Hz. Mevlana ve Dokuz Rakamı!.

7 / 17 Aralık tarihleri,  Konya  ve özellikle de Hz. Mevlana dostları için özel bir anlam ve önemi vardır!. Fakat tüm dünya insanlığını tehdit eden pandemi nedeniyle bu yıl ki; Hz. Mevlana’nın 747. Vuslat yıl dönümü etkinlikleri izleyicisiz kutlanacaktır!.

İnsan denen varlık için  hayat ve ölüm gerçeği böyledir!. İnsan denen varlık, bir varmış, bakmışsın  bir de yoktur!. Tüm mesele, gök kubbede HOŞ bir SEDA bırakabilmektir!. Ölüm ve kavuşma!. Ölüm ve vuslat!. Ölüm, aşk ehli için  yok oluş değildir!. Sonsuz sevgiliye kavuşmaktır!. Ölüm ile sadece beden yok olur!.  Hz. Mevlana’da; Ölüm;   Sonsuz Sevgiliye Vuslattır!.

Öncelikle, İhsan Vakti temalı anma programına emeği geçen tüm il kültür müdürlük personeline teşekkür ederim! Konya Valisi Sayın Vahdettin Özkan, 7 Aralık tarihinde ki, Hz. Mevlana’nın 747. ‘İhsan Vakti’ temalı, Vuslat yıldönümü etkinliklerinde, DOKUZ maddelik;  anlam, mana ve içerik olarak çok güzel bir açılış konuşması icra etmiştir!. Hz. Mevlana’nın hayat felsefesi ve öğretilerinde, dokuz rakamı ve katlarının çok büyük bir  anlam ve esrarı bulunmaktadır!. Okumak ve anlamak, tefekkür ve tezekkür edebilmek ümidiyle!.

1- İnsanlığın ümide çokça ihtiyaç duyduğu, sıhhat ve afiyet derdine düştüğü pandeminin şu günlerinde bizlere gerçek emniyet ve sıhhatin, Hakk’a itimat ve inkıyat ile elde edilebileceğini sekiz asır öncesinden belirten Hazret-i Mevlâna’nın manevi huzurundayız!.

2- Öncelikle bu etkinlikleri hazırlayarak Hazret-i Mevlâna ve engin fikirlerinin insanlıkla buluşmasına vesile olan herkese şehrimiz adına teşekkür ediyorum!.

3- Hazret-i Mevlana, İnsanlığın en çok endişe ettiği ölümü; Şeb-i Arûs; Düğün ve Vuslat Gecesi olarak takdim etmektedir. Hazret-i Pir’in dilinde ölüm; ölümsüzlüğün kapısıdır!.

4- Gülerek karşıladığı ölümünün ardından Sekiz asır geçmesine rağmen, Mevlâna maneviyat ve marifetinin bugün de insanlığa söyleyeceği çok şey vardır!.

5- Bu yıl ki törenlerin mottosu  “İhsan Vakti”, Hazreti Mevlana’nın “İnsan yeter ki iyilik arasın. Onda kötü bir şey kalmaz” beyitinde ki ifade; ihlâs, ümit ve muhabbeti ihya ederek hayatımıza ışık tutmaktadır!

6- Bize her nefeste, iyi düşüncele ve iyi davranışlar içinde olmayı öğütleyen Hazret-i Mevlâna; bunu temin etmenin yolunu da gösteriyor: Sürekli iyilik arayışı içinde olmak ve bunu da ihsanla tahakkuk ettirmek!.

7- Eserlerindeki görüşleri ve anlatıları, Hazret-i Mevlâna’nın “ihsan”ı derinden işlediğini ve yaşadığını göstermektedir.  İnsanlığın zorlukları aşmaya çalıştığı şu süreçte en çok ihtiyaç duyduğumuz ihsandır, ihsan sahipleridir. Gerçek şu ki zor süreçlerden ancak birbirimize ihsanda bulunarak çıkabiliriz!.

8- Doğu’yu da Batı’yı da düşünceleri ve eserleriyle sarıp sarmalamış Hazret-i Mevlâna, bizim kültürümüz ve medeniyetimiz için vazgeçilmez bir değerdir. Bu değeri, anmak ve anlamak yolunda, ortaya konan her çaba ayrıca takdire şayandır!.

9- Bu vesile ile 747. Vuslat Yıldönümünde Hazret-i Mevlâna’yı bir kez daha rahmetle anıyor, etkinliklerin ülkemiz ve insanlık için hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum!.

Ney, yapı olarak dokuz deliktir! Ve insana yakın bir duruma sahiptir!. Kamışlıktan kopması, insanın olgunluğa erişmesiyle alakalıdır!. Neyi alır, kamışlıktan koparır, kollarını keser ve vücudunda delikler açarsınız! Yani insanı olgun hale getiren bir ney yapıcısı vardır;  O’ da Hakk’ın ta kendisidir!

Hz. Mevlana”nın felsefesinde ney, İnsan-ı Kâmil, yani belirli aşamalardan geçerek olgunlaşmış ve kemal’at makamına ermiş, insanın sembolüdür! Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delik deşik edilmiş, geldiği yerin özlemiyle yanıp tutuşan, sinesinden çıkan feryat ve iniltileri ile tüm insanlığa sırlar fısıldayan dost, yaratılışın temeli olan aşktan bahseder!.

Mevleviler, kimseden bir şey istemez ve sadaka kabul etmez!  Ancak dileyen dergaha veya mensuplarına hediye verebilir!. Nezir veya niyaz denen bu bağışlar, Nezri Mevlana, yani dokuz veya dokuzun katları ( 9, 18, 27, 36, 45, 54, 63, 72, 81, 90, 99, 108, 117…) miktarınca olur! Bu katları ifade eden rakamların birbirleri ile toplam, çarpım veya çarpımlarının katları ile onların iç toplamlarının da her zaman 9 rakamını verdiği dikkate değerdir!.

Diğer yandan bütün sayılar, 0′ dan 9′ a kadar büyüyerek giden on temel sayıdan oluşur ki, Nezri Mevlana olan 9, bunların en büyüğüdür!. 18 rakamı aynı zamanda on sekiz bin alemi temsil eder! Hz. Peygamber efendimiz, 18 bin aleme rahmet peygamberi olarak gönderilmiştir!.  Sonsuz Rahman Sahibi Yüce Allah; biz kullarına;  anlamak, idrak etmek, yorumlamak ve anladıkları ile de amel etmeyi ve yaşamayı, insani kamil derecesine de erişebilmeyi  nasip eylesin!. Amin!..

Türkiye, Dünyanın, Merkez Ülkesidir!..

Dünya Sistem Teorisi; Merkez ve çevre olarak dünyayı ikiye böler, aralarındaki ilişkiye göre değişiklik gösteren yarı çevre bölge ve ülkeler de bulunur! Merkez, teknolojik gelişmelere öncülük ederken, çevre ülkeler,  merkeze olanak sağlar!. Yarı çevre ülkeler,  ‘merkeze göre çevre’ ya da ‘çevreye göre merkez’ ülkeler olarak ilerler!.

