Avrupa’dan Acı İtiraflar!..

Soykırım, genel olarak uluslararası hukuk ve özel olarak da uluslararası ceza hukuku alanına giren bir hukuk ihlalidir! Soykırıma dair ulusal hukuktaki düzenlemeler ve iki alandaki gelişmelerin sonucunda gerçekleşmektedir!

Soykırım (genocide), bütün bir insan topluluğunun var olma hakkının inkârıdır! Tıpkı cinayetin (homicide), kişilerin yaşam hakkının inkârı olduğu gibi var olma hakkının böylesi bir inkârı, insanlığın vicdanını sarsmakta, insanlık değerlerinin,  topluluklarca temsil edilen kültürel ve diğer katkıları açısından büyük kayıba yol açmakta ve soykırım doğal hukuka, BM’nin ruhuna ve amaçlarına aykırıdır!

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), geçtiğimiz günlerde, soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçları araştırmak üzere, “ Uluslararası Soykırım ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Enstitüsü ” adıyla bir üniversite bünyesinde Enstitü kurulmasına yönelik çalışma başlattı!

YÖK, belirli kriterleri taşıdığı değerlendirdiği bir üniversitede kurulmasını planladığı Enstitüde, sadece Ermenilerle ilgili asılsız soykırım iddialarına ilişkin değil, aynı zamanda Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Avrupa’ya kadar dünyanın her neresinde olursa olsun insanlığa karşı işlenen suçlara ilişkin araştırmaların da,  gerçekleştirilmesi hedefleniyor!

YÖK,  emperyalist devletlerin tarihin çeşitli dönemlerinde giriştikleri soykırım ya da insanlık suçu kavramı çerçevesinde değerlendirilebilecek uygulamaları, kimi coğrafyalarda halen devam ettiğine, işaret ediyor!

YÖK, insanlık tarihinin emperyalist ülkelerin işgal ettikleri ve sömürdükleri topraklarda yaşayan halkların egemenlik haklarını yok sayma, onları katletme, sürgün etme, dillerini değiştirme, asimilasyona tabi tutma, dini yaşayışlarına müdahale etme ve onlara gaddarca davranma gibi pek çoğu insanlık suçu oluşturan politikalarına tanıklık ettiğine, dikkat çekiyor! ​

YÖK, dünyanın neresinde olursa olsun emperyalist ülkelerin geçmişte ve/veya günümüzde işlediği suçlar, kurulacak olan bu Enstitü bünyesinde bilim ve hukuk düzleminde akademik bir üslupla ele alınarak, araştırmaların sonuçları ulusal ve uluslararası kamuoyu ile paylaşılmak üzere raporlanacak! ​

YÖK, uluslararası boyutta araştırmalara imza atması hedeflenen bu Enstitüde sadece Türk akademisyenler ve araştırmacılar değil, aynı zamanda yabancı bilim insanlarının da görev alması planlanıyor!. ​

YÖK, belirlenecek bir üniversite bünyesinde kurulacak bu Enstitü, insan kaynağı açısından YÖK tarafından desteklenecek, kapsamına denk çeşitlilikte bir akademik yapılanmaya kavuşturulacak! Doktora Projesindeki insan kaynağı da bu Enstitüye katkı sağlayacaktır!

Kadim Türk devlet Aklı denetiminde ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Yüksek Öğretim Kurumunun, Uluslararası Soykırım ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Enstitüsü kurulmasına yönelik girişimi akabinde,  çok medeni iki Avrupa devletinden mezkûr konudaki hamle ve açıklamalarına şahit olduk! Neden acaba?

Fransa Devlet Başkanı Macron, Ruanda’yı ziyaretinde, soykırım anıtında yaptığı konuşmada, sorumluluğumuzu kabul etmeye geldim! Yüz binlerce kurbanı bu cehenneme terk ettik! Fransa suç ortağı değildi. Dökülen kan, Fransız askerlerinin eline bulaşmadı! Sorumluluğumuzu kabul etmek karşılıksız bir jesttir! Geçmişteki uzun sessizlikten sonra bunu kurbanlara borçluyuz! Bu kabullenme süreci, bize bu karanlıktan çıkıp yeniden birlikte yürümeyi umut ediyor! Bu karanlıktan geçenler belki bizi affedebilir, böylelikle kendimizi affetmemizi sağlayabilir, diyormuş!

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas yaptığı yazılı açıklamada; Biz artık, Namibya’da meydana gelen olayları, bugünün perspektifinden baktığımızdan soykırım olarak görüyoruz! Tarihi ve ahlaki sorumluluk anlayışıyla, Almanya’nın Namibya’dan ve öldürülenlerin akrabalarından özür dilediğini!  Kurbanların maruz kaldığı çok büyük eziyeti tanıma jesti olarak bu ülkenin kalkınmasını ve yeniden inşasını 1,1 milyar euro tutarındaki mali yardımla destekleyeceğiz, diyormuş!

Fransa ve Almanya panik halinde ki özür açıklamaları ve yaptıkları soykırımları kabul çırpınışları başlaması akabinde, soykırım yapmış olan medeni ülkelerin de sıraya girmesi beklenmektedir! Tamamı tarihlerinde ki insanlık suçları ve yaptıkları soykırımları bir bir itiraf edecek ve kabul edecekler! Soykırım yaptıkları halklar ve dünya insanlığından özür dileyecekler! Akabinde de tabii ki soykırım tazminat davaları gelecektir!

Türk milletinin tarihinde ve hiçbir evresinde, zulüm ve katliam yoktur! Saçma sapan belge ve bilgiler ile Türk milletine çamur atmaya çalışanlar, atmaya çalıştıkları çamurda bir bir boğulacaktır! Kendi tarihleri yalan, dolan, yıkım, kan ve katliam üzerine bina edilmiştir! Kan olmadan yaşayamazlar! Katliam olmadan yapamazlar! Yıkım olmadan duramazlar! Bugün gördüğümüz zenginlik ve rahatlıkları da,  kan ve gözyaşı üzerine bina edilmiştir!

Türk, ihya ve inşa demektir! Türk, yenidünya düzeninde, dünyanın her bir bölgesine, tarihte olduğu gibi, Adalet dağıtmak, hakikati yaymak, mazlum milletlere hami olmak, insanlığı ihya etmek, ülkeleri de yeniden mamur ve inşa etmek üzere, vicdan yolculuğunu başlatmıştır!

Türk, dünya insanlığının vicdanıdır! Dünyada yeni bir dönem başlamaktadır! Eski dünyanın uluslararası kurumları bir bir yıkılmaktadır! Dünya insanlığını bir yalan üzerine katleden ve sömüren devletler, tünelin ucunda ki YOK OLUŞLARININ ışığını gördükleri için ön almaya, şirin görünmeye ve şaklabanlıklar yapmaya başlamıştır! Devamı da gelecektir!

Siyaseti ve Gündemi Okumak!.

Malcolm X; Eğer dikkat etmezseniz medya, mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri de sevmenize sebep olur, diyor! Neden acaba?

Bilgi çağı olarak nitelendirilen ve kişisel yeteneklerin ön plana çıktığı günümüzde, birey, yaşam alanı içerisinde, gereksinimlerini gidermek, duygu ve düşüncelerini başkaları ile paylaşmak, mesaj vermek, bilgi kazanmak ve dengeli biçimde yaşayabilmek için toplumdaki diğer bireylerle iletişim kurmak zorundadır!

