Anadolu, Dünyanın Sıklet Merkezi -2-

Anadolu toprakları, Dünya üzerindeki savaş, varlık ve yokluk mücadelesinin yaşandığı kara parçasıdır!


Anadolu ve hinterlant bölgesindeki topraklar, dünya üzerinde rezervi tespit edilmiş petrol ve enerji deposudur!

Anadolu toprakları semavi dinlerin ve tüm peygamberlerin, Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah tarafından gönderildiği bir bölgenin de adıdır!

Anadolu toprakları veya bölge insanları neden bu savaşı vermektedir? Verilen bu savaş veya mücadelenin anlamı nedir?

Anadolu toprakları; emperyalizme, kukla yönetime ve mandacılığa hiçbir zaman geçit vermediği için yaşanmaktadır, tüm bu savaşlar!

Bu savaşlar bazen doğrudan, bazen de örtülü bir şekilde, vesayet ve vekâlet örgütleri üzerinden yürütülmektedir, bu topraklarda!

Anadolu topraklarının insanları, dünya üzerinde nerede bir mazlum görse ve zulüm varsa; sömürü, adaletsizlik ve emperyalizmin olduğu her yere ulaşmak ve gerekeni de yapmak için canını vermekten kaçmamıştır.

Anadolu insanı, imanın gereği olarak, bu saldırılara asla geçit vermeyecek, mazlumun derdi ile hem dert olacaktır!

Türk Devleti; tarihin, kültürün, coğrafyanın ve medeniyetin yüklemiş olduğu sorumluluk gereği, Avrasya Büyük Satranç tahtasında, OYUN Kurucu olmak zorundadır!

rk; Adalet ehli, Hakikat temsilcisi ve mazlumların da hamisidir!

Avrasya ve Afrika bölgesinde, yüz yıllardır devam eden emperyalist sömürü ve yıkımlar, eskiden olduğu gibi artık devam edemeyecektir!

Adalet ehli ve Adalet dağıtan, Hakikat ehli ve Hakikatin temsilcisi ve Mazlum Miletlerin hamisi, Kadim Türk Devleti, insanı yaşat ki devlet yaşasın ülküsü ile sahaya inmiştir!

İçerideki siyasi gelişmeleri nasıl okumalıyız? İçeride, birileri siyasi olarak neden kaos peşindedir? Plan nedir?! Nereye varmayı düşünüyorlar? Kim veya kimler adına hareket ediyorlar!

Peki, tüm bunlar olurken Devlet nerededir?! Devlet eskiden olduğu gibi bu sürece seyirci midir? Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ile çok güçlü ve her an teyakkuz halindedir!

Türk Devleti, devletin varlığı ve Türk Milletinin birliğine halel getirebilecek herhangi bir girişime asla müsaade etmeyecektir! Böyle bir girişimde, Osmanlı tokadı her an tepelerine inecektir!

Türk Devletinin başkaca bir tercihi yoktur! Dünya için yeni bir düzen ve sistematiğin tam arifesi ve eşiğindeyiz! Türk Devleti olmadan, dünya ve bölgemizdeki barış ve huzuru sağlama adına, yenidünya düzeni ve sistematiği kurulamaz!

Anadolu kara parçasına hâkim olmak isteyen küresel ve emperyalist sistemin bölgemizde, kirli tezgâhları bitmeyecektir. Varlığını devam ettirebilmesi için bu topraklara ihtiyacı vardır. Ancak ve ancak hayat damarları, bu kara parçasında bulunmaktadır.

Bölgemizde, kirli oyun ve sinsi tezgâh, küresel ve emperyalist güçler sınırlarımızda ki terör örgütlerine lojistik destekleri alenen devam ettirmekte olduğu bir zaman diliminde!

Türk devleti ve milleti; 100 yıl önce bir hata yaptı; masum gibi görünen ve başlayan bir yürüyüşle, milyonlarca vatan evladını ve kocaman bir imparatorluğun parçalanması ile bedelini ödemiştir!

Asil Türk Milleti, böyle bir bedeli asla ödemeyecektir. Bedeli ne olursa olsun, tüm ihanet girişimleri ve kalkışmalarına karşı, devlet olmanın ‘Otoriter’ yüzü ile gerektiği oranda, cevabı verecektir!

Tüm içerideki bizden görünümlü, tip bizden çipleri küresel ve emperyalistlerin elindeki işbirlikçiler, taşeronlar ve onların destekçileri ağababaları, böylece bilmelidir.

Anadolu, Dünyanın Sıklet Merkezi!

Bu topraklar, kadim Anadolu! Bu topraklar, Dünyanın kilidi ve sıklet merkezi! Bu topraklar, Dünyadaki tüm medeniyet ve kültürlerin beşiği!

Dünya üzerinde; kültür ve medeniyet üreten, tek devlet ve millet, Türkler olduğuna göre! Birilerinin medeniyetten anladığı, sadece yakmak ve yıkmaktır! Tarihten Türkler çıkarılırsa, insanlık adına, tarih diye bir şey de kalmayacağına göre!

Bu topraklar, enerjinin merkezi, dağıtım üssü ve kavşak noktası! Sınırlarımız boyunca, terör örgütlerine verilen destek ve Akdeniz’e savaş gemileri neden gelmiştir? Tarihte; tüm Dünya savaşları, bu topraklarda çıkmıştır!

Anadolu kara parçasına hâkim olmak isteyen küresel ve emperyalist güçler, bölgemizde; hain plan ve sinsi oyunları bitmeyecektir!

Bölge devlet ve halkları, bir ve beraber oluncaya kadar!

Küresel ve emperyalist güçlerin beka ve varlığının devamlılığı ancak bu topraklara bağlıdır! Çünkü hayat damarları bu topraklara hakim olmakla sağlanabilir!

Küresel ekol temsilcileri bu topraklarda her daim etkin konumdadır!

Türk Devleti ve Kadim Türk Devlet Aklı, neler yapmaktadır? Anadolu’daki beka ve varlığı adına, Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde, tüm gelişmeler, kontrol ve denetim altında mıdır?

Yoksa, bölgemizde yirmi iki ülkenin rejim değişikliği ve parçalanması, bölgede kukla devletçikler kurmak için sinsi plan yapan küresel ve emperyalist güçler, hedeflerine adım adım ulaşmakta mıdır!

Tunus ile başlayan Arap baharındaki süreç ve operasyon haen devam etmekte midir? Ya da rafa mı kaldırdılar? Böyle bir şey olamayacağına göre! Sadece öteler ve plan değişikliğine giderler!