Türkiye gibi bazen çevre, çoğu zaman da yarı çevre ülkeler için durum tam bir tahterevalli konumu arz etmektedir! Türkiye gibi ülkelerin bir üst kategoriye çıkması üsttekilerin tabii ki  işine gelmemektedir! Neden acaba?! Türkiye, merkez  ülkeler arasından jeo-stratejik ve jeo-kültürel konumundan kaynaklı, konjonktürel avantaj elde edebilir ve sistemi de merkezde ki ülkeler aleyhine rahatsız edebilir, kaygısı olabilir mi?!. Neden olmasın?!  Küresel yapı, bu tahterevalliyi hiçbir zaman kontrolden çıkarmak istemiyor! Peki, kavga nereden kaynaklanıyormuş?!. Bu durum hiç mi değişmez? Böyle gelmiş böyle de devam edecek midir?! Elbette ki değişmez değildir! Krizler, kaosa yol açar ve yeni fırsatları da beraberinde getirir!.Küresel yapı açısından ölümcül olan, kaos değil, kaos’un yönetilebilir olmamasıdır!.

Dünya Sistem teorisine göre Türk Devleti uzun bir dönem çevre ülke olarak ifade edilirken,   15 Temmuz hain darbe kalkışması akabinde, Kadim Türk Devlet Aklının denetiminde, yerli – milli ve bağımsız politikalar üretmesi, yarı çevre veya merkeze aday merkez bir ülke olarak tanımlanıyor! Peki, Türk Devletinin çevre veya yarı çevre  ülke olması sonsuza kadar devam edecek midir?!  Tabii ki hayır!. Ya da artık merkezin bir numaralı oyuncusu ve aktörü olacaktır! Neden olmasın!. Tarih, coğrafya, kültür ve kadim medeniyet bunu gerektirmektedir!  Peki, bu günlerde, merkezde ki ülkeler ve içeride ki tüm işbirlikçi ekol temsilcilerinin, neden çok bağırmakta olduklarını, ipe sapa gelmez konular üzerinden algı  oluşturmakta ki,  kaygı ve sıkıntılarını da şimdi anladık mı?!

Çevre ve yarı çevre ülkelerin merkez ülkeler tarafından tamamen kontrol ve denetim altında olduğunu unutmayalım! Çevre ve yarı çevre ülkelerdeki sosyal, siyasi ve ekonomik krizlerin arka planında merkez ülkelerin ulusal çıkarları çerçevesinde, eli ve kolu bulunmaktadır! Peki, neden? Türk Devletinin yaşamış olduğu darbe ve diğer kalkışmaların arka planında merkez ülkelerin ulusal çıkar çatışmaları bulunmaktadır! Yani Türk Devleti çevre ülke konumundan merkez ülke olmaya aday her girişiminde,  merkez ülkeler tarafından içerideki kullanışlı aparatlar mahareti ile bir şekilde durdurulma veya engellenme girişim ve kalkışması ile karşı karşıya kalmaktadır! Elbette ki senaryo hiçbir zaman değişmez!. Sadece kullanışlı aktörlerini değiştirirler!.

Dünya sistem teorisinden yola çıkarak, merkez, çevre ve yarı çevre ülkeler arasında ki;  ilişki, bağ, bağımlılık  veya bağlantıyı nasıl açıklamalıyız?! Çevre ve yarı çevre ülkelerdeki siyasi istikrarsızlıklar; dış müdahalelerden kaynaklı, tek bir ekonomik, siyasi ve kültürel yapıya sahip olmamalarından kaynaklanmaktadır! Çevre ülkelerde, devletin bekası ve milletin biriliği adına ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel tek bir yapı neden sağlanamıyor? Bağımlılık ilişkisi sürdükçe, çevre ülkelerin kalkınması, gelişmesi ve zenginleşmesi mümkün değildir!.  Çevre ülkelerin merkeze bağımlılıktan kurtulmasının yolu, merkez ülkeler ile olan ilişkilerini tamamen sonlandırmaktan geçmektedir!. Ve siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda merkezden kopmanın gerçekleşmesi de elzemdir!  Peki, dünyadan soyutlanmış bir ülke varlığını devam ettirebilir mi? Tabii ki hayır!.

Türk Devleti, Türk Devlet Aklı ile birlikte merkez ülkeler zaviyesinden pandemi döneminde öngörülemez işler yapmaktadır! Tabii ki bu durum, hem merkez ülkelere ve hem de içeride ki işbirlikçilere büyük rahatsızlık vermektedir! Acaba bugün siyasetin ısınması ya da yeni siyasi aktörlerin siyaset arenasına sürülmesi öngörülemez yerli ve milli liderlerin devre dışı bırakılma veya öngörülebilir ve kontrol edilebilir işbirlikçi ekol temsilcisi siyasi liderler üretme ve iktidara taşıma girişimleri olabilir mi? Bilemiyoruz! Ya da neden olmasın! Peki, başarılı olabilirler mi?! Hiç sanmıyorum!

Türk Devleti tarihte olduğu gibi, Türk Devlet Aklı, Kadim Türk Devlet Kodları ve medeniyet mefkuresi gereği, bölgenin ve tüm insanlığın barış, huzur ve istikrarı adına, tam bir  merkez ülke  olarak yolculuğuna devam edecektir!.

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet kodlarının gereği, yerli, milli ve bağımsız politikalar üretmekle, Türk Devletinin bekası ve Türk milletinin de birliği adına, Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde; tarih, coğrafya ve kültür aklı, etki ve ilgi alanı tüm gönül coğrafyasının merkez ülkesi olarak; 2023 – 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesinde ki kızıl elma hedeflerine doğru devam etmektedir! Beka ve İstikrar adına, başkaca bir seçimi ve tercihi de yoktur!

Siyaset Kurumu Isıtılıyor!.

Son günlerde siyasetin iyiden iyiye ısınmaya, ısıtılmaya ve hatta kaynama noktasına gelmekte olduğuna şahit oluyoruz! Neden acaba?!. Hazine – Maliye Bakanı ve TBMM eski Başkanının  istifaları  gerekçe olmasa gerekir!. Peki, neden?!. Erken genel seçim neden dillendirilmektedir?! Konjonktür erken genel seçimi işaret etmekte midir?! Birileri zaten konjonktüre göre hareket etmekte, durum  ve şekil almaktadır!. Yirmi yıl önce olduğu gibi bekledikleri konjonktür hazır mıdır?! Hiç sanmıyorum!. Türk Devleti yirmi yıl önceki devlet değildir!. 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışma sonrası, devlet,  her daim teyakkuz halindedir!. Yani, her  olay, her olgu ve her bir gelişmenin bizatihi içindedir; ya planlayan ya da yürütücü olarak!. Bunları da bir kenara not edin, derim!.

Neymiş efendim!.  Ülke, tıpkı bundan yirmi  yıl öncesinde olduğu gibi büyük bir değişim ve dönüşümün eşiğindeymiş!. Tarih tekerrür ediyormuş!. Yirmi yıl önce mevcut iktidar partisinin kurulduğu günlerde olduğu gibi devlet tıkanmış ve ekonomi de yönetilemez hale gelmişmiş!. Bak sen!. Herkes, devlet yönetir, dış ticaret  ve ekonomi uzmanı olmuş, haberimiz yok!.

