Acele ve Yanlış Karar Vermenin BEDELİ!

Türkiye gibi jeo-stratejik ülkelerde, gündem çok kolay ve hızlı değişmektedir! Normal bir vatandaş,  gündeme yetişmesi ve takip etmesi, çok zor ve hatta imkânsız derecededir!  

Olay ve olgu meydana gelir,  vatandaş sadece sonuçlarını görebilir!  Vuku bulan olay ve olguları;  süreç,  detay, arka planı ve hatta ileriye yönelik olan etkilerini çok sonradan görebilir! Okuma yapabilirse, ne ala! Yapamaz ise zaten onu da göremez ve anlayamaz!

1990’lı yıllara kabaca bir göz gezdirdiğimizde, ne demek istediğim, kolay bir şekilde anlaşılacaktır. Ülkemiz ve bölge üzerinde hesabı olanlar, içerideki taşeronları vasıtası ile oluşturulan gündemi yakalamakta çok zorlanıyorduk. Acaba neden?

Bölge ve ülkemiz üzerinde hesabı olanlar, tekrar ve çok güçlü olarak gelmeye devam ediyor!  Daha önceki yıllarda olan ve olayları ne görebiliyor ve ne de cevap verebiliyorduk! Cevap verebilecek olan kişiler,  kanallar ve kurumlarımız, işbirlikçi taşeronlar maharetiyle,  işgal altında bulunuyordu!

Bir yüzyılı daha heba etmenin anlamı yok diye düşünüyorum! Bölge hakları adına bazı kararları almamız ve tarihin yüklemiş olduğu sorumluluğu yüklenmenin ve cesaretimizi toplamamızın vakti çoktan geldi ve geçti!

Ülkemiz ve bölgemizde meydana gelen ve yetişmekte zorlandığımız gündeme yönelik, LAO TZU öyküsü ve Hızır (as) ve Musa (as) kıssalarını; okumayı, anlamayı, anlamlandırmayı ve olaylara bir de bu zaviyeden bakmayı düşünüyor ve öneriyorum.

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlamış: Siz erken karar vermeye devam edin, demiş, ihtiyar!  Meydana gelen olayların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu, sadece Allah biliyor! Acele karar vermeyin! Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının! Karar; aklın durması halidir! Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur! Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar! Oysa gezi asla sona ermez! Bir yol biterken yenisi başlar! Bir kapı kapanırken, başkası açılır! Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz!

Hızır ve Musa aleyhi selamın hikâyesi; Bir gün Hızır (as) ile Hz. Musa yolda giderken Hızır (as) Hz. Musa’ya: Artık seninle burada ayrılıyoruz! Çünkü sen benim yaptıklarıma dayanamazsın, demiş! Hz. Musa ise hayır ben seninle gelmek istiyorum! Söz veriyorum yaptıkların hakkında sana hiçbir şey sormayacağım, demiş! Böylelikle yola çıkmışlar! Biraz gittikten sonra karşılarına bir gemi çıkmış! Bu gemi yoksullara aitmiş!  Hızır (as) bu gemide bir delik açmış! Hz. Musa bunu görünce; sen ne yapıyorsun, şimdi bu insanlar nasıl gidecekler, bunu neden yaptın, demiş!  Hızır (as.) ise, hani bana bir şey sormayacaktın! Tamam, buraya kadar artık seninle ayrılıyoruz,  demiş!  Hz Musa bunu duyunca, tamam bir daha ağzımı açmayacağım, demiş!  Tekrar yola koyulmuşlar!  Yolda giderlerken Hızır (as) bir çocuğu öldürmüş!  Musa (as.) iyice hiddetlenmiş ve sen ne yapıyorsun, o daha çok küçük, onu neden öldürdün, demiş!  Hızır (as.) yine, hani bir şey sormayacaktın, artık bu kadar yeter, seninle yollarımız burada ayrılıyor, demiş!  Hz. Musa tekrar özür dileyerek bir daha yapmayacağını söylemiş! Ve sonunda bir köye varmışlar! O köydeki kadınlardan su ve yiyecek bir şey istemişler!  Fakat kadınlar, Hızır (as) ile Hz. Musa’yı kovmuşlar! Buna rağmen Hızır (as.) köyün tam çıkışındaki yıkılmak üzere olan bir duvarı onarmış! Hz. Musa bunu görünce tekrar bağırmaya başlamış!

