PESCO ve UZAY Komutanlığı!

Dünya ve İnsanlık tarihi, kanlı savaşlar, saldırılar, yıkımlar, işgaller, kayıplar, yeni dönüşümler ve yeni düzenlerin kurulduğu dönemlerle doludur! Yeni bir düzen kurmayı yüz yıl önceden planlayan ve hesap eden küresel güçler ve küresel finans çevreleri, bu hedefleri doğrultusundaki bölgelerde her türlü saldırı, patlama, vesayet ve vekâlet savaşlarına girişmekten kesinlikle kaçınmazlar! Çünkü dünya hegemonya sisteminin devamlılığı için bu plan ve hesaplarını realize etmeleri şarttır! 2000’li yılların başlarında Çin öncülüğünde kurulan, eski İpek Yolu, yeni Bir Yol ve Kuşak projesini, kontrol ve denetimleri altına alabilmek için bu güzergâhta aklımızın almayacağı olaylara, saldırılara ve işgallere şahit olduk! Neden? Tüm bunlar neden olmaktadır? Adamlar insanlık adına mı bu işleri yapmaktadır? Evet! Daha doğrusu bu bölgelerdeki halklara demokrasi getirmek için mi bu kadar masrafa girmekteler?! Neymiş efendim! Sadece Demokrasi getirmek için! Ortadoğu, Afrikalı ve tüm bölgedeki saf Müslümanlar da bu iddialara kanmakta ve inanmaktadır; Yüz yıl öncesinde olduğu gibi! İman olsa idi, Müminin feraseti ve basiretinden sakınmaları gerekirdi! Saf bir Müslüman olunca!

Avrupa Birliği, ABD Başkanı Trump’ın NATO ile ilgili sert çıkışları sonrasında, Fransa’nın öncülüğünde yeni bir Avrupa ordusu kurmak için girişimlerde bulunmaya başladlar! Avrupa Birliği’nin yirmi üç üyesi savunma alanında daha sıkı işbirliği ve koordinasyon için kısaca PESCO olarak adlandırılan Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği Savunma Anlaşması’na imza attı. AB için ortak savunma ordusu ve politikası özellikle Almanya ve Fransa’nın desteklediği bir konudur! AB üyeleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) giderek daha fazla mesafeli durmasından kaynaklı, Pesco’nun Avrupa için güçlü bir alternatif olacağı iddia ediyor! AB’nin gündeminde olan savunma politikalarının entegre hale getirilmesi projesine, Donald Trump, Avrupa ülkeleri NATO bütçesinde üzerine düşeni yapmalı, söyleminin ardından hız verildiği de ifade ediliyor. PESCO anlaşmasına taraf olmayı reddeden; İngiltere, Danimarka, Malta, İrlanda ve Portekiz, beş AB ülkesi bulunuyor!

Peki, tüm bunlar olurken, ABD neler yapıyor? ABD boş mu duruyor? ABD’nin eli armut mu topluyor? ABD, her zaman olduğu gibi daha büyük bir projenin peşinden mi yürümektedir?! ABD dünya anakarasında bitirmeyi düşündüğü çıkış noktalarından sonra, tüm dünyamızı da uzaydan kontrol etmeyi mi planlamaktadır?! ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Silahlı Kuvvetlerin hava, kara, deniz, deniz piyadeleri ve sahil güvenlik komutanlıklarının yanı sıra altıncı bir komutanlık olarak, Uzay Kuvvetlerinin 2020’de kurulmasına dair bir plan açıkladı. ABD’li yetkililer, uzay bir zamanlar barışçı ve rekabetten uzak olduğunu ama şimdi kalabalık ve çekişmeli bir hal almakta olduğunu düşünüyor! ABD yönetimi, bir sonraki savaş sahasına hazırlanmak, ABD ülkesi ve halkına yönelik yeni nesil tehditleri caydırmak ve yenmek için zamanı geldiğine de inanıyor! ABD yönetimi, sadece uzaydaki varlığımız yetmez, uzayda hâkimiyet sağlamalıyız ve bunu yapacağız, vurgusunu yapıyor! ABD Silahlı Kuvvetleri’nin 6. kolu Uzay Kuvvetlerini organize edecek, eğitecek ve donatacak yeni bir komutanlık kurulması için Kongre’nin harekete geçmesi de gerekmektedir!

Dünya hegemonya ve küresel güçleri, küresel finans çevreleri, dünyamızda yeni bir düzen ve yeni bir paylaşım, daha doğrusu emperyalist konumlarının sürekliliği ve devamlılığı adına, çok büyük projeler ve planlarını devreye almakta iken, ülkemizde ve özellikle de yereldeki yaşananlara neler demeli? Adamlar dünya kara parçasını kuşatmayı ve çevrelemeyi bitirmişler, uzayı parselliyor, uzayda bir askeri komutanlık kuruyor, ülkemizde ve özellikle de yerelde ise magazinsel gelişmeler pençesinde boğuluyoruz! Beyler! Aklınızı başınıza alın! Elin oğlu dünyayı ve daha sonra da uzayı parselliyor, bizimkiler de, oğlum, kızım, yeğenim, gelinim, damadım ve daha sayamadığımız tüm akraba-ü taallukatı için yereldeki egemenliklerinin devamlılığı adına olmadık ve akla hayale gelmedik plan ve ayak oyunu peşindeler! Ne diyelim! Allah akıl, fikir ve feraset versin! Neymiş efendim! Elin adamı dünyamızı ve uzayı parselliyor, bizimkiler de yereli parsellemek ve çevresine de rant dağıtmakla meşgul olsun! Ne ala memleket! Ufuk, vizyon, öngörü, fikir, feraset, ehliyet, liyakat, sorumluluk ve basiret başkaca bir şeydir! Olmayan şeyler üzerinden konuşmanın tabii ki ne ülkemize, ne şehrimize ve ne de insanlık için bir faydası olacaktır!

Yerel Siyasette Oyun Başladı!

    Dünya yönetim sistemine kabaca baktığımızda, küresel güçler ve küresel finans çevreleri arasında bir ahenk ve uyum karşımıza çıkar. Tabii ki bunların kendi çapına göre de irili ufaklı ve bir o kadar yandaşı ve destekçileri vardır! Dünya yönetim sistemi veya yeni kurulmakta olan yenidünya düzeninin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için tüm bu güçlerin kendi aralarına bir anlaşma, uzlaşma ve işbirliği oluşması gerekir. Aksi halde dünyamızı kan götürür! Son dönemde dünyanın her bir bölgesindeki yaşadığımız saldırılar, patlamalar, vekâlet ve vesayet savaşlarında olduğu gibi! Anlaşma ve işbirliğinin olmadığı, birinci dünya savaşının yüzüncü yıldönümü kutlanan şu günlerde ve çalkantılı dönemlerdeki insani kayıpların rakamı belli değildir! Yeni nizam ve kaotik bir duruma mahal vermemek için tüm oyuncular ve katılımcılar arasında anlaşmalar, uzlaşmalar, pazarlıklar ve işbirlikleri kesinlikle yaşanmalıdır!

    Peki, dünya nizamı ve düzeni böyle oluşurken, yerel siyasi dinamikler nasıl işlemektedir? Yerelde siyasi denge nasıl yaşanmaktadır? Tabii ki yerel siyasette dünya ölçeğinde olduğu gibi, denge, çıkar, paylaşım ve güç gruplarını görmekteyiz! Yerel siyasette de bu güç ve çıkar grupları arasındaki işbirliği ve uzlaşmayı göremediğimiz dönemlerde, sürekli olarak bir kaos ve çalkantılara şahit olmaktayız! 2019 mahalli seçimleri için aday adayları meydana çıkmaya başladı. Yani yereldeki çıkar, güç, denge ve paylaşım grupları piyonlarını bir bir siyaset arenası ve kamuoyunun önüne sürmeye başladılar! Tüm bu güçler, arka planda, anlaşma, uzlaşma, pazarlık ve işbirliği için bir birlerine karşı zemin yoklaması yapmaktadır! Biz de bu durumu oyun teorisi olarak tanımlıyoruz? Peki, oyun nedir? Oyun teorisi ne demektir? Yerel siyaset ile oyunun ne ilgisi vardır? Yoksa yereldeki siyaset bir satranç ustalığını mı gerektirmektedir?

