Hz. Mevlana ve Hz. Şems; Kasım Ayında AŞK!.

Tarihte; Konya İlinde iki mübarek ve ehli dünya olmaktan uzak, HAL EHLİ; Hz. Mevlana ve Hz. Şems arasında başlayan; dünya gözü, dünya bakışı ve dünyalık akıl ile manevi aşkın anlaşılamayacağı ve ham olanların böyle İlahi bir aşkı hazmedemeyeceği, ifade edilmektedir!

Kasım ayının son günlerinde Mevlana türbesinde, GÜL BAHÇESİNDE ki; ağaç ve çiçeklerde meydana gelen değişiklikler, ne demek ya da ne anlatmak istediğimiz çerçevesinden, ehlince malumdur!

Mevsim; Kar olsa da, kış olsa da, dolu – yağmur – fırtına olsa da, Gül Bahçesinde ki, ağaçlarda, değişim ve çiçeklerin bir anlığına da olsa açtığı, ehli tarafından görülmektedir! Sözün fazlası zaten aptala söylenir!

Hz. Şems ve Hz. Mevlana arasındaki ilahi aşk nasıl ve nerede başlamıştır? Bu ilahi aşk her iki tarafta ne gibi inkişaf ve manevi değişimlere vesile olmuştur? Böyle bir aşkı hazmedemeyen kıt akıllılar neler yapmaya cüret etmiştir?

Babası Bahattin Veledin vefatında yirmi dört yaşında olan Hz. Mevlâna, Sultanın emri ile babasının yerine oturmuştur! Mevlâna’nın ilk mürşidi babası, zamanın ilim ve irfan merkezi, Halep ve Şam’da ders görmüş, zahir ve batın ilimleriyle mücehhez; âlim ve zahit bir kişidir!

Bilgide, keşifte, keramette, güzel söz söylemede, güzel huyda eşi benzeri yoktur! Akıllara hayret veren bir zekâ ve bir irade sahibi, Mollayı Rum diye namı ile dillere destan konumda bulunuyor; Ders verdiği medreseler, hayranları ile dolup taşıyordu!

Bu vaziyet, Tebrizli Şems’in Konya’ya vasıl oluşuna kadar beş sene sürer ve her şey birdenbire değişir! Bu değişimi, Şeyhi Ekber’in senelerce evvel, Mevlâna’nın aslında uçsuz bucaksız bir UMMAN oluşunun icabıdır, diyor!

1244 senesinin bir Cumartesi günü, Hz. Mevlâna’nın etrafını talebeleri sarmış, hürmet ve sevgilerinden yaya yürüyorlar, aniden önüne kalenderi kıyafetli bir derviş çıkıverir! İleri atılarak Mevlâna’nın katırını çevikliği ile durdurur!

Derviş: Ey, madde ve mana altınlarının sarrafı! Muhammed Mustafa (sav) mı büyük, Beyaz-idi Bestami mi?

Hz. Mevlâna irkilir; Bu nasıl sualdir? Elbette Muhammed Mustafa, bütün enbiya ve evliyanın serveri ve lideridir, der!

Derviş: Evet ama Muhammed (a.s.); Yarabbi, seni tenzih ederim, biz seni layığı ile bilemedik, buyurmaktadır!

Bayezid ise; Kendimi noksan sıfatlardan tenzih ederim, cübbemin içinde Hak’tan gayrı varlık yok, diyor!

Hz. Mevlâna; Bayezid bir Hak tecellisine mazhar olunca kabının darlığından taşmıştır, Hz. Muhammed ise hangi mertebeye varsa evvelki makamlardan istiğfar ediyor! Ey bizim düşünce ve idrakimizden olan Allah, biz seni layığı ile bilemedik, diyor!

Yabancı derviş bir çığlık koparır ve Mevlâna katırdan aşağı atlar! Ortalığı telâş ve uğultu kaplar! Birbirlerine büyük bir cezbeyle, bir “an”da bağlanan bu iki ulu zat, beraber Gevhertaş Medresesi’ne gelir! Bir hücreye girer! Bir rivayete göre, kırk gün, bir rivayette üç ay kimseyi içeri almazlar!

İstiğrak, sema, Hak sohbeti ve visal orucu ile manevi günler geçirirler! Bu derviş, Şemsi Tebrizi’den başkası değildir! Mevlâna ile Şemsi Tebrizi’nin Konya’da birbirlerine kavuştukları yere, Maracel

Bahreyn; İki denizin kavuştuğu yer, olarak ifade edilmekte ve her yıl törenler düzenlenmektedir!

Hz. Mevlâna, üstat bir şeyh fakat yeniden mürit olur! Nihayete ermiştir fakat baştan yeniden başlar!

Hz. Mevlâna, Mümin, müminin aynasıdır, hadisine göre bir ayna gibi Hz. Şems’te gördüğü kendi güzelliği ve aslına âşık olur!

Şemsi Tebriz’i ve Hz. Mevlâna’yı anlamayanlar, gün geçtikçe dedikodularla işi büyütür! 1245 yılının bir Perşembe günü dedikoduların artmasıyla Şemsi Tebriz’i ortadan kaybolur!

Hz. Mevlâna’nın emri ile her taraf aranır fakat hiçbir iz bulunamaz! Şems Konya’yı terk ettikten sonra doğru Şam’a gitmiş bir han köşesine yerleşmiştir!

Bir ay sonra Şemsi Tebriz’i, Sultan Veledi refakatinde Konya’ya geri gelir! Tebrizli Şems’in büyüklük ve kudretine inananlar karşılamaya iştirak eder! Dedikodu yapanlar ise pişmanlık hisleri içinde, Şems ve Mevlâna kucaklaşır!

Hz. Mevlâna, Şemsi Tebriz’iyi ikinci sefer gelişinde, kendi çocukları gibi bakıp büyüttükleri, Kimya Hatun ile evlendirir! Belki de bu evlilikle Şemsi Konya’ya bağlamak istiyor!

Günler tekrar, sohbet, sema, istiğrak ve murakabe ile geçiyor! Şemsi Tebriz’i ve Hz. Mevlâna ile olan manevi alışverişinin eskisinden fazla, daha derinlerde olduğunu gören fesat kişiler, kıskançlık ve kötü görüşlerinden ortalığı tekrar karıştırmaya başlar!

