Üniversiteler Farklılaşmalı! MERSİN Üniversitesi REKTÖR Adayları!

YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı ) 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunun, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükümleri ve Rektör Adayı Olmak İsteyenlerin Başvurusuna İlişkin Usul ve Esaslar uyarınca;  Hatay Mustafa Kemal ​Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kafkas Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’ne, ​​ rektör ataması yapılacağını ilan etmiştir!

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde, rektör adayları için belirlenmiş olan şartları taşıyan akademisyenler; 28/10/2022 tarihinde, mesai saati bitimine kadar, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına başvuruda bulundu! Başvurular akabinde, 3 Kasım 2022 tarihinde, YÖK mülakat süreci başlayacak ve daha sonra,  üç isim Cumhurbaşkanlığı makamına sunulacaktır!

Bir Tarım ülkesi olmamız ve ülkemizde ilk Nükleer santralin de Mersin’de kurulmasından kaynaklı, Mersin Üniversitesine, yetmiş kadar akademisyenin adaylık için başvuruda bulunduğu, almış olduğumuz duyumlar ve kulislerde konuşulan güçlü rektör adayları hakkında kabaca bilgi vermek isterim!

Mersin Üniversitesi; TBMM’nin 3 Temmuz 1992 tarihinde,  3837 sayılı Kanun ile kurulmuş, 10 Kasım 1992 tarihinde eğitim ve öğretim faaliyetlerine geçmiştir!

Mersin Üniversitesi; 1993 – 1994 yılında;   Fen-Edebiyat Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Mersin Meslek Yüksekokulu, Gülnar Meslek Yüksekokulu, Mut Meslek Yüksekokulu, Tarsus Meslek Yüksekokulu ile lisansüstü programlarını yürütecek Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitülerine öğrenci almak suretiyle,  eğitim ve öğretime başlamıştır!

Mersin Üniversitesi; Kuruluşundan bu güne; fakülte sayısını 16’ya,  yüksekokul sayısını 7’ye, meslek yüksekokul sayısını 11’e, enstitü sayısını 5’e ve araştırma merkezi sayısını ise 34’e çıkarmıştır! 1833 akademik kadro,  3424 idari personel ve 45 bin öğrencisi bulunmaktadır!

1-) Prof. Dr. Ahmet Atasoy; Mersin Üniversitesi, Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi ve Turizm Rehberliği Uzmanlık Alanı; Turizm Fakültesi Dekanı!

2-)  Prof. Dr. Cemal Altan; Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Siyaset ve Sosyal Bilimler Uzmanlık Alanı; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı!

3-) Prof. Dr. Esma Dumanlı Kadızade; Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkçe Eğitimi Uzmanlık Alanı!

4-) Prof. Dr. Hakan Arslan; Mersin Üniversitesi, Fen Fakültesi Öğretim Üyesi ve Anorganik Kimya Uzmanlık Alanı!

5-) Prof. Dr. Mustafa Taşkın; Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve Üretim Metalurji Uzmanlık Alanı!

6-) Prof. Dr. Adem Öger; Nevşehir Hacı Beştaş Veli Üniversitesi, Fen  – Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Dili Edebiyatı ve Türk Halk Bilimi Uzmanlık Alanı!

7-) Prof. Dr. Ali Kaya; Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Alanı ve Tıp Fakültesi Dekanı!

8 -) Prof. Dr. Erol Yaşar; Mersin Üniversitesi, Fen Fakültesi Öğretim Üyesi ve Geometri Uzmanlık Alanı; Rektör Yardımcısı!

9-) Prof. Dr. Murat Yakar; Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve Harita Mühendisliği Uzmanlık Alanı!

10-) Prof. Dr. Mehmet İsmail Yağcı; Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Üretim Yönetimi ve Pazarlama Uzmanlık Alanı ve Rektör Yardımcısı!

11-) Prof. Dr. Tuğba Yelken; Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Eğitim Programları Uzmanlık Alanı!

12-) Prof. Dr. Yusuf Ceyhan; Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Öğretim üyesi ve Katı Hal Fiziği Uzmanlık Alanı;  Silifke – Taşucu Meslek Yüksek Okulu Müdürü!

YÖK başkanlığı tarafından, 2018 yılında açıklanan ve bazı üniversitelerde kadük bir hal alan; Üniversitelerin;  Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması Projesi kapsamında,  alanında uzman, rektör adayı olduğu ili ve bölgeyi tanıyan ve projeleri olan bir ekip yönetime gelmesi akabinde, Mersin Üniversitesi; hem konumlandırma, hem farklılaşma ve hem de bölgesel kalkınma zaviyesinden önder ve lider bir konuma gelebilecektir!

Mersin; ülkemizin ilk nükleer santralin kurulduğu bir il ve bu anlamda, nükleer enerji altyapısına sahip insan kaynağının yetiştiği bir üniversite olması için Nükleer Merkez kurulması yönünde çalışmalar yapılmalı!  

Mersin Üniversitesinde;  mezkûr alana matuf; ön lisans, lisans ve lisansüstü çalışmaların yapılabilecek birimler kurulup ve gerekli insan kaynağı yetiştirilmeye yönelik çalışmalar yapılmalı!  

Mersin; iklim örtüsü yönünden ülkemizin tarımsal açıdan yüksek gelir getiren ürünlerin yetiştirildiği bir ilimiz!  Yeni ve mevcut ürünlerin farklı çeşitlerinin yöreye adaptasyon çalışmaları yapılabilmesi için Üniversite bünyesinde;  Subtropik ve Tropik Meyveler Araştırma Merkezi kurulmalı!  

Subtropik ve Tropik Meyveler Araştırma Merkezi; yeni adaptasyonu sağlanacak ürünlerin patent ve satışı ile üniversiteye önemli bir gelir kaynağı sağlanabilir!