Küresel ve emperyalist güçler, Anadolu topraklarında; sosyal, ekonomik ve siyasi kaos çıkarabilmek için her yolu denemektedir! Vazgeçmeyecekler!

Küresel ve emperyalist güçler; Avrasya bölgesi için Türk devletini anahtar, kilit, sıklet ve denge bir ülke olduğunu!

Ortadoğu’dan başlayan, Asya ve Orta Asya bölgesine kadar olan bölgeyi, Dünyanın en büyük enerji deposu, en büyük kara ve nüfus parçası, hegremonya savaşında satranç tahtası olarak tanımlamaktadır!

Avrasya satranç tahtasına hakim olan bir güç, dünyanın hegemonya olarak üstünlüğü bir yüz yıl daha elinde tutmaya devam edecektir! Bölgemizdeki tüm askeri – ekonomik ve sosyal olaylara bu çerçeveden bakabilirsek, sağlıklı okuma yapabiliriz!

Avrasya bölgesinde dünyanın siyasal olarak dinamik devletlerin bulunduğu, ABD’den sonra dünyanın en büyük altı ekonomisi, ticareti ve en büyük altı silah alıcısı da bu bölgededir!

Dünyanın biri hariç resmi olarak bilinen tüm nükleer güçleri ve gizli nükleer güçlerin tümü Avrasya bölgesindedir!

Avrasya üzerinde birden fazla oyuncunun hegemonya ve hakimiyet kurmasına matuf ‘Büyük Satranç Tahtası’ olarak ifade edilmiştir!

Büyük Satranç Tahtasında; Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan büyük ve etkin oyuncular! İngiltere, Japonya ve Endonezya çok önemli ülkeler olmakla birlikte, büyük ve etkin bir oyuncu değildir!

Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran kritik olarak önemli jeo-politik mihver rolünü oynarken; Türkiye ve İran’ın her ikisi de, jeo-stratejik olarak büyük satranç oyununda çok etkindir!

Avrasya bölgesindeki tüm devlet ve halklar, bölgenin huzur ve barışı, varlık ve beka adına, Bir ve Beraber hareket etmek zorundadır!. Başkaca bir seçimleri yoktur!

Avrasya bölgesini Büyük Satranç tahtası olarak tanımlayan, küresel ve emperyalist güçler, Türk Devletine, tarihi ve kültürel bağları ile etkin olabilecek ya da SIKLET ve DENGE konumunda tek devlet ve millet olarak yer verdiğini de, hatırlatmadan geçmeyelim!

İletişim Kazaları!

Yunus; Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil! Yetmiş iki millet dahi, Elin yüzün yumaz değil, buyurmaktadır!

Hz. Mevlana; Kalpte kemik yok fakat en çok kırılan yer orası! Ya kırdığın gönlü, Allah seviyorsa, Bilemezsin! Bilseydin, Ödün kopardı ve Dokunamazdın, buyurmaktadır!

Neymiş Efendim! Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisindir!

İletişim kurmuyorum diyen bir kurumsal yapı, dedikodudan başını kaldıramaz! Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre! Kurumsal yapı, böyle bir durumda, Şuyuu Vukuundan beter işler işe uğraşmak zorunda kalır!

İletişim kurmuyorum demek, arabaya binmiyorum ve trafiğe çıkmıyorum, demekten bir farkı var mıdır?! Trafiğe çıkarsınız ve kaza da olabilir!

İletişim kuracaksınız ve iletişim krizleri de olacaktır! Hayat böyle bir şey! Mesele ÇÖZÜM için göstermiş olduğunuz çaba – gayret ve niyetinizdir! Veya yok saymak ve görmezden gelmek!

Trafik kazası olduğunda, yaralılar ve ölenler olduğunda yok mu sayıyorsunuz?! İletişim krizleri de olacak ve çıkacaksınız; açık – şeffaf bir şekilde konuşacaksınız! Bu kadar basit!

Ailemiz, dostlarımız ve iş âleminde, iletişim halinde olurken, farkında olmadan iletişim kazalarına sebebiyet veririz. Bu kazaların belki görünürde yaralanan veya öleni yoktur fakat bir kıranı ve bir de kırılanı, her zaman için mevcuttur.

Ağzımızdan çıkan ve çıkacak her kelimeyi planlı ve düşünerek seçmemiz gerekir. Topumda, ailemizde ve çevremizde, gönül kırgınlıkları ve küslüklerin tek sebebi iletişim de yapılan hatalardır.

İletişim; Duygu, düşünce ve görüşlerin sözlü olarak karşılıklı alışverişidir. Başka bir tanıma göre; bizim başkalarını başkalarının da bizi anlaması süreci olarak tanımlanmaktadır.

İletişim; iki birim arasında bir biriyle ilişkili mesaj alışverişi, şeklinde açıklanmıştır.
İnsanın olduğu her yerde İletişim mutlaka olacaktır! İletişimi, bizim medeniyetimiz ve kültürümüz, insan insanın zehrini alır, şeklinde ifade etmektedir!

İnsan denilen varlıkta nasıl bir Zehir varsa! İletişim bu zehiri nasıl gideriyorsa! Kişide ki zehir iletişim kanalları ile giderilemediği durumlarda doğal olarak İletişim kazaları meydana gelecektir! Doğal olarak trafik kazalarında olduğu gibi ölü ve yaralılar da olacaktır!

Peki, tedavi ya da düzeltme şekli nasıl olmalı?! Ya da iletişim kazaları veya iletişim krizlerini tedavi etmeyi düşünen ya da planlayan bir kişi veya kurum var mıdır?! Hiç sanmıyorum! Bizim gibi toplumlarda herkes kendini HAKLI görmektedir!

Birbiriyle ilişkilerde zaman zaman karşı taraf gönderilen mesajı algılayamazsa veya kendi algıladığı gibi mesaj gönderirse o zaman İLETİŞİM KAZASININ sinyalleri de çalmaya başlar.

İletişim uzmanları; İletişim kazalarının trafik kazalarından farkı olmadığını, trafik kazalarında olduğu gibi ölü ve yaralılar olmaktadır!

İletişim kazaları, kontrolsüz ve plansız iletişim kurmaktan meydana gelir. İletişim süreci planlı olmak zorundadır. Kişi aklına geleni geldiği şekilde ifade edemez!

Özellikle iletişim kazasını engellemenin en tipik yolu ağızdan çıkanı kulağın duymasıdır. Yani önce beyin harekete geçmeli, sonra ağız harekete geçmelidir. Aile içi sorunların % 99’u iletişim kazasından kaynaklanmaktadır.