İletişim hayatımızın önemli bir parçasıdır! Okumak ve okuryazarlık nedir, gündemi ve siyaseti okumak nedir, büyük resmi görmek nedir, medya okuryazarlığı ve dijital medya okuryazarlığı nedir, izah etmeye ve medya mesajlarına maruz kalan bireyin hata yapmamak, devlet ve milletine karşı gaflet ve ihanet konumuna düşmemek adına, nelere dikkat etmesi gerektiğini izah etmeye çalışalım!

Kişiler arası iletişimin en temel öğesi dilin etkin kullanımı, hem kişilerin toplum içinde diğer kişilerle iyi bir iletişim kurması ve hem de temel dil becerileri olarak kabul edilen okuma, yazma, dinleme, konuşma, anlama, yorumlama ve eyleme geçme becerilerinin gelişmesine olanak sağlar!

Okuduğunu ya da dinlediğini anlamayan, bilgi, düşünce ve duygularını sözlü veya yazılı olarak;  doğru, açık ve anlaşılır bir şekilde ifade edemeyen kişi, yanlış yorumlarda ve hatta yanlış eylemlerde bulunabilir!

Yanlış anlama ve yanlış anlaşılmadan kaynaklı iletişim kazalarına şahit olmaktayız! İletişim kazaları akabinde, gönlü kırılan kişiler ve bazı durumlarda muhataplar kendini tabii ki savcılıklarda bulacaktır!

Okuma ve okuduğunu aktif anlama becerileri; bir metne dökülmüş sözcük ve kavramları seslendirme, yineleme, ezberleme ya da belleme değildir!

Yazıya geçirilmiş veya sözcüklere dökülmüş, anlamlandırılmış ya da kodlanmış kelime, kavram, cümle, görsel gösterge, işaret, paragraf veya metinlere can verme,  bunları algısal birtakım işlemlerden geçirerek işlevselleştirme, belleğe yerleştirme, bilinçli olarak yeniden aktif olarak anlama, anlamlandırma, yorumlama ve eyleme geçme işlemidir!

Birey, okuma ve okuduğunu anlama sürecine tam anlamıyla bir işlerlik kazandırılabilmesi için, öncelikle, sözcükten başlayarak, görsel gösterge, işaret ve cümlelere kadar devam eden anlam bağıntılarının iyi bir şekilde özümsemesi, anlamlandırması, yorumlaması ve metinden bir sonuç çıkarması beklenir!

Medya okuryazarlığı; kamuoyunun, görsel, işitsel ve basılı medya mesajlarına erişebilme ve erişilen medyaları eleştirel bakış açısı ile çözümleyip anlama, yorumlama ve değerlendirebilme becerisidir! Medya alanında yapılan çalışmalar, medya okuryazarlığı eğitimi olarak adlandırılmaktadır!

Dijital okuryazarlık;  akıllı telefon, tablet, dizüstü bilgisayar, masaüstü bilgisayarlar ve ağ cihazlar aracılığı ile bilgiyi bulma, araştırma, anlama, analiz etme, üretme ve paylaşabilme becerilerini ifade eder!

Medya, toplum ve özellikle çocukların fiziksel, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğu iddia edilmektedir!

Normal bir vatandaş, günde ortalama üç ile beş bin arasında, görsel ve işitsel mesaja maruz kaldığını bir kenara not edelim!

Medyada bu kadar mesaja muhatap olan kişi; mesajlarda ki yalan, yanlı ve yönlendirme olup olmadığını nasıl ayıklayacaktır? 

Bu kadar mesaj arasında, mesajı verenin nasıl bir kodlama yaptığı ve görsel göstergeler ile hedefinin ne ve neler olduğunu, işinde ve aşında ki bir vatandaş nasıl çözümleyebilecek, anlayabilecek, anlamlandırabilecek ve yorumlayacaktır? Tabii ki işi çok zordur!

Medya iletilerinin kendine özgü yapısı, dili, şifresi, kodları, işaret, görsel gösterge ve eşik bekçilerinin de hangi küresel ve emperyalist güçlerin adamı olduğu ve kimler tarafından yönlendirildiği ve beslendiği ya da kullanıldığını da unutmamak gerekir!

Medyada ki mesajların hedefi nedir? Nereye varılmak istenmektedir? Kim veya kimler, medya üzerinden savaş vermektedir?

Aksi halde mesajları ve gündemi okuyamamaktan kaynaklı, hata yaparız! Aksi halde, devlet ve millete karşı yanlış yerde konum alabiliriz! Bilinçli olarak, devlete karşı yapılan hainlik ve ihanetin gereğini devlet yapacaktır? Peki,  farkında olmadan ve gaflet halindeki hainlik ve ihanete neler demeli?

Yüz yıl önce yalan, yanlı ve sahte haberler ile Osmanlı İmparatorluğunun nasıl parça parça edildiğini hatırlatmak isterim! Yakın tarihte bölgemizde Irak, Libya ve Suriye gibi ülkelerin sahte haberler ile nasıl karıştırıldığını, vatandaşın birbirine nasıl kırdırıldığını ve devlet otoritesi ortadan kalkınca, kaos ortamından kimlerin beslendiğini ya da ülkeye çökmeye çalıştığını da asla unutmayalım!

Medyadaki mesajlar üzerinden, beş bin yıllık Kadim Türk Devleti Aklı, hafızası, geleneği ve devlet sistematiğine zarar vermeye kalkışan küresel güçler ve içeride ki bizden görünümlü işbirlikçi ve işbirlikçi ekol temsilcilerine karşı, mesajlarını ve gündemi net okuyabilmek, yanlış yerde konum almamak adına,  her daim uyanık olmalıyız!  

Haber, yazı, metin veya başkaca iletişim mesajları, yeniden okumalı, yeniden anlamalı,  yeniden istişare etmeli, yeniden anlamlandırmayı ve yeniden bir daha bir daha yorumlamalıyız!

Devlete Rağmen Devletçilik Oynanmaz!.

İnsan; duygu, düşünce ve eylemlerinden sorumludur!  İnsan, aklının çapı ve idrakinin boyutları oranında,  yapıp ettiği şeylerin sonuçlarından da sorumludur!  Her durumda ve her fiilinde sorumlu bir varlıktır, insan! Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır, buyurmaktadır!

Türkiye’de devlet adamları daha büyük bir sorumluluk altındadır!  Bulundukları konum, birikim, makam ve mevkileri, onlara göstermeleri gereken üstün bir sorumluluk yüklüyor! Neden acaba?  Bu asil millete, ihanetin bedeli hem bu dünyada hem de diğer tarafta çok ağırdır!

Eskilerin ifadesi ile tarih tekerrürden ibarettir! Peki, bugün yaşanan tüm olay ve olgular, tarihte yaşanmışlıklar çerçevesinde, bir izdüşümü ya da yansıması var mıdır? Var ise tarih ibret alınmış olsa tekrardan ibaret midir?

15 Temmuz hain darbe kalkışmasından itibaren Devlet sistematiğine hâkim olan Devlet Aklı, üç koyunu gütmekten aciz ve üç koyun versen kaybedecek olan siyasetçi ve kendi ikballerinin devamlılığını adına siyasi yapıya çöreklenmeye çalışan miras yedilere, asla izin vermeyecektir! Devlet, mezkur yapıyı yok eder ve miras yedi ekollere asla teslim etmez! Devlet, Kadim Devlet Aklının bağımsız politika yolculuğuna, kurucu irade lider ve kadrolar ile devam edecektir! Birileri güç ve iktidarlarının devamlılığı adına dolaylı itiraz etmektedir!

