Eğitimden ÜRETİME Çalıştayı!

Yıllardır, ülkemizde, mesleki eğitim ve özellikle de MESLEK LİSELERİN kapanması sonrasında yaşanan tartışmalara şahit olmaktayız! Peki, Mesleki liseler neden kapatılmıştır? Mesleki liseler tekrar açılabilir mi? Veya başkaca bir formül devreye alınabilir mi? Üretmeyen toplumlar, üreten toplumların kölesi olmak zorundadır! Her öğrenci doktor, avukat, hâkim ve savcı olmak zorunda mıdır? Peki, toplumdaki diğer meslekleri kimler yapacaktır?

Her zaman ifade ederim! Yabancı ve ünlü bir mimar, oğlunun ne yapacağı ya da nasıl bir üniversite tercihi yapacağı konusunda ki bir soruya vermiş olduğu cevap çok manidar! Oğlum; İNŞAAT USTASI olacak, diyor! Nasıl olabilir diyor, tabii, bizim gibi ÜN – ŞÖHRET odaklı toplumlar!  Sizin gibi bir MİMARIN oğlu ve İnşat ustası, öyle mi?! Mutsuz olacağı bir mesleği tercih etmektense MUTLU – HUZURLU olacağı ve İŞİNİ de EN GÜZEL şekilde yapacağı bir MESLEĞİ tercih etmesi daha evladır, diyor! Bizim gibi toplumlarda, herkes OKUMALI, OKUMAYACAK olan öğrenci dahi ZORLA veya ÖZEL ÜNİVERSİTE maharetiyle OKUTMALI ve mutlaka bir KARİYER sahibi olmalıdır!

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, hafta sonu Konya’da düzenlenen; Eğitimden Üretime Tarım Çalıştayına, katıldı! Programa emeği geçen, Konya İl Milli Eğitim müdürü Seyit Ali Büyük ve çalışma ekibine öncelikle teşekkür ederim. Programın lojistik ve diğer konularda, görünmeyen kahramanı konumunda ki Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay ve çalışma ekibine de çok teşekkür ederim!

Bakan Özer; Nasıl tüm dünyada devlet, üretim ve hizmet sektöründen tedrici bir şekilde çekilmişse; Türkiye’de de devlet, üretim ve hizmet sektöründen tedrici bir şekilde çekildi! Fakat dünyada olup da, Türkiye’de olmayan bir süreç yaşandı! Bu süreçte mesleki eğitim de özel sektör tarafından devralınmaya, omuzların üzerine yüklenilmeye başlandı! Maalesef, Türkiye’de özel sektör, meslek eğitimini üzerine almak, ona katkıda bulunmak istemedi! Burası çok önemli bir nokta! Kıta Avrupa’sına bakın; özel sektörün mesleki eğitimdeki payı yüzde 50’lilerin üzerindedir. O kadar anlamlıdır ki, dedi!

Bakan Özer, konuşmasının devamında; Mesleki eğitimde kime insan kaynağı yetiştiriyoruz? Özel sektöre, iş gücü piyasasının temsilcilerine! Fakat devlet olarak eğitimi ben yapıyorum! Bir şekilde arz-talep dengesini tutturamıyorum! Öğrenci sayısını artırıyorum ama sahada o elemana ihtiyaç yok! Fazlalık veriyorum veya entegrasyonu sağlayamıyorum! Gerçekten iş gücü piyasasını talep etmiş olduğu beceride insan kaynağını yetiştirmekte güçlük çekiyorum! İşte bunun asıl başlangıç noktası, dünyanın takip etmiş olduğu modeli Türkiye’nin takip etmemiş olmasıdır! Peki, ne oldu? Akademik olarak başarılı öğrenciler ya da yükseköğretime gitmek isteyen öğrenciler, meslek liselerine gitmediler! Tıpkı imam hatiplerde olduğu gibi! Hiçbir yere yerleşemeyen öğrenciler, bir şekilde lisede okuyacak öğrenciler, homojen bir şekilde meslek liselerinde toplanmaya; bundan sonra hocalarımız derslerden verim alamamaya başladı, vurgusunu yaptı!

Eğitim ve özellikle de MESLEKİ EĞİTİM konusunda, bir köşe yazısı kaleme aldığım her dönemde, Eğitimci ve Akademisyen bir dost ağabey, yazılarıma istinaden göndermiş olduğu bir öneri ve değerlendirmesini,  mezkûr çalıştayın konusuna denk geldiği için hiçbir yerine dokunmadan takdirlerinize sunarım!

Dünya standartlarında kalkınmanın en yegâne yolu çağın teknolojilerini üretecek insan gücüne sahip olmaktan geçer!

Bunun yolu ise Meslek liselerini acilen güçlendirerek Anadolu Lisesi sınavı ile öğrenci alan, yetiştiren ve katma değer üreten kurumlar haline getirmekten geçer!

Ayrıca üniversitelerin işe yaramayan, geçici işsizlik önlemi olarak görülen bölümleri de acilen mesleki ve teknik yüksekokullara döndürülmelidir!

Bu anlamda gelecek beş yıl içinde aşağıdakiler gerçekleştiği takdirde güzel ülkem Türkiye’nin dışarıya bağımlı olmayan, kendine yeter bir ülke haline gelmesi mümkündür!

1-)  Meslek Liselerinde bilgi temelli teknolojiyi üretebilecek nesiller yetiştirilmelidir!

2-)  Mesleki ve teknik yüksekokullarda okuyan öğrenciler bu teknolojinin AR-GE kısmında çalışabilecek bilgi ve donanıma sahip olmalıdır!

3-)  Katma değer üretmeyen beton tasarımlı İnşaatlar yerine sayısal denetim araçları ve robotik teknolojilere yatırım yapılmalıdır!

4-)  Hava, uydu, uzay, okyanus teknolojilerine yatırım yapılmalıdır!

5-) Tarım, Tıp, Medikal, Enerji ve diğer teknolojilere yatırım yapılmalıdır!

6-)  Beyin göçü acilen önlenerek, yurtdışındaki yetişmiş insanlarımız motive edilerek beyin gücüne dönüştürülmelidir!

SİYASET YOL Ayrımında!

Türkiye’de siyasi partiler tarihini kabaca incelediğimizde, her on yılda aynı ekolden gelen, başka bir siyasi parti ile iktidar ve hükümet nöbet değişimi karşımıza çıkmaktadır! Peki neden? Burada Kadim bir AKIL var mıdır?

Cumhuriyetin kurulması, Cumhuriyet Halk Fırkası ve bünyesinden ayrılmak sureti ile serpilmeye çalışan diğer partiler! Ayrılan yeni partilerden biri hariç hiç biri yaşama şansı olmamıştır! Neden acaba?   Kadim bir AKIL tarafından planlı bir şekilde olabilir mi?

Cumhuriyetin kurulması akabinde ki siyasi süreç 1946 yılına kadar tek partili siyasi sistem olarak yolculuğuna devam etmiştir! Peki, neden? Hepsi sıradan hepsi spontane, öyle mi?

