Basın Kartı ve Basın Çalışanı Sorunları!

Basın sektöründe, özellikle de İletişim Fakültesi mezunlarının, yerel medyada neden çalışmak istemedikleri zaviyesinden, İletişim Fakültesi dekanlığı yapmış ve halen; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı olarak görev ifa eden, Prof. Dr. Fahrettin Altun’a; mail ve diğer sosyal medya araçları üzerinden, göndermiş olduğum; sektör ve sektör çalışan sorunlarını,  yeniden dile getirebilmek adına, bir köşe yazısı kaleme almanın tam vakti ve zamanı olduğunu düşünüyorum!

Basın Kartı ve özellikle Sürekli Basın Kartı Alma şartlarının yeniden değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim! Liseden aynı tarihte mezun olan iki arkadaşın birisi üniversiteyi tercih etmiyor ve Basın sektöründe çalışmaya başlıyor! Diğeri de, Basın mesleğini MEKTEPLİ olarak yapmak istediği için, Lisans ve Yüksek Lisans derken, 7 – 8 yıl sektöre geriden başlıyor!

İLETİŞİM Fakültesi mezunu, Sürekli Basın Kartı alıncaya kadar, lisede beraber okumuş olduğu arkadaşı, neredeyse iki defa Sürekli Basın Kartı almayı hak edecek duruma geliyor!  

Özellikle İletişim Fakültesi; Lisans ve Yüksek Lisans mezunu, Basın Mesleğine gönül vermiş, Basın çalışanları için sürekli basın kartı şartları; 18 yıl kart taşıma veya 20 yıl sektörde bulunmak noktasından, bir iyileşme ve esneklik sağlanmalıdır!

İLETİŞİM FAKÜLTESİ LİSANS ve Y. LİSANS mezunu ve BASIN KARTI sahibi çalışanların, EMEKLİLİK hakkı kazandığı durumda,  EK GÖSTERGE veya başkaca Yasal Haklar verilmelidir!  Aksi halde, tam teşekküllü bir denetim olmadığından kaynaklı,  çalışırken İmtiyaz sahibinin inisiyatifine terk edilen YEREL Medya çalışanları, emeklilik sonrası da mağduriyetleri devam edecektir!

Basın çalışanı, Fiili Hizmet Zammı zaviyesinden SGK’da yönetmelik ve uygulama eksikliği bulunmaktadır!  Basın Çalışanı; Fiili Hizmet Zammı için 3600 gün şartlarının realitede bir karşılığı yoktur!  Özellikle meslekte çalıştığı yıl kadar fiili hizmet zammı alabilmelidir!

Anayasa Mahkemesi; Fiili hizmet Zammı noktasından, İmtiyaz sahibi ile basın iş sözleşmesini gerek ve şart olarak dikkate alırken, SGK nezdinde bir anlamı da yoktur! Peki, mahkeme neden böyle bir karar almıştır?

24.02.2021 tarihinde, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde yayımlanan; Pandemiden kaynaklı, Kısa Çalışma dönemindeki Fiili Basın çalışanı, eksik günleri TAM sayılacaktır, ibaresinin SGK Kurum çalışanları nezdinde bir karşılığı da yoktur! Basın Çalışanları mezkûr konularda mağdur durumdadır! Çünkü Kararnameye rağmen SGK başkanlık tarafından Yönetmelik hazırlanmamıştır!

Yerel Basın sektöründe bir diğer sorun da; Reklam ve Resmi İlan çerçevesinden, Yerel medyanın patronu konumundaki ve neredeyse gelirlerinin büyük bir kısmının dağıtım merkezi Basın İlan Kurumunda gördüğümüz eksiklik ya da aksaklıkları da şu şekilde sıralayabiliriz!

Öncelikle BASIN İLAN KURUMU yereldeki şube ve çalışanları ne iş yapar?  Basın İlan Kurumu çalışanlarının görev tanımı nedir?

Basın İlan Kurumu çalışanları; REKLAM,  İLAN VE ADVERTORİAL REKLAM NEDİR, bilgisi var mıdır?

Basın İlan Kurumu çalışanları; AHBAP – ÇAVUŞ ve SİYASETİN BASKISI ile REKLAM – İLAN ve piyasadan bihaber kişilerden olmak zorunda mıdır?

Basın İlan Kurumu Çalışanları;  diğer kurumlarda olduğu gibi EHLİYETSİZ – LİYAKATSİZ makamları işgal eden kişilerin, ÇAPSIZ oğlu – kızı veya yakınları olmak zorunda mıdır?

EHLİYETSİZ  – LİYAKATSİZ kişilerin ÇAPSIZ OĞLU – KIZI ve YAKINLARI tarafından işgal edilen kurumlardan İŞ ve BAŞARI beklemek ne kadar doğru olabilir?

Ehliyet – Liyakat ve Adalet temelli yeni bir dönemin arifesindeyiz! Sadece ve sadece kazasız ve belasız bir seçim ve DEVLET yönetiminin de; SELÇUKLU – HORASAN geleneğinden gelen KURUCU İRADE TEMSİLCİLERİNE devir teslim töreni kalmıştır!

Basın İlan Kurumu çalışanları; sahayı – piyasayı her daim takip etmek ve yerel medyaya bilgi paylaşımında bulunmak, görev tanımında var mıdır?

Basın İlan Kurumu çalışanları;  bölgesinde ve bağlı bulunan illerdeki; Meslek Örgütü, Oda, Birlik ve başkaca reklam ve ilan verme potansiyeli olan kurum ve kuruluşları neden ziyaret etmez?

Basın İlan Kurumu çalışanları;  mezkûr kurum ve kuruluşları ziyaret etmediği gibi yerel medya reklam servisinin bu kurumlardan almış olduğu reklam bedelini hem beğenmez ve hem de bu reklamlar üzerinden komisyon almasına neler demeli?

Basın İlan Kurumu çalışanları;  yerel medya reklam servisinin bu kurumlardan almış olduğu reklam ilan komisyon bedelinden kaynaklı, genel müdürlükten takdir belgesi de almakta mıdır? Ne ala memleket!

Hadis-i şeriflerde; İşinin ehli ve layık olmayana; iş,  görev ve emanet verildiği zaman, kıyameti bekleyiniz! Ya Rasülallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur, denince; İŞ –  GÖREV ve EMANET ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin,  buyurmaktadır!

Nisa Suresi 58. Ayeti kerime de; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder! Allah size ne güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir!

Peki, özellikle mezkur ayet ve hadisler,  EHLİYET – LİYAKAT ve ADALET temalı tüm ayetlerin muhatabı kim veya kimlerdir? Tabii ki iman etmeyenler değil!  Mezkur konularda, ehli Müslim olduğunu iddia eden veya zannedenler neler yapmaktadır? Herhalde EMANETE olan HIYANETLERİNDEN dolayı kendi KIYAMETİNİ beklemekteler? Şahsi KIYAMETLERİ  zaten çok yakındır! Ne buyurdunuz?

SANCAK; Gazetelerim Emrinizdedir!

Günlerdir, TV programları ve tüm haberlerin konusu, Ethem Sancak; ne dedi, neden böyle dedi ve nasıl böyle bir ifade kullanır vb. konuşma, yorum ve tartışmalara şahit olmaktayız! Peki, neden?

Toplum ve birey olarak, olay ve olguları değerlendirirken, siyak ve sibakı zaviyesinden eksiklerimiz olduğunu düşünüyorum! Sadece güncele bakmak ve görmekle, olay ve olguları net bir şekilde okuyamaz, anlayamaz ve algılayamayız! Net bir okuma olmadığı durumlarda da tabii ki doğru kararlar veremeyiz! Doğru bir karar olmadığında,  neler olabileceğini dahi düşünmek istemem!

Ukrayna ve Rusya savaşının başladığı günlerde,  Ethem Sancak, bir Rus televizyonuna vermiş olduğu röportaj konusu da günlerce gündem olmuştur! Neden acaba?

Pandemi’den kaynaklı tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlar ve döviz kurlarındaki artış, tüm temel gıda maddelerine gelen zamlar ve özellikle de enerji fiyatlarındaki artışın yansımaları vatandaşın cebini ve canını yakmakta iken, gündemi meşgul eden ve konuştuğumuz konulara bakar mısınız?  Neden acaba?

Eskilerin ifadesi ile mahalle yanarken tabii ki birileri de saçını taramaya devam edecektir! Mahallenin yanması kimin umurundadır! Ya da mahalleyi kim veya kimler neden yakmaktadır? Yoksa mahallenin yanması kim ya da kimlerin işine gelmektedir? Bu işten kim beslenmektedir?