Yeni kurulmakta olan yenidünya düzeninde ki Türk Devlet sistematiğine hangi ekol temsilcileri hâkim olacaktır? Kavga da buradan kaynaklanmaktadır! Elbette ki kurucu irade ve kuvay-i milliye ruhu yerli ve milli vatan evlatları! Başkaca bir tercihimiz yoktur!  Aksi halde, bir yüz yılı daha,  hem ülkemiz, hem milletimiz, hem bölgemiz ve hem de mazlum milletler adına,  kaybederiz! Böyle bir lüksümüz olamaz!

İnsanlık tarihi ve devletlerin mazisi, ihanetler ve hatalar silsilesi ile doludur!  Dünya insanlık tarihinde bu kadar devlet ve imparatorluk neden yıkılmış ve   tarihin tozlu raflarında yerini neden almıştır? Acaba neden?

Dünya insanlık tarihinde tespit edilen on altı Türk Devletinden dem vuruyoruz! Peki, bu kadar Türk Devleti neden yıkılmıştır? Dışarıdan gelen saldırı ve düşman etkilerini anladık, içerideki hainlik ve gafletleri nereye koyacağız?  Allah, kimseyi, bu asil millete düşman etmesin! Allah,  kimseyi, bu asil millete farkında olmadan ihanet konumuna da düşürmesin! Âmin!

İnsan denen varlık, yaratılış gereği zayıf ve acizdir! İnsan denen varlık, hatalar ile mücehhezdir! İnsan denen varlık, dünyalık, makam –  mevki, para –  pul ve kadına zafiyetinden kaynaklı her an hataya düşebilir ve yamulabilir!

Türk Devlet Aklı, devlet ve milletine karşı yamulan, gaflete düşen ve ihanet eden,  sıfatı ve unvanı ne olursa olsun, siyasetçi ya da gazeteci kimliği altındaki kişilerle,  bir gün hesaplaşır! Devlet Aklı, sadece mühlet verir fakat ihmal etmez! Devlet Aklı, devlet ve millete karşı gaflet ve ihaneti asla unutmaz! Devlet Aklı,  milletin malına göz diken gözleri bir gün oyar! Devlet Aklı,  milletin malına el uzatan elleri bir gün kırar! Mezkur kişileri, zamanı geldiğinde, kodese gönderir ve haksız elde ettikleri tüm mal varlıklarına el koyar! Bizden hatırlatması!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah;  Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla!  Hiç kuşku yok, lütfü bol olan yalnız sensin, buyurmaktadır!

Kadim Türk Devlet Aklı denetimindeki Büyük ve Güçlü Türk Devletinin 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerine, kurucu irade kadrolar ile salimen devam etmesi, devletin varlığı ve   milletin birliği, istikbal, istikrar ve beka yolculuğunun inkıtaa uğramadan devamlılığı adına, içeride arıza çıkarma ihtimali kişi veya ekol temsilcilerini tasfiye etmek zorundadır!

Türk Devlet Aklının belirlemiş olduğu bağımsız ve istiklal planına aykırı iş yapan veya yapma ihtimali olan kişi ve ekol temsilleri, bu kutsal yolculukta geride kalacaktır! Kadim Türk Devlet Aklı, Kızılelma ve Turan yolculuğunda sorun çıkarma potansiyeli olan kişi ve ekoller ile yollarını ayırmak zorundadır!

Aksi halde, yolda kalırsınız! Aksi halde, yolunuzu ve hedeflerinizi kaybedersiniz! Aksi halde, tarih olursunuz! Aksi halde, yenidünya sistematiğinde sadece bir figüran olarak yer alırsınız! Başka bir Türk Devleti kurulmayacağına göre! 

İnsanı Yaşat ki, DEVLET Yaşasın -2-

Şeyh Edebali, Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Beye nasihatlerinde şöyle ifade buyurmaktadır! Ey Oğul!   Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!  Zümrüt-ü Anka’nı iyi seç ki, Kaf Dağı sana yakın olsun! Zümrüd-ü Anka ve Kaf Dağı!.

Kitleleri etkileme ve sürükleme kapasitesi olan, karizma ve vizyon sahibi liderin özellikleri ve devlet adamı kimdir, devlet adamı kime denir, her siyasetçiye devlet adamı diyebilir miyiz,  izah etmeye çalışalım!

Siyaset meydanlarda yapılır! Siyaset adamı ve özelliklede siyasi parti başkanı,  karizmatik ve liderlik özellikleri olmalıdır! Siyaset adamı, seçimi kazandıktan sonra siyasetçi kimliğini bir kenara bırakmalı ve artık devlet adamı olmalıdır! Aksi halde bizim gibi ülkeler yerinde saymaya ve patinaj yapmaya devam eder!

Devlet dediğimiz kurumda, birlik ve beraberlik adına,  süreklilik esastır! Devletin bekası adına, değişmez kurallar bütünü vardır ve olmalıdır! Her siyasi parti veya siyasetçiye göre, devletin değişmez kurallarında esneklik olamaz! Siyasetçi, devletin bekası ve milletin birliği adına bu kurallara uymak zorundadır! Uymadığı durumlarda neler olduğunu tarihin tozlu raflarından okuyabiliriz!

Devlet ve millete hizmet etmesi için göreve başlayan, amir, memur, müdür,  emniyet müdürü ve daha sayamadığımız devletin tüm memurları;  onun, bunun, şunun adamı veya şu siyasetçinin yakını ve kontrolünde gibi ifadelere şahit olmaktayız! Ne demekse?

Devletin amiri veya emniyet müdürü, savcısı ve hâkimi,  neden birisi veya birilerinin yakını ve adamı olmak zorundadır? Yoksa bu kişilerin maaşını ifade edildiği gibi adamı oldukları beyler mi ödemektedir? Devletin memuru, kimsenin adamı olmak zorunda değildir! Devletin amiri de memuru da devlet ve millet için çalışmak ve hizmet etmek zorundadır! Devletin memuru, kişi ya da belirli zümrelere hizmet etmesi için atanmamıştır!.

Devlet memuru olup, aldığı maaşı beğenmeyen ve bu kadar maaşa ancak bu kadar çalışma zihniyetine de anlam veremiyorum!  Aldığı maaşı beğenmiyor ve niteliklerine göre özel sektörde daha fazla maaş alabileceğine inanıyorsan, devleti neden meşgul edersiniz? Devlet ve millete hizmet etmek için hem eğitim,  hem ehliyet ve hem de liyakat sahibi gençler beklemektedir! Devleti ve milleti meşgul etmeyin! Boşaltın o makamları!

Dünya tamamen dijital bir sisteme dönerken, devletimiz de bu yönde adımlar atarken, devlet memuru fakat elli sekiz yaşın üzerinde bilgisayar klavyesinin ENTER tuşundan bihaber kişiler ile mi dünya ile rekabet edeceğiz? Bu kişileri, eski yasalarda olduğu gibi  altmış beş ya da altmış yedi yaşına kadar, bu  asil millet beslemek zorunda mıdır?!