İletişim kazası, sorunu çözme şansını engellemektedir. İşyerlerinde, okulda, sokakta, toplantılarda vb. birçok yerde, iletişim Kazalarıyla karşılaşmaktayız.

İletişim Kazaları engellemek için seçilmiş davranış sergilemek gerekir, herhangi bir şey söylemeden önce, yerini, zamanını, ne söyleyeceğini ve nasıl söyleyeceğimizi seçmek gerekir. İletişimde, ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz önemlidir.

İletişim Kazalarını Önlemek için bulunduğumuz ÇEVRE – KURUM ve TOPLUMUN, Kültür ve Tarihi KODLARINI çok iyi bilmek ve ona göre SÖZ söylemek gerekir!

Hayal de olsa; Kazasız – İletişim Kazalarının olmadığı, gönüllerin kırılmadığı ve küskünlüklerin olmadığı bir dünya dileklerimle!

Aşure gibi Olmak!.

İslam alemi, Hz. Hüseyin efendimiz ve yetmiş arkadaşının şehit edilmesi ile birlikte günümüze kadar birlik, beraberlik ve barış olmamıştır!. Peki, neden?

İslam dünyası neden bir araya gelemiyor? İslam dünyası liderleri ne zaman bir araya gelecektir? İslam alemi neyi paylaşamıyor? İslam dünyası ülke liderleri, ülkelerinin bağımsızlık ve vatandaşlarının huzuru adına, ellerini taşın altına, ne zaman koyacaktır?

Allah’ın emrettiği mübarek gün ve geceler sadece anmak ve kutlamak için midir? Bugünler sadece oruç tutmak ve sadece ibadet etmek için midir? Bugün ve gecelerden ne zaman ders ve ibretler çıkaracağız? Bugünlerde meydana gelen olaylardan ne zaman dersler çıkaracağız?

İslam âlemi ne zamana kadar dağınık ve parça parça bir durumda kalacaktır? Bir olabilmek ve BİR olanın şanı hürmetine, harekete geçmenin zamanı bugün değil de ne zamandır?!

Hicret; sözlükte terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek, anlamına gelir! Hicretin başladığı tarih, Muharrem Ayının ilk günüdür! Hicret; yanlış ve zulümden, iyiliğe, doğruluğa, Adalet ve hakikate göç etmek demektir!

Kavram olarak, Dini sebeplerle bir yerden diğer bir yere göç etme ve özellikle Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye göç etmesi anlatılmaktadır!

Hicret, sadece peygamberimizin hayatında vuku bulan bir olay değildir! Kuran-ı Kerim, önceki peygamberlerin ve onlara inananların da, hicret etmeye zorlandıklarını bildirir!

Kuran-ı Kerimde, Hz. İbrahim; Doğrusu ben Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum, ifadesiyle hicret ettiği, bildirilmektedir!

Hz. Lut, Hz. Şuayb, Hz. Musa ve daha birçok peygamberin de hicret ettiği, bildirilmektedir!

Hz. Peygamber efendimiz, Risalet’ten önce ve Medine’ye hicretinden sonra bu günde bir kaç defa oruç tutmuş, Müslümanlara da tutmalarını emretmiş ve Ramazan orucunun farz kılınması ile birlikte bu orucu isteğe bırakmıştır. Muharrem ayının onuncu günü “ aşure ” olarak adlandır ve kabul edilir!

Aşure gününün hikmeti, Cenabı-ı Hak on peygamberine, on değişik ikram ve ihsanda bulunduğu için iman ehli zaviyesinden bugün çok önemlidir!

Hz. Musa’ya (a.s.) aşure gününde bir mucize ihsan etmiş denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür!

Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cudi Dağı’nın üzerine aşure gününde demirlemiştir.

Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından aşure günü kurtulmuştur.

Hz. Âdem’in (a.s.) tövbesi aşure günü kabul edilmiştir.

Hz. Yusuf (as) kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan aşure günü çıkarılmıştır.

Hz. İsa (as) o gün dünyaya gelmiş ve o gün Sema’ya yükseltilmiştir.

Hz. Davut (a.s) tövbesi o gün kabul edilmiştir.

Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail (as) doğmuştur.

Hz. Yakup (a.s.) oğlu Hz. Yusuf’un (as) hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

Hz. Eyyüp (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

Nuh Aleyhi selamın gemisi karaya çıktığı gün, gemideki uzun yolculuktan sonra geride kalan çeşitli tahılları bir araya getirip pişirdiği ve günümüzde de halen şükür manasındaki yemek veya tatlıya verilen isim aşuredir!

Aşure; bir araya gelmez ve olmaz denilen tahıllar, öyle bir karışır ve kaynaşır ki çok enfes bir tatlı oluşur! İman ettiğini iddia eden fakat ayrılık ve düşmanlık için bahaneler arayan İslam dünyası ne zaman aşure gibi olacaktır?

Bir buçuk milyar İslam âlemi, Ne zaman ve Nasıl, aşure gibi olabilecektir?

Birbirleri ile Ne zaman ve Nasıl, hem hal olacak, karışacak ve kaynaşabilecektir?

Bireysel çıkar ve egolarından, Ne zaman ve Nasıl, sıyrılabilecektir?

Irk ve mezhep ayrılıklarından, Ne zaman ve Nasıl, vazgeçebilecektir?

Mademki, hayat ve dünya, zıddı ile kaimdir! Bir şey zıddı olmadan var olamaz ve değeri de anlaşılamaz!

Gece ve gündüz gibi! İyilik ve kötülük gibi! İnsan denen varlık, hem de iman ettiğini de iddia eden bir Müslüman, kendisi gibi olmayan ve düşünmeyeni neden yok etmeye çalışır?

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; insan ve dünya hayatı için zıtların birlikteliği ve gücünden kaynaklı bir nizam ve düzen kurmuştur!

Peki, İnsan denen aciz ve zavallı varlık, bu nizamı neden bozmaya ve ifsat etmeye çalışır?

Yeryüzünün TANRISI olmak için olabilir mi? Ya da yeni NEMRUT ve FİRAVUN olmak için olabilir mi?

Tasarruf Tedbirleri altında, Kuzuların Derisini Yüzmekteler!.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; Geçtiğimiz günlerde, Kamu kurumlarına ‘tasarruf’ genelgesi göndermiş! Genelgede; taşıt edinimi ve kiralanması, bina yapımı, bakımı ve onarımı işleri, temsil, tören, ağırlama ve tanıtım giderleri gibi alanlarda ‘kısıtlama’ vurgusu yapmıştı!

