Teknoloji Transferine ‘DUR’ diyebilmek için!

Gıda ve Tarım, Dünyada önemi her gün artmaktadır. Dünyada gıda ve tarım alanında çalışmalar yürütmekte olan, bazı stratejistler ileri de gıda savaşların olabileceğini dahi öngörmekteler. Gelişmiş ülkelerdeki gıda israfı ve çok fazla tüketimi, az gelişmiş ve diğer ülkelerle kıyaslandığında,  dünyamızın ileride bir gıda kıtlığı veya gıda – tarım konusunda daha başka sorunlarla karşılaşılabileceğini de hesap etmekteler. Gelişen teknoloji ve teknik elemanların da yeterliliği ile ülkeler gıda güvenliği, sağlıklı ve doğal tarıma yönelik olarak da çalışmalar, araştırma ve geliştirme projelerine de büyük önem atfetmekteler. Devletimiz de bu konuda özellikle de araştırma ve geliştirme projelerine çok büyük önem ve destekler de vermektedir. Tabii ki bu konuda devleti, milleti ve gıda güvenliği konusunda da insanlık için de bir derdi olan bilim adamlarımız ve üniversite yönetimleri de büyük çalışmalar ve gayretler de sarf ediyorlar. Emeği geçen her bir bireye, bu konuda risk alıp yatırım yapan iş adamlarımıza ve tüm bilim adamlarımıza da buradan teşekkürlerimi sunarım.

Devletlerin özellikle de bizim gibi gelişmekte ve az gelişmiş ülkeler, vatandaşlarının refahı adına, tüm altyapı, üstyapı ve sanayi yatırım çalışmalarına hız verirler. Bu yatırımlar bir aşamaya geldikten sonra, teknoloji gelişmiş ve sizin yapmış olduğunuz bu yatırımlar için ek teknoloji yatırımlarına ihtiyacınız olacaktır.  Yani yapmış olduğunuz yatırımlar ile bu güne kadar kazandığınızı tekrardan yeni teknolojinin transferi için ödemek zorunda kalacaksınız! Bu yeni teknolojiyi de almak, transfer etmek zorundasınız! Aksi halde dünya ile rekabet edemezsiniz. Yapmış olduğunuz bu devasa ölçekteki yatırımlarınız artık eski ve demode bir durumdadır! Gelişmiş ülkeler, geliştirmiş oldukları bu teknolojileri bir aşamaya kadar olanı bizim gibi ülkelere satar ve ülke olarak da yeni ve bir üst versiyonunu geliştiremiyorsanız, her daim bu teknoloji ve bilim adamı transferi ettiğiniz ülkelere muhtaç durumdan kurtulamazsınız. Bunun da yolu, bilimin, araştırma ve geliştirmenin merkez üssü konumunda ki üniversitelerimiz ve burada yetişmiş olan beyin bilim adamlarımızdır. Devlet ve millet olarak beyin göçüvermekten ve teknolojiyi de transfer etmekten kurtulmanın zamanı çoktan geldi ve de geçmektedir! Bu konuda ülke olarak ne kadar ivme yakalayabilirseniz dünya ile rekabette de o kadar hızlı ve çabuk mesafe alabilirsiniz. Aksi halde her daim gelişmiş ülkelerin ürettiği bu teknolojiye mahkûm durumdan kurtulamayız ve bu ülkelere de beyin göçü vermeye devam ederiz.

Biyoteknoloji;  İnsan, hayvan ve bitki hücrelerinin fonksiyonlarını anlamak ve değiştirmek amacıyla uygulanan, çeşitli teknikleri ve işlemleri tanımlamak için kullanılan bir terim ve bilim dalıdır. Canlıların iyileştirilmesi ya da endüstriyel kullanımına yönelik ürünler geliştirilmesini, modern teknolojinin doğa bilimlerine uygulanmasını kapsar. Başka bir tanıma göre; Bitki, hayvan veya mikroorganizmaların tamamı ya da bir parçası kullanılarak yeni bir organizma (bitki, hayvan ya da mikroorganizma) elde etmek veya var olan bir organizmanın genetik yapısında arzu edilen yönde değişiklikler meydana getirmek amacı ile kullanılan yöntemlerin tamamına denilmektedir. Biyoteknoloji, temel bilim buluşlarını kısa sürede yararlı ticari ürünlere dönüştürebilmesiyle bir anlamda kendi talebini de yaratabilmektedir.

Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi, kısa bir süre önce kurulmasına rağmen, yürüttüğü bilimsel ve ar-ge çalışmaları ile adından sıkça söz ettirmeyi başaran,  Türk tarımına ivme kazandıracak, yeni bir proje için çalışmalarına başladı.   Konya Şeker ve PANKOBİRLİK ile birlikte yürütülecek olan, domates üretimini olumsuz etkileyen organizmaların, kimyasal madde kullanılmadan ortadan kaldırılması amaçlanan bir projeyi de uhdelerine aldı.  Ülkemizde üretilmeyen, yurt dışından ithal ettiğimiz, özellikle gıda alanında daha sonra sağlık alanına da geçecek, kimyasal kullanmadan, bakterilerle domates güvesini öldüren kit üretmek için ar-ge çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmalar daha sonra özel sektöre de açılacak, istenen kitler milli olarak üretilmiş olacak. Domates güvesi ile mücadelenin yapılacağı bakterilerden üretilecek formulasyonunun olduğu bu kitler, Konya Şeker ve PANKOBİRLİK ortaklığı ile üretilip, Konya Şeker’in seralarında uygulama alanı da bulurken,  Pankobirlik ile Türkiye’de ticari olarak satılmasının da önü açılmış olacaktır. Konya Gıda ve Tarım Üniversitesinin yürütücülüğündeki bu proje; Konya Şeker, PANKOBİRLİK ve Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü’nün ortaklığında hayata geçmesi için de çalışmalar başlatılmıştır. 

Bu asil milletin ve devletin kalkınması adına, risk alan, özellikle de beyin patlatan bilim adamlarımıza.. Her yıl milyarlarca dolar ödediğimiz teknoloji transferinin de önüne geçebilmek adına  ar-ge çalışmaları yürüten bilim adamlarımıza.. Yetişmiş bilim adamlarımızın da gelişmiş ülkelerdeki devasa ölçeklerde ki projeler için beyin göçüne de izin vermemek adına da yatırım yapan ve risk alan; Bu ülke ve milletimizin de bir ‘SİLİKON’ vadisi neden olmasın, diyebilen!  Hemen bir getirisi olmayan, insanlık için  gıda – tarım güvenliği adına bu alanlara yatırım yapan iş adamlarımıza.. Üniversitelerimizde, işi gücü dedikodu üretmekten arınmış, ona buna laf yetiştirmekten kendini soyutlamış, sadece ve sadece  bu ülke ve millet sevdalısı, bu ülkenin kalkınması için de bir derdi olan, üniversite ismi ve bilim adamına da yaraşır bir şekilde, çalışmalar yürüten, tüm akademisyen hocalarımıza.. Özellikle de araştırma – geliştirme projelerine öncülük eden, katkıda bulunan her bir bireye ve üniversitelerimizdeki araştırma geliştirme projelerinde görev alan ve kurumlarımızın her bir üyesine de buradan tebriklerimi sunar, başarılar dilerim.

 

Herkes,  İŞİNİ,  İYİ yapmalı!

Geçtiğimiz günlerde, Meram Belediyesi tarafından tertip edilen ve yürütücülüğü de uhdesine alan,  ‘Elinde AŞ, Kalbinde AŞK’ temalı, 28-30 Eylül tarihlerinde icra edilecek,  Ateşbaz-ı Veli, Aşçı Dede, Mutfak Kültürü Günleri, basın tanıtım toplantısına katıldık. Tanıtım programına,  Başkan Fatma Toru, Belediye Başkan yardımcıları, Belediye Meclis üyeleri, Belediye basın çalışanları ve Anadolu Halk Mutfağı Derneği başkanı Adnan Şahin bey ile birlikte basınımız tarafından da yoğun bir katılım ve ilgi bulunuyordu. Başkan Fatma Toru, basın tanıtım programında yapmış oldukları açıklamalarda, etkinlikler çerçevesinde, bu tarihlerde kadim medeniyetimizden gelen mutfak kültürü hakkında da kabaca bilgiler verdi.