    Oyun teorisi, iki veya daha fazla oyuncu arasındaki hamle ve etkileşimleri, sosyal ve siyasal problemleri açıklamak ve çözmeye yardımcı olabilecek karar verme çalışmalarında matematiksel yaklaşımlar sunan, güvensiz katılımcılar arasındaki iş birliği potansiyeli ve bunlarla ilişkili riskleri gösteren, her oyuncunun kendi hamlesine karşın diğerlerinin yapacağı hamleyi de hesaba kattığı stratejik durumlardaki insan davranışlarını ve tercihlerini inceler. Çoğunlukla rekabet ve işbirliği arasındaki seçimler ve tercih üzerine odaklanma eğilimlidir. Bununla birlikte, hem oyunda, hem de gerçek dünyada kazanmak için bir dizi kural vardır! Bazı oyunlar doğaları gereği çok rekabetçidir ve yalnızca bir kişi kazanabilir ve bazı durumlarda birlikte kazanabilmek için de iş birliği yapmak zorunluluktur! Gerçek hayat, kişilerin, bilerek veya istemeden, kendi çıkarlarını diğerlerinin zararına bile olsa koruduğu durumlarla doludur. Bu ilişkileri göstermek için kullanılan oyunlarda, genellikle iki oyuncunun çıkarları çatışır. İşbirliği, her iki oyuncunun da taviz vermesini ve bireysel kazançların bir kısmından vazgeçmesini de zorunlu kılar! Ancak oyuncular, uzlaşmak yerine kendi çıkarlarını maksimize etmekte ısrar ederse, sonunda herkes tamamen kaybedebilir. Bu görüşten hareketle, karar vericiler eylemlerinin potansiyel etkilerini daha iyi değerlendirmeli ve daha fazla istenen hedefleri üreten, çatışmayı önleyecek anlaşmacı, işbirlikçi ve uzlaşmacı kararlar vermelidir!

    2019 mahalli seçimleri için aday adaylık sürecinde şehrimizdeki güç, denge, çıkar ve paylaşım grupları arasında da örtülü bir savaşa şahit olmaktayız! Neden ve nasıl olabilir? Siyaset arenası ve meydanına sürülen aday adaylarına kabaca baktığımızda geri planda, güçlü bir aday yani Vezir için ön hazırlık, saha temizliği ve pazarlıkları göslemliyoruz! Şehirlerde daha önceleri abi konumundaki bir kişi, aday adaylığı ve adaylık süreçlerini karmaşa ve kaosa sebebiyet vermeden tereyağından kıl çeker gibi çözerdi! Çünkü buradaki hedef şehrin birliği, beraberliği ve şehre yapılması planlanan yatırımlar ve hizmetlerdir! Şehirlerdeki güç ve denge grupları kendi çıkar ve menfaatlerine göre hareket etmeye başladığı dönemler her zaman kaosa sebebiyet vermiştir! Bugün de aynen bunlar yaşanmaktadır! Şehrimizdeki güç, çıkar, denge ve paylaşım grupları da piyonları üzerinden çıkar ve menfaatlerini maksimize edebilmek için işbirliği ve pazarlık gücünü artırmaya yönelik hareketlere şahit oluyoruz! Piyonlarla yaşadığımız sadece Vezire alan açabilmek için çıkar ve güç grupları arasındaki pazarlıktan başkaca bir şey değildir! Dikkat edin, diğer kurumlarda olduğu gibi, kendi aranızdaki çıkar ve güçten kaynaklı kaotik durumdan istifade ile yabancı veya ithal bir Veziri göndermesinler! Olabilir mi? Neden olmasın! Her zaman yaşanabilen ve olan şeyler değil mi?! Aman dikkat! Elinizi çabuk tutun, işbirliğine, anlaşmaya ve uzlaşmaya bakın derim!

Yerelde Siyaset!

31 Mart 2019 mahalli – yerel seçimlerine doğru hızla yol almaktayız! Bulundukları bölge ve yerel mahalde, Şehrin Emini olmak için aday adayı olan ve daha sonrasında aday olarak meydanlara ve vatandaşların karşısına çıkacak dost ve ağabeylerimize şimdiden hayırlı olmasını ve seçildikleri takdirde de başarılı ve kalıcı hizmetlerde bulunabilmelerini, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim. Makamlar, mevkiler ve sıfatlar geçicidir! Makam, mevki ve sıfatlar; İnsanı, ben neymişim be abi konumu ve formatına her an getirebilir! Daha doğrusu, Allah; makam, mevki ve güç sarhoşu eylemesin! Âmin! Bir gün mutlaka bu makamları terk edeceksiniz! Bulunulan makam ve mevkilerde sonsuza kadar kalıcı olma şansımız var mıdır? Bilemiyorum! İman ehli bir insana yakışan ve önemli olan geçici sıfat ve makamda bulunurken gök kubbede hoş bir seda bırakabilmektir! Gerisi laf-ü güzaftır! Mal sahibi, mülk sahibi, makam, mevki ve güç sahibi; Hani bunun ilk sahibi, Gel biraz da sen oyalan! Siyaset ve Yerel Siyaset! Siyaset ve Yerelde hizmet! Siyaset ve Yerel siyasette Açık ve Şeffaf olabilmek! Siyaset ve Yerelde Hesap verebilir olabilmek! Makam ve mevkileri işgal eden ve 2019 yerel seçimlerinde yeni seçilecek, tüm dost ve ağabeylerimize, hesap verebilir, açık ve şeffaf olabilmeyi tavsiye ederim! Aksi halde işimiz ve halimiz çok zor! Aksi halde tüm bunların hesap ve kitabını çok zor veririz! Yine de siz bilirsiniz; Bizden âcizane ve dostane hatırlatması!

Siyaset nedir? Siyaset neden yapılır? Siyaset kim veya kimler için neden yapılır? Siyaset; Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayıştır. Siyaset, Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esasının bütünüdür. Siyaset, mecazi anlamda, bir hedefe varmak için karşımızdakiler veya bölgesindeki vatandaşların duygularını okşama, zayıf noktaları veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma ve bu yolla işini yürütme ve hedefe varmak anlamına gelir! Her dönem ve her topluma göre bir yerlere gelebilmek için vatandaşları etkileme biçim ve yöntemleri farklılık gösterir. Fransız ihtilalı ile birlikte ulus devletlerin kurulması siyaset ve yerel siyasetin yaygınlaşmasına da neden olmuştur.

Yerel siyaset nedir? Yerel siyaset neden yapılır? Yereldeki siyasetin ana aktörleri kimlerdir? Yereldeki siyaset bu aktörlere göre mi şekil almaktadır? Ulusal veya genel siyasetin karşıtı olarak anlaşılabilen yerel siyaset kavramı, yerelde siyasetin yapılmasıdır. Yerel siyaset, kabaca, yerel siyasal kurum veya kişiler ile yereldeki çıkar gruplarının, yerelde hizmet sunan, yerel veya ulusal düzeydeki siyasal otoriteleri ve onların kararlarını etkilemeye yönelik etkinlikler olarak açıklayabiliriz. Burada geçen yerel hizmet kavramı; bir yer, yöre, mahal veya bölgeyi ve orada yaşayan vatandaşları ilgilendiren ve ulusal çapta olmayan, tüm çalışmalar ve hizmetleri ifade eder. Yerel hizmetler, özellikleri itibariyle yerel halkın günlük yaşamını sürdürebilmesinde önemli bir yeri olan tüm etkinlik ve çalışmalardır. Diğer bir ifade ile yerel yönetimler, yerel siyaset yaparak yerel hizmetleri sunmaya talip kişi, grup veya birimlerdir.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde aday adayları siyaset meydanına çıkmaya başladı. Siyasi partilerin aday adayı başvuru tarihleri ve temayül sonuçları bu ayın sonunda bitmesi bekleniyor. Yereldeki adayların bir ay içinde siyasi karar verici makamlar tarafından açıklanmasını ve netleşmesi de, kamuoyu tarafından ümit edilmektedir! Yerelde siyasetin çok zor olduğunu dostlarımız sürekli olarak ifade etmektedir! Yerel ölçekte, genel seçim, yerel seçim veya herhangi boşalan bir makam için her daim aynı isimlerin birileri tarafından dolaştırılması, algı oluşturulması ve basındaki dostlarımıza da bu isimlerin sürekli köşelerinde yazdırılmasını biraz yadırgıyorum desem yanlış olmaz! Bir şehir, yirmi yılda mezkûr makamlar için hiç mi nitelikli ve liyakatli bireyler yetiştirmez! Yoksa yetişen bireyler, bu makamlar için bizden veya bizim adamımız olmadığı kaygıları ile yok mu sayılmaktadır? 2002 seçimlerinden bu yana bu şehirde her seçim atmosferine girdiğimizde kamuoyunda dolaştırılan baştan ve sondan yirmi isim harici başkaca isimleri duymadık! Neden? Bu şehirdeki güç, denge ve çıkar gruplarının işine böylesi mi gelmektedir? Böyle gelmiş böyle de devam etmeli midir? Nereye ve ne zamana kadar bu şekilde devam edecektir? Bu şehirdeki denge, güç ve çıkar gruplarına göre şekillenen bir siyaset kurumu ve yerel yöneticilerden, kamuoyunun hizmet ve çalışma beklemesi ne kadar doğru olacaktır? Kamuoyu ve seçmen, tabii ki hizmet ve çalışma beklemeyecektir!

