Devlet ve Millet Bütünleşmesi!

Geçtiğimiz Cuma günü eşimin rahatsızlığı münasebetiyle başkent Ankara’da bulunuyordum. Eşimin muayene ve kontrollerini yaptırdıktan sonra Cuma namazının yaklaşması ile ibadetimizi daha önceden planladığımız şekilde Beş tepe Millet Camisine doğru arabamızı bu istikamete çevirdik.  Beş tepe Millet camisine doğru yaklaştıkça bölgedeki araç ve insan yoğunluğu, güvenlik kontrolleri de çok etkin bir durumdaydı. Beş tepe millet camisinin avlusunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hangi yoldan camiye doğru geleceğini merak eden, görmek ve selamlaşmak isteyen, güzel ülkemizin dört bir tarafından gelmiş, vatandaşlarımızın coşkusu, sevgisi ve muhabbetleri de yüzlerinden okunuyordu. Ezanı Muhammediyenin okunması ile birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın mihrabın yanındaki kapıdan Camiye giriş yaptığına şahit olduk.  Beş tepe Millet camisinin duvar ve kolonlarında ki Selçuklu yıldızı ve özellikle de Selçuklu motif süslemeleri de ayrıca dikkati çeken görüntülerdi. Namazın akabinde Sayın Cumhurbaşkanı önce caminin içindeki vatandaşlarla selamlaştı,  her zaman olduğu gibi dualarını ve memleketlerine döndüklerinde her bir vatandaşımıza selam ve dua isteklerini götürmelerini talep etti.  Caminin dışında bu merasim uzun bir süre devam etti. Sayın Cumhurbaşkanı cami dışında kendisini bekleyen vatandaşlarımızdan istek ve sıkıntıları olanları dinledi, özellikle çocuklara oyuncak ve hediyeler verdi. Beş tepe Millet camisindeki devlet millet bütünleşmesi bu manzarayı görünce,  Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki Cuma Alayı ve Cuma selamlığı hatırıma geldi.

Osmanlı ve Selçuklu dönemindeki Cuma Alayı veya Cuma Selamlığı nedir?  Cuma Alayı ne demektir?  Cuma Alayının özelliği nedir? Kabaca incelemeye çalışalım. Osmanlı padişahlarının cuma namazlarını kılmak üzere, merasimle camiye gitmelerine Cuma Alayı veya Cuma Selamlığı adı verilirdi. Padişahlar, başta Ayasofya olmak üzere Süleymaniye, Beyazıt, Sultan Ahmet ve Eyüp Sultan gibi selâtin camilerinde, bir merasimle cuma namazlarını eda ederlerdi. Osmanlı padişahlarına Anadolu Selçuklu sultanlarından geçmiş olan bu tören, çeşitli değişiklikler geçirmiş olmakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar uygulanmıştır.  Hükümdar – Halk bütünleşmesini sağlayan Cuma Selâmlığı, sadece merasim ve dini yönüyle değil hukuki, sosyal ve kültürel açılardan da büyük önem taşıyordu.  Caminin bahçesinde padişaha arzuhali olanlar elini havaya kaldırarak belli ederler ve Arzuhaller bir görevli tarafından toplanırdı. XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren halkın arzuhallerini padişaha iletmesinde daha kolay bir yol benimsenmiş, cuma namazına gelen halkın şikayet ve taleplerini dile getirdikleri arzuhalleri camide saflar arasında dolaşan padişaha bağlı görevliler toplamışlardır.

Beş tepe millet camisindeki Cuma namazının kalabalık olmasının bir diğer sebebinin de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin 400 projeyi içeren 100 günlük eylem planını kamuoyuna açıklaması için Türkiye’nin dört bir tarafından gelmiş olan partili ve sivil toplum kuruluşu vatandaşlar, protokol üyelerinin de yoğunluğunun olduğuna müşahit olduk.   Sayın Cumhurbaşkanı 100 günlük eylem planı kamuoyu açıklaması toplantısında; TBMM’nin ve siyaset kurumunun iradesiyle hayata geçen yeni yönetim sistemimizin demokrasi tarihimizin zirvesini oluşturduğuna inanıyorum. Malazgirt’te özellikle kazanılan zaferle bize bu toprakları ebedi vatan olarak bırakan Sultan Alpaslan’dan başlayarak, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şahı, Osmangaziyi, Avrupa’nın kapılarını Osmanlı’ya açan Sultan birinci Muradı, İstanbul’u fethederek çağ kapatıp açan Fatih Sultan Mehmet Hanı, Yavuz Sultan Selim Hanı, Osmanlı’nın son döneminde izlediği usta siyasetle devleti yıllarca ayakta tutan Sultan Abdül Hamid, Kurtuluş Savaşımızın başkomutanı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü demokrasiye geçişimizin bedelini canıyla ödeyen Adnan Menderes’i dünyanın yeniden yapılandığı kritik bir dönemde Türkiye’nin bu değişimin gerisinde kalmamasını sağlayan Turgut Özal’ı, istiklalimiz için emeği geçen ecdadımızın her birini hayırla yad ediyorum. Amacımız emaneti daha da yükseğe çıkartarak gelecek nesillere aktarmaktır. Mecliste ettiğimiz yeminle birlikte sistemin fiilen işlemeye başladığı 9 Temmuz gününden bu yana gerek şahsım, gerekse de bakanlarım yoğun bir mesai içindeler. Bir yandan yeni yönetim sisteminin mimarisini oluşturuyor ve diğer yandan projeleri programları hazırlıyoruz. Tüm bunları devlet işlerinde millete sunulan hizmetlerde en küçük aksamaya meydan vermeyecek şekilde yürütüyoruz, şeklindeki konuşmaları ve vurgularının da çok dikkate değer ve manidar olduğunu da düşünüyorum.

Türk Devleti iki bin yıllık tarihi devlet kodları ve kadim medeniyet kültürüne de dönmeye başladıkça..  Karşılarında eski Türkiyeyi özleyen küresel güçler ve işbirlikçiler, emredersiniz, başka bir arzunuz var mı diyen bir Türk devleti ve milletini de göremedikleri için son yıllarda ve özellik de son günlerde her bir koldan ve ekonomi üzerinden saldırıya geçmişlerdir!  Neden? Bir papaz üzerinden yürütülen ekonomik tehditlerin arka planı nedir? Bir papaz ve müttefiklik ilkelerine aykırı olarak yürütülmekte olan ekonomik şantaj ve tehditler!  Papaz görüntüsü altında devletimizden başkaca talep, istek ve emirler(!)  mi vardır?  Ve bu talep ve emirler(!) de Türk Devleti tarafından görmezden ve duymazdan mı gelinmektedir?! Akıl alır gibi değil! Dünyayı yöneten güçler de zaten akla değil,  toplumları algılar üzerinden yönetir, saldırıya geçer ve böylece işgal tamamlanmış olur! Bu operasyonu göremediğiniz an kaybedersiniz; Tarihte olduğu gibi!  Peki, tüm dünya devletlerine  Türkiye’ye yaptırım uygulanması gerekir taleplerine ne demeli?! Sayın Cumhurbaşkanımız 100 günlük icraat eylem planı açıklamasında,  devlet millet bütünleşmesi çerçevesinde, asil Türk milletinden bazı talepleri olmuştur. Milletin omuz ve destek vermediği hiçbir savaş kazanılamayacağına göre; Tarihin tozlu sayfaları bunların canlı örnekleri ile doludur! Asil Türk milleti kadim Anadolu topraklarında mücadele ile ancak var olmuştur! Anadolu’da mücadele olmadan var olunamaz! Anadolu’da hiçbir zaman rehavet olmaz! Bugün yine Türk milletine asil ve yüce bir görev düşmekte, devlet başkanı da asil milletinden bir talepte bulunmaktadır!  Peki, nedir Sayın Cumhurbaşkanımızın asil Türk milletinden talebi? Son yıllarda ardı ardına yaşadığımız gelişmelerin ekonomi alanındaki programlarımızı yavaşlattığı bir gerçektir. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki hadiselerin hedefinde ekonomimizin de bulunduğunu görüyoruz. Bir ekonomik savaşla karşı karşıyayız. Hiç endişe etmeyin, biz bu savaştan da galip çıkacağız. Bu tuzakları bize çok kurdular, hepsini de aştık, bunu da aşacağız.   Milletime diyorum ki, yastık altından gelin dövizlerinizi çıkartın,  dolar avrolarınızı çıkartın, altınlarınızı çıkartın ve gelin bunları TL’ye nakde dönüştürün. Yerli ve milli direnişimizi tüm dünyaya karşı ortaya koyun, şeklindeki ekonomi üzerinden devletimize yönelik yürütülmekte olan küresel güçler ve işbirlikçiler savaşına asil milletinden desteklerini talep etmektedir.

