Kişi Cibilliyetinin Gereklerini Yapacaktır!

Cemaat yurdunda kalırken,  intihar eden Enes Kara isimli tıp fakültesi öğrencisi genç evladımız için tüm ülke olarak üzüldük!  Allah taksiratını affeylesin! Enes Kara, İntihar mektubunda, intihar gerekçesi olarak; tıp mezunlarının kariyer süreçlerinin zorluğu,  karşılaştıkları mobbing ve yetersiz özlük hakları,  sağlıkta şiddetin önlenememesi ve ülkenin sosyo-ekonomik durumu, torpil vb. nedenleri sıralamaktadır!

Enes ve Enes durumundaki gençliğin geleceğe ümidi kalmamıştır!  Neden acaba?  Bu da demektir ki eğitim zaviyesinden bir yerde hatalar yapılmaktadır! Gençlik manevi duygulardan mahrum bir şekilde YARIŞ ATI gibi yetiştirilmektedir! Bir yarış biterken bir diğeri başlamaktadır! Tabii ki bu süreçte bazı değerler örselenecektir!

Mümin,  ÜMİT ve KORKU arasındadır! Geleceğe ümit kalmadığına göre, korku ve endişe içindeki gençlik, bir o yana bir bu yana savrulmakta ve ruhen bocalamaktadır!

Enes kardeşimiz, cemaat yurdunda kalsa da, Müslüman olmadığı ve ateist olduğunu vurgulamaktadır! Fakat olay birileri tarafından kasıtlı bir şekilde; İslam ve Müslüman, cemaat yurtları ve cemaatler kapatılsın noktasına getirilmiştir! Peki, neden?

Bu toprakların TÜRK ve İSLAM olarak mayalanmasından kimler ve neden rahatsız olmaktadır? Peki, bu toprakları, Türk ve İslam olarak mayalayan kimlerdir? Sorulması ve cevaplanması gereken sorular bunlar olmalıdır! Türk; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi ve mazlumların da hamisi demektir! Hak ve Hakikat, batıla karşı her daim üstün gelecek ve batıl yok olmaya mahkûmdur! Aslında meselinin bam teli buradadır!

Cemaat yurtları ve cemaatler kapatılsın ifadelerini kullanan ve sosyal medyada trend topic olanlar, ilk fırsatta, diyanet kapatılsın diyecektir! Yani ortada din namına ne varsa kapatılsın ve buralar kapatılırsa,  dinden ve dindarlardan kurtulacaklarını vehmediyorlar!  Kendi vehimlerinde boğulmak zorundalar!

Bu topraklar,  bin yıl önce,  Ahmet Yesevi ve Maturidi İslam temsilcileri, Horasan erleri ile Türk ve İslam olarak mayalanmıştır! Elbette ki her kişi cibilliyetinin gereklerini yapacaktır! Başka ne bekliyorduk! Bu topraklarda, tipi bizden fakat paraya, makama ve kadına meyilli ecnebilere aklını ve ruhunu kiraya vermiş kullanışlı çok kişi vardır! Mümin, uyanık ve feraset sahibi olmak zorundadır!

Cemaatler ve özellikle de Cemaat Yurtları,  devletin resmi kurumlarından izin alarak ve resmi kurumların denetimlerine tabi olarak açılmalıdır! Aksi bir durum var ise Devlet gereğini yapmalıdır!  Yoksa Devletin takip ve kontrol edemediği,  resmi izni olmayan korsan yerler mi tercih edilmelidir? Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre! Birileri böyle bir ortamı arzu mu etmektedir?

Devletin resmi kurumlarından izin almak suretiyle açılan yurtlarda,  her kişinin bilgileri devletin kayıtlarındadır! Devlet;  kimin hangi yurtta ve ne kadar süreyle kaldığını gün gün takip etmektedir! Cemaatler ve Cemaat Yurtları kapatılsın diyenlerin, aynı zamanda diyanetin de kapatılmasını isteyen kişiler olduğunu görmekteyiz! Neden acaba?

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, grup toplantısında; Yükseköğrenimini Elazığ’da sürdüren Enes Kara isimli bir üniversite öğrencimizin intihar etmesi her yönüyle konuşulmuş ve tartışılmış, hatta siyasi ve ideolojik önyargılarla istismar edilmiştir! Burada üzerinde durmak istediğimiz asıl mevzu, söz konusu intihar olayının özellikle menfur bir siyasi hesaplaşmaya konu edilerek, muhafazakâr ve mütedeyyin insanlarımıza karşı husumetle perçinlenmiş intikam aracına dönüştürülmesidir! Bu doğru değildir, insani değildir, vicdani hiç değildir!  Herkesin, yasalar kapsamında ve maşeri vicdan sınırları içinde, hür ve müstakil hareket etmeye, inanç hürriyetini sonuna kadar yaşamaya hakkı vardır! Tarikat ve cemaatler, devletle rekabete meyletmedikten ve devleti ele geçirme hatasına düşmedikten sonra, sosyolojik bir realite olarak hayatın olağan akışı içinde var olmaya devam edeceklerdir!  Bizim derdimiz ve sorun ettiğimiz konu, tarikat ve cemaatlerden ziyade, yüce dinimize yönelik suçlamalardaki sinsiliktir!  Bugünkü şartlarda, her fırsatı ganimete çevirme gayesi taşıyan sözde aydınlar ve sorumsuz siyasetçiler, satılmış kalemler ve bazı din bezirgânlarının maneviyatımıza kurdukları tuzaklar, attıkları iftiralar ve yaptıkları kötülükler, ne yarına ne de yanlarına bırakılmayacaktır, ifade ve vurgularının, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde, Türk ve İslam mayası ile yoğrulan Anadolu topraklarında, bin yıllık varlık ve beka adına;  soyu ve cibilliyeti belli ve nereye hizmet ettikleri de aşikâr, Türk ve İslam görünümlü, çok kullanışlı ecnebi uşaklarına karşı, her daim uyanık ve dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum!

UZAYDA Keşifler, Parselleme ve Uzay Savaşları!

Hezarfen Ahmet Çelebi, 1632 yılında lodoslu bir havada, Galata Kulesi’nden kuşkanatlarına benzer bir araç ile kendini boşluğa bırakması ve İstanbul Boğazında 3358 metre yukarıdan süzülerek Üsküdar Doğancılar Meydanına inmesi ile tanınmaktadır! Hezarfen Ahmed Çelebi, dünyada ilk kez uçmayı deneyen ve başaran Müslüman Türk bilgini olarak geçmektedir!

Füzeciliğin atası olarak bilinen Müslüman Türk bilim adamı Lagari Hasan Çelebi, 1633 yılında,   barut dolu haznesi bulunan basit bir hava roketi ile dikey uçuşu gerçekleştirmiş, ilk kez havalanmayı başarmış ve günümüzdeki roketlerin de ilk şeklini bulmakla tarihe geçmiştir! Batılı kaynaklar, dünyada ilk insanlı uzay uçuşunu Hasan Çelebi isimli bir Osmanlı Türk bilgini olduğunu yazmaktadır!

Hazerfen Ahmet Çelebinin Galata Kulesi’nden Üsküdar sahiline uçması ve Lagari Hasan Çelebinin roketle havalanması,  dünyada, teknoloji, füze, roket ve uzay konusunda yapılan çalışma ve atılımların başlangıcı olarak kabul edilmektedir!

Peki, İslam dünyası, uzay ve uzay çalışmalarında neden yoktur? Ya da İslam dünyası, uzaya ilgi mi duymuyor?  Yoksa İslam dünyası,  uzayda,  hayat olup olmadığı noktasında şüpheleri mi vardır? Peki, uzay çalışmalarında İslam temsilcileri, diğer ülkelerden neden geride kalmıştır!

İslam olunmadan uzaya çıkılamayacağını idrak eden NASA ve diğer uzay çalışması yapan büyük ülkeler, bünyelerinde İlahiyatçı istihdam etmeye başlamıştır? İslam olunmadan uzayda belirli bir noktadan sonra çıkılamayacağının ve yanacaklarını da çok iyi biliyorlar!

Yenidünya düzeni çerçevesinde,  ülkelerin uluslararası alanda söz sahibi olma istekleri, gerek yeryüzünde ve gerekse gökyüzünde gücü elde tutmak, büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır! Ülkeler, dost –  düşman demeden çevrelerindeki her şey hakkında bilgi edinmek için istihbarat çalışmaları yapmaya devam etmektedir! 