Peki, neler olmuştur, kabaca izah etmeye çalışalım! AK Parti MYK üyelerinden ve partideki aktif çalışmalarıyla bilinen Ethem Sancak,  AK Parti İstanbul İl yönetimi tarafından disiplin kuruluna sevk edilmiştir!

Ethem Sancak, disipline verilmesini şaşkınlıkla karşılarken ve neden böyle bir karar alındığı da merak ettiğini! Daha sonra da partinin kararını beklemeden istifa ettiği açıklanmıştır!

AK Parti İstanbul İl yönetimi, Ethem Sancak’ı bir konuşmasında;  AK Parti, ABD desteğiyle kuruldu, şeklinde ifadeler, kullanmakla suçlamıştır!

Ethem Sancak; yaptığım konuşmada, Amerika, AK Parti’yi kurdu, destekledi,  diye asla öyle bir şey söylemedim!  Öyle düşünmüyorum! Güvenlik ve NATO üzerine basına kapalı bir söyleşiydi, diyor!

Ethem Sancak; basına kapalı konuşmasının sızdırıldığını ve Disiplin Kurulu’na sevkinin bu konuşmayla ilgili olabileceğini fakat parti yönetiminden kendisine gerekçe söylenmediğini!   Bu konuda benim bir hamlem olmayacak! Benim partizanlık, particilik gibi bir derdim yok! Ben Tayyip Erdoğan’ın neferiyim, diyor!

AK Parti İstanbul-Sarıyer İlçe Başkanlığı;  Ethem Sancak’ın partiden istifa ettiğine dair dilekçesinin ulaştığını ve evrakın da işleme konduğu, açıklaması yapılmıştır!

Sermaye ve sermaye sahipleri, güvenli limanları sever! Siyasi istikrar, ekonomik istikrarı da beraberinde getireceğine göre! Sermaye, güvenli liman olmadan yaşayamaz!

Sermaye ve sermaye sahipleri, paranın büyütülmesi konusunda UZMAN oldukları için gelebilecek tehdit ve tehlikeleri önceden hisseder ve yeni duruma göre de pozisyon almakta mahirdir! Sermaye sahipleri için particilik ya da partizanlık olmaz! Sermaye için dün her daim dünde kalmıştır!

Ya da şöyle ifade edelim!  Sermaye sahipleri ”Öngörü” sahibidir! Tüm bu gelişmeler ve olaylara bir de bu zaviyeden okuma yapmanın gelecek veya geleceği okuyabilmek çerçevesinden daha faydalı olabileceği kanaatindeyim!

Siyaset ve iktidarda olabilecek bir değişimi, öncelikle sermaye sahipleri çok önceden okur ve ona göre de pozisyon almak zorundadır! Aksi halde var olamaz! Aksi halde yaşayamaz!

2019 yılında, katıldığı bir TV programında; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu;  Ethem Sancak,  15 Temmuz darbe girişiminden sonra;  “ Benim gazetelerim emrinizdedir ” dedi!  Ben de;  “ Estağfurullah, gazeteler medya özgürdür ” dedim, şeklinde açıklamada bulunmuştur!

Kılıçdaroğlu konuşmasının devamında; Ethem Sancak için hafızamda, ezberimde iz bırakan birisi değil!  İz bırakması, onun kulvar değiştirip, medya patronluğu yapması, ona böyle imkanların sağlanması, Erdoğan’ı ailesinden çok daha fazla sevmesi, bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı!  Bir insan, başka bir insana saygı duyabilir ama hiç kimse kendi ailesini feda ederek saygı duymaz, o farklı bir şeydir, diyor!  

Tefekkür ve Paylaşım Ayı; RAMAZAN!

Ramazan;    başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da, iman ehli için cehennem azabından kurtuluş ve Kuran ayıdır! Rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtulanlardan olabilmek ümidiyle! 

Ramazan; tefekkür ve tezekkür ayıdır!   Hayatın her anında Kuran ile yaşamayı, tezekkür ve tefekkür halinde olmamızı gerektirir! Aksi halde dünya hayatı, insan için sadece bir yarıştan ibarettir! Mal biriktirme, mal yığma ve sayma, makam, mevki, iktidar ve güç yarışı! 

Ramazan;  paylaşma, ikram ve infak ayıdır! Paylaşmanın, ikramın, infakın, sevginin, huzurun, birlik ve beraberliğin tesisine imkân verir!

Dünyada yaşanan kaos ve özelikle de pandemi ile birlikte, tedarik zinciri ve döviz kurlarından kaynaklı, temel gıda ve diğer ürünlerdeki fiyat artışları,  insanların umutlarını tüketmektedir! Temel gıda maddelerine dahi erişemeyen insanların olduğunu hatırlatmak isterim! Mesele böyle bir dönemde;  yardım, infak ve paylaşımda bulunabilmektir!

Şiddet, terör, ülkelerin işgali, insanoğlunun acımasızlığı, sosyal dengenin alt üst olması, maddi değerlerin ön plana çıkması, gıda ve diğer tüm ürünlerdeki fiyat artışları, insanların geleceğe dair umudunu tüketiyor! 

Ramazan,  sadece aç kalmak değildir!  Ramazan, sadece ibadet mevsimi değildir! Ramazan,  özümüze dönme, kendimizi ve çevremizi fark etme, Yüce Allah’ın lütfü ve inayeti karşısında insanın aciz olduğunun farkında olmaktır!

Ramazan, tefekkür ayıdır!  Tefekkür kulun, hayret makamında olması demektir!  Kul,  aklının kavrayamadığı ilâhî sır ve hikmetler karşısında şaşırıp kalması ve istiğrak haline bürünmesidir!  

İnsanın yaratılış safhaları, vücudundaki muhteşem sistemler; çevremizdeki bitkiler, hayvanlar, yeryüzü, gökyüzü, atmosfer, bunlarla temin edilen son derece hassas çevre dengesi!

Ramazan; Allah rızasını umarak; infak, paylaşım, yardım, hediyeleşmek ve ikramda bulunmaktır! ALLAH rızasını kazanmak yarışına katılan kişi ve kurumlarımızın yapmış oldukları tüm ikram, infak, paylaşım ve yardımları Allah dergâhı izzetinde kabul eylesin! Amin!

İnsan için dünya hayatındaki her şey ama her şey sadece bir uyanma, bir akletme,  bir tefekkür ve bir tezekkür vesilesi olduğunu unutmamak gerekir! Akletmek ve tefekkür konusundaki ayetleri hatırlamak kâfi olacaktır!

Ramazan, Anadolu’da ve İslam beldelerinde bir başkadır! Hayatın hızına bir duraklama ve yavaşlatma hareketidir! Birileri; hayatın hızına dur diyebilmek ve yavaşlatabilmek için Yavaşlatma Hareketi kura dursun! Müminler İslam’la tanıştığı ilk günden itibaren, SUKUNET ayı ile Hayatı Yavaşlatma Hareketini devam ettirmektedir!

Ramazan ayında iman ehlinde bir sükûnet hali olmaktadır! Dünyalık işler biraz askıya alınır!  On bir ay canla başla koşturulan dünyalık işler biraz yavaşlatılır! Bir el – bir güç,  bu ayda inananlara biraz dinlenin, kenara çekilin ve hayatı dinleyin, çevrenizde ki insanlara neler olup bittiğini anlamaya, anlamlandırmaya ve tefekkür durumunda kalın mesajı vermektedir! 

Ramazan ayı; hayatın sadece işten, güçten, yarıştan, güçlü olmak, güçlü görünmek,  makam, mevki ve iktidar yarışından ibaret olmadığını hatırlatmaktadır!  

Hayat, sadece iş – güç değildir! Hayat, sadece koşturmaca değildir! Hayat, başka insanlarla yarış değildir! Hayat; makam, mevki, iktidar ve güç yarışı asla değildir! Hayat, aslında sade İNSAN olabilmek yarışıdır!

Hayatı biraz yavaşlatmak bireyin ruhuna çok iyi gelecektir!  Ramazan ayı da buna vesile olmaktadır! Sorumlu olduğumuz zamanı ve ömrü;  sakin,  sükûnetli,  anlamlı, huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşayabilmektir, tüm mesele!   

Bu Ramazan ve her Ramazanı,  son Ramazan ayımız olduğunu idrak edebilmeyi!  Ramazan ayını,  huzur ve huşu içinde idrak ettiği, rahmeti ve bereketinden ziyadesi ile müstefit olduğu kullarından eylemesini Yüce Allah’tan dilerim! Daha nice Ramazan ve Kuran aylarına da Sağlıklı bir şekilde erişebilmeyi nasip eylesin! Âmin!