Mersin Üniversitesi; mezkûr alandaki yatırım ve projelerin hayata geçmesi akabinde, konumlandırma ve farklılaşma olarak, hem dünyada ve hem de ülkemizde diğer üniversitelerden bir adım öne çıkabilecektir!

Yeni bir Dünya Kurulurken; Türkiye Yüzyılı ya da TÜRK ASRI!.

Dünya; Küresel ve emperyalist olarak tanımladığımız güçler tarafından; varlık ve hegemonyal konumlarının sürdürülebilirliği ve yeniden bir paylaşım adına; kirli planlara sahne olmaktadır! Peki, neden?  

Küresel ve emperyalist güçler;  varlıklarını, ancak paylaşım ve sömürüye borçludur! Sömürü olmadan varlıklarını sürdüremezler!

Sömürü adına,  kirli plan ve hesaplar, önceden, hedef ülkelere atadıkları, taşeron işbirlikçi idareciler maharetiyle, kolay bir şekilde yürütülüyordu!

Son dönemde, hedef ülkelerde, vekalet ve vesayet terör örgütleri üzerinden, iç savaş ve kaos çıkarılmakta, mezkur ülkeler,  dış müdahaleye hazır bir konuma getirilmektedir!

Dış müdahaleyi;  dolaylı bir şekilde, küresel ve emperyalist güçlerin ulusal çıkarlarına matuf,  hedef ülkelere konmak şeklinde ifade edebiliriz!

Peki, bölgemizde, son yıllarda küresel sistemin kurmuş oldukları vekâlet örgütler üzerinden yürütülen, asimetrik savaş neden cereyan etmektedir?

Vekâlet savaşı; insanlık ve medeniyet adına nereye koyabiliriz? Küresel sistem; varlığının devamı adına;  milyonlarca insanın ölmesi ve diğer bölgelere göç etmesinin bir anlamı olmayacaktır! Var olmaları için sadece çıkarları vardır!

Vekâlet ve veraset savaşlarını,  Rusya – Ukrayna savaşı ile birlikte, sabotajlar üzerinden yürüyeceğine, şahit olabiliriz! Kilit ülkelerde kilit isimler!

Bir kuşak ve bir yol projesinin yürütücülüğünü,  hayata geçmesi için yol güzergâhında büyük yatırımlar yapan; 65 ülkenin dışında ki; küresel ve emperyalist güçler;  birlikte Kazan Kazan PROJEYİ;  varlıkları adına, bir tehdit olarak algılamaktadır!

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin ana güzergâhındaki ülkelerde meydana gelen, son dönemdeki darbe ve dış müdahaleler; neden ve nasıl olmaktadır?  Hedef ülkelerde ki; darbe ve dış müdahaleler sıradan olaylar mıdır?  Olamayacağına göre!

Yoksa tüm operasyonlar, yüz yıllık kirli plan ve hesap;  hegemonya varlıkları çerçevesinde yapılan girişimler midir? Başkaca ne olabilir ki?!

Hegemonya ve Varlık savaşını net bir şekilde tanımlayabilmek; olay ve olguları,  taraf ve gelişmeleri, sağlıklı bir şekilde okuma yapmamıza vesile olacaktır! 

Tarihi İpek yolu ve yeni bir yol –  bir kuşak projesinin ana güzergâhında ki ülkeler;  kazan – kazan ilkesi çerçevesinde, birlikte kalkınma projesinin tarafları;  blok ve birlik oluşturma girişimlerine sahne almaktadır!

Bir yol ve bir kuşak projesinin karşı tarafında kimler veya hangi küresel güçler bulunmaktadır? Birlikte kalkınma projesini, engelleme veya tamamen kontrol ve denetimlerine almaya çalışan, küresel veya emperyalist güçler kimlerdir? Peki, neden?

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin, ana güzergâhındaki; kilit ve merkez ülkesi Türkiye içinde ve çevresinde ki ülkelerde neler yaşanmaktadır? Hepsi sıradan ve spontane olaylar mıdır?

Türkiye ve bölge halkları, tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluk gereği,  bir ve beraber, hep birlikte hareket edebilirse; küresel ve emperyalist güçler; bu bölgede hiçbir operasyon yapamaz! Kendi çıkarları çerçevesinde ki; yeni bir sistemi, dengeyi ve düzeni, asla kuramaz!

Anladık mı, içeride ve bölgemizde meydana gelen tüm ekonomik ve terör saldırılarını? Hepsi, sıradan gelişmeler, öyle mi? Hiçbir DIŞ MÜDAHALE yok, öyle mi? İsteyen istediğine inanabilir; sonuçlarına katlanmak kayıt ve şartıyla! Bu operasyonların bir tarafı olabilirler mi?

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Ankara kriterleri ve vizyonu çerçevesinde,  kurulan Birleşik Türk Devletleri Teşkilatı ve TÜRK ASRININ başlangıç hareketi; TÜRK veya Türkiye Yüzyılı belgesini,  bu zaviyeden değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır!

Kuklacılar ve Kuklalar Her Yerde!

Dünyayı yöneten güçler; emperyalist hedefleri doğrultusunda, dünyanın her bir bölgesinde; kirli plan,  sinsi oyun ve uzun vadeli senaryolar hazırlar! Bölge insanları da bunları sadece izlemekle yetinir! 

Bölge liderleri veya halkları, küresel sinsi oyunun akışını ve yönünü değiştirecek, müdahale etmelerine, asla izin verilmez! Sadece izleyici locasında olmaları gerekir! Bölge insanlarının bir ve beraber hareket etmeleri de, senaryonun kurallarına aykırı bir durumdur!