Ve Hızır (as.): Tamam, bu kadar yeter sana her şeyi anlatacağım ve seninle ayrılacağız! Gemiyi delmemim sebebi ileride sağlam gemileri ele geçiren korsan gemisi vardı! Gemiyi deldim ki o korsanlar gemiyi sağlam diye ele geçirmesinler! Çocuğu öldürmemin sebebi o çocuk büyüyünce inkârcı, kâfir bir çocuk olacaktı ve ailesine eziyetler edecekti! Bundan dolayı küçük yaşta öldürdüm ki büyüyünce böyle olmasın! Gelelim duvarı onarmama! O duvarın altında iki yetim çocuğa bırakılan miras var!  Bu duvar zamanla yıkılacak ve artık o arsayı ekin ekmek için kullanacaklar! Bu yüzden onardım ki çocuklar büyüyene kadar idare etsin, çocuklar büyüyünce mallarını alsınlar, demiş!

Ya karar verip, tarih – kültür ve coğrafya aklının gereği olarak,  zamana ve mekâna sahip olacağız! Ya da yine yüz yıl önce olduğu gibi birileri bizim adımıza karar verip; kavga – kaos ve kıtlıklarla boğuşacağız!  Ülke ve bölge olarak kaybedecek vaktimiz kalmadı! Varlık ve yokluk meselesi olduğunu anlayabilmek adına! Bir ve Beraber olmak zorundayız! Aksi halde, yüz yıl önce olduğu gibi lime lime ederler!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Bakara suresi, 216. Ayetinde;  Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır  ALLAH bilir siz bilemezsiniz, buyurmaktadır!

Her Şey Türkiye ile Başlayacak!

Ülkemiz ve bölgemizde, 100 yıl önce yeni bir dönemin başladığının ilk göstergelerini,  31 Mart vakası ile birlikte gözlemliyoruz!  Aslında bunun ilk işaret fişeklerini de 1839 Islahat ve 1876 Tanzimat Fermanına kadar götürebiliriz!

31 Mart Vakası ile tahttan indirilen Osmanlı padişahı ve yönetim derdest edilmesine rağmen, Tanzimat Fermanı’nın hükümleri 1922 yılına kadar cari kalmıştır!

Devlet yönetim kademesinde, küresel ve emperyalist güçlerin nasıl adamları mevcut ise bunu da çözümlemek ihtimaller dışındadır!  Artık, ülkemizde yönetim vb. konularda bazı uygulamalar eskisi gibi devam etmeyecektir!

Ülke ve bölge halkları, bu gelişmeleri hiçbir zaman anlayamadık! Emperyalist güçler, Osmanlı’yı parçalayabilmek ve her bir parçasına da kendi kukla yönetimlerini yerleştirebilmeleri için bu vb. gelişmelerin,   olması gerekiyordu!

Aksi halde, ne Osmanlı’yı bölüp parçalayabilirler ve ne de yer altı – yerüstü kaynaklarını, ülkelerinin refahı adına taşıyabilirlerdi!  Engellerin ortadan kaldırılması,  varlıkları için gerek şarttır!  Bunun için de içerideki işbirlikçileri vasıtası ile çok büyük bir destek sağlamıştır! 

Daha önce kendi ülkelerinde, ülkenin öz kaynakları ile okutmuş olduğu,  ülkenin geleceği adına yurtdışında yetiştirdikleri, eğitim aldıkları ülkeler adına;  çalışmalara, ihanetlere ve işbirlikçiliğe başlamıştır!

Adamlar;  20. Yüzyılı anlamak isteyenlere tavsiyem; Türkiye’nin anahtar olduğunu düşünün ve Türkiye’yi inceleyin, diyor! Peki, neden?

Türkiye, 20. Yüzyıl’ın, yeni bir başlangıcın anahtarıdır!  Şimdi yeni bir döneme girdik; Bambaşka yeni bir döneme! Önümüzdeki 100 yılın anahtarı Türkiye’de olacak! Türkiye, 21. Yüzyıl’da dünyanın şekillenmesini sağlayacak; Her şey Türkiye ile başlayacak, diyor!