21. Yüzyıl TÜRK ASRI Olacaktır!

ABD eski Başkanı Bill Clinton; 15 Kasım 1999 tarihinde,  TBMM’de yapmış olduğu konuşmasında; içimizdeki aklı evvelin idrak edemeyeceği konulara değinmiştir! Dedik ya, aklı evvel! Ya aklı ve ruhu kiralık! Ya da yabancı bir ekolün temsilcisi! Türk’ün ne demek olduğunu idrakten yoksun!  Türk kavramına ırk penceresinden bakmadığımızı bir kez daha vurgulayalım!

Bir başka ülkenin Devlet Başkanı da;  Türkler, yüce bir millettir! Çok onurlu bir millettir! Özgürlük ve adalet isteyen ve bunların mücadelesini veren bir millettir! Türkler, asırlarca İslam’ın bayraktarlığını yaptı! Türk milletine saygım çok büyük, oturarak onlara seslenemem, diyor!

Geleceği doğru okuyabilmek, yorumlayabilmek, doğru strateji ve taktik geliştirebilmek için olgu ve olayları öncelikle AKLETMEK gerekir! Akletmeyen toplumlar, akledenler tarafından yönetilmeye mahkûmdur!

Peki, dünya insanlığının vicdanı konumundaki Türk Devleti ne yapacaktır? Beş bin yıllık Devlet geleneğinde ki TÜRK DEVLET AKLI,  DEVLET-İ EBED MÜDDET DEVAM ÜLKÜSÜ ÇERÇEVESİNDE tüm olay ve olgulara tabii ki müdahil olacaktır?

Devlet Aklı; devletin genel ve değişmeyen ruhu ve özüne sahip, zaman ve mekân bakımından evrensel bir doktrindir!

Devlet Aklı; devletin bekası,  devletin varlığı ve devletin gücünü korumaya yönelik yapılması gerekenler ve bunun araçlarının bilgisine ilişkindir!

Devlet Aklı;  bir zihniyet, bir yaklaşım ve bir ruh olarak, devletin tarihsel kökeni kadar kadimdir! Tarihi bir veya iki asır olan devletlerde Devlet Aklı olacak fakat beş bin yıllık Türk Devletinde, Devlet Aklı olmayacak, öyle mi? Türk Devleti, bir çadır devleti olmadığına göre!

21. YÜZYILIN BİR TÜRK ASRI OLACAĞINI, dünyanın süper gücü ve özellikle de Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki süreçte; tek kutuplu dünyanın lideri konumunda ki ülkenin devlet başkanı;  neredeyse çeyrek asır önce ifade etmiştir! Neden acaba? Yakmak, yıkmak ve öldürmek üzerine kurdukları YAĞMA ve SÖMÜRGE düzeninin sonu geldiği için olabilir mi?

Türk; adalet dağıtan,  hakkaniyet – hakikat temsilcisi ve mazlum halkların da hamisi demektir! Türk, zulüm yapmaz! Türk, ihya ve inşa demektir! Türk, sömürgecilik yapmaz! Türk, yakıp yıkmaz! Türk; adalet, barış ve huzur demektir!

ABD eski başkanı Bill Clinton yirmi üç yıl önceki sözlerine, bugünü daha net algılayabilmek zaviyesinden tekrar okuyalım! OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN DAĞILMASI ve YENİ TÜRKİYE’NİN YÜKSELMESİYLE, BU YÜZYILIN TÜM TARİHİNİ ŞEKİLLENDİRDİ!

Osmanlı imparatorluğun yıkıntılarından, Bulgaristan’dan Arnavutluk’a, İsrail’e, Arabistan’a ve Türkiye’nin kendisine kadar, yeni uluslar ve yeni ümitler doğdu!

Ancak, eski düşmanlıkların kaybolması zor oluyor! Sınırların değiştirilmesi ve gerçekleşmeyen iddiaların karışımından bir asır süren çelişkiler oluştu!

Bunlar, Birinci Balkan Savası ve Birinci Dünya Savaşıyla başladı; Ortadoğu ve eski Yugoslavya’da bugünkü çelişkilere kadar uzadı!

20. YÜZYILI ANLAMAK İÇİN, TÜRKİYE’NİN TARİHİ, BİR ANAHTARDIR! ANCAK, BEN İNANIYORUM Kİ, TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ, ÖNÜMÜZDEKİ BİNYILIN İLK YÜZYILININ ŞEKİLLENMESİNDE DE SON DERECE ÖNEMLİ BİR ROL OYNAYACAKTIR!

İnsanlar, harita çizebilmeye başladıklarından bu yana, Türkiye’nin coğrafyasının sabit gerçeklerine dikkat çekmişlerdir! Anadolu, kıtalar arasında bir köprüdür!  Boğazın en yakın noktasında, bir kilometreden kısa bir mesafe Avrupa ile Asyayı ayırır!

Sizlerin inşa ettiği köprüler, Türkiye’yi her gün daha da saran ticaret ve dünyanın tüm bölgelerine anında bağlayan haberleşme devrimi sayesinde, aslında, kıtalar arasında ayırım da kalmamıştır!

Türkiye’nin Doğu ile Batı’yı birleştirebilmesindeki başarısı, bu coğrafyayı göz önüne alınca, daha da önem kazanmaktadır!

Türkiye’nin bu yüzyılda yarattıkları, insanların kendilerine daha güzel bir gelecek hazırlama yolunda yapabileceklerinin canlı bir örneğidir! ÖNÜMÜZDE İMTİHAN EDİLMEMİŞ YENİ BİR YÜZYIL BULUNMAKTADIR; BU, BÜYÜK BİR FIRSATTIR!

Bu odada başlayan ve halen yükselmekte olan demokratik devrimi derinleştirerek, Türkiye, vatandaşlarına iyi hizmet etmekten daha da fazlasını yapabilir! Sizin örneğinizle ve sizin çabanızla, TÜRKİYE, DÜNYANIN İLHAM KAYNAĞI OLABİLİR,diyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan;  18 Mart 1915 tarihinde Osmanlı İmparatorluğunun zaferiyle sona eren Çanakkale Deniz Savaşlarının anıldığı gün;  18 Mart 2022 tarihinde, 1915 Çanakkale Köprüsünün açılış konuşmasında; 21. YÜZYILA TÜRKİYE DAMGASINI VURACAK!  BUNA ENGEL OLMAK İSTEYEN HEZİMETE UĞRAYACAK, ifade ve vurgularının arka planındaki Kadim Devlet Aklının TÜRK DEVLET-İ EBED MÜDDET DEVAM ülküsü, vizyonu, hedefi ve oyun bozan taktik emarelerini görmekteyiz!

Türk Devlet Aklı ve AB Stratejik Pusula Belgesi!

İkinci Dünya Savaşının sonlarına doğru;  hangi bölgelerin kimin kontrol ve denetiminde olacağı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır! Dünya Savaşı sonrasındaki yeni DÜZEN ve yeni DENGE çerçevesinden; paylaşım ve denetim sorunları zuhur etmiştir!

Hem bu anlaşmazlıkların çözüme bağlanması ve hem de savaş sonrası dünyanın ana çizgileriyle düzenlenmesi amacıyla; yani DÜZEN, PAYLAŞIM ve DENGE adına, Ukrayna’nın Yalta Kenti’nde liderler düzeyinde bir konferans yapılmasına karar verilmiştir!

Peki, bugün, Ukrayna yine dünyanın neden gündemindedir! Yoksa yenidünya düzeni,  yenidünya sistematiği ve yenidünya dengesi; yeniden Ukrayna üzerinden mi kurulacaktır? Neden olmasın? Ölen, yaralanan, ekonomik ve sosyal olarak sıkıntı çeken dünya halkı olmaktadır! Peki, kimin umurundadır! Yeter ki; küresel ve emperyalist güçlerin ÇIKARLARINA bir şey olmasın!

2. Dünya Savaşının bitmesine yakın, Şubat 1945 tarihinde, Ukrayna’nın Yalta kentinde Yalta Konferansına; ABD’yi Roosevelt, İngiltere’yi Churchill ve SSCB’yi Stalin temsil etmiştir! Konferans’ta karara bağlanan konular arasında, Almanya’nın savaş sonrasında silahsızlandırılması ve etki alanlarının taraflarca belirlenmesi, göze çarpmaktadır!

Toplantıda; Avrupa ve özellikle de Almanya;  ekonomik, siyasi ve askeri olarak tamamen kontrol ve denetim altına alınmıştır! Bugün de,  yenidünya  DÜZENİ ve DENGESİ adına; mezkur güçler tarafından kontrollü bir şekilde; Rusya ve Ukrayna savaşı  çıkarılmış olabilir  mi? Neden olmasın?!

