de bir hükümet oluşmayınca, memleketin sosyal ve ekonomik halini hep birlikte müşahede ediyoruz. İstikrarsız ortamı fırsat bilenler her alanda kaos çıkarmanın peşindeler… İstikrarsız ortam bu ülke üzerinde hesabı olanların hep kazandığı bir durum… Vatandaşın ise sürekli olarak kaybettiği… Ülkemiz ve bölgemiz üzerinde hesabı kitabı olanlar bu seçime çok büyük önem atfetmekte olduklarını da hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum. Avrupa ülkelerinde hiçbir ülkedeki seçim, Türkiye’deki seçim kadar ne konuşulur ne de haberlere konu edilir. Anaca neden? Türkiye’nin seçimi onları neden bu kadar ilgilendiriyor ki? Avrupa ülkelerinin elçileri dahi bu seçimle ilgili olarak sahada çalışma yapmaktalar… Anlamakta zorlandığımız konulardan bir tanesi daha… Biz vatandaşlılarımıza ve teşkilatlarımıza bu seçimin önemini acaba anlatamadık mı?  1 Kasım seçimleri ile ilgili sürekli olarak istifhamda bulunduğum noktalar…

AK Parti teşkilatlarında, liderlerine, politikalarına ve 13 yıllık iktidarları dönemini sürekli olarak eleştiren, hatta küfreden karşı tarafın yazar,  çizer ve kanaat önderlerine yönelik olarak bir yaranma ve kendilerini kabul ettirme sevdasını görmekteyiz. Acaba neden ki? Neden böyle bir ihtiyacın peşindeler ki? Kendilerine, davalarına, partilerine, liderlerine yönelik olarak bir güven sorunu mu var ki? Özgüven sorunu mu yoksa acaba başka bir sorun mu var ki? Adını koymakta gerçekten çok zorlandığım anlar hep olmuştur. Bu tespitlerimizi ulusal kanallardaki yazar ve çizer ağabeylerden de sürekli olarak işitmekteyiz. Kendi mahallenizin cefakâr ve fedakâr çocuklarına yönelik olarak bir öteleme, yıldırma politikası var gibi… Muhafazakâr çevrenin ve kendi yetiştirdiğiniz evlatlarınızı,  insanlarınızı da ötelerseniz, bu maratonu kiminle kazanacaksınız? Bilinçli olduğunu da zannetmiyorum. Teşkilatlardaki arkadaşların siyaset kurumunu bilmediklerine, ülkemizin ve bölgemizin geçmekte olduğu süreci tam ve net olarak okuyamadıklarına bağlıyorum.

Konunun önemine binaen; Ebu Müslim Horasani Hazretleri;  ‘ Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de yıkılmalar mukadder oldu’’ diyor.

Tarihini bilmek ve okuyabilmek…

Tarih bilinci nedir? Tarihini bilmek – okumak, tarih bilinci bir bilgi ve bellek sorunudur. Bir insan geçmişi boyunca yaşadıklarını kullanıp değerlendirebildiği ölçüde insan olur, olgunlaşır ve başarılı olur. Milletler de öyledir, ancak geçmişleri hakkındaki bilgilerini kullanarak, değerlendirerek iyi ve makul işler yaparlar. Tarih, bir milletin hafızasıdır. Hafızasını kaybeden insanların nasıl geleceği olmazsa, tarihini bilmeyen milletlerin de geleceğinin olması mümkün değildir. Bu da ancak ve ancak “tarih bilinci” ile olur. Aksi halde birey de, millet de yaşamında başarısız olacak, hatta büyük zararlara uğrayacaklardır. Milletler açısından tarih bilinci yoksunluğunun sonucu tarih sahnesinden silinmek olacaktır…

Tarih bilinci olmayan toplumlar neden büyük felaketlere uğrar, hatta tarih sahnesinden yok olurlar? Çünkü tarihin belli kalıpları vardır.  Bu kalıplar elverişli koşulların oluştuğu her defasında, su üstüne çıkıp tekrarlanabilmektedir. Bu “geri-dönüş”leri fark edemeyen uluslar, politikacıları, yöneticileri eliyle yanlış kararlar alarak büyük kayıplara uğrarlar. Emperyalizm sömürmek istediği ülkelerde işini, daima içeriden taşeron işbirlikçi kişiler ve örgütler vasıtası ile ortak yürütür. Tarih boyunca, geçmişte ve bugün de bu böyle olmuştur. Sömürülen ülkeler, milletler uyanmadıkça günümüzde de, gelecekte de böyle olacak, böyle sürüp gidecektir.