Meram Belediye Başkanı Fatma Toru, 28-30 Eylül tarihlerinde ki Ateşbazı Veli Mutfak kültürü günleri etkinlikleri çerçevesinde ki basın tanıtım toplantısında, Anadolu coğrafyasının çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmasının, ülkemiz için de zengin bir mutfak kültürünü de sağlamıştır. Ülkemiz mutfağının tanıtımı adına ilk kez 2010 yılında İstanbul’da düzenlenen bu etkinlikler, 2014 yılında Konya’ya taşınmıştır. Ateşbaz-ı Veli, Meram ilçemiz sınırlarında meftun, bir Allah dostudur.  Mekân ile program ilişkisi anlamında etkinliklerin Konya’da yapılması da çok manidardır. Aynı zamanda Ateşbaz-ı Veli, bizim ‘Aşçı dede’mizdir. Şehrin ve ülkenin tanıtımında, Ateşbaz-ı Veli’nin güçlü bir simge olduğu, Ateşbaz-ı Veli’nin, uluslararası arenada adına türbe yapılan ilk aşçı olduğu için de tüm gastronomi çevrelerince de bilinmektedir. Ateşbaz-ı Veli, sadece aşçılığıyla tanınmıyor, bizim için sadece bir mutfak ekolü ve sadece mutfak kültürünün taşıyıcısı de değildir. Ateşbazı Veli, aynı zamanda bir eğitim ve bir terbiye makamıdır. Biz arzu ediyoruz ki Ateşbaz-ı Veli, hem yemek kültürümüzle, hem tasavvufi boyutuyla, hem de eğitim konusunda da bir ekol olması ile uluslararası arenada ve bu anlamda da tanıtabilmek, noktasında ki açıklamalarının da çok dikkate değer olduğunu düşünüyorum.

Ateşbaz-ı Veli, kabaca incelediğimizde; Mevlana Dergâhının en mühim kısımlarından biri Matbah-ı Şerif, en önemli şahsiyetlerinden biri ve temsil ettiği makamdır. Tam bir teslimiyet makamı olan Matbah-ı Şerif’te yüzyıllar boyunca ‘hem aş, hem de gönüller’ pişirilir. Aileyle birlikte Horasan’dan gelen, daha zayıf bir rivayete göre de Karaman’dan bu kutlu kafileye katılan İzzeddin oğlu Yusuf’a, Dergâhta yemek pişirmek için odun kalmayınca Hz. Pir’in himmetiyle ayaklarını kazanın altına sokarak kazanı kaynatması üzerine, yine Hz. Mevlana tarafından ‘Hay ateşbaz, hay!’ denilerek bu isim konulur.

Gastronomi, sözlükte yemekten anlama, iyi yemek sanatı ve yemek bilimi gibi tanımlamalara verilen ve yemeğin alfabesini bilmektir. Yemek, yalnızca yaşamak ve karın doyurmak için yenilmez. Yemek kültürel bir bağdır, ifade sanatıdır, bir yaratıcılıktır, bir sosyalleşmektir! İnsanlar ve uluslar arasında kurulan güçlü bir bağdır. Gastronomi, yemek ve kültürler arasındaki ilişkiyi inceleyen bir uzmanlık alanı da diyebiliriz. Gastronominin içinde hijyen neredeyse ilk sıradadır; Yemeğin anatomisini bilmektir. Hem hijyenik, hem iyi hazırlanmış, hem damağa ve hem de göze hitap eden bir sistemdir. Bir gastronom için  yemeğin içindeki malzemelerin kimyasal açıdan da birbirini tamamlıyor olması, birbirleriyle uyum içinde olması, etkileşimlerinin güçlü ve doğru olması, oranları ve ölçüleri, kullanılan malzemelerin tazeliği, mevsiminde olup olmadığı ve hatta yetiştiği toprağın özelliği dahi önemlidir.  Turizm fakülteleri bünyesindeki Gastronomi bölümleri ile zengin bir yapıya ve çeşitliliğe de sahip olan Türk mutfak kültürünün akademik bir çerçevede muhafaza edilmesini, gelecek kuşaklara da taşınmasını sağlamak ve bu kültürü dünya arenasında, uluslararası platformlarda da tanıtımı amaçlanmaktadır.

Meram belediyesi tarafından yüklenilen ve bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında uhdelerine alınan, ‘ Elinde Aş, Kalbinde Aşk’ konsepti çerçevesinde ki, ‘Ateşbaz-ı Veli, Aşçı Dede, Mutfak kültürü günleri’ için öncelikle tüm belediye ekibine, sponsor firmalarımıza ve emeği geçenleri şimdiden tebrik eder, başarılar dilerim. Böyle etkinliklerin sadece bir kurum tarafından yüklenilmiş olması da biraz tuhaf gelmektedir!  Şehirde ki bu alandaki tüm paydaşlarla birlikte böyle bir program, daha kapsamlı olarak yapılabilir mi? Bu şehre gelen yerli ve yabancı turistler, sadece Meram ilçemizi mi ziyaret etmektedir, diğer ilçe sınırlarına, hiç selam vermeden bu şehri terk mi ediyorlar ki? Böyle bir etkinlik çerçevesinde, en önemli paydaşlardan birisi ve kazanan taraf olması gereken, bu şehrin Oda ve Meslek kuruluşları neredeler ki? Şehrimizde bulunan üniversitelerimizin, Turizm fakülte dekanları ve yöneticileri,  Gastronomi bölüm başkanları ve bölümün diğer öğretim görevlisi hocalarımız neredeler? Masa başında mı anlatacaksınız ki, yemek yapmayı ve mutfak kültürünü, öğrencilerinize!  Şehrinizde, yemek ve mutfak kültürü ile ilgili kapsamlı bir etkinlik düzenleniyor ve bu etkinlikte ki fayda sağlayacak olan, kazan kazan konumunda olması gereken,  tüm paydaşlardan hiç kimsecikler yok! Ne ala memleket!    

Geçtiğimiz günlerde, biz gazetecilere yönelik olarak; Ömründe gazete görmemiş, bir öğrencisinin elinden tutup, bir gazete veya basın kuruluşuna ziyarete gelememiş,  gazetecilerin çekmiş olduğu maddi ve manevi sıkıntıları bilemeyen, kendi fil dişi kulesinden, yani Kaf dağının arkasından,  ahkam kesen bir akademisyenin hakarete varacak düzeydeki ifadelerine bir bakalım! Bu şehirde ki, ‘gazetecilere, biz adamlığı da, gazeteciliği de öğreteceğiz’, diyen bir akademik mantalite ve düşünce yapısı ile nereye varabilirsiniz ki? Hangi ülke ile rekabet edebilirsiniz ki? Hangi akademik ve bilimsel  başarıdan bahsedebilirsiniz ki?

 

Bu Israr Niye!

Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimi lideri Mesut Barzani, dünyadaki ve bölgemizdeki karışıklıkları fırsat bilerek, bir oldubitti ile dün itibari ile bağımsızlık referandumunu yaptı. Biz yazımızı yazarken daha sonuçlar net olarak da belli olmamıştı.  Bu gün, sabah itibari ile sonuçlar da netleşecektir! Bölgedeki tüm komşu devlet ve liderler, bu bağımsızlık referandumu, sonucu ne olursa olsun,  ‘’YOK’’ hükmünde kabul ederken, bu karar da ısrar etmenin bir mantığı da var mıdır?  Bölgesinde, komşuları ile ticari ve diğer ilişkiler olmadan ne yapabilirsiniz ki? Tüm komşularınızla kavgalı bir durumda, nasıl huzur ve selamet bulabilirsiniz ki? Barzani, tüm bunlara rağmen yine de ısrar etmesinin bence başkaca bir hesap ve kitap içinde olması gerekiyor? Veya insanın akıl tutulması durumunda olması gerekir! Böyle bir durum olmadığına göre, bir bölgenin başkanı konumundaki lider, neden tüm bu işlere kalkışıyor, zorlama yolunu da tercih edebilir ki? Barzani, birey olarak kontrolünü tamamen kaybetmiş olabilir mi? Kürsel güçlerin tamamen denetim ve yönetimleri altına girmiş olabilir mi?  Anlamak ve yorumlamak gerçekten de zor bir durumdayız!