Akdeniz’de Türbülans Yaşanıyor!

Dünya tarihi her yüz yılda büyük bir değişim ve dönüşüm ile karşı karşıya kaldığını yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya ve hatırlatmaya çalışıyoruz. Bu değişim ve dönüşümün nasıl olması gerektiğine ise dönemin güçlü emperyalist – hegemonya devletleri ve küresel güçler karar vermektedir! Yani bir nevi değişim altındaki bu paylaşım ve dizayn için mezkûr güçlerin küçücük dahi olsa anlaşmaları gerekmektedir! Anlaşma ve uzlaşmanın olmadığı dönemler, dünya ve insanlık tarihi için çok büyük acılar, yıkımlar ve sancılarla doludur! Birinci dünya savaşı öncesi dönemin güçlü devletleri, İngiltere, Fransa ve daha sonradan Çarlık Rusya’nın dağılması ile ikilinin birlikteliğinde Osmanlı İmparatorluğunun hâkim olduğu bölgelerin nasıl pay edileceğinin karara bağlanmış olması gibi! Çarlık Rusya’nın dağılması ile paylaşım anlaşması Sykes- Picot’u dünya halkları ancak öğrenebilmiştir! Dünyamız, Osmanlı İmparatorluğunun hakim olduğu yirmi dört milyon kilometre karelik topraklar ve özellikle de Akdeniz havzası bugün yeniden bir paylaşım ve dizayn ile karşı karşıya kalmıştır; yüz yıl öncesinde olduğu gibi! Paylaşım noktasında günümüzün hegemonya devletleri ve küresel güçler arasında anlaşma sağlanamadığı için dünya hakları ve özellikle de Akdeniz havzası türbülans yaşamaktadır! Bu türbülans ne zamana kadar devam edecektir? Türbülans dönemlerinde dünya halkları çok büyük zarar görmeden nasıl kurtulabilecektir? Yaşanan türbülans tek boyutlu mu, yoksa çoklu mu olmaktadır? Yani, bu güçler; sosyal, ekonomik, şantaj, tehdit, adam öldürme, patlamalar, sabotaj, siyasi, mali, psikolojik olarak paylaşım zaviyesinden anlaşamadıkları bölgede, devlet, millet ve toplum hayatına dokunan tüm çevreleme ve türbülans tekniklerini kullanılmaktalar!

Peki, türbülans kelime olarak ne demektir? Dünya ve Akdeniz havzasında yaşanan türbülans kalıcı ve süreklilik arz edecek midir? Yoksa yaşamakta olduğumuz türbülans arızı mıdır? Hegemonya devletler ve küresel güçler arasındaki bilek güreşi veya türbülans ne zamana kadar devam edecektir? Dünya ve bölge insanlığı adına, yaşanan bu türbülanstan kurtulabilmek için bir önder veya denge gücü ortaya çıkacak mıdır? Türbülans kelime anlamı, çalkantı sözcüğü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilim alanında akış rejimi olarak gösterilen, sıvı ve ya gaz halindeki maddelerin hareket eğilimi, içlerindeki düzensizliğe türbülans denilmektedir. Türbülansın oluş sürecinde olaya birçok etken dâhil olmaktadır. Bunlar; hız olasılıkları, basınç, yüksek moment konveksiyonu ve de moment difüzyonu adı verilen etkenlerdir. Tüm bunların yanında, türbülans, daha çok uçak yolculuklarında duyulan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Uçakla seyahat edenlerin korkulu rüyası türbülans, sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesi, ya da rüzgarın etkisiyle bulutlarda hareketlilik meydana gelmesinden oluşmaktadır. Türbülans sırasında uçak sallanır, yüksek ses çıkarır ve bu durum özellikle uçaktan korkanları zor durumda bırakabilir. Kuvvetli türbülansa girildiğinde uçak yüzlerce metre irtifa kaybedebilir, bazen çok şiddetli sarsıntılar olabilir, yolcular yerinden fırlayabilir, kafasını ya da vücudunun başka organlarını çarpan olduğu gibi yaralananlar dahi olmaktadır!

MHP Lideri Devlet Bahçeli, bölgemiz ve Akdeniz havzasında yürütülmekte olan yeniden paylaşım hesap ve planlarına yönelik ortaya çıkan kaos ve türbülans için; Türkiye terörle mücadele halindeyken Doğu Akdeniz’de sabır ve sinirlerimizi zorlayan gelişmeler yaşanmaktadır. Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların üzerine KKTC ve Türkiye’yi yok sayarak çöreklenmek isteyen zalimler koalisyonu, egemenlik haklarımızla oynamanın ağır bedelleri olacağını çok iyi bilmelidirler! Oldubittiye getirilip hukuki ve tarihi haklarımızdan ödün vermemizi bekleyenler yanıldıklarını, yanlışa düştüklerini er ya da geç anlayacaklardır! Türkiye’yi dışlayarak Ege ve Akdeniz’de asla hâkimiyet kurulamaz, buna ne tarih ne de Türk milleti müsaade etmez, etmeyecektir! Doğu Akdeniz’deki provokasyonlar Türkiye’yi pes ettiremez, aba altından sopa gösterilmesi, tehditvari bir dile tevessül edilmesi meşru haklarımızı kesinlikle gölgeleyemez! Akdeniz bir zamanlar Türk gölüydü; Biz bunu unutmadık, sabrımızı yanlışa yormasınlar, olgun tavrımızı ürkeklik görmesinler, gelişmeleri soğukkanlılıkla izlememizi pısırıklık sanmasınlar! Türk milleti yeni Barbaros Hayrettin Paşaları sinesinden çıkaracak, korsanların başını ezecek kutlu ve muhkem iradeye çok şükür hala sahiptir! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe ne ilimizi, ne de töremizi hiç kimse, hiçbir mihrak bozamayacaktır! Türkiye’nin önünü kesmek, büyümesine, gelişmesine ve yükselmesine mani olmak için küresel ve bölgesel ayak oyunları uzun süredir devrededir! Bu sinsi ve alçak oyunların milli birlik ve dayanışma ruhuyla aşılacağına inancımız tamdır! Türk’ün öz yurdu Kıbrıs’ta yeni ve tehlikeli müzakere taktikleri dolaşımdadır! Küresel baskılar ve Rum tezleri, Türksüz bir Kıbrıs için oldukça faaldir! Türk milletinin mücavir bölgelerdeki tarihsel bağlantıları koparılmak istenmekte, derin izlerinin ve eserlerinin bulunduğu coğrafyalar üzerinde kâbus bulutları dolaşmaktadır, şeklindeki vurgu ve ifadelerinin, dünyamız ve insanlık adına Akdeniz havzasına kara bulut gibi çöken kaos ve türbülanstan, hegemonya devletler ve küresel güçler, Türk devleti ve Türk milleti olmadan, Osmanlı bakiyesi yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafya bölgemiz ve Akdeniz havzasında, barış ve huzuru getiremeyecekler, yeniden bir dizayn ve paylaşım hesaplarını da asla temin edemeyecek ve kesinlikle başaramayacaklar!

Sekiz Köşeli Selçuklu Yıldızı!