Kirli senaryoyu ve sinsi oyunu planlayanlar açısından çok sinir bozucu bir durumdur! Aksi halde sinsi planlar, hedefine ulaşamaz! Kirli oyunu ve senaryoyu planlayan ve hazırlayanlar, bu duruma çok kızar ve o bölgede ortalığı toz duman götürür!  Aksi halde zaten var olmazlar!

Dünyayı yöneten veya sömüren güçler tarafından hazırlan plan ve duruma bütün dünya devletleri harfiyen uymak zorundadır! Uymayanlar bir şekilde cezalandırılır!  Ülkeleri işgal edilir! Kaynakları sömürülür! Vatandaşları yerlerinden ve yurtlarından edilir!  Dünya insanlığı da bu durumu bir film gibi sadece izler! Sıranın kendisine gelmesini bekler gibi!

Ülkemizde son yıllarda meydana gelen olay ve olgulara kabaca baktığımızda; Oyuncular, renkler, aktörler, zemin ve coğrafya farklı da olsa KUKLACILAR aynı,  sadece kuklalar değişiyor!

Özellikle bölgemizde, BEŞ KUKLACI DEVLET, kuklaları ve piyonları hep olmuştur! Olacaktır ve olmaya da, devam edecektir! Çünkü Türkiye ayağa kalkmaya başlar ise bölgede kuklalar ve kuklacılara meydan kalmayacaktır!   

Kuklacılar senaristtir;  Kuklacıların siyasi partilerde de beyin adamları vardır; senaryoya uygun adamlar seçilir ve ona göre devreye konulur!

Bölgesinde, kuklacılar tarafından planlanan bütün oyunlara ve kuklalara karşı; tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluluk gereği; yıllardan beri re-aktif durumdan,  pro-aktif hareket etmeye başlayan bir Türkiye durmaktadır!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; emperyalist olarak bölge üzerinde hesabı olanları BEŞ KUKLACI Devleti ve işbirlikçileri rahatsız etmektedir!

Dünya beş ‘ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; içeride ve dışarıdaki kuklacılar vasıtasıyla kaosa sürüklenmek istenmektedir!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; bölgesinde emperyalist hareketlere izin vermemek adına, dostluk ve ticareti geliştirdiği, her bir ülkeye müdahale etmek için bütün yollar denenmektedir!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; ülkesi ve bölgesinin sükûnet ve selameti adına, kadim kültür ve medeniyet kodlarına dönmemesi için bütün kanalları ve yolları kesilmek istenmektedir!

Türk Devleti; bölgesi ve liderleri ile daha güçlü bir seda ile  ‘Dünya beş ’ten büyüktür’ diyebilmek için bölgesindeki mazlum milletlerin umudu olduğunu unutmamalıdır!

Türk Devleti; Bölge halkları ile BİR ve BERABER olmak, kuklacıları ve kuklaları görmek ve bölgenin barış – huzur ve selameti adına, tarihin ve coğrafya aklının yüklemiş olduğu sorumluluk gereği, birlikte hareket etmek zorundadır! Aksi halde parça parça ederler!

Her Şey Türkiye ile Başlayacak!

Ülkemiz ve bölgemizde, 100 yıl önce yeni bir dönemin başladığının ilk göstergelerini,  31 Mart vakası ile birlikte gözlemliyoruz!  Aslında bunun ilk işaret fişeklerini de 1839 Islahat ve 1876 Tanzimat Fermanına kadar götürebiliriz!

31 Mart Vakası ile tahttan indirilen Osmanlı padişahı ve yönetim derdest edilmesine rağmen, Tanzimat Fermanı’nın hükümleri 1922 yılına kadar cari kalmıştır!

Devlet yönetim kademesinde, küresel ve emperyalist güçlerin nasıl adamları mevcut ise bunu da çözümlemek ihtimaller dışındadır!  Artık, ülkemizde yönetim vb. konularda bazı uygulamalar eskisi gibi devam etmeyecektir!

Ülke ve bölge halkları, bu gelişmeleri hiçbir zaman anlayamadık! Emperyalist güçler, Osmanlı’yı parçalayabilmek ve her bir parçasına da kendi kukla yönetimlerini yerleştirebilmeleri için bu vb. gelişmelerin,   olması gerekiyordu!

Aksi halde, ne Osmanlı’yı bölüp parçalayabilirler ve ne de yer altı – yerüstü kaynaklarını, ülkelerinin refahı adına taşıyabilirlerdi!  Engellerin ortadan kaldırılması,  varlıkları için gerek şarttır!  Bunun için de içerideki işbirlikçileri vasıtası ile çok büyük bir destek sağlamıştır! 

Daha önce kendi ülkelerinde, ülkenin öz kaynakları ile okutmuş olduğu,  ülkenin geleceği adına yurtdışında yetiştirdikleri, eğitim aldıkları ülkeler adına;  çalışmalara, ihanetlere ve işbirlikçiliğe başlamıştır!

Adamlar;  20. Yüzyılı anlamak isteyenlere tavsiyem; Türkiye’nin anahtar olduğunu düşünün ve Türkiye’yi inceleyin, diyor! Peki, neden?

Türkiye, 20. Yüzyıl’ın, yeni bir başlangıcın anahtarıdır!  Şimdi yeni bir döneme girdik; Bambaşka yeni bir döneme! Önümüzdeki 100 yılın anahtarı Türkiye’de olacak! Türkiye, 21. Yüzyıl’da dünyanın şekillenmesini sağlayacak; Her şey Türkiye ile başlayacak, diyor!

20. Yüzyılın anahtarı Türkiye’de olacak; Nasıl yani? Türkiye’nin kontrol ve denetimleri altına alınmasının işaretlerini mi veriyorlar? Ya da bizlerin gözden kaçırdığı ve analiz etmekte zorlandığımız neler olmaktadır?