Küresel güçler, dünya hegemonyaları adına, dünya ölçeğinde ve bölgemizde meydana gelebilecek bir kaos ve savaş ortamından, ne kadar insanın bu işlerden zarar görebileceği de hiç umurlarında değildir! Tarihin tozlu sayfaları bunun örnekleri ile doludur! 1. Ve 2. Dünya savaşlarında ne kadar insanın öldüğü, kaybolduğu ve de yaralı olduğu da bellidir!  Soğuk savaş dönemleri ve 2000’li yıllara kadar da küresel güçlerin kurmuş oldukları terör örgütleri üzerinden, geçmiş savaşlarda kaybedilen insanımız kadar bir kaybımızda bulunmaktadır? Ne için? Tüm bunlara sebep nedir? Bu bölgelerdeki kaynaklara sahip olabilmek! Sadece ve sadece bu kaynakların yönetimi ve kontrolünü kendilerine bağlamak! Ülkelerinde sadece müreffeh bir hayata ulaşmak! Dünya hegemonyaları ve liderliklerinin de devamını garanti altına alabilmek!  Başkaca bir sebep mi arıyoruz? Afganistan ve Irak’a özgürlük! için gelen yine bu küresel güçlerin neler yaptığı da meydandadır! Buradaki vatandaşların özgürlüğü! için minimum 3 milyon insan hayatı ile ödemiştir. Kayıp olanlar ve yaralananlar mı? Onları hiç hesaba dahil edemiyoruz ki?   Peki, bu bağımsızlık referandumu ile bölgemizde ne kadar insanımız canı ile ödeyecektir? Bu ısrar ve inatlaşmadan sadece ve sadece bölge insanlarımız zarar görecektir. Bir bölgenin ve halkın lideri olduğunu da iddia eden bir kişi, vatandaşlarının ve tüm bölge halklarının da zarar görmesi adına, inatla ve ısrarla, böyle bir işe nasıl kalkışabilir ki? Bu durumu da anlamak gerçekten de zor!

Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimi lideri Mesut Barzani, almış olduğu bağımsızlık referandumuna karşılık,  bölgenin iki güçlü komşusu ve de garantörü konumundaki ülkelerini neden karşısına alabilir ki? Daha düne kadar, bölgenin yaşamsal alandaki her şeylerini temin eden bu ülkelere rağmen! Küresel güçler tarafından, daha üst perdeden garantiler veya başkaca vaatler mi almıştır? Bilemiyorum! Tarih bunları da yazacaktır! Nasıl ve ne şekilde yazacaktır? Yüz binlerce, belki de milyonlarca bölgemizin masun insanın canına mal olan bir kuru, inat ve kibir!  Değer mi tüm bunlara! Yazık değil mi bu insanlara!

Türkiye Cumhuriyeti devleti, devletimizin varlığına ve de milletimizin de birliğine büyük bir tehdit olarak gördüğü bu bağımsızlık referandumunu en sert tepkileri vermiştir. Olması gereken de budur! Başkaca bir tavır ve davranış bekleyen tüm devlet ve liderleri de hata ve hayal peşindedir. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi akabinde, devletimizin en kılcal damarları ve birimlerinden temizlenen hainler – taşeronlar ve işbirlikçiler, devleti ve milleti ile bütünleşen, her bir kurumu ile de yerli ve milli bir duruma geçen ve de duruş sergileyen, bu devletin almış olduğu tüm kararlardan, elbette ki tüm küresel güçler ve bölgesel aktörler de rahatsızlık duyacaktır. Aslında bölgemizde yaşanan ve yaşanması muhtemel  kavganın sebebi de budur! Dünyamız ve bölgemiz yeniden şekillenirken, yeniden dizayn edilirken, yeniden haritalar çizilirken ve yeniden bir paylaşım planlanırken, 65 ülkenin de altına da imza koyduğu, refah – zenginlik – huzur ve kazan- kazan durumu olan  ‘ Bir Yol – Bir Kuşak – Yeni İpek Yolu Projesinde, Ülkemizin konumu ve de duruşu sıkıntılar vermektedir, bölgemiz adına tüm operasyon yapan ve planlayan tüm oyunculara! Bölgemiz adına,  Kavganın sebebi de aslında budur!

 

Barzani ve Bir Yol Savaşı!

Küresel Güçler,  Dünya ölçeğinde ki, sömürü ve hegemonyalarının devamı adına, her dönem,  kaos ve savaş çıkarmaktan hiç çekinmezler. Küresel güçler,   sadece ve sadece,  ülkeleri  ve ülke insanlarının refahı – zenginliği için  ekonomik kaygılarla, diğer bölgelerdeki,  yer altı ve yer üstü kaynaklara  da kolay bir şekilde  ulaşmayı , erişebilmeyi planlar ve ona göre de  bu bölgelerde her türlü  kaos ve savaşlar çılarmaktan  da hiç bir zaman geri durmazlar. Bu işleri yaparken,  doğrudan  yapamadıkları dönemlerde ise kurmuş oldukları terör örgütlerini de, bu  bölgeleri  sadece karıştırmak ve kışkırtmakla hedeflerine ulaşmayı  planlar ve denerler.  Küresel güçler, başarıya ulaşabilmek için her bir yolu ve yöntemi,  bu terör örgütlerine de verilebilecek tüm lojistik, tüm  teknik,  tüm eğitim, her türlü  silah  ve diğer destekleri de hiç bir zaman eksik etmez ve de  sakınmazlar. Neden? Ne için yaparlar  tüm bu işleri? Babalarının hatırı için değil tabii ki! Koca koca  küresel güç ve devletlerin,  bir hesabı ve kitabı da mutlaka vardır ve de olmalıdır! Varlıklarının devamı ve de dünyada süper güç olma yolunda ki  hegemonyalarının sürdürülebilirliği adına yaparlar, tüm bu kirli ve de pis  işleri!

Küresel güçler, Hegemonyalarının sadece devamı için,  1. ve 2. Dünya savaşlarında, milyonlarca insanın ölmesine, milyonlarcasının evlerini ve  yurtlarını terk etmelerine, kaybolmalarına  ve sakat kalmalarına  da sebep olmuştur.  Küresel güçler, Neden yapmıştır tüm bunları? Bu kadar insanın ahını  almak için, sadece,  dünyalıklar adına değer mi? Medeniyet ve kültür  farkı da  budur işte! Var mı dır bizim kültürümüz ve medeniyetmizde, bir insanın ölümü ve  zarar görmesi üzerine kurulabilecek bir mutluluk ve huzur abidesi! Olabilir mi böyle bir şey! Küresel güçlerin refahı  için her şey  ama her şey normaldir, olabilir ve de  yapılabilir! Bizim medeniyetimizin  temeli ve özü, İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın!  Bir  İnsanın  ölümü ve insanlığın da yok olması  üzerine kurulabilecek bir refahı ve de bir  mutluluğu, tabii ki kabul edemeyiz!

Küresel  ve bölgesel güçler, 1. Dünya savaşından önce,  saflar  belirginleşmiş, taraflar ve bloklar netleşmiş, savaşın çıkması için de sudan bir sebep, bir bahane ve bir kıvılcımın  çakması  sadece aranmakta ve de beklenilmektedir.  Küresel güçler ve onların  bölgemizde cirit atmakta olan  arkeolog kimlikli ajanları tarafından dolduruşa gelen, gazlanan ve hangi vaatlerle olduğu da sır olarak kalan, Sırplı bir öğrencinin ‘Avusturya – Macaristan’  İmparatoruna suikast düzenlemesi, 1. Dünya savaşının kıvıcımını ve fitilini de ateşlemiş oldu. Küresel güçlerin istediği bir göz, bir Sırplı öğrenci onlara verdi tam çift göz!  Dünya  Savaşının  bahanesi bulunmuş  ve bölgemiz tam bir kan deryasına dönmüş oldu. Bu savaşlarda Dünya ölçeğinde,  minimum 136  ile  148 milyon arasında bir insanın  öldüğü düşünülmektedir. 1. Dünya savaşının kıvılcımı ve fitili;   tek bir  silah,  tek bir  mermi, bir sırplı öğrenci, bir imparator ve bir suikast! Sonuç! Tüm bunların sonunda ne mi olmuştur? Dünya ölçeğinde,  Milyonlarca insanın ölümü, dört  adet dünya imparatorluğu devletin  yıkılması –  parçalanması, küresel güçler tarafından  yönetilebilir ve  de kontrol edilebilir, irili ufaklı yüzlerce devletciklerin ortaya çıkarılması! Tüm bunlar yetmez gibi!  İnsanlık adına da dersler alınmamış gibi! Küresel güçler, yeniden bir  planlama, bir  bölme  ve de bir parçalama girişimlerine,  tekrardan ve yeniden bir haritalama operasyonlarına, dünya ve özellikle de bölgemiz sahne almaktadır.