Tük Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet geleneği, tek partili bir sistem ile devam edemeyeceğine karar vermek sureti ile CHP içinde aynı ekolden bir partinin çıkarılması ve 1950 yılındaki seçimlerde iktidara taşınmak siyaset yolculuğuna devam etmiştir!  Burada da bir AKIL var mıdır? Yoksa öylesine gelişmeler, midir?

1960 ve 1970’li yıllarda, aynı ekolden, DP’nin devamı bir partinin çıkarılması, iktidara taşınması ve 12 Mart muhtırası ile durdurulması! 1970 ve 1980 arasında yaşananlar ve 12 Eylül askeri darbesi bir önceki on yıldan hiçbir farkı yoktur!  Bu yirmi yıllık dönemde, KÜRESEL EKOL savaşları karşımıza çıkmaktadır!

Siyasi süreç ve siyaset tıkanmaya başladığı dönemlerde, kadim Türk Devlet aklı ve kadim Türk Devlet geleneği; devletin bekası ve milletin birliği adına, aynı ekoldeki bir siyasi partinin içinden yeni bir parti çıkarmak ve iktidara taşınmak sureti ile siyaset serencamını sürdürmüştür!

Ülkemizde, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile devlet yönetimi ve siyasi partiler, yeni bir sürece evirildik! 17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile başlayan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi, iki partili bir siyaset sistemini dayatmaktadır! Kuvay-i Milliye Ruhu ve Kurucu iradeyi temsilen iki ana damar güçlü partinin yanında bunlara destek olacak olan küçük yandaş partiler!

1946 yılında Cumhuriyet Halk partisi ekolünden gelen Demokrat Patinin çıkartılması ve iktidara taşınması ile başlayan devlet yönetim ve siyaset süreci, 2001 yılında Refah parti içinden AK Partinin çıkartılması ve iktidara taşınması ile bu sürecin son bulduğunu düşünüyorum!

Artık YENİ bir DÖNEM ve DEVİR eşiğindeyiz! 2023 tarihinde Cumhuriyetin kuruluş tarihi ile Horasan geleneğinden gelen Diriliş Erleri;  Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhu temsilcileri, Türk bir Lider ve tüm devlet bürokrasisinin de; ehliyet – liyakat – adalet üzerine bina edilmiş; RESTORASYON süreci akabinde,  yeniden bir kalkınma ve şahlanış başlamak üzeredir!

2016 yılında yaşadığımız hain darbe ve kalkışma süreci, Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilmesi,  Türk Devletinde;  başka bir akıl, başka bir strateji, başka taktik ve yönteme ihtiyaç duyulmaktadır! Peki, nedir bu geçiş veya değişim dediğinizi de duyar gibiyim!

Kadim Türk Devlet Aklı,  devlet yönetim sistemi ve siyaset geleneğinin, siyasal parti ve iktidar olma sürecini, yeni dönem ve yeni yönetim sistemi ile birlikte,  birilerinin bekleştiği ve ümit ettiği şekilde, AK Partinin içinden çıkması muhtemel bir veya birkaç parti ve lider ile siyaset ve hükümet yolculuğuna devam edemeyeceği kanaatindeyim!

Bugün, yeni siyaset ve yeni devlet yönetim modeli;  Kuvay-i Milliye Ruhu; Kadim Devlet ve Kurucu İrade gelenek ve kültürüne sahip, iki partiden birisi ile Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde; Büyük ve Güçlü Türkiye hedefleri; 2023, 2053 ve 2071 vizyon, hedef ve yolculuğuna başlayacaktır! Aksi halde bir YÜZ YILI daha kaybederiz!

Kapadokya Bölge Seyahati -2-

Kapadokya bölge gezimizin ikinci bölümünde,  aynı bölgede ki çok önemli görülen, iki yer hakkında kabaca bilgi vermek, mutlaka gidilmesi ve görülmesi gereken yerler listesinin başına alınması gerektiği zaviyesinden, haddimizi de aşmadan, bilgi vermek istiyorum!

Sultan Sazlığı Milli Parkı, Erciyes Dağı’nın güneybatısında bulunan Develi Ovası’nın en alçak kesimlerinde yer alan Kayseri’nin en önemli doğal güzelliklerinden biridir! Kayseri merkeze 75 km uzaklıkta, Yeşilhisar – Develi ilçe sınırlarında yer alıyor!

Osmanlı İmparatorluğu döneminde sultanların av ve dinlenme yeri olmasından alan Sultan Sazlığı, jeolojik devirlerde volkanik bir dağ olan Erciyes Dağı’nın yükselmesiyle birlikte oluşan kapalı su toplama havzasının merkezinde yer almaktadır!

Tatlı su ve tuzlu su ekosistemlerini bir arada bulunduran ve Afrika ile Avrupa arasındaki iki ana kuş göçü yolunun kesişim noktasında ki Sultan Sazlığı Milli Parkı, Anadolu’nun en değerli bölgelerinden biridir!

İsmini, IV. Murat’ın 1636’da Revan Seferi’ne çıkarken burada konaklamasıyla alan Sultan Sazlığı, sahip olduğu 301 farklı kuş türü ve zengin bir bitki örtüsüyle Manyas Gölü Kuş Cenneti’nden sonra Türkiye’nin en önemli ikinci kuş cenneti özelliğini taşımaktadır!

Özellikle doğa fotoğrafçılarının yoğun rağbet gösterdiği Sultan Sazlığı Milli Parkı’nı çevreleyen dağlar, panoramik bir manzara sunuyor! Büyük bir kısmı sazlarla kaplı olan Sultan Sazlığında, milli park sahasında yaşayan 40 kuş türünün kopyasının yer aldığı bölüm ile teknolojik imkânlarla donatılan tanıtım bölümü yer alıyor!

Sultan Sazlığı Milli Parkı, Gıda – Tarım Bakanlığına bağlı olmakla birlikte, özelleştirmeden sonra bir firma tarafından işletilmektedir! Giriş kişi başı 11 TL’dir! Sazlığı gezdikten sonra, açlığımızı yatıştıralım da,  bir GÖZLEME bedeli,  50 TL demektir!  

Sazlıkta en büyük sorun,  tanıtım rehberi ve bilgilendirme levhalarının eksikliği göze çarpmaktadır! Sazlık, özelleştirmeden sonra birileri için sadece GELİR ve ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK olarak görülmekte olduğu ayan beyan bellidir!  

Tarihi Sultan Sazlığı, sazlık olmaktan çıkmış bir konumdadır!  Kuşların konaklama veya geçiş güzergâhında neredeyse kuş yok hükmündedir! Sazlıkta hayvan otladığı için MAVİ sulardan eser kalmamış ve SU yerine GÖMÜK bir görüntü ve PİS kokular çevreye yayılmaktadır! Peki, kimin umurundadır!

Peri Bacaları; Her yıl yerli ve yabancı milyonlarca turist tarafından ziyaret edilen Kapadokya‘nın en önemli özelliğinden birisidir! Kapadokya’nın eşsiz bir güzelliğe sahip vadilerinde, beldelerinde, Göreme Milli Parkı’nda, hemen hemen her yerde görenleri büyüleyen peri bacaları bulunuyor!