Eskilerin ifadesi ile! Atı alan Üsküdar’ı geçmiş! Ya da Niğde’nin pazarı geçmiş, Bor’a çok yaklaşmışken! Nereden çıktı bu Tasarruf Tedbirleri de!

Bu genelge çerçevesinde, KAMU kurumlarında ki savurganlık ve keyfi harcamalara matuf; ” TASARRUF TEDBİRLERİ ” başlıklı köşe yazısı kaleme almıştım!

Yazımıza istinaden özelden mail atan ve yorum gönderen dostlarımızı, değerlendirme – yaşanmışlıklar çerçevesinde ki bilgileri ve serzenişlerini kaleme almak ve takdirlerinize sunmak isterim!

  • Türkiye’nin her tarafına yayılmış ve her sektörde faaliyet gösteren ve özellikle de Kamu ihaleleri alan devasa şirketler, acaba devlete ne kadar vergi ödüyor, hiç merak ettiniz mi?
  • Peki, “ Vergide Bağış Sistemi ” adı altında vergiden muaf olmak diye bire şey duydunuz mu?! Detayları hakkında, bir fikrimiz var mıdır?!
  • Duymadık da! Peki, neden acaba? Hem bu topraklar da akla ziyan paralar kazanacaksın ve hem de vergi vermeyeceksin, öyle mi?! Ne ala memleket?!
  • Ya da üç kuruş vatandaşın borcu için icra işlemi başlatan hükümet, siyasilere yakın iş adamlarının milyon milyon veya milyar milyar vergi borçları neden silinmektedir?!
  • Sonra da bu kazandıklarınız ile son model lüks araçlarda gezecek – hava ve caka satacak, lüks konutlarda bir eli yağda bir eli balda yaşayacak ve hem de HAYIR yapmak suretiyle de SEVAP kazandığınızı zan edeceksiniz, öyle mi?!

Yok öyle yağma hasan böreği?! Bu nasıl bir anlayışıdır ki, hem devleti hem de milleti dolandırmak suretiyle, bolca sevaplar kazanıldığı?!

02.01.2004 tarihinde, Vergi Usul kanununda 40/10 maddeye göre, Gelir ve Kurumlar vergisi mükellefleri, vergilerini isterlerse, devlete ödemez, bünyesinde “ Gıda Bankacılığı ” bulunan dernek ve vakıflara verebilirmiş!

Ülkemizde, “ Gıda Bankacılığı ” yapmasına müsaade edilen, 22 adet, Dernek ve Vakıf bulunmaktadır!

  • Mezkur Dernek ve Vakıflar; 100 milyar vergi borcu olan bir şirkete diyor ki; Arkadaş bizim derneğe 50 milyar liralık bağış yap, bizde sana 100 milyar liralık kömür, erzak, giyim ve temizlik malzemesi gibi fatura verelim.
  • Bu faturayı götür Maliyeye ver ve Vergi borcunu kapatmış olursun. Yanına kalan 50 milyar senin kârın olacak. Bizim derneğe verdiğin 50 milyar lira ile de malzeme alıp valiliğe, kaymakamlığa vereceğiz. Onlar da ihtiyaç sahibi fakir fukaraya verecekler! Bu da senin zekatın olacak! Böylece bu devlete vergi vermeyeceksin, diyormuş!

Bir vergi mükellefi örneğin Okul ya da hastane yaptırsa ya da Mehmetçik Vakfına, Çocuk Esirgeme Kurumuna; Kızılay’a yaptığı yardımın sadece 5 milyon lirasını vergiden düşebiliyor!

Anlayan varsa beri gelsin! Yasalara göre kurulacaksın fakat yasaları koyan devlete bir kuruş vergi verilmesine aracılık etmeyeceksin! Hatta engel olmak için her yolu deneyeceksin, öyle mi?!

Böyle bir uygulamaya aracılık etmektense, tüm vergiler, Devletin hazinesinde toplansa ve devlet, vatandaşlarına yapacağı tüm hizmetleri, sosyal devlet olmanın gereği olarak, kendisi yapsa daha ADİL olmaz mı?

Peki, bu devlet nasıl okul yapacak? Nasıl hastane yapacak? Nasıl yol yapacak? Nasıl ekonomisini düzeltecek? Memur ve emeklisine, adil ve hakça bir maaşı nasıl ödeyebilecektir?!

Sonra da üç beş kuruş için elin oğlunun kapısında devleti yönetenler el pençe divan duracak, öyle mi? Türk Devleti ve devleti yönetenleri, bir başka devletin kapısında ya da karşısında, böyle bir muameleye vesile olanlar, aldıkları vebali bir düşünsünler, derim!

Var mı buna bir hakkınız?! Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Devleti temsil eden makamları, ederi beş para etmez ülkelerin karşısında, eğilip bükülmesine sebep olacaksınız, öyle mi?!

Her saniye her dakika her saat her gün her hafta her ay her yıl ve ömrünüz boyunca alnınızı secdeden kaldırmasanız, her gün Umre ve Hac yapsanız, böyle bir vebalin altından kalkamaz ve asil millet ile helalleşemezsiniz!

Utanmadan sıkılmadan sonra da, devletin tüm imkan ve nimetlerinden faydalanmak için her yolu deneyeceksiniz, öyle mi?!

Peki, böyle bir işlem sonucunda, yatağa aç giren, okula gidemeyen, açlıktan ölen ve yokluktan kaynaklı namusunu satan insanlar ile nasıl helalleşebileceksiniz?!

  • Sonra da, Vatan Millet Sakarya türküleri söylemeye devam edeceksiniz, öyle mi?!
  • Sonra da, Camiler de, hutbelerde ve her yerde, doğruluktan, dürüstlükten, vatana ihanet edilmemesi gerektiği, kul hakkı ve iyi insan olmaktan dem vuracaksınız, öyle mi?!

Haram kaynaklardan beslenmek ve tüyü bitmemiş yetim haklarını yemek suretiyle; Allah, Kitap ve Cennetten parsel pazarlamaya devam edeceksiniz, öyle mi?!

  • Sonra da, bu gençlik nereye gidiyor diyeceksiniz, öyle mi?! Var mı buna bir hakkınız?
  • Sonra da, özellikle, Muhafazakar camia çocuklarında, DEİZM ve ATEİZM artıyor diye serzenişlerde bulunacaksınız, öyle mi?! Bunu demeye de hakkınız yok!