Peki, şimdi soralım!. Ülke yönetilemez bir durum ve konumda olduğu için midir, Türk Devleti; Doğu Akdeniz, Akdeniz, Karadeniz, Libya, Suriye, Kafkaslar, Balkanlar ve Afrika’da operasyonlar yapmaktadır?! Türk Devleti, mezkur bölgelerde, hem kendi hakları ve hem de bölge halklarının hakları için mücadele vermektedir?! Yerli ve Milli Sismik gemiler, kimlerden izin almak sureti ile,  araştırma ve sondaj yapmaktadır!. Elbette ki tüm karar ve talimatlar, Kadim Türk Devlet Aklının eseridir!. Türk askeri her bir bölgede barış için resmen savaş vermektedir!.

Ekonomi  tıkandığı ve  Hazinesi de boşalmış bir durumda olduğunu iddia eden arkadaşlara!. Hazinesi boşalmış bir devlet, pandemi döneminde, vatandaş ve esnafa destek paketleri açıklamaktadır! Yapılan yardım ve destek beş yüz milyarı aşmıştır!. Devlet, vatandaşın tüm sıkıntılı günlerinde yanında olmaktadır! Bu Devletin mi ekonomisi iflas etmiştir?! Çok özendiğiniz Batılı ülkelerde, sadece  virüs testi için ne kadar ücret ödendiğini hatırlatalım!. Tedavi ücretlerinden kaynaklı, vatandaş cenazelerini dahi hastanelerden alamamaktadır!. Neden acaba?!

Neymiş efendim! Siyasetin ısınması ile birlikte, mevcut  iki ittifak haricinde başkaca ittifaklar kurulma aşamasında bulunuyormuş!. Nasıl yani?! Yerli ve milli mi?! Yoksa dış destekli mi?! El vicdan,  el insaf! Neden böyle diyorsunuz, şeklinde soran dostlara! Devlet ve milletini düşünen bir fert, iki ittifak harici başkaca ittifakları konuşamaz! Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet yönetim sisteminin olmaz ise olmazı % 50+1 olduğunu unutmayalım!. Farz edelim ki, üçüncü veya başkaca ittifaklar kuruldu; iktidarı nasıl kuracak ve devleti de nasıl yöneteceksiniz! Sosyal, siyasi ve ekonomik istikrarı da nasıl temin edebileceksiniz?! Yoksa, eskiden olduğu gibi içeride; kaostan beslenen ve sosyal, siyasi ve ekonomik kaos dönemlerini özleyenler mi bulunmaktadır! Neden olmasın!

Peki, tüm bu gelişmeler çerçevesinde,  parti  mensubiyeti ve lider taassubu olmadan,  dert ve gayemiz, sadece ve sadece Türk devletinin bekası ve Türk milletinin de  barış ve huzuru, 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerine matuf  bir projeksiyon çizelim!. Mevcut şartlar altında belki okuduklarınız doğru olabilir! Siyasette, iki artı iki hiçbir zaman dört etmediğini de hatırlatmakta fayda vardır!.  Bazen üç, bazen de beş veya  altı edebilir, unutmayasınız!.

Mevcut şartlar altında, Cumhur İttifakı; AK Parti, BBP ve MHP’den  teşkil etmektedir!. Son seçimlerdeki duruma göre, Millet İttifakını da; CHP, İYİ Parti, HDP, Saadet ve diğerleri şeklindedir!. Peki, AK Partiden ayrılan ve yeni kurulan GELECEK  ve DEVA Partisi, nerede konuşlanacaktır!.  Eski Başbakan ve Babacan’ı siyasete iten güç ve saikler aynı mıdır?! Hiç sanmıyorum!. Rahmetli Turgut Özal’ın kurduğu ANAP’ı, nereye koyuyorsunuz?! Yılların Demokrat Partisi ve Süleyman Soylu faktörü, çok önemlidir!. Rahmetli Bülent Ecevit’in partisi DSP ve oradan ayrılan Şişli eski belediye başkanı Mustafa Sarıgül’ün hareket veya partisini,  ne yapacaksınız?!. CHP’den Cumhurbaşkanı adayı ve şehir şehir gezmekte olan Muharrem İnce’yi, yok mu sayacaksınız?! 3 Kasım 2002 seçimlerinin baş aktörü Genç Parti ve genel başkanı Cem Uzan, nerede durmaktadır?! Yasal çerçeve düzenlenirse Cumhurbaşkanı adayıyım ifadelerini de, bir kenara not edelim! Refah Partisinden ayrılan, Has Parti ve eski genel başkanı Numan Kurtulmuş’u da, küçümsemeyin, derim!. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın oğlunun genel başkanı olduğu Yeniden Refah Partisi, son günlerde çok hareketli!. Neden acaba?!

Şimdi; Mevcut şartlar, yeni  partiler, daha yeni yeni kurulacak partiler, başkaca parametreler ve denklemleri de eklemek sureti ile siyaseti, ittifak sistemini  ve erken genel seçimi, yeniden okumanızı tavsiye ederim!. Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü ve  2023 hedefleri çerçevesinde, Devlet Aklı tanımlı görevlerinin gereği; mezkur partilerden bazıları bölen, bazıları parçalayan, bazıları da toplayan  ve  çarpan etkisi görevini yapacaktır!. Neden acaba?!. Türkiye gibi ülkelerde ki siyasette, yirmi dört saat çok uzun bir süredir! Türkiye’de siyaseti okumak ve anlayabilmek için; sadece söylenenlere değil, söylenmeyenlere odaklanmak gerekir!.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem!..

Son dönemde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet  Yönetim Sistemine karşı, Parlamenter sisteme geri dönülmesi  ya da   Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçilmesi yönünde, hem siyasi arenada, hem kamuoyunda, konuşulmakta ve tartışmaya başlamış, hem de  önemli bir gündem maddesi konumuna gelmiştir!. Neden acaba?! Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme dönülmesi tartışması, önem ve etkisinin giderek artacağı da öngörülmektedir!. 

16 Nisan 2017 tarihinde ki Anayasa değişiklik referandum süreci ile başlayan, 24 Haziran 2018 tarihinde ki genel seçimlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi ile pekişen ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan,  9 Temmuz 2018 tarihinde yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı olarak yemin etmesi ile birlikte, Cumhurbaşkanlığı Hükümet  Yönetim  Sistemi resmen yürürlüğe girmiştir!. Peki, daha yeni yürürlüğe girmiş bir sistem, tüm kurumları ile tam oturmadan, parlamenter sisteme geri dönmeyi veya yeni bir sistem arayış tartışmaları  neyin nesidir?!  

Türkiye’deki parlamenter sistem, belli oranda temsili demokrasi özellikleri taşıyan, askeri ve bürokratik vesayet içinde hareket eden, darbelere açık ve kırılgan bir konumda bulunuyordu!  Türkiye’de genel eğilime paralel olarak, 1924 – 1961 ve 1982 Anayasaları ile Cumhurbaşkanı, TBMM tarafından  seçilme ilkesi kabul edilmiş ancak 2007 tarihinde ki Anayasa değişikliği ile bu sistemden vazgeçilerek ve halk tarafından seçim yöntemi benimsenmiştir!.