Lider;  bulunduğu çevreye fayda sağlayan, süregelen gelenekte köklü değişiklikler yapan ve çevreyi yönetmek için sorumluluk, sezgi, zekâ ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalar taşıyan kişiye denir!.

Lider; çevresinde bulunan bireyleri hitabet gücü, sahip olduğu bilgi ve vizyonu ile etkileyip, sürükleyen bir yapıya sahiptir!

Lider; güçlü sosyal değerler sayesinde çevresinde yarattığı karizma ve  sahip olduğu örnek kişilik ve tutarlı davranışla ile  etkin bir rol modeli olmasına yol açar!.

Devlet adamı, siyasetten geldiği gömleğini çıkaran ve devlet gömleğini giyen ve onun kurallarına uyandır!

Devlet adamı, görevine başlarken ettiği yemine sadık kalandır!

Devlet adamı, yasalara ve yargıya saygılı olandır!

Devlet adamı, devlet ve milleti yaşatmak için vardır!

Devlet adamı,  devletten beslenen, semiren ve yaşayan değildir!

Devlet adamı,  bir zümre veya gruba değil, sadece vatandaşa hizmet eder!

Devlet adamı, siyasi yandaş ve nepotizme hizmet etmez!

Devlet adamı,  devletin memurunu sadece ehliyet ve liyakate göre atar, yandaş ve sadakate göre değil!

Devlet adamı, hak ve adalete dayanır,  devletin tüm kanun ve kurallarına biat eder!

Devlet adamı, adaletin olmadığı yerde zulmün olacağını ve zulüm ile de abad olunmayacağını bilmelidir!

Devlet adamı, ilim, bilim, evrensel değerler ve devletin kuralları ile konuşur!

Devlet adamı, vicdana hitap eder, cüzdan ve dünyalık kişisel çıkarlar ile iştigal etmez!

Devlet adamı, kendini,  devlet ve milletin hizmetine adar!

Devlet adamı, yaptığı işlerden kaynaklı,  vatandaştan itaat ve minnet beklemez!

Siyaseten Bir Devir Kapanırken!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından itibaren devlet yönetimi ve sistematiğine, beş bin yıllık Kadim Türk Devlet Aklı ve geleneğinin tamamen hakim olduğunu yazılarımda her daim ifade etmeye ve vurgulamaya çalışıyorum! Devlet Aklı, ne demekse?! Beş bin yıllık kadim bir Devlet hafızası, ne mana ifade ediyorsa?! Türk Devleti bir çadır devleti ve bir Norveç veya İsveç olmadığına göre!    

Dost sohbetlerinde, konu buralara kadar geldiğinde, sitem ve serzenişlere muhatap olduğumuzu ifade etmeliyim! Siyaset başka bir şeydir! Seçimle iktidara gelen hükumet başkaca bir şey! Devlet sistematiği ise bambaşka bir şeydir! Siyaset seçimle iktidara gelir, meydanlarda vatandaşa verdiği vaatleri,  devletin imkanları çerçevesinde yerine getirebilir ya da getiremez! Fakat bir sonraki seçimde, vatandaş tercihini başka bir siyasi parti ve liderden yana kullanabilir! Demokrasi dediğimiz olgunun güzelliği de buradan kaynaklanmaktadır!.

AK Parti, 2002’de ülkenin bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal şartlar yani konjonktürü çok iyi okumuş ve vatandaşın büyük bir teveccühü ile iktidar olmuştur! On dokuz yıllık bir siyasi iktidar, hükümet ve siyasi teşkilatın yıpranması ve teşkilat üyelerinin de yozlaşması tabii ki doğaldır!

AK Parti iktidarları döneminde, devlet memurluğu, makam, mevki ve para ile ilk defa buluşan kişiler, kendini kaybetme noktasına gelmiştir! Para, kadın, makam ve mevki, mayası ve cibilliyeti bozuk insanı değiştirebilir! Ben neymişim ağabey triplerine girebilir! Bazıları devlet ile kendini eşdeğer görme hülyalarına kapılabilir!. Tabii ki uyandırmak gerekir!.

Devletin en üst düzey memurundan aşağıdakine kadar, devletin makam, mevki ve parası, kendisinin olmadığını ve buraların geçici olduğunu, babasından miras kalmadığını,  kendisinden önce bu makamlarda kimler ve kimlerin bulunduğunu, bu makamların sadece ve sadece vatandaşa hadim ve hizmet etmek için var olduğunu, hiçbir zaman aklından ve fikrinden çıkarmamalıdır!

Çıkaranlar ile devlet her daim adalet önünde hesaplaşır!. Haksız şekilde elde ettiği tüm dünyalıkları da, günü geldiğinde almasını bilir! Haram ile yol alınamaz! Tüyü bitmemiş yetim malına el uzatan haramzadelerin,  ellerini  devlet günü geldiğinde kesmesini de bilir!.

Peki, sahada karşılaştığımız  realite böyle midir?! Aman Allah’ım!. Sahada duyduklarımız karşısında, aklımıza mukayyet olmakta zorlanıyoruz! Peki, neden?!. İnsan; et, sinir ve duygudan yaratılmıştır!. Eskiler ne güzel ifade buyurmuş!. Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var!  Şahit olduklarımız karşısında, ne padişahı, adamlar başkaca bir şey olmuş!.

AK Partili eski bir milletvekilinden  gelen sese kulak verelim!. Buraya kadar böyle geldi ama bundan sonra böyle gitmez!. Millet adına siyaset yapanlar iki şeye dikkat etmeli; Her daim milletle beraber olmalı ve dahi milletin hadimi olmalı!  Milletin talepleri doğrultusunda ve milletin istediği kişilerle yol yürümeli, diyormuş!.

Yine AK Parti içinden eski bir vekil ve MKYK üyesi; özellikle pandeminin başından beri sanki salgının tek merkezi restoranlarmış gibi muameleyi bırakıp, ayrıca tuhaf çelişki izlenimi veren başka serbestliklerin bir mantığa oturması bekleniyor!  Üstelik bu serbestlik zaten on yedi gün öncesi aylardır olan durumla aynı kafa karışıklığına ve sokağın büyük tepkisine neden olacağı net olan bu genelgenin acilen revize edilmesi ve kademe mantığıyla yasaklanan ne varsa bir tarih öngörüsü olmalı, diyormuş!

Peki, mezkur açıklamalar ve yaşanmışlıklar çerçevesinde siyasi  değişim nasıl olacaktır?! Ya da değişimin vakti ve saati gelmiş  midir?! Vakti gelmeden çiçek açmayacağına göre!. Nasıl bir lider devletin başına gelecektir?!  Hangi siyasi parti ve lideri   erken bir genel seçimde çoğunluğu göğüsleyebilecektir?! Kabul ve ön kabulleri yıkmak atomu parçalamaktan daha zordur!. Devletin sahibi kimdir?! Devlet, millet için değil midir?! Devlet, birilerinin tapulu malı mıdır?!. Hükumet nedir?! Devlet,  kimdir veya nedir?!. Devlet ve hükumet aynı şey midir?!

Hem beş bin yıllık bir devlet geleneği ve hem de Kadim Türk Devlet Aklından dem vuracağız, fakat devletin başına gelmesi muhtemel kişi ve kadrosunun da torbadan veya tombaladan çıkması  bekleyeceğiz?! Bu ne yaman çelişkidir! Peki, Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü nasıl işleyecektir?!