1247 senesinde, bir gece, Hz. Şems’in ortadan kaybolmasına sebep olurlar! Bazı kaynaklarda, Şems, çekemeyenleri tarafından şehit edildiği, bazısında ise izinin bulunmadığı yazılıdır! Bu kayboluş olayının rivayetleri çeşitli fakat doğrusunu sadece Allah bilir! Mühim olan, Hz. Şems’in misyonu ve vazifesini tamamlamasıdır!

Hz. Şems’in kayboluşundan sonra, Hz. Mevlâna yine her tarafı aratmış, bizzat Şam’a gitmiş fakat boş dönmüştür!

Hz. Mevlâna, Hz. Şems’in adını zikreden ve filan yerde gördük, diye konuşanlara üstündeki cübbesini bağışlar; Bu senin yalanına armağan, doğru olduğunu bilsem canımı veririm, diyordu!

Hz. Mevlâna’nın 750. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri ( Şeb-i Arûs ), 07 – 17 Aralık 2023 tarihleri arasında, ” VUSLAT VAKTİ ” temalı etkinlikler; Konya Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonunda icra edilecektir!

2023 yılı; ‘MEVLANA YILI’ olarak kutlanmasına ilişkin genelge Resmi Gazetede yayımlanmış; Bu minvalde; Hz. Mevlana’yı hürmet ve rahmetle yad etmek üzere, Vuslatının 750. yıl dönümünde; yurt genelinde ve yurt dışında etkinlikler düzenlenmiştir!

Ulusal Çıkarları Adına, Her Şeyi Yakacaklar!

Dünya ve özellikle de bölgemiz, yüz yıl önce olduğu gibi küresel ve emperyalist güçler maharetiyle, yeniden bir dizayn ve paylaşım savaşlarına sahne olmaktadır!

Paylaşım noktasında öncelikli hedef ülke ve noktalarda terör örgütleri üzerinden kaos ve bu bölgeler dış müdahaleye hazır konuma getiriliyor!

Bölgemizde, 11 Eylül tarihinden sonra hızlanan bu süreç, müdahale edilen ve parçalanan devlet ve milletler bizlere akledebilmek adına çok şeyler söylemektedir!

Hamas ve İsrail arasında başlatılan planlı savaş; Çin çıkışlı ve İngiltere hedefli; Bir KUŞAK Bir YOL Projesi ve Hindistan çıkışlı – Suudi Arabistan – İsrail – Yunanistan ve Avrupa hedefli; GATEWAY – Küresel AĞ Geçidi, kontrol ve hegemonya savaşının bir yansıması olduğunu, sürekli olarak ifade etmeye çalışıyorum!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; akıl sahiplerine de AKLETMEYECEK misiz şeklinde ikaz ve uyarılarda bulunur! Akıl zaten akıl sahiplerine de bunun için verilmiştir!

Yerel bir gazeteci ve iletişimci olarak, neden yerel konular yazmıyorsun, bu şehirde yazacak bir dünya sorun, kişi ve konular varken; ulusal ölçekte, içerik ve konular yazıyorsun, şeklinde sitem aldığımızı, hatırlatmadan geçmeyelim!

Birileri gibi çiçek – böcek ve aşk konularına neden girmiyorsun? Birileri yerelde köşe kapmacaya devam ediyor! Mezkur konular hem çok okunuyor ve hem de geri dönüşler olmaktadır!

Köşeleri ve dünyalıkları kim kaparsa kapsın! Köşeler kimin olursa olsun! Kim, köşe ve ihale kapmaca oynarsa oynasın! Kim, kimi nereye atamak veya getirmek isterse getirsin! Kim, kime ne ihale verirse versin, ilgi alanımızın dışında kaldığını ifade etmek isterim!

Bir gün HESAP ve bu işlerin de VEBAL olduğunu da unutmamak gerekir!

Tüm köşeler ve ihaleler, bad-el hara-bül basra, ne işinize yarayacaktır?

Dünya ve özellikle de bölgemizdeki yüz yıllık, hatta bin yıllık küresel ve emperyalist güçlerin kirli ve sinsi oyunlarını; okumaya, anlamaya, anlamlandırmaya, yorumlamaya ve yazıya dökmeye çalışıyoruz!

Doğal olarak, yerel ölçekteki magazinsel gelişmeler, ilgi alanımızın dışında kalmaktadır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; küresel ve emperyalist güçlerin kontrol ve denetimlerinden çıkmaya, bağımsız, yerli ve milli politikalar üretmeye başladığı her dönemde, dışarıdan destekli ve içerideki işbirlikçiler maharetiyle, darbe ve inkıtalarla karşı karşıya kalmıştır!

Türkiye Cumhuriyeti Devletini içeriden işbirlikçiler eliyle yürütülen kuşatma ve sınırlarımızda kurulan terör örgütleri tarafından çevreleme girişimleri, bir bir yok edilmekte, sinsi plan kirli hesaplar çöpe atılmaktadır!

İki bin yıllık, kadim devlet geleneği ve tarihi Türk devlet kodlarına dönmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmadan bölgemizde ve yirmi dört milyon kilometre karelik gönül coğrafyamızda; eskiden olduğu gibi kolay bir şekilde ameliyat ve operasyon yapamayacaklar!

Sadece insanları öldürebilirler! Özellikle kadın ve çocukları! Sadece yakıp yıkabilirler! Onların medeniyet dedikleri zaten; yakmak – yıkmak ve öldürmektir! Türk medeniyeti, İHYA ve İNŞA demektir! Türk, İnsanlığın VİCDANI demektir!

Enerji ve Koridor Savaşları!

1980’li yılların son dönemlerinde ağırlığını hissettirmeye başlayan doğalgaz ve enerji ihtiyacı ile dünyada, yeni bir dönem başlamıştır!

Hamas – İsrail arasında zuhur ettirilen savaş; Akdeniz ve Doğu Akdeniz havzasında ki DOĞALGAZ rezervi ve güvenli bir şekilde Avrupa ve başka ülkelere aktarımı, Türkiye’nin jeo-politik ve jeo-stratejik konumu çerçevesinden yeniden ve çok dikkatli okumak gerekmektedir!

Türkiye, Doğu Akdeniz havzasındaki Petrol – GAZ ve Enerjinin de AVRUPA’YA transferinde, By-Pass edilmeye çalışılmaktadır! Neden Acaba?