Bu güne baktığımızda neler yaşanmakta ve ne gibi işler olmaktadır?  Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetimi bağımsızlık ilanı yönünde bir adım atmak suretiyle, bir referandum yapmaya kalkışmıştır.  15 yıldır, silah  ve zorbalıkla  boşaltığınız, insanlarını da başka bölgelere sürgün ettiğiniz  topraklarda mı,  yapacaksınız, bu referandumu?  Bunun adına da Bağımsızlık referandumu, diyeceksiniz öyle mi? Barzani ne yapmaya çalışıyor ki? Kim ve hangi güç, Barzaniye,  bu referandum  için talimat ve emirler vermektedir ki?  Barzani ve arkasında ki güçler, neyin Kıvılcımını ateşlemeyi planlamaktadır ki? Bu günün dünden,  yani 100 yıl öncekinden, 1. ve 2.Dünya savaşlarından öncesi konjonktutel durumdan bir farkı var mıdır? Dünya ve bölgemiz bir dejavu mu yaşamaktadır? Yoksa bizler, özellikle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milleti olarak, bu işleri biraz abartıyor ve de çok mu büyütüyoruz ki? Devlet olarak,  yapılan tüm hazırlıklar,  tüm askeri ve diğer tedbirler normal midir? Tabii ki doğaldır ve de normal bir durumdur.  Devletimizin  bekası ve Milletimizin de birliği için yapılanlar azdır. Daha  fazlası da yapılmalıdır! Sen bu bölgeye 3 bin tır silahı,  kime ve kimlere, ne için yığmıştın? Sınırlarını korumak  için mi?  Zevk olsun diye mi? Spor olsun diye mi? Git başka bölgede,  özellikle de kendi sınırlarında yığınak yap,  tüm bu askeri hazırlıkları,  hem de zevkine ve de  spor olarak! Barzani bu referandum ile Dünya savaşını mı çıkarmayı planlamaktadır ki? Ağababaları böyle bir görev vermiş olabilirler mi ki? Ağababalarının yaşaması,  dünya hegemonyalarının da devamı ve sürdürülebilirliği adına, öncelikle durdurmayı veya denetimleri altına almayı  da planladıkları, 65 ülkenin de altına  imza koyduğu;  Kalkınma – Refah ve Zenginlik  projesi olan “”Bir Yol, Bir Kuşak – Yeni İpek Yolu”” savaşının fitilini ve kıvılcımını mı da ateşlemek görevini mi  vermişlerdir; Barzaniye, kendi ifadelerinde ki, bağımsızlık referandumu ile! Bilemiyorum ki!

Ekonomi Bakanlığında, Konyalı, bir Bürokrat!

Çevre  Şehirler,   özellikle de merkeze uzak olanlar, Merkez ile,  yani Devletin yönetimde ki kalbi mesabesinde bulunan Ankara ve Ankara Bürokrasisinde, erişebileceği – ulaşabileceği bireyler ve kendi öz evlatları vasıtası ile şehirlerine yatırım vb.  konularda öncelik, hız  ve de çabukluk  elde edebilirler. Konya gibi şehirler,  özellikle de şehrin ileri gelenleri,  bu evlatlarının adedini,  Ankara bürokrasisinde  artırmak  noktasında çok da mahir değildir. Konya  protokolü ve ileri gelenleri, kendi bilgi, birikim, yetenek ve liyakatları ile bu noktalara kadar gelebilen evlatlarına,  daha üst bir konuma gelebilmesi için  bir desteği olduğu da söylenemez. Bu bireylerin de, Konya siyaseti ve ileri gelenlerinden böyle bir taleplerinin olduğu da zaten yoktur; Yeter ki yerel  yöneticiler ve ileri gelenler de bu kişilere sadece gölge edilmesin! Yeter!

Ekonomi Bakanlığı, daha önceden, Hazine ve Dış ticaret müsteşarlığı olarak, bu ülkeye hizmetlerine devam eden çok önemli  iki kurum,   2023 – 2053 ve 2071  Büyük Türkiye  hedefleri çerçevesinde, ihracata dayalı bir ekonomi ve Ekonomik olarak da  Dünya ölçeğinde Güçlü bir Türkiye ideallerine matuf olarak,  2011 yılında ki bir kanun ile kurulmuş ve bu birimler de Bakanlık bünyesinde faaliyetlerine devam etmeye başlamıştır. Hazine ve Dış ticaret müsteşarlığı bu ülkede, özellikle,   nitelikli ve liyakatli kadroların – bireylerin de yoğun olarak  bulunduğu,  bu devket ve millet için de  stratejik kurumlarımızdır.  Bu kurumlar; Devletimizin  ekonomik alanda ki stratejik  önem arz ettiği  için de planlama ve öngörüleri ile, diğer bakanlıklarımızın da neredeyse, nitelikli ve taktik kadroların da, yetiştiği ve  dağılımının da  olduğu çok önemli birimlerdir. Bakanlık,   ülkemizdeki, dış ticaret birliklerinin ve özellikle de ithalat  – ihracat konusunda, yerli ve milli üretimi – üreticiyi desteklemek ve gelişmesi adına da,  Dünya ölçeğinde ki 17. Büyük Ekonomiden 10. sıralara çıkabilmek –  inebilnek için de  planlamalar,  düzenlemeler, yönetmelikler  ve uygulamalar da bulunmaktadır.

Ekonomi Bakanlığında, Sayın Bakanın, TBMM’de milletvekilliği danışmanlığı döneminden itibaren birlikte çalıştığı ve bir dönem de, bakanlık özel kalem  müdürlüğü görevlerinde bulunan, halen  Bakanlık  Siyasi Baş Danışmanı  görevinde ki hemşehrimiz, Karapınar ilçemizin  yetiştirdiği,  İbrahim Ceyhan; Kapısı  ve Gönlü, her daim Konyalılara   açık,  bu ülkeye, bu asil millete   ve Konyamıza da  hizmet aşkı ile dolu bir Anadolu evladıdır.  İbrahim bey; Hemşehri sevdası ile ruhu,  gönlü ve kalbi  her daim yanan, Ankara bürokrasisinde ki, genel kanaat ve uygulama olan, soğuk, ulaşılamaz – erişilemez, küçük dağları ben yarattım edasından arınmış,  Konyalı hemşerileri ile Bakanlıkta ki  odasında  her zaman çayını – çorbasını  içebileceğimiz ve şehir adına da dertlerimizi – sıkıntılarımızı – sevinçlerimizi de paylaşabileceğimiz,  bir Konya  aşığı ve sevdalısı bürokratımız! Konya  içeride ki  sosyal – siyasi gücü ve dışarıdaki evlatlarına da bu gücün yönetimi ile de  sahip çıkabilir, birbiri ile uğraşmayı  da bırakabilirse, Konyalı bürokratlarımızın da birbirine bağlılığı ve dayanışmasının oluşması ve  sağlanması ile bu şehir, Devletimizin  hizmet ve yatırımları noktasından daha güzel  yerlere ve   çok üst seviyelere gelecektir,  diye düşümüyorum.
He yıl düzenlenmekte olan ve bu yıl da 12.si tertip edilen, emeği geçen her bir kurum – kuruluş yöneticisi, çalışanı ve her  bireye de  Teşekkürü  bir borç bilirim, “Hep Birlikte Konyayız” temalı programların daha üst bir seviyeye gelebilmesi ve Ankara bürokrasisinde ki  bir birinden habersiz olan,  hem şehrilerimiz arasında bir tesanüt ,  bir dostluk, bir dayanışna ve birlikte de iş yapabilme yetisi ve becerilerimizin de gelişmesini,  Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim. Allah,  bizlere elimizin altındaki bu değerlerin  kıymetini bilenlerden ve klasik Konyalı duruşu ve tavrı olan,  bu bireyleri de aşağı çekmek için uğraşanlar ve enerjisini de bu uğurda harcayan ve  tüketenlerden olmamız  dileklerimle!

Savaşın Ayak Sesleri!

Dünya ve özellikle bölgemiz  yeniden bir dizayn  ve paylaşım girişimlerine sahne olmaktadır. Küresel Güçler,  100 yıl önce yarım bıraktıkları etnik  haritalama ve bölme işlemlerine son bir hızla devam etmek için her  bir fırsatı ve konjonktutel durumu bahane edip  kullnanıyorlar. Bunun için de içeriden ve dışarıdan sürekli bir  yeni işbirlikçiler ve taşeronlar ağababalarına  hizmete ve  uşaklığa hazır ve nazır durumda beklemektedir.  Bu bölge de uşaklar  ve işbirlikçiler olmadan  olumsuz bir girişimlerin olmasını da beklemek hayal olur. Her dönemde,  bir hain veya uşak, küresel güçlerin  bu bölgelerdeki kaos planlarına matuf olarak  emir ve komuta için hazır durumda bekketilmeye  devam etmiştir.