1900’lü yılların başında, İngilizler ülkemiz gündemini hep sıcak tuttu. Osmanlı topraklarının parçalanıp, bölünüp kolay halde yutulması için gündemin çok sıcak tutulması gerekiyordu. Buna malzeme taşıyan içeriden de taşeronlar her zaman hazır ve nazırdı… Çünkü vatandaşın ileriyi ve ülkenin âli menfaatlerini düşünecek, hali ve mecalinin olmaması gerekiyordu. Günümüzden ne farkı vardır? Her gün bir olay vb. ile gündem neden meşgul edilmektedir? Bu, bir patlama olabilir, ekonomik vb. kriz de olabilir, onlar için hiç fark etmez… Hedeflerine varmaları gerekirken bazı olaylarla gündemin çok sıcak ve alevli olması gerekmektedir. Vatandaşın her şeyi bilmesine de gerek yoktur. Gündemi meşgul ettikleri ülkelerde taşeronları vasıtası ile sömürülmek istenen ülkede hedeflerine varmaları asıl amaçtır…

1900’lerin başlarında, Partiler, gazeteler, dernekler ve vakıflar bu yapay gündemlerle oyalanırken, İngilizler, emellerini tek tek gerçekleştiriyordu… Kapitülasyonları yeniden uygulamaya koydular… Osmanlı maliyesini tümüyle Duyun-u Umumiye’nin denetimine verdiler… Diğer yanda ise, Osmanlı aydınları olanı biteni seyrediyor ve şaşkın bir halde idiler… Kurtuluş çareleri arıyorlardı. Nerede mi? Çoğu kurtuluşun yine Batı eliyle gerçekleşeceğine inanıyordu. Günümüzle hiç alakası yok gibi…

Hafta sonu Ankara Gar meydanında gelen patlama ile aynen geçmişte olduğu gibi gündem meşgul edilmek ve hararetli hale gelmesi mi amaçlanmaktadır? Birileri buradan nereye varmayı hedeflemektedir? Ülkemiz idarecilerine ne gibi mesajlar verilmek istenmektedir? Ülkemizin etrafına kabaca bir baktığımızda kaos ve dış müdahaleleri görmekteyiz. Acaba neden?   Ülkeler açısından tarihte neler olduğunun ve vuku bulan hadiselerin günümüze yönelik projeksiyonları çok önemlidir. Bundan mahrum kalan bir millet çok büyük sorunlara gebedir. Tarihi okumaktan aciz bir millet konumunu neden getiriliyoruz?  Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ‘Tarihini bilmeyen milletler, başka milletlerin şikârıdır, avıdır’ diyerek tarih bilincine verdiği önemi vurgulamıştır.

 

Gelmeye devam edecekler… 

 

Yazıma başlamadan önce;  Hafta sonu, Ankara GAR meydanında yapılan bombalı saldırıyı ve her türlü terör faaliyetlerini lanetliyorum. Saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan Rahmet, yaralılara acil Şifa ve geride kalan kederli ailelere Sabrı Cemil niyaz ediyorum.  1 Kasım tekrar seçimlerine yaklaşırken yapılan bu vb. provakasyonları daha önce de yaşamıştık. Bütün vatandaşlarımızı bir İletişimci ve Gazeteci olarak ‘ SUKUNETE, BİR ve BERABER ‘ olmaya DAVET ediyorum.  Daha gelecekler… Bu ülkeyi, bu Asil milleti durdurmak için daha da gelecekler…  Daha fazla UYANIK olalım..