Neymiş Efendim! Birileri; Kuzuların derisini yüzmekteler fakat Koçları kırkmak akıllarından bile geçmiyor! Neden acaba?!

Beyler! Koçları görmezden gelirken ya da Kamu kaynaklarından beslenmesi ve semirtilmesine izin verilirken, Kuzular; diri diri ve can çeke çeke ölmesine ya da öldürülmesine sebep olmaktasınız! Bizden hatırlatması!

Yazar Alev Alatlı bir konuşmasında; Her yasal HAK helal değildir ve olamaz! İflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkartılan evini almanız, yasal olarak uygundur fakat helal değildir! İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ırzına tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur fakat yaptığı iş helal değildir! Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal dolayısıyla suçsuzdur fakat helal değildir! 21. yüzyılın en yaman projesi helal olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerektir, diyor!

Kuzey Kıbrıs Barış ve Özgürlük Bayramı!

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ( TSK ) 20 Temmuz 1974 tarihinde, Rumların, Kıbrıslı Türklere karşı uyguladıkları baskı ve zulme son vermek, Ada’ya barış getirmek amacıyla düzenlediği Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden 49 yıl geçmiştir!

20 Temmuz, Kıbrıs Türkleri için var oluş mücadelesinin önemli günlerinden biridir!

1974 harekâtına giden sürecin ilk adımları 1950’li yıllarda atılmıştır! Rumlar, Yunanistan’a katılmak için faaliyetlere girişmiş! Türkiye, Ada’da iki toplumlu Kıbrıs Devleti’nin kurulması için harekete geçmiş!

Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin yürüttüğü görüşmeler sonucunda, 1959 yılında, Türk ve Rum halklarının ortak yönetecekleri bir Kıbrıs Devleti’nin kurulması kabul edilmiştir!

Varılan mutabakata göre Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör ülke olacaktır! Kıbrıs’ta anayasal düzeni bozmaya yönelik herhangi bir girişimde, söz konusu üç devlete müdahale yetkisi verilmiştir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, harekâtın Zürih ve Londra Antlaşması’nın 4. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunmaktadır! Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi, bu harekâtı işgal olarak değerlendirmektedir!

20 Temmuz 1974 tarihinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 353 sayılı kararında, Uluslararası güvenlik ve barış için ciddi tehlikeye yol açan ve bölge üzerinde olağanüstü infiale müsait bir ortam oluştuğundan Birleşmiş Milletler ciddi bir endişe duymaktaymış! Yabancı askeri müdahaleye derhal son verilmeli, diyerek harekâta karşı olduğunu belirtmiş ve ateşkese çağırmıştır!

Kıbrıs’ın coğrafi, stratejik, enerji kaynakları, enerji nakil hatları ve 65 ülkenin birlikte kalkınma hamlesi olan ‘Bir Yol ve Kuşak projesi’ zaviyesinden konumunu kabaca incelemeye çalışalım!

Doğu Akdeniz’in en büyük, Akdeniz’in ise üçüncü büyük adası Kıbrıs; Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Yunanistan ve Libya’nın ortasındadır. Kıbrıs, Avrupa haritasında gösterilmesine rağmen coğrafi olarak Orta Doğu’da kabul edilmektedir.

Asya, Afrika ve Avrupa’nın merkezi bir konumundadır! Kıbrıs adasının konumu Anadolu ve Ortadoğu arasında bir durak noktası gibidir. Osmanlı Devleti’nin de adayı fetih nedeni bu gerekçeler olmuş, geçen gemilere korsanların verdiği zararlar üzerine Kıbrıs II. Selim döneminde 1571 tarihinde fethedilmiştir.

Adanın merkezi konumundan ötürü İngiltere başta sömürge yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla Kırım Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı bir antlaşma ile 1878’den itibaren geçici olarak Kıbrıs’ın yönetimini devir almıştır. İngiltere bugün, Güney Kıbrıs Rum kesimi bölgesini adeta bir askeri uçak gemisi ve askeri üs olarak görmekte ve kullanmaktadır!

Kıbrıs, tarih boyunca Orta Doğuya açılmak isteyen küresel güçler ve emperyalist devletler için, vazgeçilmez stratejik, askeri ve ticari bir üs olarak görülmüştür. Kıbrıs, etrafını saran bölgelere “bölgesel ve stratejik güç” olma yolunda bir açılım sağlamaktadır!

Kıbrıs; Coğrafi konumu göz önüne alınarak, İskenderun Körfezi’ne doğru uzanan ‘bir uçak gemisine’ benzetilen, her dönemde stratejik önem ve özelliğini korumaktadır.

Adayı elinde bulunduran bir güç, her zaman Türkiye’den Mısır’a, Lübnan’dan, İran’a kadar olan tüm bölgeyi kontrol etmektedir! Bugün için Kıbrıs adeta dünya hegemonya güç savaşı ve bilek güreşine sahne olmaktadır, diyebiliriz! Hatta Kıbrıs, dünya hegomanya güçleri için bir Varlık ve Yokluk meselesi, konumuna gelmiştir!

Türkiye; Lozan antlaşması ile Kıbrıs’ta İngiliz yönetimini kabul ettikten sonra Kıbrıs ile ilgili herhangi bir politika üretememiştir. Bu dönemde Kıbrıs’ı adeta yok saymış, siyasiler, Türk Devletinin Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuzun olmadığını söyleyerek, “Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur” demiştir.

Büyük önder Atatürk; Kıbrıs, stratejik olarak ve Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çok büyük bir önem taşımaktadır. Adadaki Türk varlığının korunması, Türkiye açısından hayati öneme sahiptir; Kıbrıs kaybedilirse, Türkiye nefes alamaz hale gelecektir, şeklinde konuya yaklaşmıştır!

Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet gelenek, kültür ve hafızası canlı bir şekilde, Türk Devleti ebed müddet devam ülkü ve vizyonu çerçevesinde, varlık ve birliğine yönelik, içeride ve sınırlardaki tüm tehdit ve sorunlara karşı Beka zaviyesinden çok daha dikkatli ve teyakkuz halinde olmaya devam edecektir!

Kamu Kurumlarında; TASARRUF TEDBİRLERİ!

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; Geçtiğimiz günlerde, Kamu kurumlarına ‘tasarruf’ genelgesi göndermiş! Genelgede; taşıt edinimi ve kiralanması, bina yapımı, bakımı ve onarımı işleri, temsil, tören, ağırlama ve tanıtım giderleri gibi alanlarda ‘kısıtlama’ vurgusu yapılmış!