20. Yüzyılın anahtarı Türkiye’de olacak; Nasıl yani? Türkiye’nin kontrol ve denetimleri altına alınmasının işaretlerini mi veriyorlar? Ya da bizlerin gözden kaçırdığı ve analiz etmekte zorlandığımız neler olmaktadır?

Türkiye; Yeni bir Dünya düzeninde; Bölgesinin ve Dünyanın anahtar ülkesi olacağını ve iyi incelemek gerektiğini! Dünyanın süper gücü ve soğuk savaş sonrası dönemdeki bir gücün, bir emperyalist devlet, vurgu yapmaktadır!

Türkiye; iyi incelecek ve anahtar konumunda bulunuyorsa; ‘kendi haline bırakmaları’ da elbette ki mümkün değildir! Türkiye, sadece Türklere bırakılamayacak kadar çok önemli bir ülke, olduğunu vurgulamaktalar!

Türkiye ve bölge üzerindeki tüm taktik ve stratejileri bu plan çerçevesinde yürümektedir! Bu plana aykırı olan her düşünce, hareket, lider, bölge üzerinde hesabı olanların çıldırmasına yetip artmaktadır!

Dünya’nın anahtar ülkesi konumundaki Türkiye;  içerideki işbirlikçi ve taşeronları vasıtası ile emperyalist ülkelere, tamamen teslim edilmeye çalışılıyor! Bu plan ve taktikleri tutmayınca,  ülke ve bölge üzerinde hesabı olan tüm emperyalistler birbirlerine düşmektedir!

Dünyanın enerji deposu konumundaki Ortadoğu ve Avrasya’nın anahtar, köprü ve merkez ülkesi Türkiye’dir! Bölgedeki zenginliklere ulaşabilmenin tek yolu,  Türkiye’den geçtiğini çok iyi bilinmektedir!  

Küresel ve Emperyalist güçlerin ulusal çıkarlarının devamlılığı adına; Türkiye, ülkesi ve bölgesi ile bir ve beraber hareket etmemesi germektedir!

Türkiye’nin bölge halkları ile birlikte hareket etmesi;  tüm emperyalistlerin bu bölgeden arkalarına dahi bakmadan çekip  gitmesi demektir!

Öngörülemeyen Türk Devleti!

Küresel ve Emperyalist güçler ve içerideki taşeron işbirlikçileri; önceki yıllarda, sağ – sol kavgası bahanesi ile bölünmeye çalışılan Türkiye; bu gün, farklı etnik gruplar ya da terör örgütleri üzerinden aynı hedefler doğrultusunda, gelmeye devam ediyor!

Gelecekler! Fakat bu defa geldikleri gibi tek parça olarak gidemeyecekler! Artık eski TÜRK DEVLETİ yoktur! Türk Asrı ve medeniyeti başlıyor! Tüm dertleri  bunu engelleyebilmektir!

Türk Devleti;  ne zaman ki, Amerika özellikle de Avrupa Birliğinin şımarık çocuğu Fransa, tarafından öngörülemeyen ve yazılı olmayan kod dışına çıkmaya başlar; kaos ve karışıklıklar ile baş başa kalıyor! Neden acaba?  

Türk Devleti;  Avrupa ve Amerika ile arasında yazılı olmayan kod ne olabilir ki? Bu kodları kim veya kimler, ne zaman ve nasıl yazmıştır? Sonsuza kadar devam edecek midir? Silip atacağımız bir tarih gelmeyecek midir? Yoksa yırtıp atmanın vakti saati gelmiş ve geçiyor mudur?

Türk Devleti; Amerika ve AB arasında nasıl bir müttefiklik antlaşması olabilir ki? Benzer,  sorular ve sorular! Bu sorulara artık yeni nesil, açık ve şeffaf,  cevaplar bekliyor!

Türkiye kuruluşundan itibaren, yönetim kademesinde, küresel taşeron işbirlikçi EKOL temsilcileri, etkin olmuştur! Bu dönem ve devir, artık kapanmıştır!