Küresel güçler planlamalarına bizler gibi anlık ve günlük olarak yapmıyorlar. Kabaca 100 yıllık planlarla gelmeye devam ediyorlar. Osmanlı İmparatorluğunu  bölme ve parçalama gşrişimlerinde,  her daim yanlarında ve hizmetlerinde olan  bizden görünümlü fakat nesepleri ve  cibilliyetleri farklı olan Aileler, bu gün de tekrardan harekete geçirilmiştir. Neden? Bu nasıl bir planlama?  Böyle bir çalışmaları bu güçler  nasıl ve hangi arada  yapıyorlar ki? Bizim gibi devlet ve milletlerin anlayamadığı ve de kavrayamadığımız girişimler, tüm bunlar!

Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimi, küresel güçlerin gazlaması ve 100 yıllık yarım kalan hesap – planları çerçevesinde  ise 25 Sylül tarihinde, bölgemiz ve kendileri için de yanlış bir girişim için harekete geçirilmiştir. Barzani ne yapmaya çalışmaktadır?  Barzani bu girişimi başarı ile sonuçlansa dahi bu devletin yönetim ve denetimini kendilerine de bırakabileceklerini mi zannediyor ki? Küresel  güçler dünya ve  bölgesel hegemonyaları için bu defa da Barzaniyi  ve Kürt kardeşlerimizi kullanmaya ve onlar üzerinden bu bölgeyi karıştırmayı planlamaktadır! Yani yine milyonlarca insanımız canı ile ödeyebileceği hain bir  ve karanlık bir plan! Bu bölgede kurulması planlanan küçük, yönetilebilir ve yönlendirilebilir  devletçikler ile bölgenin zenginliklerine küresel güçler sadece  konmayı da planlamaktadır. Bölge devletlerinin bir ve beraber olması bu girişimlerin önüne geçecektir! Bölge devletlerinin bir ve beraber hareket etmesi bu bölgeye huzuru, barışı, selameti ve zenginliği de getirecektir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi akabinde, yerli ve milli bir seviyeye ve noktaya gelmiştir. Emir ve komuta zinciri de tamamen yerli ve milli olmuştur. Daha önceden Emir – Komuta kademesinde ki  inkıtaya uğrayan emir ve talimatlar  bu defa devletimizin birliği ve milletimizin de beraberliği için  yürürlüğe konmaktadır.  Türk Silahlı kuvvetletiniz, Kuzey Irak ve Kuzey Suriyede küresel güçler tarafından  planlanmakta olan koridor veya devletçikler için  BEKAMIZ ve VARLIĞIMIZ adına hatekete geçmiştir. ABD tarafından  destekli,  1300 tır silah ve de  lojistikle  bir şekilde donatılan,  YPG ve PYD  terör örgütlerine karşı da Türk Sikahlı kuvvetlerimiz her birimi ile Teyakkuza geçirilmiştir. Olması gereken de budur!  Allah;  Türk Silahlı kuvvetlerimizin her bir evladına bu devletin bekası ve de bu milletin birliği için yapmış oldukları tüm çalışmalar da  yar ve yardımcı olması dileklerimle, başarılar dilerim.

Genel Kurul mu? Bayram mı?

Ülke tarımı ve tarıma dayalı sanayinin gelişmesi, çiftçilerin bilgi ve gelir seviyesinin yükseltilmesi, Türkiye’nin ihtiyacı olan ham maddenin de dışa bağımlı olmaktan kurtulması ve karşılanabilmesi, üretimin sürdürülebilir hale getirilmesi, refah ve kalkınmanın artırılması için de önemli bir misyon üstlenen, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Seçimli Olağan Genel Kurulu, yoğun bir katılımla, Konya Şeker Merkez Kampusunda gerçekleştirildi.   AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy işleri Komisyonu Başkanı, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, tek aday olarak girdiği, son yıllarda yapılan diğer genel kurullar ile kıyaslandığında, çiftçilerin talebi ve üreticide oluşan Konya Şeker birlik ve beraberlik mutabakatı üzerine,  çok yüksek bir katılım oranı vardı.  Kooperatif gündeminin yanı sıra, tarım sektörünün geleceğinin de konuşulduğu Genel Kurula, binlerce üretici,  çok sayıda ilçe belediye başkanı ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katılımları ile büyük bir coşku, bir bayram ve kutlama havasında yapıldı. Emeği geçen herkese teşekkürler ve tebriklerimi sunarım.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurula göndermiş olduğu; “Üretimde verimliliğin ve üyelerinin de gelirinin artırılması, haklarının korunması, ülkemizde tarımsal kalkınma hedeflerine ulaşması hususlarında önemli görev üstlenen, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifine başarılar dilerim’’ tebrik mesajının iki defa okunmasına ve üretici çiftçilerimiz tarafından ayakta dinlenmesi suretiyle de, çok büyük bir alkış almasına ve duygulu anların da yaşanması vesile olmuştur.  

Başkan Konuk, genel kurulda; ‘’Türkiye’nin alışık olmadığı şekilde, bulunduğu makamdan kendi isteği ile ayrılmak yönündeki iradesini, üreticilerle paylaştığını, fakat üreticinin buna rıza göstermediğini ve çeşitli senaryoların üretildiği, gerçekle ilgisi olmayan dedikodu ve tezviratların  yapıldığı da herkesin malumudur! Bu dedikodu ve tezviratları, hiç bir zaman önemsemediğini, yeniden aday olmak konusunda ki kararı almasında ise asıl etkenin, üretici çiftçi kardeşlerimizde ki ‘endişe ve kaygı’ olduğuna yapmış oldukları vurgunun,  bulundukları makamlardan güç alan, makamlarda iş dahi üretemeyen ve makamları da hiçbir zaman terk etmek istemeyen, idareci ve yöneticilerimiz için de çok manidar ve dikkate değer, olduğunu da düşünüyorum.

AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy işleri Komisyon Başkanı, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk,  Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Olağan genel kurulunda; “Yoklukla mertlik olmaz” diye sözlerine başladı! Kendisinin gençlik dönemlerinde, ülkemiz gençlerinin sağ sol diye bölündüğünü, her iki taraf, kendi samimi inancı ve ideolojisi için de birbirini vuruyordu. O dönemde bir başkent için, Türk’ün bayrağını dikeceğiz, diye çok slogan attım! O bir iddiaydı! Fakat bugün o bayrağı ‘Torku’ markalı ürünlerle,  o başkentteki marketlere ve başka ülkelere de diktik, Elhamdülillah! Ne kadar şükretsek azdır!  Konya Şeker kurduğu, Gıda ve Tarım Üniversitesi ile, Tarım sektörü olarak, dışarıya yani ithalata, en çok parayı ödediğimiz tohum  sektörüne de büyük katkı sağlayacaktır. Fabrika kurarak tohum üretemezsiniz, bilgiyi üretirseniz, ancak tohumu da üretebilirsiniz! Bu yıl Konya Şeker Üniversitesi, 700 çeşit buğday tohumu üzerinde çalışma başlattık. Bu çalışmalar çeşitlenecek, bu kuruma, çiftçimize ve ülkemiz tarımına da katkı vermeye devam edecektir!  Konya Şeker, çiftçinin malı olduğunu, üreticiden de malına ve mülküne sahip çıkmasını talep ettik! Türkiye’de geçmişte başarılı kooperatif örneklerinin olduğunu, sahipsiz kaldıkları, üreticiler tarafından sahip çıkılmadıkları için büyük bir kısmının güç duruma düştüğünü gördük. Bu güne kadar aynı film onlarca defa sahnelendi, isimleri değişti, yerleri farklı oldu, ama sonuç –  akıbet, hep aynı oldu; Hepsinin kapısına kilit vuruldu! Çok iyi niyetlerle bir araya gelen insanımız, bir birine sarılarak, omuz omuza vererek kurduğu işletmeler, önce büyüdü, sonra “içeride ve dışarıda ki birilerinin menfaatine dokunmaya”  başladı! Bir birine sarılanlar, birbirine omuz verenler, önce aralarına nifak sokuldu, sonra da birbirlerine omuz vurmaya başladılar! Sonra da birlikleri bozuldu, güç ve güvenleri dağıldı,  en sonunda bu işletmelerde bu işletmelerin sahiplerinin toplandığı mekânlarda kavga ve nizalar hiç eksik edilmedi. Sonra mı? Sonrası malum; Böl, parçala ve yut!  Bir olalım, iri olalım, diri olalım, güçlü olalım, bu kuruma sahip çıkalım ve daha önce kötü örneklerle dolu kooperatifler tarihinin tozlu sayfalarında yer almamak adına, dedikodulara itibar etmeyelim, işimize bakalım, üretmeye ve çalışmaya devam edelim! 2023 -2053 ve 2071 hedefleri doğrultusunda, Dünya ve bölgemiz ölçeğinde,  mazlum milletlerin umudu olan,  daha güçlü bir Türkiyeyi hep birlikte kurabilmek adına çok çalışalım ve çok üretelim’’  ifadelerinin de kayda değer olduğu kanaatini taşımaktayım.