Türkiye; Yeni bir Dünya düzeninde; Bölgesinin ve Dünyanın anahtar ülkesi olacağını ve iyi incelemek gerektiğini! Dünyanın süper gücü ve soğuk savaş sonrası dönemdeki bir gücün, bir emperyalist devlet, vurgu yapmaktadır!

Türkiye; iyi incelecek ve anahtar konumunda bulunuyorsa; ‘kendi haline bırakmaları’ da elbette ki mümkün değildir! Türkiye, sadece Türklere bırakılamayacak kadar çok önemli bir ülke, olduğunu vurgulamaktalar!

Türkiye ve bölge üzerindeki tüm taktik ve stratejileri bu plan çerçevesinde yürümektedir! Bu plana aykırı olan her düşünce, hareket, lider, bölge üzerinde hesabı olanların çıldırmasına yetip artmaktadır!

Dünya’nın anahtar ülkesi konumundaki Türkiye;  içerideki işbirlikçi ve taşeronları vasıtası ile emperyalist ülkelere, tamamen teslim edilmeye çalışılıyor! Bu plan ve taktikleri tutmayınca,  ülke ve bölge üzerinde hesabı olan tüm emperyalistler birbirlerine düşmektedir!

Dünyanın enerji deposu konumundaki Ortadoğu ve Avrasya’nın anahtar, köprü ve merkez ülkesi Türkiye’dir! Bölgedeki zenginliklere ulaşabilmenin tek yolu,  Türkiye’den geçtiğini çok iyi bilinmektedir!  

Küresel ve Emperyalist güçlerin ulusal çıkarlarının devamlılığı adına; Türkiye, ülkesi ve bölgesi ile bir ve beraber hareket etmemesi germektedir!

Türkiye’nin bölge halkları ile birlikte hareket etmesi;  tüm emperyalistlerin bu bölgeden arkalarına dahi bakmadan çekip  gitmesi demektir!

Fiziksel ve Güvenlik İhtiyaçları;  Tehdit Altındadır!

İnsan ihtiyaçlarını, Maslow şu şekilde ifade etmektedir; Fizyolojik İhtiyaçlar, Güvenlik İhtiyaçları, Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı, Değer ve Saygı İhtiyacı ve Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı!

İnsan kademeli olarak bu ihtiyaçlarından birini gerçekleştirmeden bir diğerine geçemez!  Bir insan, Fiziksel ihtiyaçlarını; açlık;  susuzluk ve barınma ihtiyacını gidermeden güvenlik, sevgi, saygı ve ait olma ihtiyacını karşılamayı düşünemeyecek ve böyle bir gereksinim de duymayacaktır! 

Uzmanlar, insanların yaşamlarını sürdürmesi için fiziksel ihtiyaçların acil olarak karşılanması gerektiğini bildirmektedir! İnsanlar hayatı boyunca fiziksel ihtiyacını gidermek için çalışmaktadır! Fiziksel ihtiyacı gidermiş olan kişiler ise Güvenlik ihtiyacını talep etmeye başlayacaktır!

Güvenlik, insanın doğumundan itibaren geçirdiği, bireysel ve toplumsal evrede kullanılan bir terimdir!  Büyük ölçüde bir yaşamsal zorunluluk olarak değerlendirilmektedir!

Canın güvenliği, çocuğun güvenliği, neslin güvenliği, namusun güvenliği,  malın güvenliği, ailenin güvenliği, binanın güvenliği, şirketin güvenliği ve devletin güvenliği türünden ele alındığında, bireysel ve toplumsal hayatın her alanında ciddi bir güvenlik ihtiyacı ve arayışı ortaya çıkmaktadır!

Güvenlik ihtiyacı; İnsanoğlu için fiziksel ihtiyaçların hemen akabinde gelmektedir!

Güvenlik ile ilgili, birey ve devletler için tam güvenlik,  hiçbir tehdit veya tehlikenin olmaması durumuna işaret etse de pratikte böyle bir şey mümkün değildir!

Tehdit ve tehlikelerle dolu, bireysel ve ulusal çıkarların çatıştığı bir dünyada, tam güvenlikten bahsetmek hayalci bir yaklaşımdır! Bu nedenle güvenliğe ilişkin tanımlar tam ile hiç arasında yapılmaktadır!

Uluslararası ilişkiler disiplini içinde önemli bir yere sahip olan ulusal ve ekonomik güç, güvenlik anlayışının temeli sayılmaktadır!

Güç ve güvenlik! Güç ve tehditler! Güç ve kazanım veya kaybedişler! Güç, güvenlik, varlık ve beka! Geleneksel güvenlik anlayışına göre ulusal güç ve ulusal güvenlik, ekonomi güvenliği ve ulusal güvenlik; iç içe geçmiş, birbirinden ayrı düşünülemeyen kavramlardır! 

Ulusal güvenlik; devletlerin varlık ve bekasına yönelik tehditlerden uzak kalma durumu olarak tanımlanmaktadır!

Günümüzde, birileri; Dünya İnsanlığını; Tedarik Zincirleri üzerinden FİZİKSEL ve Enerji krizi ile de GÜVENLİK İhtiyacını tehdit etmektedir! Birileri bu iki ihtiyaç üzerinden, dünya insanlığını ya da bazı devletleri;  tamamen Kontrol ve Denetim altına mı almaya çalışmaktadır?

Süveyş Kanalını bir geminin kapatması ve Rusya – Ukrayna arasında ki savaş, insanların fiziksel ve güvenlik ihtiyacına olan saldırıların bariz örnekleridir! Ukrayna – Rusya savaşı ile bazı ülkelerde, hem fiziki ve hem de güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması, zorluğu yaşanmaktadır!

Maslow; piramidin her basamağını bir motivasyon kaynağı olarak görmüş ve insanların en alt basamaktan başlayıp zirveye kadar ulaşma çabasının motivasyonu oluşturduğunu söylemiştir! Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bir kişi alt basamakları tamamlamadan üst basamaklara geçemez!