Parlamenter sistem, hükümetin parlamentodan çıktığı ve var olabilmek için parlamentonun güvenine ihtiyaç duyduğu bir sistemdir! Hükümet, yasama organından çıkması ve bu organın parlamento çoğunluğunun desteği ile ayakta kalabilmesidir!. Parlamento çoğunluğu, hükümeti göreve başlarken veya görev sırasında düşürebilir!. Parlamenter hükümet sisteminde, hükümetin kollektif olması! Aynı kişilerin yürütme ve yasama organında görev yapması! Yürütmenin yasamayı fesih yetkisinin bulunması! Yürütme organının çift başlı ve devlet başkanının siyaseten sorumsuz olması gibi özellikleri bulunmaktadır!.

Son günlerde ki  Cumhurbaşkanlığı Hükümet  Yönetim ve  güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmesi gereklilik   tartışmaları,   Türkiye’de, 1945 – 2017 döneminde yürürlükte olan çok partili parlamenter sistem ve parlamenter sisteme geri dönüşü değil fakat güçlendirilmiş parlamenter sistem veya dünyada ki siyasi, sosyal ve ekonomik şartların zorlaması ile birlikte, pandemi sonrasında beklenen tüm değişikliklere binaen,  senato sistemine yeniden  geçilmesi gerekliliği söylem ve taleplerine şahit olmaktayız!. Peki, neden?!.

Peki, Senato nedir, kabaca izah etmeye çalışalım!. Senato, bazı ülkelerde yasama organının bir parçası olarak görev yapan bir kurumdur!. Senato, genellikle çift meclisli ülkelerde bulunur ve daha yüksek düzeyde olan meclise verilen isimdir! Senato  üyelerine Senatör denir!. Dünya tarihindeki ilk senato Roma’da M.Ö. 8. yüzyılda kurulmuş ve M.S. 6.yüzyıla kadar devam etmiştir!  

Senato sistemi; Osmanlı İmparatorluğunda karşımıza Divan-ı Hümayun olarak çıkmaktadır!. Osmanlı İmparatorluğu’nda 15. yüzyılın ortalarından 17. yüzyılın yarısına kadar en yüksek karar organıdır! İmparatorluğun yıkılışına kadar varlığını korusa da 17. yüzyıldan sonra önemini kaybetmiş ve 19. yüzyılda 2. Mahmut’un teşkilat reformu ile kabine sistemine geçilerek Divan-ı Hümayun sembolik hale gelmiştir!

Büyük Selçuklu ve Selçuklu devlet yönetiminde ise Senato sistemi, Divan-ı Ali / Divan-ı Saltanat olarak tebarüz etmiştir!. Selçuklu İmparatorluğunda Devlet işlerinin istişare edildiği ve görüşüldüğü divandır!. Sultandan sonra en yetkili kişi Vezir tarafından yönetilir!..

Senatonun işleyişine kabaca baktığımızda; 12  Eylül 1980 askeri ihtilal tarihine kadar, TBMM’de çıkarılan yasalar Cumhuriyet Senatosuna gelir, burada bir kez daha görüşülüp, tartışıldıktan ve  senato tarafından onaylandıktan sonra, Cumhurbaşkanına gönderilirdi!. Milletvekili olabilmek için ilköğretimi tamamlamış fakat senatör olabilmek için üniversite mezunu olmak gereklidir!.

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, 1876 yılında ki Anayasa ise Ayan Meclisi adı altında bir Senato kurulmuş ve 1920 yılına kadar çeşitli aralıklarla görevini sürdürmüştür! 1961 ve 1980 yılları arasında çift meclisli sistem yürürlükte ve TBMM, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olmak üzere iki meclisten oluşuyordu!. 1980 yılından sonra tekrar tek meclisli sisteme geri dönülmüş ve senato kurumu, on dokuz yıllık bir çalışma süresinden sonra ülkemizde yürürlükten kalkmıştır!

Anlık ve Sürekli PARA Transferi; FAST!..

İnsanoğlu ihtiyaçlarının giderilebilmesi için nakit para her daim zaruret halindedir!. Teknoloji ile birlikte, tüm alışveriş ve ödemeleri,dijital sistem üzerinden yapar hale gelmiş olsak da, hayatın idamesi ve ihtiyaçların da sorunsuz bir şekilde giderilebilmesi için nakit para olmadan yapamayız!. Pazar yerleri ve  pazarda ki üretici ve aracılardan  ihtiyaçlarınızı dijital olarak gideremeyiz!. Dijital sisteme dahil olmayan esnaflardan ticaret yapılamaz!. Bazı işletmeler ticaretine, halen nakit sistem ile devam etmekte inat ve ısrar etmektedir! Böyle bir durumda, nakit para olmadan ihtiyaçlarımızı da yok sayamayız!. İhtiyaçları  giderilmeyen insan, psikolojik ve sosyal olarak, sıkıntı yaşar!. 

Peki, Para nedir?! Para, insanlık tarafından geliştirilmiş ve üretilmiş bir kavramdır! İnsan ve toplumsal ilişkilerin tarih içinde giderek karmaşık hale gelmesi, insan ve organizasyonlar arasında değerin ölçülebilmesi, değerin takas edilmesi, saklanması ve bu işlemlerin bir sözleşme çerçevesinde gerçekleşebilmesi için bir araç olarak paranın doğması ve gelişmesini sağlamıştır!  Para sözcüğü ile genellikle madenî para ve banknotlar kast edilmekle birlikte; ekonomide, vadesiz mevduatlar ve kredi kartları da parayı meydana getiren unsurlardan sayılır!.

Peki, Paranın fonksiyonları nelerdir?! Para bir değişim aracıdır! Para bir hak ölçüsüdür!. Paranın bu şekilde mal değişimini iki bölüme ayırması, paranın bir değişim, mübadele, aracı olma işlevidir!. Paranın hesap ve değer birimi işlevi! Paranın hesap ve değer birimi olarak işlevi, onun bir değişim aracı olma işlevinden kaynaklanır!. Farklı malların değişiminde değişim oranları para ile belirlenir!.

1980’li yılların başında, gelişmiş teknolojilerinden faydalanarak icat edilmiş POS terminalleri hayatımıza girdiğinde, oldukça sıkıntılı bir durumda bulunuyordu!. Mobil teknolojiler gelişim sürecinde kilit noktada yer alıyor!. Para ile ilgili teknolojiler gelişmekle birlikte nakit hâlâ maliyeti en yüksek finansal bileşenlerden biri konumunda bulunuyor!. Dijital teknolojiler artık yeni ödeme yöntemlerini hayatımıza girmesini sağlıyor!

Peki, tüm ihtiyaçlarımız için para bu kadar değerli bir konumda bulunurken, özellikle de iş adamları, hesaplarının olduğu tüm bankaların kartlarını taşımak yerine,  tek bir banka  kartı  ile bu işlerini yürütmek ister!. Fakat, mesai dışında,  ücra bir tatil beldesi veya hafta sonları üzerinizde nakit  para yok, bir ihtiyacınızı gidermek için alışveriş yapacaksınız ve  para bulunan bankada ki hesabınızın da nakit para çekme kartı bulunmuyor!. Hafta sonu veya gecenin bir vaktinde, aynı bankada hesabı bulunmayan bir dostunuzdan emanet para talep ettiniz, ne yapacaksınız?! Dijital olarak da sabah olmasını ve mesainin başlamasını bekleyeceksiniz, tabii ki tatil günü değilse! Teknolojik gelişmeler ve vatandaşların da ihtiyaçlarına paralel, elbette ki tüm banka hesapları arasında 7/24   para transfer kavramı veya sistemi devreye girmelidir!.