Hafta sonu gerçekleştirilen, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi 65. Olağan genel kurulu, organizasyon, güvenlik, ikramlar ve diğer tüm çalışmaları ile takdire şayandı.  Emeği geçen, tüm Konya şeker personeli,  güvenliği sağlamakla görevli emniyet mensupları ve diğer kamu kurum çalışanlarımıza da buradan teşekkürlerimi sunarım.  Genel Kurul delegesi çiftçilerimiz, aileleri, eşleri, çocukları, komşuları ve torunları ile neredeyse bir ‘Bayrama’ ve bir ‘Kutlamaya’  gider gibi gelmişlerdi, Konya Şeker Kampüsüne;  Yakın ve uzak demeden, yorulmadan ve aman sen de demeden, sadece bu havayı,  atmosferi ve BİRLİK – BERABERLİĞİ teneffüs etmek için! Başkan Konuk’un sürekli olarak, üretici çiftçilerimize vurguladığı ‘Kurumunuza sahip çıkın’ ifadelerinin de bu genel kurulda perçinlenmiş ve de gerçekleşmiş olduğuna da şahit olduk. Başkan Konuk ile birlikte, Genel kurul salonu ve Konya Şeker kampüs alanında,  çalışma arkadaşları ile sohbet  edip, gezerken; Karşılaştığı ve önüne gelen, her bir üretici çiftçiyi kucakladığına, ilçesi, köyü ve ismi ile de hitap ettiğine,  fert fert her çiftçinin halini ve hatırını sorduğuna,  bire bir her birey ile  ilgilendiğine ve sohbet  ettiğine, seçim sürecinde, her bir çiftçiye genel kurula matuf  olarak  bölgelerindeki çalışmaları ve desteklerden dolayı,  tebrik ve teşekkür ettiğine de müşahit oldum! Başkan Konuk;  tarımı, tarım sektörünü,  köylüyü ve çiftçiyi de, bu şehir ve bu ülkede,  en iyi bilen, en iyi bir şekilde de uygulayan ve TBMM’de, Tarım, Orman ve Köy işleri Komisyonu başkanlığından,  “‘ GIDA ve TARIM BAKANI “‘ olacak bir bilgi, bir donanım ve kabiliyette olduğunu,  2023 – 2053 – 2071 hedefleri ve çok daha güçlü bir Türkiye  idealleri çerçevesinde, bu ülke,  bu millet ve mazlum milletler  için de bir derdinin olduğunu, buradan, özellikle tüm Konyalılara, Konya protokolüne ve etkili yetkili tüm siyasi karar mekanizmasında ki bireylere, bir iletişimci ve gazeteci duyarlılığı ve gözlemlerime dayanarak,  sadece hatırlatmak isterim.

 

‘Arakan’ Bir Güzergâh Temizliğidir!

Dünya ve özellikle de bölgemiz, , 100 yıl önce olduğu gibi, küresel güçler tarafından, yeniden bir dizayn, bir güç savaşı ve yeniden tekrar bir paylaşım savaşlarına sahne olmaktadır. Bazı dostlarımız sohbet ortamlarında etmiş olduğumuz bu ifadeler karşısında bazen şaşkına dönüyor, ya da çok abartıyorsunuz gibi serzenişlerle karşılaşıyoruz. Bizim bölge halkımızın en büyük sorunu, üzerine doğru gelmekte olan çok u büyük bir yeniden savaşı ve yeni paylaşımı kavrayamamanın vermiş olduğu sıkıntıları yaşamaktayız. Bölge halkları olarak her daim içimizden, tipi bizden olup, çipleri dışarıda olan, kontrol ve denetimleri başka güçlerin elinde olan,  bizden görünümlüler tarafından kandırılmışızdır. Aslında buna kanmak da denmemelidir? Artık yeter! Nereye kadar? Yarın bir devletimiz kalmayınca mı, uyanacağız! Müslüman bir delikten hani iki defa ısırılmazdı? Hani Müslüman uyanık olması gerekirdi? Hani Müslüman Allah’ın ‘basar’ sıfatı ile bakar ve olayları da ona göre ‘fehim’ eder, öylece kararlar verirdi? Ne oldu bize? Ne oldu böyle bizlere? Ne hallere geldik Allah’ım! Dünyalıklar için ne hallere düştük! Demek ki sorun birey ve müminler olarak bizde! Suçu başkasına atmakla bu yükten ve vebalden kurtulamayız! Kurtulacağını zanneden, özellikle de sorumlu idareci makamında bulunanlar, bu asil millet ve mazlum milletlerin selameti ve huzur adına, yarınları adına da çok büyük veballerin altına imza atmaya devam ediyor demektir! Allah; Akıl ve Feraset versin!!

2001 yılında, küresel güçler, gelecekleri ve dünya hâkimiyetlerinin devamı, sürdürülebilirliği adına, türlü bahaneler üretilerek ve yanlarına aldıkları taşeron devletler ile birlikte, tarihi ve köklü bir geçmişi olan iki devleti; Afganistan ve Irak, işgal ve talan edildi. Bu gün itibari ile ortada bir devletten dahi bahsedilemez! Küresel güçler, Dünya’da yeniden kurulmakta olan dünya hâkimiyeti ve hegemonyaları adına, geleceklerini tehlikede ve riskte görmeleri ile tüm bu yıkım ve kaosa sebep olmuşlardır. Değer mi peki, tüm bu katliamlara! Küresel güçler, milyonlarca insanın ölümlerine, evlerinden, yurtlarından ve vatansız kalmalarına da zemin hazırlamışlardır. Neden? Tüm bunları küresel güç olan bir devlet nasıl yapabilirdi? İnsanların ve özellikle de bölge insanımızın halen anlamakta ve idrak etmekte zorlandığı yer burasıdır? Nasıl olabilirdi? 100 yıl önce, aynı güçler,  1. Dünya savaşı ve 2. Dünya savaşlarında,  hegemonyaların ve sömürülerinin tesisi ve devamı adına, 70 milyon insanın ölmesine ve bir o kadar da insanın vatansız kalmalarına sebep olmuşlardır! Hiç acımadan, hem de! Ne için? Sömürü ve hegemonyalarının sadece devamı için!  Bu gün de aynı güçler ve yandaşları, gözlerini kırpmadan, hiç bir şey hissetmeden, sadece ve sadece küresel hegemonyaların devamı adına gerekirse dünyayı bir baştan diğer bir başa kadar yakmayı göze alabilirler! Olur, mu böyle bir şey? Amma da sallıyorsun diyen dostlarımız tabii ki olacaktır! Dünya’da ve bölgemizde ki gelişmeleri çok net bir şekilde okumaya çalışabilirsek, ne demek istediğimiz ayan ve beyan bir şekilde anlaşılacaktır, diye düşünüyorum.

Sürekli olarak ifade etmeye çalıştığımız gibi,  yeni bir dünya kuruluyor! Bazı küresel ve bölgesel güçler, bu yeni kurulmakta olan dünya da hiçbir şekilde yer almamaktadır. Dünyanın ve özellikle de bölgemizin yaşamakta olduğu sıkıntılar, kavgalar, kaoslar, patlamalar, tehditler ve şantajlar da,  bu yeni kurulmakta olan yenidünya da saf dışı kalan güçler ile diğer güçlerin kurmuş oldukları taşeron ve vesayet örgütleri üzerinden yürütmekte oldukları, doğrudan savaşamamaları ve karşılaşamamalarının bedelleri olarak, bölgemizi bir savaş arenasına dönmesi ve kan gölüne dönüştürülmesidir. Dünya ve bölgemizde ki gelişmekte olan tüm bu olaylar zincirini, devlet ve millet olarak çok iyi okuyabilir, algılayabilir ve ona göre de tedbirlerimizi alır, bu kaotik ve konjonkturel durumu da çok fazla yara almadan, Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli olarak ifade ettiği gibi teğet geçerek, sağ salim bir şekilde de atlatabiliriz, diye düşünüyorum.