Peri bacaları doğal bir oluşum olarak ifade edilmektedir! Peri bacaları oluşum tarihinin 60 milyon yıl öncesine dayandığı tahmin edilmektedir!  İlk zamanlarda bir iç deniz olan Kapadokya bölgesi, çevredeki Erciyes Dağı, Hasan Dağı ve Güllü Dağ’ın milyonlarca yıl önce püskürttüğü lav ve küller bu bölgeyi kurutmaya,  bölgede lav ve külden oluşan taş yani tüf yapılar oluşmaya başlamıştır!

Bu yumuşak tüf katmanlar yine milyonlarca yıl boyunca şiddetli rüzgâr, sel ve yağmur suları ile aşınması sonucu değişmeye başlamış ve erozyonla birlikte vadilere dönüşmüştür! Üzerine mantar başlık veya şapka varmış gibi görünen konik gövdeler oluşmuştur! . Bu doğa harikası oluşumlara peri bacaları denilmektedir!

Kapadokya, aynı zamanda tarih boyunca çok sayıda uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır! Bölgenin bu yapısının avantajı kullanılarak çok sayıda kayalara oyulmuş yerleşim yerleri, evler, manastırlar, kiliseler ve yer altı şehirleri inşa edilmiştir!  Peri bacalarının çoğunun içerisi de bu şekilde konumlandırılmıştır!

Peri Bacalarının bulunduğu, Nevşehir İli ve Ürgüp ilçesinde de, tanıtım ve yönlendirme eksikliği görülmektedir!

Nevşehir ili ve diğer ilçelerden, Peri Bacalarına yönlendirme levhaları konulmalıdır!  Tur firması ile gelemeyen kişi, ilçe girişinden itibaren yönlendirme levhaları ile ziyaretini tamamlayabilmelidir! 

İlçeye girişten itibaren ören ve ziyaret yerlerini gösteren tanıtım levhaları konulabilir! Aksi halde EL YORDAMI ile bir ziyaret gerçekleştirilmektedir!

Peri Bacalarının bulunduğu tepede, detaylı bir şekilde bilgilendirme levhası da olmalıdır! Aksi halde, geldik, gördük,  sosyal medya için resim çektik ve dönüş yaptıktan başkaca bir şey olmaz!

Ziyaretin bir ANLAMI olabilmesi için BİLGİ olmalıdır! Bölgenin tarihi ve ören yerleri hakkında ki BİLGİ de bölgedeki yetkili kurumlar tarafından verilmelidir!

Yabancı turistler kendilerine verilen bilgiyi TEYİT etmek için gediklerini de bir kenara not edelim!

Kapadokya Bölgesi Seyahati -1-

Geçtiğimiz günlerde, tebdili mekânda ferahlık vardır veya seyahat ediniz, sıhhat bulunuz,  ilkesi çerçevesinde, birkaç günlüğüne Kapadokya bölgesine bir seyahatimiz oldu!  Eskilerin ifadesi ile yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğün yerleri anlat, içimiz ferahlasın, zaviyesinden, gezilmesi ve görülmesi babından önemli gördüğüm, birkaç yer hakkında kabaca bilgi vermek ve gördüğüm eksiklikleri de öncelikle yetkililer ve ziyaret edecek olan dostlar ile paylaşmak isterim!

Nevşehir, Kapadokya bölgesinde bulunan Kaymaklı Yer Altı Şehri;  restore edilmek suretiyle bugüne kadar korunarak heyecan verici keşif yapmaya imkân sunuyor! Yerin derinliklerinde bambaşka bir dünya ile ziyaretçileri hem heyecanlandırıyor, hem hayrete düşürüyor ve hem de büyülüyor! Yapıldığı tarihte, her evden yer altı şehrine bir geçiş olduğu ve özellikle de 200 civarında ki yer altı şehri birbirine bir at arabası gidecek şekilde geçişler bulunmaktadır!

Kapadokya, tarih ve kültürün iç içe olduğu, eşsiz manzarasıyla ziyaretçileri büyülemektedir! Yılın her mevsiminde yerli ve yabancı turistleri ağırlayarak, tarihi ve eşsiz doğal güzelliklerini içinde barındırmaktadır!

Eski zamanlarda,  yüksek teknolojiler, gelişmiş savunma araçları olmadığından savaşlar ve korunma şekilleri de başka bir haldedir! Bu savaşlarda en iyi korunmayı sağlayacak olan yapıların başında, yeraltı şehirleri geliyor!

Bu nedenle bölgede ki 200’e yakın yeraltı şehri ve Kaymaklı 9 katlı yeraltı şehri, devasa sürgü taşlarıyla, dar ve esrarengiz koridorlarıyla günümüzde milattan önceki yüzyılları en yakından hissetmemizi sağlıyor! Kaymaklı yer altı şehri bölgedeki yer altı şehirleri arasında Nirvana olarak kabul edilmektedir! Diğerleri 3 veya dört katlı olduğu ifade edilmektedir!

Kaymaklı Yer Altı şehrine, giriş yapabilmek için öncelikle otopark ücreti ve kişi başı 75 TL ödeme yapmak gerekiyor! Yabancıların neden daha çok ziyaret etiğini anlayabilirsiniz! Bölgeyi ziyaret eden 10 kişiden ancak bir veya iki kişisi yerlidir! İçeri girdiğinizde, kendi halinize kalıyorsunuz!

Tur firmaları ile gelen ziyaretçiler, tur rehberi eşliğinde bir şeyler öğrenebiliyor! Tekil olarak ziyaret ettiğinizde, görevliye soruyorsunuz, gruplar halinde neden tanıtım yapmıyorsunuz, şeklinde sorunuzun cevabı; rehberinizi kendiniz getireceksiniz veya saati 300 -700 arasında bir ücret ile rehber kiralamanız gerekir, diyor! Peki, bunları anladık, içeride neden bilgilendirme ve tanıtım levhaları yoktur?

Bölge esnafı ile kısa bir sohbet ettiğinizde, Yer Altı şehirleri 10 yıl öncesine kadar, belediyeler tarafından işletilmekte olduğu ve gelirinin neredeyse tamamının da bölgede kaldığını ifade edilmektedir!  Bölge halkı ve esnafı özelleştirilmeden çok rahatsız! Yer Altı şehirleri ile ilgili bir sorunu çalışan personele ifade ettiğinizde, muhatabınız biz değil, Kültür ve Turizm Bakanlığına yazın, onlar ilgilensin, diyorlar! Peki, bu yerler neden özelleştirildi, o zaman! Sadece birileri ÇOK PARA kazansın diye mi?

Ihlara Vadisi, Kapadokya bölgesinin güneyinde Aksaray ili sınırları içerisinde bulunmaktadır! Ihlara Vadisi oluşumu asırlar önce Hasan Dağı’nın lav püskürterek volkanik bir katman oluşturmasıyla başlıyor! Seller, rüzgârlar ve rotası vadi olan Melendiz Çayı’yla bu volkanik katman aşınmalara uğruyor!