 

Türk Devleti ve Türk Milleti Olmadan, ASLA!..

Geçtiğimiz günlerde, FETÖ ve PKK terör örgütünü desteklemekten kaynaklı, ülkemizde on altı aydan beridir tutuklu bulunan ve sonra ev hapsine gönderilen, ev hapsi kararının da devamına karar veren bağımsız yargımızın, bu kararı akabinde ABD’den gelen ülkemize ve bakanlarımıza yönelik şantaj ve ekonomik tehditlere varan ifadelerine şahit olmuştuk!. Dünya nereye gidiyor? Neler oluyor? Yukarılarda bir yerlerde, bir üst akıl Türk devleti üzerinde büyük bir plan ve hesap uygulamaya ve devreye alınmaya mı çalışılıyor!  Türk devleti neler yapıyor? Dünyanın sıklet merkezi batıdan doğuya doğru yön değiştirirken Türk devleti bu noktada nasıl bir konum alıyor? Dünyamız ve özellikle de bölgemiz yeniden dizayn edilirken şimdi bu olanlar ve ifadeler ne demek oluyor? Büyük resmi görmekte bazen zorlanıyorduk! İki  Yüz yıllık süreçte, büyük resmi göremediğimiz dönemlerde devlet ve millet olarak sürekli kaybeden tarafta olduk! Artık kaybetmeye mecalimiz yoktur! Artık bugün Türk devleti ve milletinin büyük resmi görememek ve okuyamamaktan kaynaklı kaybetmek gibi bir lüksü yoktur ve olamaz! Bu yüzyılın büyük resimdeki ana karakteri ve oyuncusu, belirleyicisi artık Türk devleti ve Türk milletidir! Oynanmakta olan oyun ve tüm saldırılar da bunun içindir!

ABD Dış İşleri Bakanlığı tarafından finanse edilen, ABD’nin  başkenti Washington’da, 24 – 26 Temmuz 2018 tarihleri arasında Uluslararası Dini Özgürlük Sempozyumu adı altında bir toplantı tertip edilmiş! Peki, bu toplantının katılımcıları kimlerdir? Bu toplantının Türk devleti ile ne ilgisi vardır?  Bu toplantının son günlerde yaşadıklarımız ile ne gibi bir bağlantısı olabilir, dediğinizi de duyar gibiyim! Ben de aynen sizin gibi düşünüyorum! Ne alakası vardır! Hadi canım, olamaz öyle bir şey!  Tamamen komplo teorisi, diyorsunuz! Bu toplantıda alınan ve kapanış bildirgesi şeklinde deklare edilen metinde neler vardır? Bu metni kim açıklamıştır?  Uluslararası Dini Özgürlük Sempozyumu adı altındaki toplantıda, ABD Başkan Yardımcısı Pence, Dış işleri Bakanı Pompeo ve Türkiye’de tutuklu bulunan meşhur papaz ve rahip Brunson’ın kızı da bir konuşma yapmış!  Mezkur sempozyum tadındaki toplantıya seksen ülkeden kırktan fazla dışişleri bakanı ve çok sayıda dini lider, tarikat mensubu ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri de katılmış!  Daha ne olsun! Bundan fazlası da can sağlığı!  Papaz ve rahip Brunson’ın kızı dünyayı, Türk Devletine karşı yaptırıma davet ederken,  ABD Başkan Yardımcısı Pence,  bu daha başlangıç, dini özgürlüklerin elde edilmesi için yapılacak çalışmaları finanse edeceğiz,  demiş. Türk devletinde tutuklu bulunan papaz ve rahip Brunson’un kızı neler demiş?  Türk devletine karşı acilen yaptırımlar uygulanmalıymış! Başka bir arzunuz!  Nerede demiş? Uluslararası Dini Özgürlük Sempozyumunda söylemiş!  Özgürlük tadında demokratik yaptırımlar! Tarihte hep bu şekilde kandırmadılar mı?! Ne ala memleket! Peki, ABD Başkan Yardımcısı Pence,  neler ve ne gibi inciler döktürmüş, bir de ona kabaca bakalım! Bu daha başlangıç, dini özgürlüklerin elde edilmesi için yapılacak çalışmaları finanse edeceğiz, demiş!  Dünyanın her bir bölgesindeki aşırı dini örgütleri destekleyen kimlerdir?  Bu örgütlerin teröre karışması ve ülkeleri de dış müdahaleye hazır hale gelmesi için her türlü lojistik destekleri sağlayan devlet veya devletler hangisidir? Bu neyin özgürlüğüdür? Hangi özgürlükten bahsediyorsunuz? Anlayan var mıdır?

Son yıllarda ve özellikle de günümüzdeki ABD’de yönetiminde çok etkili olmaya başlayan Evangelistlerin temel düşüncesi, dünya üzerinde kendileri gibi olmayan ve kendileri gibi de düşünmeyenleri tamamen YOK ve İMHA etmek üzerinde kurulu ütopik bir alt yapısı bulunmaktadır! Peki Brunson denilen papaz ve rahip Evangelist midir?!  Papaz ve Rahip Bronson’un kızı neyi ve kimleri temsil etmektedir, nereye hizmet ediyor?! ABD Başkan yardımcısı ve Dış işleri bakanı da mı Evangeslittir?! Evangelist düşüncede geniş yere sahip olan Tevrat’taki Babil, günümüzdeki Bağdat şehri ve  Keldani diyarı da Irak bölgesidir. Evangelistlerin inanışlarına göre dünyanın bir gün tamamen Evangelist olması için Müslüman topraklarına da girilmesi gerekmekteymiş!  Peki, Müslüman topraklarına girilmesi gerekir derken, nasıl bir girme operasyonu olacaktır?! Afganistan, Irak ve diğer bölgelerin talan edildiği, milyonlarca insanın da öldürüldüğü şekilde mi olacaktır? Başkaca nasıl olması bekleyebiliriz ki?! Bütün Museviler bir gün  İsrail’e dönüp Evangelist olacaklar ve dünya üzerinde yeni bir dönem başlayacaktır, diyorlarmış! Peki, günümüzde, Çin önderliğinde kurulmaya çalışılan, özellikle de Türkiye, İran, Rusya’nın birlikte hareket ettiği, almış beş ülkenin büyüme, kalkınma ve kazan kazan projesinin ana güzergahı, merkezi ve sıklet noktası neresidir? Tabii ki Türkiye ve hinterlandındaki tüm bölgedir!  Anladın mı şimdi son günlerde  neden toptan saldıklarını?! Anladın mı şimdi neden çok önemlidir TÜRK Devleti ve Anadolu diyarı? Dünyanın hegemonyal bir gücü artık nereye gitmek isterse tüm bu bölgelerin anahtarı TÜRK Devleti ve Türk Milletidir? Hele siz bir de Afrika, Asya, Yakın Asya, Orta Asya ve Orta doğuda söz sahibi olmak ve buralarda bulunmak istiyorsanız? Bir de buna eski İpek yolu ve yeni Bir Yol ve Kuşak projesini de eklerseniz, Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan tüm bu bölgelerde bir adım  dahi atamazsınız!  Neymiş efendim! Dini Özgürlük için Türk devletine yaptırımlar ve baskı uygulanması gerekiyormuş! Biz de yedik ve yuttuk! Eski Türkiyeyi özleyen tüm küresel güçler böyle tehditkar davranmakla, Türk Devletini yanlarına da almadan  hata yapmak ve kurulmakta olan  yeni dünya ve  yeni dönemde sadece kaybetmek zorunda kalacaklardır!

Ezoterim ve Evangelism!.