Devlet dediğimiz yapı ve kurum, ekonomi  ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak, vatandaşların, sorun ve ihtiyaçları çerçevesinde, kanun, kural ve yönetmelikler çıkarmakla mükelleftir!. Aksi halde, toplumsal olarak sıkıntı ve kaosa sebebiyet verebilir!. Devlet ve kurumlar, ekonomik kalkınma ve teknolojinin kapıya dayatmış olduğu gelişme ve  ihtiyaçları,  göz ardı edemez ve yok sayamaz!. Yüz yıl önceki ticari yasa ve kurallar, teknolojik ve toplumsal gelişmeler çerçevesinde geride kalmaktadır!. Devlet, pro-aktif bir şekilde, tüm sosyal ve ekonomik gelişmelere paralel, aksiyon geliştirmelidir!.  Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre; devletin müdahil olmadığı piyasaya,  korsan  bir sistem ve korsanlar hakim olacaktır!.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,  mezkur sorun, teknolojik gelişmeler ve vatandaşların ihtiyaçlarının giderilmesi muvacehesinde, yeni bir ödeme sistemini hizmete açmıştır! Fonların Anlık ve Sürekli Transferi olarak isimlendirilen sistem, farklı bankalardaki hesaplar arasında para transferlerini saniyeler içerisinde, 7 gün 24 saat gerçekleştirebilecektir!. FAST Sistemi, 18 Aralık’tan itibaren pilot uygulama olarak hizmete alınacak ve kademeli bir şekilde vatandaşların kullanımına açılacaktır!. Aktarılan fon, ödeme işleminin başlatılmasından itibaren saniyeler içerisinde alıcının hesabında kullanılır duruma gelecektir!. FAST katılımcılarının müşterileri, mobil telefon numaraları, e-posta adresleri veya TCKN bilgileri ile ödeme almak istedikleri hesaplarını (IBAN) eşleştirebilecektir!. FAST Sistemi daha az nakit kullanan bir topluma geçişte ve ekonominin dijitalleşmesinde önemli bir işlev görecektir!.

Yerli ve Milli Kanat mı, Yoksa…

Türkiye’de, 2007  tarihinde,  TBMM’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi ile başlayan, daha sonraki yıllarda  dışarıdan destekli başlatılan Gezi olayları, 17 – 25 Aralık operasyonları ve son olarak 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışma süreçleri, siyasetin ve ülkenin,  küresel kanat temsilcileri tarafından mı, yoksa yerli ve milli kanat tarafından mı yönetileceğine şahit olduk!.  Aslında, devlet ve millet olarak, daha önce  yaşadığımız tüm darbelerin, arka planı,  özeti ve realitesi de budur!.

Peki, Devletin direksiyonunda kimler hakim olmalı?! Elbette ki yerli ve milli olanlar! İşbirlikçi ekol temsilcileri değil tabii ki!. 15 Temmuz hain darbe kalkışması akabinde ki Cumhurbaşkanlığı hükümet yönetim sistemi referandum süreci ile Cumhur İttifakı olarak tebarüz etmiş, karşıya da Millet İttifakının kurulmasını temin etmek sureti ile, ikili sistem sürece hakim olmuştur!.  Daha önceki yazılarımda Cumhur ve Millet kavramlarını da izah etmeye çalışmıştık!. Cumhur,  milleti yöneten ulus ve otoritedir! Cumhur, seçilmiş ve yöneten konumunda ki bir ulus ve bir ırktır!

Peki, küresel kanat veya küreselleşme nedir kabaca incelemeye çalışalım!. Küreselleşme çok boyutlu bir kavramdır!. Ulus devlet yetkilerinin aşındığı, çok uluslu şirketlerin ve sermayenin hareket alanlarının genişlediği! İletişim teknolojileri ile dünyanın küçük bir köy olarak hissedildiği! Ulus üstü örgütlenmelerin yetkilerini artırdığı, kültürel anlamda insanların birbirlerine benzemeye başladığı! Toplumsal ve toplumlar arası geçirgenliğin giderek arttığı ve dünya toplumu kavramından söz edilmeye başlandığı süreçleri nitelemek için kullanılan bir kavramdır!

Küreselleşme süreci ile birlikte ulus devletler, tehdit ile karşı karşıya kalmıştır!. Soğuk Savaş sürecinde var olan göreceli denge ortamının yarattığı istikrarlı düzen artık yoktur!. Yeni dönemde kendi içinde sorun yaşayan hükumetler, süper güçler (ABD ve  SSCB) Soğuk Savaş döneminde ki yanlarında tutabilmek için verdikleri destekten artık mahrum kalmıştır!. Dünyada, bugün, böyle bir denge kurulamadığı için sorunlar yaşanmaktadır!. Bugün için kurulacak veya kurulması planlanan yeni sistem veya düzen, çok kutuplu, merkez ve denge ülkesi de Türk Devleti olacaktır!. Şimdi anladık mı, içeride siyasetin neden kaynama noktasına geldiği veya  ısınmakta olduğunu?!

Küreselleşme süreci ile birlikte, uluslararası sistem ve siyaset, Soğuk Savaş döneminde olduğundan farklıdır!.  Soğuk Savaşın sonlarına doğru ve 1990’ların başında Sovyetler Birliğinin çökmesi ile Doğu Bloğu olarak adlandırılan yapının dağılması sonrasında hız kazanan bir süreçtir! Bu süreci, dünya halkları hiçbir zaman idrak edemese de, tezatlıklar ile birlikte işleyen bir doğaya sahiptir!.

Küreselleşmenin güvenlik tehditleri üzerindeki etkisi, sorunları yerel olmaktan çıkarıp, dünya ölçeğine taşımasıdır. Sorunlar ulus üstü bir hal almakta, ulusal yetki alanı içerisinde, sorunların çözümü ve denetlenmesi güçleşmektedir!. Sınırları aşan ekonomik krizler, ekolojik sorunlar, küresel teknolojiler, ulus devletlerin gücünü aşan meseleler haline gelmektedir!. Günümüzde artık riskler ve tehditler küreseldir; insan hakları ihlalleri ve terörizm gibi!. Güvenlik konusunda yeni bir anlayış değişikliği, yeni güvenlik terimi veya insani güvenlik şeklinde tebarüz edeceğine işaret etmektedir!.

Türkleri, insanlık tarihinden çıkardığımız vakit geriye tarih diye bir şey kalmayacaktır!. Dünya insanlık  tarihinde ki, diğer medeniyetlerin şeceresi, sadece yıkmak, yok etmek ve insanları da öldürmek üzerine kurulu olduğunu vurgulamıştık!. Türk Medeniyeti ise, Adalet dağıtan, Hakikat ehli ve mazlum milletlerin hamisi ve tüm insanlık adına ihya, inşa ve insani yaşat ki devlet yaşasın ilkeleri  üzerine bina edilmiştir!. İçeride ki; küreselleşme ve küresel kanat temsilcileri, yerli ve milli kanadın, siyasette ki aktörlerinin de kimler olduğunu  medyadan takip edebiliriz!.