Türk Devleti jeo-stratejik konumu, hem kendi ihtiyaçlarını gidermek, hem de Avrupa’nın enerjisine çözüm getirebilmek hedefleri doğrultusunda bir dizi doğal gaz ve enerji hatları noktasından anlaşmalara imza atmıştır!

Türk Devletinin enerji aktarım hatlarının çözüme yönelik girişimleri sürekli olarak akametle sonuçlanmıştır! İçerideki siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerle boğuşturulmak suretiyle enerji zaviyesindeki tüm girişimlerinde bir adım ileriye gidememiştir! Tanımlanamayan bir el sürekli olarak engel oluyor! Neden acaba?

Türkiye stratejik konumu, enerjide sadece Enerji Koridoru değil aynı zamanda bir Enerji Üssü olmak stratejisiyle uyumlu hale gelmektedir.

Doğalgaz hatları, stratejik açıdan pek çok ülke için çok önemli bir konudur! Türkiye jeopolitik konumu gereği, Asya’dan Avrupa’ya uzanması gereken enerji hatları, topraklarımız üzerinden geçmektedir!

Türkiye, geçtiğimiz 20 yılda, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeler arasında enerji talebinin en hızlı arttığı ülkedir! Türkiye; elektrik ve doğalgaz talep artışında Çin’den sonra dünyada ikinci sırada gelmektedir!

Dünyada ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık % 60’ına komşu bir bölgede yer alan

Türkiye, bölgesindeki en büyük doğal gaz ve elektrik pazarlarından biri haline gelmiştir!

Türkiye, enerji talebini karşılamakta yaklaşık %74 oranında dışa bağımlıdır! Türkiye’nin enerji stratejisinin çok yönlü yapısı ve enerjide dışa bağımlılığı, bu alanda uluslararası ilişkilerin önemini artırmaktadır!

Türkiye; Enerji arz güvenliğini güçlendirmek için güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesini sağlamak ana hedeflerinden biridir!

Enerji alanında hayata geçirilen projeler, konulan hedefler ve geliştirilen politikalar ile büyüme ve kalkınma noktasında bir üst lige çıkmayı hedeflemektedir!

Türk Devleti; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından, 6 Nisan 2017 tarihinde; “ Milli Enerji ve Maden Politikasını” ilerleyen döneme yönelik enerji vizyonu ortaya koyması açısından son derece önemlidir!

Türkiye; Enerjinin üretiminden tüketimine, dağıtımından iletimine birçok alanında ilerleme ve gelişmeyi amaç edinen bu politika ile içinde bulunduğu değişim ve dönüşümü istikrarlı bir şekilde devam ettirmeyi hedeflemektedir!

Türkiye; Milli Enerji ve Maden Politikası, bu amaçla gündeme gelmiş ve ortaya attığı stratejilerle, küresel enerji piyasalarındaki konumunu sağlamlaştırmak adına programlanmıştır!

Enerji odaklı cari açığın düşürülmesi ve enerji sektörünün gelişmesine paralel olarak istihdam artışı sağlayarak güçlü bir ekonomik yapı oluşturulması sonucunda yüksek GSYH’ye ulaşılması amaçlanmaktadır!

Yerli enerji üretiminin artırılması ile enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve enerji arz güvenliğinin sağlanmasıyla kaliteli ve kesintisiz enerji temini gerçekleştirilerek ülkenin refah seviyesinin yükseltilmesi hedeflenmektedir!

Türkiye’nin yıllardan beri kronik bir sorunu haline gelen enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ile arz güvenliğine bağlı riskler, Milli Enerji ve Maden Politikaları çerçevesinde, minimize edilmesi öngörülmektedir!

Türkiye Nereye Doğru Eviriliyor?!

Türkiye Cumhuriyeti Devlet yönetim kademesinde cirit atan küresel işbirlikçi ekol temsilciler; sinsi hedef ve kirli planlarına erişemeyince ve emirleri de yerine gelmeyince, neler yapacaklarını şaşırmış durumdalar!

Asil millet, tarihi yolunu ve dere yatağını bulmuştur! Asil millet, iki bin yıllık tarihini hatırlamış ve uykudan uyanmaya başlamıştır! Birileri, uyanmamak üzere uyuşturduğunu zan ederken; Tarihi, sosyal, kültürü, medeniyet ve dini inançları ile oynanmak suretiyle!

Küresel güçler zaviyesinden baktığımızda, devlet ve asil milletimiz açısından sorun buradadır! Nereden çıktı, şimdi iki bin yıllık kadim tarihi hatırlamak!

Asil Millet, bağımsızlığına olan aşkı ve tutkusundan; 16 Türk devleti kurmuştur! Asil millet, ne zaman ölüm ve ölmekten korkmuştur! Asil milletin ölümü korkuttuğunu tüm küresel güçlere ve işbirlikçilerine yeniden hatırlatmak gerekmektedir! Asil millet, ölecekse de ADAM gibi bir defa ölmesini bilir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, içimizdeki aklı evvellere göre, sadece ve sadece yüz yıllık bir tarihi olan genç bir cumhuriyettir! Sanki tarihin tozlu sayfalarında kurmuş olduğu 16 Türk devleti ve Osmanlı imparatorluğunun bir bakiyesi değil!

Güya gökten zembille inmiş yeni bir millet ve devlet! Asil devlet ve millet dünya tarihinin olmaz ise olmazlarındandır! Batılı tarihçi ve devlet adamlarına göre; Türkleri, Dünya tarihinden çıkaracak olursanız geriye hiçbir şey de kalmayacaktır!

İçimizde, kendisinin aydın olduklarını iddia eden, satılık ruhlara da buradan sadece hatırlatmak isterim! Asil milleti ve devletini, sen kabile devleti mi zan ediyorsun?!

Peki, dost ve müttefik olarak bildiğimiz devletler tarafından sınırlarımızda terör örgütlerine yığınak yapılması, modern silahların verilmesi ve sınırlarımızda kukla terör devleti kurulma operasyonlarına neler demeli?

Devlet yönetiminde, işbirlikçi ekol temsilcileri, eskisi gibi cirit atamıyor ve oynayamıyorlar!

Öngörülemeyen bir Türk Devlet Aklı ve Devlet yönetimi bulunmaktadır!