Son günlerde sıkça görmeye başladığımız, sekiz köşeli yıldız veya SELÇUKLU YILDIZI hakkında kamuoyundan çok fazla soru ve eleştiri almaya başladığım için konu hakkında bir yazı kaleme almayı kendime görev olarak kabul ediyorum. TV ekranlarında alenen gösterilmeye başlanılan ve bazı kamu kurum, kuruluşlarında da bu göstergeyi artık her yerde görmeye alışmamız gerekir diye düşünüyorum. Neden?

Daha önceki yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya çalıştığımız, Türk Devletinin tarihsel iki bin yıllık devlet, kadim medeniyet ve özellikle de Selçuklu Devlet Kodlarına dönmekte olduğunu, özellikle de Türk Üçgeni hakkında birkaç yazı kaleme almıştım.

Sekiz köşeli yıldız ve İslamın temel inanç felsefesi! Sekiz köşeli yıldız ve Selçuklu Devleti! Sekiz köşeli Selçuklu yıldızı ve Türk üçgeni! Selçuklu yıldızı ve kadim Türk devlet kodları! Selçuklu yıldızı ve Türk Cumhuriyeti Devleti!

Kamuoyunda bu konudaki yanlış, eksik ve özellikle de taraflı bilgileri bir nebze olsun bertaraf edebilirsek kendimi bahtiyar kabul edeceğimi de şimdiden ifade etmek isterim.

İletişim; iki birim arasında birbiri ile ilişkili mesaj alışverişidir. İletişimde, iletilen bir mesaj, mesajı gönderen bir kaynak, mesajı alan bir alıcı, mesajın iletildiği bir ortam, mesajın iletildiği bir kanal bulunmaktadır. Eğer kaynak ile hedefin anladığı şekilde iletilen mesaj belirli kurallarla şifreleniyorsa, kuralları belli olan bu doğal dile kod ve yapılan işleme kodlama denir. İletişimde göstergeler ve tabii ki de kodlar bulunur.

Gösterge, kendisinden başka bir şeyi gösteren, düşündüren nesne, olgu, sözcük, eylem ya da yapılardır. Gösterge, bir toplumda, gösteren ile gösterilen arasında sürekliliğini koruyan ve uzlaşması sağlanmış duruma denir.

Gösterge, benzerlik ve uzlaşma ilişkisi içerisinde soyut ve sayılamayan tek bir gösterilene göndermede bulunan görsel biçimdir. İletişimdeki uzlaşma uyarınca, bir görsel gösterge, doğal olarak temsil ettiği şeyden başka bir şeyi belirtmek için çizilmiş ya da yapılmış olabilir.

Birleşmiş Milletler binasının duvarına çizilmiş olan güvercin, soyut bir kavram olarak barışı; terazinin adaleti, kalbin aşkı ve kum saatinin de zamanı temsil etmesi gibi…

Peki, sekiz köşeli yıldız ne demektir? Sekiz köşeli yıldız neyi temsil etmektedir? Sekiz köşeli yıldızın kadim Türk devlet ve millet tarihindeki anlamı nedir? Bugün Türk devlet kurumlarında sekiz köşeli yıldız görseli ve göstergesi neden sıkça kullanılmaktadır?

Sekiz köşeli Türk veya Selçuklu Yıldızı, Türk ve İslam medeniyetinde yaygın olarak kullanılan bir sembol olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkistan’dan Balkanlara kadar pek çok tarihi eserde sekiz köşeli yıldızı görebiliriz!

Selçuklu yıldızı; Sekiz köşelidir ve iki ayrı kare şeklinin birleşiminden oluşmakta ve türkuaz renklidir. İki kare, iki farklı dünyaya atıfta bulunur, biri maddi, diğeri ise manevi dünyayı ifade etmekte, özgürlüğü, adaleti ve hakkaniyeti de temsil etmektedir!

Ayrıca, sekiz köşeli yıldızın her bir burcu bir erdemi de simgelemektedir. Bu erdemler, İslam inancının temel direkleri olarak kabul edilmektedir.

Bunlar; merhamet ve şefkat, sabretmek ve doğruluk, sır tutmak ve sadakat, cömertlik ve Allah’a şükretmek şeklinde sıralayabiliriz. Selçuklu imparatorluğu kurulduğunda dini inançları, yaşantıları ve diğer halklara karşı saygılı ve hoşgörülü olmak için bazı temel ilkeleri de şiar edinmişler, sekiz köşeli yıldız bu ilkeleri de simgelemektedir.

Bugün, Türk Devleti Emniyet teşkilatının armasında, Mescidi Aksanın tavan süslemesinde, Kabe’de ve Hz. Peygamber efendimizin kabri şerifinde, tarihi yapıların iç ve dış süslemelerinde, eski paraların üzerinde, Sekiz Köşeli Selçuklu Yıldızını görebiliriz.

Sekiz Köşeli Selçuklu Yıldızı ile Siyonizm’in simgesi, günümüz İsrail devletinin bayrağındaki, altı köşeli Davut Yıldızı, kamuoyu tarafından sürekli olarak birbirine karıştırılmaktadır. Günümüzde bilginin ne kadar önemli ve bilginin de çok ağır olduğunu vurgulamıştık!

Eğitim sistemi ve eğitimcilerimiz de konu hakkında hiçbir bilgi vermez, veremez ise tabii ki varılacak yer burasıdır! Ne veriyor, ne ekiyor ve ne olmasını bekliyorduk?

Davut yıldızı, altı köşeli, iki eşkenar üçgenden oluşmakta ve bu yıldız da, sekiz köşeli Selçuklu yıldızı gibi türkuaz renklidir. Buradaki altı yön ve köşe altı peygamber; İbrahim (as), İshak (as), Yakup (as), Musa (as), Harun (as), Davut (as)’ı gösterge olarak kodlamakta ve simgelemektedir.

Akıllı & Akılsız Toplum!

İnsanoğlu, varoluşun başından itibaren yaşadığı her bir gelişme sonsuza kadar sürecekmiş, daha yenisi de gelmeyecek zannetmiştir! Günümüzde insanlık adına daha yeni, daha yoğun teknoloji ve bilim üreten bir mekanizmanın varlığını da hem kabul etmemiş, hem de düşünememiştir! İnsanoğlu elle tutamadığı ve gözle göremediğini her zaman için tahayyül ve kabulde zorlanmıştır! İnsanlık, Endüstri 4,0’ın hayatına neler getirdiğinden artık haberdar bir durumdadır! Çünkü her birey, yeni bilgi ve teknolojiyi bir şekilde kullanmaktadır! Fakat doğal olarak yeni bilgi ve değişimi kabul etmeyen, değişime direnen ve değişime ayak uyduramayanları da yeni bilgi ve teknoloji ekosisteminden ya atıyor, ya dışlıyor ya da yok ediyor! Tercih tabii ki akıl, basiret, feraset nimeti ve iman şerefi ile donatılmış olan insanoğlunun! Nuh (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul eden ve gemsine de binip kurtulan insanlar gibi! Musa (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul edenlerin Kızıl denizi geçip yeni bilgi ile hayata başladıkları ve kabul etmeyenlerin de burada boğulup yok ve helak oldukları gibi! Peki, insanlık adına son ve en yeni bilgiyi getiren Hz. Muhammed (as)’ın yaşadıkları, bu yeni bilgiyi kabul edenlerin durumu, insani dereceleri ve ret eden, kabul etmeyen inkârcıların düşmüş olduğu konum bizlere bugün için ne gibi dersler anlatmaktadır! Bilgiye çok ağırdır, yeni bilgiyi kabullenmek ise çok zordur! Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, sonsuz ilmi ile insanlık için faydalı olacak yeni bilgi ve teknolojiyi yaratmış, insanoğlunun da bunları keşfetmesini ve bulmasını da arzu etmiştir! Tabii ki aklı olmayan, gözü kör, kulakları sağır, dili lal olmuş ve gönlü de mühürlü olan insan bu yeni bilgiyi kabul edemeyecektir! Akıllı toplum ve yeni teknoloji! Akıllı toplum ve yeni bilgi ile başka bir merhaleye geçmek! Akıllı toplum ve yeni bilgiye direniş! Akıllı toplum ve yeni bilgiye direnç ile birlikte yok olmak, helak olmak! Ne diyorsunuz? Japon hükümeti ve teknoloji birlikleri, Toplum 5,0’a adım atarken yola çıktıklarındaki felsefeyi; Teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil, bir yardımcı olarak algılanmalı, şeklinde ifade etmektedir. Neden?