Geçtiğimiz günlerde; Avrupa Birliği;  Stratejik Pusula belgesi,  AB Dış İlişkiler Konseyinde onaylanmıştır!  AB’nin ortak stratejik vizyonunu temsil ettiği belirtilen belgede, karşı karşıya bulunulan kriz ve tehditler; bunlara karşı koyabilmek için gelecek beş ve on yıllık dönemde atılması hedeflenen adımlar sıralanıyormuş! Peki, biraz geç kalmadınız mı? Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir!

Belge; Doğu Akdeniz’de, AB üyesi ülkelere karşı provokasyonlar! Tek taraflı eylem ve uluslararası hukuka aykırı şekilde egemenlik haklarının ihlâlleri! Düzensiz göçün araçsallaştırılması nedeniyle gerilimlerin sürmesi! İstikrarlı ve güvenli bir ortamı temin etmek kadar, iş birliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayacak, iyi komşuluk ilişkileri ilkeleri ile uyumlu bir ilişki, hem AB’nin hem Türkiye’nin çıkarına, diyormuş!

Avrupa Birliği ve birliğin güçlü ülkeleri, bugün, enerji darboğazı ve askeri olarak, var ve yok olmak arasında kalmıştır! Var olabilmeleri için NATO askeri gücün içindeki en güçlü ülke Türk Devletini yanlarına alabilmek için her yolu denemekteler!

Bugün, her sözlerini emir telakki eden ve peki diyen bir Türk Devleti olmadığı için dengeleri bozulmuştur! Ne yapacaklarını ve ne diyeceklerini şaşırmış durumdalar!

Artık, karşılarında eski Türkiye olmadığını idrak edecekler! Artık, kapılarda bekletilecek bir Türk Devleti yoktur! Başkaca bir seçimleri kalmamıştır! Birileri için BİTİŞ düdüğü çalmak üzeredir! Gelecekler!  Kazan – kazan ilkesi çerçevesinde;  beraber yürüyebilmek için her yolu deneyecekler! Öyle üst perdeden sallama dönemleri çok gerilerde kalmıştır!

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ve Türk Devleti başkanlığında kurulan, Türk Devletleri Teşkilatı olmadan yenidünya düzeni, sistematiği ve dengesi asla kurulamayacaktır!

20. Yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu dağılmak suretiyle kurulmuşsa, 21. Yüzyıl da,  Osmanlı bakiyesi yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyamız ve tüm mazlum halkların olduğu bölgelerde; barış ve huzur yine Türkler vasıtasıyla kurulacaktır!

Türk; Adalet dağıtan, Hakikat ehli ve Mazlum halklara hami demektir! Medeni olduklarını iddia eden ve medeniyet satışı yapanların iki yüz yıldır çıkarları uğruna yıktıkları, yaktıkları ve öldürdüklerinin sayısı belli değildir!

Yeni dengenin tüm kutupları Türkiyeyi yanlarına alabilmek için her yolu denemektedir! Başka bir şekilde yeni sistem asla kurulamayacaktır! AB, taktik stratejisi olmayan belge üzerinden,  aba altından sopa göstermeye çalışmaktadır! Köprünün altından çok sular akmıştır!

Türk Devleti, tarihin yüklemiş olduğu sorumluluk gereği, tarihi medeniyet devlet kodları rotasına girmiştir! Nehir, tarihi yatağını bulmuştur! Hiçbir güç ya da siyasetçi buradan geri döndüremeyecektir! İktidar veya hükümette kimin ya da hangi siyasetçinin olduğunun bir anlamı olmayacaktır! Kadim Türk Devlet Aklı sisteme tamamen el koymuştur! İhya ve inşa medeniyeti, Türk Asrı yeniden başlıyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Dışişleri Bakanlığı, stratejik pusula belgesindeki ifadelere; AB, gerçekleri ve doğruları ıskalamış olmakla,  tam üyelik adayı olan bir NATO müttefikini bu denli sığ bir bakışla ele alması; AB için bir vizyonsuzluk ve talihsizliktir!  Belge için, doğru yönü göstermekten şaşarak pusula olmaktan çıkmıştır!  AB’yi Doğu Akdeniz’de, çözümlerin değil, sorunların parçası yapacağı ve doğru stratejilere taşımayacağı aşikârdır, ifadelerine yer verilmiştir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; NATO Liderler zirvesi sonrası yaptığı açıklamasında; Rusya-Ukrayna savaşındaki gelişmeleri ve bunun yansımalarını müttefiklerimizle değerlendirme fırsatı bulduk! Ateşkes ve barışın sağlanmasına yönelik sürdürdüğümüz yoğun diplomatik girişimler hakkında bilgiler paylaştık! Krizin tırmanmaya başladığı noktadan itibaren NATO’nun rolü,  önemi ve insicamının korunmasına!  Günlük siyasi hesaplar uğruna NATO’nun yıpratılmaması gerektiğini! Türkiye, her zaman olduğu gibi bu zirveler vasıtasıyla NATO’nun geleceğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaya devam edecektir, ifade ve vurgularının; yenidünya sistematiği ve dengesi çerçevesinden, 2.Dünya Savaşı sonrasındaki dengeyi kuranlar ile yeni düzen,  yeni sistem ve yeni dengenin SIKLET MERKEZİ olarak, Avrupa Birliğinin açıklamış olduğu stratejik pusula belgesindeki açıklamalara,  Türk Devlet Aklı, cevaplarının dikkate değer olduğunu düşünüyorum!

MİT  /2007  –  2021/  Projeksiyon ve Raporu!

Yenidünya sistematiği çerçevesinde; dünya genelinde yaşadıklarımız, son günlerde Rusya – Ukrayna savaşındaki gelişmeler ve Rusya’nın Hazar Denizinden Ukrayna’ya hipersonik füze denemesi!

Devlet Aklı olan ülkelerin on yıllık, yirmi yıllık ve daha uzun süreli projeksiyonları çerçevesinde; taktik ve strateji geliştirmelerinin gerekliliği!

Özellikle de Türk Devleti; jeo-politik ve jeo-stratejik konumu, Anadolu’da ki varlığı ve bekasına;  devlet-i ebed müddet devam ilkesi çerçevesinde ki; duruşu, konumu ve pozisyonlara yönelik çalışmalar yapmaktadır! 

Bu vb. çalışmalar; dünya insanlığının barışı ve huzuru, adalet ve hakkaniyet ilkesi adına; Devlet Aklı ve Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde yürütülmektedir!

Milli İstihbarat Teşkilatı; küresel bir idrak anlayışı ve değişimin sürekli olması gerektiği bilinciyle küresel ve bölgesel fırsatlar ve tehditler karşısında, gerekli ön alıcı adımları atına refleksini göstermektedir!

Milli İstihbarat Teşkilatı; Kadim Türk Devletinin âli menfaatleri doğrultusunda; değişen ve dönüşen küresel ve bölgesel tehditlere karşı;  karar merciinde bulunan devletin üst kademesinin doğru bilgiye zamanında ulaşmasına büyük önem vermektedir!

Türk Devletinin kadim yürüyüşü çerçevesinde; Türk Devlet Aklı nezaretindeki MİT tarafından 2007 ve 2021 yılında hazırlanmış iki raporu; Türk Devletinin küresel ve bölgesel sorunlardaki ÇÖZÜM NOKTASI, dünyanın SIKLET ve DENGE MERKEZİ konumu zaviyesinden; takdir, değerlendirme ve yorumlarınıza bırakıyorum!

06 Ocak 2007 tarihinde; Milli İstihbarat Teşkilatı 80. kuruluş yılında;  Dünyadaki tüm değerler ve ilişkiler, sistemler ve düzenler, sosyal, ekonomik, siyasi,  ahlaki ve dini olarak, yeniden şekillendiği ve tanımlandığı sürece yönelik, bir projeksiyon ve rapor hazırlanmıştır!

Rapora göre; yaşadığımız süreç,  uluslar arası sistemin kuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla, mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir!

Uluslararası sistemde istikrar hiçbir zaman uzun süre mevcudiyetini koruyamamıştır! Sistemin bir veya birden çok noktasında mutlaka bir değişim yaşanmıştır!  

Gelecekte birçok ulus devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci yaşayacaktır! Bu devletler, sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dâhil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp, ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitirecektir!

Gerek ulusal güvenliğin sağlanmasında, gerekse dış ve iç politikaların yürütülmesinde, güvenlik ortamını şekillendiren yeni yöntem, aktör ve vasıtanın görünür görünmez etkisi hissedilmektedir!