Dünya ve özellikle de bölgemiz, yüz yıl önce olduğu gibi küresel ve emperyalist güçler maharetiyle, yeniden bir dizayn, bölüşüm ve paylaşım savaşlarına sahne olmaktadır!

Paylaşım noktasında, öncelikli hedef ülkelerde, terör örgütleri üzerinden bir kaos hedefleniyor ve bu bölgeler, dış müdahaleye hazır konuma getiriliyor!

Bölgemizde 11 Eylül tarihinden sonra hızlanan süreç, müdahale edilen ve parçalanan devlet ve milletler, bizlere akledebilmek adına çok şeyler ifade etmektedir!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah sürekli olarak, iman edenlere; AKLETMEYECEK misiz şeklinde ikaz ve uyarılarda bulunur!

Dünyada, bölgemizde ki parçalama – yeniden haritalama ve ülkemizde ki tüm bu gelişmelere rağmen; Türkiye Cumhuriyeti Devleti nereye gidiyor diyen, hem aklı evvellere ve hem de işbirlikçilere hatırlatmak isterim!

Hiçbir yere gitmiyor! Sadece ve sadece Devletin Bağımsızlığı, VARLIK ve BEKA SORUNU, Milletimizin de BİRLİĞİ – BERABERLİĞİ adına öngörü ve stratejik adımlar atılmaktadır!

Ezoterik Yapılar ve Evangelistler!

Osmanlı İmparatorluğunun dağılma ve parçalanma sürecine baktığımızda, dış destekli kurulmuş, bize benzeyen ve bizden görünümlü ezoterik yapıların ihanetleri sonucunda bu konuma geldiğini görmekteyiz!

Peki, Osmanlı, bir gecede mi yıkılmıştır? Devlet yönetimi ve diğer kademelerde ihanet içinde olan kişiler, yapılar ve kapalı örgütler var mıdır?
Peki, bu hainlerin soyu, sopu, nesebi, kimlikleri ve cibilliyetleri nedir? Bilemediğimizden kaynaklı sürekli olarak arkamızdan vuruluyoruz!

Osmanlı İmparatorluğunun dağılması akabinde, farklı dil ve dine mensup mutlu ve huzur içinde yaşayan bir devlet ve millet yapısından, yirmi iki ulus devlet ortaya çıkarılmıştır!

Bugün itibari ile bünyemizden kopartılmış ve gönül bağları olan topluluk ve devletler ile beraber yürüme vakti ve zamanı gelmiştir!

Türk Devleti; bünyesinden çıkarılmış yirmi iki devlet, millet ve gönül coğrafyası ile birlikteliği ve kardeşliği kurmadan Anadolu’da varlık ve bekasını sağlayamaz!

Tarih ve Coğrafya; Türk Devleti ve Türk Milletine, kadim bir görev ve medeniyet sorumluluğunu yeniden yüklemektedir!

Sınır komşumuz Irak işgal edilirken içerideki Kesni Zani ezoterik yapı, küresel ve emperyalist işgalcilere; talan girişimindeki desteği ve söylemleri hafızamızdan silinmeyecektir!

Ezoterizm, asıl gerçeklerin yalnızca anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir gizemli öğreti ve kapalı bir örgüt sistemidir!

Bu örgütlü yapılar, bir başka güç veya devletin ülkesini, topraklarını, işgal ve talan etmesi için el altından veya doğrudan çalışmalar yapmaktadır?

İnsan olarak aklımızın ve havsalamızın almadığı noktalar bulunmaktadır? Tarihin tozlu sayfaları devleti ve milletine ihanet eden hain yapılarla doludur!

Bir devlet ve millet için önemli olan böyle durumlardan dersler çıkarmak, tekrardan bir daha aynı durumları yaşamamaktır!

Devlet olmanın gereği budur! Hem de devleti ebed müddet ülkü ve ideali olan kadim devlet geleneği Türk Devleti ve Milleti için!

Türk Devleti; tarihten gelen devlet geleneği ve devlet aklı ile artık reaksiyon durumundan, tamamen aksiyoner ve pro-aktif bir konuma geçilmiştir!

Türk Devleti; içeriden veya dışarıdan varlığı ve bekasına yönelik, her türlü hain kirli plana, teyakkuz halinde olmalı, tedbirlerini almalı ve gerekli cevabı da tarihte olduğu gibi Osmanlı Tokadı olarak tepelerine inmelidir!

Aksi halde Türk Devleti, bin yıllardır yaşadığı Anadolu’da varlık ve bekasını devam ettiremez!
Hamas ve İsrail arasındaki savaş, Ezoterik ve Evangelist yapıların içerideki işbirlikçiler desteği ile bölge üzerinde ki; sinsi plan ve kirli hesaplarının bir yansıması olabilir mi?!

Ya da Ezoterik ve Evangelist yapılar, kirli ve sinsi planları için bir bahane mi bulmuştur!
Türk Devleti; devlet yönetim sisteminin tüm etkili ve yetkili makam ve kurumlarda; Yahudi yanaşmaları, Hristiyan kapatmaları, Arap Siyonizm’in uşakları, İngiliz artıkları, Müslüman görünümlü Sebataylar, Siyonistler, Yahudiler ve Hristiyanlar söz sahibi olamayacaktır!

Açık, şeffaf, hesap verebilir ve denetlenebilir konumda olmayan, küresel güçler ve ajanlarının yönlendirme ve kontrolündeki tüm kapalı yapı ve örgütler, Türk Devleti tarafından yakinen takip edilmektedir!

Anadolu; kadim Yunusların, Hacı Bektaşi Velilerin ve Hz. Mevlanaların yeşerttiği kadim Türk yurdu olarak kalmaya ve anılmaya devam edecektir!

Anadolu; Mazlum milletlerin umudu, Türk Devleti Ebed Müddet mefkuresi, Turan ve Kızıl Elma Ülküsü, Nizamı-Alem hedefleri olan son Türk Devletidir!

Akıllı (!) Toplum & Akıllı Şehirler!.


Son günlerde, dünya da kaos ve karmaşa yaşanmakta, kontrol edilemez boyutlara varmaktadır! Ya da KONTROLLÜ bir KAOS mu?! Peki, gerçekten durum böyle mi? Görünmez bir el, kontrollü karmaşa ve kaos teorisi mi uygulamaktadır?