Yerin tabanı derin bir şekilde oyuluyor ve yer yer 120 metreyi bulan derinliğiyle, 14 kilometrelik uzunluğuyla kanyon görünümündeki Ihlara Vadisi oluşuyor.!397 basamak merdiveni inince anlaşılıyor ki, çok eski zamanlarda burada yaşamış keşişler gibi bir daha yukarı çıkmak istemiyor insan! Yorgunluktan değil, vadinin yaydığı enerjiden, içe dolan huzurdan! Dünyada, yalancı Cennette bulunuyor, sanki insanoğlu!

Aksaray Ihlara Vadisi; Kapadokya’nın büyüsü! Vadinin bulunduğu Aksaray, Hristiyanlığın doğuşunda çok önemli bir merkez konumundadır!  Kayserili Basilus, Nazianos’lu Gregorius gibi önemli mezhep kurucuları 4. Yüzyılda bölgeye gelmiş ve Yunan – Slav sistemli bir manastır hayatı kurulmuş! Mısır ve Suriye’deki manastır hayatının tam tersine, dünyayla ilişiklerini kesmeden farklı diller konuşan insanlar arasında dinlerini yaymaya çalışmıştır!

Aksaray İli Ihlara Vadisinde de Kaymaklı Yer Altı şehrinde yaşadığınız sorunların bir benzeri ile karşı karşıya kalıyorsunuz! Girişte hemen park ücreti ile soygun başlıyor!  

Vadiye giriş yine 75 TL, kişi başı! Vadiye indiğinizde kendi hailinize kalıyorsunuz! Gruplar halinde gelenler,  rehber eşliğinde tanıtım yapılabiliyor!

Bölgeyi gezmek isteyen bir TÜRK vatandaşı, mutlaka yanında TUR REHBERİ getirmek zorundadır!

Veya bölgeyi işleten firmadan bedeli karşılığında REHBER kiralamalı! Bölgedeki tüm ören ve gezi yerleri birileri milletin sırtından nasıl DAHA ÇOK PARA kazanabilir, kaygısı mı güdülmektedir!

Aksaray ve Nevşehir Belediyelerinin bölgedeki en büyük eksikliği, ÖREN YERLERİ ile ilgili yönlendirme levhalarının eksik olmasıdır!

Bölgeyi bilmeyen bir kişinin kaybolması an meselesidir!  Vatandaşa sorduğunuzda ise kendisi için kolay olan patika yolu tarif edince de ikinci bir sorun ile karşı karşıya kalıyorsunuz!

Üniversite Yönetimleri Böyle Bir Vebali Taşıyabilir mi?!..

Üniversite; Gerçekleri arayan, bilim üreten ve bilim yayan, en üst düzeyde araştırma, geliştirme ve eğitimin yapıldığı kurumdur! 

Üniversite; Fonksiyonel ve fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz, topluma yön verir ve toplumda itici güç rolü üstlenir! 

Üniversite; Günlük siyasetin dışında, özerk yapısı ve politika üstü kurumlar olmalıdır! Yoksa siyasetin tam da göbeğindeler mi? Ya da siyaset olmadan yaşayamazlar mı?! Neden olmasın?

Üniversite; Bilimsel ve saha çalışmalarının yapıldığı,  bilimsel ve uygulanabilir makalelerin yayınlandığı, ulusal ve uluslar arası ölçekte patentlerin alındığı, reel sektörde üniversite ismi ile aranan başarılı öğrencilerin mezun olduğu, ülkesi ve bulunduğu şehre; sosyal, kültürel, bilimsel ve ekonomik katkının olduğu kurumlar olarak, bilinir!

Üniversite dediğimiz kurum akademisyenler ile bir bütündür! Akademisyen; olarak tarif edeceğimiz kişi de; öncelikle; Ehliyet, Liyakat ve Adalet özellik ve nitelikleri aranmalıdır!  Ehliyetsiz – Liyakatsiz – Çapsız – Muhteris ve sadece; onun  – bunun – şunun oğlu, kızı ve gelini olmaktan başkaca bir özelliği olmayan kişiler akademisyen olarak alınmamalıdır! 

Hz. Mevlana;  Adalet; Ağaca su vermek Zulüm ise dikene su vermektir!  Adalet, bir nimeti yerine koymak, zulüm ise yerinden söküp almaktır, buyurmaktadır!

Hz. Ömer (ra); Kenar-ı Dicle’de Bir Kurt Aşırsa Koyunu, Gelir de Adl-i İlahi Sorar Ömer’den Onu, buyurmaktadır!

Peki, Adalet terazisi ve toplumda ki sorumluluk duygusunu, neden ve nasıl, kolay bir şekilde yitirebildik ve örseledik? Bu duruma gelmesine sebebiyet verenlerin bir suçu ve vebali var mıdır? Ya da olmalı mıdır? Yoksa saldım çayıra Mevla gayura mı diyeceğiz?

Dicle kenarında değil, kendilerine emanet olarak teslim edilen koyunları kim ya da kimler KURDA teslim etmektedir? Yoksa kuzuyu teslim ettiklerimiz de, koyun postunda ki KURT mu olmuştur? Bilemiyorum!

Peki, böyle bir sistem ve kurumdan BAŞARI beklenir mi? Ya da;  Adalet, sorumluluk ve kuruma AİDİYET duygusunun tam yerleşmediği kurumlardan ne bekleyebilirsiniz?

Akademisyen; Üniversitelerde veya üniversite dengi yüksek öğrenim kurumlarında ilgili uzmanlık alanında bilimsel konular üzerine çalışan, araştırmalar gerçekleştiren ve araştırmalar sonucunda eserler üreten, uzmanlık alanı kapsamında doğrudan öğretim faaliyetlerini gerçekleştiren kişi olarak tarif edilebilir!

Bir Akademisyenin görev tanımını; Ders içeriklerinin planlanması ve hazırlanması çalışmalarına katılmak!  Sorumluluğu kapsamında olan derslerin tam olarak yürütülmesini sağlamak! Sınav programlarının tarih ve saatlerinin hazırlanmasına yardımcı olmak! Öğrencilerin çevre ve bölüme uyum sağlamalarına yardımcı olmak ve öğrenci danışmanlık hizmetlerine katılmak! Bilimsel araştırma ve yayınlar gerçekleştirmek! Bilimsel alanda gerçekleştirilecek ulusal ve uluslararası kongrelerin düzenlenmesine destek vermek! Danışmanlığını yürütmüş olduğu öğrenciler arasında yer alan yabancı uyruklu ve özel öğrencilerin (engelli öğrencilerin) sorunlarıyla ilgilenmek! Eğitime katılan öğrencilerin devamsızlık ve başarısızlık sebeplerini araştırarak sonuçları, beraber bölüm başkanlığına bildirmek, şeklinde açıklayabiliriz!