Ulusal ve uluslararası düzeyde, sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus devlet yapısına yönelen tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsat ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalar ile karşı koymak zorunluluğu her zamankinden daha fazla hissedilir hale gelmiştir!

Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu ve e Orta Asya;  KÜRESEL POLİTİKALARIN ve ” ROL ” SAVAŞLARININ belirli açılardan yoğunlaştığı alanları oluşturduğu bir gerçektir! Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda, 21. yüzyılda doğuya doğru genişleyen dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye’nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazanacağını göstermektedir!

Bu süreç içinde TÜRKİYE, gerek stratejik ve gerekse jeopolitik konumu;  kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakmak ya da ” BEKLE GÖR,  TAVIR AL ” taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir! Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlamayla;  taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır! Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır!

Jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle oldukça zor bir coğrafya üzerinde bulunan TÜRKİYE için GÜÇLÜ BİR EKONOMİ, KUSURSUZ BİR DIŞ POLİTİKA ve CAYDIRICI BİR ASKERİ YAPILANMA, şeklinde adlandırabilecek, çok sağlam üçayağa sahip olmak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır, diyor!

MİT Başkanlığı’nın 2021 yılındaki faaliyet raporunda; özellikle HİPERSONİK FÜZE denemelerindeki artış;  gelişen siber teknoloji ve siber saldırılara vurgu yapılmıştır!

TÜBİTAK-SAGE; bundan sonraki hedeflerinin süpersonik ve hipersonik füzeler geliştirmek olduğunu! Türkiye’nin Süpersonik (Mach-1) ve Hipersonik (Mach-5) hızlara sahip havadan / satıhtan satha füzesi bulunmuyor! Ancak kısa vadede, özellikle de 2023 yılında, HİPERSONİK füze sistemlerinin envantere alınacağı hedefleri arasındadır!

Oldukça hızlı şekilde seyir eden süpersonik ve hipersonik füzeler, hedefe çok az reaksiyon süresi tanıdığı için kritik öneme sahiptir! Özellikle yeni trend, hipersonik füzelerin, mevcut hava savunma sistemleri tarafından bertaraf edilemeyeceğidir!

Hipersonik Füze; bazı ülkeler tarafından geliştirme faaliyetlerine devam edilen, Mach-5 ve daha yüksek hızlarda uçuş hızı bulunan füzelerdir.  5-Mach (6.125 km/s) ve daha yüksek hızlarda yol alan hipersonik füzeler, ses hızından (1.235 km/s) yaklaşık 5 kat daha hızlıdır! Üretilen bazı füzelerin, 10 Mach’a kadar çıkabildiği iddia edilmektedir! Nükleer ve konvansiyonel harp başlığı taşıyabilen ve yüksek hızları sebebi ile günümüzde hiçbir hava/füze savunma sistemi tarafından önlenememektedir!

Hipersonik hızlarda uçan seyir füzelerinin tehdit katsayısı ise çok daha yüksektir! Süratlerinin yüksekliği, hava savunma erken ihbar sistemlerine tespit, teşhis ve takip için gerekli zaman bırakmamaktadır! Hava savunma sistemi önleme yapana kadar geçecek süre içinde silah hedefine varabilmektedir!

Türk Devlet Aklının nezaretinde; Selçuklu ve Horasan geleneğinden gelen siyasi kadrolar ile Türk Devleti; 2023 tarihi yeniden bir milat kabul etmek suretiyle, her alanda;  dünyanın gelişmiş ve kalkınmış, sayılı ülkeleri arasında yerini alacaktır! 

Türk Devletinin uzay üssü veya uzay mekik merkezinin Konya olacağını daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık! Mezkur, süpersonik ve hipersonik füze denemelerinin neden KONYA’DA yapılmakta olduğunu bir başka yazıda ifade etmeye çalışırız!

Ehliyet &Liyakat & Adalet ve Sosyal Barış!

Devlet ve toplum hayatında, olmaz ise olmaz adalet kavramıdır! Adalet, toplumda; güveni, barışı ve huzuru da beraberinde getirecektir! Aksi halde, sosyal adalet ve toplumsal barış temin edilemez!

Barışın olmadığı durumda, kaos hakim olacağına göre! Doğa, boşluğu da kabul etmeyeceğine göre!

Adalet; sadece mahkemelerde veya hukuk önünde aranmaz! Adalet, bir toplumda, sınava giren tüm kişilerin eşit şartlarda yarışması! Yine devlette görev almak isteyen bireylerin aynı kural ve yasalara tabi olması demektir!

Başkaca bir yöntem tabii ki düşünülemez ve olmamalıdır!

Peki, kayırmalı ya da ayrıcalıklı kadrolar ve özellikle de  belediyelerdeki  nama yazılı ihalelere neler demeli?! Tüm bunları, soran ve sorgulayan, bir kurum ya da merci de olmadığına göre! Peki, realite böyle midir?

Ya da DEVLET  HER ŞEYİ KAYIT altına alır mı?! Almadığı durumlarda neler olur? Devlet,  günü geldiğinde, devlet ve millete yapılan,  tüm ihanet ve yanlışların hesabını sorar ve gereğini de yapar! Yapması da gerekir!

Aksi halde var olamaz! Aksi halde varlığını devam ettiremez!

Bir ülkede, birileri,  devlet memuru olabilmek için yıllarca çalışacak ve sınavlara girecek, atanabilecek bir puan alabilirse, ne ala!

Bir başkası da, siyaset veya tavassut aramak sureti ile işlerini çözecek ve ehil olmadığı koltuklara kurulacak, öyle mi?!

Böyle bir sistem veya kişiden İŞ ve BAŞARI bekleyeceksiniz, öyle mi?!

Sonra da,  sosyal  adalet ve toplumsal barıştan dem vuracağız, öyle mi?

Beyler, hiçbir AH yerde kalmaz ve kalmamalıdır! Kaldığını ya da kalacağını zanneden ya ahmaktır ya da başka bir şey!

Toplum; ortak mirası, ortak kültürü ve ortak bir toprak parçası olarak vatanı paylaşan insanlardan oluşur!

İnsanların, toplum içinde birlik ve beraberlik içinde yaşaması, barış ve huzurun sağlanması, birbirine olan sevgi ve saygısı, hoşgörü ve adalet ilkesi, merhamet, ifade özgürlüğü ve hürriyet telakkisi ile sağlanır!

Toplum; sevgi, saygı ile kaynaşır ve adaletle yaşar! Toplum hayatının güvencesi adalet, öncelikle devlet işlevidir!

Devlet, her vatandaşına, geçim güvencesi, sağlık, eğitim, güvenlik, ehliyet ve liyakate uygun iş ve meslek, makam ve mevki gibi temel hak ve ihtiyaçlarını sağlamakla yükümlüdür!

Toplumsal barış; toplumu bir arada tutan yapı taşlarının arasındaki manevi harçlarla sımsıkı birbirine tutulur! Bu da toplumda, ahlaki ve hukuki değerlerin yaşatılması, insani değerlerin yüceltilmesi ile sağlanır!

Toplumsal barış kültürünün varlığı, toplumsal yapıların içinde var olan farklı grupların, ihtiyaç ve beklentilerinin, tüm ilişkiler üzerinden karşılanıyor olması anlamına gelmektedir!

Toplumsal barış için, sosyal adaletin inşa edilmesi gerekir! Toplumun her üyesinin aynı temel haklara ve korumaya, fırsata, yükümlülüklere ve sosyal olanaklara sahip olduğu koşullara işaret eden bir adalet türüdür!

Sosyal adalet; toplum içinde yaşayan tüm fertlerin, insan olmak sıfatıyla sahip bulundukları her türlü sosyal ve ekonomik, siyasi hak ve özgürlüklerin eşitliğini temin ve emniyetini sağlamaktır!

Adalet, mülkün temelidir! Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmayacaktır!

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır! Neymiş efendim! Fakire ekmek yoksa zengine huzur yoktur! Peki, fakirin ekmeğini, zenginler,  doğrudan, devlet eli ile çalıyorsa!

Devlet Aklı denetiminde ki Kadim Türk Devleti; SELÇUKLU – HORASAN geleneğinden gelen ve  KUVAY-İ MİLLİYE RUHU ve KURUCU İRADE temsilcisi  siyasi kadrolara tarihin yüklemiş olduğu sorumluluk gereği; Ehliyet, Liyakat ve Adalet ile yönetileceği yeni bir dönemin eşiğindeyiz!  

Ehliyet, Liyakat ve Adalet birbiri ile bağlantılıdır!  Ehliyet, Liyakat ve Adalet; toplumsal güven, sosyal barış ve toplumsal huzuru da beraberinde getirecektir!