Bundan birkaç ay önce, hatırlayacağımız gibi, Dünyanın ve özellikle de bölgemizin bir Katar sorunu vardı! Ne oldu Katar sorunumuza? Katar da ne olmuştu ki böyle bir durum ile karşı karşıya kalıyordu? Katar, küresel bir güç tarafından verilen emri yerine getirmeye çalışan komşu devletler ve inançları da bir olan dinin temsilcileri tarafından da cezalandırılmaya çalışılıyordu! Katar’ın yapmakta olduğu fiilleri, tabii ki belgeleri ve delilleri de varsa, küresel güçler bölgemizde her daim, her an yapmaya devam etmelerine rağmen! Küresel güçler, Dünya ve bölgemizde ki hegemonya ve paylaşımlarının devamı adına, bölgemizdeki neredeyse her bir devlet için kaos çıkarmak adına kurgulanmış ve kendilerinin kurmuş oldukları, her türlü lojistik destekleri vermeye de devam ettiği terör örgütlerinin varlığına rağmen! Katar operasyonu gibi Arakandaki Müslüman katliamları da, küresel güçlerin bölgemizde, yeni kurulmakta olan yeni bir dünya için,  kendi plan ve hedefleri doğrultusunda, varlıklarının devamı adına da, sadece bir güzergâh ve saha temizliğinden başkaca bir şey değildir.

Başkan Konuk, Genel Kurul Kampanyası, Hız Kesmeden Devam Ediyor!

AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy işleri Komisyonu Başkanı, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Seçimli Olağan Genel Kurulu için üye çiftçilerimizin olduğu tüm ilçe ve mahallere yapmış olduğu ziyaretler ve kampanyayı hız kesmeden devam ediyor.  Gittiği her yerde 7’den 70’e kadar tüm çiftçilerimiz tarafından büyük bir ilgi ve sevgi gösterilerine de maruz kalan Başkan Konuk, çok yoğun ve duygulu anların yaşanmasına da vesile oldu. Başkan Konuk, gittiği her yerde, Konya Şeker’in genel durumu, üretimin bu ülke ve şehir için ne kadar önemli olduğunu ve  adaylık sürecinde yaşanan tüm gelişmeler hakkında çok detaylı bilgiler verdi. Başkan Konuk gittiği yerlerde çiftçilerimizle yapmış oldukları konuşmalar, vurguları ve ifadelerine  da kabaca bir baktığımızda..

Başkan Recep Konuk, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Seçimli Olağan Genel Kurul ziyaretleri için gittiği yerlerde, çiftçilerimizle yapmış olduğu sohbet toplantılarında; ‘Eskiden bu ülkenin gençleri slogan atardı, şimdi iş yapıyorlar, fabrikalarda çalışıyor; Türkiye gelişiyor, çiftçilerimiz üretiyor ve Anadolu gelişiyor. Bu topraklardan çıkan bir marka olan Torku ürünleri bugün her yerde; Amerika’ya gidin Torku ürünlerini görebilirsiniz, Japonya özel gıda ürünlerini bize ürettiriyor, Amsterdam’da, Londra’da, Berlin’de bugün Torku ürünlerini bulabilirsiniz, Moskova’da Torku ürünleri satılıyor. Bu büyük bir başarıdır; Bu Konya Şeker’in nereden nereye geldiğinin en büyük göstergesidir. Konya Ovasının büyük bir bölümünün halen su sorunu devam ediyor. Mavi Tünel ile Konya Ovası’na akan suyun Türkiye tarımı için, Türkiye’nin üretimi için önemlidir, su demek üretimin artması demektir. Çiftçinin merakla beklediği ayçiçeği konusunda ise, bize rakamı açıkla, yoğun alım yap, diyorlar. Bunlar kolay şeyler mi, rakamı açıklarız ve yoğun alımı yaparız. Konya Şeker sadece üretim yapmıyor; Konya Şeker Çiftçinin çıkarlarını da gözetiyor, regülasyon görevi ile çiftçinin ezilmesini önlüyor, bunlar çok önemlidir. Konya’da bugün 400 bin ton ayçiçeği üretimi yapılmaktadır. Peki, Konya Şeker ne kadar ayçiçeği alıyor? 100 bin ton. Çiftçiden 100 bin ton ayçiçeğini aldık ve bizim silolarımız doldu. Daha Konya üreticisinin elinde 300 bin ton ayçiçeği ne olacak’’ ifadelerinde ki üretimin bu ülke için ne kadar önemli olduğunu, üretmeden, üretim olmadan, dünya ve bölgemizde de güçlü ve saygın bir ülke olamayacağımıza yapmış oldukları hedeflerin çok dikkate değer olduğunu da düşünüyorum.

AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy işleri Komisyonu Başkanı, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk; ‘’Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Seçimli Olağan Genel sürecinin birlik ve beraberlik ile güzel bir şekilde neticeleneceğini..  Çiftçilerimizin mutlaka genel kurula gelmeleri gerektiğini ve kurumunuza sahip çıkın; Bu Kurumun sahipsiz olmadığını da dosta düşmana gösterin. Sahipsiz evin anahtarı olmazmış ama Konya Şeker’in sahibi var, Konya Şeker’in sahibi çiftçilerdir, üreticilerdir. Konya Şeker Türkiye’nin en büyük 5 gıda şirketinden birisidir, 45 fabrika yapmışız. Peki, bu fabrikaları yaparken kimseden bir kuruş almış mıyız? Elbette ki hayır! Konya Şeker kendi imkanları ile fabrika yapmış, yatırım yapmış, ülkemiz de tarımın, gıdasının güvencesi, hayvancılığın da güvencesi olmuş. Aday olmak istemediğini, koltuklara yapışıp kalmanın doğru olmadığını, fakat gelişmelere baktığımızda, gördük ki buna üretici hazır değil, Konya hazır değil! Ülkemizi yönetme sorumluluğu taşıyanlar da bu risklerden endişeli, tekrar aday olmaya karar verdik; Bu kararı da birlikte verdik.  Akıl ah çekmek için değil düşünüp tedbir almak için vardır!  Ben düşünmekle kalmadım;  Konuştum, Danıştım ve Dinledim! Özellikle üretici kardeşlerim başta olmak üzere bu kurumla ilgili samimi bir duruş sergileyen herkesin haklı kaygılarını, endişelerini, isteklerini, ikazlarını bir kefeye, kendi kararımı ve bu karardaki samimi niyeti, yaşarken bu kurumun bensiz de yürüdüğünü görme arzumu bir kefeye koydum. Konya Şeker’in kuruluşundan bugüne kadar bütün tarihine şahitlik etmiş yorgun gözlerden damlayan gözyaşları da o kefede birikti ve terazinin diğer tarafı yani bana müsaade dememe rağmen, müsaade yok diyenlerin tarafı ağır bastı.   Konya Şeker’i birileri halen 1990’ların Konya Şeker’i sanıyor; Konya Şeker’in bugün geldiği nokta ve onun kaptan koltuğu pek çok makam koltuğundan daha kıymetlidir. Konya Şeker konsolide cirosu 8 Milyar TL’nin üstünde, 3,8 milyar yatırımları ve 10.000’in üzerinde çalışanı olan devasa bir kurum ve 50.000 çiftçiden tarımsal ürün alıyor’’ şeklinde ki vurgularının, bu kurumun Konya çiftçisi ve ülkemiz üretici çiftçileri açısından ne kadar önem arz ettiğini, böyle bir devasa büyüklükte ki kurumları yönetme kabiliyetinde ki bireylerin bazı sorumluluklarının da olması gerektiğine de yapmış oldukları vurguların çok manidar olduğu kanaatindeyim.