Son günlerde, ülkemizde, FETÖ ve PKK terör örgütü ile bağlantısı ve desteklemekten kaynaklı,  on altı aydır tutuklu bulunan bir papaz ve rahip üzerinden, müttefik olduğunu iddia eden bir devlet başkanının,  Türk devleti ve yargısına yönelik çok ağır sözlerini ve diğer yetkililer tarafından yürütülen karalama, tehdit ve ekonomik şantaj kampanyasına şahit olmaktayız! Neler oluyor?  Hedef nedir? Nereye varmak istiyorlar? Bir papaz üzerinden kopartılmaya çalışılan fırtına neyin işaret fişeğidir?  Mezkur Papaz kimdir, neyi veya neleri, kimleri temsil etmektedir? Kendilerinde bağımsız yargı olduğunu ifade edenler, Türk devletindeki yargının, bağımsız kararlar vermesi neden rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir? Türk Devleti ve Milletine yönelik,  15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasını yapan ve arkasındaki kişilerle ilgili devletimizin teslim etmiş olduğu tüm belgeler hakkında,  ülkelerindeki bağımsız yargı işini yapmaktadır diyenlerin,  bugün için düştüğü duruma bir bakar mısınız?! Peki, kırk yıldır PKK terör örgütüne dolaylı veya doğrudan vermiş olduğunuz  destekler bir kenara koyalım, bu örgütle bağlantılı kişiler hakkında devletimizin telim etmiş olduğu tüm belgelere rağmen, aynı kişilerin   elini kolunu sallamak suretiyle ülkenizin sokaklarında cirit atmalarını  hangi hukuk ve bağımsız yargı ile nasıl izah edeceksiniz?! Artık mızrak sadece çuvala değil hiçbir yere sığmamaktadır!

Ülkemizde terör bağlantılarından dolayı tutuklu bulunan ve geçtiğimiz günlerde de bağımsız yargı tarafından sağlık sorunları sebebiyle denetimli ev hapsine gönderilen rahip – papaz Brunson kimdir,   nerelerle veya kimlerle bağlantısı bulunmaktadır? Son yılarda Dünyamızı KAN gölüne çeviren ezoterik yapı ile bağlantısı var mıdır?  Afganistan ve Irak işgalinin başlamasına, ülkelerin ve bölgemizin de  talan edilmesine  ve milyonlarca insanın da ölmesine  sebebiyet veren bu ezoterik yapı mıdır?! Bu yapı veya cemaat Evangelist ezoterik bir örgüt veya tarikat olarak mı kendilerini isimlendirmektedir?!  Evangelizmin nedir,  dünyamız ve insanlık hakkındaki hedefleri nelerdir ve Evangelistler kimlerdir?  Kabaca izah etmeye çalışalım. Kelimenin sözlük anlamı, kutsal kitaba yönelmektir. Hangi ve nasıl bir kutsal kitap olduğu da belli değildir?! Evangelism, Amerika’daki Hıristiyan toplumunun en tutucu ve radikal kanadını temsil etmektedir.  Evangelikler, Eski Ahit’in Yahudilerin Tanrı’nın Seçilmiş Halkı olduğu, Kutsal Toprakların Yahudilerin malı olduğu, Yahudilerin Mesih’in gelişi ile birlikte bir dünya egemenliğine ulaşacakları gibi kehanetleri kabul eder. Bu bakımdan bir nevi Hıristiyanlık ve Yahudiliğin karışımından meydana gelen, Protestanlığın bir alt mezhebi olan Evangelistlere Siyonist Hıristiyanlarda denilmektedir. Dünya üzerindeki hiçbir kralı tanımayan Protestanlara göre, gerçek kral olan Mesih İsa, kıyametten önce geri gelecek ve Tanrı’nın dünya üzerindeki krallığının  başına geçeceğine de inanılmaktadır!  Bunun için kendilerine inanmayanlarla savaşacak ve hepsini yok edeceklerdir.  Burası çok manidardır! Kendilerine inanmayan kişiler ve topluluklara savaşacaklar, hepsini de Yok etmeyi planlamaktalar!  Bu nasıl bir din, cemaat, tarikat  ve Tanrı anlayışıdır?!   II. Dünya Savaşı sonrası ise Nixon ile politikaya ısınmaya başlayan Evanjelist taban, beyaz Anglo Sakson – Protestan (WASP) Amerikalıları   Tanrı’nın seçtiği halk olarak tanımlayan ve tahrif edilmiş İncil kehanetlerine inanan oğul Bush döneminde Neoconlarla kol kola tekrar sahneye çıkmıştır. Bush ve Neoconlar’ın  hayata geçirmeye çalıştıkları GOP’ un (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi), Evangelist ezoterik yapının Yahudilere vaat edilmiş topraklar ve Armageddon Savaşı inançlarıyla birebir bağlantılı olduğu da dikkat çekmektedir.  Evangelist ezoterik yapı ve ülkemizdeki FETÖ benzeri yapılanmadan bir farkı var mıdır?!  Yoksa aynı yolun ve hedefin de yolcuları mıdır?!  Protestan mezhebinin, teolojisinin Amerika’ya özgü bir türü olan ve daha çok muhafazakâr beyaz Amerikalıların mensubu olduğu Evangelist ezoterik yapı, Donald Trump’ın seçmen tabanının temelini oluşturmaktadır. Başkanın çevresi bu ezoterik yapı ile ilintili tamamen kişilerle çevrelenmiştir!

Daha önceki yazılarımızda ifade etmeye çalıştığım, ülkemiz içinde, devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına oluşan,  gün be gün sağlam ve sağlıklı bir şekilde yürütülmekte olan bir üçgenden bahsetmiştim.  Devlet, millet, muhalefet ve ana muhalefet üçgeni! Aynı üçgenin bir de dünyamızda savaş olmadan ve kazan kazan ilkeleri doğrultusunda gelişme ve kalkınmanın olabileceğine inanan üç lider arasındaki mutabakattan yani dünyamıza yönelik dış halkasının olduğunu da vurgulamıştım. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Putin arasındaki sağlam ve sağlıklı bir şekilde yürümekte olan üçlü ve güçlü  lider birlikteliğini!.  ABD Başkanı Trump’ın NATO zirvesinde, İki ABD vardır ve benim başında bulunduğum ABD,  Rusya devlet Başkanı Putin ile her türlü görüşme ve anlaşmaya hazır olduğunu ifade eden açıklamalarını!.  Dünyamız, özellikle de bölgemizde ve Bir Yol – Bir Kuşak projesini de sadece kendilerinin  denetim, kontrol ve nizam vermesi gerektiğine inanan!. Kendileri gibi düşünmeyenleri de tamamen YOK etmeyi planlayan Evangelist ezoterik yapının,  mezkur birlikteliğe yönelik zarar verme veya bu bağları da koparabilmek, parçalayabilmek için yapılmakta olan her türlü tehdit, söylem, eylem,  girişim, saldırı ve kalkışmalarına da şahit olmaktayız, şeklinde düşünüyorum!  

Ezoterik Yapılar!

Osmanlı İmparatorluğunun parçalanma ve dağılma sürecine baktığımızda dış destekli olarak kurulmuş veya dış güçlerin kontrolündeki bize benzeyen ve bizden görünümlü ezoterik yapıların hain ve ihanetleri sonucunda bu konuma geldiğini görmekteyiz.  Osmanlı hemen bir gecede mi yıkılmıştır? Devlet yönetimi ve diğer kademelerde ihanet içinde olan bireyler, yapılar ve kapalı örgütler yok mudur?  Bu hainlerin soyu, sopu, nesebi, kimlikleri ve cibilliyetleri nedir? Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması akabinde ise farklı dil ve dine mensup mutlu ve huzur içinde yaşayan bir toplumdan yirmi iki ulus devlet ortaya çıkmıştır. Bugün itibari ile bünyemizden koparılmış ve gönül bağlarımız olan topluluk ve devletler ile birlikte ve beraber yürüme vakti ve zamanı gelmiştir. Türk Devleti ve Milleti olarak bünyemizden çıkmış olan yirmi iki devlet, millet ve gönül coğrafyamız ile birlikteliği ve kardeşliği kurmadan Anadolu’da varlık ve bekamızı da sağlayamayız! Tarih, Türk Devleti ve milletine kadim bir görev ve medeniyet sorumluluğunu da yeniden yüklemiştir,  bundan kaçamayız!

Yakın tarihimize kabaca baktığımızda sınır komşumuz Irak işgal edilirken içerideki Kesni Zani cemaati veya ezoterik örgütlü yapı, bu işgal ve talan girişimindeki desteği ve söylemleri hafızamızdan silinmiyor! Peki, Ezoterizm nedir? Ezoterizm, asıl gerçeklerin yalnızca anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir gizemli öğreti ve kapalı bir örgüt sistemidir! Bir devlet ve millete mensup içerideki örgütlü yapılar nasıl ihanet edebilir? Bu örgütlü yapılar, bir başka güç veya devletin ülkesini, topraklarını, işgal ve talan etmesi için el altından veya doğrudan nasıl çalışmalar yapabilir veya destek olabilir? İnsan olarak aklımızın ve havsalamızın almadığı noktalar bulunmaktadır? Tarihin tozlu sayfaları devleti ve milletine ihanet edenlerle doludur! Bir devlet ve millet için önemli olan böyle durumlardan dersler çıkarmak,  tekrardan ve yeniden bir daha aynı durumları yaşamamaktır! Devlet olmanın gereği budur; Hem de devleti ebed müddet ülküsü ve ideali olan kadim devlet geleneği Türk Devleti ve Milleti için!