Peki, akıllı toplum veya toplum 5,0 ne demektir? İnsanlık hangi aşamalardan bu konuma gelmiştir? İnsanlık ve toplum bugüne kadar akılsız bir durumda mı bulunuyordu? Tabii ki hayır! Neden şimdi akıllı toplumdan bahseder olduk! Günümüze kadar olan süreçte sosyal bilimciler toplumları; Avcı Toplum, Tarım Toplumu, Endüstriyel Toplum, Bilgi Toplumu ve Akıllı Toplum, Toplum 5,0, olarak beşe ayırıyor. Akıllı toplum veya Toplum 5,0, dijitalleşmenin ve robotların etkisini; demografik, ekonomik, etik ve sosyolojik yönden değerlendirerek, insanların makine ve robotlarla ilişkisinin en verimli biçimde sağlandığı bir modeli önermektedir. Toplum 5.0, Endüstri 4.0’ın getirdiği teknolojik yenilikleri topluma en verimli şekilde entegre ederek, ülkenin geleceğini yıkıma uğratabilecek kadar ciddiyet teşkil eden sorunları ortadan kaldırabilecek bir devrim olarak da değerlendiriliriz.

Teknolojik her bir gelişmeden insanoğlu anında haberdar olmakta ve hayatında kullanmaya başlamaktadır! Günümüzde robot teknolojisinin girmediği alan yok diyebiliriz; evlerde ve sanayinin her bir biriminde! Akıllı toplum veya insanımsı robot teknolojisinin geldiği son nokta nedir şeklindeki bir soruya da şu şekilde cevap verebiliriz. Dünyaca ünlü robot üreticisi bir firma geliştirdiği Bina48 adlı insanımsı robot, Amerika Birleşik Devletlerinde Kara Harp Okulu öğrencilerine, Etik Felsefesini anlatmıştır! Etik ve etik felsefeden bihaber isimlerinin başında koca koca unvanları bulunan bugünün eğitimci ve akademisyenlerine de örnek olmasını dilerim! Bina48 insanımsı robot, dünyadaki ilk akademisyen robot olarak da tarihe geçmiştir! Üniversitede ders verecek seviyeye ulaşmak, yapay zekâ destekli bir işletim sistemi ve sıkı bir çalışmayı da gerektirmektedir! Bina48’in beklenilen yetkinliğe ulaşabilmesi için savaş felsefesi ve politik felsefe alanlarında yazılmış çok sayıda kaynağı da okumuş olması gerekir! Daha sonra, yapay zekâ algoritması ile bu bilgileri analiz eden Bina48 öğrencilere konuyu özetleme, soru sorma ve soruları da cevaplama özelliklerini kazanmıştır. Gerçekleşen derste başarılı bir performans sunan insanımsı robot Bina48’in ders anlatımı esnasında öğrencilerin not tutması da gözlerden kaçmamıştır!

MHP Lideri Devlet Bahçeli geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir açıklamasında; İçinden geçtiğimiz ve içinde kontrolsüzce sürüklendiğimiz zamanda, insanlık 4. endüstri devrini yaşamaktadır. Teknolojik sıçramalar ahlaki ve sosyal gelişmelerin önündedir. İnsanlık 5. toplum aşamasına yani süper akıllı toplum evresine geçmiştir. Süper akıllı toplum aşamasına geçilse de muhatap olunan sorunlar artmıştır! Çağımızın değerleri hıyanet çarkındadır! Yalan revaçtadır! İhanet taltif görürken, sadakat telin edilmektedir! Bu düpedüz mankurtluktur! Hem imandan bahsedip hem şöhret batağına saplanmak iffetsiz bir gafilliktir! İslam adalet ve barış dinidir. Bugün İslam toplumları akıl, barış, adalet ve merhametten uzaklaşarak yozlaşmanın pençesinde düşmüşlerdir! Empati ve erdem damarları kurumuştur! Yemen’de On üç milyon insan karnını doyuracak imkândan yoksundur! İslam ülkelerinde milyonlarca insan yerinden kopmuştur! Yerin altı zengin fakat yerin üstü harap haldedir! Bu tablonun neresinde efendimizin mesaj ve ilkeleri vardır? Yaşananların neresi İslam’ın tevhit inancının hükümlerine uygundur. Var olan kördüğüm nasıl çözülecektir, şeklinde vurgulu ve veciz ifadelerinin akıllı toplumları konuşmakta olduğumuz şu günlerde, günümüz insanlığının tüm değerleri yitirmesi, bitirmesi ve tüketmesi, sadece anlık maddi çıkarlar ve hedonizm derekesine düşmüş olması zaviyesinden çok manidar olduğunu da düşünüyorum.

Çok Kutuplu Yeni Dünya Düzeni!

Dünya tarihini kabaca incelediğimizde, yüz yıllık dönem ve ara dönemlerde mutlaka yeni bir siteme geçiş veya yeni bir düzen kurulmakta olduğuna şahit olmaktayız. Yüz yıl önce 1. Dünya savaşı ile Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması sonrası kaotik bir ara dönem ve 2. dünya savaşının çıkmasına sebebiyet vermiştir. 2. Dünya Savaşının akabinde ise dünya sistematiği iki kutuplu bir düzene evirilmiştir. Sovyetler Birliğinin dağılma sürecine girmesi ile birlikte dünya hegemonya sistematiği karşımıza ABD hâkimiyetinde tek kutuplu bir sistemi çıkarmıştır. Tek kutuplu bu sistem ABD’nin hırçın ve savaşçı politikaları nedeniyle ancak yirmi beş yıl kadar devam edebilmiştir. Peki, bugün dünya sistemi için yeni bir düzen ve sistematiğe ihtiyacı var mıdır? Türk Devletinin bu yeni düzen ve sistemdeki etkinliği ve fonksiyonları neler olacaktır? Türk devleti olmadan çok kutuplu bu yeni düzen kurulabilir mi? Atlantik Avrupa devletlerinin karşısında bugün için çok etkin ve güçlü Avrasya güçlerini görmekteyiz. Avrasya güçleri, dünya ekonomik, parasal güç sistemi ve rekabette daha etkin bir konuma yükselmiştir. Türk devleti yeni kurulmakta olan bu yeni sistem ve düzendeki bloklar arasındaki etkinliği ve konumu ne olacaktır? Dünyada bir başka güç veya devlet bu dengeyi sağlayabilir mi? Tabii ki hayır! Türk devleti, stratejik, politik, kültürel, ekonomik, coğrafi, askeri ve iki bin yıllık kadim medeniyet kodları gereği, dünya sistematiğinde kurulmakta olan yeni düzen, çoklu denge ve yapıyı kuracak, sağlama alacak ve geliştirebilecek güçte tek ülkedir, diyebiliriz!

Dünya sistematiği 1991’li yıllara kadar iki kutuplu bir denge unsuru olarak gelmiştir. İki kutuplu denge nedir? İki kutuplu sistem ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır? İki kutuplu sistem ne zaman yıkılmış ve dünyamız nelerle karşı karşıya kalmıştır, kısaca değerlendirmeye çalışalım. 2. Dünya savaşı sonrasında uluslararası sistem iki kutuplu bir yapıya dönmüş, bir tarafta ABD ve diğer bir tarafta Sovyetler Birliği yer almıştır. Uluslararası sistemdeki diğer devletlerin büyük çoğunluğu bu devletlerin etrafında kümelenmiştir. Bu tercih ve kümelenme, bir bakıma dönemin şartlarındaki zorunluluktan kaynaklanmıştır! Soğuk savaşın bitimiyle birlikte, ABD uluslararası sistemde tek süper güç olarak kalmış ve tek kutuplu yapıyı zaman geçtikçe diğer devletlere dayatmaya çalışmıştır. ABD’nin saldırgan politikaları nedeniyle, dünya devletleri artık ABD’ye bakış açısını değiştirmekte ve kendilerine yeni bir kurtarıcı güç veya blok aramaya başlamıştır! Bu kurtarıcı veya güç dengesine ekonomik açıdan istikrarlı bir biçimde ilerleyen Avrasya bölgesi ön plana çıkmaktadır. Yeni oluşmakta olan yenidünya düzeni yapısalcılık bağlamında değerlendiğimizde uluslararası sistem çoklu bir denge veya yapıya doğru gitmektedir, şeklinde ifade edebiliriz.