16 Eylül tarihinde gerçekleşecek olan, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi, seçimli 65. Olağan genel kurulunun öncelikle her hangi bir sıkıntı ve soruna sebep olmadan gerçekleşmesini, bu ülkenin kahrını çeken tüm çiftçilerimize, şehrimize ve ülkemize de hayırlara vesile olmasını dilerim. Başkan Konuk ve ekibine de şimdiden sonuçların Hayırlı olmasını; Daha nice yatırımlara ve başarılara da imza atabilmeleri temennisi ve dileklerimle…

 

17/25 Tutmadı,  Zafer’i Deneyelim!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihten itibaren,   Küresel Güçler,  içimizdeki taşeron ve işbirlikçileri maharetiyle bu günlere kadar geldik. Ne zaman ki bir siyasi iktidar, muktedir olmaya veya kalkınma hareketine kalkıştı, başlarına olmadık şeyler geldi. Nasıl olabilirdi? 1960 darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 5 Nisan kararları, 28 Şubat Post modern darbesi, 27 Nisan e-muhtırası ve daha sayamadığımız, bu milletin tarihinde ki  40’a yakın darbeler ve muhtıralar! Tüm bu darbeler neden oluyordu? Bu ülke ve millet neler yapıyordu da bu işler başımıza geliyordu? Bu devlet ve milletin,  yerli ve milli olma girişimleri hep akamete uğratılmıştır. Acaba neden? Bizler halk olarak hiç bir şey anlayamıyorduk? Siyasiler ve iktidar olup da muktedir olamayanlar da bu milletin gerçekleri öğrenmesi adına bir açıklama dahi yapamıyorlardı? Neden ve nasıl oluyordu? İnanın anlamakta zorlanıyorduk, bölge halkları ve yaşayanları olarak, tüm bu gelişmeleri! Bu millet bir daha ayağa kalkmamalıydı! Bu millet bir daha mazlum Milletlere UMUT olmaması gerekiyordu!  Bu milletin ve devletin ayağa kalkması, bölgesinde ve Dünya ölçeğinde Güçlü olması ile hangi sonuç ile karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlar; Küresel Güçler ve onların içimizde ki işbirlikçileri ve taşeronları! Devlet ve millet olarak, birlik ve beraberlik halinde birbirimize kenetlenme vaktidir! Ayrılık ve gayrilik zamanı değildir! Farklılıkları ve eksilerimizi konuşmakla zaman ve enerjimizi tüketme döneminde değiliz! Bir olmalı! İri olmalı! Diri olmalı! Güçlü olmalı ve hep birlikte de TÜRKİYE olmalıyız!

17/25 Aralık tarihinde neler yaşanmıştı? Allah’ım neydi o günler! İnsan olarak, inanmakta zorlanacağımız haberler ve bilgi kırıntıları havada uçuşuyordu! Bu nasıl bir şeydi? Neler oluyordu? Birileri yine içeride ki adamları maharetiyle bir kalkışma ve devleti ele geçirmeye mi çalışıyordu? Bir hatırlamaya ve hafızalarımızı da tazelemiş olalım!  Bu tarihte yine küresel güçler, kendi menfaatleri açısından,  bazı şeylerin ters gitmeye başladığını anladıklarında, içimizde ki tipi bizden olan fakat çipleri ve komuta kademeleri başka güçlerin elinde olanlar vasıtasıyla devleti ele geçirme operasyonlarının,  aslında bir nüvesi, bir denemesi, bir kalkışması ve işaret fişeğiydi.  Nasıl olabilirdi? Devlet; polisi, savcısı, hâkimi ve tüm yönetim kademesini ele geçirmek ve kullanmak suretiyle nasıl ele geçirilebilirdi? Bu nasıl bir şeydi? Para kasaları, para sayma makineleri, ayakkabı kutularında ki paralar, milyon dolarlık rüşvetler havada uçuşuyordu! Ortalık toz duman bir haldeydi! Hem de Devletin Başbakanı, 17 Aralık tarihinde ki Hoşgörü şehri Mevlana diyarında ve Vuslat gecesi kutlamalarının olduğu bir günde!  Bu devlet ve milletin bekasın adına, çok büyük bir plan işlemekteydi! Anlayamıyorduk! Anlamlandıramıyordum!  Zamanı vardı, bazı şeylerin anlayabilmek, yorumlayabilmek ve değerlendirebilmek adına!

Geçtiğimiz günlerde ABD’de bir savcı, Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan hakkında tutuklama kararı vermişti. Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan, Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ile Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan, ABD’de tutuklu bulunan Zarrab davasına sanık olarak eklendiler.  Aynı ABD’li savcı tarafından, her üçü için de tutuklama emri verildi. Zarrab olayı nedir? Hafızalarımızı bir tazeleyelim! ABD’nin İran’a koyduğu ambargo kararına aykırı davranmak ve ABD’nin petrol ve dolar egemenliğini tehlikeye atmak!  İran’a ambargo kararı almış olan ülke hangisidir? Neden almıştır, böyle bir kararı? Türkiye’nin de menfaatleri var mıdır, bu kararla ilgili? Yoksa ABD kendisini âli menfaatleri çerçevesinde mi almıştır, bu ve benzeri kararları? Tabii ki kendi yüksek ve milli çıkarları için almıştır, bu kararı ve benzer diğer tüm kararları da!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD’nin almış olduğu bu kararın bir tarafı mıdır?  Hayır! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD’nin bir eyaleti midir? Hayır!  Eee o zaman, sana ne kardeşim demezler mi, adama!  ABD, İran’a karşı almış olduğu ambargo kararına aykırı davranmış olan sanki kendi siyasetçisi,  kendi savcısı, kendi iş adamı ve de onları yargılarmış gibi kalkıp başka bir ülkeyi sanık sandalyesine oturtmaya kalkışıyor. ABD tüm bunları neden yapıyor? ABD, Türkiye’nin eski bir bakanı hakkında tutuklama kararı verecek dereceye bu işleri getirmesinin; Dünya ölçeğinde Türkiye’yi küçük düşürmek ve ABD’nin Milli çıkarlarını tehdit eden her kim olursa olsun gerekirse egemenlik hakları olan sınırlarımın dışına da taşarak yargılarım mesajı mı vermeye çalışıyor?

İçimizdeki taşeron ve işbirlikçileri ile 17 / 25 Aralık tarihinde başaramadığını, sonuca ulaşamadığını, bu defa doğrudan kendisi mi yapmaya çalışmaktadır? Tüm bunlar neden oluyor? Dünya ve bölgemiz yeniden dizayn edilirken, paylaşım adına haritalar da yeniden çizilirken,   tüm güçler sadece VARLIKLARINI SÜRDÜRÜLEBİLİR kılmak adına girişmedikleri kirli ve de pis işler kalmamaktadır. Bizler de içeride millet olarak sadece ve sadece birbirimizle uğraşmakla enerjimizi tüketiyoruz! Küresel güçler her bir sınırımızda işbirlikçileri maharetiyle yığınak ve sığınak yapmaya devam ettikleri bir dönemde, hem de!  100 yıl öncesinde de aynısını yaşamadık mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti her bir sınır bölgesinde Küresel güçlerin oyuncağı olan küçük devletler tarafından saldırıya geçilmiş ve savaştırılmıştır? Acaba neden? Bu günün dünden farkı var mıdır? Bu gün de Yunanistan ve Bulgaristan’ a bakar mısınız?  Ermenistan ve Gürcistan ne demeli? Suriye sınır bölgemizde 1300 tır silah ve mühimmat ile donatılan,  60 bin kişilik ordu haline, küresel güçler tarafından getirilen YPG’ ye ne demeli? Barzani’ye ne dersiniz? Bağımsızlık bilmem ne için referandum yapacakmış? Daha dün gezmekte olduğun tüm Avrupa ülkeleri ve ABD’ye pasaportunu hangi devlet ve milletten alıyordun ki? Ne çabuk unutuverdin? Oyuna gelme ey Barzani! Dedelerin de bu millet ve devlete ihanet etmekle küresel güçlerin oyununa gelmişti!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ABD’de bir savcının almış oldukları bu tutuklama kararının akabinde, Kazakistan Astana görüşmelerine gitmeden önce yapmış oldukları açıklamalarda;   “Bu işlerin arkasından çok pis kokular geliyor. Rıza Zarraf olayı da Halk bank genel müdür muavini Hakan Bey’de de öyledir. Benim son ziyaretimde Washington’da Büyük elçiliğimizin önünde PKK terör örgütü mensupları bize adeta saldırıyor gibi gelirken ABD’li yetkililerin herhangi bir tedbir almaması bu pis kokunun ifadesidir. Benim korumalarım hakkında soruşturma açtılar. Hatta olay günü orada olmayan korumalarıma, eşimin iki koruması bayan, onlara da aynı şeyi yaptılar. Bu ABD’nin düşmüş olduğu aczi gösteriyor” ifadelerine yapmış oldukları vurguların da çok manidar olduğu kanaatindeyim.