Siyaset uzun soluklu ve planlama işidir. Ülkelerin jeo-stratejik konumlarının vermiş olduğu üstünlükler yanında, stratejik zihniyet,  stratejik planlama ve güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Ülkeler aksi halde uzun soluklu olarak tarih sahnesinde kalamazlar. Stratejik zihniyet ve planlamanın yanında mutlaka güçlü bir siyasi iradenin bulunması da gerekmektedir.  Stratejik zihniyet ve planlaması var olan fakat uygulayıcı noktasında bulunan güçlü bir siyasi irade yoksunluğu ülkeler adına tarihte var olmak adına çok büyük sorunlara sebebiyet vermektedir. Ülkemizin yaşamakta olduğu durum… Stratejik hedeflerine doğru ilerlerken, dışarıdan ve içerideki taşeronlar tarafından yapılan engelleme operasyonları…

Amerika ve Rusya önderliğinde etrafımızda, bölgemizde ne gibi dolaplar çevrilmektedir? Rusya durduk yerde mi bölgeye inmiştir?  Kısa vadeli hesapları mı vardır? Rusya, tarihten gelen sıcak denizlere inme hesapları, planları mı işlemektedir. Bölgeye pastadan pay kapmak adına gelen gelene… Günlük politika ve iç siyasetle bu sorulara cevap bulamayız. Bizim gibi tarih sahnesinde hep var olagelmiş ve hatta tarih bizimle birlikte yazılmış bir devleti durdurma operasyonlarını izlemekteyiz. Türkiye,  büyük devletler,  onların payandası olan güçlü devletler, bölgesel işbirlikçi devletler ve taşeron örgütler tarafından çerçeveleme ve sıkıştırma operasyonları ile karşı karşıya mıdır? Çerçeveleme ve sıkıştırma operasyonları ile nereye varılmak istenmektedir? Daha nice vb. sorular, sorular…

Türkiye’nin dünya üzerinde ve bölgesindeki yükselişinin önüne geçilemeyecektir. Sadece biraz gecikmeler olabilir… Yapılan bütün bu tür operasyonlar biraz gecikmeye sebebiyet verebilir. Başka hiçbir şey temin edemez… Anadolu topraklarına yerleşmeleri,  1400 yıl önce Hz. Peygamberin müjdesine mazhar olmuş olan bu Asil Millete karşı oynanan hiçbir plan ve kaos hedefine varamayacaktır. Bütün bu kavgalar bir medeniyet savaşından başkası değil… Bu medeniyeti daha önce rahmetli dedeleri tarafından dünya üzerine perçinlenmiş olan bu Asil Millet tekrar yerleştirecektir. Bütün planlar boşa gidecektir..  Biz SUKUNET halinde, BİR ve BERBAER olduğumuz müddetçe…

 

1 Kasım Genel Seçimleri ve Yeni Türkiye

7 Haziran genel seçim sonuçlarından tek başına iktidar çıkmadığı ve parti yetkilerinin görüşmeleri sonucunda herhangi bir şekilde de koalisyon oluşmadığı için 1 Kasım tekrar seçimlerine karar verilmişti. 1 Kasım genel seçimlerine 30 günden az bir zaman kaldı. Partilerde ve vatandaşta genel seçime yönelik olarak bir seçim heyecanını görmekte zorlanıyoruz. Seçimin bir heyecan ve coşku işi olduğunu daha önceki yazılarımızda ifade etmeye çalışmıştık. 1 Kasım seçimlerini biz içerideki ekonomik ve terör kaosundan çok fazla bir anlam yükleyemesek de… Dış güçler bu seçime çok büyük önem atfetmekteler… Bölgemizde ‘ var olma – yok olma ‘ sebepleri olabileceğinin farkındalar…

Bölgemiz ve ülkemiz üzerinde hesabı olan büyük devletler ve güçlü devletler 100 yıl önce yarım kalen operasyonları için tekrar sahaya yani bölgemize indiler. 100 yıl önce petrol vb. kaygılarla çizilen sınırlar, bugün ise etnik unsurlarla çizilmeye çalışılmaktadır. 100 yıl önce bu operasyon Avrupa ülkeleri tarafından icra edilmişti.  Bugün ise bölgemizdeki operasyonlar Amerika ve Rusya tarafından yürütülmektedir.  Dünya üzerinde ve özellikle bölgemizdeki kavganın ana sebebi bölgeye hangi gücün hâkim olacağıdır. Bölgemizde büyük devletler ve güçlü devletler tarafından kurulan ve kontrol altında tutulan, birbirlerine karşı kozlarını paylaştıkları taşeron kişiler ve örgütler de bu işin aslında tuzu biberi…