Türk Devleti, Anadolu’yu; Türk ve İslam yurdu yapan, Selçuklu ve Horasan Temsilcileri tarafından yönetilecektir! Türk bir lider başkanlığında kamuda ki; restorasyon akabinde, yeni bir devir başlıyor!

Türkiye de; ne zaman ki; dışarıdan müdahaleler ve taşeron işbirlikçiler  yönetimde devreden çıkmaya başlar; içeride kaos ve kargaşanın da ardı arkası kesilmez hale geliyor! Peki, neden?

Anadolu evlatları, kanla elde etmiş oldukları bu asil vatan toprağında, artık taşeron ve işbirlikçi ekol temsilci müdahalelerine asla izin vermeyecektir!

Anadolu Evlatları;  ülkesi ve bölgesinde, VAR OLMAK ve YOK olmak meselesi vermektedir! Peki, müttefik bildiklerimiz maharetiyle, çevremiz neden kuşatılmaktadır?

Ülke ve bölgemizde dönen kirli dolaplar ve kavgaların tek sebebi budur! Gelmeye devam ettikleri, gerekçeler ve parametreleri, çok değişik olsa da!

Türkiye Cumhuriyeti. Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Afrika’ya bakmadan ve Güney Amerika’yı incelemeden Batı uygarlığı gerçekten anlaşılamaz!

Batı başkentlerinin şık kaldırımlarına hayran kalanlar, o kaldırım taşlarının altındaki milyonlarca Afrikalı ve Güney Amerikalının; teri, kanı, canı, emeği olduğunu bilmek zorundadır!

Parçalanmış aileler, yerlerinden sürülmüş kabileler, dokusu tahrip edilmiş çevre ve sömürülen kaynaklar, beyaz adamın, bu bölgelerdeki utanç vesikalarıdır!

Türk Devleti;  bu ülkelere giderken tertemiz bir sicille gidiyor!  Dünyanın her yerinde, her topluma tarihin ve kültürümüzün bize işaret ettiği şekilde, karşılıklı saygı ve dayanışma temelinde, herkesin kazandığı ilişkilerin kurulabileceğini gösteriyor!

Biz siyaha sarılırken, Acaba ne derler, demiyoruz! Sadece Allah için seviyoruz! Farkımız bu,  vurgusunu, daha önceki bir konuşmalarında, yapmıştır!

Avrupa;  dünyanın her bir bölgesinde; iki asırdır devam ettirdikleri;  sömürüden kaynaklı, rahat yaşamanın bedelini, ÖDEME vakti saati gelmiştir! Hayat, Men dakka dukka üzerine kurulmuştur! Eden ettiğini mutlaka yaşayacaktır!

Avrupa; Afrikalı ve Güney Amerikanlının;  teri, kanı, gözyaşı, canı ve emeği üzerine bina etikleri BUZDAN kaleleri, bir bir yıkılacaktır!

Avrupa, neden çok bağırıyormuş! Avrupa, neden çok tepiniyormuş! Anladık mı, şimdi! Eskilerin ifadesi ile eden bulacaktır! Dünyanın kuralı ve düzeni böyle!

FİLLER Tepişirken!

Orta Doğu, Asya ve Kuzey Afrika bölgesinde, 100 yıl önce küresel güçler tarafından başlatılan paylaşım;  bugün de,  emperyalist ve hegemonyal varlıkları noktasında, kavgaya sebebiyet vermektedir! Neden acaba? Sömürü olmadan yaşayamazlar!

Bölüşüm, paylaşım ve sömürü adına kavgaya tutuştular! Bölgedeki sömürülerinin devam edebilmesi için tüm etnik ve dini dinamikleri harekete geçirmeleri gerekmektedir!

Bölgede hizmetçileri binlerce taşeron ve işbirlikçi çok kolay bir şekilde bulunabildiği ve var olabilmeleri için mezkûr etnik ve dini parçalanmışlık yetip artmaktadır!