Eskilerin ifadesi ile! Atı alan Üsküdar’ı geçmiş! Ya da Bor’un pazarı geçmiş..! Fakat yine de GEÇ de olsa iyi bir gelişme olduğunu not edelim!

Mezkur çerçevede, bir gazeteci olarak, KAMU ve KAMUOYU adına, bir kaç sorumuz olacak!
Kamu Kurumlarında, TASAARUF Tedbirleri ya da HARCAMA Kısıtlaması çerçevesinde; Kamu kurumlarında, hiçbir iş yapmayan, işe dahi gelmeyen, bankamatik memurlarını İLAN ya da İFŞA etsek ve MAAŞ ödemesini durdursak, ya da İŞTEN ÇIKARSAK, nasıl olur?!

Özellikle Belediyelerde ki YEDEK personel durumuna neler demeli?! Norm kadro bir belediyede BİN personel ise BİN personel de YEDEK alındığı!

Tasarruf Tedbirleri ve Harcama Kısıtlaması kapsamında; DEVLET Üniversitelerinde, gençler, ülkesi için yetişsin faydalı olsun derken, DERSE dahi girmeyen ya da okula – fakülteye dahi gelmeyen ve ARKASI KALIN Torpil ile üniversitede öğretim görevlisi veya öğretim üyesi DOÇ. ya da PROF. olmuş, tüm AKADEMİSYENLERE MAAŞ ödemesini, durdurabilir miyiz?!

Devlet Üniversitelerinde, Doç. ve Prof. düzeyinde; Bölüm Başkanı ve Fakülte Yönetimine, derslere girmesek ve odamızda otursak, şeklinde teklifte bulunan AKADEMİSYENLER olduğunu da, hatırlatmak isterim!

Peki, Fakülte – Üniversite ve YÖK yönetimi, mezkur akademisyenlere; Neden, UYARI dahi vermez veya SORUŞTURMA açmaz ya da görevden alamaz!

YÖK verilerine göre; 2022 – 2023 eğitim – öğretim döneminde, 184 bin 566 AKADEMİSYEN olduğu ifade edilmektedir!

Tasarruf Tedbirleri mi demiştiniz?! Mart Ayı rakamlarına göre; Türkiye’de 115 bin kamu aracı ( MAKAM ARACI ) bulunmaktadır! Bunların Makam şoförü, yakıt, bakımı vs. masraflarını da, bir kenara not edelim!

Bu rakam yani Makam Aracı sayısı; Fransa’da 65 bin ve İtalya’da ise 29 bin, civarındadır!
Bu ülkenin en büyük sorunu, Fildişi kulede oturan ve vatandaşın vergileriyle de Ballı maaş alan fakat vatandaşın ne yiyip ve ne içtiğinden bihaber bir GÜRÜH’UN bulunmasıdır!

Peki, halen Kullanılmakta olan Tarihi KAMU Binalarını KEYFİ olarak TADİLAT yapmak – son model LÜKS İTHAL MAKAM ARAÇLARINI almak ve diğer Keyfi HARCAMALAR için BÜTÇE DENGESİ ve YETKİSİ var mıdır!

Ne hikmetse, Bütçe DENGESİ ve ETKİSİ, sadece Vatandaş olunca birilerinin AKLINA geliyor! NEDEN Acaba?!

Kamu Kurumlarında ki; AMİR – MÜDÜR – BÖLGE MÜDÜRÜ – GENEL MÜDÜR ve özellikle de Üniversite Rektörlerinde ki; KEYFİ HARCAMA Yetkisini bir kaç yıllığına iptal edilsin!

Vatandaş KEMER sıka sıka ne KEMERİ ve ne de hali – mecali kalmıştır!

Mademki; BÜTÇE Yetkisi ve DENGESİNDEN Dem vuruyoruz, sadece Vatandaş değil herkes ELİNİ TAŞIN altına koymalı ve birlikte bu KEMER sıkılmalıdır!

Neymiş Efendim! Vatandaşa gelince, HARCA HARCA bitmez!

Ey Türk Genci! 15 Temmuz HAİN Geceyi Asla Unutma!

Bu Aziz Vatan; 15 Temmuz ihanet kalkışmasının olduğu gece, daha önce yaşanmış, darbe ve muhtıralardan farklı olarak, küresel ve emperyalist güçlere, içimizdeki işbirlikçiler mahareti ile tamamen teslim edilmek istenmiştir! Bir nevi İŞGAL!

15 Temmuz ihanet kalkışmasının olduğu gece; küresel güçler ve işbirlikçilerin hesap edemedikleri, Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde, Türk Devletinin bekası ve Türk Milletinin birliği adına, Tük Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet kodlarının neşv-ü nema bulmasıdır!

Aksi halde Türk Milleti için süreç bölgemizde parça parça olan ülkelerden hiçbir farkı olmayacaktı!

Türk Devleti, 15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonraki süreçte, Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet yönetim kodlarının gereği, Devletin en kılcal yerlerine kadar sızmış, tipi bizden fakat çipleri de küresel güçlerin elinde olanları, bir bir temizlemiştir!

Bu süreçte ve halen, bazı ülkelerden gelen ‘Endişeliyiz’ açıklamalarını da bir kenara not etmek ve unutmamak gerektiğini düşünüyorum!

Türk Devlet tarihi; mezkur ihanet geceleri ve kahramanlık dönemleri ile doludur! Peki neden? Bu ihanetleri yapanlar kimdir? Soyu, nesebi ve cibilliyetleri nedir? Bu kişiler nereden ve nasıl gelmiştir? İçimize ve özellikle devlet yönetimine nasıl ve ne şekilde yerleştirilmiştir?

Türk Devleti ebet – müddet hedefi ve ideali olan asil Türk milletini, boş bırakmayacaklar! Türkler, kendi haline bırakılamayacak, bir millettir! Neden acaba?

Tarih, hain – hainler ve ihaneti, asla unutmaz! Tarih; hain – hainler ve ihanet edenleri lanetle anacaktır! Kahramanlarını da; şahadet, takdir, övgü, rahmet ve minnetle hatırlayacaktır!

Tarih; her bireyi layık olduğu şekilde anacaktır! Allah, bu aziz millete ihanet konumunda bulundurmasın! Allah, bu asil milletin övgüsüne layık olabilenlerden eylemesini dilerim!

Bugün 15 Temmuz! Tüm Türkiye’de, yurt dışındaki elçilik ve konsolosluklarda, 15 Temmuz 2016 tarihindeki; hain ve karanlık gecede, yaşadıklarımız ve kahramanlıklarını yad etiğimiz; ‘Demokrasi ve Milli Birlik Buluşma Günü’ olarak idrak edilmektedir!