Türkiye eski Türkiye olmaktan Yeni Türkiye yolunda ilerlemek, bölgesinin gücü ve mazlum milletlere umu olacaksa, bu operasyonları çok iyi okumak zorundadır. 100 yıllardır defansif konumda olan bu ülkenin ofansif pozisyona geçebilmesi için stratejik zihniyetle birlikte siyasi istikrar ve siyasi iradenin tecelli etmesi gerekmektedir. Aksi halde bölgemizde yapılan operasyonlarda sadece seyirci konumunda kalmak zorunda kalırız. Ülkemiz ve bölgemiz adına siyasi istikrar ve siyasi iradenin en etkin olması gerektiği dönemdeyiz. Zannedilmesin ki bölgemizde sıkılan kurşunlar sadece taşeron örgütler tarafından sıkıldığını… Bölgede hesabı olan bütün devletler tarafından bu örgütlerin maniple edildiğini de görmek gerekir. Türkiye iç karışıklıklarla meşgul edilirken, bölge üzerinde hesabı olanlar, masada bizim olmamamız için her türlü kaos planını ileriye sürmekteler.

2 Kasım Sabahı Projeksiyonu ‘Bıçak Sırtı’

1 Kasım gecesi ilerleyen saatlerde, sonuçların 7 Haziran seçimlerinden farklı olmadığı, AK Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu balkon konuşmasında, halkın yüce takdirinin bu şekilde tecelli ettiğini ve siyasi partilere uzlaşın ve ülkenin sorunlarını çözün mesajı verdiğini hayal edelim.

7 Haziran genel seçim öncesinde, teşkilatlarda yorgunluk ve bir heyecansızlık olduğunu, yereldeki bu çalışmalarla sonuç alınamayacağını, sağır sultan bile duymasına rağmen AK Parti il teşkilatındaki yöneticiler, ta ki sonuçlar ortaya çıkana dek, görmek istemeyip kulaklarını tıkadılar.… Sonuçlar ortaya çıkmaya başlayınca ‘ nerede yanlış yaptık ‘ demek yerine sadece halkın kendilerini cezalandırdığını düşünerek, aynı heyecansızlığa devam ettiler.

Şimdi… Kurban Bayramı vesilesi ile eş – dost ziyaretlerinde şu müşahede ediliyor.

1 Kasımda, vatandaşın tek derdinin, yeniden tek başına bir iktidarın kurulması noktasında olduğudur. Vatandaş inanıyor ki, bu ülkede siyasi istikrar ekonomik istikrarı getirmektedir. Ekonomik istikrar ise gerek ülkede, gerekse bölgede bir güç oluşumu demektir.

7 Haziranda, 90 bin oyla kaybedilen tek başına iktidar, 1 Kasımda da eskilerin ifadesi ile ‘ bıçak sırtı’ denilen durumda tek başına bir iktidarın oluşmayacağını ortaya çıkarmıştır.

Konya İl protokol Bayramlaşmasında gelmeyen, gelemeyen parti teşkilat yöneticileri ve milletvekili adaylarının olduğu bir genel seçim döneminde, sonuçların nasıl olmasını beklerdiniz?

Halka dokunmayan, dokunamayan, ulaşmayan, ulaşmaya tenezzül etmeyen, nasıl olsa Recep Tayyip Erdoğan ismi yeter, ceket koysak kazanır rehavetine kapılan teşkilatın ve vekil adaylarının olduğu bir genel seçim döneminde sonuçların nasıl olmasını beklerdiniz?

Seçim heyecandır, seçim coşkudur, seçim vaattir, seçim çözümdür, seçim vatandaşa dokunabilmek ve seçim dönemlerinde vatandaşı hissedebilmektir.