Türk Devleti ve milleti 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasını neden yaşamıştır? Bize benzeyen, tipleri bizden fakat çipleri yani denetim ve kontrolleri küresel güçlerin elinde olan ezoterik bir örgüt veya yapı bu devlet ve milleti tamamen işgal ve ağababalarına da teslim etmek kalkışmasında bulunmuştur? Nasıl ve neden olabilir? Bir örgütlü yapı nasıl böyle bir ihanet durumuna gelebilir? Küresel güçler ihanetleri karşılığında bu yapılara neleri vaat etmiştir?  Bu yapılar Türk devletinde böyle gelmiş ve böylece de devam etmeli midir?

Türk Devleti ve Milleti yaşamış olduğu tüm ihanet ve darbe kalkışmaları akabinde, 16 Nisan 2017 tarihinde Anayasa değişikliği ile devlet yönetim sisteminde yeni bir sayfa açmıştır. 24 Haziran seçimlerinde 16 Nisan referandumu ile onaylanan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi artık yürürlüğe girmiştir.  Türk Devleti ve milletini yönetenler bu değişim ve dönüşüm kararlarını hızlı ve ivedi olarak neden almak zorunda kalmıştır? Çünkü içeride, bölgemizde ve sınırlarımızdaki hareketlilik, küresel hesap ve planlar acil ve ivedi olarak tedbir ve önlemler almayı da zaruri kılmıştır. Türk Devleti ve milleti, tarihten gelen devlet geleneği ve devlet aklı ile artık reaksiyon durumundan, tamamen aksiyoner bir konuma geçilmiştir. Türk devletine tokat vuranlar veya vurmayı aklından dahi geçirenler,  artık diğer yüzümüzü dönmemizi hiçbir zaman beklemeyecektir! Türk devleti, içeriden veya dışarıdan varlığına ve bekasına yönelik gelebilecek her türlü hain bir plan veya tokat gelmeden önce teyakkuz halinde olacak, tedbirini alacak ve gerekli cevabı da tarihte olduğu gibi Osmanlı Tokadı olarak tepelerine inecektir, böylece de bilinmelidir! Aksi halde Türk Devleti ve Milleti bin yıllardır yaşadığı Anadolu’da varlığını ve bekasını devam ettiremez!

Türk Devleti ve Milleti, yeni geçmiş olduğu Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile birlikte, bundan böyle devlet yönetim sisteminin tüm etkili ve yetkili makam ve kurumlarında, sivil toplum kuruluşları ve ezoterik kapalı örgütlü yapılarda,  Yahudi yanaşmaları, Hristiyan kapatmaları, Arap Siyonizm’in uşakları, İngiliz artıkları, Müslüman görünümlü Seba-taylar, Siyonistler, Yahudiler ve Hristiyanlar söz sahibi olamayacaktır.  Açık, şeffaf, hesap verebilir ve denetlenebilir konumda olmayan, küresel güçler ve ajanlarının yönlendirme ve kontrolündeki tüm kapalı yapılar ve örgütler, Türk Devleti tarafından yakinen takip edilmelidir! Anadolu, kadim Yunusların Hacı Bektaşi Velilerin ve Hz. Mevlanaların yeşerttiği kadim Türk yurdu olarak kalmaya ve anılmaya devam edecektir!  Bu topraklar,  Mazlum milletlerin umudu ve Devleti Ebed Müddet mefkuresi ve kızıl elma ülküsü olan son Türk Devletidir!

ŞERRİN İçindeki HAYRI Aramak  -2-

İnsan hayatı ve öncelikle iman ehli bir müminin ömrü,  özellikle de çevresindeki gelişmeler ve olaylar hakkında,  hak ve batıl, doğru ve yanlış arasındaki seçimler, tercihler, imtihan ve bu seçimler sonucundaki yaşadıkları ile çerçevelidir! İnsan ve iman ehli mümin zevk, sefa ve   sadece dünya hayatını yaşaması için  mi yaratılmıştır?! Tabii ki Hayır!  Yaratılış, yaşadıklarımız ve imtihan, yani tercihlerimiz ve seçimlerimiz!  Mümin için imtihan ve sıkıntılar olmadan,  dünya hayatının bir anlamı da olmayacaktır!   Bir insanın seçimleri, özellikle de doğru kararlar alabilmesi için okuması, araştırması ve akletmesi de emredilmiştir! İnsan olmak, İman etmek, Mümin olmak, seçimler yapmak ve imtihan!  Aksi halde Sonsuz Yaratıcı insanı, esfeli safilin derekesine de düşer buyurmaktadır! İman ehli mümine muhatap olarak gelen son kitap Kuran-ı Kerim neden Furkan olarak isimlendirilmiştir? Furkan kelime ve kavram olarak;  İmanı küfürden, ihlâsı riyadan, tevhidi şirkten, hakkı batıldan, doğruyu eğriden, hayrı şerden, iyiyi kötüden, helâlı haramdan, temizi habisten ayıran ve gerçekleri açıklayan demektir.  İman ehli bir mümin bu özelliklere nasıl erişebilir?  Furkan ayrıca, iman ehli mümine Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah tarafından verilen, hak ile batılı ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etme yeteneği olarak da ifade edilmiştir. Kuran ve ilâhî kitapların tamamı furkandır, hakkı batıldan ayırır ve sadece gerçekleri açıklar. İnsanın Furkan yeteneğine sahip olabilmesi, öncelikle iman ehli bir mümin, muttaki bir kul, her anında ve zamanında akletmesi, tefekkür, tezekkür ve tefehhüm sahibi olması da gerekir. Sonsuz Kudret Sahibi Allah;  Ey müminler! Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, Allah sizi Furkan sahibi yapar, size iyi ile kötüyü ayırt edici bir akletme yetisi ve anlayış verir, bu gerçeğin ta kendisidir, buyurmaktadır.

Bir padişah ve veziri arasında geçen, bizlere de hayatımızın her anında imanı noktada örnek olmasını düşündüğüm, hayrın içindeki şerri ve şerrin içindeki hayrı arayıp bulabilmek ve görebilmek,  basiret ve feraset sahibi olabilmek adına bir hadiseyi ve bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Bir vezir her hadise ve olay karşısında, “Her şeyde vardır bir hayır vardır”  der, bu inanışın insan hayatı için çok önemli bir ilke olduğuna inanırmış. Bir gün padişahın kolunda dayanılmaz bir ağrı başlamış, tedavisi için her şey yapılmış, ülkenin bütün doktorları getirilmiş, her ilaç denenmiş ama ağrı bir türlü geçmemiş. Kolun kesilmesinden başka çare kalmamıştır. Doktorlar, hastalığın ve ağrının bütün vücudu sarmaması için kolun kesilmesine karar vermişler. Padişahın kolu kesilmiş, vezir bütün bu olup bitenler karşısında “Her şeyde vardır bir hayır” diyormuş. Padişah vezirine: Ey vezir kolum kesildi, sen hâlâ “Her şeyde bir hayır var” diyorsun. Hayır, bunun neresinde! Vezir yine teslimiyetle, “Padişahım bunda da bir hayır var, “diyerek cevap vermiş. Padişah vezirinin pişkinliğine artık dayanamamış. Büyük bir öfke ile vezirin zindana atılmasını emretmiş. Yıllar geçmiş, günlerden bir gün padişah âdeti olduğu üzere ava çıkmış. Çevresiyle birlikte yamyamlar tarafından yakalanmış. Yamyamlar büyükçe bir kazanı, yaktıkları ateş üzerine koymuşlar. Kazanda pişirilme sırası padişaha gelmiş. Padişahın kolunun bir hastalık sonucu kesildiğini öğrenen yamyamlar hastalıklı et yememek için onu serbest bırakmışlar. Padişah saraya dönerken birden zindana attırdığı vezirini hatırlamış. Veziri: “Bunda da bir hayır var“ dememiş miydi? İşte kurtulmuştu. Hayır, gerçekleşmişti, kolu kesilmemiş olsaydı, yamyamlar onu bırakır mıydı? Yaptığına bin pişman olmuş, doğruca zindana gitmiş, vezirinden özür dilemiş. Haksızlık ettiğini söylemiş, ondan helâllik istemiş. Vezir: Padişahım üzülmeyin, her şeyde bir hayır vardır. Benim zindana atılmamda da bir hayır var, siz beni zindana atmasaydınız ben de sizinle avda olacaktım. Yamyamların midesine girecektim; “Her şeyde bir hayır var efendimiz “ demiş.