Akdeniz Üniversitesinde ki; öğrenci olayları ulusal ve yerel medyada anında neden gündem olmaktadır?! Basın ve medyanın bir görevi de, benzer olaylar bir daha vuku bulmaması adına, etkili ve yetkili makamlarda bulunan kişilerin yani SORUMLULUK sahibi olanların daha dikkatli olması ve önlem almasını sağlamaktır!

Peki,  Akdeniz Üniversitesinde ki ÖĞRENCİ OLAYI; tüm sosyal ve geleneksel medyada TREND TOPİC olmasına rağmen; şehrimizde; bir DEVLET ÜNİVERSİTESİNDE  Vuku bulan; ( iki öğrencinin intihar etmesi ve bir çalışanın asansöre sıkışması  sonucu ölmesi ) acaba, neden gündem olmamaktadır?!

Yoksa Akdeniz Üniversitesindekiler ÖĞRENCİ ve İNSAN; buradakiler değil midir? Tabii ki BESLEME – KALEMŞÖR ve kurumdan bir BEKLENTİSİ olan tipler; Görmeyecek – Duymayacak ve Kaleme de Alamayacaktır! Adı üstünde besleme!

Peki, Üniversite gençliğini emanet ettiğimiz; Üniversite rektörü, üniversite yönetimi, fakülte dekanı, bölüm başkanı, fakülte yönetimi, fakültede bulunan tüm akademisyenler ve özellikle de DANIŞMAN konumunda bulunan kişiler, mezkûr olayların olmaması ve önlem alınması zaviyesinden bir sorumluluğu, var mıdır ya da yok mudur?

Böyle bir olayda; insani, vicdani ve idari bir VEBAL, var mıdır ya da yok mudur?  Var ise böyle bir VEBAL nasıl taşınabilir ya da yaşanabilir?  Ya da AMAN Sen de mi diyeceğiz?!

Yoksa sadece ballı akademisyen maaşı ve ek ders ücretleri almak, bulunduğu kurum ve toplumda herkese tepeden bakmak ve caka satmak mıdır, akademisyen, demek? Sadece soruyorum!

DEVLET Asla Unutmaz!

Son dönemdeki köşe yazılarımızda; DEVLET İHMAL etmez! DEVLET sadece MÜHLET verir! DEVLET her gün 18 yaşındadır! DEVLET ve Millete yapılan İHANET ve Hatanın bedeli, ehlince malum olduğu şeklinde, ifadelerimizden bazı dostlarımız bir şey anlamadıklarını, daha açık ve seçik şekilde kaleme almam gerektiğini ve sitem dolu, geri dönüşler aldığımı! 

2015 ve 2018 yılları arasında, şehrimizde bulunan bir DEVLET üniversitesindeki; gelişmeler – olaylar ve olguları;  kamu görevi yapan bir gazeteci duyarlılığı çerçevesinde, almış olduğumuz duyumlara istinaden köşe yazıları kaleme almıştım!

Mezkur köşe yazılarımıza istinaden; BEŞLİ ÇETE olarak isimlendirilen, Akademisyen olduğu iddia edilen bir ekip tarafından olmadık hakaret ve özellikle de, normal insana dahi yakıştıramadığım,  söz ve ifadelere muhatap olduğumuzu da hatırlatmak isterim!

Bu BEŞLİ ÇETE hakkında, dönemin üniversite yönetimine, yazılarımıza istinaden, sosyal medya üzerinden yapmış oldukları HAKARETE varan ifadelerini ilettiğimizde; sadece ‘’AYIP ETMİŞLER – YAPMASALAR OLURMUŞ’’ şeklinde bir cevap aldığımızı da hatırlatmak isterim!

Peki, kamu görevi yapan bir gazeteci ve iletişimci olarak, kamu kurumundaki sorunları, kamuoyunun öğrenmesi babından yazılar kaleme alırken; böyle konulara neden giriyorsun ve ne talep ediyorsun şeklinde; BEŞLİ ÇETE ve ÜNİVERSİTE YÖNETİMİ tarafından beslenen ve kadro vb. işler bekleşen ya da aracılık eden KALEMŞÖRLERE neler demeli? Takdir ve yorumu okuyucuya bırakmak yerinde olacaktır!   

Ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz GENÇLİĞİ yetiştirsin dediğimiz akademisyen olduğunu zanneden ve insanlıktan bihaber tipleri sadece tanımanıza yardımcı olmak isterim!

2015 ve 2018 yılları arasında, şehrimizde ki bir DEVLET Üniversitesi ile ilgili yazılarımıza istinaden; HAVLAYAN ve bulundukları MAKAMLARIN da babalarından kaldığını zanneden; Ehliyetsiz –  Liyakatsiz – ÇAPSIZ –  MUHTERİS ve akademisyen olduğunu zanneden ZÜBÜK ve ASALAK TİPLER hakkında; SAVCILIK gereğini yapmaya başlamıştır!  

Öncelikle ve özellikle; DEVLETİN en tepesinden gelen tüm ARACILAR ve BASKILARA rağmen, böyle idari bir araştırma ve soruşturmanın yapılmasında DİK bir DURUŞ sergileyen ve akabinde adli makamlara gönderilme sürecini başlatan ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNİ TEBRİK ederim!

Tabii ki; bulundukları makamlarda DEVLET MALINA zarar veren ve TÜYÜ BİTEMİŞ YETİM MALINA EL uzatan, ellerin mutlaka bir gün kırılabileceğini ve böyle işlere tevessül eden ve edecek olanlara da ders olması gerektiğini de bir kenara not edelim!

Yazımızın başında ifade ettiğim, akademisyen olduğunu zanneden ve insanlıktan bihaber BEŞLİ ÇETEYE neler olmuş ya da olmaktadır?

Beşli Çetenin bir üyesi; Üniversiteden ayrılmış ve başka bir şehirde ki kadrosunun bulunduğu kuruma gönderilmiştir!

Beşli Çetenin diğer üyesi hakkında; üniversite yönetimi tarafından başlatılan idari araştırma ve soruşturma akabinde, ZİMMET ve KAMU malına zarar vermekten kaynaklı yasal süreç başlatılmış ve vermiş olduğu zararın da maaşından TAZMİNİ yoluna gidilmiştir! Tazmin akabinde YARGI yolunun da açılabileceği duyumlarımız arasındadır!

Beşli Çetenin diğer üyesi hakkında; fakültede ki odasında savcılık gerekli yasal süreci başlatmış, tüm evrak ve bilgisayarına el konulmuş;  Üniversiteye giriş ve çıkışı yasal olarak engellenmiştir!

Beşli Çetenin diğer bir üyesi olan ağzından ne çıktığı, sosyal medya ve diğer mecralarda ne kaleme aldığından bihaber kişi hakkında;  TACİZ vb. suçlardan gerekli kovuşturma başlatılmış ve yasal süreç devam etmektedir!

Beşli Çete ve Üniversite yönetimi tarafından beslenen KALEMŞOR, daha sonra yeni gelen yönetim tarafından da BESLENMEK ve KALEMŞOR olmak için olmadık taklalar attıklarını ve sıraya girdiklerini hatırlatmak isterim! Kabul görmediklerini de not edelim!