Fiziksel İhtiyaçlar; Piramidin en alt basamağını oluşturan ve açlık, susuzluk, cinsellik, oksijen, uyku vs gibi temel fizyolojik ihtiyaçları kapsayan basamaktır! Bu ihtiyaçlar karşılanmadan diğer ihtiyaç basamaklarına geçilemez ve aynı zamanda canlılar hayatları boyunca bu ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşır!

Güvenlik İhtiyacı; Tehlike durumundan korunma, emniyette olmayı kapsayan basamaktır! Fizyolojik ihtiyaçlardan sonra gelen bu basamakta insanlar korku ve endişe durumlarıyla baş ederler!

Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı; Fiziksel ve güvenlik ihtiyaçlarını yeteri miktarda karşılayan bir insan, üçüncü aşama olan ait olma ve sevgi ihtiyacı için motive olabilir! Bu basamakta birey, arkadaş, sevgili, eş ve çocuk eksikliklerini giderme yoluna girer!

Değer İhtiyacı; Alt basamaklar yeterince doyurulduktan sonra ortaya çıkan basamak değer ihtiyacıdır! Bu aşamada birey, hem kendine güven ve saygı duyar hem de başkaları tarafından saygı duyulan biri olarak görülmek ister!

Kendini Gerçekleştirme; Diğer bütün basamaklardaki ihtiyaçlarını tatmin eden kişi, bu basamakta kendi potansiyelini ve kapasitesini keşfedip bunları hayata geçirir! Her ne kadar diğer basamaklar tamamlanmış olsa da kişide belli bir düzeyde huzursuzluk vardır! Bu basamakta birey, hayattan ne istediği, hayatta nasıl bir yol izlemesi gerektiğini, neyi başarmak istediğini sorgular!

Almanya! Kuzey ve Güney Savaşı!

Rusya ve Ukrayna savaşı akabinde; Avrupa ve özellikle de Almanya’da ki;  enerji krizi eyaletlerin arasını açmıştır! Neden acaba? Ülkenin iki enerji bölgesine ayrılmasını isteyen kuzeydeki eyaletler;  Enerjiyi biz üretiyoruz! Bize ucuz olmalı, diyormuş!

Güneydeki eyaletler;  Sizlere parayı biz veriyoruz! Enerji krizi Almanya’da gün geçtikçe yeni problemler ortaya koyuyor! Peki, neden? Hepsi sıradan gelişmeler midir?

Bir güç Almanya’nın tekrardan dünya sahnesine küresel bir güç olarak çıkmasını engellemek adına her şeyi yapıyor! Engelleyebilmek için de, her yol denenmektedir!

Avrupa Birliğinim lideri ve lokomotifi konumunda ki Almanya, 1. Dünya ve 2. Dünya savaşlarında olduğu gibi bugün de,  bir bahane ile TAMAMEN DENETİM ve KONTROL altına alınacaktır!

Mezkûr ifadeler ve Almanya’da yaşanılanlar, neredeyse yüz elli yıl önce, ABD’de yaşanan ve çok büyük kayıplara sebebiyet veren, Kuzey ve Güney savaşlarını hatırlattı!

Amerikan İç Savaşı veya diğer adıyla Eyaletler Arası; Kuzey – Güney Savaşı, Amerika Birleşik Devletleri’nin Washington’daki yönetimi ile bu ülkeden ayrılmak isteyen 11 Güney Eyaleti arasında çıkmış geniş kapsamlı bir iç savaştır!

ABD’de, 1862 yılında yaşanan, Kuzey ve Güney savaşına kabaca bir bakalım! Amerika Birleşik Devletleri’nin güneydoğu bölgelerinde büyük çiftliklerin ağırlıkta olduğu ve tarıma dayanan bir ekonomi vardır!

Bu çiftliklerde ki; işgücü Afrika’dan kaçırılıp getirilen siyahi kölelerden sağlanmaktadır! ABD’nin diğer bölgelerinde ekonomi sanayiye yönelmiş ve serbest işgücü için kölelik ortadan kaldırılmıştır!

Savaşın ilk sonucu köleliğin kaldırılmasıdır! 22 Eylül 1862’de hazırlanmaya başlanan, 1 Ocak 1863’te uygulamaya konan ve anayasa değişikliği önergesinin oylanıp kabul edilmesiyle, 31 Ocak 1865’te yasalaşmıştır! Ancak bu zaferden beş gün sonra Lincoln bir suikast sonucu öldürülmüştür!

Amerikan İç Savaşın bitiminde, güneydeki bütün kölelere özgürlük hakları verilir ve kısa süre sonra da, oy kullanma hakkı kazanır!  ABD’nin güneyinde köleliğe dayanan tarım ekonomisi sona erer!  

Amerika iç savaşı çıkmadan önce güney, ekonomik olarak kuzeyden üstün olmasına rağmen; savaştan sonra tarım ekonomisi çöken güney, ekonomik üstünlüğü kuzey eyaletlere kaptırmıştır!

Tarihte, sanayi ve çiftliklerde ki kölelik bahanesiyle; ABD, Kuzey ve Güney Savaşları! Bugün de; Almanya ve Enerji krizi bahane edilerek, yine bir Kuzey ve Güney Savaşı!

Peki, ABD’de ki Kuzey  – Güney Savaşı ile Almanya’daki Kuzey – Güney savaşını ne alakası vardır? Almanya’nın ABD ile olan organik bağı nerelere dayanmaktadır?

Berlin duvarı yıkılmadan önce olduğu gibi DOĞU ve BATI Almanya olarak ifade edilmiş olsa, neyse diyeceğiz! Kuzey ve Güney, Almanya ne demektir? ABD ile ikinci Dünya savaşı sonrasında tesis edilen,  doğrusal bağı ifade etmek için mi kullanılmaktadır?