Ya da önceki yıllarda olduğu gibi dış destekli bir ekol temsilcinin gelmesini mi bekliyoruz?! Türkiye’de  dış destekli ekol temsilciler devri kapanmıştır!. Tek bir ekol vardır?! Büyük ve Güçlü Türkiye hedefleri için mücadele edecek ve çalışacak, 2023 – 2053 ve 2071 ülküsü ve vizyonuna da katkı verecek,  devletin kurucu kadrosu ve Kuva-yi Milliye ruhu, yerli ve milli ekol temsilcileri,  siyasi  nöbeti devir alacaktır!. 

Siyasette Yolun Sonu Görünüyor!..

Gündem çok yoğun!. Mesleğin içinde bir gazeteci ve iletişimci olarak,  gündemi takip etmekte ve yetişmekte zorlanıyoruz!. Peki, bu kadar yoğunluk arasında,  işinde ve aşındaki bir vatandaş ne yapacaktır?!. Tüm bu yaşadıklarımızı, normal bir vatandaşın takip etmesi ve gelişmeler hakkında fikir yürütmesi, yorumlaması ve bir seçim döneminde karar verebilmesi gerçekten çok zordur!.

Bu asil millet feraset sahibidir!. Asil Türk milletinin feraseti her daim zor dönemlerde gereğini yapmıştır! Mazlumu da zalimi de çok iyi bilir; haklıyı da haksız olanı da!. Bu millet, adalet ve hakikat ehlidir!. Tabii ki nerede durması ve kimi de seçmesi gerektiğini de çok iyi bilir!

Tüm bu gelişmeler, aslında, bir dönemin yani siyasal İslam’ın son demleridir! Birileri adına ellerinde malzeme alınmakta, bir dönemin bittiğinin işaret göstergeleri ve yolun sonu görünmektedir! Peki, şöyle bir soru hemen aklımıza geliyor?!

Birilerinin geçim kaynağı malzemeyi kim ellerinden almaktadır?!  Kim ya da kimler?! Yoksa DEVLET ve Kadim Türk Devlet Aklı mıdır?!

Son günlerdeki gelişmeler ve olaylar zinciri hakkında, dost meclisi sohbetleri ve yazılarımızda, bazı analiz, tespit ve öngörülerde bulunuyor,  strateji geliştiriyor, akabinde bıyık altından güleni mi ararsınız, arkamızdan konuşanları mı? Aman, Allah’ım! Tabii ki sorun değildir!

Onlar; sefil, akılsız, cahil ve avam biri ile karşılaştıklarında, SELAM der geçer giderler!

Her Peygamber, kendi toplumuna,  yeni bir bilgi ile geldiği zaman, dönemin ileri gelenleri yani her şeyi bilen ve dünyalık sahipleri, bu bilgi bize gelmeliydi ve sen kimsin diye alay ettiklerini, hatta peygamberlerini de öldürmek istediklerini de, hatırlatmadan geçmeyelim!

Bilgi ağırdır! Bilgi sorumluluk ister! Bilgi her kişi ile paylaşılmaz ve bilgiyi de her kişi taşıyamaz!

Sosyal bilimler ve özellikle de toplumların gelişmesi ve değişimi üzerine, iletişimci ve sosyologlar, öngörü ve strateji geliştirir! Peki, neden? Sosyal bilimler, fen ve matematik bilimleri gibi 2+2’nin her zaman dört ettiği bir bilim değildir! Çünkü konu insan ve toplumdur! Et, kemik, sinir ve duygulardan yaratılmıştır!

Sosyal bilimler de, 2+2 bazen dört,  bazen yirmi iki ve bazen de kırk dört ettiğini unutmayalım! Nasıl olacak dediğinizi de duyar gibiyim! Yaşayıp hep birlikte göreceğiz!. Zamanın bir ruhu vardır ve zaman her şeyin ilacıdır! Zamanı gelmeden çiçek açmaz ve  ağaçlar da meyve veremez!.

2001 ekonomik krizi ve 2002 genel seçimler öncesine dönelim,  geriye doğru bir projeksiyon geliştirelim! Siyasi geçmişi olmayan bir parti daha yeni kurulmuştur!

Başka partilerden aldığı millet vekilleri ile TBMM’de bir grup kurmuş ve seçimlere de girme hakkını elde etmiştir!. İktidarda ki partiler ile seçime girecek ve meydanlarda yarışacaktır!

Mezkûr parti ve lideri de, iktidardaki siyasi liderlerin umurunda değildir!  Seçim sonuçları açıklandığında, iktidarda ki üç koalisyon partisi barajı geçememiş, TBMM dışında kalmış, daha kurulalı bir yıl geçmeyen siyasi parti ve lideri seçimi göğüslemiş TBMM’de neredeyse yüzde altmış çoğunluğu elde edecek bir siyasi başarı sağlamıştır! Peki, bu başarı ve sonuç nasıl olmuştur?!

Bu ülkede,  her gün TV’lerde boy gösteren ve yazılı medyanın da çok bilen gazeteci, yazar,  akademisyen ve toplumbilimcilerine sormak gerekir! Şu anda yaşamakta olduğumuz sosyal  ve ekonomik kriz,  2001 ekonomik kriz ve 2002 genel  seçim öncesinden bir farkı var mıdır?! Medyaya yansımadığına bakmayalım ve evine ekmek götüremeyen insanımız, kutsal olan canı, haram olduğunu bile bile,  kıymaktadır! Neden acaba?!

Peki, yer altı dünyasının  açıklamalarına neler demeli?! Ya da şöyle diyelim, devletin deli ordusu liderinin açıklamalarına! Şunu unutmamak gerekir, DELİ olunmadan, asla VELİ olunmaz!.

Delilik ve Velilik arasında ince bir çizgi vardır! Ehlince malum olduğu üzere, Deli ve Veliler, Sır ile donatılmış ve sırlanmış kişilerdir!

Hem devletin DELİ  ordusu diyeceksiniz ve hem de bu gelişmeler de, sıradan ve spontane  olacak, öyle mi?! Kadim Türk Devlet Aklını nereye koymuştunuz?! Tabii ki bazılarına göre böyle bir akıl zaten yoktur!

Çünkü tarihteki Türk Devletleri, sıradan ve öylesine bir şekilde kurulmuştur! Birkaç kişi bir araya gelmiş, haydi bir devlet kuralım demiş ve on altı Türk Devletini de öylesine kurmuştur!

Peki, dünyada iddiası olan tüm küresel devletlerde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğundaki Deli ordusu nedir, izah etmeye çalışalım! Gerek kılık kıyafetleri ve gerekse de cesaretleriyle savaş meydanlarında korku salan,  Deli birliklerinin ortaya çıktığı ve esas itibariyle 16. yüzyılda devlet tarafından istihdam edildikleri bilinmektedir!  Adlarına yaraşır şekilde savaşan bu savaşçı grubun Osmanlı tarihinde savaş yeteneklerini sergilediği ilk muharebe, 1444 yılında Papalık önderliğindeki Haçlılara karşı yapılan Varna Savaşıdır!  Bazı tarihçiler tarafından gönüllü serhat kulu olarak görülen Deliler, 19. yüzyıla kadar önemli bir savaş unsuru olarak hizmet vermiştir! II. Mahmud’un reformlarıyla beraber merkeziyetçi politikanın gereği 1829 yılında bu savaşçı birlik lağvedilerek tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır!. Neden acaba?!.