Allah; bu topraklar için Şahadet şerbeti içen tüm Şehitlerimize rahmet, Gazilerimize şifalar, Yakınlarına da sabrı cemil ihsan eylesin!

Milli şairimizin, Allah bu asil millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın ifadelerinde müşahhas olduğu gibi Allah bu millete bir daha böyle ihanet dolu karanlık gün ve geceleri yaşatmasın!

Tüm Dünya ve özellikle de Türk milleti üzerinde hesabı olan küresel güçler ve taşeron işbirlikçiler, idrak etmelidir ki; Türk milletine boyunduruk vurulamaz! Türk milletine gem vurulamaz! Türk milleti, istiklal ve istikbaline âşıktır!

Her Türk Genci; Dünya’da yeni bir düzen kurulurken, bölgemizde dizayn süreci devam ederken, sınırlarımız boyunca kukla devletçikler için terör örgütlerine verilen destek ve yüz yıl sonra yeniden bir paylaşım noktasında bulunurken; 15 Temmuz ihanet kalkışmasını; daha dikkatli bir şekilde tefekkür ve tezekkür etmesi gerektiğini düşünüyorum!

İLETİŞİM Kurmak; bir gün herkese ve her KURUMA lazım olacak!

Toplum içinde veya ailede, bir kişi ben iletişim kurmuyorum diyemez! Kişi, İletişim kurmuyorum dediğinde, beden dili ile farkında olmadan iletişim kurmaktadır!

İnsan ve Kurumlar; çevresi ve paydaşları ile iletişim kurmadan varlığını devam ettiremez! Bir yerde Kurumsal bir durumdan söz ediyorsak, paydaşlar ve bağlıları olan insan toplulukları olacaktır.

İnsanın olduğu her yerde İletişim mutlaka olacaktır! İletişimi, bizim medeniyetimiz ve kültürümüz, insan insanın zehrini alır, şeklinde ifade etmektedir!

Bireyin iç huzura ermesi, mutlu ve huzurlu bir topluma erişebilmek için bireyin yakın çevresi ile kurmuş olduğu sağlıklı iletişim çok önemlidir.

Aksi halde, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, insanlığı toplum halinde değil, yalnız başına dağlarda yaşamasını murat ederdi.

Hz. Allah; İnsanlığı, tanışıp bilişsinler diye farklı kavimler halinde yarattık buyuruyor! Tanışıp ve bilişmek, iletişim değil midir? Modern dünyada insanlar, tanışıp bilişmekten kaçmaktadır! Neden acaba?

Kurumlar, üyeleri ve paydaşlarına yönelik olarak kurumdaki gelişmeler, başarı ve başarısızlıklar hakkında iletişim kurmadan haberdar olunamaz! Hem de iletişim kanallarının her gün arttığı günümüzde!

Kurumsal aidiyet kültürünün oluşması ve gelişmesi, sağlıklı iletişim ile ancak sağlanabilir. Kurumsal kültür ve kurumsal felsefe, kurumsal aidiyetin oluşması, gelişmesi ve olgunlaşması, iletişim ile varılabilecek hedeflerdir!

Bir kurum paydaşları ile sağlıklı bir iletişimi yok saydığı veya hafife aldığı durumlarda, dedikodu ortalığı kaplayacaktır. Bir kere zuhur eden dedikodunun önü alınamaz!

Doğa boşluğu da kabul etmeyeceğine göre! Dedikoduyu yönetemediğiniz durumlarda ise sonuçlar daha da kötü olacaktır! Kriz yönetilemez hale gelir ve kurumsal yapıya zarar verebilir!

İletişim kurmuyorum diyen bir kurumsal yapı, dedikodudan başını kaldıramaz! Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre! Şuyu Vukuundan beter işler işe uğraşmak zorunda kalır! Kurumsal yapı kendi asıl işlerine vakit bulamaz!

İletişim kurmuyorum demek, arabaya binmiyorum ve trafiğe çıkmıyorum, demekten bir farkı var mıdır?! Trafiğe çıkarsınız ve kaza da olabilir! İletişimde kuracaksınız ve iletişim krizleri de olacaktır! Hayat böyle bir şey! Mesele ÇÖZÜM için göstermiş olduğunuz çaba – gayret ve niyetinizdir!

Trafik kazası olduğunda ve yaralılar ve ölenler olduğunda yok mu sayıyorsunuz?! İletişim krizleri de olacak ve çıkıp, açık – şeffaf bir şekilde konuşacaksınız! Bu kadar basit!

Her kurumun dostları ve sevenleri olduğu gibi rakipleri ve düşmanları olacaktır. Doğanın kuralı böyle değil midir? Kurumsal yapılar için farklı kesimlerden kara propaganda ve algı yönetimleri olacaktır!

Rekabet olmadan, gerçek doğruya erişmek nasıl olacaktır? Böyle zamanlarda, kurumsal yönetimin, duruşu ve sağlıklı iletişim kanallarından gelen bilgiler doğruyu görmesini kolaylaştıracaktır!

Hiçbir şey tek olarak yaratılmamıştır. Zıddı olmayan hiçbir şey var ve kaim olamayacağına göre! Her şey zıddı ile ancak görünür ve bilinebilir!

Kurumsal yapı, kurum kültürü doğrultusunda iletişimi kendisi veya doğrudan kurum tarafından atanmış bir sözcüsü yapmadığı takdirde, kurumsal sözcü olduğunu ve olabileceğini vehmeden ve sorunlu tipler, doğrudan kendilerini sözcü olarak atayabilir! Böyle bir durumda Kurum zarar görmeye devam edecektir!

Kalabalık paydaşı olan bir Kurumsal yapı, konuşmuyorum, paydaş ve rakiplerim ile iletişim kurmuyorum demek gibi bir lüksü kesinlikle olamaz! Çıkıp konuşmalı, açık ve şeffaf bir şekilde iletişim kurmalıdır!

Binlerle ifade edeceğimiz çalışanı ve paydaşı olan bir kurumsal yapıdaki iletişim biriminin yöneticiliğine alanında eğitimi ve uzmanlığı olmayan kişileri getirirseniz öncelikle bilime ve kurumsal yapıya, saygısızlık etmiş olursunuz!

Bilime ve özellikle de araştırma ve geliştirmeye önem vermesi gereken eğitim kurumları, bilim ve uzmanlığa saygı duymadığı takdirde, toplumun diğer kesimleri neden ve nasıl saygı duyacaktır?