Her zaman yazarçizerim! DEVLET ASLA İHMAL etmez! DEVLET sadece MÜHLET verir! Devlet YARINA bırakır fakat kimsenin yaptıklarını ASLA YANINA bırakmaz! 

DARISI diğerlerinin başına! YANİ DEVLET olduğunu zanneden ve devletin makamlarında CAKA satan ve bulunduğu yerde herkese TEPEDEN bakan, devletin malına ZARAR veren – İHANET eden ve bulundukları makamların da babalarından MİRAS kaldığını zanneden; ZÜBÜK ve ASALAK tiplere!

Dünyalıklar Ayaklarımızı Kaydırmasın!

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Araf suresi 175. Ayetinde; Öncelikle ve özellikle Hz. peygamber (sav) efendimize ve akabinde de iman ehline hitaben;  Kendisine kanıtlarımızı verdiğimiz, fakat onları bir kenara atan, bu yüzden şeytanın peşine taktığı, nihayet azgınlardan olan kişinin haberini onlara anlat!

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Araf suresi 179. Ayetinde;  Eğer biz isteseydik o kişiyi delillerimizle yüceltirdik! Fakat o dünyaya saplanıp kaldı, hevesinin peşine düştü! İşte böylesinin hali, kovsan da bıraksan da hep dilini çıkarıp soluyan köpeğin haline benzer! Ayetlerimizi yalan sayan topluluğun durumu işte böyledir! Şimdi sen bu kıssayı anlat, umulur ki iyice düşünürler, buyurmaktadır!

Bu ayetlerde şöyle bir insan tipinden bahsedilmektedir!  İnsana, Allah Teâlâ ayetlerini veriyor; tevhit dinin delillerini gösteriyor, kendi keremiyle donatıyor, ilmiyle hilafet bahşediyor, hidayet ve yücelmenin bütün yollarını, en mükemmel fırsatlarını ona ihsan ediyor! Fakat Şeytan, onu kendine uyduruyor, dünyalıklar uğruna,  sapık ve sapıtanlardan oluyor, diyor!

Allah’ın ayetleri kendilerine verildiği, gözlerine, izan ve idraklerine sunulduğu halde ondan uzaklaşan; heva – hevese tabi olan, şeytanı dost edinip Allah’ın muhafazasından kovulan herkesin durumu işte bu soluyan köpeğin durumu gibidir! Bunlar hiçbir zaman rahat yüzü görmezler, huzur nedir bilmezler, sükûnet ve karara eremezler, buyrulmaktadır!

Bu ayette; benzetmenin bütün köpeklere değil sadece soluyan köpeklere yapıldığı görülür! Allah, kendisine ilim ve din nasip ettiği bir kimseyi, insanların mallarının kirlerine bulaşmaktan zengin kılmış olur! Sonra o kimse kalkar; dünya peşine düşer, kendisini onun içine atarsa bunun durumu, aynen ihtiyaç ve zaruretten dolayı değil de sırf kötü nefsinden, adi huyundan ötürü çirkin işlere devam eden ve soluyucu köpeğin durumu gibi olur!

Belam bin Baura;  Musa aleyhisselam zamanında yaşamış!   İsmi azam duasını bilen, her duası kabul olan büyük bir âlimdir!  İlmi o derecedir ki;  sözlerini yazmak için, iki bin kişi yanında bulunur!  Şöhreti her yere yayılmıştır!  Bulunduğu Belka şehrinin valisi Belak, Hazret-i Musa’nın askerlerinin şehre girmemesi için, dua ( beddua etmesini ) etmesini ister ve ölüm ile tehdit eder! 

Belam; Musa aleyhisselamın büyük bir peygamber olduğunu böyle bir harekette bulunamayacağını söyler! Fakat şehrin ileri gelenleri; eşine çok yüklü miktarda altın – mücevher benzeri hediyeler vermek suretiyle ikna edilmiştir! Eşini çok sevdiğinden kaynaklı eşinin baskısından;  Musa aleyhisselama beddua eder!  Akabinde dili göğsüne kadar sarkıp yapışır! Musa aleyhisselamın askerleri tarafından öldürülür! Müminlere beddua ettiği için ilahi gazaba uğrar! 

Bir âlim, Allah rızasını bırakıp, ilmi vasıtasıyla sırf dünya malı elde etmeye yönelirse, bu, insanlara; çeşitli ilimlerini öğretmek ve kendisinin faziletlerini, şan ve şöhretini ortaya koymak için olmuş olur!

Soluyan köpeğin soluması hiç sona ermediği gibi hırslı olan insanın hırsı da hiç tükenmez! Köpek; kovsan da kovmasan da, yorsan da rahat bıraksan da soluduğu gibi hırslı insan da böyledir! Ona nasihatte bulunsan da bulunmasan da o sapıklığını sürdürür!

Hz. Mevlana;  Belam örneğinde olduğu gibi hiç kimsenin nefsin düşmanlığından emin olmaması ve nefsin görünmez zararlı yönlerine karşı son derece uyanık olunması uyarısında bulunmaktadır!

Hz. Mevlana; Ey gönül! İnsanların birbirleri ile didikleştikleri bu dünyada, şu yağmada, şu talanda ne gördün ki varını, yoğunu, dükkanını bırakıp ötelere gittin? Hırs örümceği gibi şu yıkık evde, tükürükle ördüğün ağda sinekleri avlamaya çalışıyorsun! Dünya nimetlerinin zevkinden, lezzetinden, verdiği sarhoşluktan ötürü hakikati göremiyorsun da, gönlünün dünya tuzağından kurtulduğunu sanıyorsun, buyurmaktadır!

Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin!

Devlet İhmal Etmez!

Devlet yönetim sistematiğinin gereği;  devlet işlerinin nizam ve düzen çerçevesinde yürütülebilmesi için tüm kamu kurum ve kuruluşlarında,  hiyerarşi mutlaka olmalıdır! Yani modern yönetimde ki ast üst ilişkisi olarak tanımlanan!

Peki, çalışanlar arasında böyle bir hiyerarşi olması gerekirken,  devletin yapılan tüm işleri ve görevlerinde, kanun ve yasaya uygunluk olmalı mıdır? Yoksa makama gelen her kişi kendi düzenini veya kendi Mafya kanunları mı koymalıdır? Hangisini tercih ediyoruz?

Devlet olmanın manası nedir? Devlet; kanun, yasa, yönetmelik ve adalet demektir!  Devletin verdiği maaşı az bulan ve yan yollara sapanları, duyarız! Otobandan çıkarsanız elbette ki kaza yaparsınız! Aman dikkat! Trafikte kurallara uymak hayat kurtarır!

Peki, Devlet yönetiminde yasa, yönetmelik ve tüzüğe uymamanın cezası, ne veya neler olmalıdır? Bir bedeli mutlaka olacaktır?