Yerli ve Milli kanat, beş bin yıllık kadim devlet geleneği ve kadim medeniyet ilkeleri çerçevesinde,  Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte,  dünya insanlığının acil ve ivedi  ihtiyacı; güvenlik, barış, huzur, istikrar ve karşı karşıya kaldığı tüm sorunlara matuf, tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluluk gereği sahaya inmiştir!. Birileri, Türkiye’nin son dönemde ki eylemlerinin çok saldırgan  ve Türkiye’nin giderek artan askeri kabiliyetlerinin de  bir endişe kaynağı, olduğundan dem vurmaya başlamıştır!. Neden acaba?! Meydanı eskisi gibi boş bulamadıkları için olabilir mi?!  Mekanın sahibi artık sahaya inmiştir! Tabii ki;  Aslan, meydana çıkınca, çakallara kaçmak düşecektir!.

Yedi Düvel ve Yedi Cephe; FANTOM Kuramı!..

Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşında, yedi düvele karşı, yedi bölge ve yedi cephede, varlık ve bağımsızlık   mücadelesi verirken, yedi düvel,  içeride ki kullanışlı  tipler, Şerif Hüseyin benzeri işbirlikçiler ile Arap dünyasını ana parçadan koparmıştır!.  Ana karadan koparılan parçalarda, yüz yıldır, barış ve huzur gelmemiştir!. Fantom kuramı gereğinde, ana parça ile bağ kurulmadığı takdirde hiçbir zaman da istikrar  gelmeyecektir!. Bir asırdır bu coğrafya; İngiliz, Fransız, Rus, Amerika ve batı dünyası  tarafından bir şekilde sömürülüyor ve hükmediliyor!. Son zamanlarda Arap dünyasında ki  bazı devletler tarafından, Türk Devleti düşmanlık furyası başlamıştır!. Neden acaba?!

Birinci Dünya Savaşında ki, asil Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı veya Bağımsızlık mücadelesinde ki; yedi düvel ve yedi bölgede ki cepheler ise şöyledir! Birinci Dereceden Cepheler; Kafkasya Cephesi (1914 – 1918), Rusya’ya karşı!. Sina ve Filistin Cephesi (1914 – 1918), Büyük Britanya’ya karşı! Irak Cephesi (1914 – 1918), Büyük Britanya’ya karşı!. Hicaz – Yemen Cephesi, Büyük Britanya’ya ve Araplara karşı!.  Çanakkale Cephesi (1915), Büyük Britanya’ya ve Fransa’ya karşı! İkinci Dereceden Cepheler; İran Cephesi (1914 -1 918), Rusya ve İngiltere’ye karşı! Galiçya Cephesi (1916 – 1917), bir Osmanlı kolordusu 1916 – 1917 tarihinde Berezhany kasabası çevresinde Rusya’ya karşı Avusturya – Macaristan safında savaşmıştır!.  Balkan Cephesi (1916 – 1918), 10. ve 20. Osmanlı Kolordusu;  Alman, Avusturya ve Bulgar birlikleriyle beraber Büyük Britanya, Fransız ve Sırplara karşı savaşmıştır!.

Türk Devletinin yüz yıl önce yedi düvele karşı yedi bölgede ki yedi cephede verdiği istiklal ve istikbal mücadelesi bugün de aynen devam etmektedir!. Yüz yıl önce ana karadan koparılan ve sınırlarımıza kurdukları, yedi bölgede ki kukla devletçikler üzerinden  yine gelmekteler!.. Başaramayacaklar!.. Türk Devlet Aklı;  Etki ve ilgi alanı tüm gönül coğrafyası ile bağlarını kurmakta, tarih, kültür ve coğrafya aklı ile birlikte yüz yıllık derin uykusundan uyanmaktadır!. Böyle bir durum ve gelişme, hem küresel güçler, hem büyük devletler, hem de bölgemiz ve içimizde ki işbirlikçileri rahatsız etmektedir!.  İçeride, ekonomik, sosyal ve siyasi  iç sorunlar ile meşgul edilmiş ve yorulmuş  bir Türk Devleti yoktur!. Bölgesinde ki tüm sorunlara karşı,  barış ve huzur adına, teyakkuz halinde ve 2023 – 2053 ve 2071 hedefler ülküsü çerçevesinde pro-aktif  Kadim Devlet Aklı devrededir!.

Azerbaycan’da, Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’de, Doğu Akdeniz’de,  Karadeniz’de, Ege’de, Irak’ta, Kıbrıs’ta, Sudan’da Sevakin adası, Somali, Afrika ve Balkanlarda, pandemi ve ekonomik saldırı altında bulunan bir ülke olarak;  Salgınla birlikte dünyanın yeni bir yol ayrımı ve denge arayışına girdiğini görüyoruz! Siyasi ve ekonomik arenanın yeniden belirlendiği bir kavşaktayız. Türkiye, gerek 2. Dünya Savaşı ve gerekse Soğuk Savaş sırasında, dünyada ki fırsatları, iç çekişmelerden kaynaklı,  değerlendirememiştir! Bugün, yeni dünya sistemi, düzeni ve dengenin de merkez ülkesi Türk Devletidir!.

Fütürist Alvin Toffler;  ” Eğer bir stratejiye sahip değilsen, başka birinin stratejisinin bir parçası olursun”  diyor!.  Alvin Tofler, ne demek  ister acaba?! Türk Devletinin, Türk Devlet Aklı ve beş bin yıllık Kadim Devlet hafızası ve geleneği  çerçevesinde, her türlü durum ve şartlara uygun, stratejileri ve taktikleri vardır, uygulanabilir planları da hazırdır!. Aksi halde Anadolu’da var olamazsınız!. Çünkü Anadolu da var olmak büyük bedel ister!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Yaşadıklarımız gösteriyor ki; Türk milletinin istiklal mücadelesi, vatanı, bayrağı ve  ezanına sahip çıkmaya devam ettiği sürece bitmeyecektir!.  Bölgemizde yazdığımız her yeni destanla, maziden atiye kurduğumuz köprüyü takviye ediyor ve güçlendiriyoruz, ifade ve vurgularının,  Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinin ebed müddet devam ülküsü,  beş bin yıllık devlet geleneği, hem Anadolu’da ve hem de  etki – ilgi alanı tüm gönül coğrafyasında ki barış, huzur ve istikrar adına, bir başkasının stratejisinin parçası olmayacağını ve kadim bir strateji ile hareket etmekte olduğuna şahit olmaktayız!.

Türk Keneşi ve C5 + 1

ABD’nin Orta Asya ve Avrasya bölgesine  olan ilgisi  her dönemde artmıştır!. Fakat son yıllarda bu ilginin daha fazla olduğuna şahit olmaktayız!. Neden acaba?!  ABD yeni başkanın seçilmesi ile birlikte bu ilginin artacağı düşünülüyor!. On bin kilometre ötelerden Orta Asya’daki Türkler sınır komşusu olduğu için olabilir mi?!  Ya da başkaca sosyal ve kültürel bağlarını kuvvetlendirmek için olabilir mi?! Neden olmasın?!  Bölge halklarının barış ve huzur içinde yaşamalarını,  kendi ulusal  çıkarlarından üstün gördükleri için olabilir mi?!

Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasında ki ticaret ve ekonomi savaşı, Rusya ile Çin arasında ki bölge olarak, Orta Asya’nın  önemini bir kat daha  artıyor!. ABD öncülüğünde, 2015 yılında, ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin katılımı ile Orta Asya ülkelerinin Dış İşleri Bakanları, Semerkant’ta C5 + 1 zirvesi gerçekleştirilmiştir!  Zirveye katılan Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan Dış İşleri Bakanları, ABD ile C5 + 1 formatında yeni bir işbirliğinin oluşturulmasına karar verilmiştir!

Özbekistan Dış İşleri Bakanı Abdülaziz Kamliov’un başkanlığında ki; C5 + 1 zirve sonrası yapılan açıklamada; taraflar siyaset, ekonomi, ticaret, kültür, insani konular, uluslar arası ve bölgesel sorunlarla ilgili görüş alış verişinde bulundu, diyor!.  Görüşme sonrası ABD ve 5 Orta Asya ülkesi,  imzaladıkları ortak bir deklarasyonda;  C5 + 1 formatında yeni bir işbirliğinin oluşturulması ve karşılıklı çıkarlar çerçevesinde düzenli siyasi diyaloğun kurulmasına karar verildiği, ifade ediliyor!.

Orta Asya, dünyada pandemiden en çok etkilenen bölgelerden birisi olarak ön plana çıkmaktadır!. ABD, Orta Asya’da ki pandemiyi jeopolitik çıkarları için kullanmayı da hedefliyor!. Washington, tek bir koşul ile Orta Asya ülkelerine yardım edeceğini ve bir şekilde durma noktasına gelmiş olan, C5 + 1 formatının etkinleştirilmesini talep etmekte veya şart koşmaktadır! Peki, neden?! Orta Asya’daki mevcut durum,  kiminle arkadaş olabileceği veya kiminle olamayacağı, C5 + 1 formatı çerçevesinde karar veriliyormuş! Bak sen şu anlaşma metnine! Ne kadar da insancıl ve  adalet yüklü!..

Kırgızistan’daki ABD makamları, salgın sonuçlarının aşılması için 1,5 milyon dolar yardım için ülkenin örnek bir C5 + 1 katılımcısı olması gerektiğini açıkça ima etmektedir!. Amerikalılar, Kırgızistan’a teklif edilen 1,5 milyon dolar yardımın büyük bir kısmını,  ilaç ve tıbbi cihazlara değil, “sivil toplum” kuruluşlarına, sosyal ve politik yeniden biçimlendirmeye tahsis edilmesini de şart koşmaktadır! Cinsiyet eşitliği için mücadele! LGBT kişilerin haklarının korunması! Bağımsız medyaya destek gibi pandemi ile herhangi bir şekilde alakası olmayan konulara yöneliktir!. Daha önceki yazımızda vurguladığımız, pandemi bahanesi yardımlar ile Orta Asya’da sivil toplum örümcek ağını örmesinler?! 

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti ve Türk yetkililer,  Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan Dış İşleri Bakanlarının ABD Dış İşleri Bakanı ile düzenli toplantılarını içeren ABD destekli C5 + 1 formatına, bekası ve bölgenin de barış, huzur ve istikrarı adına, her geçen gün daha fazla önem vermekte ve yakından takip etmektedir! 

Türk Devleti;  TİKA ve benzeri kurum – kuruluşlar,  bölgenin önemine binaen, tarih, kültür ve  coğrafya aklı, etki ve ilgi alanı tüm  gönül coğrafyası Orta Asya’ya karşılıksız bir şekilde, insani yardıma odaklanmıştır!. Türk Devleti, Türk Keneşi ve Türk Konseyinin kurucu üyesi Kırgızistan’daki tüm gelişme ve dengeleri iyi anlamak ve pozisyon almak, re-aktif değil,  pro-aktif olmak zorundadır!.  Peki, tüm bu çerçevede, Kazakistan’daki sokak hareketlerini nasıl okumak, anlamak ve yorumlamak gerekir?!

Kadim Türk Devleti ve Türk Milletinin etki ve ilgi alanı tüm gönül coğrafyasına gitmek isteyen güçler, bizden izin almadan gidemez!. Giderler!. Fakat ancak ve ancak kan dökerler, bölge insanlarını öldürürler, yakarlar, yıkarlar  ve sadece yok ederler!. Batı medeniyet kodları yakmak, yıkmak, sömürmek ve öldürmek üzerine kurulmuştur!. Türk medeniyet sistematiği, sadece, inşa, ihya ve yaşatmak üzerine bina edilmiştir!. Bölgede, barış, huzur ve istikrar adına Türk Devlet kod sistematiği olmadan küresel güçler ve büyük devletler bir adım dahi atamaz!.

Türk Devleti, yeni dünya sistematiği ve düzeninin, hem denge ve hem de  kutup başı  ülkesi  olarak, gönül coğrafyasında  ki; tüm mazlum  milletlere, hem ağabeylik ve hem de hamilik yapmakla mükelleftir!.  Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti, devleti ebed müddet devam ülküsü, Anadolu’daki bekası ve 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri çerçevesinde, içeride devlet ve milleti ile bir – beraber olmak, her daim teyakkuz halinde ve etki – ilgi alanı tüm gönül coğrafyası ile de her daim bağlarını güçlendirmek zorundadır!.

Kapalı Maraş ve Kadim Başkent Konya!..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı  Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından,  KKTC’deki seçimlerde  halk tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçilen Ersin Tatar,  ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmış ve Ankara’da  Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde kabul edilmiştir!. Ersin Tatar, kabulde ki toplantının ardından  yaptığı açıklamada,  46 yıl aradan sonra Maraş, halkın kullanımına açılacağını duyurmuştur!. Peki, kapalı Maraş bölgesinin tarihine kabaca bakalım!

1974 öncesi Akdeniz’in en ünlü tatil merkezlerinden Maraş veya Varoşa, Gazimağusa şehrinde bulunan bir mahalledir!  13 Ağustos 1974 tarihinde son bulan ikinci Kıbrıs Harekâtı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir. Türk ordusunun eline geçmesinin ardından Maraş askeri yasak bölge ilan edilmiştir! 1976 – 77 yıllarında Maraş bölgesinin kuzeyinde kalan sınırlı bölgeleri iskâna açılmıştır! Kapalı Maraş bölgesi, 1974 – 1990 yılları arasında doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin parçası olan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı tarafından idare edilmiş ve 1981’de resmen birinci derece askeri yasak bölge ilan edilmiştir!. 29 Temmuz 1990’da bölgenin kontrolü KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına teslim edilmiş ve içerisinde BM’ye ait bir adet bina da bulunmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ziyarette bulunan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve beraberinde ki heyet, Kapalı Maraş’ta incelemelerde bulunmuştur!. Kapalı Maraş’ı ziyarette, Bakan Kurum’a,  Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da, eşlik etmiştir!. Bakan  Kurum; Türk Devleti ve KKTC ile siyasi ve ekonomik anlamda bir hareket ediyor ve  bir bütündür!. Tüm kardeşlik ruhuyla ana vatan Türkiye her zaman Kıbrıs Türk halkının yanında olmuştur! Akdeniz bölgesinin en önemli turizm destinasyonlarından Maraş bölgesi, Osmanlıda vakıf mülkiyeti ve sonra şahıs mülkiyetine geçirilmiş bu toprakları, Kıbrıs halkı ve tüm dünyanın kullanımına açılacaktır! Maraş’taki altyapı çalışmaları Konya Büyükşehir Belediyesi ve TOKİ Başkanlığı bünyesinde hızlı ve aslına uygun bir şekilde yapılacaktır, ifadelerinde bulunmuştur!.