Günümüz bilgi çağında, bilgi transferinin uydular üzerinden yapıldığı ve uydular ile gerçekleştiği, uzayda olmanın ve uzayı ele geçirmenin önemi ortaya çıkmaktadır! Uzayda olmak ve uzayı ele geçirmek! Adamlar, Uzay Kuvvetleri Komutanlığını laf olsun diye mi kurdular?

Büyük devletler, uzayda hâkimiyet kurma yarışını, uzaydaki alanları askerileştirme yarışına dönüştürmüştür!  Neden acaba? Uzmanlar, giderek daha askeri bir alan haline gelen uzayın, yakın zamanda büyük güçlerin savaş alanına dönüşebileceğini iddia etmektedir! Neden acaba?

Washington – Moskova – Pekin hattındaki gerilim uzaya sıçramıştır!  Rusya ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki uzay yarışı, Venüs’te yaşam izine rastlanması üzerine kızışmıştır!  Venüs atmosferinde,  mikrobiyolojik ortamlarda oluşabilen fosfinin keşfedildiği!

Akabinde,  Rusya Uzay Ajansı, ‘Venüs Rus gezegenidir’ açıklaması yapmıştır! Adamlar,  gezegeni sahiplenmişler! Demek oluyor ki, çocukluğumuzda bilgisayar oyunu olarak oynadığımız, UZAY SAVAŞLARI, Uzay parsellemesi akabinde başlayacaktır!

ABD Savunma Bakanı Mark Esper;  Çin ve Rusya’yı uzayı savaş alanına çevirmekle suçlamış! Rusya’nın uzaya gönderdiği füze atabilen uyduları, ‘katil uydular’ olarak tanımlamış ve katil uydularla uzayı silahlandırdılar! Çin ve Rusya bir zamanlar barış alanı olan uzayı, savaş bölgesine çevirdi,  diyormuş!

NASA ya da bir başka uzay ajansı, uzayda kaç gezegen olduğu hakkında bilgi vermiyor! Neden acaba?  Hatta uzayda kaç galaksi olduğu hususunda,  kesin bir sayı vermiyor! Peki, neden? Birkaç yıl öncesine kadar, 200 ile 400 milyar arasında galaksi olduğu tahmin edilirken, bugün,  1 trilyona yakın galaksi olduğunu ileri sürmekteler!  

Dünyamızın içinde bulunduğu Samanyolu galaksisine komşu Andromeda galaksisinde, 1 trilyondan fazla yıldız / güneş olduğu tahmin ediliyormuş!  Devasa büyüklükteki uzayda, akıl almaz sayıda gezegen bulunduğu!  Samanyolu galaksisinde, şu ana kadar tespit edilebilen, dünya benzeri gezegen sayısı 8 milyar civarındadır!  Bu da demektir ki, daha GİDİLECEK ve KEŞİF edilecek, uzayda çok mesafeler vardır! Keşifler ve İmanın taklitten tahkiki bir konuma gelmesi!

Ülkemizde mezkûr konuda,  uzayda hayat olup olmadığı hakkında neler söylendiği ve bilgi eksikliği olduğunu görmekteyiz! Peki, uzayda hayat var mı sorusunun cevaplarını,  Kuran-ı Kerim ayetleri ışığında incelemeye çalışalım!

Göklerde ve yeryüzünde kimler varsa hepsi Ondan ister! Allah,  her gün ve her an bir yaratma işindedir! ( Rahman, 55/29 )

Göklerde ve yeryüzünde olan canlılar ve melekler, onlar hepsi de büyüklük göstermeden Allah’a secde ederler!  ( Nahl Suresi, 16/49 )

Allah,  yedi kat göğü ve yerden de bir o kadarını yaratmış olandır! Onun emri bütün bunlar arasında durmadan iner durur!  Allah’ın bunları yaratıp emirler indirmesi, Onun gerçekten her şeye gücü yettiği ve bilgisiyle her şeyi kuşatmış olduğunu, bilmeniz içindir!  ( Talak, 65/12 )

Göklerde ve yeryüzünde nice deliller vardır ki onlar bu delillere aldırış etmeden üstlerinden basıp geçerler! ( Yusuf 12/105) 

Ayetin tefsirinde; Gerek insanın kendisinde gerekse dış dünyada, göklerde ve yerde Allah’ın varlığına, birliğine, ilmine, kudretine ve hikmetinin üstünlüğüne delâlet eden, insanların görüp ders ve ibret almasını gerektiren nice deliller vardır! İnsanoğlu;  ilmî, fikrî, felsefî ve amelî hayatında bu olaylar ile her zaman karşı karşıyadır! İnsanoğlu bunları düşünüp,  hem dünyada başarılı olacak hem de imanını taklitten tahkike çıkarmak suretiyle, kâmil insan olma yolunda ilerleyecek ve ahrette mutlu olacak ve Cemali ilahiye kavuşacaktır!

Kazakistan’a Bir de bu Zaviyeden Bakalım!

2022 yılı Kazakistan için iyi başlangıç olmamıştır! Ülkede, akaryakıt zamlarının protestoları sonucunda;  Hükümet istifa etmiş!  İnternet ve telefon faaliyetlerinde kesintiler yaşanmış! Kurucu ve ulusal lider Nazarbayev’in heykelleri devrilmiş ve Güvenlik Konseyi Başkanlığından istifa etmiş! Protestocular, çeşitli şehirlerde hükümet binalarını ele geçirmiş! Ülkede olağanüstü hâl ilan edilmiştir! Peki,  Kazakistan üzerinden Türk Dünyasında ve Avrasya bölgesinde neler olmaktadır?

Kazakistan’daki olaylar, doğalgaz üreten, doğal gaz ve petrol zengini bir ülkede, vatandaşın kullandığı enerjiye yapılan zamlar akabinde vuku bulacak, öyle mi? Dışarıdan bir müdahale veya kaos planı ve kışkırtma olmayacak, öyle mi? Bu süreçte, ülkede, dış destekli, 16 bin civarında olduğu iddia edilen STK yönetimi ve üyeleri de boş duracak, öyle mi?  Aklımızı peynir ekmek ile yemedik! Dünya halklarının aklı ile alay etmeyi ve oynaşmayı, artık bırakın! Her şey artık ayan beyan meydandadır!

Türk Devletleri Teşkilatı’nın temeli, 1992 yılında Ankara’da Türkçe konuşan devlet başkanları zirvesinde atılmıştır! Öncesinde, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi ve sonrasında Türk Konseyi olan örgüt,  2018 yılında Türk Keneşi adını almış ve 12 Kasım 2021 tarihinde,  Türk Devletleri Teşkilatı olarak dünyaya ilan edilmiştir! Tüm bu süreçlerde Kazakistan’ın etkisi, öncülüğü ve liderliğini bir kenara not etmek gerekir! Kazakistan, Türklerin ATA Yurdudur!

Neymiş efendim! Kim Doğu Avrupa’ya hükmederse, Kalpgah’a yani AVRASYA bölgesine hâkim olur! Kim Kalpgah’a hâkim olursa, dünya adasına hükmeder! Kim dünya adasına hükmederse, dünyaya hâkim olur, diyorlar! Avrasya bölgesinin kalpgahını kendi haline bırakacaklar, öyle mi? Yapmayın Allah aşkına! Adamlar kalpgaha hâkim olmak için yıllardır strateji ve taktik üretmektedir!

Kazakistan, satranç tahtası olarak gördükleri Avrasya bölgesinin merkez üssü ve kalpgahı konumundadır! Hem, kim Kenar Kuşağa hükmederse Avrasya’ya hâkim olur ve kim Avrasya’ya hâkim olursa dünyanın kaderini kontrol eder diyecekler, hem de Avrasya’nın merkez üssü ve kalpgahı konumunda ki Kazakistan’a hâkim olmak için karıştırmayacaklar, öyle mi?

2013 yılında, Çin Devlet Başkanı, Kazakistan ve Endonezya ziyaretlerinde,  Bir Kuşak – Bir Yol girişimine, İpek Yolu Fonu ve Asya Altyapı ve Yatırım Bankası eklenince,  Asya – Pasifik bölgesinde ABD’nin öncülüğünü yaptığı Atlantik sisteme karşı büyük bir ekonomik cephe açılmıştır! Bir Kuşak- Bir Yol projesinde Kazakistan’ın etkilerini görmekteyiz!