İnsan, iman, mümin, imtihan, sabır, hayır ve şer,  düşünmek, akletmek ve a isabetli kararlar vermek noktasında hatırımıza gelen ayetlere kabaca bir bakalım. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Bu ayeti kerime Rabbimizin bizi imtihan ettiğini, belalara sabır ve nimetlere şükür yapıp yapmadığımızı denediğini bildiriyor.  (Bakara-216)  Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar.  Bu ayette imtihan amacının müminin imanını kuvvetlendirmek, kâfirin ise azabını arttırmak olduğu bildiriliyor. (Ali İmran -141) Yoksa siz; Allah, içinizden cihat edenleri,  İmtihan etmeden ve yine sabredenleri de İmtihan etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?  (Ali İmran -142) And olsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah ’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar, yapmaya değer ve azmi gerektiren işlerdendir, buyurmaktadır.  (Ali imran -186)

 

ŞERRİN İçindeki HAYRI Aramak  -1-

Toplum ve özellikle de birey olarak okumadığımız ve derinlikli düşünme yeteneğimizi de geliştiremediğimiz için çevremizde gelişen olaylar hakkında çok çabuk karar veriyor ve hatalara da düşebiliyoruz.  Kuranın ilk emri neden oku! Okumak ve düşünmek! Sonra da akletmek ve isabetli kararlar verebilmek! Akıl bir defa karar verdiği an düşünme ve araştırmaya son vermektedir. Bir olay veya gelişme hakkında karar vermeden önce etraflıca araştırma yapmalı, olayın öncesi ve sonrasını, perde arkasındaki kişisel veya devlet zaviyesindeki gelişmeleri ve çıkarları da görebilmeliyiz. Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah; Neden akletmiyorsunuz, Çok az düşünüyorsunuz, Ne zaman düşüneceksiniz gibi uyarı ve ikazları da bu çerçevededir. Hz. Peygamber efendimiz, Müminin ferasetinden sakının buyururken ne demek istiyor?! Avam ve yığınlar boyutundan tabii ki olaylara ve gelişmelere bakılmaması gerektiğini emretmektedir! Akıl, feraset, basiret, düşünmek sonra da olumlu, doğru ve isabetli kararlar verebilmek!  İnsan ve özellikle de iman ehli Müminler için İMTİHAN zaten bu değil midir?! Toplum olarak birbirimizi bu sebepten çok kolay bir şekilde yargılayabiliyor,  tekfir ve  kategorize edebiliyor, hatta çok çabuk  yaftalayabiliyoruz! Farkında olmadan da İmani çerçeveden günaha giriyor ve hata yapıyoruz! Dönülmez ve çıkılmaz yollara sapıyoruz! Neden ve niçin? Okumadığımız ve düşünmediğimiz için! Okumak ve araştırmak,  tefekkür ve tezekkür etmek ne demektir?!

Peki, Musa ( a.s.) ve Hızır ( a.s.) Yolculuğunda, yol arkadaşlığının önemi, hayır ve şer konumunda nerede durmamız gerektiğini, acil kararlar verilmemesini, insan beyni bir karar verdiği an düşünme, tezekkür ve tefekkür kabiliyetini de yitireceği zaviyesinden bugünün aciz insanı olan bizlere ne gibi örnek ve dersler vermektedir.  Aksi halde İmanı konumdan ve mümin olarak hata yapabiliriz!  Bir gün Hızır (as) ile Hz. Musa yolda giderken Hızır (as) Hz. Musa’ya: Artık seninle burada ayrılıyoruz. Çünkü sen benim yaptıklarıma dayanamazsın, demiş. Hz. Musa ise: Hayır ben seninle gelmek istiyorum, Söz veriyorum yaptıkların hakkında sana hiçbir şey sormayacağım, demiş. Böylelikle yola çıkmışlar, biraz gittikten sonra karşılarına bir gemi çıkmış. Bu gemi yoksullara aitmiş. Hızır (as) bu gemide bir delik açmış. Hz. Musa bunu görünce: Sen ne yapıyorsun, şimdi bu insanlar nasıl gidecekler, bunu neden yaptın?, demiş. Hızır (a.s.) ise, hani bana bir şey sormayacaktın. Tamam, buraya kadar artık seninle ayrılıyoruz, demiş. Hz Musa bunu duyunca: Tamam bir daha ağzımı açmayacağım, demiş. Tekrar yola koyulmuşlar. Yolda giderlerken Hızır (as) bir çocuğu öldürmüş.  Musa (a.s.) iyice hiddetlenmiş: Sen ne yapıyorsun, o daha çok küçük, onu neden öldürdün, demiş. Hızır (a.s.) yine: Hani bir şey sormayacaktın, artık bu kadar yeter, seninle yollarımız burada ayrılıyor, demiş. Hz. Musa tekrar özür dileyerek bir daha yapmayacağını söylemiş. Tekrar yola koyulmuşlar ve sonunda bir köye varmışlar. O köydeki kadınlardan su ve yiyecek bir şey istemişler. Fakat kadınlar Hızır (a.s.) ile Hz. Musa’yı kovmuşlar. Buna rağmen Hızır (a.s.) köyün tam çıkışındaki yıkılmak üzere olan bir duvarı onarmış. Hz. Musa bunu görünce tekrar bağırmaya başlamış. Ve Hızır (a.s.): Tamam bu kadar yeter sana her şeyi anlatacağım ve seninle burada ayrılacağız. Gemiyi delmemin sebebi, ileride sağlam gemileri ele geçiren korsan gemisi vardı. Gemiyi deldim ki o korsanlar gemiyi sağlam diye ele geçirmesinler. Çocuğu öldürmenin sebebi o çocuk büyüyünce inkarcı, kafir bir çocuk olacaktı ve ailesine eziyetler edecekti. Bundan dolayı küçük yaşta öldürdüm ki büyüyünce böyle olmasın. Gelelim duvarı onarmaya… O duvarın altında iki yetim çocuğa bırakılan miras var. Bu duvar zamanla yıkılacak ve artık o arsayı ekin ekmek için kullanacaklar. Bu yüzden onardım ki çocuklar büyüyene kadar idare etsin, çocuklar büyüyünce mallarını alsınlar.

Başımıza bir sıkıntı veya çok istediğimiz bir şey olmadığı vakit üzülmeyip, Rabbimizin bizim için yaptığı güzel planlar olduğunu düşünmeliyiz. Her şeyde vardır bir hayır deyip, Rabbimize tevekkül etmeli, Sonsuz Yüce Kudrete teslim olmalı ve sabretmeliyiz. Elbette ki sabrımızın karşılığını bir gün alacağımızı da unutmamalıyız. Her hayrın içinde bir şer, Her şerrin içinde bir hayır vardır demeli ve ümidimizi de yitirmemeliyiz.  İman ehlince malum olduğu üzere, Mümin,  ÜMİT ve KORKU arasındadır!  İman ve Ümit birlikte yürür! İnkar ehlinde ümit kesinlikle olamaz! Çünkü sıkıntılar ve dünya kalıcı değil, geçicidir. Halbuki olayların ve gelişmelerin bizim bilmediğimiz nice hikmetleri ve arka planları vardır. Bunu ancak Allah (cc) bilir. Bize düşen ye’se kapılmadan, vardır bunda bir hayır diyerek Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a teslim olmaktır. Böyle yapmadığımız takdirde, hem Allah’a isyan etmiş, hem de kendimize imanı zaviye ve fiziksel olarak da zarar vermiş oluruz. Başınıza bir musibet geldiğinde;  İsyan etsek, bağırsak, çağırsak ve ortalığı da birbirine katıp karıştırsak ne faydası var. Hiç! Başımıza gelen sorun ve belayı savamadığınız gibi İmanımıza,  İmtihanda olduğumuza, kendimize ve çevremize zarar vermiş oluruz. Allah muhafaza eylesin!