Avrupa Birliğinin küresel bir GÜÇ olarak kalmaması adına, birliğin en güçlü ülkesi, Almanya’nın ikinci Dünya Savaşı akabinde olduğu şekilde; DOĞU – BATI veya KUZEY – GÜNEY diye parçalanması mı gerekmektedir?!

Öngörülemeyen Türk Devleti!

Küresel ve Emperyalist güçler ve içerideki taşeron işbirlikçileri; önceki yıllarda, sağ – sol kavgası bahanesi ile bölünmeye çalışılan Türkiye; bu gün, farklı etnik gruplar ya da terör örgütleri üzerinden aynı hedefler doğrultusunda, gelmeye devam ediyor!

Gelecekler! Fakat bu defa geldikleri gibi tek parça olarak gidemeyecekler! Artık eski TÜRK DEVLETİ yoktur! Türk Asrı ve medeniyeti başlıyor! Tüm dertleri  bunu engelleyebilmektir!

Türk Devleti;  ne zaman ki, Amerika özellikle de Avrupa Birliğinin şımarık çocuğu Fransa, tarafından öngörülemeyen ve yazılı olmayan kod dışına çıkmaya başlar; kaos ve karışıklıklar ile baş başa kalıyor! Neden acaba?  

Türk Devleti;  Avrupa ve Amerika ile arasında yazılı olmayan kod ne olabilir ki? Bu kodları kim veya kimler, ne zaman ve nasıl yazmıştır? Sonsuza kadar devam edecek midir? Silip atacağımız bir tarih gelmeyecek midir? Yoksa yırtıp atmanın vakti saati gelmiş ve geçiyor mudur?

Türk Devleti; Amerika ve AB arasında nasıl bir müttefiklik antlaşması olabilir ki? Benzer,  sorular ve sorular! Bu sorulara artık yeni nesil, açık ve şeffaf,  cevaplar bekliyor!

Türkiye kuruluşundan itibaren, yönetim kademesinde, küresel taşeron işbirlikçi EKOL temsilcileri, etkin olmuştur! Bu dönem ve devir, artık kapanmıştır!

Türk Devleti, Anadolu’yu; Türk ve İslam yurdu yapan, Selçuklu ve Horasan Temsilcileri tarafından yönetilecektir! Türk bir lider başkanlığında kamuda ki; restorasyon akabinde, yeni bir devir başlıyor!

Türkiye de; ne zaman ki; dışarıdan müdahaleler ve taşeron işbirlikçiler  yönetimde devreden çıkmaya başlar; içeride kaos ve kargaşanın da ardı arkası kesilmez hale geliyor! Peki, neden?

Anadolu evlatları, kanla elde etmiş oldukları bu asil vatan toprağında, artık taşeron ve işbirlikçi ekol temsilci müdahalelerine asla izin vermeyecektir!

Anadolu Evlatları;  ülkesi ve bölgesinde, VAR OLMAK ve YOK olmak meselesi vermektedir! Peki, müttefik bildiklerimiz maharetiyle, çevremiz neden kuşatılmaktadır?

Ülke ve bölgemizde dönen kirli dolaplar ve kavgaların tek sebebi budur! Gelmeye devam ettikleri, gerekçeler ve parametreleri, çok değişik olsa da!

Türkiye Cumhuriyeti. Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Afrika’ya bakmadan ve Güney Amerika’yı incelemeden Batı uygarlığı gerçekten anlaşılamaz!

Batı başkentlerinin şık kaldırımlarına hayran kalanlar, o kaldırım taşlarının altındaki milyonlarca Afrikalı ve Güney Amerikalının; teri, kanı, canı, emeği olduğunu bilmek zorundadır!

Parçalanmış aileler, yerlerinden sürülmüş kabileler, dokusu tahrip edilmiş çevre ve sömürülen kaynaklar, beyaz adamın, bu bölgelerdeki utanç vesikalarıdır!

Türk Devleti;  bu ülkelere giderken tertemiz bir sicille gidiyor!  Dünyanın her yerinde, her topluma tarihin ve kültürümüzün bize işaret ettiği şekilde, karşılıklı saygı ve dayanışma temelinde, herkesin kazandığı ilişkilerin kurulabileceğini gösteriyor!

Biz siyaha sarılırken, Acaba ne derler, demiyoruz! Sadece Allah için seviyoruz! Farkımız bu,  vurgusunu, daha önceki bir konuşmalarında, yapmıştır!

Avrupa;  dünyanın her bir bölgesinde; iki asırdır devam ettirdikleri;  sömürüden kaynaklı, rahat yaşamanın bedelini, ÖDEME vakti saati gelmiştir! Hayat, Men dakka dukka üzerine kurulmuştur! Eden ettiğini mutlaka yaşayacaktır!

Avrupa; Afrikalı ve Güney Amerikanlının;  teri, kanı, gözyaşı, canı ve emeği üzerine bina etikleri BUZDAN kaleleri, bir bir yıkılacaktır!

Avrupa, neden çok bağırıyormuş! Avrupa, neden çok tepiniyormuş! Anladık mı, şimdi! Eskilerin ifadesi ile eden bulacaktır! Dünyanın kuralı ve düzeni böyle!

İnsanı ve Toplumu Tahrip eden;  ALKOL!.

Geçtiğimiz günlerde, kamu kurumlarında çalışan ve sabit bir gelire sahip bulunan; alkollü bir eğlence mekânında, alkollü oldukları da her halinden ayan beyan belli olan üç kişinin; müzisyen bir kişiden istedikleri şarkıyı çalmadığı veya düzgün söylemediği gerekçelerle, müzisyenin canına kast etmeleri, içki ve alkol türevlerinin; insan ve toplum hayatında, ne gibi sıkıntı ve sonuçlara sebebiyet verdiğine şahit olduk!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Maide Suresi, 90 – 91. Ayetlerde;  Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir!  Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz!   Şüphesiz; şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister! Artık vazgeçtiniz değil mi, buyrulmaktadır!