İnsanlık tarihini incelediğimizde, her yeni buluş, bilgi, iletişim ve teknolojik alandaki gelişmeler akabinde, toplumda yeni bir değişimin başlamasına sebebiyet vermiştir!

Bu değişim; Avcı veya toplayıcı toplum, Tarım toplumu, Sanayi veya endüstri toplumu, halen içinde bulunduğumuz, bilgi veya akıllı toplum ve geçiş aşamasında olduğumuz, geçişi de çok sancılı olacağının belirtilerini de görmeye başladığımız, süper akıllı toplum veya toplum 5,0’ın eşiğindeyiz!

Tolum 5,0 çok hızlı bir şekilde yaklaşıyor! Yaklaşırken öncü artçılara şahit oluyoruz! Her yeni gelen bilgiyi kabullenmek zordur!

Peygamberler ve insanlık tarihini incelediğimizde, peygamberlerin getirmiş olduğu yeni bilgi, statüko ve dönemin güçleri tarafından ret edilmiştir! Yeni gelen her bilgi, güç ve iktidarları yerle yeksan edeceği için, olabilir mi?

Kaos ya da kargaşa teorisi bir matematik bilimidir! Kaosun sonrasında ortaya yeni bir düzen çıkar! Küresel güçler, bu sistemi saat gibi işletmeyi bilir!

Dünya düzeninde ekonomik ve sosyolojik kelebek etkisi yaratmayı, kaos teorisini ateşleyerek, kaostan yeni düzenler doğurmayı kusursuz başarırlar!

Kaos teorisini dünya düzleminde ateşlemenin sebebi de, dünyayı rahat bir şekilde sömürmektir! Dünya süper akıllı bir topluma dönüşürken, özellikle bor, geleceğin enerjisini depolama ve taşıma malzemesi, Toryum ise nükleer teknoloji yakıtı olarak tanımlanıyor!

Bu madenlerin de dünya üzerinde en yoğun bulunduğu bölge, Türkiye olduğuna göre! Devlet, Millet ve Birey olarak daha dikkatli ve uyanık olmalıyız!

Dijital toplumların özelliği ‘dokunmatik’ oluşlarıdır! Kapitalist sistem, üretim ve tüketim olgusunu teknoloji üzerinden yürütmektedir!

Dokunmatik toplum, ‘Hapishanenin Doğuşu’ çalışmasındaki yaklaşıma birebir benzeşmektedir! Bu yaklaşımda; hapishanede bulunan herkes kontrol edilmekte ve gözetlenmektedir!

Ancak gözetleyen ve kontrol eden, sistem gereği, kesinlikle görülmemektedir! Kontrol mekanizması, her türlü veri ve kişi kontrol edilmekte, ancak kimse bu kontrol sistemini bilmemekte ve görmemektedir! Aksi halde büyü ve plan bozulur! Bugün için geniş çaplı, dünya gözüyle, bir oyun oynanmaktadır!

Topum ve bireyler, bu genişlik içinde oynanan oyundan haberdar olmamaktadır!. Yani, kapitalizm, dünyayı yönetmekte ve kontrol etmektedir! Oynanan oyunda üretilen veriler yeni kültürü oluşturmakta ve bu kültür topluluğu ‘dokunmatik toplum’ olarak karşımıza çıkmaktadır!

Toplum 5,0; Nesnelerin interneti ve yapay zekâ gibi teknoloji kullanarak sosyal problemleri çözmeyi ve refah seviyesini yükseltmeyi öngören süper akıllı toplum!

Toplum 5,0 ile yaşlanan dünya nüfusuna karşı çözümler geliştirmek, sanal dünya ile gerçek dünyanın beraber işler hale getirilmesi, nesnelerin internetinden toplumun çıkarları gözetilerek faydalanılması, çevre kirliliği ve doğal afetler için çözüm yolları üretip toplumu dijital dönüşümlere hazırlamak!

Toplum 5,0’dan beklenen dijitalleşmeden sonuna kadar faydalanarak hayata rahatlık, kolaylık ve değer katan yenilikler sunmak!. Bu süreçte dikkat gerektiren konuların başında siber güvenlik ve adaptasyon geliyor! Y kuşağının yüzde 83’ü akıllı telefonları ile uyuduğu gerçeği ve bu kültürün en dikkat çeken göstergelerindendir!

Günümüzde internet kullanımı ve hızla artan akıllı telefon kullanıcı sayısı düşünüldüğünde, geleceğin daha da teknoloji temelli bir ortamda gerçekleşeceği bir gerçektir!. Dolayısı ile gelecekte; görsel, dokunmatik ve kişisel temelli teknolojiler beklenmektedir!

Günümüzde savaşlar artık top – tüfek – tank ve savaş gemileri ile değil! İnsan ve Veri Kontrol sistemleri üzerinden olacaktır! Dün, Petrol – Enerji ve Gaz için yapılan savaşlar, bugün ise Yeryüzü Tanrılıkları adına, teknolojik olarak öncelikle VERİ KONTROLÜ ve İnsanlığın da Teknolojik KÖLELER olması için verilmektedir!

Hz Mevlana; Siz düşünceden ibaretsiniz, gerisi et ve kemiktir, ifade ve vurgularının, yeni dünya düzeni ve yeni toplum inşası zaviyesinden, yeni gelen peygamberlerin yeni bir bilgi ile geldikleri çerçevesinde, bir kez daha tefekkür ve tezekkür edebilmeyi de tavsiye ederim!

Yeni bir DENGE Nasıl Kurulacaktır?

Birinci ve İkinci dünya savaşı akabinde kurulan dünya sistemi ya da dengesi, Sovyetler Birliğinin dağılması ve Berlin duvarının yıkılması ile çatırdamaya başlamıştır! Dünya üzerinde, tek kutuplu bir sistem de, SOS vermektedir!

Dünya Barışı – Huzuru ve Kalkınma adına, Yeni bir SİSTEM ve DENGE aciliyet arz etmektedir! Aksi halde yandı gülüm keten helva!

Küresel – Emperyalsit ve hegemon güçlerin planları çerçevesinde bir sistem kurulamaz ise nükleer dahil her şeyi yapabilecekler! Bunların medeniyet dedikleri; Yakmak – Yıkmak ve Öldürmekten ibarettir!

Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş bahanesi ile kadınlar – çocuklar ve yaşlılar ölmekte ve insanlar evlerinden ve yurtlarından edilmektedir!

Yeni bir Sistem ve Denge kurulma süresi uzadıkça, sadece Orta Doğu değil dünyanın başka yerlerinde de, KAN ve GÖZ YAŞI insanlığı beklemektedir!

Dünya Sistem Teorisi; merkez ve çevre olarak dünyayı ikiye böler ve aralarındaki ilişkiye göre değişiklik gösteren yarı çevre bölgeler, bulunmaktadır!

Sistem üç yapıdan oluşmaktadır! Merkez, Çevre ve Yarı Çevre! Toplumsal yapıdaki üst, orta ve alt tabakalar kapitalizmin oluşturduğu bu sistemde; merkez, yarı çevre ve çevre olarak şekillendirilmiştir!

Merkez; teknolojik gelişmelere öncülük ederken, çevre merkeze olanak sağlar! Yarı çevre, merkeze göre çevre ya da çevreye göre merkez, olarak ilerler!

Merkez, kapitalist ekonomiden en çok fayda sağlayan yapıdır! Buradaki kapitalistler çevre bölgelerdeki üreticilerin emeğini kullanarak az gelişmişliği ve kademeli olarak gerçekleşen ekonomik krizlerin sürdürülmesinde katkılı olmuştur!

Yarı çevre, merkez ve çevre arasında güçlendirici ya da tam tersi işlev gören önemli bir kavramdır!
Merkez gibi fayda sağlamaz, çevre gibi hammadde üretmez yani çoğunlukla ara mal üretme görevini üstlenmektedir!

Merkez, Çevre ve Yarı Çevre arasında zaman zaman hareketlilikler gözlenmektedir! Kapitalizmin özü baz alındığında bu hareketlilik, yapılar arasında sıfır etki göstermektedir!

Dünya sistem kuramı, kapitalist ekonominin küresel hâkimiyetine dayanır! Modern dünya sistemi kuramında siyaset ve kültür, sistemin jeo-politiği ve jeo-kültürünü belirler!

Kapitalist ekonomide, meydana gelen krizler sistemin revize edilmesini gerektirmektedir! Peki, nasıl bir revize olacaktır?

Bugün Hamas ve İsrail arasında yaşamakta olduğumuz Savaşta olduğu gibi! Her kriz ya da üretmiş oldukları ekonomik ve başkaca sorunlar, yeni bir sistemin işaret fişeği olmuştur!

Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında, Ukrayna – Rusya savaşı ve Hamas – İsrail savaşı veya başka büyük bir savaş akabinde; yeniden bir sistem ya da Denge, kurulmaya çalışılmaktadır!

Kurulmaya çalışılan yeni sistem tamamen DİJİTAL ve VERİ KONRTOL odaklı olacaktır!

Yeryüzü Tanrılıkları adına, insana ŞAH damarından daha yakın olabilmek için her yolu deneyecekler! Başaramayacaklar! Alemin bir SAHİBİ vardır! Sahibinin de, bir PLANI MUTLAKA vardır!

Türk Devleti olmadan yeni bir sistem ve denge kurulamayacağına göre! Türk Devletini yanlarına alabilmek için her yolu deneyecekler! Peki, Türkiye, yeni sistem ve dengede hangi konumda olacaktır?

Verilenler ile yetinen mi? Yoksa Tarihin ve Coğrafyanın yüklemiş olduğu kadim sorumluluk ve büyüklük kadar mı?

Anladık mı şimdi, Akdeniz ve Doğu Akdeniz’e gelen ya da getirilen YÜZ kadar SAVAŞ gemisinin neden geldiklerini!

Hamas – İsrail Savaşı ve Sisteme RESET Atılması!

Dünyada ve yerel çerçevede her şey değişecek! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Peki, değişimin ne ve nasıl olacağını idrak edemeyen izan yoksunlarına bu durumu nasıl izah edebiliriz?

Yeni bir düzen ile sosyal, kültürel, ekonomik ve siyaseten çok büyük değişimlere şahit olacağız!

Tarihsel süreçte dünyada ki her değişim tabii ki zor ve zorlu olmuştur! Değişim ve yeni bir sistemin kurulması adına; milyonlarca insan ölmüş, ülkeler ve şehirler tarumar edilmiştir!

Birileri ölür ve yaralanır, ülkeler tarumar olur ve yıkılırken, elbette ki birileri de, kan ve yıkım üzerinden çok para kazanmaktadır!

Değişime direnenler elbette ki olacaktır! Peki, Dünya ve yerelde ki değişim ve dönüşüm nasıl olacaktır? Değişim ve dönüşümde, kimler ya da hangi devletler saf dışı kalacaktır?

Kim veya kimler ya da hangi devletler yeni sisteme dahil olacaktır? Yeni sistemde ki, tüm aktör ve figüranlar, sistemi kurgulayanlar için ehline malumdur!

Peki, Dünya ve insanlığa reset mi atılıyor? Ya da up-date mi yaşanmaktadır? Yoksa game-over ile birlikte up-grade süreci mi başlayacaktır?

Reset, ayarlamak ve yeniden düzene koymak anlamına gelir! Peki, şu anda yaşadığımız bir reset ya da up-date süreci midir?

Türkiye’de; Küresel ve emperyalist işbirlikçi ekol temsilcileri up-grade ya da reset sürecinde yeni sistemde olmayacaktır! Türk Devleti, yerli ve milli oyuncular ile devleti ebed müddet ülküsü, kadim Kızıl elma ve Nizam-ı alem hedefleri olan tarihi yolculuğuna devam edecektir!

Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş bahanesi ile dünya sistematiğine, yeniden başlatmak ya da yeni bir SİSTEM adına, RESET mi atılacaktır?

Yoksa 2. Dünya Savaşı akabinde kurulan Soğuk Savaş – İkili DENGE benzeri, Üçlü veya Dörtlü bir DENGE sistemi kurulacaktır!

Ya Savaş ve Kan üzerinden emperyalist güçler birbirlerini ve dünyayı yakıp yıkacaklar! Ya da Barış ve Huzur içinde hem kendileri ve hem de diğer ülkeler büyümeye ve Kalkınmaya devam edecektir! Her seçiş bir vazgeçiş olduğuna göre!