 

 

15 Temmuz İhaneti UNUTMA!

Devlet ve Milletlerin hayatında,  kırılma anları, yükselme ve çöküş dönemleri,  uzun ve karanlık, ihanet geceleri vardır. Bir millet bu dönemleri unutmalı mıdır? Millet bu geceleri ve yaşanılanları unutursa neler olur? Millet olarak ilerideki dönemlerde nelerle karşılaşabilir? Milli bilinç ve milli ruhun yeşermesi ve kavileşmesi için bu dönemler çok önemli ve öğretici zaman dilimleridir.  Bir devlet yönetimi, özellikle de milli eğitim kurumu ve tüm sorumlu bir vatandaş olarak bireyleri de, böyle dönemlerdeki kahramanlık örneklerini canlı tutmak.. Bu dönemlerdeki şehitler ve gazilerimizin hatıratlarına da saygı duymak.. İhanet dolu anların bir daha yaşanmaması adına,  okul müfredatlarına koymalı, basın sürekli olarak yazmalı ve haber yapmalı, bu kahramanlık ve ihanet dolu günlerin de sürekli olarak yâd edildiği tarih ve geceler olmalıdır!  Türk milletinin devlet hayatı böyle ihanet geceleri ve kahramanlık dönemleri ile doludur!  Peki neden? Bu ihanetleri yapanlar kimlerdir?!  Soyu, nesebi ve cibilliyetleri nedir?!  Bu kişiler nereden gelmişlerdir?! İçimize ve özellikle de devlet yönetimine nasıl ve ne şekilde yerleştirilmişlerdir?! Devleti, ebet – müddet hedefi ve ideali olan asil Türk milleti tabii ki boş bırakılmayacaktır! Türkler kendi haline bırakılmayacak bir millettir diyor, adamlar!  Neden? Millet hayatı ve tarih,  hain ve ihaneti unutmaz! Millet hayatı,  hain ve ihanet edenleri de lanetle anacaktır! Kahramanlarını da şahadet, takdir, övgü, rahmet ve minnetle hatırlayacaktır!  Millet hayatındaki her birey layık olduğu şekilde tabii ki anılacaktır! Allah, bu aziz millete ihanet konumunda bulundurmasın! Allah, birey olarak bizleri de hakiki manada bu asil milletin övgüsüne layık olabilenlerden eylemesi ümidiyle! Amin..

Tarihte kurulmuş olan tüm TÜRK Devletleri, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması ve çok partili hayata geçmemiz akabinde devlet hayatımız ve siyaset tarihimiz inkıtalar, muhtıralar, darbeler, post – modern darbe, e – muhtıra gibi kırılma, sarsılma ve çöküş dönemleri ile doludur.  Neden? Bu darbeler neden olmaktadır? 7 Şubat MİT krizi ile başlayan,  17 – 25 Aralık yargı ve polis darbesi, Gezi olayları, daha sayamadığımız ve aklımıza gelmeyen sosyal ve ekonomik krizler ve son olarak da 15 Temmuz uzun ve karanlık gecede, bu devleti ve milleti kendi içimizden olan, tipi bizden fakat çipleri de başkalarının elindekiler maharetiyle işgal ve tamamen teslim kalkışması yaşamıştır. Peki,  neden, bu asil millet ve devleti böyle ihanet ve karanlık dolu bir geceyi yaşamak zorunda kalmıştır?  2012 yılından bil itibar başlayan sosyal, ekonomik ve siyasi krizler neden olmuştur? Buradaki hedeflerine erişemeyenler, 15 Temmuz uzun, karanlık ve ihanet dolu gecede tamamen bitirmeyi hesap ettiler! Bu gecede, Türk devleti ve milleti üzerinde hesap ve plan yapan küresel güçler ve içimizdeki taşeron işbirlikçiler hiç hesap etmedikleri bir milli ruh ile karşılaştılar. Karşılarına çıkan ve ezip geçemedikleri;  1071 Malazgirt zaferi, 1453 İstanbul’un fethi ve Çanakkale’de Kurtuluş savaşında şahlanan Türk milletinin istiklal, istikbal, birlik ve beraberlik ruhudur! Yüz yıllardır yok etmeye çalıştıkları fakat küllerinden yeniden doğan bu milli bilinç ve ruhu hiç akıl ve hesap etmediler! Türk milletinin zorluk ve sıkıntılarla devletleri yıkılırken ve yerine de bir başka devletlerini kurarken hangi ruh ve bilinçte olduğunu ve istiklal ve istikbaline aşkı da idrak edemeyenler, 15 Temmuz hain, ihanet dolu,  uzun ve karanlık bir geceyi yaşamamıza sebebiyet vermişlerdir!

Bugün 16 Temmuz! Dün, tüm Türkiye’de, yurt dışındaki elçilik ve konsolosluklarımızda, 15 Temmuz 2016 tarihindeki hain, uzun ve karanlık gecede ihanet dolu yaşadıklarımızı ve bunun karşısındaki kahramanlıklarımızı yad etiğimiz ‘Demokrasi ve Milli Birlik Buluşma Günü’  olarak idrak ettik!  Allah, bu topraklar için Şahadet şerbeti içen tüm Şehitlerimize rahmet,  Gazilerimize de şifalar, Yakınlarına da sabrı cemil ihsan eylesin! Türk milletinin başı sağ olsun! Milli şairimizin, Allah bu asil millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın ifadelerinde müşahhas olduğu gibi Allah bu millete bir daha böyle ihanet dolu karanlık gün ve geceleri yaşatmasın! Tüm Dünya ve özellikle de Türk milleti üzerinde hesabı olan küresel güçler ve taşeron işbirlikçiler şunu çok iyi anlamalı ve idrak etmelidir! Türk milletine boyunduruk vurulamaz! Türk milletine gem vurulamaz! Türk milleti istiklal ve istikbaline âşıktır! Türk milletinin milli birlik ve beraberliğini hiçbir güç bozamayacaktır! Türk milleti ve Türk devletini de hiçbir güç yıkamayacaktır! 24 Haziran seçimlerinde şahlanan milli birlik ve beraberlik,  Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişimiz ve tarihi iki bin yıllık Türk devlet kodları ve Adalet, Hakkaniyet ve Medeniyet yürüyüşümüz sağlam ve emin adımlarla başlamıştır!

Yeni Sistem ve Dönemin Kodu; Bütünlük!

İnsan hayatının olmaz ise olmazları arasındadır, bütünlük! İnsan için bütünlük kavramını kabaca, doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik,  özü ve sözü bir olmak, güzel ahlak ve emin olmak şeklinde ifade edebiliriz.  İman ehli için güzel ahlak ve emin olmak kavramlarının ayrı bir anlam ve önemi vardır!  Hz. Peygamber efendimiz, ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim vurgusu, bunun en güzel örneğidir. Peki, güzel ahlak nedir? İnsan için güzel ahlak ve bütünlük ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! Bütünlük olmayan bireyler, toplum nazarında ve çevresinde muteber ve kabul görmemektedir. Sözleri ve eylemleri bir birine uymayan kişi demektir,  yani bir nevi tutarsızlık! Hz. Mevlana’nın, Ya olduğun gibi görün ya da göründüğüm gibi ol,  veciz sözlerinde müşahhas olduğu gibi! O zaman ne demektir; Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün! Tabii ki birey olarak bütünlük demektir.

İnsan hayatında bütünlük, tamlık ve tutarlılık olmalı da, devlet yönetim sisteminde, insan odaklı ve vatandaşlarına hizmet esaslı olması gereken bir devlet ve onun hizmet birimlerindeki tüm yönetici ve işlemlerinde tutarlılık ve bütünlükten vaz mı geçmeliyiz? Devlet yönetim sisteminde, bütünlük ve tutarlılığı yok mu saymalıyız? Devletin görevi vatandaşlarına hizmet odaklı bir anlayıştan, rastgele bir durum,  bugün git yarın gel, yani zulüm esaslı bir anlayıştan mı söz etmeliyiz? Devlet vatandaşlarına hizmette olduğu gibi EKONOMİ, İÇ ve DIŞ GÜVENLİK noktasında da tüm birimleri ile de BÜTÜNLÜK halinde olmalıdır! Aksi halde sınırlarını koruyamaz! Aksi halde iç güvenliği ve vatandaşlarının huzurunu tesis edemez! Peki, tüm bu sıkıntılar, tutarsız ve bütünlük bir devlet yönetim anlayışı ve işleyişi olmadan nasıl kalkınabileceksiniz? Dünya ile nasıl rekabet edebileceksiniz? Tüm insanlığa, medeniyet, adalet ve hakkaniyetin temsilcisi bir milletin fertleri olarak varlığımızı ve bekamızı nasıl devam ettirebileceğiz? Devlet, ebet, müddet ideal ve ülküsüne nasıl erişebileceğiz? 2. Dünya savaşı sonrası yerle bir olan devletlerin ekonomik kalkınma ve gelişmişlik olarak bugün geldiği noktaya bir bakar mısınız? Onlar nerede, biz nedeyiz! Peki, Türk Devleti olarak neden kalkınamadık? Türk Devleti olarak gelişmiş ülkeler seviyesine neden gelemedik? Türk milleti,  sosyal ve kültürel olarak tarihten gelen kadim medeniyet konumumuzu neden muhafaza edemedik? Daha nice sorular..  