Seçilmiş Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın devamlı olarak yaptığı ve örnek olduğu gibi… Seçim bir blok halinde ‘ sinelerin toplu vurması adına ‘  teşkilatlara ve bütün meydanlara, tek başına iktidar olunacağının ve Halka Hizmetin HAKKA Hizmet olduğunun Heyecanını AŞKLA verebilmektir.

Bütün bu yazdıklarımız muhtemel bir projeksiyondan ibarettir.

Takvimler; 02 Kasım 2015’i gösterirken

Dostlar; Günlerden Pazartesi ve tarih 02 Kasım 2015’i göstermektedir.  01 Kasım genel seçimleri yapılmış ve sonuçlar,  Partilerin genel merkezleri ve liderleri tarafından genel durumu hakkında ve teşkilatlar ise yereldeki vaziyeti kurtarmaya yönelik değerlendirmelerde bulunmaktadır.  Sonuçların şimdiden ülkemiz, milletimiz ve umut olma idealindeki bölgemiz için HAYIRLARA vesile olması dileklerimle…  Sizleri bugün 02 Kasım gününe bir projeksiyon tutup, zaman makinesinden hızla geçip, seçim sonuçlarının ertesi gününe bir zaman yolculuğuna çıkarmak istiyorum. Tabii ki dost acı söyler düsturundan hareketle bazı dostlarımızı kızdıracağız, bazılarını küstüreceğiz, sorun değil, doğru bildiklerimizi dostlar bizi anlayıncaya kadar  ‘tekrarda Ahsen vardır’   kaidesinden hareketle, gördüklerimizi ve duyduklarımızı, bir İletişimci penceresinden kabaca ifade etmeye çalışacağım.

07 Haziran genel seçim öncesinde, teşkilatlarda bir yorgunluk ve heyecansızlık olduğunu, yereldeki bu çalışmalarla sonuç alınamayacağını, dostane uyarmamıza rağmen dikkate almayan teşkilatlardaki dostlarımız, sonuçlara ortaya çıkmaya başlayınca ‘ ben de nerde yanlış yaptım ‘ demeye başladılar.  Dostlar, testi kırıldıktan sonra uyaran çok olur. Önemli olan testiyi kırmadan, dökmeden, hedefe giderken bütün riskleri göze alıp, dostane olarak ikaz ve uyarıları da yapmasını bilmek ve medeni cesarete sahip olmak gerekir.  Bu konuda vicdanen rahat mısın derseniz, evet çok rahatım.

Kurban Bayramı vesilesi ile halkın arasında şöyle bir gezintiye çıktığımızda, eş – dost ve akraba ziyaretlerinde vatandaşın tek bir derdi, 01 Kasım seçim sonuçlarının mutlaka değişmesi gerektiği ve tek başına iktidarın oluşması noktasında olduğunu tespit edebiliriz. Vatandaş artık işinde, gücünde olmak, huzur ve sükunet talep etmektedir. Tek başına bir iktidar ile tabii ki… Vatandaşın tek bir derdi, siyasi ve ekonomik istikrarın en kısa zamanda oluşması şeklinde… Tek başına iktidar ile Ülkemizin ve bölgemizin sükûnete ermesi adına…

01 Kasım gecesi ilerleyen saatler ve 02 Kasım sabahı genel seçim sonuçlarının da 7 Haziran seçim sonuçlarından farklı olmadığı YSK tarafından açıklanmıştır. 7 Haziran seçimlerinde 90 bin oyla kaybedilen tek başına iktidar, 01 Kasım seçimlerinde de eskilerin ifadesi ile ‘ bıçak sırtı’ denilen bir durumda tek başına iktidarın oluşmayacağı ortaya çıkmıştır.