2001 yılında Çin liderliğinde ve Kazakistan öncülüğünde ki Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kurulması, büyük bir güç olan Çin’in bir ittifak sistemine yakın işbirliği ve dayanışma sistemi kurmasına olanak sağlamıştır! Kazakistan, Şanghay İşbirliği Örgütünün de fikir babası, kurucusu ve önderi konumundadır!

Avrupa Birliği de, Çin’in İpek Yolu ya da Bir Kuşak – Bir Yol girişimine alternatif olmak üzere, 2027 yılına kadar, toplam 300 milyar avroluk altyapı yatırım programı Küresel Geçit stratejisini açıklamıştır! Peki, şimdi sormak gerekir? Neden şimdi? Birileri için dağılma, yok olma veya parçalanma süreci hızlandığı için olabilir mi?

ABD, 9 / 10 Aralık 2021 tarihlerinde, Washington’da düzenlediği, Global Demokrasi Zirvesi; Dünyada demokrasi ve temel hakların güçlendirilmesi amacıyla 106 ülkenin katılım sağladığı; Angola, Gana gibi ülkeler yer alırken, Türkiye,  Macaristan, İran, Rusya, Çin ve Afganistan gibi ülkeler bulunmuyor! Neden acaba? Yoksa toplantıya davet edilen 106 ülkeye de daha önce götürdükleri;  kan ve yıkım üzerine bina edilmiş, demokrasi, özgürlük ve insan haklarını mı götürecekler! Neden olmasın! Adamların, anladıkları medeniyet sistematiği bunu gerektiriyor!

Emperyalist ve küresel güçler, dünya halklarına yeniden bir sömürü için proje üstüne proje sunuyorlar! Neden acaba? 1. ve 2. Dünya savaşlarından sonra kurmuş oldukları emperyalist sistem ile dünyayı sömürenler,  artık yeni bir sürece evirmek istiyor! Fakat istedikleri kadar kolay olmayacaktır! Dünya, artık eski dünya değildir! Dünya halklarının gözü, gönlü, ruhu ve kulağı, artık açılmıştır! Hiçbir şeyi artık eskisi gibi gizleyemiyor ve üzerini örtemiyorlar! Her şey insanlığın gözü önünde ayan beyan bir şekilde vuku bulmaktadır!

Dünyayı sömüren emperyalist ve küresel güçler,  dünya insanlık tarihinin olmaz ise olmazı Türklerin kurdukları Türk Devletleri Teşkilatının nüvesinden gelişim sürecine kadar öncülük ve liderlik eden, petrol ve doğal gaz zengini, devasa verimli toprakları ve Türk Dünyasının merkez üssü konumundaki Kazakistan’ı da kendi haline mi bırakacaklar?  Şanghay İşbirliği Örgütü, Bir Kuşak – Bir Yol Projesi ve Türklerin Ata Yurdu Kazakistan’ı kim kontrol edecektir? Meseleye bir de bu çerçeveden bakmakta fayda olacaktır!  Aksi halde gelişmeleri net olarak okuyamayız!

Türkler olmadan mezkûr projeler başarılı olamaz! Türkler olmadan tüm projeler akamete uğrayacaktır! Türkler, tüm projelerin sıklet merkezidir! Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde kurulan Türk Devletleri Teşkilatına, ya üye olmak ya da gözlemci konumunda olabilmek için her yolu deneyecekler!  Afrika, Asya, Orta Doğu ve Balkanlar bölgesinde bir Selam ile gidebilecek tek millet Türkler ve tek ülke Türk Devletidir! Aksi halde adım atamazlar! Sadece yakar ve yıkarlar!

Türk Devletleri Teşkilatı ile yeniden bir Türk asrı ve dünya insanlığı adına da yeni bir medeniyet inşa ve ihya hamlesi başlamaktadır! Kazakistan meselesi,  normal ve sıradan bir iç kaos planı ve karışıklık şeklinde okunamaz!  Kazakistan meselesi, Türk Devletleri Teşkilatına yönelik küresel bir saldırıdır!

İslam’ın sancaktarı ve Mazlumların hamisi ülküsü ile hareket eden Kadim Türk Milleti, Türk Devletler Teşkilatının kurulması ve Kazakistan veya başkaca Türk diyarlarında ki; karışıklık ve kaos ile tüm gönül coğrafyasında ki mazlumların bekleyişlerine, gözünü ve gönlünü kapatacak mıdır? Tabii ki hayır!

Adalet dağıtan, Türk ASRI yeniden başlıyor! İhya ve inşa eden Türk medeniyeti yeniden başlıyor! Durduramayacaklar! Yıldıramayacaklar! Başaramayacaklar!  Türk Devletler Teşkilatı ile birlikte yol yürüyebilmek için her yolu deneyecekler! Başkaca bir seçim ve tercihleri kalmamıştır! Aksi halde hepsinin sonu yakındır!

Merkez Bankası ve İstikrar!

Son günlerde, geçtiğimiz tarihlerde duymadığımız kadar, Merkez Bankası ve Banka Başkanının ismini duyar olduk! Neden acaba? Sanki hükümet başkanı konumundalar! Parayı yönetmek, devleti yönetmekle eş değer olduğu için olabilir mi? Peki, Merkez Bankası nedir? Merkez Bankası nasıl kurulur? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ne zaman kurulmuştur? Görev ve yetkileri nelerdir,  kabaca izah etmeye çalışalım!

Merkez Bankası, bir ülkenin para ve banka sistemini kontrolle görevlendirilmiş bir kurum,  bankaların bankası ve son başvuru merciidir! Merkez Bankası adıyla anılmaları; para ve banka işlerinde diğer bankaların merkezini oluşturması ve bir merkezden yönlendirilmelerinden ileri gelmektedir!

Dünya savaşlarından sonraki süreçte, savaş borçlarının silinmesine karşılık,  ABD ve İngiltere Merkez Bankalarının PARA basma yetkisini, dünyanın PARA babaları tarafından talep edildiğini de bir kenara not edelim!

ABD Merkez Bankasının (FED faiz ve para ile ilgili konularda yapacağı bir açıklama, dünya Merkez Bankaları ve piyasalar tarafından merakla beklenmektedir! Neden acaba? ABD’de, para ve faiz konusundaki bir esinti az gelişmiş ülkelerde fırtınaya sebebiyet vermektedir! Peki, neden?

Merkez Bankaları ekonomik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkmıştır! Modern anlamda merkez bankalarının doğuşu ve gelişmesi, bankacılığın gelişmesinden sonra olmuş ve 19. Yüzyılda kurulmuştur!

Merkez Bankalarının gelişimi, madeni para sisteminin önemini yitirmesi ve ticari bankaların para yaratma işlevlerinin ön plana çıkmasıyla paralellik göstermektedir! Para politikasının toplam talebin belirlenmesinde, önemli bir rol oynadığı konusundaki görüş birliğinin artmasına bağlı olarak konjonktür dalgalanmalarının istikrar ve enflasyon oranını içeren ekonominin yönetiminde merkez bankasının önemi artmıştır!

Merkez Bankaları öncelikle ticaret ve endüstrinin yardımına koşmak ve devlete ödünç para vermek için kurulmuştur! Bununla birlikte banknot ve kâğıt para rejimine geçildikten sonra, para yaratma iktidarı kavramı doğmuştur! Para iktidarı, temel bir iktidardır!

Hükümetler merkez bankasını, bankacılık sistemi ve para arzını yönetmesi için kurmuştur! Merkez bankalarına verilen vekâlet anayasal olmadığından kaynaklı, merkez bankaları politik bir arenada faaliyet göstermek ve özerk olsalar bile, kanun koyucu veya hükümetlerin baskısı altında kalmaktadır!

Türkiye’de bir ulusal merkez bankası kurulması fikri, 1923 yılında toplanan Türkiye İktisat Kongresinde ele alınmıştır! Kongrede, bir taraftan devletin bankacılık politikasını belirleyecek, diğer taraftan banknot ihracı ile devlet kredisini tanzim edecek bir merkez bankası oluşturulması üzerinde durulmuştur!

Ulusal bankacılık hareketinin ortaya çıkmasındaki temel neden, ülke içinde birikmekte olan sermayeyi yabancı ve azınlık bankalarının elinden kurtarmak ve bu sermayeyi ulusal ticareti geliştirmek amacıyla kullanmaktır!