Hz. Peygamber (sav);  İçki bütün kötülüklerin anasıdır! Sarhoşluk veren içkinin azı da, çoğu da haramdır, buyurmaktadır!

Ayrıca Hz. Ali (k.v);  Haram ayeti nazil olduktan sonra, İçki küpüne parmağım batsa, o parmağı keser atarım, buyurmuştur!

Mezkûr ayette; İslâm’da yükümlülüklerin tebliği ve insanın eğitimi konularında,  adım adım ilerleme yöntemi önemli bir yere sahiptir! Toplumda kökleşmiş alışkanlık ve uygulamaların bir anda sökülüp atılmasının meydana getireceği sarsıntı dikkate alınarak, bazı emir ve yasaklar, aşama aşama bildirilmiş, bunların amaçlarının kavranmasına imkân tanınmıştır!

Bu inanç temeli oluşturulup fikrî hazırlık tamamlandıktan sonra bu ayetlerle içki ve kumar kesin bir biçimde yasaklanmış ve yasak etrafında, toplumda kolektif şuur oluşturma açısından insanlık tarihinde emsali görülmeyen başarılı bir sonuç elde edilmiştir!

Burada içki ve kumar kesin bir şekilde yasaklandıktan sonra; Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister,  buyurularak bunların yol açtığı, sosyal, bireysel, ahlâkî ve dinî konulardaki zararlar hatırlatılmış!

Mezkûr ayette; şeytan işi iğrenç şeyler, olarak nitelenen içki ve kumar; insanın ruh ve beden sağlığı üzerindeki olumsuz etkiler ifade edilmiştir!  Bu sebepledir ki;  ayette bunların daha çok sosyal ve bireysel hayatta açtığı yaralara ve dinî hayata vurduğu darbeye değinilmiştir!

İçki ve Alkol kullanan, ruh ve beden sağlığı tahrip olan, sağlıklı düşünemeyen kişilerde; Nice yuvaların yıkılmasına! Dostlukları çökertilip yerine düşmanlıkları yerleşmesine! Olmayan düşmanlıkları ortaya çıkarması ve mevcut husumetleri körüklemesi, gibi kötülükleri, kabaca sıralayabiliriz!

Peki, Alkol ve içkinin, birey ve toplum hayatında ki bu kadar etkilerine rağmen, ayan beyan tüm mecralarda reklamlarının yapılmasına ve gençliğe de özendirilmesine neler demeli?

Amerika’da 1929 yılında, devlet imkânlarıyla yürütülen yani bir nevi kanun zoruyla, içki ve alkol yasağı girişimi, çok büyük maddî harcamalar yapılmasına ve çok ağır cezalar uygulanmasına rağmen, bir inanç temeli bulunmadığından kaynaklı, başarısızlıkla sonuçlanmıştır!

Dünya Sağlık Örgütü’nün aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30 ülkede yaptığı araştırmaya göre; cinayetlerin %85’i, tecavüzlerin %50’si, şiddet olaylarının %50’si, trafik kazalarının %60’nın, kadına şiddet olaylarının %70’nin nedeni, alkol – içki olduğu iddia edilmektedir!  Ve bu iddia, 2015 yılında Yeşilay tarafından yayınlanmıştır! 

Dünya, Yeniden  Dizayn Edilirken!

Dünya; her 100 yılda, küresel hegemonya hedefleri çerçevesinde, büyük savaşlar ile karşı karşıya kalmaktadır!  Acaba neden? Dünya halkları, bu durumu hiçbir zaman çözümleyemedi?

Dünya hakları; sömürü, paylaşım ve bölüşüm savaşlarının arka planını, anlaması ve anlamlandırması, küresel sistemin, işine gelmez! 

Dünya halklarının uyanması ve dünyada dönen kirli planları kavraması, küresel sistemin sömürü adına hayat damarlarının kesilmesi demektir!

Küresel sistem, mezkûr durumu çok iyi bildiğinden,  dünya yığınlarını, her dönemde, etki ajanları ve algı yönetimleri ile uyutmaya ve uyuşturmaya devam etmektedir!

Dünyada son 200 yılda ki;  bölüşüm ve paylaşım savaşları, coğrafyamızda cereyan etmektedir!  Tüm bunlar, neden ve nasıl oluyor? Tesadüfî olabilir mi?

Başkaca bir üst akıl tüm bunları planlamakta ve bölge halkları da oyunculuk yapmaya ve figüran olmaya devam edecek midir?

Bölgemizde, kirli oyun ve sinsi planlar hazırlanmakta ve sergilenmektedir!  Peki, ne zamana kadar?  Bu gidişe ne zaman dur diyeceğiz?

Tüm küresel kirli oyunları, seyretmeye ve senaryoda verilen görevi, oynatmaya devam etmelerine izin mi vereceğiz?

Dünyanın enerji deposu Avrasya bölgesi ve bu bölgenin anahtarı durumundaki Türkiye; dünya yeniden dizayn edilirken,  tüm küresel emperyalistlere karşı, Devlet Aklı nezaretinde ki devlet yönetimi; Ankara vizyonu çerçevesinde, bir ön alma ve bir öngörü hazırlığı yapmaktadır?

Akdeniz havzası ve çevresinde, rezervi tespit edilmiş şu kadar trilyon dolarlık petrol ve enerjinin paylaşımı için bölgede bekleşmekte olan yüzlerce savaş gemisi, bölge halklarının menfaati için mi durmaktadır?   Yoksa ulusal çıkarları adına mı?