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile birlikte, Türk devleti ve milleti üzerinde hesabı olan küresel güçler ve işbirlikçiler, devlet yönetim sistemimizdeki erkler ve vatandaşa hizmet götürmesi gereken tüm çalışma kurullarının bir birlerinin tamamlayıcısı değil, birbirlerini yok etmeye ve çatışma odaklı bir anlayış hâkim olmuştur. Peki, bu anlayış ile ne zamana kadar devam edebilirdik? Dünya yeniden kurulurken, bölgemizde yeniden büyük oyun ve hesaplar devreye alınmış bir durumda iken, bölgemizde büyük paylaşım ve hegemonya savaşı yeniden devam ederken, sınırlarımızda kukla devletçik kurulma çalışmaları da hız kazanmış bir durumda,  devletin tüm yönetim kurumları ve kurulları arasındaki bütünlük olmadan bu şekilde nasıl devam edebilirdik? Ya bir yol açmalı, ya da yok olmalıydık! Ya adam gibi mücadele etmeli, ya da yok olup gitmeliydik! Hangisi?!.  24 Haziran seçim sonuçları ile tüm bu sorularımızın cevabını SEKSEN BİR MİLYON Türk milleti tam bir bütünlük aklı ve feraseti ile vermiştir.

Devlet yönetim sisteminde, vatandaşlarına hizmet odaklı, yani devletin tüm hizmet birimlerinde, Ekonomi,  iç ve dış güvenlik konsepti çerçevesindeki tutarlılık ve bütünlük kavramına,  Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Fuat Oktay’ın ifade ve açıklamalarına kabaca bir bakalım. Devlet yönetiminde, katma değer sağlamayan işlerden vazgeçilmiştir. Devletin vatandaşına verdiği 12 bin, kamuya 10 – 11 bin ve iş dünyasına da  6 – 7 bin hizmet kalemi bulunmaktadır.  Vatandaşa verilen 12 bin hizmet kaleminde önceden toplam 42 bin belge, ilk etapta bunu önce 8 bine ve daha sonra da 889’a indirilmiştir. Yeni dönemin olmaz ise olmazı, Elektronik Bilgi Yönetim Sistemi, yani e – devlet! Eylem planları, e – devlet üzerinden anlık takip edilecek ve verimlilik esasına göre gerekirse bazı kurumların kapatılmasında tereddüt edilmeyeceğidir.  Hedef; Küçük, dinamik, işlevsel, güçlü devlet!  Yeni dönemde,  Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçişin altyapı çalışmaları sırasında devlette ( Genelkurmay Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı hariç ) toplam 350 bin birim bulunduğu tespit edilmiş ve bu birimlerde de 125 çakışan hizmet alanı!  Bir devletteki  hizmet alanları neden çakışıyorsa?!  Bu çakışma ve çelişme durumunun ortadan kaldırılması için yeni sistemde yapısal değişim ve dönüşüm ilk hedef olacaktır. Böylece daha küçük, daha dinamik, daha işlevsel ve daha güçlü bir devlet mekanizmasının hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. Yeni sistem sadece bir ya da bazı kısımlarıyla değil, bir bütün olarak anlam ifade etmektedir!

Tüm bu açıklamalar,  son birkaç gün içinde yaşamakta olduğumuz gelişmeler ve Birinci Devlet Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin töreni, akabinde merasimlerdeki göstergeleri ve Türk Devletlerine olan ziyaretlerini nasıl okumalı ve izah etmeliyiz?!  Peki, yeni Bakanlar kurulunu nasıl okumalıyız? Bakanlıklarımızın, özellikle de ‘Ekonomi, Maliye ve Hazinemizin’  belli odak ve ekollerin denetim ve kontrolünden artık çıktığını da anlıyoruz! Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile birlikte,  devlet yönetiminde yeni bir dönem ve anlayışın hakim olduğunu, iki bin yıllık tarihi Türk devlet gelenek ve kodlarımıza dönmekte olduğumuz da aşikardır! Yani bir nevi yüz yıllardır uyutulmakta olan TÜRK DEVİNİN uyanmakta olduğudur!  Devletin tüm kurum, kuruluş ve hizmet alanları ile birlikte,  Türk devletinin bekası ve Türk milletinin de birliği adına, ” Ekonomi,  İç ve Dış güvenlik konsepti ”  çerçevesinde, Devlet vatandaşı ile BÜTÜNLEŞMEKTE ve aslına rücu etmekte olduğunun işaret,  emare, gösterge ve kodlarıdır, şeklinde düşünüyorum.

Yeni Sistem Başlıyor!

Türkiye’de yıllardır konuşulan fakat siyaset kurumu üyelerinin birlikte hareket edememesinden kaynaklı bir türlü hayata geçiremediğimiz Türk tipi Başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM’de yemin etmesi, akabinde de Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yeni Bakanlar Kurulunu açıklaması ile bugün bilfiil başlamış oluyor.  Yeni dönemin öncelikle ülkemize, tüm vatandaşlarımıza, bölgemize, mazlum milletlere ve bu asil millete hizmet yarışında, etkili ve yetkili tüm kurum, kuruluş ve makamlarda görev alacak Türk Devleti ve Türk Milleti sevdalısı bireylere de hayırlı olmasını ve kalıcı hizmetlere de vesile olmasını dilerim.

15 Temmuz hain darbe ve ihanet kalkışmasının akabinde içeride oluşan devlet, millet, ana muhalefet ve muhalefet milli duruşu, birlik ve beraberlik ile birlikte 16 Nisan halk oylamasında vatandaşlarımızın onayına sunulan yeni sistem ve yeni dönem için artık beklemenin ve vakit kaybetmenin bir anlamı olmadığı tebarüz etmiştir.  16 Nisan referandumunda vatandaşlarımız tarafından büyük bir oy çokluğu ile kabul edilen yeni sistemin hayata geçmesi için 2019 yılını beklemek gerekiyordu.  Fakat sınırlarımızdaki hareketlilik, içerideki vesayet ve vekalet odaklarının ivmesi ve dışarıdaki baskıların da artması ile birlikte, Kasım 2019 tarihini beklemenin bir anlamının olmadığı ve 24 Haziran erken seçimleri ile birlikte yeni hükumet etme sisteminin  bir an önce Türkiye’de uygulamaya geçilmesi ivedilik ve aciliyet kazanmıştır.

Ülkemizde, yeni hükumet etme sistemine geçmek neden ivedilik ve aciliyet kazanmıştır? Parlamenter sistemde bu ülkede neler yaşanmış ve olmuştur, kabaca bir bakalım. Ülkemiz, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yaklaşık bir asırdır parlamenter sistem deneyimine sahiptir. Bu süre zarfında, parlamenter sistemin yaratmış olduğu tıkanıkları çözmek ve çıkış yolu adına birçok husus anayasamızda düzenlemiştir. Çözüm ve çıkışın olmadığı dönemlerde neler olduğu ve neleri yaşadığımız da malumdur!  Bu bağlamda ülkemizde, başkanlık, yarı başkanlık,  Türk tipi başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi bilhassa son yirmi yıllık süreçte pek çok siyasetçi ve akademisyen tarafından parlamenter sisteme alternatif olarak ileri sürülmüştür. Yeni sistem, devletin temel erklerinin birbirleriyle olan ilişkilerini tekrar ve yeniden düzenleyen, geniş etki alanıyla ülkemizin birçok alanında değişim ve dönüşüm yaratacağı kesindir. Mevcut parlamenter sistemin uygulamada yaratmış olduğu istikrarsızlıklar sonucunda demokratik değerlerin kurumsallaşamadığı ve beklenen ekonomik performansın sergilenemediği, yeni sistemin bu alanlarda çok büyük bir ivme ve hız kazandıracağı da uygulayıcılar ve vatandaşlarımız tarafından beklenmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemindeki güçlü yürütme, parlamenter sistemde yaşanan siyasi krizlerinin oluşmasını önleyerek, ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasi ve demokratik kazanımlarını heba eden,  çeşitli vesayet ve vekalet odakları ve kalkışmalara da asla izin vermeyecektir.