Devletin tüm işlerinde ve bu işleri yapanlar; kanun ve kurallara kesinlikle uymalıdır! Devlette, kanun, yasa, düzen ve nizamın olmadığı durumlarda ise sisteme kaos hakim olur! Kaos, kargaşa demektir! Türk Devlet Aklı, kaosa izin vermeyecektir! Devlet, kimsenin babasının ÇİFTLİĞİ değildir!

Devlet adına bir kurumda, amir, memur veya müdür olabilirsiniz! Fakat devlet olduğunuzu zannetmeyin! Devletin makam ve görevleri sadece asil millete hizmet etmek için vardır! Devletin makamları, fantezi üretme yerleri değildir!  Aman Allah’ım, ne afralar ve ne tafralar!

Devlet; nasıl olsa görmüyor, duymuyor şeklinde kuruntulara kapılanlar tabii ki olacaktır!  Farkında olmadan haddini aşacaktır! Devlet böyle bir durumda sadece UYUR ROLÜ yapar!  Nereye kadar HADDİNİ aşacak diye,  sadece izler ve bekler!

Kadim Türk Devleti,  her gün 18 yaşındadır! Kadim Türk Devletinin beş bin yıllık, devlet yönetim kodları, tarihi, hafızası ve gelenekleri olduğunu hatırlatmak isterim! Türk Devleti bir ÇADIR Devleti ve MUZ Cumhuriyeti olmadığına göre!

Türk Devleti,  devlet ve millete yapılan hatayı ihmal etmez,  sadece mühlet verir! Vakti zamanı geldiğinde cezasın keser! Devlet, nizam, düzen, kanun ve adalet demektir!  

Devlet,  çok güzel ölü taklidi yapar! İhanet içinde onlalar,  zanneder ki; Devlet yok ve çöktü;  şımardıkça şımarır! Sonra üzerine bir ağırlık çöker!  Ve sonrası mı,  asla yoktur!

Devlet; adalet, yasa ve töre ile ayakta kalır! Devlet, acele etmez! Devlet, devlet ve millete karşı yapılan tüm ihmal ve hataları yarına bırakır fakat kimsenin yanına bırakmaz! Böylece bilinmelidir!

Türk Devlet yönetim kodları ve sistematiği; Töre, Kanun, Adalet ve Hakkaniyet değerleri üzerine bina edilmiştir!  Hakikat ve Adalet bir gün mutlaka tecelli edecektir!  Gerçeklerin her daim gün yüzüne çıkmak gibi bir özelliği vardır!

Kimsenin yaptığı hata ve ihaneti,   hiçbir şart ve şekilde yanına ve yarına kalmayacaktır! Devlet dediğimiz kurum, devlet ve milletin malına, özellikle de tüyü bitmemiş yetim hakkına tecavüz eden ve göz diken, inatla yolsuzluk yapan, haramzadelerden,  bir gün hesabını sorar ve cezasını da keser! 

Devlet ihmal etmez sadece tehir eder! Her seçim bir vazgeçiş olduğuna göre! Devlet kademesinde bulunurken seçtiğiniz ve bulunduğunuz yol çok önemlidir!

HARAM ve İHANET dolu İblis ve İblis çocuklarının yolunu mu? Yoksa ADALET – HAKKANİYET ve HELAL – Rahmani olan TEMİZLERİN yolu mu, seçiyoruz? Hangisi? Her Seçiş bir vazgeçiştir! Neleri seçiyor ve nelerden vazgeçiyoruz? Her seçişin tabii li bir BEDELİ – HESABI ve CEZASI da mutlaka olacaktır!

Basın & Medya Kimlerin Taşeronu!

İnsanlar arasındaki bilgi alışverişi ve haberleşme olayına iletişim diyoruz! Bilgi alışverişi için kullandıkları araçlara da iletişim ve kitle iletişim araçları denir!

İnsanlar,  çevrelerindeki olayları takip etmek ve yeni bilgiler edinmek, haberdar olabilmek için iletişim ve kitle iletişim araçlarını kullanır!  Teknolojinin gelişmesi ile iletişim ve kitle iletişim tabii ki kolay bir hale gelmiştir! 

Kamuoyu,  iletişim ve kitle iletişim araçları vasıtası ile tüm gelişmeleri izler! Hükümet ve devlet politikaları ve ülkenin karşı karşıya olduğu iç ve dış sorunlar hakkında bilgi sahibi olur! Ancak haberlere erişim imkânı tabii ki tek başına yeterli değildir!

Bir haber oluşurken, bazılarının ön plana çıkarılması veya bazılarının gözlerden kaçırılması, bazı bilgilerin saklanması veya görmezden gelinmesi, haberin kurgulanması, haberin edit ve re-dakte edilirken bunları yapan kişilerin,  politik, sosyal, siyasi, demografik, ekonomik ve kültürel ilgileri eşik bekçiliği faaliyetleri arasında sayılır!

Eşik bekçileri; Editör, yazı işleri personeli ve yayıncılar, haberin yazım ve sunumu ile ilgili yaptıkları seçimlerle kamuoyunda gerçekliğin şekillenmesi ve kamuoyu oluşmasında çok önemli bir etkiye sahiptir!

Eşik bekçileri,  medya tüketicisi kamuoyunu istenilen veya istedikleri yönde harekete geçirmek veya yönlendirmek için kimi zaman aşırı uç yöntemlere başvurduğuna şahit oluruz!

Haber medyasında içerik üreten insanların kişilik özellikleri, haberin oluşturulmasında önemli bir süzgeç işlevi görmektedir!

Medya çalışanlarının kültürü ve yetiştikleri coğrafya, ait oldukları din, mezhep ve etnik köken, aldıkları eğitim ve cinsiyetleri, mesleki tecrübe ve kişisel yetenekleri,  olayların siyak ve sibakını idrak dereceleri, mensubiyet ve meşrep gibi öznellikler haberin toplanmasından, haberin dokusu ve haberin kamuoyuna sunumuna kadar etki etmektedir!

Peki, Medya sektöründe,  kim yerli ve milli? Kimler de yabancı ve taşeron?  15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışma gecesinden itibaren, devletin tüm kademesinde ki değişimde olduğu gibi, medya sektörü de, yerli ve milli, beş bin yıllık Kadim Türk Devlet ve Anadolu kodlarına dönmektedir!

Son günlerde, yerli ve milli ahlakı bozan, sosyal barışı tehdit eden gelişmeler – olaylar ve bunların da medya aracılığı ile köpürtülmesini nasıl izah edeceğiz? Birileri sınırlarda başaramadıklarını, içeride sosyal dokuyu bozmak suretiyle erişmek istemektedir?

Anadolu, bir ve beraber olduğu sürece, hiçbir sinsi plan ve kirli hesapları tutmayacaktır! Hedefleri milli birlik ve beraberliği bozmak, kaos çıkarmak ve örselemektir! Başkaca bir yöntemleri kalmamıştır!

Küresel güçlerin,  ulusal ve yerelde ki kullanışlı işbirlikçi taşeron basın & medya çalışanları ya da tipi bizden fakat çipleri dışarıda olanlar, bu milletin soysal dokusu ve birliğini bozabilmek adına, her bir köşesi ve kademesinde cirit atmaktadır!  Acaba Neden?