ABD yenidünya düzeninin kurulabilmesi, çoklu uluslararası denge ve yapı sistemine geçişin daha kolay olabilmesi için bazı anlaşmalardan çekilmektedir? Neden? Dünya hegemonya sistematiği artık tek ve iki kutuplu bir yapı ile yönetilmesi imkânsız bir konuma gelmiştir! ABD çoklu uluslararası sistem ve dengenin kurulabilmesi için tabii ki bazı talep, istek ve dayatmalarından vazgeçmektedir? ABD’nin bugün için anlaşmalarını ertelediği ve çekilmekte olduğu sözleşmeler nedir şeklinde bir soruya verebileceğimiz cevaplar şu şekilde olacaktır! NAFTA Antlaşması; ABD, Kanada ve Meksika devlet başkanları Bush, Mulroney ve Salinas tarafından 12 Ağustos 1992’de Washington’da imzalanmıştır. Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde sera gazları salınımını azaltmaya yönelik önlemlerini içermektedir. İran Nükleer Anlaşması, 14 Temmuz 2018 tarihinde Viyana’da P5+1 ile İran arasında imzalandı ve 2016 yılı başında yürürlüğe girdi. Dünyanın en önemli ticari anlaşması, Trans – Pasifik Ortaklığı; ABD, Japonya ve 10 Pasifik Bölgesi ülkesi 5 Ekim 2015 tarihinde son yirmi yılda imzalanan en önemli ticaret anlaşması üzerinde uzlaşmaya vardıklarını açıkladılar. ABD ile Rusya arasında nükleer silahları sınırlandırmak için başlatılan Stratejik Silahların İndirimi Antlaşması! ABD sayabildiğimiz bu ve daha başka bazı uluslararası anlaşma ve sözleşmelerden çekilmektedir!

Geçtiğimiz hafta sonu, Türk Devleti ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğindeki Suriye konulu zirve, Almanya, Rusya ve Fransa devlet başkanlarının katılımları ile gerçekleştirildi. Zirvenin ardından liderler yayınladıkları ortak bildiride; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile Birleşmiş Milletler Şartı’nın amaç ve ilkelerine olan kuvvetli taahhütlerini teyit ettiler. Süre giden ihtilafa askeri çözüm getirilemeyeceği ve ihtilafın yalnızca BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla uyumlu olarak müzakere edilmiş bir siyasi süreç yoluyla sona erdirilebileceğine dair güçlü inançlarının altını da çizdiler. BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan DEAŞ, NUSRA Cephesi ile El Kaide veya DEAŞ ile bağlantılı tüm diğer bireyler, gruplar, teşebbüsler, oluşumlar ve terörist grupların tamamen ortadan kaldırılması amacıyla terörle mücadelede kararlılıklarını da teyit ettiler. Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu tarafından 17 Eylül 2018 tarihinde Soçi’de imzalanan İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıra taraflarca memnuniyetle karşılanmıştır. Suriye’de barış ile istikrar için gerekli koşulların tesisi, siyasi bir çözümün teşviki ve bu bağlamda uluslararası oylaşmanın güçlendirilmesi, birlikte çalışma taahhütleri de ifade ettiler! Fransa Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanları ile Almanya Federal Cumhuriyeti Şansölyesi, İstanbul’daki Suriye konulu dörtlü zirve’ye ev sahipliği yapmasından ötürü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a içten teşekkürlerini de sundular.

Güncel Yaşadığımız Reel Politika mıdır?!

Son günlerde, Dünya ve ülkemizdeki, siyaset ve ekonomik gündem, gelişmeler çok hızla değişmektedir. Birey olarak bu gelişmeleri bazen takip etmekte ve yetişmekte dahi zorlandığımız anlar olmaktadır. Peki, tüm bu gelişmeleri takip edemeyen ve yetişemeyen günümüz bireyi nasıl algılayacak ve anlayabilecektir? Gündemi ve gelişmeleri nasıl yorumlayabilecektir? Ve sonunda da hem kendisi, hem de ülkesi adına nasıl doğru ve isabetli bir karar verebilecektir! Bence çok zor! Tüm bu durumu idrak edebilmek için Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’ın biz kullarına yüklemiş olduğu ‘Basiret, Feraset ve Fehim’ penceresinden tüm bu gelişmeler ve olaylara bakabilmek gerekir! Hz. Peygamber efendimiz; Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar, buyurmaktadır! Neden? Güncel gelişmeler ve olayları da anlamayan, idrak edemeyen ve yorumlamaktan aciz bireyin vermiş olduğu yanlış karar neticesindeki sözler, ifadeler ve fiillerin sonuçları nasıl olacaktır? Tabii ki zücaciyeci dükkânına dalan bir ‘FİL’ konumuna düşecektir! Elbette ki, kelebek ve domino etkisi kuramları gereğince kırmadığı ‘ÇAM’ kalmayacaktır! Eskilerin ifadesi ile ayıkla bu saatten sonra pirincin beyaz taşlarını! Onun için diyoruz ki; Biraz Sakin! Olaylar ve gelişmelerin iç yüzünü ve arka planını anlamaya ve idrak etmeye çalışalım! Harekete daha sonra geçebiliriz! Reaksiyon hataya sürükler! Pro-aktif durumda olmak her zaman evladır! Ne buyurdunuz?

Politika nedir? Reel politik ne demektir kabaca incelemeye ve değerlendirmeye çalışalım! Yaşamakta olduğumuz tüm politik ifade ve gelişmeleri de bu zaviyeden değerlendirebilirsek, bir nebze olsun hataya düşmeyiz, diye düşünüyorum! Politika genel olarak hedefe ulaşmak için izlenilen ve tercih edilen yol ve yöntemdir. Politika insanoğlunun olduğu her yerde vardır. Politikayı sadece devletler bazında değil, insan ilişkilerinde de önemli bir yer tutar. Politika ile siyaset çoğunlukla karıştırılan iki kavram olmuştur. Her ne kadar eş anlamlı gibi gözükse de bu iki terim arasında anlam farkları bulunur. Siyaset devlet işlerinin yönetilmesine verilen addır. Politika ise devletin amaca ulaşmak için nasıl ve hangi yöntemle yönetileceği anlamını ifade eder. Aynı şekilde siyasetçi de politikayı üreten ve yürüten kişidir. Politikacı ise sadece yürütülecek olan politikayı üretir ve tasarlar. Reel politika ise politika üreten kişi, kurum ve devletin güncel çıkar ve menfaatleri çerçevesindeki güncel olaylara karşı sergilenen anlık bir duruş ve izlenen yol şeklinde ifade edebiliriz.