Türkiye yeni yönetim ve hükumet sistemine geçmek ihtiyacı neden ve nereden duymuştur? Yüz yıllık Cumhuriyet tarihimizde yaşanmış olan tüm inkıtalar ve sorunlar yeni sistem için etken olmuş mudur? 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi arasındaki yirmi yıllık süreçte bu ülkede sadece YİRMİ BİR HÜKUMET kurulmuştur!  Neredeyse her yıla bir hükumet! Dünya ile nasıl rekabet edebileceksiniz?  Bu millete nasıl hizmet götürebileceksiniz?  Yeni gelen siyasi bir hükumet yatırım kararı dahi alamadan ömrünü tamamlamaktadır!  Yatırımları ve hizmetleri nasıl takip edebilecektir? Peki,  bu ülkede yaşanmış olan askeri vesayet, bürokratik oligarşi ve darbe kalkışmalarına ne demeli? Bu millet ve devleti, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasını neden yaşamıştır? Böyle karanlık gün ve geceleri tekrardan yaşamak zorunda mıyız?  Cumhuriyetimizin kurulması akabinde günümüze kadar yaşadığımız darbeler ve muhtıralar tecrübe olması açısından yeterli değil midir? Arık YETER! Artık Türk Devletinde, her türlü vesayet, vekalet odakları ve tüm kalkışma odaklarının beli kırılmalıdır!  Yeşermesi ve yaşamasına dahi izin ve imkan verilmemelidir!  Türk milletinin gideceği bir başka Anadolu toprağı yoktur!   Türk Devleti ve Milleti, bin yıllardır vatan edindiği Anadolu diyarında,  iki bin yıllık kadim devlet geleneği,  tarihi devlet tecrübesi ve kodlarına artık dönmektedir! Cumhurbaşkanlığı hükumet etme sistemimizdeki bakanlık sayısının ON ALTI olarak açıklanması ve belirlenmiş olması dahi artık devlet yönetim sistemi olarak, tarihi devlet kodlarımıza dönmeye başladığımızın ilk işaret fişeği ve emareleri olduğunu da düşünüyorum! Devamı da gelecektir!

Nereden Çıktı, Bu Türedi,  Nesebi Bozuklar?!

Son günlerde kamuoyunda ve özellikle de medya üzerinden köpürtülmeye çalışılan çocuk kaçırılma ve taciz olayları nedir?  Anadolu diyarında neler olmaktadır?  Cennet kokusu ve çiçekleri olan yavrularımıza Allah Rahmet eylesin! Ailelerine de sabrı cemil ihsan eylesin! Yine birileri bu millet üzerinde cambaza bak tiyatrosu mu oynatıyor? Kara propaganda ve algı operasyonlarına mı maruz kalmaktayız?  Tüm bu olayların perde arkası nedir? Bu çirkinlik ve çirkeflikleri yapanlar kimlerdir? Soyu, sopu, aslı ve nesebi nedir, kimdir bu türedi nesebi bozuk kişiler?  Nereden gelmişler ve Cibilliyetleri nedir? Görünen kişilerin arkasında, bu devleti ve milleti karıştırmak için kullanan küresel ve işbirlikçi güçler var mıdır?  Daha nice sorular…

Asil Türk milleti, İslam ile tanıştığı tarihten itibaren ve öncesinde, tüm insanlığa karşı ne zalim ve ne de zulmeden konumunda olmuştur. Tarih, ne geçmişte, ne de gelecekte,  Türk milleti adına böyle çirkef bir olayı hiçbir zaman yazmamış ve yazamayacaktır. Peki, günümüzde neler oluyor? Osmanlı İmparatorluğu fethettiği yerlerde kimin malına, canına ve namusuna dokunmuştur?  Asil Türk milleti tarihin hiç anında ve mekânında işgal diye bir girişimde bulunmamıştır! Sadece fetih için gitmiştir, nereye gittiyse!  Fetih ne demektir? Asil Türk milleti gittiği yelere sadece, Adalet, Hakkaniyet, Medeniyet ve İnsanlık götürmüştür. Medeni olduğunu iddia edenlerin insanlık ve medeniyeti kimden öğrendiğine veya nereden çaldıklarına bir bakın! Tarihin tozlu sayfaları bunların örneklikleri ile doludur! Tabii ki görmek isteyenlere! Gözü kör, kulağı sağır, gönlü kapalı ve akıl tutulmasına kapılanlar elbette ki bu gerçekleri göremez ve görmek dahi istemezler! Onlar görmediği için bu gerçekler de yok sayılamaz!  Asil Türk milleti üzerinde hesabı olanlar tüm bu olumsuzlukları sadece yakıştırmaya çalışmıştır! Güneş balçıkla sıvanamayacağına göre! Tarih gerçekleri elbette ki yazacaktır!

Tarihin çok uzak sayfalarına gitmeden, yakın tarihimizde cereyan eden bazı gelişmeler ve insanlık dışı olaylara kabaca bir bakalım.  Bosna’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Doğu Türkistan ve daha sayamadığımız tüm mazlum coğrafyalardaki insanlara, özellikle kadın ve çocuklara karşı işlenen zulüm ve katliamları kimler ve neden yapmaktadır? Suriye’deki kayıp olan ve kaçırılan çocuklar nerededir? Hangi medeni ülkededir, bu çocuklar!? Durumları nedir?  Sağ mı, yoksa ölü müdür? Yoksa, medeni ülkelerdeki,  kirli ruhlara ve pislik bedenlere  yeniden hayat mı vermiştir?! Bilemiyoruz!  İnsan olarak bakmaktan ve izlemekten utandığımız görüntüleri kim ve kimler neden yapmaktadır? Medya tarafından bu görüntüler  neden her gün  ve her saat köpürtülmektedir?!  Neden? Neler olmaktadır? İnsanları katletmekle kimler, kime ve nereye mesaj vermektedir? Birinci ve İkinci Dünya savaşında ne kadar insanın öldüğü, sakat kaldığı ve kayıp olduğunu biliyor muyuz?  Ölenlerin tahmini rakamının sadece YÜZ ELLİ MİLYON civarında olduğudur!  Peki, Neden? Bu insanlar neden ve niçin öldürülüyor? Birileri daha çok kazansın! Birilerinin servetlerine servet eklensin ve Müslüman dünya da sömürülmeye devam etsin, diye! Nasıl düzen çok güzel değil mi? Büyük oyun ve hesap, tıkır tıkır, saat gibi işlemektedir! Ne zamana kadar devam edecektir? Türk Milleti Yeniden tarih sahnesine çıkıp ben buradayım ve dev uyanıncaya kadar! Tüm bunlar sadece Türk Milleti uyanmasın ve tarihsel kodlarına dönmesin diye yapılmaktadır!

Türk Devleti ve Türk Milleti üzerinde hesabı olan küresel güçler ve işbirlikçiler, 2013 tarihindeki Gezi olayları ile başlayan süreçten itibaren üzerimize gelmekte, sürekli olarak ve şiddeti de artan bir şekilde saldırıya geçmektedir? Neden? Bu güçler ve işbirlikçiler, Türk Devleti ve Türk milletinden ne istiyor? Her bir saldırı ve planlarında, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında olduğu gibi bu asil milletin İman dolu göğsüne çarpan küresel güçler ve işbirlikçiler, her kaybedişlerinde deliye dönmektedir. Deli dana gibi ne yaptıklarını da bilmiyorlar! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasında asil Türk milletini tamamen teslim almayı planlayanlar, Türk Milletinden okkalı bir Osmanlı Tokadı yemişlerdir! Fakat durmuyor, ders almıyor ve durmayacaklar! 24 Haziran seçimlerinde bu milletten yedikleri yerli ve milli tokat psikolojilerini tamamen bozmuştur! Ne zamana kadar?!  Bu topraklarda, bulabildikleri her bir yöntem ve kullanışlı kişiler üzerinden gelecekler!  Yeter ki Türk Milleti çözülsün! Yeter ki Türk Milleti birlik olmasın! Yeter ki Türk Milleti,  daha önceki yıllarda oldu gibi birbirleri yesin! Yeter ki sokaklar istedikleri şekilde ve kullanabilecekleri formatta hareketlensin!  Yeter ki bu millet kadim medeniyet, tarihsel Türk Devlet geleneği ve kodlarına dönmesin!  Ne zamana kadar sürecektir, tüm bu oyun ve saldırılar? Küresel güçler, tamamen yenilgiyi kabul edinceye kadar! Veya asil Türk milleti PES edip, Teslim oluncaya kadar!  Anadolu’da Ya Var olacağız, Ya da Yok olup gideceğiz! Hangisi…