Yürürlükte bulunan Merkez Bankası Kanunu;  Türkiye’de banknot ihracı imtiyazına münhasıran sahip, Kanunda yazılı görev ve yetkileri haiz olmak üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası unvanı altında anonim şirket olarak kurulmuştur!

Merkez Bankası,  ekonomik alanda kamusal görev yerine getiren, devletin para ve kredi politikasının yürütülmesinde önemli role sahip, kamu kesiminde yer alan ve özel hukuk hükümlerine tabi bir kamu tüzel kişiliktir!

Farklı ülkelerin Merkez Bankası kanunları dikkate alınarak, bir kanun tasarısı hazırlanmış ve Mart 1930’da Bakanlar Kurulu’nda görüşüldükten sonra, tasarı 11 Haziran 1930 tarihinde TBMM’den geçerek yasalaşmıştır!

30 Haziran 1930 tarihinde resmi gazetede yayımlanan 1715 sayılı Kanun ile T.C. Merkez Bankası kurulmuş ve bu banka 3 Ekim 1931 tarihinde fiilen çalışmaya başlamıştır!  T.C. Merkez Bankası; Merkez Bankası Kanunu ile düzenlenen görev ve sorumlulukları şu şekildedir!

1 – Fiyat İstikrarı; Merkez Bankasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır! Fiyat istikrarı ile ekonomik kararlarda dikkate almayı gerektirmeyecek ölçüde düşük bir enflasyon oranı kastedilmektedir!  Banka, bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisi belirler, bir başka deyişle araç bağımsızlığına sahiptir!

2 – Finansal İstikrar; Merkez Bankası için destekleyici amaç özelliğine sahiptir! Bu kapsamda Banka, Türkiye’deki finansal sistemin istikrarı için para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici önlemleri almakla sorumludur!

3 – Döviz Kuru Rejimi; Ülkemizdeki döviz kuru rejimini Hükümet ile birlikte belirlemek, biçimlendirmek ve uygulamak; Bankanın bir diğer görevidir! Bunun yanında, Türkiye’deki altın ve döviz rezervlerini saklamak ve ülke menfaatleri doğrultusunda yönetmekten sorumlu kurum, yine Merkez Bankasıdır!

4 – Banknot Basma ve İhraç İmtiyazı; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 87. maddesine göre para basma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) aittir! Ancak TBMM, banknot basma ve ihraç yetkisini süresiz olarak Merkez Bankasına devretmiştir!

5 – Ödeme Sistemleri; Merkez Bankası; fonların ve menkul kıymetlerin güvenli ve hızlı bir şekilde aktarılması ve mutabakatının gerçekleştirilmesi için yeni sistemler kurmak, kurulmuş ve kurulacak sistemlerin kesintisiz işlemesini sağlamak, gözetimini gerçekleştirmek ve gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür!

En İyi 10.000 Bilim İnsanı ve Konya Üniversiteleri!

Uluslararası sıralama kuruluşu Alper-Doger(AD) Bilimsel İndeksi’ne göre, 2022 yılı Türkiye’nin En İyi 10.000 Bilim İnsanı listesi ( https://www.adscientificindex.com/top-lists/?i=30 ) yayınlanmıştır! Bilim insanlarının son beş yıldaki çalışmalarını temel alarak; üniversite, ülke, bölge, dünya, temel alan ve branşları değerlendirilmektedir!

Türkiye’deki üniversitelerden en çok atıf alan ve en yüksek h-indekse sahip ilk 10.000 akademisyeni gösteren 2022 Alper-Doger Bilimsel İndeksi’ne göre bilim insanlarının bireysel bilimsel performansları ve bilimsel üretkenliklerinin katma değerine dayalı sıralama ve analiz oluşturulmuştur!  Bu sıralama, bilim insanlarının çalışma alanlarına göre sıralanmaktadır!

Nitelikli yayın sayısı, yayınların yer aldığı derginin etkisi, patent sayısı, yapılan atıf sayısı, h-indeks, hm-indeks, makale sayısı, atıf alan makale sayısı ve yayımlandığı derginin etkisi gibi uluslararası ölçütler kullanılarak yapılan sıralama; kariyer boyu etki ve yıllık etki olarak iki kategoride listelenmektedir!

AD Scientific Index, 212 ülkedeki 14 bin 109 üniversiteden 713 bin 522 bilim insanının; üretkenlik kat sayısı ve aynı zamanda; üniversite, ülke, bölge, dünya, temel alan ve branşlardaki sıralama ile değerlendirmesini yapılmaktadır!  

AD Scientific Index listesinde, Türkiye’deki 214 üniversiteden 17 bin 774 bilim insanı yer almaktadır!  Yayınlanan AD Scientific Index 2022’de sıralamaya giren ilk 10 bin bilim insanı arasında, ülkemizden 44 bilim insanı bulunmaktadır! İlk 10 bin Bilim insanı listesine giren özellikle 44 bilim insanı ve diğer sıralamadaki akademisyenleri tebrik eder başarılarının devamını dilerim!  

Farklı kuruluşlar tarafından oluşturulan dünyanın en etkili bilim insanları listelerinde; bilim dünyasında, yayınların ve atıfların büyük önemi olduğu, en önemlisi de çalışmaların ticari değeri olan bir ürüne dönüşebilmesi dikkat çekmektedir!  

Bir gazeteci ve iletişimci duyarlılığı çerçevesinde; kişi ve toplumu zehirleyen ecnebi kültürünün karanlık, sisli ve dumanlı dehlizlerine teşne zavallı tipler gibi dedikodu ve karalama yapmadan, Türk Kültürünün mayalandığı ve neşv-ü nema bulduğu;  kişilerin zehrinin alındığı, hem kendisi ve hem de toplum için  faydalı bireyler haline getirildiği ve dönüştürüldüğü; sohbet – muhabbet ve yapıcı  eleştiri ortamı,  kıraathane kültürünü anlaması ve idrak etmesini zaten beklemiyoruz!

Bir gazeteci olarak, Kamu görevi ifa etiğimizi unutmadan, şehrimizdeki tüm üniversite rektör ve yöneticilerine ve özellikle de kuruluş tarihi 50 yıla merdiven dayamış,  şehir ve bölgemizdeki tüm üniversiteleri bünyesinden çıkarmış, hamilik görevi devam etmekte olan Selçuk Üniversitesi rektör ve yönetimine,  mezkûr konularla ilgili,  KAMUOYU adına birkaç sorumuz olacaktır!

  • Şehrimizdeki üniversitelerden ilk 10 bin bilim insanı listesinde KAÇ BİLİM ADAMI AKADEMİSYEN vardır? Konya kamuoyu ve öğrencilerin bunları öğrenme hakkı olduğunu düşünüyorum!
  • Şehrimizdeki üniversite yönetimlerinde halen AKTİF GÖREV YAPAN REKTÖR VE DİĞER YÖNETİM KADEMESİNDEKİ AKADEMİSYENLERDEN kaç adedi bu listeye girebilmiştir? Ya da girememiştir?
  • Şehrimizdeki üniversite yönetimlerinden ESKİ REKTÖR VE DİĞER YÖNETİM KADEMESİNDEKİ AKADEMİSYENLERDEN kaç adedi bu listeye girebilmiştir? Açıklama gereği neden duyulmamıştır?
  • Şehrimizdeki üniversite yönetimleri, yöneticisi oldukları üniversitelerden ilk 10 bin bilim insanı listesine giren akademisyenler ile ilgili kamuoyu ve akademik camiaya BİR HABER VEYA BİLGİLENDİRME AÇIKLAMASI neden yapmamıştır? Yoksa gerek mi, görülmemiştir?
  • Arama motorlarında, ilk 10 bin bilim insanı listesi araması yaptığımızda, karşımıza yeni kurulmuş üniversitelerin mezkûr konudaki haber ve BİLGİLENDİRMEYİ RESMİ WEB SİTELERİNDE BULABİLİRKEN, KONYA’DAKİ ÜNİVERSİTE YÖNETİMLERİ neden böyle bir çalışma ve açıklama yapamamıştır?
  • İlk 10 bin bilim insanı listesinde, akademik çalışmaların TİCARİ DEĞERE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNİN çok büyük öneminin olduğu fakat Konya’daki üniversite yönetimlerinin akademik çalışma, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin TİCARİ DEĞER gibi bir dertleri yok mudur? Peki, neden?
  • İlk 10 bin bilim insanı listesinde, akademik çalışmalardaki ATIF SAYISININ büyük önem arz ettiği fakat Konya’daki üniversite yönetimlerinin bu alanda bir çalışmalarının olmadığını görmekteyiz! Neden acaba? 