Politika gereği ABD ile Türk Devleti arasında bir dostluk ve müttefiklik ilişkisini yılardan beri görmekteyiz! Aynı ilişkiyi yine Türk devleti ve Avrupa ülkeleri arasında da şahit oluyoruz! Peki, dost ve müttefik olarak tanımladığımız bu ülkelerin sınır bölgelerimizde ve devletimizin en kılcal damarlarına kadar sirayet edecek şekildeki terör örgütleri kurmasını ve her türlü lojistik, ekonomik ve eğitimle desteklemesini nasıl izah etmeliyiz? Bu nasıl bir dostluk ve müttefiklik anlayışıdır? Hangi akıl ve mantık ile bu durumu izah etmeliyiz? Bu nasıl bir politikadır? Yoksa bu durumu Reel politik olarak mı isimlendirmeliyiz? Veya reel politika gereği bu devletler, devletlerinin âli çıkarları çerçevesinde böyle yapılması gerektiriyor mu demeliyiz! Görüntü ve tüm yaşadıklarımız reel politika gereği bu şekildedir, diyebiliriz!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, insan toplumlarına, günaha ve yanlışa düşmemeleri için, sürekli olarak uyarıcı ve müjdeleyici bir peygamber göndermiştir. Peki, kalabalıklar gelen peygamberin uyarı ve müjdeleri karşısında ne yapmıştır? Gerçeklere karşı önce aklını ve sonra da kulaklarını, gözlerini ve kalbini kapatmıştır! İnsan dediğimiz bu kalabalıklar daima somut şeyler talep etmiştir! Yani somut olarak görmediğini de anlayamamış, idrak edememiş ve tabii ki iman şerefine de nail olamamıştır! Günümüzde, çevremizdeki cereyan etmekte olan güncel olaylar da bence aynı bu durumdadır! Politik ile reel politik zaviyesinden güncel olayları ve gelişmeleri idrak edemeyen kalabalık bir kitle, elle tutulur ve gözle görünür şeyler, talep etmeye başlamaktadır! Bu nasıl olabilir? Olmaz böyle bir şey! Bu açıklamalar ve gelişmeleri aklım almıyor, şeklinde serzeniş ve ifadelere de şahit oluyoruz! Tabii ki bu noktadan sonra da hatalar silsilesi birbirini takip etmeye devam ediyor! Düşülen durumun hangi boyut ve vahamette olduğunun umarım bilincindeyiz!
Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, biz kullarına yüklemiş olduğu, ehlince malum vasıflar sayesinde, kutsal kitabımızda tekrar tekrar; Ne zaman akledeceksinz, Ne zaman tezekkür ve tefekkür edeceksiniz, Çok az düşünüyorsunuz, gibi uyarlarda bulunmaktadır! Neden? Hani, Ey Musa, biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana kesinlikle iman etmeyiz, dediniz de hemen arkasından bakıp dururken sizi yıldırım çarptı! ( BAKARA-55) Yoksa vaktiyle Musa’yı sorguya çektikleri gibi siz de peygamberinizi (Hz. Muhammedi) sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim, hakikate inanmak yerine onu inkâr etmeyi tercih ederse doğru yoldan sapmış olur. (BAKARA-108) Gece ve gündüz, Güneş ve Ay ve yıldızları sizin emrinize verdi. Onlar, O’nun, Allah-ü Teâlâ’nın, emri ile size musahhar, emrinize amade, hazır kılındılar. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için, elbette ayetler, deliller, vardır. (NAHL-12) Yeryüzünde sizin için ne yaratıp çoğalttıysa hepsinin renkleri çeşit çeşittir, muhteliftir. Muhakkak ki bunda, zikreden, tezekkür eden bir kavim için elbette ayet, delil vardır. (NAHL-13) Sonra meyvelerin, çiçeklerin hepsinden yiyin! Rabbinin emre amade kılınmış yollarında sülük edin, uçun, dolaşın. Onun karnından muhtelif, çeşitli, renklerde içecek, bal, çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir ayet, delil, vardır. ( NAHL-69) Onlar, göklerin boşluğunda emre amade olan kuşları görmediler mi? Onları, Allah’tan başkası, boşlukta, tutamaz. Muhakkak ki bunda, mümin olan bir kavim için elbette ayetler vardır. (NAHL-79)

Akdeniz Türk Gölü Olarak Kalacaktır!

Günümüzde, küresel ve bölgesel güçler arasında, Akdeniz’e ve özellikle de Doğu Akdeniz’e hâkim olmak ve tamamen kontrol altına alabilmek için yapılmakta olan her türlü saldırı, plan, büyük oyun, hesap ve girişimlere şahit olmaktayız. Akdeniz’e sınırı olmayan devletlerin bu bölgede ne işi olabilir? Peki, Akdeniz’de neler oluyor? Bugün Akdeniz neden çok önemli bir konuma yükselmiştir?

Tarihte de aynı öneme haiz midir? Tarihteki önemine binaen bugün için Türk milleti olarak Akdeniz noktasında bakış açısı sorunu mu yaşıyoruz? Ya da, Türk Devleti olarak, değer ve öneminin idraki ile stratejik hamleler mi yapıyoruz? Akdeniz’in ortasında yüzen savaş gemisi konumundaki Kıbrıs’ta ne işimiz var diyenlere bugün için ne demek gerekir? Hatta Kıbrıs için ver kurtul diyen safdil akla denir ki?

On bin kilometre ötelerden buralara kadar zahmet eden küresel ve bölgesel güçlerin ne işi vardır? Akdeniz bu devletler için neden çok önemlidir? On bin kilometre ötelerden küresel güçlerin savaş gemileri Akdeniz’de balık ve belki de balina avlamak için gelmiş olabilir mi? Neden olmasın?! Akdeniz’in balıkları çok kaliteli, pazar fiyatları çok yüksek ve eti de çok lezzetli olduğu da ifade ediliyor! Ne buyurdunuz?!

Peki, Akdeniz ne zaman Türk Devleti ve Milletinin hâkimiyetine girmiştir? Akdeniz hangi tarihte ve nasıl Türk gölü olarak adlandırılmıştır, kabaca değerlendirmeye çalışalım! Selçuklu Devleti döneminde Anadolu’nun hem Türkleşmesi, hem de İslamlaşmasının önü açılmıştır! Haçlı seferleri ile başlayan ticaret savaşlarında Akdeniz’in önemini kavrayan Anadolu Selçuklu Devleti yönetimi ticari olarak da temayüz etmiştir!

Akdeniz tarihte ilk defa Anadolu Selçuklu devleti döneminde ticaretten Türk gölü olmaya başladığına da şahit olmaktayız! Preveze Deniz Muharebesi, 28 Eylül 1538 tarihinde Yunanistan’ın kuzeybatısındaki Preveze’de Osmanlı Donanması ve Papa III. Paulus’ün çabalarıyla bir araya gelen, dönemin dört güçlü Avrupa ülkesinin Haçlı donanması arasında gerçekleşen bir deniz muharebesidir.

Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, Amiral Andrea Doria komutasındaki Haçlı Donanması’nı imha etmiştir. Bu deniz muharebesi sonucunda Akdeniz’de Türk Donanması’na karşı koyabilecek bir donanma kalmamış ve Türk hâkimiyeti ile birlikte Akdeniz bir Türk gölü olarak adlandırılmaya başlanmıştır.

Türk Devletinin en büyük sorunu ve ithalatına da çok büyük miktarda para ödediği enerji ihtiyacıdır. Günümüzdeki enerji savaşlarını da bir kenara koyalım! Türk Devlet yöneticileri, geçtiğimiz yıllarda, Doğu Akdeniz enerji savaşında büyük hamle kazandıran yeni sismik gemiye, Akdeniz’i Türk gölüne çeviren Barbaros Hayrettin Paşa’nın ismini vermiş ve Türkiye’nin ilk üç boyutlu sismik gemisini denize indirmiştir. Emeği geçenlere buradan ayrı ayrı çok teşekkür ederim.

Bu hamle, Ortadoğu’nun siyasi denklemini değiştirecek, enerji – petrol – doğalgaz yarışında küresel güçlere karşı, Türk Devleti adına artık bende varım demektedir. Türk devletinin bu stratejik hamlesi ile Doğu Akdeniz’de uzun zamandır var olduğu tahmin edilen enerji hazinelerini gün yüzüne çıkarmıştır. Akdeniz bugün için Türk gölü olamasa da enerjide Türk hâkimiyetini duyurma adına çok büyük bir taktik kazanç sağlayacağı da kesindir.

Bugün için kırk ülkenin iki yüze yakın savaş gemisi Akdeniz’de dolaşmakta ve hatta bu savaş gemileri ile bu devletler buralarda deniz tatbikatları da yapmaktadır? Neden? Bu kadar savaş gemilerini gönderen hiçbir ülkenin Akdeniz’de sınırı yoktur! Peki, buralarda ne işleri vardır?

Akdeniz’e en fazla sınırı olan Türk Devleti ve asil Türk milletinin bu soruyu sormak gibi bir hakkını da teslim etmek gerekir, diye düşünüyorum! Akdeniz, bugün dünya hegemonya ve emperyalist sistemin olmaz ise olmazlarındandır!

Akdeniz ve yenidünya hegemonya sistemi! Akdeniz ve yenidünya düzeni! Akdeniz ve enerji fiyatları! Akdeniz ve enerji, petrol, doğalgaz! Akdeniz ve büyük satranç tahtası! Akdeniz ve Bir Yol, Bir Kuşak Projesi! Akdeniz, eski İpek yolu ve yeni bir yol, bir kuşak projesinin karadan ve denizden son çıkış noktasıdır!