Devlet, adalet ile yönetilir! Ehliyet ve Liyakat sıradan bir kavram değildir! Ehliyet ve Liyakat için öncelikle eğitim gerekir!

Peki, bizim adamımız şeklinde, ehliyet ve liyakat olmadan, yapılan üst düzey atamalara neler demeli?

Hani işi ehline verecektik! İş, ehline verilmediği dönemlerde ise kıyameti bekleyecektik! Peki, bu kıyamet kimin ya da kimlerin kıyameti olacaktır?!

2023 ile birlikte, 1923’de olduğu gibi halkın iktidarını; Selçuklu – Horasan geleneğinden gelen, KURUCU İRADE TEMSİLCİLERİ; halkla birlikte kuracak ve yönetecek,  yeni Türkiye’nin her alanda şahlanışı başlamak üzeredir! Başkaca bir ÇIKIŞ yolu kalmamıştır!

Yeniden bir KURULUŞ ve DİRİLİŞE ihtiyaç vardır! Peki, SELÇUKLU – HORASAN geleneğinden gelen KURUCU İRADE TEMSİLCİLERİ OLMADAN, YENİDEN BİR DİRİLİŞ, KURULUŞ VE ŞAHLANIŞINI NASIL başarabileceksiniz?!  

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Ben ADİL bir sultanın devrinde doğdum! Hz. Ömer  (ra); Bilesin ki; Ben, Nuşirevan’dan daha az ADİL değilim, buyurmaktadır! Neden acaba?!

Yoksa öylesine ve gelişigüzel ifadeler midir? Olamayacağına göre! Arkasında çok büyük hatıralar ve yaşanmışlıklar olduğuna göre! Bugünün idareci konumundakilerin kulaklarına, küpe olması dileğimizle!

Amir, memur, müdür veya şehrin emini olduğunu zannedenlere tekrar tekrar hatırlatmak gerektiğini düşünüyorum! Peki, hesaba çekilmeden önce, kendimizi  hesaba  nasıl çekeceksiniz?!

Yoksa Devletin şefkat eli olduğu gibi celal sıfatı ile karşı karşıya kaldığınızda,  hesap verebilecek misiniz?! Bazı hesaplar diğer tarafa asla kalmaz! Oranın hesabı ve sorgusu ayrıdır! Fakat DEVLETİN de bir HESABI ve SORGUSU mutlaka olacaktır!

Neymiş Efendim!  Giderlerse Gitsinler!

Neymiş Efendim! Döviz kurlarındaki artış; marketten pazara, gıda fiyatlarından enerji ve özellikle de petrol fiyatlarına kadar her kalemde zam dalgasına şahit olmaktayız!  

Enerji ve petrol fiyatlarındaki artış; pazardaki sebze ve meyve fiyatları, vatandaşı giderek sıkıntıya düşürmektedir? Peki, neden?

Tüm bu yaşanılanlar, normal, sıradan ve spontane işler, öyle değil mi?! Hepsi küresel ve hepsi de, tamamen dış kaynaklı! Ah ŞU, küresel ve dış güçler yok mu?! Başka ne bekliyorduk!

Neymiş Efendim! Anadolu’daki vatandaş çöpten rızk topluyorsa! Pazardan atık topluyorsa! Meydanlar açız diye bağırıyorsa! Ev kirasını, elektriğini ve suyunu ödeyemiyorsa!  Artık yandım Allah diyorsa! Vatandaşın % 71’i açlık ve % 50’si yoksulluk sınırının altındaysa;  bu hale Türkiyeyi kim getirmiştir?

Peki, şimdi soralım! Bu hale, bugün  ülkeyi kim ya da  kimler veya HANGİ HÜKÜMET getirmiştir?! Tabii ki malum siyasi parti! Siyaset tarihimizde; yokluk ve kuyruklar denilince, ülkemizde, tek bir siyasi parti akıllara gelir!  Aksi bir düşünce hayal ürünü demektir!

Zaten, bu ülkede, yokluk ve kıtlık bir partiden kaynaklı olmaktadır! Yokluk – kıtlık ve kuyruklar ile müsemma tek siyasi parti vardır! İsmi, yokluk ve kuyruklar için yetip artmaktadır! Malum siyasi partiyi tamamen kapatsak ve hatta üzerine de kireç döksek belki de bunların hiç birini yaşamayacağız! Ne diyorsunuz?!

Yokluk,  kıtlık ve kuyruk kelimelerini sırala, hangi siyasi parti iktidar diye sormaya dahi gerek yoktur! Bu ülkede yoluk ve kıtlık denilince başka bir parti var mıdır? Aksi dahi  asla düşünülemez, öyle değil mi?!

Peki, ülkemizde, bugün için yokluk – kıtlık ve kuyruklar denilince, hangi siyasi parti akla gelmektedir? Ya da Z – kuşağı,  refah ve bolluk içinde yaşarken,  şimdi de; yokluk – kıtlık ve kuyruklar ile yüzleşmektedir!  Tüm bunlar, zaten çok eskidendi, çoook! Bugün ile yakından veya uzaktan ilgisi veya alakası asla yoktur! Olamaz da!

Yoksa iktidara dün olduğu gibi yokluk ve kuyruklar ile müsemma parti gelecek olursa; yokluk – kıtlık ve kuyruklara şahit olunacağı algısı, Kadim bir Akıl tarafından izale mi edilmektedir? Neden olmasın?!

Z – kuşağı kıtlık ve kuyruklar denilince, ömrü boyunca hangi siyasi parti ve hükümeti yaşamış ve görmüştür?  Başkaca bir siyasi partiyi tanımak fırsatı dahi olmadığına göre!

Peki, bugün;  yokluk ve kuyruklar yaşadığımız bir dönemde, iktidar ya da hükümette ve özellikle de son yirmi yıldır, hangi siyasi parti bulunmaktadır?  Kadim bir Akıl ne yapıyor?

Yoksa yokluklar ile müsemma siyasi partiye,  ekonomik konjonktür ile gelen ekonomik şartlar ile gider ilkesi çerçevesinde, SEÇMEN YÖNLENDİRİLMEKTE ve KONSOLİDE mi edilmektedir? Neden olmasın? Peki, başka türlü demokratik bir DEĞİŞİMİ nasıl yapacaksınız?

Neymiş efendim!  Az maaş aldıklarından şikâyetçi olan doktorlar için, GİDERLERSE GİTSİNLER, ifadesi de öylesine sıradan ki; sormayın! Yarın bir başka meslek grubu için de başkaca ifadeleri duyarsak, şaşırmayın, derim!  Peki, sorumuzu tekrardan bir kez daha soralım! KADİM AKIL, ne YAPMAYA ÇALIŞMAKTADIR?  Karşı saflar sıkılaştırılıyor, olabilir mi?! Neden olmasın?

Bir ilçe belediye başkanı da;  bu topraklarda doğup – büyüyüp, bu milletin parası ile ilim tahsil edeceksin ve doktor olacaksın! ÜÇ KURUŞ fazla para için ülkeyi terk edeceksin! Bunlar, TÜRK VATANDAŞLIĞINDAN ÇIKARTILMALIDIR, diyormuş! Yeni bir dönem, değişim, hükümet, iktidar  ve yeni bir siyaset adına, daha ne desin ki?! Başkaca hangi kelimeleri kullanabilir ki?!

Türk Devleti; Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde;  KURUCU İRADE GELENEĞİNE SAHİP SİYASİ PARTİYLE; devletin milletiyle kucaklaşması, tüm kurumlarda adalet ve güvenin tesis edilmesi, bürokraside ehliyet ve liyakatin öne çıktığı; bolluk ve refah dolu; yeni bir dönemin başlamak üzere olduğunu düşünüyorum!  

2023 ve sonrası; KURUCU İRADE TEMSİLCİLERİYLE, 1923 tarihinden sonraki süreçte olduğu gibi her alanda KALKINMA, YATIRIM, ÜRETİM VE ŞAHLANIŞI da beraberinde getirecektir!

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türkiye’de; KAZASIZ VE BELASIZ,  SAĞ VE SALİMEN BİR SEÇİM AKABİNDE, Devlet yönetiminin KURUCU İRADE TEMSİLCİLERİNE DEVİR TESLİMİ ile yeniden bir kalkınma hareketi başlayacaktır!  

Türkiye’nin önündeki TEK ENGEL, KAZASIZ VE BELASIZ BİR SEÇİM VE DEVİR TESLİM TÖRENİ KALMIŞTIR! Bolluk, bereket, kalkınma ve refah dolu yeni bir dönemin eşiğindeyiz!