Tüm bu gelişmeler, açıklamalar, olaylar ve olgular, dilime bir şarkıyı ve sözlerinin tekrarlanmasına vesile oldu!. Gelin birlikte okuyalım!.

Bana ne yazdan bahardan, bana ne borandan kardan,

Aşağıdan yukarıdan, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!

Geçtim dünya üzerinden, ömür bir nefes derinden,

Azrail’in gelir kendi, ne ağa der ne efendi,

Sayılı günler tükendi, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!

Bu dünyanın direği yok, merhameti yüreği yok,

Kılavuzun gereği yok, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!

Bak feleğin çemberinden, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!

YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR! YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!

Hamaset ile Sonuç Alınamaz!.

Ramazan Ayının son günleri ve özellikle de her yıl Kadir gecesinde, İsrail,  Kudüs’te, Müslümanların ilk kıblesi Mescidi Aksa da yaptığı zulümler, insani katliamlar ve vahşet yeniden sergilenir! Peki, neden?! Birileri her yıl aynı görüntüler ve zulümler üzerinden kime veya kimlere ne gibi mesaj vermektedir?! Ya da bunlara kim dur diyecektir?!

Kadir gecesinden itibaren yaşanan  insani vahşet, dünya üzerindeki Müslümanların  yediği yemeği boğazlarına dizmekte ve düğümlenmektedir!. Çünkü zulme karşı ellerlinden hiçbir şey gelmemektedir!  İmanın en zayıf konumu, buğz halinden öteye geçmemektedir!. Peki, yıllardır yaşanılan zulüm çerçevesinde birkaç soru soralım!.

Dünyada yeni bir düzen kurulmaktadır!. Kurulmakta olan düzenin başat aktörü, bölgenin  ve dünyanın küresel gücü Türk Devletini bölgeden uzaklaştırma operasyonları olabilir mi?!

İsrail’de iktidardaki yönetim, çok yakın bir tarihte yapılacak olan seçimde kaybetme ihtimaline karşı, içerideki seçmen kitleleri konsolide etme peşinde midir?! Her seçim döneminde aynı şeyleri yaşamak zorunda mıyız?!  Zulüm ile payidar olunmaz!

Dünya eski dünya değildir!. Türk Devleti de eski konum ve durumda asla değildir!. Askeri, teknolojik ve ekonomik olarak artık büyük bir güç  ve özellikle de  küresel bir güçtür!. Tarih, Coğrafya, Sosyal ve Kültür Aklı tüm bölgeler, gelecek ve biat edecektir!. Aksi halde, gönül coğrafyasına,  asla barış, huzur ve istikrar gelmeyecektir! Herkes seçimi yapmalıdır!

Tüm bu insani zulüm karşısında Filistin yönetimi neler yapmaktadır?!. Filistin yönetimi, duygu sömürüsü yapmakta veya Hamaset peşinde midir? Filistin yönetimi ve içeride etkin olan tüm dernek, vakıf ve kanaat önderleri bugün kesin bir karar vermek zorundadır!

Daha önce yaşanmış bazı gelişmeler ve olaylar üzerine,  Türk Devleti ile bazı devletlerin almış olduğu askeri kararları hatırlamaya çalışalım!. Peki, bu yasal kararlar neden alınmış ve  anlaşmalar da neden yapılmıştır?!.  

Dünya’da bazı devletler ve özellikle de Arap liderlerden gelen ambargo ve tepki üzerine, Katar yönetimi, Türk Devletinden askeri yardım talebinde bulunmuş ve ülkesinde bir Türk askeri üssünün kurulmasına yasal olarak izin vermiştir!. Neden?!.

Somali hükümeti de, Somali açıklarında yaşanılan korsan faaliyetleri ve iç karışıklıkları durdurabilmek ve vatandaşın da  içerideki barış ve huzuru adına, Türk hükümetinden askeri yardım  talep etmiş ve Sevakin Adasına bir Türk askeri üssünün kurulmasına yasal olarak izin vermiştir!. Neden?!.

Libya Milli Mutabakat hükümeti, kendi ulusal çıkarları çerçevesinde, küresel ve emperyalist güçler destekli General Hafter denetiminde ki zulüm ve insani katliamlara karşı, Türk hükümeti ile askeri bir  anlaşma imzalamış, askeri yardım talep etmiş ve Türk Askeri de yasal olarak Libyalı vatandaşın, can, mal, namus güvenliği ve huzuru için   gereken her türlü önlem ve tedbiri almıştır!.

Şimdi soralım! Yıllardır yaşanılan bu görüntüler ve zulümden içeride beslenen Filistin yönetimi, dernek, vakıf ve kanaat önderleri, Türk Devletinden neden  askeri yardım talep edemez?!  Filistin hükümeti, Türk devleti ile neden bir askeri anlaşma imzalamaz?! BM sözleşmeleri çerçevesinde,  Türk Devleti böyle bir talep gelmediği sürece, yapacağı her askeri operasyon, işgalci konumuna düşürecektir!. Filistin hükümeti de BM tarafından tanındığına göre!. Filistin hükümeti ve kanaat önderleri,   geçmişte yaşananları bir kenara bırakmalı, bölgenin barış, huzur ve vatandaşın da selameti adına, Türk Devleti ile acil ve ivedi olarak bir askeri anlaşma imzalamalı ve yasal olarak bir Türk askeri üssün kurulması için gerekli kararları bugün almalı ve  aksi halde bir daha da konuşmamalı, ağlamamalı ve sızlanmamalıdır!. Ya bugün hemen şimdi bu yasal kararı  almalı ya da ilanihaye  susmalıdır!.

İsrail zulmü  ve diğer  bölgelerdeki insani katliamlar akabinde, dünyadaki tüm dernek ve vakıf adı altında ki siyasal İslamcılar mahareti ile hamaset zirve yapmaktadır!. Hamaset ile bir yere varılamaz!. Sadece günü kurtarırsınız!. Gün, tepki ve re-aktif olmak değil, aktif, pro-aktif ve aksiyon geliştirme vaktidir!. Gün tüm parametreleri ile bir ve beraber olmak vaktidir!. Ya da dünyanın parlayan yıldız marka ülkesi Türk Devleti ve Türk Birleşik Devletler Birliği şemsiyesi altında  yerini almalıdır!. Yerini almayanların ağlamak ve hamaset yapmak lüksü olamaz!.

Allah’ım!. Ümmetin Suskunluğunu Sana Şikayet Ediyorum!..

Filistin işgaline karşı iki ayrı intifadanın öncülüğünü yapan ve vücudu felçli olmasına rağmen, Allah yolunda mücadeleden, direnişten geri kalmayan, Hamasın manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin Siyonistlerin düzenledikleri bir suikast neticesi 22 Mart 2004 tarihinde şehit edildi!. Allah rahmet eylesin!.

Filistin davasının yılmaz savunucularından Şeyh Ahmet Yasin’in ümmete hitaben yazmış olduğu mektubu;

Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikâyet ediyorum!

Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!..

Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!..

Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim!..

Tek isteğim benim gibi, Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!..

Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler!..

Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında?..

Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?..

Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!..

Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? ..

Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!..