Akdeniz’de hâkimiyet kurmadan bir yol ve bir kuşak projesinin küresel güçler zaviyesinden bir anlamı da olamayacaktır! Küresel ve bölgesel güçler eski konumlarının devamlılığı ve sürdürülebilirliği adına, Akdeniz’de var olabilmek ve buraları da mutlaka kontrol ve denetim altına alabilmek için her şeyi, ama her şeyi yapacaklardır!

Her şey derken ne demek istediğinizi anlayamadım dediğinizi de duyar gibiyim! Şantaj, tehdit, ekonomik saldırı, patlama, önemli şahsiyetlere yönelik sansasyonel suikastlar, sosyal kriz, kaos ve aklınıza gelebilecek her türlü vekalet senaryoları ve vesayet savaşları!

Günümüzdeki yaşamakta olduğumuz tüm sorunlar ve sıkıntılara mezkûr pencereden bakar, yerel ve magazinsel gelişmelerden uzak durur, benim adamım bir yerlere gelsin ve şahsi menfaat, çıkar ve dünyalık biriktirmekten de kendimizi arındırabilirsek!

Türk milletinin asil fertleri olarak, Dünya ve bölgemizdeki tüm gelişmeleri daha iyi okuyabilir, anlayabilir, anlamlandırabilir ve iki bin yıllık kadim Türk devleti ve Türk medeniyetinin varlık ve bekası adına da pro-aktif bir konumda olabiliriz, kanaatini taşıyorum!

Dünya Savaşı için bir Kıvılcım Yeter!

Dünya Savaşlar tarihini kabaca incelediğimizde bir kıvılcım bahanesi ile çıktığına şahit olmaktayız! Neden? Bu savaşlarda ne kadar insanın öldüğü, yaralandığı veya kayıp olduğu da savaşı planlayan güçlerin umurunda değildir! İnsanlık adına tek bir büyük hedef ve gayeleri vardır! Güncel çıkarlar ve hegemonya sistemin sağlıklı bir şekilde devamlılığı ve sürdürülebilir olmasıdır! Birici Dünya Savaşını çıkaran sebep nedir diye bir soru ile başlayacak olursak! Balkan turuna çıkan Avusturya Macaristan İmparatoruna bir Sırp öğrencisinin silahlı ateş etmesi bahane veya sebep olarak gösterilir! Peki, gerçekte birinci dünya savaşının arkasındaki sebep bu suikast mıdır? Arka planda daha önceden olgunlaşan görüşmeler, anlaşmalar, paylaşım kavgaları veya daha başkaca planlar, hesaplar var mıdır? Tabii ki bilemiyoruz! Tamam, burada bir dünya savaşı çıkması için her şeyi olgunlaştıran ve bir bahane ile de birinci savaşını çıkaran küresel güçler ve küresel finans çevrelerine sadece bir soru sormak gerekir! Peki, savaşın tarafları ile bu suikastın ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! İkinci Dünya savaşında da aynı gerekçelerle, yani dünya hegemonya sisteminin yeniden planlanması, aktörlerin yer değiştirmesi ve yenidünya düzeninin küresel güçler arasında yeniden görüşülmesi ve paylaşılması gibi gerekçeler karşımıza çıkmaktadır! İnsanlık dediğinizi hala duyar gibiyim! Küresel güçler için insanlık ölmüş kimin umurunda ki! İfade etmeye çalıştığımız gibi Küresel güçler ve küresel finans çevrelerinin dünya ve insanlık adına tek bir kutsal gaye ve hedefleri vardır; Güncel çıkarları ve Hegemonyanın da devamlığı! Gerisi laf-ü güzaftır!

Günümüze geldiğimizde, daha önceki dünya savaşlarında arka planda anlaşan küresel güçler ve küresel finans çevrelerinin paylaşım ve hegemonya tanımından kaynaklı bir anlaşmazlık, bir iletişimin olmadığına ve hatta karşı tarafı da muhatap almamak ve yok saymak  gibi gerekçeler karşımıza çıkmaktadır! Tabii ki bu durum da dünya ölçeğine büyük bir kaos ve sıkıntılara sebebiyet vermektedir! Son dönemde yaşamakta olduğumuz büyük çaptaki patlamalar, insani ölümler, ekonomik kriz, tehdit, şantaj ve saldırılar neyin işaretleri ve göstergesidir? Yoksa bir delinin çıkıp tüm bunları gerçekleştirdiğini mi düşünüyoruz?! Tabii ki dünya savaşı için bir deliye ihtiyaç vardır! Fakat küresel güçler ve küresel finans çevrelerinin kontrol ve denetimi altındaki bir deliye! Kendi kafasına göre veya tanımsız,  başkaca güçlerin kontrol ve denetimindeki bir dünya delisine değil!

Dünya hegemonya sistemi, ikili düzen ve güç dengelerinin de devamlılığı adına yeniden dizayn edildiğini sürekli olarak yazılarımızda ifade etmeye ve vurgulamaya çalıyoruz! Küresel güçler ve küresel finans çevreleri arasındaki bir uyumsuzluk ve kavganın dünyanın neresinde krizlere ve patlamalara sebebiyet vereceğini de kestiremeyiz! Dünya, eski hegemonya sistemi ve ikili güç dengeleri ile artık yoluna devam edemeyecek bir konuma gelmiştir! Dünyada yeniden sağlıklı bir sistem ve yeni düzenin kurulması için çoklu bir güç dengesine geçilmesi de şiddetle ihtiyaç olduğunu göstermektedir! Günümüzde yaşadığımız kaos ve sıkıntıların sebebi hikmeti de buradan kaynaklanmaktadır, diye düşünüyorum!

Eski ipek yolu ve bugünün bir yol, bir kuşak projesi, 65 ülkenin birlikte kazanması, kalkınması ve kazan kazan ilkesi çerçevesinde kurgulanmıştır! Eskilerin ifadesi ile asla yalnız yeme; Yalnız yediğin her şey mutlaka sıkıntı verecektir! Sadece senin rahat ettiğin, karnının doyduğu ve yediği bir dünyada kaos ve sıkıntıların önüne geçilemez! Eski İpek yolu, yeni bir yol ve bir kuşak projesindeki akıl,  birlikte büyüme, birlikte kalkınma ve birlikte gelişme üzerine planlanmış ve programlanmıştır! Son dönemde dünya ölçeğinde ve ülkemizdeki büyük olaylar, patlamalar ve önemli gördüğümüz kişilere yönelik suikastlar, 65 ülkenin birlikte kalkınma hamlesi olan bir yol ve bir kuşak projesine kimin hâkimiyet kuracağının alenen bir kavgasıdır! Kim bu projeyi yönetecektir? Peki, küresel güçler ve küresel finans çevrelerinin hegemonya kavgası ve tüm bu saldırılar, suikastlar, bazı önemli  ve dünya ölçeğinde sansasyonel ses getirebilecek çaptaki kişilerin ortadan kaldırılması  neden Türk Devleti topraklarında olmaktadır? Neden? Dünya üzerinde kavga edilecek bakaca bir yer veya ülke toprağı yok mudur?! Bu topraklarda, filler tepişirken neden çimler ezilmektedir?! Türk Milleti ve Devleti, Dünyanın yeni çekim merkezi ve sıklet noktası, Adalet ve Hakkaniyet ilkesi ile tüm insanlığına örnek olmuş ve özellikle de tüm mazlum milletlere hamilik etmiş asil bir millettir! Küresel güçler finans çevreleri, İki bin yıllık tarihi   kadim bir medeniyetin temsilcisi Türk Devleti   ve yirmi dört milyon kilometre karelik hinterlantındaki Türk milletinin gönül bağları olmadan bu bölgelerde, bırakın hâkimiyet kurmayı, bir adım dahi atamayacakları için! Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan dünyanın yeni çekim merkezi,  enerji ve ekonomik  sıklet noktasında,  küresel güçler ve küresel finans çevreleri artık hareker edemeyeceklerini öğrendiler! Sömürü başka bir şey! Medeniyet başkaca bir şey! Türk Devleti ve kadim  medeniyet! Küresel güçler ve finans çevreleri, bu topraklara sömürmek ve tüketmek için gelirken, asil Türk milleti insanlık, paylaşmak ve medeniyet götürmek için gitmiştir! İki bin yıllık  Türk Devleti ve asil Türk Milletinin tarihi bunların canlı örnekleri ile doludur!