Bölge halkları birbirleri ile uğraşırken, küresel oyuncular bölgemizde; bölge halkların anasının ak sütü,  helal olan; yer altı ve yerüstü kaynaklarını hiç etmenin derdindedir!   

Bu kısır çekişmeler ve kavgaların kime faydası olacaktır! Bölge halkları, 100 yıllardır enerjilerini sürekli olarak içeride tüketiyor!  Bu durumda birilerinin işine yaramaktadır!

Hala mı akıllanmayacağız? Hala mı oyuna gelmeye devam edeceğiz?  Hala mı makam – mevki – para,  kadın, iktidar ve güç peşinde koşmaya devam edeceğiz?

Artık kavga zamanı değildir! Millet ve bölge halkları olarak, bir ve beraber olmanın tam vaktidir!  100 yıl önce olduğu gibi parça parça etmek için kapımızda bekleşmekte olan küresel emperyalistler ve onların uşakları; vesayet  – vekâlet savaşçılarına fırsat vermemelidir!

Asil millet önderliğinde, bölge halklarının ayağa kalkma zamanıdır!  Ayağa kalk; Sakarya! Yüz üstü çok süründün! Türkiye ayağa kalktığı zaman,  bölge şahlanacaktır! Bölge halkları, Türk Devletine bakmaktadır!

TÜRK; tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluluk ve tarih – kültür – coğrafya aklının gereği;  yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyası ve mazlum halkların olduğu tüm bölgelerde, barış ve huzurun temsilcisi olarak görülmektedir!

21. Yüzyıl ve TÜRK  ASRI!.

Emperyalist devletler ve küresel güçler;  200 yıl önce, Avrasya bölgesinde ki; yer altı ve yerüstü kaynaklarını; kendi ülke halklarının refahı ve gelişmesi,  zenginliklerine de zenginlik katmak adına; kirli bir plan ve sinsi ir boyun hazırlamıştır!   

Kendi Ulusal çıkarları adına; Dünya üzerinde güç olabilecek ve dünya siyasetinde söz sahibi olması muhtemel bir devlet kalmaması gerekmektedir! Aksi halde VAR olamazlar!

Dünya üzerinde sahnelenen kirli oyunun birinci perdesi,  2. Dünya savaşı dönemine kadar devam etmiştir!

Emperyalist devletler ve küresel güçler, dünya üzerindeki sömürülerinin devam etmesi için sahnelemekte oldukları büyük oyunun ikinci perdesini,  ikinci dünya savaşının hemen akabinde sahneye koymaya başladı!

Dünya Halkları; Küresel güçler ve küresel sermayenin, dünya üzerindeki kirli plan ve sinsi oyunları çerçevesinde; sadece izlemekle ve sahnelenen oyunda bir figüran olmaya devam edecek midir? Yoksa Uyanmanın tam vakti midir? Küresel kirli oyunlar sahne alamayacaktır!

Dünya emperyalistleri ve küresel sermayenin, dünya halklarının geleceğini karartmak ve sömürülerinin devamı noktasında, hegemonyalarının inkıtaa uğramaksızın sürdürülmesi gerekir!  Aksi halde YOK olacaklarını biliyor ve SÖMÜRÜ olmadan VAR olmazlar!

Günümüzde; Kirli plan çerçevesinde, Ortadoğu ve Avrasya kıtasında, vesayet ve vekâlet savaşları ile 200 yıllık bir planın devamı, sinsi oyunun son perdesi;  ‘büyük oyun – 3’ sergilenmekte ve sahneye konulmaktadır!

Dünya kara parçasının en büyüğü,  dünya nüfus oranının 3/1’nin yaşadığı, dünya enerji, petrol ve ticaretinin çok büyük bir oranının gerçekleşmekte olduğu ‘ Avrasya ‘ bölgesinde büyük oyunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar! Fakat nafile!

Dünya emperyalistleri ve küresel sermayenin, refah ve hayatiyetlerinin sürekliliği için ihtiyaç duydukları enerji ve petrol, Avrasya bölgesinde bulunmaktadır!

Bölgemizdeki vekâlet savaşları ve kan, çıkarlar için akmaktadır! Bölgemizde devam eden vekâlet ve vesayet savaşları, hegemonyaya hizmet etmektedir! Avrasya enerji havzasının kontrolü, denetimi ve hegemonya çerçevedeki; kirli plan ve sinsi oyunun ayak sesleri!

Kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir Türkiye karşılarında bekleşmekteler!

Dünya tarihi yeniden bölgemizde yazılmaktadır! Türk Devleti;  yazılmakta olan yeni tarihte; sıklet ve denge unsurudur!

Türkiye’nin olmadığı bir plan; bölgemizde ve dünyada, yok hükmündedir! Tarih, yeniden, bölgemizde ve TÜRKİYE olmadan yazılamayacaktır! Türkiye’nin içinde olmadığı bir plan; Orta Doğu, Afrika ve Avrasya kıtasında sahnelenemeyecektir! 

Türk; Adalet ehli ve Adaleti dağıtandır! Türk; Hakikat ehli ve Hakikatin temsilcisidir! Türk; mazlum halkların hamisi, demektir! Türk; İhya ve inşa demektir!

Türklerin tarihinde, SÖMÜRÜ ve ZULUM asla yoktur! 21. Yüzyıl, tarihte olduğu gibi mazlumların BARIŞ ve HUZUR içinde yaşadığı, yeni bir TÜRK ASRI olacaktır!

Şehirde; Latin külahı görmektense, Türk sarığını yeğlerim, dönemi de, başlamak üzeredir!

Yazılarımda sürekli olarak vurguladığım; Selçuklu – Horasan geleneğinden gelen; TÜRK bir LİDER önderliğinde; Ehliyet ve Liyakat temelli, Adalet ve Hakkaniyet üzere bina edilmiş;  yeni bir devir ve dönem başlıyor!