Elbette ki tüm bunlar Kadim bir AKIL tarafından planlı ve organize bir şekilde, kontrol ve denetim altındadır! Yoksa İnsanoğlu başı boş bırakılacağını  mı zannediyor?! Olamayacağına göre! 

Yığınlar; davulcu ya da zurnacıya gitmemesi adına;  Kadim bir Akıl tarafından, planlı, organize ve kontrollü bir şekilde, YÖNLENDİRİLMEKTE ve KONSOLİDE edilmektedir!

Neymiş Efendim! Haydi buyursunlar! GİDİŞLERİ OLSUN da GELİŞLERİ OLMASIN! Peki, Gidecek olan kimdir?! Gelişleri olmayacak olan kimlerdir?! Ehline malumdur!

Şimdi son bir soru daha soralım! Kurucu İrade temsilcisi partinin genel başkanı bir toplantıda; öncelikle bugün burada, bizlerle bir arada olduğunuz, görüşlerinizi, önerilerinizi, eleştirilerinizi ve en önemlisi de duygularınızı paylaştığınız için, çok teşekkür ederim! GELECEĞİN İKTİDARI OLARAK YÖNETECEĞİMİZ DEVLET ADINA KONUŞTUM, ifadeleri de öylesine  hayalci ve öylesine sıradan, değil mi?! Bende aynen sizin gibi düşünmekteyim!

Tüm bunlar olurken, KADİM TÜRK DEVLET Aklı ne yapmaktadır?!  Seyirci koltuğunda eli ve kolu bağlı oturamayacağına göre! Yoksa oyundaki tüm oyuncuların ROLLERİNİ dağıtmakta ve her bir anını da kontrol etmekte midir? Neden olmasın?!

Ankara Vizyonu ve Antalya Diplomasi Forumu!

11 – 13 Mart 2022 tarihlerinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde ve Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ev sahipliğinde,  Antalya Diplomasi Forumu; liderler, siyasetçiler, akademisyenler, düşünürler, kanaat önderleri, diplomatlar ve iş insanları;  küresel ve bölgesel meseleleri vizyoner bakış açısıyla ele almış ve sorunlara çözüm önerileri getiren bir diyalog platformu gerçekleştirilmiştir! Dünya insanlığının adaleti, barışı ve huzuru adına bir araya gelen tüm katılımcıları ve emeği geçenleri tebrik ederim!

Antalya Diplomasi Forumu; sürdürülebilir barış ve kalkınma hizmetinde, diplomatik çözümlere yönelik zorluklar, fırsatlar ve yenilikçi yaklaşımların değerlendirilmesini sağlamak üzere;  siyaset, diplomasi, bilim, gazetecilik, sivil toplum, iş dünyası ve diğer mecralardan liderlerin becerilerini bir araya toplamaktadır!

Antalya Diplomasi Forumu; değişim sürecinde diplomasinin yeniden kurgulanmasının kilit unsurlarına ilişkin etkileşimli ve çok paydaşlı bir tartışma platformu olarak hizmet etmeye devam edecektir!

1970 yılında başlayan ve her yıl, İsviçre’nin kayak merkezlerinden birisi olan Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu;  dünya liderleri, uluslararası şirketlerin yöneticileri, akademisyenler ve yardım kuruluşlarının temsilcilerini bir araya getiriyor! İklim krizinden ve gelir adaletsizliğine kadar dünyanın küresel sorunlarına çözümler arıyor!

Türk Devletinin tarihi birikimi ve jeopolitik konumu,  ihya ve inşa medeniyet kodları ve kültürü;  tüm dünya insanlığının adaleti, barışı ve huzuru,  küresel sorunların diplomasi ile çözümü adına, Davos Dünya Ekonomik Forumu değil, Türk Devlet Aklı ve Ankara vizyonu – kriterleri çerçevesindeki, Antalya Diplomasi Forumunun tek adres olacağına şahit olmaktayız!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Antalya Diplomasi Forumunda;  Dünyamız 21. yüzyılın ilk çeyreğine geride bırakmaya hazırlanırken, insanlığın barışa özlemi o derece artıyor! Onca ilerlemeye rağmen, insanlık olarak temel meselelerimizi henüz çözüme ulaştıramadığımızı görüyoruz!  Terörizm, sıcak çatışma, iç savaşlar, iklim değişikliği küresel gündemin ilk sırasında yer alıyor!  Ekonomiler büyürken, birilerinin cüzdanı şişerken; maalesef yanı başımızda çocuklar açlıktan ölüyor! Açlık virüsü, korona virüsten daha çok kişinin ölmesine sebep oluyor! Hep birlikte, savaşın değil barışın dünyasını kurmalıyız! Ateşe benzin dökmenin kimseye faydası olmaz! Daha adil bir dünyayı tesis etmek için, Dünya 5’ten büyüktür,diyerek sistemin reform edilmesi gerektiğini söylüyoruz! Diplomasinin amacı barışı ve istikrarı tahkim etmek, sorunlar filizlenmeden çözüm bulmaktır! Savaşların değil, barışın egemen olduğu bir dünyada görüşmek üzere, ifade ve vurgularının, insan haklarından dem vuran; Orta Doğu, Afrika, Asya ve Avrupa’nın göbeğinde Bosna’da Müslümanlar ölürken hiç oralı olmayan fakat Ukrayna’da dindaşları öldürülürken mahalle yanıyor, neredesiniz diye herkesi olayın içine çekmeye çalışan, yalancı çoban hikâyesindeki Avrupalı liderlere karşı yapmış olduğu;  Dünya’daki Adalet, Barış ve Huzur temalı konuşmalarının manidar olduğunu düşünüyorum!

Antalya Diplomasi Forumunda katılımcılar;  Diplomasiyi Yeniden Kurgulamak, başlığı altında, uluslararası ilişkiler bağlamında; bölgesel ve uluslararası gelişmeler, şu oturumlarda ele alınmıştır!  Çalkantılı bir çağda liderlik ve diplomasi!  Barış ve refaha uzanan bölgesel ve küresel yollar! Orta Doğu’da ortak bir zemin arayışı! Enerji güvenliğinde karmaşa! Asya-Pasifik’te iş birliği ve rekabet! Balkanlar’da uzlaşmacı diyalog! Yapay zekâ, meta-verse ve diğer her şey! Afganistan: Yeni gerçekliklerle nasıl başa çıkılır? İklim değişikliği ve enerjide dönüşüm! Gıda güvenliği ve tarımın dönüşümü! Etkin küresel yönetişim! Kapsayıcı ve sürdürülebilir büyüme için yeşil ekonomi! Deniz yetki alanı anlaşmazlıklarının barışçıl çözümleri! Düzensiz göçü ele almak: Bütüncül bir yaklaşım! Irkçılık ve ayrımcılıkla mücadele! Terörizmle mücadelede: Eksik olan nedir?  Çok taraflılığı canlandırmak: BM ve ötesi! Güney Kafkaslar için köprü!

Diplomasi, uluslararası ilişkilerde, iletişim için kullanılan temel yöntemdir! Girişimci ve etkin diplomasi, insanlığın kargaşa zamanlarında karşılaştığı çok sayıdaki sorunu ele almak için kritik öneme sahiptir! Bugün, dünya böyle bir dönemle karşı karşıyadır ve hiçbir ulusun tek başına mücadele edebilecek kaynak ve kapasiteye sahip olmadığı aşikârdır!  

Günümüzde, gerilimleri çözmek ve değişimi yönetmek, uyumu kolaylaştırmak ve işbirliğini teşvik etmek için insanlık, güçlü bir diplomasiye ihtiyaç duymaktadır! Küresel sorunları; yeniden değerlendirmeye,  yeniden doğrulamaya ve yeniden yapılandırmaya yönelik, ortak çabalara ve dünya sistematiği adına yeni bir kurgulamaya ihtiyaç duyulmaktadır!

İletişim, müzakere ve temsilin sistemleşmiş ve kurumsallaşmış bir yolu olarak diplomasi; devletlere, farklı bakış açılarına sahip taraflar arasında işbirliği içinde ortak çözümler geliştirme olanağı sağlar! Diplomasi,  hiçbir zaman durağan olmamıştır! Diplomasinin olmadığı ya ada diplomasi masasının kurulamadığı dönemlerde; insanlık adına kan ve gözyaşı, yıkım ve ölüm var demektir!

Diplomasi, insanlığın farklılıklarını gidermek, çatışmalarını çözmek ve sorunlara bir miktar düzen getirmek için etkili devlet yönetimi ve çözüm arayışı sonsuza kadar devam edecektir!  Aksi halde yıkım var demektir! Nükleer bir dönemde, yıkımın boyutunu tahmin ve tahayyül dahi edemiyoruz!