Konya İl protokol Bayramlaşmasına dahi gelmeyen, gelemeyen parti teşkilat yöneticileri ve milletvekili adayların olduğu bir genel seçim döneminde, sonuçların böyle olması elbette mukadderdi…

Halka dokunmayan, ulaşamayan, derdini dinlemekten acziyet gösteren teşkilat yöneticilerin ve adayların olduğu bir genel seçim döneminde; seçim sonuçlardan ne bekleyebilirdiniz ki…

Seçim heyecandır, seçim coşkudur, seçim vaattir, seçim çözümdür, seçim vatandaşa dokunabilmek ve seçim dönemlerinde vatandaşı hissedebilmektir. Seçilmiş Cumhurbaşkanımız Sayın Tayyip Erdoğan’ın devamlı olarak yaptığı ve örnek olduğu gibi… Seçim bir blok halinde ‘ sinelerin toplu vurması adına ‘  teşkilatlara ve bütün meydanlara, vatandaşlara, tek başına iktidar olunacağının ve Halka Hizmetin HAKKA Hizmet olduğunun Heyecanını AŞKLA verebilmektir.

Kurbanın birey ve topluma mesajı nedir?

Kurban, Sözlükte kelime olarak yaklaşmak manasına gelmektedir. Istılahta ise, Mümin kişinin imanının bir tecellisi olarak, çok sevdiği bir hayvanı, Allah’a yaklaşmak adına kurban etmesi demektir. Rabbim bu gayeye ulaşanlardan eylemesi dileklerimle…

Kurban kesmek ve bayram vesilesi ile birey olarak mümin kişi hem ibadet etmiş olmakta, hem de sosyal olarak toplumsal bir görevini de yerine getirmektedir.  İmanının gereği olarak kurbanını kesmekle Rabbine yaklaşmakta, kesmiş olduğu kurbanını eş, dost, akraba ve ihtiyaç sahibi insanlarla paylaşmanın vermiş olduğu huzura da ulaşmaktadır.  Bireyin iç huzura ulaşabilmesi için paylaşmanın ne kadar önemli olduğu da bir gerçekliktir. Bütün bu vb. davranışlar aslında tamamen bireyin kendini aşması ve iç huzura ulaşabilmesi adınadır. Birey ve toplumsal olarak, kendimizle ve çevremizle olan kavgalarımızın temeli de zaten bu kendini aşamamak ve iç huzura ulaşamamanın vermiş olduğu iç sıkıntılardan değil mi?

Ülkemizin, bölgemizin ve milletimizin dışarıdan ve içerideki taşeronları vasıtası ile birbirine düşürülmeye, karıştırılmaya çalışıldığı bir dönemde, birey ve toplum olarak kesilen kurbanların birleştirici ve bütünleştirici bir görevi de bulunduğuna inanmaktayım.

Rabbim;  Öncelikle İmanın gereği olarak kesilen Kurbanlarımızı dergâhında Makbul eylesin…

Rabbim; Âdem’in iki oğlu  ‘ Habil ve Kabil ‘ kıssasındaki Kurbanı anlayabilenlerden olmamızı…

Rabbim; Hz. Peygamberimizin ‘Ben, iki Kurbanlığın oğluyum’ buyurduğu kıssayı içselleştirebilenlerden eylemesini…

Rabbim; Kendi rızası adına kesilen Kurbanlar hürmetine, birey olarak  ‘İç Huzuru yakalamış ve Kendini Aşma’ noktasına erebilenlerden eylemesini…

Rabbim; Kendi rızasına muvafık olarak kesilen Kurban ve akan kanlar hürmetine bölgemizde ve ülkemizde akan insan kanını ve terörün durmasına vesile kılmasını…

Rabbim; İmanın gereği olarak kendisine yaklaşmak adına kesilen Kurbanlar hürmetine, birliğimizin, beraberliğimizin ve Çanakkale ruhunda tecelli eden ‘ toplu vurdukça sineler, onu top bile sindiremez ‘ mesabesine bu milletin bütün fertlerini ulaştırmasına vesile olmasını…

Rabbim; Rızasına muvafık olarak bugüne kadar kesilmiş olan bütün Kurbanlar ve hassaten bu sene ki Kurban hürmetine, Mazlum milletlere ‘ Umut’ olma idealindeki bu Asil Milletin özellikle idarecilerine ve bütün bireylerine ‘ Feraset ve Basiret ‘ vermesi dileklerimle…

 