Siyasette Mağduriyet Etkisi!

Son günlerde, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik, Kayyım atanması ya da görevden el çektirilmesi konuşulmaktadır! Peki neden? Neler olmaktadır? Yasalar çerçevesinde, Devlet ve Millete matuf bir hata – bir kusur var ise bunun çözüm merci bellidir!

Yoksa Devlet, yeni bir lidere öncülük mü yapmaktadır? Ya da Devlet Aklı, yeni bir liderin ikbal ve liderlik taşlarını mı döşenmektedir? Yakın bir tarihte Ekrem İmamoğlu’nu CHP Genel Başkanı olarak mı göreceğiz! Neden olmasın! Değilse, tüm bu yaşadıklarımızın akıl ve vicdan zaviyesinden bir açıklaması var mıdır? Ya da bir AKIL Tutulması mı yaşanmaktadır?

Peki, mağduriyet nedir? Mağduriyet yaşayan bireye karşı toplum nasıl tepki vermektedir? Mağduriyet;  hem birey ve hem de büyük grupların hayatında, onların tutum ve davranışlarını, verecekleri kararları, ilişkileri ve geleceklerini önemli derecede etkileyen psikolojik bir süreçtir!

Günlük yaşamda başkalarıyla ilişkilerimizi, dünya ve kendi gerçeklerimiz doğrultusunda rasyonel bir şekilde yürüttüğümüzü zannederiz! Oysa rasyonel zannettiğimiz tutum, davranış ve kararların psikolojik dünyamızdan ne kadar etkilendiğinin farkında olmayabiliriz!

1946 yılındaki genel seçimlerde, açık oy gizli sayım sonucunda, siyaseten kaybetmiş görünen ya da mağdur edilen Demokrat Parti, 1950 seçimlerinde halkın teveccühü ile iktidara gelmiştir! Anadolu insanı, zalimi cezalandırırken, mazlumu hem sever ve hem de mazlumun yanındadır!

1960 ihtilal sonrası Yassı Ada mahkemesinde yaşananlar, Başbakan ve iki Bakanın idam edilmesi akabinde siyasetin normale dönmesi, Demokrat Parti ekolünden gelen Adalet Partisini ezici bir çoğunluk ile iktidara taşımıştır! Adalet Partisinin iktidara gelmesinin arka planında, vatandaşlarda ki Demokrat Partiye mağduriyete bir tepkidir!

12 Eylül darbesinden sonraki süreçte, siyasi yasakların kalkması ve seçimlere gidilmesi, darbenin kudretli generalleri kendilerine yakın olarak gördükleri bir paşanın partisini alenen desteklemiş fakat vatandaş, Turgut Özal’ı ve partisini ezici bir çoğunluk ile iktidara taşımıştır!

Siyasette önünüzde ikbal kapılarının açılmasını mı istiyorsunuz? Öyleyse mağdur olacaksınız! Ya da mağdur edilmelisiniz! Daha doğrusu mağdur edileceksiniz,  millet uğradığınız bu mağduriyeti görecek ve size bu zulmü reva görenleri de cezalandıracak!  

Peki, nasıl ve neden mağdur olacaksınız?

Genç sayılabilecek bir yaşta ve işinizi de iyi yapıyorsanız, vatandaş da bunun farkında ve devlet, ilerisi için devlet ve millet adına sizde bir ışık görüyorsa, ihtiyacınız olan tek şey, okkalı bir mağduriyet olmalıdır! Okkalı derken!

Mağduriyetin okkalı olanı bu memlekette ancak Devlet ya da Kadim Devlet Aklı tarafından olmalıdır! Aksi halde sonuç alınamaz!

Türk siyasi tarihi, haksızlığa uğrayıp mağdur edilmiş siyasetçileri, çok geçmeden siyaset sahnesinin kalıcı aktörlerine dönüştürmesinin örnekleri ile doludur!

Mağduriyet dediğimiz şey, bir devlet kuşudur ve her isteyenin başına konmaz ya da kondurmazlar!

Mağduriyetin arka planında çok büyük bir plan ve akıl olmalıdır! Kadim Türk Devlet Aklının Devlet ve Millet adına,  sizin üzerinizden yürütülmesi gereken, dün olduğu gibi bugün de, kalıcı plan ve projeleri olmalıdır!

Mağdur olmak ya da mağduriyetin vatandaşlar nezdinde veya maşeri vicdanda bir anlam ve karşılığı olabilsin!

Cumhurbaşkanlığı Hükmet Yönetim sisteminin olmaz ise olmazı iki partili bir sistem olduğunu daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık!

Türk Devlet Sistematiğinin temel dinamikleri, Kurucu İrade &  Kuvay-i Milliye Ruhu temsilcilerine yönelik, Kadim Türk Devlet Aklı tarafından, daha önceki mağduriyetlerde olduğu gibi milliyetçi ve muhafazakar kitle ya da seçmen,  blokaj veya konsolidasyon işlemine mi maruz bırakılmaktadır!

2023 – 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiyesi;  Kurucu İrade – Kuvayi Milliye Ruhu temsilcileri ile ehliyet – liyakat ve adalet temeli üzerine bina edilmiş yeni bir dönemin başlamakta olduğunu da yazılarımızda sürekli olarak ifade etmeye çalışıyorum!

Baskın ya da bir Erken SEÇİM Olur mu?.

Ülkemizde uzun zamandır, erken ya da baskın bir seçim olacağı veya olması konusunda muhalefet partileri gündemi meşgul etmektedir! Peki, erken seçim olmalı mı? Ufukta bir seçim görünüyor gibi! Cumhur İttifakının Cumhurbaşkanı adayı olarak, MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olacağı açıklanmıştır! Hayırlı olsun!

Peki, karşı blok ya da Millet İttifakının adayı henüz belli değildir! Aday bulunamıyor mudur? Yoksa aday var,  taraflar mutabakata vardılar ve yıpratılmaması adına, bir AKIL tarafından perdelenmekte midir? Bilemiyorum! Aday ülkedeki, tüm EKOL temsilcilerinin onayına sunulmuş ve taraflarca kabul görmüş müdür?  Neden olmasın!

Siyaset ve Devlet Aklının 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerinde ki kurgusunu okumalarım çerçevesinde,  Kuvay-i Milliye Ruhu  – Kurucu İrade Temsilcisi ve Türk Devlet Kodlarına hâkim, Millet İttifakının Cumhurbaşkanı ADAYI noktasından, ülkedeki tüm EKOL temsilcilerinin hem MUTABAKATI ve hem de ONAYI ve OLURU alındığını düşünüyorum! Vakti ve saati bekleniyordur, kamuoyu ile paylaşabilmek için! Ne diyorsunuz?

Millet İttifakının büyük ortağı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Cumhurbaşkanı adaylığı hakkında, adayı nasıl belirleyeceğimize dair İttifak üyeleri ile oturup konuşacağız ve ortak görüş olursa cumhurbaşkanı adayı olurum, diyor!

Millet İttifakının büyük ortağı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Cumhurbaşkanlığı konusundaki bir başka açıklamasında;  Cumhurbaşkanı olacak kişi, devleti tanıyıp bilmesi, liyakatli olması ve toplumun bütün bileşenlerini bir araya getirmesi lazım!  Örnek ve halk adamı olması lazım! Saraylara meraklı olmaması lazım! Devletteki sağlıklı hızlı dönüşümü sağlaması ve devletin yeniden inşa edilmesi lazım!  Biz, pop star seçmeyeceğiz, diyor!

Millet İttifakının büyük ortağı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu;  Cumhurbaşkanı adaylığına ilaveten, CUMHURBAŞKANI DEVLET DENEYİMİ OLAN BİR KİŞİ OLMALI, KRİTİK BİR SÜRECİ YÖNETECEK,  diyor! 

Peki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, mezkûr ve daha kaleme alamadığım Cumhurbaşkanı adaylığı açıklamaları ile ne yapmaya çalışıyor? Planlı ve programlı mı yoksa spontane açıklamalar mıdır? Bir gazeteci ve iletişimci olarak, yapmış olduğum siyaset okumalarım çerçevesinde; tamamen planlı, programlı ve tanımlı görevlerini yerine getirmekte olan bir devlet görevlisi edasında ki açıklamalar olduğunu ve kendilerinin de Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını düşünüyorum!  Başka ne bekliyordunuz?