Küresel ve Hegemonyal güçler; SAVAŞ ve REKABETİ değil, BARIŞ ve HUZURU – KALKINMA ve BÜYÜMEYİ seçecektir!

Son günlerde medyaya yansıyan görüntülere göre, SAVAŞ değil, BARIŞ ve KALKINMA, tercih edilmiş bir görüntü arz etmektedir!

Türkleri tarihten çıkardığınızda, insanlık tarihi adına hiçbir şey kalmayacaktır! Türk, Adalet dağıtan, hakikat temsilcisi ve mazlum milletlerin de hem hamisi ve hem de hadimidir!

Kadim Türk Devlet Aklının kontrolünde, Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan barış ve huzur tesis edilemez! Yüz yıldır bu bölgelere kan ve gözyaşı hakimdir!

Peki, barış ve huzur var mıdır?! Barış ve huzurun olmadığı toplumlarda, sosyal, siyasi ve ekonomik düzen ve güveni temin edemez, gelişim ve kalkınma hamlelerini de sağlanamayacaktır!

Düzen, güven, gelişim ve kalkınmanın olmadığı toplumlarda, kaos sisteme hakim olur! Kaos ortamında, hem içeriden ve hem de dışarıdan birileri tabii ki beslenecek, serpilecek ve gelişecektir!

İsrail Yakıyor – Yıkıyor ve Öldürüyor! Birileri de; DÜNYALIK; MAKAM – MEVKİ – İKTİDAR ve GÜÇ Peşinde!

Dünya yanıyor, hegemon ve küresel güçler, emperyalist planları çerçevesinde, yeni dünya düzeni ve sistematiği peşinde, dünyayı ve bölgemizi de tarumar etme hesaplarını yapmaktadır!

İçeride birbirimiz ile meşgul olmak, birbirimizin altını oymak, makam – mevki ve kurumlara da benim adamım gelsin, bizden olan atansın, bizden olmayan ve sözümüzü de dinlemeyecek kişiler hakkında olmadık tezviratlar ile meşgul olmak, kimin işine yarayacaktır!

Hem de yerel seçim öncesinde! Ehliyetli – Liyakatli bireyler, göz ardı edilmektedir! Siyaset ve yerel dinamikler, belediye başkanı olacak kişilerde aradıkları, kendilerine itaat edilmesi ve söz dinlemesi! Ehliyet – Liyakat ve iş üretme kapasitesine kimse bakmıyor! Neden acaba?

Özellikle de yereldeki siyasi aktör ve yerel dinamikler; tüm atamalarda, ehliyetsiz, liyakatsiz, çapsız ve kifayetsiz muhteris, kendilerine yakın ve sadece söz dinleyen adamlarını bir yerlere getirebilmek ve atamasını yaptırabilmek için her yolu denemektedir! Peki, neden?

Bu vb. durumlar, devlet ve millete, bir ihanet midir? Ya da ihanet olarak ifade edebilir miyiz?
İnsan denen varlık, hata ve nisyan ile maluldür! Fakat toplum ve devletin varlığı ve bekasına yönelik, hatalar bilinçli bir şekilde yapılıyor ise bunun adı ihanettir!

Devletin bekası ve toplum düzenini bozmaya yönelik bilinçli olarak yapılan ihanet ve hainliğin tüm toplumlardaki cezası ehlince malumdur!

Hülagü, Bağdat işgalinden sonraki bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir! Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur!

Hülagü tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete kimse icabet etmek istemez!
Bu haber, zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir ve daha sakalı bile çıkmamıştır! Daveti kabul ettiğini söyleyerek, Hülagü ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de bir horoz verilmesini ister!

Hülagü’nün şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar! Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır! Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendini tanıtır! Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler!

Hülagü, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte biri olmadığını görerek; bana göndermek için seni mi buldular! Kadıhan gayet sakin bir şekilde; görüşmek için iri yarı, boylu boslu birini istiyorsan; bir deve getirdim!

Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan; bir keçi getirdim! Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan; horoz getirdim! Üçünü de çadırın önüne bıraktım; Onlarla görüşebilirsin, der!

Hülagü, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar ve şöyle otur bakalım, diyerek kendisine yer gösterir ve ilk sorusunu sorar! Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir, diye sorar!

Kadıhan gayet sakin bir şekilde; Seni buraya bizim amellerimiz getirdi! Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik! Esas gayemizi unutup; makam, mevki, iktidar, güç ve mal mülk peşine düştük; zevk ve sefaya daldık! Cenabı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi, der!

Hülagü, ikinci sorusunu sorar! Peki, beni buradan kim gönderebilir? O da bize bağlı! Benliğimize dönüp, ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, mal, mülk ve mevki peşine düşmekten, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek, işte o zaman sen buralarda duramazsın, der!

Peki, bugün yaşamakta olduğumuz, HAMAS ve İsrail arasındaki savaşta ya da Filistin topraklarını yıllardır işgal eden İsrail – Filistin savaşında; Müslümanlar olarak; bölgeye bir UR gibi yerleştirilen ve her gün zulümlerini artıran, kadın – çocuk ve yaşlı demeden yüz binlerce insanı öldüren, bir devlete karşı; Benliğimize neden dönemediğimizi! Ne kadar kısa zamanda, neden toparlanamadığımızı! Allah’ın bizlere verdiği nimetlerin kıymetini neden bilemediğimizi! Zevk ve sefadan, mal, mülk ve mevki peşine düşmekten, iktidar ve güç savaşından, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan neden vazgeçemediğimi, hem akletmek ve hem de sorgulamak gerektiğini düşünüyorum!

Günümüz insanı ve özellikle de Müslümanların VEHN hali ve durumu, her şeyi ve tüm İnsani DEĞERLERİ tüketmektedir!

İsrail Devlet Başkanının bu süreçte, Arap Devlet başkanlarına karşı, sözlerine neler demeli? Neymiş Efendim! SESSİZ KALIN, Aksi halde, NE ve NELER olacaklarını, biliyorsunuz, diyor! Neden Acaba?

İnsanlık tarihine kabaca baktığımızda, yüzlerce devletin kurulup battığını görebiliriz!

Mademki, tarih, ibret ve ders alınmış olsa tekerrür etmeyeceğine göre! İnsan denen ve akıl ile mücehhez varlık, akletmek ve düşünmekle mükellef ve sorumluluk sahibidir!