AK Parti 2002 Ruhu ile Tekrar Şahlanabilir

12 Eylül tarihinde AK Parti olağan genel kurulu yapıldı. Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu tekrar genel başkanlığa seçildi. Genel kuruldaki atmosfere ve MKYK ve MYK’ya seçilen üyelere kabaca bir baktığımızda; ‘partide bir yenilenme,  heyecan, birlik -e birliktelik ve kardeşlik ruhu yüklü’ olduğu sezilmektedir.  AK Parti yönetime seçilen bütün dost ve ağabeylere Başarılar dilerim. Bu ruhla ancak AK Parti zaten tek başına iktidar olabilir. 18 Eylül tarihinde YSK’ ne teslim edilen 26. dönem milletvekili aday listelerinde de aynı birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunun izlerini görmekteyiz. Daha önceki yazılarımda da vurgulamaya çalıştığım, 7 Haziran adayları ile tekrar yola devam edileceği noktasında.. Seçilmiş olan vekillerle ilgili olarak fazlaca bir değişiklik olmayacağı şeklinde.. Özellikle Konya listesinde seçilebilecek durumda eski İL Başkanı Ahmet Ağabeyin girmesi haricinde bir değişiklik göze çarpmıyor.

Siyasi Partiler,  kuruluş felsefeleri doğrultusunda, birincil hedefleri arasında iktidar olmak ve bulundukları ülkeleri sosyal ve ekonomik olarak dönüştürücü hareketlerde bulunurlar.  AK Partinin kurucu lideri olan ve halen seçilmiş Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, alışılagelmişin dışına çıkarak, muhafazakâr lider olmayı değil dönüştürücü lider olmayı tercih etmiştir.Muhafazakâr liderler, mevcudun içerisinde istikrar ararlar. Fakat dönüştürücü liderler, değiştirerek ve dönüştürerek, toplumun istikrarını inşa ederler. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda dünya liderlerinin gözünün içine bakarak  ‘Dünya beşten büyüktür’ ,  ‘Laf zamanı değil, icraat zamanı’   olduğunu hatırlatması ve dünyanın muhafazakâr nitelikli liderlerini şöyle bir silkelemesi, dönüştürücü lider olduğunun en bariz göstergelerindendir.

AK Partinin kuruluş felsefesindeki,  toplumun bütün kesimlerine yönelik olarak kucaklayıcı, birleştirici, bütünleyici felsefesine dönmesi halinde 1 Kasım tekrar seçimlerinde tek başına iktidar olmasının önünde hiçbir engel yoktur. AK Partiye kuruluş tarihinden itibaren gönül vermiş, hizmet etmiş, parti ve mahalle teşkilatlarında görev almış, bütün dava arkadaşları harekete geçirilerek, dava ruhu ile bezenmiş gönüllü partililerle başarı kaçınılmazdır.  Partilerde yenilik  ve değişiklik kuşkusuz kaçınılmaz bir gerçekliktir.  Dava partilerinde, eskiler ve yeniler arasındaki, ağabey – kardeş, usta – çırak ilişkisini çok iyi kurabilmiş ve ahde vefa bilincine de sahip olmak zorundadır.  Dava partilerinde, partiye gönülden bağlanmış eski ve yeni gönül verenlerin pabucu dama hiçbir zaman atılmaz, atılmamalıdır.  Böyle bir ortama izin verilmesi halinde,  dava partisi olamaz, partinize sadece ve sadece rantiyeci ve şantiyecileri celbedersiniz. Rantiyeci ve şantiyecilerin olduğu yerlerde ‘ DAVA’dan bahsedilmez,  sadece ve sadece bireysel ve bölgesel çıkar, menfaat ilişkileri bahse konu olur. AK Parti, Yeni Türkiye ve 2023, 2053, 2071 hedefleri doğrultusunda, kuruluş felsefesi ve dava ruhunun verdiği heyecanla, birlik, beraberlik ve bütün ülkeyi kucaklayıcı, kardeşlik ruhu çerçevesinde ancak tek başına iktidar olabilir. Tek başına iktidar olması halinde ise 1 aylık, 3 aylık, 6 aylık, 1 yıllık, 2 yıllık, 3 yıllık ve dört yıllık,  ekonomik ve sosyal kalkınma planlamaları ve topluma hesap verebilirlik ruhu çerçevesinde Tekrar Şahlanabilir.