15 Temmuz karanlık darbe ve işgal gecesinde şahit olduğumuz gibi, medya;   küresel işbirlikçilerin yancısı – taşeronu – borazanı ve yerli  –  milli olarak tasnif edebiliriz!

Şimdi diyeceksiniz ki medyanın yancısı ve yalancısı olduğu gibi yerli görünümlü yabancısı ve taşeronu da var mıdır?  Bazıları göbekten bağlı! Bazıları da ekonomik olarak! Bazı çalışanlar ise ikbal beklentisi zaviyesinden duygusal olarak bağlı!

Para, kadın, güç, makam ve mevki insanlar için motive eden bir etken olduğuna göre!   Peki, Yerel ve Ulusal Basın & Medya çalışanlarının MOTİVASYONU nedir?  

Allah; kimseyi, dünyalık üç – beş kuruş ve geçici makamlar uğruna;   Aziz DEVLET ve Asil MİLLETE, HAİNLİK ve İHANET konumuna düşürmesin! İHANETİN bedeli; bu dünya da ve öbür tarafta,   ehline malumdur!

Her şeyi affedin!  Haddini Aşanları; ASLA!

Halife Harun Reşid, Bermek olan veziri Cafer bin Yahya ile birlikte, Saray’ın bahçesinde gezerken, canı meyve çekiyor! Elmayı dalından koparmak için uzanıyor, ne var ki; orta boylu olduğu için, meyveye yetişemiyor! Veziri Yahya’ya diyor ki; Omzuma çık, o meyveyi kopar ve bana ver!

Vezir,  zayıf olduğu için, Halife’nin omzuna çıkıyor ve meyveyi koparıp, veriyor! Meyveyi yiyen Halife Harun Reşid, çok lezzetliymiş,  diyor! Bana bahçıvanı çağırın! Bu lezzetli meyveden dolayı onu ödüllendireceğim!

Az ileride duran ve olan – biteni hayretle seyreden bahçıvan geliyor!  Halife, ona; Sana bir ödül vereceğim, dile benden ne dilersen,  diyor!

Bahçıvan diyor ki; Sultanım, sizden bir tek isteğim olacak! Bana, benim Bermekî olmadığıma dair bir belge verir misiniz?

Halife şaşırıyor!  Herkes devlet kademesinde görev almak için bir Bermekî şeceresi uydururken, herkes Bermekî olmaya can atarken, sen niye Bermekî olmadığına dair belge istiyorsun ki?

Kaldı ki, sen bir Bermekisin! Bermeki olmaktan niye kaçınıyorsun? Belgeyi almakta ısrar eden bahçıvan diyor ki;  Evet, bir Bermekîyim!  Mademki, benden bir istekte bulunmamı istediniz!   Ben bu belgeyi istiyorum, başka da bir isteğim yok!

Halife Harun Reşid; Madem ısrar ediyorsun, istediğin belgeyi vereceğim sana, diyor ve daha sonra da, o belgeyi veriyor bahçıvana!

Aradan yıllar geçer!   Halife Harun Reşid, yattığı uykudan uyanır, gözleri açılır, kulakları duymaya başlar!   Civar ülkelerden gelen uyarıların ve halktan yükselen tepkilerin, hiç de yersiz olmadığını düşünmeye başlar!

Bermekîler; Halife Harun Reşid’in kendilerine beslediği büyük güven ve yakın ilgiyi istismar ederek, sadece Saray kademelerini değil, eyaletleri de kendi yandaşları ile yönetmeye başlarlar!

Devletin her kademesini bir ur gibi sarmışlar, en ücra yerlerine bile kendi adamlarını yerleştirmişlerdir!

Yattığı derin uykudan uyanan Halife, Bermekîlerin devlet içinde devlet kurmak için uğraştıklarını ülkenin her yanını ele geçirdiklerini ve kendisini devre dışı bıraktıklarını fark edince, derhal emir verir: Bermekîleri kılıçtan geçirin! Yaşlılarını da zindana atın!

Emir, yerine getirilir! Bermekiler öldürülür!  Peki, bahçıvana ne olur?  Halife’nin emri üzerine, görevliler bahçıvanın evine de giderler!  Ya kılıçtan geçirecekler, ya hapse atacaklardır! Fakat bahçıvan; hemen, Bermekî olmadığına dair, Halife imzalı belgeyi gösterir!

Gördüğünüz gibi, ben Bermekî değilim der ve kellesini kurtarır! Kılıçtan geçirme ve zindana atma operasyonu,  sona erince, Harun Reşid, son durumu öğrenmek için kurmaylarını çağırır ve sorar;  Emrimi yerine getirdiniz mi?

Kurmaylar der ki;  Listedeki herkes; ya kılıçtan geçirildi, ya zindana atıldı!  Sadece bir adam kaldı!  Fakat ona dokunamadık, çünkü elinde sizin imzaladığınız bir belge vardı! Halife; Hatırladım ben onu;  Onu bulun ve bana getirin, der!

Bahçıvan huzuruna getirilince, Harun Reşid sorar adama; O gün, Bermekî olmadığına dair, benden ısrarla belge istedin!  Ben de verdim!  Peki, bugünlerin geleceğini nereden anladın?

Bahçıvan der ki; Sultanım; hani, o elmayı koparmak isterken, vezir, sizin omzunuza basmıştı ya!  İşte o an dedim ki; eyvah, bizim sonumuz geldi!

Harun Reşid, araya girip;  Fakat ben söyledim omzuma basmasını, deyince, bahçıvan der ki; Fark etmez sultanım!  Sizin, Sultan olarak, vezirinizin omzunuza basmasını istemeniz bir âlicenaplıktır, büyüklüktür! Siz istemiş olsanız bile, vezirinizin omzunuza basması; hem şımarıklık, hem had bilmezlik, hem de küstahlıktır!

Sizin omzunuza basıp meyveyi koparmak yerine, pekâlâ beni çağırabilir ve benden isteyebilirdi!Bir adam, vezir de olsa, sultanının omzuna basacak kadar cüretkâr ve had bilmez olduysa, bunun sonu felâkettir! Ben, işte o gün bu felâketi gördüm ve sizden o belgeyi istedim!

Gerektiği zaman hadsize haddini bildirmek, kırk yetime kaftan giydirmekten üstündür!

Haddini aşarak yükselenler, bir gün hak ettikleri yere alçalmak zorunda kalır!

Ya haddini bil, ya da kendini bil. Yoksa önce haddini bildirirler, sonra kişiliğini söndürürler!

Her şeyi bilmene gerek yok haddini bil yeter! ( Hz. Mevlana)

Bir bak tarihe Türk’e başkaldıranların sonu ne olmuş! ( Bilge Kağan )

Hz Ali  (ra); Her şeyi affedin! Fakat vatanınıza, devletinize ve milletinize ihanet edenleri asla affetmeyin, buyurmaktadır!