Omuzlarımıza el verecek ve göz yaşlarımızı silecek bir bakış!..

Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı!? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;

Gücümüzü Topla!..

Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et! diye çağıramaz mı!?..

Buna da mı gücünüz yetmiyor!?..

Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:

Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!..

Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek!..

Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!..

Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!..

Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!.

Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!..

Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! ..

Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır!..

Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!..

Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!..

Allah’ım! Sana şikayette bulunuyorum Sana şikâyette bulunuyorum!..

Sana şikayette bulunuyorum!…

Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum!…

Sen mustazafların Rabbisin, Sen bizim Rabbimizsin, Bizi kime Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?..

Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsat edilmiş ekinler aşkına sana şikâyette bulunuyorum…

Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı ve birliğimiz bozuldu!. Yollarımız ayrıldı! Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz!..

Anlayana!.. Gönlü mühürlü olana, Kör ve Sağıra işittiremezsin!..

Covid-19 Sonrası Siyasi Değişim!..

Covid-19 sonrası  dünyada;  sosyal,  kültürel  ekonomik ve siyasi değişimlerin olacağını  yazılarımızda her daim vurgulamaya çalışıyoruz!. Peki, ifade edilen değişim nasıl olacaktır?!. Birinci ve ikinci dünya savaşı akabinde gelen değişimleri hatırlatmak isterim!. Bu savaşlarda ne kadar insanı kaybettiğimizi ve tarumar olan şehirleri de bir kenara not edelim!. Daha gerilere gidecek olursak, Rönesans ve Fransız İhtilali ile gelen yıkım ve değişimleri de unutmamak gerekir!. Değişim,  normal ve  şartlar gereği mi,  yoksa savaşlardan mı sonra mı gelmelidir?!.

İnsanoğlu  yaşadığı ve dünya  da dönmeye devam ettikçe, değişim kaçınılmazdır!. Durağan her şey kirlenir!. Değişmeyen tek şey değişimdir!  Peki, değişim nasıl olacaktır?! Değişime kim veya kimler, liderlik veya öncülük edecektir?!. Değişim akabinde gelen yeni durum, dünya insanlığının hayrına mı olacaktır?! Ya da yeni bir dijital  kölelik düzeni mi kurulacaktır?! Yoksa değişimi tetikleyen küresel güçler, tarihte olduğu gibi her daim karlı mı çıkacaktır! Sorulması  ve cevap bulunması gereken soruların bunlar olduğunu düşünüyorum!.

Covid-19 sonrası dünyada yaşanacak olan; sosyal, kültürel ve ekonomik değişimleri işin ehli uzman ve stratejistlere bırakalım!. Bu konudaki yorum ve gelişmeler hakkında izahatta bunacaklardır!. Bir iletişimci ve gazeteci olarak, dünyanın parlayan yıldız ve marka ülkesi, küresel güç olma yolunda ilerleyen  Türkiye’de ki  siyasi değişimin erken bir  genel seçim ile  kazasız ve belasız bir şekilde nasıl olması gerektiği ya da değişimin parametrelerini okumaya, anlamaya, yorumlamaya ve kaleme almaya çalışıyoruz!.

Cov,d-19 ile, hükümetlerin almış olduğu  sosyal ve ekonomik kararlar, insanları zor durumda bırakmaktadır! Tabii ki böyle bir gelişme de kitlelerin bir kıvılcım ile sokaklara dökülmesine sebebiyet vermektedir! Ya da şöyle soralım!. Kitleleri,  kim veya kimler sokaklara dökmektedir?! Hedefleri nedir?! Kitlelerin  sokak hareket  kalkışması, hükümetleri nasıl ve  ne  kadar zor durumda bırakmaktadır?! Hükümetler daha ağır müeyyide  almak zorunda kalabilir mi?! Aldıkları takdirde neler yaşanabilir?! Alınmadığı durumlarda  neler olacaktır?! Böyle bir gelişme ülke ve vatandaşın çıkarına mı olacaktır?! Ya da bu işleri tertip eden küresel ve emperyalist güçlerin mi?!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, pandemi vakalarının ülkemizde, Nisan ayında zirve yapması ve  Bilim  Kurulunun tavsiye ve önerileri çerçevesinde, Ramazan ayının son günleri ve Ramazan  Bayramı ile birlikte,  17 günlük tam kapanma kararını açıklamıştır!.

Tam kapanma kararının açıklanması akabinde, küçük esnaf ve özellikle de ücretsiz izne gönderilen ya da işinden ayrılan kitlelerin durumu da sorgulanmaya başlamıştır!. Ülkemizde her bir vatandaşın sabit gelirinin olmadığını da unutmayalım!. Büyük bir kitlenin sadece günlük yaşamakta olduğunu da hatırlatmadan geçmeyelim!.

Ülkemizde, günlük kazanan ve günlük yaşayan büyük bir kitle bulunmaktadır!. Tam kapanma ile, günlük kazandığı ile kimseye muhtaç olmadan hayatını idame ettiren, kimseye de bir zararı olmayan, yeri geldiğinde günlük kazandığı ekmeğini bölüşen, paylaşan ve infak eden küçük esnaf ne yapacaktır?! Şehrimizdeki  Esnaf Odalarına, kayıtlı atmış bin civarında küçük esnaf ve dört kişilik ailesi  ile  totalde 240 bin insanımızın olduğunu da  hatırlatmak isterim!.

Peki, tam kapanma kararının açıklaması ile, bazı sektör ve  işletmelerin açık kalması, vatandaşlar arasında, Devletin  Adalet ve Eşitlik ilkesi ile çelişmekte midir?! Böyle bir karar da vatandaş kime küsecektir?!  Devletine mi, yoksa kararların arkasında ki siyasi irade hükumete mi?!.

Peki, bürokratik oligarşiden kurtulalım derken, merkez ve taşrada, geçiş, ara ve  koalisyon dönemlerinden daha kötü bir şekilde vatandaşın işlerini, yasa ve kanunlar çerçevesinde yapmamak için elinden geleni yapan ve hatta vatandaşa eziyet eden devlet memuru,  siyasi iktidar ve hükumete iyilik mi yapmaktadır!. Siyasi irade ve hükumete yakın belediyelerdeki vatandaşa yapılan eziyet ve bugün git yarın gel durumlarını kaleme almak dahi istemem!.

Tam kapanma kararının açıklanması akabinde, açık olan  işletme çalışanlarının görev kağıdı alması gerektiği fakat  E-Devlet sisteminin tamamen çökmesi ya da sisteme  erişimin olmamasını ne şekilde ve nasıl izah etmeliyiz?! Peki, hem büyük devlet ve küresel güç olacağız derken, seksen dört milyonun aynı anda erişebileceği bir sunucu ve internet  altyapısı neden kurulmaz?!.  

Peki, tam kapanma kararının açıklanması sonrası, sahada yaşanan bazı gelişmelere neler demeli?! Birileri sanki siyasi iktidar ve hükümete zımnen tuzak kurmuşa benziyor! Ya da bilinçli olarak yapılan bir operasyon gibi! Yoksa Devlet Aklı kontrolünde,  erken bir genel seçimle birlikte yeni dönemin iktidarı olması muhtemel siyasi partiye, kitleler konsolide mi edilmektedir?!. Bilemiyorum!.