Bakan Kurum ve beraberindeki heyetin Maraş’ı ziyaretleri ve Maraş bölgesindeki tüm altyapı ve peyzaj çalışmalarının da, TOKİ  ve Konya Büyük Şehir belediyesi tarafından yapılacağı açıklamalarından sonra, Kıbrıs gazeteleri ve  köşe yazarları, Konya Büyük Şehir Belediyesi ve makamı temsil eden Başkan Uğur İbrahim Altay hakkında eleştirel yazılarına şahit olduk!. Neden acaba?! Neymiş efendim! Maraş bölgesinde ki çalışmalar hakkında, Konya Büyükşehir belediyesinden al haberi! Uğur başkan’a soralım!. Uğur başkan kadar değerimiz yok mu, şeklinde  köşe yazıları ve haber manşetleri!.

Yazılarımızda sürekli olarak vurguladığımız, Türk Devleti, Kadim Türk Devlet kodları, Osmanlı ve Selçuklu Türk devlet sistematiğine dönmektedir!. Türk; Adalet dağıtan, Hakikat ehli ve mazlum milletlerin de hamisi demektir!. Konya, kadim ve tarihi bir başkent olduğuna göre, her yere erişmek ve gitmek zorundadır!. Türk Devlet kod sistematiğinin merkez şehri Konya’dır!. Diriliş ve direnişin merkezi, Konya’dır!. Konya Büyük Şehir belediyesi,  sadece Kıbrıs’ta değil, gönül bağı olan  her bölgede inşaat ve restorasyon çalışmaları yapmaktadır!. Konya hakkında, Kıbrıs’ta  köşe yazısı veya haber yapan arkadaşlar, teşekkür edeceklerine,  karın ağrıları ne olabilir ki?! Kim veya kimler adına, bu haber veya köşe  yazılarını yazıyorsunuz?!  Kimler, bu yazılar için  sipariş veya sufle vermektedir?! Peki, dertleri ne olabilir ki?! Kadim başkent ve Türk Devlet  sistematiğinin kadim merkez şehri Konya’dan neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz?!

Türk Devleti, etki ve ilgi alanı yirmi dört milyon kilometrekarede ki gönül coğrafyasına erişmek ve dokunmak, yaralarını sarmak ve tüm sorunlarını da çözmek zorundadır!. Etki ve ilgi alanında ki gönül coğrafyasına, ancak horasan erleri öncülüğünde ve gönül şehrinin de kodları ile erişebilirsiniz! Aksi halde yolda kalırsınız!. Ya da yolunuzu kaybedersiniz!.  Gönül coğrafyasında ki yapay sınırların hiçbir anlamı yoktur!. Somali’nin IMF’ye olan borçlarını deruhte etiğimiz gibi!. Libya ve Suriye’de var olduğumuz gibi!. Kosova ve Bosna’da olduğumuz gibi!. Azerbaycan ve tüm Orta Asya’ya gitmek zorundayız!.  Çünkü tarih, Türk milletini, gönül coğrafyası  her bölgeden çağırıyor!. Tarih, kültür ve coğrafya aklı bunları emreder!. Türk Devlet Aklı, gönül coğrafyası ile olan irtibatlarını da  gerektiği kadar yapmaktadır!. 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde, asırlık uykuda ki Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ve  beş bin yıllık Türk Devlet hafızası ile birlikte  uyanmıştır!.

Sun Tzu, Psikolojik Harb!..

Propaganda; fikirlerin yayılması, bir fikir veya harekete taraftar kazandırmak amacı ile düzenlenen programların bütünü! Kişi ya da grupların fikir, tutum ya da davranışlarını etkileme amacına yönelik tek yönlü haberleşme, olarak tanımlanır!.

Propaganda açık veya gizli  olabilir,  amacını açık ya da gizli tutabilir!. Belli bir amacı ya da amaçlar kümesini gerçekleştirmek için, çeşitli mesajları, iletişim araçları ile kitleye göndererek, orada davranış değişikliği yaratma faaliyetlerin tümü!.

Propagandanın amacı, propagandayı yapana doğrudan veya dolaylı fayda sağlamaktır! Propaganda ile karşı tarafın ekonomik ve politik yalnızlığa itmek amaçlanır!. Bir savaşta zafer, düşmanın yenilgiyi kabulüne bağlıdır!. Düşmanın moral gücü  maneviyatın çökmesi, ancak psikolojik savaş yöntemi, propaganda ile mümkündür!.

Kara Propaganda, propaganda türleri arasında en kapalı olanıdır!. Kaynak belli değildir! Yalan haber, iftira, çarpıtma, hile, entrika ve benzeri ahlak dışı uygulamalara başvurulur!. Halkı, kendi içinden çıkardığı liderlerden soğutmak, sosyal ve ekonomik dayanışmayı yıkmak; İnsanları şüpheli, kaygılı, mutsuz, gelecekten ümitsiz ve zihni karışıklık içerisinde tutmak hedeftir!.

Propaganda, psikolojik savaşın birincil yöntemlerinden biri ve savaşta çok güçlü bir silahtır! Bu durumda, içeride veya dışarıdaki düşmanı insanlık dışı olarak göstermek ve ona karşı nefret yaratmaktır!.

Psikolojik Harb, savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde, savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesi veya sorunların çözülmesinde insanların ruh haline etki ederek sonuç almaktır! Yenilen taraf, bilgi gücü zayıf olan taraftır!. Bir toplumun ruhu, beyni, ümidi, mücadele  ve savaşma azmi etki altına alınmaya çalışılır!.

Tarihte bilinen ilk savaş tekniği kumandanı Çinli Sun Tzu, kitabının büyük kısmı, rakibin psikolojik olarak çökertilmesi üzerinde durur!. Askeri strateji ve taktiklerin en önemlilerinden birisi Psikolojik Harb / Savaş teknik ve taktikleridir!. Belirli bir amaca yönelik, uzun vadeli plan ve stratejilerle yapılan psikolojik savaş hem sıcak hem de soğuk savaş dönemlerinin en çok başvurulan mücadele yöntemlerinden biri olmuştur!.

Çinli Savaş Tekniği Komutanı Sun Tzu’ya göre Psikolojik Harb / Savaş teknik ve taktikleri;  Hedef ülkelerde iyi olan şeyler gözden düşürülmelidir!. Hedef ülkelerin hakanların başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlanır! Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalar yayılır!  Hedef ülkenin  gelenek ve görenekleri gülünç hale getirilir!.

Mezkur açıklamalar çerçevesinde, yeni dünya düzeninin olmaz ise olmaz, başat ve kutup başı ülkesi Türk Devleti, devleti temsil makamı Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına  ve asil Türk Milletinin temsil ettiği kutsal değerlere, kurulmakta olan yeni dünya sistematiğinde ki masada yok olan eski sistemin emperyalist devlet ve işbirlikçileri tarafından, yapılan tüm ahlak dışı saldırılar, psikolojik harb zaviyesinden ne kadar da aşinalık göstermektedir!. Neden acaba?!..