Akletmeyen, düşünmeyen ve belli makamlarda da sorumluluk sahibi olması gereken insan denen varlık, toplum ve toplumun düzeni ve emniyetini de sağlamak ile görevli devletin başına, tabii ki sıkıntılar getirecek ve belalar açabilecektir!

İnsan denen varlık sorumluluk sahibi olduğu; kendi haline ve başıboş da bırakılamayacağına göre! İnsan denen ve akıl ile mücehhez varlık, olay ve gelişmelerin siyak ve sibakını, yaptığı tüm işlerin neden ve niçin olduğu ve nasıl vuku bulduğunu idrak etmek zorundadır!

İnsan denen aciz varlık, özünden ve benliğinden uzaklaşmakla, zevk – sefa peşinde koşmak, mal – mülk biriktirmek, iktidar ve güç savaşı vermek, israf ve zulüm ile uğraşmak ve birbiri ile meşgul olmak, birbirinin kuyusunu kazmakla; hem kendisi, hem toplumun ve hem de aidiyet hissettiği devletin sonunu hazırlayabilir!

Eba Müslim Horasani; Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular! Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar! Yakınlaştırılan düşman dost olmadı! Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu! Herkes düşman safında birleşince de, yıkılmaları mukadder oldu, diyor!

Hamas ve İsrail Savaşı; MENA Bölgesinin Parçalanması!

Küresel ve emparyalist güçler ve küresel finans çevreleri, hegemonya konumlarının devamlılığı adına, sinsi planlar, kirli hesaplar, stratejiler ve taktiksel oyunlar peşindedir! Bugün Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaşta olduğu gibi!

Dünya halklarının bunları anlaması, okuması ve pro-aktif taktik geliştirmesi de imkânsız denecek bir durumdadır! Çünkü dünya halkları; dünyalık makam, mevki, rant, çıkar ve menfaat peşinde koşmaktan büyük işlerle meşgul olamıyor!

Beylerin dünyası, vizyonu, çapı ve ufku bu kadar! Beylerin dünya ve insanlık diye bir derdi yok! Varsa yoksa tek hedef, bugün sahip oldukları makamı ve gücü sonsuza kadar koruyabilmek! Kendi adamlarını da bir yerlere yerleştirmek!

Bu hedefler uğrunda her şeyi yapacaklar! Aklımızın ve havsalamızın alabileceği ve alamayacağı her şeyi! Peki, Ölmek diye bir şey var mıdır! Tanrıların ölmediğini biliyorduk! Çünkü beyler, ne de olsa bulundukları makam ve mevkilerin tanrısı! durumuna gelmiştir!

2003 yılında, ABD eski Dış İşleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından kaleme alınan bir makalede; Ortadoğu’da Türkiye dâhil, yirmi iki ülkenin sınırları değişecek, ifadesiyle başlayan analizlerine şahit olduk!

2010 yılına geldiğimizde; Küresel ve Emperyalist Güçler ve finans çevreleri, yirmi iki ülke için düğmeye bastı! 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta bir gencin kendini yakmasının ardından tüm Tunus halkının giriştiği eylemlerde, Arap dünyasındaki bunalım dönemini birileri tarafından Arap Baharı olarak isimlendirmiştir!

Ne Bahar! Kara Kıştan beter! O tarihten bu günlere; bölgede ki; İnsanları hem öldürüyor ve hem de donduruyor!

Baharın gelmesi için öncelikle şiddetli bir kışın yaşanması gerektiğini, doğal olarak düşünemedik! Yapılan protestolar sonucu birçok Arap ülkesi, Tunus’tan etkilenip özgürlük için savaşmış; Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen, Arap baharından etkilenen ülkeler olmuştur!

Peki, karşımızda Libya diye bir devlet var mıdır?! Irak’ı zaten konuşmaya gerek yoktur! Suriye ise her gün gözlerimizin önünde erimekte, lime lime edilmekte ve parçalanmanın eşiğindedir! Filistin ise İsrail’i kurulduğu günden bugünlere dövülmektedir!

ABD eski Dış İşleri Bakanının 2003 yılında yirmi iki ülkenin sınırları değişecek diye tanımladığı bölge; MENA, Middle East and North Africa, yani Orta Doğu ve Kuzey Afrika kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilerek, yapılan bir kısaltmadır!

MENA Bölgesi; İsrail Devleti hariç, büyük çoğunluğu Arap veya İslami vasıfları ile ön plana çıkan Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri arasında; Mısır, Ürdün, Lübnan, Fas, Tunus, Cezayir, İran, Yemen, Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Katar, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn ve Libya sayılmaktadır!

Peki, İsrail, Orta Doğu ülkesi olmasına rağmen, neden MENA bölgesi içinde zikredilmemektedir? Ya da İsrail’in güvenliği adına, MENA bölgesinde ki devletlerin parça parça edilmesi mi hedeflenmektedir?

Bugün Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş, MENA bölgesinde ki, Emperyalist ve Hegemonyal durumları adına, AMELİYAT ya da OPERASYONUN bir parçası mıdır?

Peki, böyle bir AMELİYETA bölge ülkeleri SEYİRCİ mi olacaktır? Ya da sıranın kendilerine geleceği GÜNÜ mü bekleşmekteler?!

Coğrafya bir Kader olduğuna göre! Tarihi, Kültürü, Gönül Coğrafyası ve Kadim Devlet tecrübesi ile bu Coğrafyanın Barış ve Huzura ermesi için mücadele edecek tek ülkesi Türkiye olduğunu hatırlatmak isterim!

MENA Bölgesi; (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) dünya petrol rezervinin % 70’ini, doğal gaz rezervinin % 46’sını, eski İpek yolu, yeni bir Yol ve Bir Kuşak, 65 ülkenin birlikte kalkınma projesinin ana güzergâhında bulunmaktadır!

MENA Bölgesi; Akdeniz ve Doğu Akdeniz’deki zenginliklerin bekçisi ve bir askeri üssü konumundadır!

ABD eski Dış İşleri Bakanı 2003 yılında ifade ettiği, MENA bölgesindeki YİRMİ İKİ Devleti parçalamak suretiyle, yeni KUKLA devletçiklerin zuhur ettirilmesi için HAMAS ve İsraill arasında ki savaş gerekçe mi olacaktır?