24 Haziran 2018 seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Yönetim sistemine tamamen geçildiğini ifade emiştik! Yasalar çerçevesinde ve normal şartlar altındaki seçim tarihi 18 Haziran 2023 tarihinde yapılacaktır! İfade etmeye çalıştığım gibi normal şartlar altında! Peki, anormal bir durum gerçekleşir ve dünyadaki değişim ülkemizde de bir erken ya da baskın bir seçim olma ihtimali zuhur ederse, nasıl ve neler olacaktır? Ya da olmalıdır?

Ülkemizdeki çokbilmiş yazar ve çizer takımına göre, 2002 ve 2015 genel seçimlerinde olduğu gibi MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin masayı dağıtabileceği ve bir erken seçim kararını da, alabileceğini ifade etmekte ve yazıp çizmekteler! Peki, böyle bir hal olabilir mi? Olur ise nasıl olur? Olmaz ise neden olmaz? Siyaset okumaları ve öngörülerim çerçevesinde, ehline de malum olduğu üzere, Sayın Devlet Bey’in böyle bir karar alacağı ve açıklama yapacağını düşünmüyorum! Bugün, dünden ve evvelki günden çok farklı bir durumdadır!

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Yönetim Siteminde, seçim, normal şartlar altında gününde olmaması gündeme geldiğinde,  iki kurum, erken ya da baskın bir seçim kararı alabilir! Bunlardan biri TBMM ve diğeri de Cumhurbaşkanının bizzat kendisidir!

Birinci yöntem; TBMM, Cumhurbaşkanını fesih etmek sureti ile bir erken ya da baskın seçime gidilebilir! Böyle bir karar akabinde, önceki seçimlerde olduğu gibi Cumhurbaşkanı; MAĞDUR – MAZLUM olarak tekrardan sahne alabilecektir!  Kadim Türk Devlet Aklının buna izin vereceğini düşünmüyorum! Çünkü siyasal İslam dönemi ve devri kapanmıştır!

Ülke ve Millet adına; Adalet, Ehliyet, Liyakat ve Hakikat temelli, Kalkınmacı ve Kucaklayıcı, bolluk ve refah dolu, devletin stratejik politika ve yatırımlarında hiçbir değişikliğe mahal vermeden;  Kuvay-i Milliye Ruhu  – Kurucu İrade Temsilcisi, Selçuklu ve Türk Devlet Kodlarına hakim bir LİDER ile 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri çerçevesinde, yeni bir devir ve yeni bir dönem başlamak üzere, olduğu kanaatindeyim!

Diğer yöntem ise Cumhurbaşkanının TBMM’yi fesih etmesidir! Böyle bir durumda, hem Cumhurbaşkanı, hem Cumhurbaşkanlığı makamı ve hem de ülkemizin itibarının dünya kamuoyunda düşürülmesine, Kadim Türk Devlet Aklı,  izin vermeyecektir!

Peki, tüm bu şartlar altında, bir erken ya da baskın seçim kapımıza gelir dayanır ve gündem olduğu takdirde, kararı kim ya da kimler alabilecektir? Yine siyaset ve devletin yirmi yıllık yeni kurgusunu okumalarım çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığı makamı, erken ya da baskın bir seçim kararını alabilir fakat Cumhurbaşkanı sağlık veya başkaca sebeplerden; zati âlileri seçime giremez!

Girişimci & Yenilikçi Üniversiteler ve SELÇUK Üniversitesi!

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi;  üniversiteleri girişimcilik ve yenilikçilik performanslarına göre sıralayarak, üniversiteler arası girişimcilik ve yenilikçilik odaklı rekabetin artmasına ve girişimcilik eko-sistemin gelişmesine katkı sağlamaktadır! Proje çok yerinde bir karar! Emeği geçenleri tebrik ederim!

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeks ile üniversiteler, bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği ve fikri mülkiyet havuzu, işbirliği ve etkileşim, girişimcilik ve yenilikçilik kültürü ile ekonomik katkı ve ticarileşme boyutları altında 23 göstergeye göre sıralanmaktadır! Bazı üniversite yönetimlerinin umurunda olmasa da, bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliğine önem veren yöneticileri de tebrik ederim!

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi ile üniversitelerde girişimcilik ve yenilikçilik faaliyetlerinin teşvik edilmesi amaçlanmaktadır! Endeks, üniversitelerin eğitim kalitesine göre sıralandığı bir liste veya en başarılı üniversiteyi ortaya koyan bir sıralama değildir!

Neymiş efendim! Girişimcilik ve Yenilikçilik faaliyetlerinin teşvik edilmesi hedefleniyor! Ülkelerin kalkınmasının temel kaynağı,  yenilikçilik ve girişimciliktir! Bazı üniversite yönetimleri, tüm öğrencileri KAMU KURUMLARINDA memur olması için yönlendirmektedir! Kişilerde ki; Ufuk, vizyon ve öngörü bu kadar, ne diyebilirsiniz! Ya da ne bekleyebilirsiniz!

İnovasyon ya da Yenilikçilik; yaratıcı bir fikrin ekonomik ve sosyal bir katma değere dönüştürülecek şekilde ticarileştirilmesi olarak ifade edilen bir kavramdır!

İnovasyon Sistemleri; ulusal ya da bölgesel bir ekonomide inovasyon yaratma ve destekleme kabiliyetine sahip üniversiteler, araştırma enstitüleri, firmalar, organizasyonlar ve kamu kurumları gibi aktörlerin bireysel performanslarının yanı sıra bu aktörleri bir sistemin parçası olarak etkileşimleri üzerine kurulmuştur!

TÜBİTAK öncülüğünde oluşturulan 2021 yılı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi;  üniversitelerin birçok açıdan performansını ölçerek etki analizi çalışmalarına da önemli girdiler sağlıyor!  Üniversiteler arası girişimcilik ve yenilikçilik odaklı rekabetin artması, böylelikle de girişimcilik ekosisteminin gelişmesi hedeflenmektedir!

Üniversiteler bünyesinde, girişimcilik ve yenilikçiliğe dair önemli adımlar ve TÜBİTAK’ın verdiği desteklerin de katkısıyla, akademide girişimcilik ekosistemi ciddi bir atılım ve hareketlilik içindedir!  Dünyaya, geleceğe ve teknolojiye yön verenler her daim girişimciler ve yeniliğin peşinde koşanlar olmuştur!  Üniversiteler için, girişimci ve yenilikçi olmak tercih meselesi değil, bir zorunluluktur!

2021 yılı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi; bilimsel teknolojik araştırma yetkinliği, fikri mülkiyet havuzu, işbirliği ve etkileşim ile ekonomik ve toplumsal katkı, olmak üzere dört boyutta 23 göstergeye göre sıralaması yapılmıştır! 2021 yılı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite endeksi ilk yirmi şu şekildedir!

1 – Orta Doğu Teknik Üniversitesi;  83.70, 2 – Sabancı Üniversitesi; 75,70, 3 – İstanbul Teknik Üniversitesi; 72.52, 4 –  Bilkent Üniversitesi;  68.35, 5 – Yıldız Teknik Üniversitesi; 66.97, 6 – Koç Üniversitesi; 65.50, 7 –  Gebze Teknik Üniversitesi; 62.71, 8 – Boğaziçi Üniversitesi; 62.34, 9 – İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü; 59.74, 10 – Özyeğin Üniversitesi; 58.18, 11 – Hacettepe Üniversitesi; 57.06,  12 –  Erciyes Üniversitesi; 56.08, 13 – Gazi Üniversitesi; 54.44, 14 – Ege Üniversitesi; 54.28, 15 – Ankara Üniversitesi; 53.33, 16 – Dokuz Eylül Üniversitesi; 51.81, 17 – İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa; 51.74, 18 – İstanbul Üniversitesi; 49.74, 19 – Eskişehir Teknik Üniversitesi; 47.14, 20 – Bursa Uludağ Üniversitesi; 46,71.

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi, beş boyut ve 23 gösterge kapsamındaki veriler;  TÜBİTAK, YÖK, Üniversiteler, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TPE, Kalkınma Bakanlığı, KOSGEB, TTGV, TÜBA ve Üniversiteler tarafından sağlanmaktadır!