Peki, işinde ve aşında ki vatandaşın takip etmesi mümkün olmayan, son günlerde meydana gelen  baş döndürücü haberler, gelişmeler, olaylar ve açıklamalara neler demeli ve nasıl okumalıyız?! Bir el ya da güç, sanki siyasi değişim sürecinin daha hızlı bir şekilde yürümesi ve gerçekleşmesini  talep eder gibi!.  Ne diyorsunuz?!

Yazımızın başına tekrar dönelim, Covid-19 sonrası, dünyada ki, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi değişimlerin olacağını vurgulamıştık!. Peki, ülkemizde ki siyasi değişim nasıl olacaktır?! Devlet Aklı denetiminde gerçekleşen mezkur tüm haberler,  gelişmeler, olaylar ve olgular,  değişim için  sadece  erken ya da gününde yapılacak  genel seçim  ile, şartları olgunlaştırılmış,  2023 Büyük ve Güçlü Türkiye’si  için Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye ruhu kadroların  hazırlanmakta olduğunun işaret fişekleri, şeklinde düşünüyorum!.

Beyler!. Haydi!. Pamuk Eller Cebe!..

Covid-19 sonrası yeni normal hayat,  insan doğasına vahşi bir şekilde saldıran ve saldırılar sonrasında da bozulan fıtratın neden olduğu riskleri minimize etme stratejisidir!  Yeni normal hayat, riskler dünyasında insanoğluna nefes alabilmesi için yeni bir alan açma çabasıdır!. Peki,  nasıl olacaktır?!.

İnsanlık tarihi farklı zaman dilimlerinde toplumları etkileyen büyük kırılmalara şahitlik etmiştir! Bu tarihsel kırılma süreçleri büyük dalgalar yaratarak toplumlar arayışlara yönelmiştir!. Bu arayışların getirdiği yenilikler, farklı biçimlerde bütün toplumları etkileyerek, değişim ve dönüşüm tecrübeleri yaşatmıştır!.

Tarihte yaşanılan büyük kırılma ve dönüşümler incelendiğinde, bir bütün olarak insanlığın yaşadığı büyük bunalım ve krizler sonrası olduğu gerçeği görülecektir!.

Yaşadığımız zaman dilimi, büyük fırsat  ve büyük riskleri  de içinde barındırmaktadır!. Söz konusu riskler,  hızlı ve etkili bir şekilde yayılarak bütün dünyayı etkisi altına alabilen salgın hastalıktır!.

Peki, böyle bir dönemde neler yapmalıyız?! Elimiz ve kolumuz bağlı beklemeli ve  küresel şeytani planlara teslim mi olmalıyız?!  Yoksa imanın gereği, Nuh’un gemisine binebilmek için hazır  olmak gerekir mi? Hazır olmayanlar gemiye alınmadığını da hatırlatmadan geçmeyelim!.

COVID-19 sonrası ile ilgili üç temel öngörünün öne çıktığı söylenebilir! Birincisi, salgının sadece sağlık sistemini değil, yaşamın bütün boyutlarını etkileyeceği, öngörüsü! İkincisi, salgın sonrasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, iddiası!  Üçüncüsü,  yeni normalle yaşamaya devam edileceği, değerlendirmesidir!.  Her risk hazır olanlar için  bir fırsatı da barındırdığına göre!. Tüm mesele budur!.

Sağlık hizmetleri bireysel açıdan bakıldığında bir ihtiyaçtır!. Bütün bireyler yaşamını düzenli bir şekilde sürdürebilmek için sağlıklı olmayı arzu eder!. Sağlıklı olmayı gerçekleştirmek için de sağlık alanında kendini yetiştirmiş uzmanların sunduğu hizmetleri kullanır!

Covid-19 pandemisi, üretim süreçlerini etkileyerek bazı sektörlerin devre dışı kalmasına, tarım ve gıda gibi bazı sektörlerin öneminin artmasına ve yeni sektörlerin de ortaya çıkmasına yol açmıştır! Evde iş yapma oranı ve biçimlerinin artması, alışverişlerin online evden yapılmaya başlanması gibi dijital temelli gelişmeler ve yeni üretim sektörleri, toplumsal yaşamdaki etkileşim ortamları ve görünme biçimlerini ciddi anlamda farklılaştırmaktadır!  

Eğitim alanındaki uzaktan öğretim, teknoloji temelli yaygın bir döneme geçildi! Peki, uygulamalar değerlendirildiğinde uzaktan öğretim örgün öğretimin yerini alabildi mi? Uzaktan öğretim, örgün öğretimin yerini almadığı fakat  eksik kalan hususların olduğunu göstermiştir!. Yeni normal ile birlikte zamanla bu eksiklikler telafi edilecektir!   Covid-19 ortadan kalktığında yeni bir denge oluşacak ve uzaktan öğretim, eğitim kurumu bileşenlerinden biri hâline gelecektir!.  

Covid -19 sonrası yeni normal toplumsal hayat ve dengenin kurulmasında,  pandemi sürecinde geliştirilen; paylaşma ve yardımlaşma, dayanışma ve iş birliği imkânları, fedakârlık yapabilme ve empatik düşünce gücünü koruma gibi faktörler etkili olacaktır! Gün,  İnsan olduğumuzu ve birlikte yaşamak gerekliliğini yeniden  hatırlama vaktidir!.

Dünya toplumlarının pandemi sonrası yeni normale alışabilmesi bireysel, psikolojik, ekonomik ve sosyolojik anlamda çok kolay olmayacaktır! Küresel güçler, Türkiye’de kaos çıkarma ya da sivil itaatsizlik peşindedir! Söz dinleyen ve denetlenebilen bir  durum adına!.

Türk milletinin tarihten  gelen insani ve medeniyet özellikleri; paylaşma, yardımlaşma ve fedakarlık bu süreçte daha fazla önem kazanmaktadır!. İşyerleri kapanan küçük esnaf, ücretsiz izne gönderilen, işinden ayrılan  ve kısa çalışma döneminde gelir kaybına uğrayan kitleler, yeni normal hayata kolay bir şekilde adapte olabilmesi, sosyal ve toplumsal huzurun bozulmaması, küresel kirli ve sinsi  planın parçası ve destekçisi de olmamak adına, bir şeyler yapmanın  ya da elimizi taşın altına koymanın tam vaktidir!. Peki, bugün değil de ne zaman?!.  

Tuzu kuru, bir eli yağda ve bir eli balda ki, beyler ve bayanlar,  artık pamuk eller cebe!. Kenarda, köşede ve bankalarda  sermaye  yığan kişiler ve özellikle de kamu kurumlarından birkaç yerden maaş alan, devletin en tepesindeki memuru, milletvekili, ballı maaş alan hakim, savcı ve akademisyenler, özellikle de çifte emekli maaşı alanlar, ellerini ceplerine ne zaman atacaktır!. Bir aylık maaşınızı paylaşın, infak edin bir şey kaybetmezsiniz!  

Hem iman ettik diyeceğiz, hem cennet talep edeceğiz ve  hem de komşumuz aç yatmaya devam edecek, öyle mi?! Peki, gelmekte olan psikolojik, bireysel, sosyal, ekonomik  ve akabinde ki siyasal  kaos ve krizin  toptan altında  kalma ihtimalimiz nedir?!  Siyasi değişimler genellikle ekonomik buhran ve istikrarsızlıklar sonrası geldiğini de unutmayalım!. Sermayesi sadece siyaset olanlara sesleniyorum!.