Günümüzde, mevcut mekanizmaların etkisiz hale geldiği algısının dünya çapında yaygınlaşması nedeniyle diplomasiye olan talep yeniden baskın hale gelmiştir! Rusya ve Ukrayna arasındaki gerginlikte olduğu gibi! Suriye, Libya, Irak ve Afganistan’da diplomasi masası kurulamadığı için milyonlarda insan ölmüş, şehirler tarumar edilmiş ve bir o kadar insan evlerinden ve vatanlarından olmuştur!  Dünya liderleri, silaha sarılmadan önce diplomasiyi bir kez daha düşünmeleri gerekir!

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli;  Rusya – Ukrayna arasındaki gerginliğin bir savaş durumunu alması ve başkaca küresel sorunların çözümü ve Türkiye’nin duruşuna yönelik;  Çift Başlı Selçuklu Kartal’ından ilhamını alan bir vizyon ve kavrayış marifetiyle, hem doğuya ve hem de batıya elimizi uzatır, her iki yöne başımızı ve bakışımızı çeviririz, ifade ve vurgularının,  Kadim Türk Devlet Aklı ve Ankara kriterleri çerçevesinde ki Türk Devleti; tarihsel birikimi ve jeopolitik konumu,  tarihi ve kültürel, gönül ve coğrafya aklı ile dünya insanlığının adaleti, barışı ve huzuru adına, dün olduğu gibi bugün de tek adres olduğu görülmektedir!

Kimlerden  GAZETECİ OLUR?!

Son günlerde, yerel medya sektöründeki, finansal daralma ve sorunlardan kaynaklı,  sektörün derin kulislerinde;  sektörde kendilerinden başkasının varlığından rahatsız olan ve kendilerinden başkasını da gazeteci olarak kabul etmeyen, kendileri var ise sektörün ancak var olabileceği sanrılı; psikolojik ve sosyal olarak sorunlu ve sıkıntılı tipler; kime gazeteci denir veya kime gazeteci denmez,  kimden gazeteci olur veya kimden gazeteci olmaz, şeklinde sohbet ve tartışmalarına şahit olmaktayız! Neden acaba?

Demek ki birilerinin elinde bir ölçü aleti, kime dokundursalar,  gazeteci olup – olmadığı noktasından bir işaret vermektedir! Olabilir mi? Neden olmasın?! Tam tekmil Marksist ve Komünist bir mantık zaten bunları gerektirmektedir! Peki, böyle bir zihniyetten başkaca ne bekliyordunuz?!

Gazetecilik mesleğine, geçiyordum şeklinde hasbelkader giren ve meslek nam altında; ŞANTAJ, TEHDİT ve her türlü PİSLİĞİ yapanlar, kamu mesleği olan gazeteciliği,  dürüst bir şekilde icra eden, onurlu kişilere çamur atmak veya sektörde yok saymak için her yolu denemektedir? Neden acaba?

Cibilliyeti bozuk sanrılı tipler, gazetecilik mesleğini, yasal çerçevede ve onuru ile yapan bireylerden,  hem rahatsız olmakta ve hem de kendileri de alan daralması yaşadıkları için cibilliyetlerinin gereği olarak, insanlık dışı her yolu denemektedir! Acaba neden?

Öncelikle, Gazeteci olmak için İletişim Fakültesinin herhangi bir Bölümünden lisans derecesi ile mezun olmak gerekmektedir!  Sosyal ya da Siyasal Bilimler alanında diplomaya sahip olup mesleğe yönelik kabiliyeti bulunan kişiler de gazetecilik yapabilmektedir!

Neymiş efendim! İletişim fakültesi mezunu ve Sosyal bölümlerden mesleğe kabiliyeti olanlar da gazetecilik yapabilmektedir! Mimar, ziraat fakültesi ve arkeoloji vb. lisans mezunu kişilerin gazeteci olamayacağı gibi! Herkes, mezun olduğu asli işini yapmalıdır!  Yasal ve etik ilkeler çerçevesinde, her meslek ve mesleği icra edenler kutsaldır!

Gazeteci, kamuoyu adına soru sorandır!  Gazeteci, soruların yanıtını bulandır! Gazeteci, merak uyandırandır! Gazeteci, aktardığı bilgilerle kamuoyu oluşturandır! Olanı yazan, gerisine karışmayandır! Gazeteci, araç değil, aracıdır! Gazeteci, taraf tutmayandır! Gazeteci, halktan ve hakikatten yana taraf olandır! Toplumsal ve siyasal sorumluk gereği hakikatleri ortaya çıkarandır! Gazeteci, vatanına, milletine, devletine, bayrağına bağlı olandır! 

Neymiş efendim! Gazeteci; vatanı ve devletine bağlı, hak ve hakikat aşığı,  gazetecilik nam altında başkaca işler çevirmeyen,  bir başka ülke veya ülkelerin istihbarat örgütlerine hizmetçi – UŞAK ve ülkesi ve milletini de,  SATAN kişi değildir!

Kendilerinden başkasının sektörde var olması veya bulunmasından rahatsız olan, sektöre yön verdiğini zanneden ağabeyler;  geçiyordum hasbelkader gazetecilik mesleğine girmiş kişiliksiz ve cibilliyeti bozuk sanrılı tipleri çok sever! Neden acaba? Çok kullanışlı oldukları için olabilir mi?  

Mezkûr sanrılı ve sancılı tiplerde öncelikle normal bir insanda bulunması gereken kadar beyin olmadığından;  hem kendilerini bir yerlere taşıyan ve hem de ruhlarını kiraya verdiklerinden dolayı;  ne talimat verilirse, ya onunla ilgili bir haber ya da mezkûr talimat çerçevesinde mutlaka bir köşe yazısı kaleme almaktan çekinmezler! Şimdi, bu tiplere de gazeteci diyeceğiz, öyle mi? Yoksa başka bir şey mi?

Gazetecilik gibi kutsal bir kamu mesleğini; yasal ve etik ilkeler çerçevesinde yapan ve kimseden talimat almayan, mektepli ve alaylı ayrımı yapmadan,  ruhunu ve kalemini satmayan,  yan yollara sapmayan, hak ve hakikat aşığı, bir yerlere de uşaklık yapmayan ve sadece gazetecilik maaşı ile geçinen,  sektörde ki tüm kahramanları her daim takdirle karşılar ve tebrik ederiz!

Peki, geçiyordum veya hasbelkader gazeteci olduğunu ve sektöre kendilerince yön verdiğini zanneden, kerameti kendilerinden menkul sanrılı ve sancılı tiplere sormak gerekir? Barmenden gazeteci olur mu? Pavyoncu’dan gazeteci olur mu?  Şantajcıdan gazeteci olur mu? Tehditkar’dan gazeteci olur mu? Taklacı ve Torbacıdan gazeteci olur mu?

Ya da ülkesini, yabancı istihbarat örgütlerine gammazlayan, satan ve UŞAKLIK edenlerden gazeteci olur mu? Meslek kimliği altında yasal olmayan tehdit, şantaj ve her türlü pisliği yapan sanrılı tiplerden gazeteci olur mu? Sadece soruyorum!

Sektörün bulunduğu durum ve geleceği adına,  en büyük sorun ve tehlike nedir, diye soracak olursanız! Bu sanrılı ve sancılı tiplere alan açan ve insan olduğu zannı ile değer veren tüm siyasetçi, patron, müdür ve sektöre de yön vermesi gereken, oda ve derneklere büyük sorumluluk düşmektedir!

Böyle bir vebalin altından nasıl kalkabileceksiniz? Ya da böyle bir vebal ve tehlikenin farkında mısınız? Değilseniz sektörün düştüğü durumdan neden ŞİKAYET ediyorsunuz? Ya da şikayet etmek gibi bir hakkınız veya lüksünüz var mıdır? Olamayacağına göre!

Mezkur sanrılı ve sancılı tiplere insan dahi denilemez! Sanrılı tiplerin bir kurumda çalışması dahi düşünülemez! Hem de gazetecilik gibi bir kamu mesleğinde! Bir de bu sanrılı tipleri sektöre yön vermesi gereken kurumların başına mı getiriyorsunuz?!

Mezkur sanrılı tiplere, şeklen bekli insan diyebilirsiniz! Fakat insan suretindeki; beyin, gönül ve ruh olarak hayvandan daha aşağı ve cibilliyeti bozuk sanrılı tiplerin bulunduğu bir meslek ve meslek örgütünden insanlık, devlet ve millet adına ne bekleyebilirsiniz?  Kişisel çıkar, takla, tavan,  yalan, dolan, iftira, hile, oyun, düzen, şantaj, tehdit ve ihanetten başka kocaman bir HİÇ!