Boyut –  1: Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Yetkinliği (Ağırlık Oranı: %20);  Bilimsel yayın sayısı!  Atıf sayısı!  Ar-Ge ve yenilik destek programlarından alınan proje sayısı!  Ar-Ge ve yenilik destek programlarından alınan fon tutarı!  Ulusal ve uluslararası bilim ödülü sayısı ve Doktoralı mezun sayısı!

Boyut –  2: Fikri Mülkiyet Havuzu (Ağırlık Oranı: %15);  Patent başvuru sayısı!  Patent belge sayısı! Faydalı model / endüstriyel tasarım belge sayısı ve Uluslararası patent başvuru sayısı!

Boyut –  3: İşbirliği ve Etkileşim (Ağırlık Oranı: %25);  Üniversite-sanayi işbirliğinde yapılan Ar-Ge ve yenilik projeleri sayısı!  Üniversite-sanayi işbirliğinde yapılan Ar-Ge ve yenilik projelerinden alınan fon tutarı!  Uluslararası işbirliği ile yapılan Ar-Ge ve yenilik proje sayısı!  Uluslararası Ar-Ge ve yenilik işbirliklerinden elde edilen fon tutarı ve Dolaşımdaki öğretim elemanı / öğrenci sayısı!

Boyut –  4: Girişimcilik ve Yenilikçilik Kültürü (Ağırlık Oranı: %15); Lisans ve lisansüstü seviyesinde girişimcilik, teknoloji yönetimi ve inovasyon yönetimi ders sayısı! Teknoloji Transfer Ofisi, teknopark, kuluçka merkezleri ve TEKMER’lerin yönetiminde çalışan tam zaman kişi sayısı! Teknoloji Transfer Ofisi yapılanmasının varlığı ve Üniversite dışına yönelik düzenlenen girişimcilik, teknoloji yönetimi ve inovasyon yönetimi eğitimi / sertifika programı sayısı!

Boyut – 5: Ekonomik Katkı ve Ticarileşme (Ağırlık Oranı: %25); Akademisyenlerin teknoparklarda, kuluçka merkezlerinde, TEKMER’lerde ortak veya sahip olduğu faal firma sayısı! Üniversite öğrencilerinin ya da son beş yıl içinde mezun olanların teknoparklarda, kuluçka merkezlerinde, TEKMER’lerde ortak veya sahip olduğu faal firma sayısı!  Akademisyenlerin teknoparklarda, kuluçka merkezlerinde, TEKMER’lerde ortak veya sahip olduğu firmalarda istihdam edilen kişi sayısı! Lisanslanan patent/faydalı model / endüstriyel tasarım sayısı!

2019 yılında 49,6 puan ile 19.sırada, 2020 yılında 47,2 puan ile 22.sırada yer alan Selçuk Üniversitesi, 2021 yılında 41,5 puan ile 30.sırada yer almaktadır! Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksinde Selçuk Üniversitesi iki yılda 11 sıra gerilere düşmüştür! Neden acaba?

Yoksa üniversite yönetiminin böyle bir derdi yok mudur? Girişimcilik de neymiş! Yenilikçilik de neymiş! Üniversiteler arası rekabet de neymiş? Bilimsel araştırma da neymiş? Nereden çıktı bunlar!

Tüm bu izahattan sonra, Aralık ayının üçüncü haftasında açıklanan,  Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksinde, Selçuk Üniversitesinin her yıl gerilere düşmesinin sebeplerini, cevaplarını ve değerlendirmesini, herhangi bir fikir beyan etmeden ve yorum yapmadan, konunun muhatapları konumunda ki; Şehir adına almış oldukları tüm kararlarda şehrin kaderine etki eden,   atamalarda doğrudan veya dolaylı yönlendirmeleri bulunan, şehir ve ülkeye karşı, hesap verebilirlik ve sorumlulukları olduğuna inandığımız,  tüm siyasiler ve protokole bırakmak yerinde olacaktır diyorum! 

Konya kamuoyunun, atamalarda etkisi bulunan siyasilerden mezkur konularda ki başarı ya da başarısızlıklar zaviyesinden, atanmış yönetimin açıklık – şeffaflık – sorumluluk ve hesap verebilirlik gibi bir derdi olmadığı için, cevap beklemek hakları olduğunu düşünüyorum! Ne diyorsunuz?

Araştırma Üniversiteleri ve Selçuk Üniversitesi!

Üniversite;  gerçekleri arayan, bilim üreten ve bilim yayan, en üst düzeyde araştırma, geliştirme ve eğitimin yapıldığı kurumdur!  Fonksiyonel ve fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz, topluma yön verir ve toplumda itici güç rolü üstlenir!  Günlük siyasetin dışında, özerk yapısı ve politika üstü kurumlar olmalıdır! Yoksa siyasetin tam da göbeğindeler mi? Ne buyurdunuz?

Üniversite; bilimsel ve saha çalışmalarının yapıldığı,  bilimsel ve uygulanabilir makalelerin yayınlandığı, ulusal ve uluslar arası ölçekte patentlerin alındığı, reel sektörde üniversite ismi ile aranan başarılı öğrencilerin mezun olduğu, ülkesi ve bulunduğu şehre; sosyal, kültürel, bilimsel ve ekonomik katkının olduğu kurumlar olarak, bilinmektedir! Yoksa yanlış mı biliniyor! Ne diyorsunuz?

Yükseköğretim Kurulu;  nitelikli bilgi üretmesi, disiplinler arası çalışma ve iş birliklerini teşvik edilmesi, doktoralı araştırmacı insan sayısını artırması, uluslararası iş birliklerinin güçlendirilmesi ve üniversitelerin uluslararası alanda daha görünür kılınması amacıyla, 2017 yılında Araştırma Üniversiteleri Programını başlatmıştır! Programda, 11 Araştırma ve 5 Aday Araştırma Üniversitesi bulunmaktadır!

Araştırma Üniversitesi; misyon ve stratejik yol haritasını belirlemiş, üniversitenin çalışma disiplinini bu plana uygun biçimde yürütebilen bir kurum olarak, yalnızca araştırma başlığında mükemmeliyeti amaçlamakla kalmayıp; aynı zamanda eğitim ve bilginin üretimi, aktarımı ve paylaşımında da en iyiyi hedeflemelidir!

Araştırma üniversitesi, yüksek araştırma desteğine sahip, öncü araştırmaların yapıldığı, bilime ve teknolojiye katkı veren, çoklu akademik ve toplumsal rollere sahip seçkin bir kurumdur! Ulusal düzeyde kapsamlı ve donanımlı kurumlar olup; evrensel bilim ve teknolojiye katkı sağlayan akademik kurumlardır!

Araştırma Üniversitesi, öğretim üyelerinin yanı sıra araştırma faaliyetlerine öğrencileri de dâhil ederek, eğitimin kapsamı ve öğrencilerin katkısını arttırır! Öğrenciler araştırma kültürü içerisinde öğrenerek bilgilerini geliştirir ve akademik araştırmanın işleyiş mantığını da öğrenir!

Araştırma Üniversitesi, donanımlı araştırmacılar yetiştirip, dünya bilimine ve ülkenin kalkınmasına katkılar sunan doktora programları olan kurumlardır! Aynı zamanda insanlık ortak değerleri, ülkesinin geçmiş ve geleceğini göz önünde bulundurup ihtiyaçları dikkate alarak katkı sağlar!

Araştırma Üniversitesi, seçkin öğretim üyelerinden oluşmakta ve ileri düzeyde araştırma altyapısına sahiptir! Akademik üstünlüğü ve mükemmeliyetçiliği esas alır! Akademik özgürlüğü merkezinde temel unsur olarak tutar ve yönetişim modeli ile yönetilir!

2022 yılı için YÖK tarafından Araştırma Odaklı Misyon Farklılaşması Programında değişiklikler yapılmış ve programa 20 devlet üniversitesi ile 3 vakıf üniversitesi dâhil edilmiştir!  Aralık ayında yapılan toplantıda, bu yıldan itibaren Aday Araştırma Üniversitesi statüsünün kaldırıldığı ve program kapsamında yer alan tüm üniversitelerin “Araştırma Üniversitesi“ olarak adlandırılacağı belirtilmiştir!