On bin saat kuramı gereğince, on bin defa videodan kalp veya beyin ameliyatı izlediğini söyleyen bir kişi, artık uzman oldum ve mezkur ameliyatları yapabilirim, derse ne yapacaksınız?!

Nasıl ki ayağınız kırıldığı veya çıktığında, mahallenizdeki kırık veya çıkık işlerinden anlayan bir amcaya gitmiyorsak! İletişim de eğitim ve uzmanlık isteyen bir meslek dalıdır!

Bilime ve uzmanlığa, bilim merkezi olan kurumsal yapılar, saygı göstermez ve toplumu inandıramaz olursa, toplum ve başkaları neden saygı göstersin ki?!

Kurumsal İTİBARI Yönetmekten Başka!

Kurum ve Markalar için Kurumsal Yönetim ve Kurumsal İletişim departmanı yöneticilerinin, Marka Yönetimi ve Marka İtibarını korumak ve yönetmekten başkaca, önemli bir işleri olamaz! Nasıl yani dediğini duyar gibiyim!

İletişim, diğer meslek dalları gibi eğitim sistematiği ve uzmanlık isteyen bir meslek ve bilim dalıdır. Dünyada; Bilim ve meslek olarak tanımlandığı için Lisans eğitim kurumları açılmıştır. Lisans eğitimleri akabinde, bu alanda uzmanlaşmak ve derinleşmek için yüksek lisans ve doktora yapar.

Her mesleğin kendine göre incelikleri olduğu gibi İletişim mesleğinin de, incelikleri ve uzmanlık alanları, vardır.

Herkes her işi yapamaz; her işi yaparım – ne iş olsa yaparım, abi formatındaki kişilerin olduğu gibi!

Herkes her işi yapamaz; Hele bir de uzmanlık isteyen iletişim gibi bir alanı yapmamalıdır! Meslek ve bilim onuru, saygınlığı adına!

Kişiler, Sağlıkla ilgili bir sorunu veya sıkıntısı olduğunda, nasıl işin uzmanı arıyor ve gidiyorsa! Kalp ile ilgili bir sıkıntıda, fizik tedavi doktoru aramadığı gibi!

Kurumlar, İletişim sorunları ve iletişim krizlerinde uzmana gitmediği ve uzmanı ile çalışmadığı takdirde, sonuçlarına katlanmak zorundadır! Hayatın her anında krizler vardır.

Krizleri yok sayamayız! İletişim krizlerini de, görmezden gelinemez ve yok sayılamaz! Trafikte bir kaza olduğunda nasıl çözüm aranıyorsa, iletişim kazaları ve krizlerinde de çareler aramak gerekir!

Aksi halde kurumsal algı, kurumsal itibar, kurumsal marka ve kurumsal makam zarar görebilir. Kurumsal yapılar için kurumsal itibarı yönetmek çok önemlidir.

Kurumsal yönetim ve yöneticilerin, Kurumsal itibarı yönetmekten başka ne gibi mühim işleri olabilir ki?! Binalar satın alınabilir ve İnşa edilebilir! Fakat yerle yeksan olan Kurumsal ve Marka İtibarını, yeniden satın alamaz ve inşa edemezsiniz!

Kurumsal ve Marka itibarı, kurumlar için vazgeçilemez bir fonksiyondur!

İletişim; Ortak simgeler yoluyla sosyal paydaşlar asarında bir anlam yayma ve oluşturma etkinliğidir. Her şey iletişim halindedir.

Birileri iletişimi, sadece, EMİR ve TALİMAT VERMEK – SORGULAMAK olarak algılamaya devam etse de! Böyle bir iletişim ortamında, doğal olarak İLETİŞİM KRİZLERİ zuhur edecektir! Kaza geliyorum demez! İletişim krizleri hiç demez!

Kurumsal İletişim; Kurumların stratejik iş hedefleri doğrultusunda tüm iletişim süreçlerinin bütünleşik bir şekilde yönetilmesidir!

Küreselleşme ile birlikte artan rekabet, pazarlama iletişimi, itibar yönetimi, algı yönetimi, kriz iletişimi, halkla ilişkiler ve iç iletişim gibi iletişimin çeşitli alanları arasındaki sınırların kaybolması sebebiyet vermektedir!

Kurumsal iletişim, bir yönetim destek fonksiyonu olmaktan çıkarak, iş stratejilerinin oluşturulmasında etkin rol oynayan stratejik bir kurumsal fonksiyon haline dönüşmektedir.

Kurumsal İletişim başlığı altında görülebilen diğer İletişim fonksiyonları; Kurumsal İtibar Yönetimi, Lider / CEO İletişimi, Kriz yönetimi, Gündem Yönetimi, İç İletişim, Kurumsal Sponsorluklar, Etkinlik Yönetimi, Medya İlişkileri, KSS (Kurumsal Sosyal Sorumluluk), Kurumsal Algı Yönetimi, Kurumsal Kimlik, Pazarlama İletişimi, Spor-Sanat Faaliyetleri Yönetimi vb.

Kurumsal itibar; Bir kurumun görünen yüzü ile ilgili tüm materyallerin, sosyal paydaşlar üzerinde bıraktığı izlenimlerin toplamıdır!

Kurumsal itibar; bir kurumun muhatap olduğu kişi ve kurumlar tarafından gördüğü ve sahip olduğu değerdir. Diğer bir ifade ile sosyal paydaşlar arasındaki güvendir.

Kurumsal itibar; bir kurumun hissedarları, müşterileri, çalışanları, sosyal kurumlar ve kamuoyunda oluşan algılar ve güvenin toplamıdır.

Bina veya diğer maddi varlık ve imkanlarınız kadar değil, İTİBARINIZ kadar var olabilirsiniz!

Kurumsal itibar; bir kurumun en önemli ve değerli varlığıdır! İyi bir kurumsal itibarın faydaları; 1-) Müşterilerini daha kolay etkiler. 2 -) Marka sadakatini artırır. 3 -) Kolay ve ucuz kredi bulur. 4 -) Rekabet avantajları sağlar. 5 -) Tedarikçiler daha kolay elde tutulur. 6 -) Kurumsal yapı daha etkin hale gelir. 7 -) Eğitim kurumları için daha fazla ve kolay bir şekilde tercih edilmesini sağlar. 8 -) Kaliteli eleman bulması kolaylaşır. 9 -) Sosyal paydaşlar üzerinde tam bir GÜVEN tesis eder!