Araştırma üniversiteleri performansa göre;  A1, A2 ve A3 olmak üzere Üç grubuna ayrılacak ve performansları düzenli olarak YÖK bünyesinde kurulmuş olan İzleme ve Değerlendirme Komisyonu tarafından takip edilecektir! Araştırma üniversitelerine sağlanması planlanan tüm destekler, yer aldıkları performans grubuna göre farklılaştırılacaktır!

  • A1-Üst Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler (70-100 arası puan alanlar); ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi.
  • A2-Yüksek Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler (35-70 arası puan alanlar); İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Yıldız Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Gebze Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa.
  • A3-Orta Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler (20-35 arası puan alanlar);  Marmara Üniversitesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi.

Yükseköğretim Kurulu,  YÖK Araştırma Odaklı İhtisaslaşma Projesi kapsamında;  kimya, makine-elektrikli teçhizat ve gıda arzı güvenliği, sektörlerinde; Aday Araştırma Üniversitesi statüsünde yer alan Selçuk Üniversitesi,  2022 yılı için açıklanan listede ise, Aday Araştırma Üniversitesi sıralamasından, Araştırma Üniversitesi sıralamasına dahi geçememiştir! Peki, neden?

Selçuk Üniversitesi;  A3-Orta Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler sıralamasının çok altında bir puan almıştır! Neden acaba?  Yoksa üniversite yönetimi, YÖK tarafından talep edilen evrak ve belgeleri göndermekten imtina mı etmiştir? Araştırma üniversitesi listesinde, Selçuk Üniversitesinden sonra kurulmuş Anadolu üniversiteleri varken, ülkemizdeki en BÜYÜK üniversitelerden biri olan Selçuk Üniversitesi neden yoktur?

Selçuk Üniversitesi yönetimi ve akademik kadro, ülkenin kalkınması adına, akademik çalışma, araştırma ve üniversite sanayi işbirliğinden başkaca ne gibi mühim işleri vardır?  

Yoksa üniversite yönetimi ve diğer idari kadronun böyle bir dertleri yok mudur? Ya da ne gereği vardır! Fildişi kulede oturmak ve dedikodu üretmek varken, nereden çıktı, bilim ve araştırma, mı diyorsunuz?! Neden olmasın!

Türkiye Ekonomisi YOL Ayrımında!

Türkiye ekonomisi; uzun yıllardır, yüksek faiz –  sıcak para politikası ile ülkeye döviz getirerek, karşılığında üretimsizliği göze almış ve yüksek bir bedel ödemiştir! Peki, neden? Şimdi sormak gerekir! Böyle bir ekonomik sistemde, kim ya da kimler semirtilmekte veya büyütülmektedir? Vatandaş, neden zarara uğratılmaktadır? Rant veya üçkâğıt ekonomisinden üç beş kişi kazanırken,  ülke ve halk ekonomik olarak her daim mağdur duruma düşmektedir! Neden acaba?

Türkiye ekonomisi; rant veya üçkâğıt ekonomisinden kaynaklı, yıllardan beri cari açık vermektedir! Bu yüzden faiz yüksek, döviz kuru düşüktür! Bu model ile birlikte yüksek faizle yabancı yatırımcılar ülkeye çekilir,  döviz kuru olumsuz etkilenir! Bu ülkede gecelik faizlerin % 7.500’lere çıktığı günleri unutmayalım! Peki, bu faizler ile kimler zengin edilmiştir? Ülkenin kaynakları kimlere aktarılmıştır?

Cari açık, bir ülkenin ithal ettiği malların ihraç ettiği mallardan fazla olma durumudur! Bir ülkenin ithal ettiği mallara ve hizmetlere ödediği miktar, ihraç ettiği mallar ve hizmetlere ödediği miktarı aşıyor ise cari açık oluşur!

Cari açık; uluslararası mal ticareti, hizmetler hesabı ve transferler hesabından oluşur! Bu üç durumda, ülkeye giren döviz, ülkeden çıkan dövizden fazla ise cari açık vardır!

Bir ülkenin cari açığına bakarak o ülkenin gelişmişlik düzeyi ile ilgili yorum yapılabilir! Cari açığın büyüklüğü ve ülkenin gelişmişlik seviyesi arasında ters orantı vardır!

Cari açık ne kadar büyükse, ülke o kadar az gelişmiştir! Bunun tam tersi olarak cari açık çok az ya da hiç olmaması ülkenin gelişmişlik seviyesinin yüksek olduğunun göstergesidir!

TÜİK rakamlarına göre, 2002 yılından 2020 yılına kadar dış ticaret açığı 1 trilyon 119 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir! Üretmeden tükettiğimizden kaynaklı bu kadar cari açık verilmektedir! Üretim, üretim, üretim ve sonra tüketmeliyiz!

Türkiye’de cari açığın oluşmasında, İthal edilen petrol, doğal gaz ve enerji üretimi büyük paya sahiptir! Türkiye kendi enerjisini kendi kaynakları ile üretebilirse, cari açık kalıcı şekilde düşecektir! Şimdi anladık mı;  Akdeniz, Libya, Suriye ve Karadeniz’deki küresel kavgayı?

Yüksek faiz – düşük kur, kalkınma ve cari açık sorunlarına çözüm olmadığı gibi özel sektörün yatırıma yönelmemesinin en büyük engeli olmaktadır!  Parası olan, rant ve üçkâğıt ekonomisinden daha çok kazanırken, neden yatırım yapsınlar?

Geldiğimiz noktada; Türkiye,  kendi kaynak ve imkânları ile üretim – istihdam – ihracat ve büyümeyi artıracak bir kararlılık içinde yoluna devam etmek zorunluluğu, hükümet mi yoksa DEVLET politikası haline mi gelmiştir? Bana göre bir DEVLET politikasıdır! Üretmeden, faaliyet dışı alanlardan gelir ile bir yere varamazsınız! Sadece bugünü kurtardığınızı zannedersiniz!

Hükümet mi yoksa DEVLET mi,   Yatırım, Üretim, İstihdam ve İhracat ile bütünleşen, büyüme ve kalkınma eksenli kendine özgü Türk Ekonomik Kalkınma Modeli ya da Parasının Değerini Düşük Tutan Ülkelere Karşı Yerli Üretimi Koruma Modeline geçmiştir! Elbette ki Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti! 

Türkiye ekonomisi;  al-sat, montaj sanayinden uzaklaşarak ve katma değeri yüksek üretim ve yatırıma hızla yönelmelidir! Yerli ve milli sanayi hamlesi kapsamında, savunma sanayi dışındaki alanlara ivedilikle teşvik ve yatırım yapmak durumundadır!

Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde, ekonomide ki böyle bir girişim ya da hamlenin öylesine sıradan olmadığını da ifade etmek isterim! Arkasında Kadim Türk Devlet Aklı olduğunu hatırlatmadan geçmeyeceğim!

Mademki yeniden bir TÜRK asrı başlayacaktır! Mademki insanlığın vicdanı Türk Milletidir! Mademki Türk Devletleri Teşkilatının AKIL ve Merkez üssü Ankara’dır! Başkasının ekonomik sistem ve politikaları ile yeniden tarihi medeniyet yürüyüşünüzü yapamazsınız! Kendi medeniyet kodlarımıza uygun bir ekonomik modele geçmek zorundasınız! Gelecek nesillerin refahı, ülkenin kalkınması ve Türk Devletlerinin de birliği ve gelişmesi adına, zahmet ve sıkıntıya birilerinin katlanması gerekmektedir!  

Hem zahmet olmadan rahmet olmaz, diyeceksiniz, hem de zahmet ve sıkıntıya katlanmak istemeyeceğiz! Rahatlık tuzağı ve tüketim çılgınlığından kurtulamayacağız, öyle mi? Tabii ki bu adımlarla,  üç – beş günde sonuç alınamayacaktır! 2002 yılında iktidara gelen hükümet, geçmiş dönemde hükümet tarafından alınmış ekonomik politikalar ile 2010 yılına kadar gelindiğini de hatırlatmak isterim!

Yeni dönemde,  Kuvay-i Milliye Ruhu – Kurucu İrade temsilcileri ile ülke ve millet; üretim, gelişme, kalkınma ve refaha erişebilecektir! Bolluk ve refah dolu yeni bir dönem başlayacaktır! Kuvay-i Milliye Ruhu – Kurucu İrade temsilcilerine yönelik ülkede ki tüm algılar bir bir değişecektir! Kazasız ve belasız bir erken ya da baskın seçim ve devir teslim akabinde,  tabii ki!