Küresel güçler; 100 yıl önce, Osmanlı İmparatorluğunun nüfuz ve etki alanı 24 milyon kilometrekarelik,  gönül coğrafyası kara parçasında ki;  yer altı ve yer üstü kaynakları,  nasıl paylaşılacağı ile kendi aralarında karar kılmışlar!

Çarlık Sovyetler Birliği dağılması akabinde,  paylaşım anlaşmasından dünya halkları ancak haberdar olmuştur!

Osmanlı imparatorluğu parçalanmadan,  kendi aralarında anlaşan güçler; hangi bölgelere kimin egemen olacağı ve nasıl paylaşılacağını da anlaşma maddelerinde bulunmaktadır!

Parçalanan koca imparatorluğun her bir parçasına kondurdukları devletçiklerin başına,  bir sömürge valisi olabilmek için yapılıyor, tüm hainlik ve işbirlikçileri!

Peki, günümüze geldiğimizde, dünyanın zengin yer altı ve üstü kaynaklarına sahip bölgemizde; paylaşım, parçalama ve yeniden dizayn noktasında neler yaşanmaktadır? 

Bölgemizde; yüz yıl sonra yeniden, vekâlet üzerinden bölüşüm ve paylaşım savaşı, devam etmektedir!  Küresel güçler veya fillerin her birinin trilyon dolarlarla ifade edilen mali açıkları bulunmaktadır! Üretim ile bu açıkları kapatmaları mümkün görünmemektedir! Mutlaka SÖMÜRÜ olması gerekir!

Küresel güçler, varlıklarının devamı için bölgemizde olmak ve bölgenin zengin yer altı kaynaklarını,  işbirlikçi taşeronlar maharetiyle, ülkelerine taşımaları gerekmektedir!

Bölgemizde filler tepişirken, tüm bölge halkları ölmekte, yok olmakta ve ezilmektedir! Kimin umurunda;  Filler tepiniyor ve tepişiyor! Ezilen çimler kimin umurundadır!

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük stratejistleri; Türkiye,  bölgesinde   ( Irak, İran, Suriye, Mısır veya Rusya ) herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde bir araya gelmemeli ve bölgenin gelişimi adına da birlikte politika üretmemeli, diyor! Neden acaba? Mezkûr ülkelerden Rusya haricindekilerinin durumu malumdur!

Söz dinleyen, kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir devletçik durumuna getirebilmek için, yapacaklar tüm saldırılarını! Yedi bölgeden gelecekler! Gelecekler ve geldikleri gibi de arkalarına dahi bakmadan gidecekler!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Ankara vizyonu ve kriterleri çerçevesinde;  milli ve bağımsız politikalar izlemeye ve strateji geliştirmeye; komşu ülkelerle,  bölgenin barışı – huzuru ve selameti adına bir araya gelmektedir! Çünkü tarihin yüklediği sorumluluk ve coğrafya aklı, bunu gerektirmektedir!  

Bölgemizde; tepişen – tepinen filler zaviyesinden, dananın kuyruğunun koptuğu yer burasıdır! 

Bölgemizde; fillerin tepişmesi;  çıkarlar uğruna; füze değil,  nükleer bomba ve atom bombası dahi fırlatırlar!  Peki,  Filler bölgemizde neden tepişiyor? Ne zamana kadar tepişecekler?

Çıkarları uğruna; BÖLME, PARÇALAMA, YÖNETME, SÖMÜRÜ, PAYLAŞIM ve YUTMA noktasında anlaşamadıkları için olabilir mi?

100 yıllardır olduğu gibi Hala Oyun ve Oynaştasın! FATİH’İN İstanbul’u FETHETTİĞİ;  YAŞ, AKIL FERASET, BASİRET, İDRAK ve ŞUURDA olman gerektiğini,  unuttun ve unutturdular! UYAN artık! Ayağa KALK artık!

Türk Devleti Olmadan, bir DÜZEN, Kurulamaz!

Küresel ve emperyalist güçler, çıkarları çerçevesinde, yüz yıl önce cetvelle çizdikleri sınırlar ve kurdukları düzen çatırdamaktadır!

Mekânın sahibi olmadan, bu bölgelerde, yeni bir DÜZEN ve SİSTEM asla kurulamaz!

Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Afrika ve Asya bölgelerinin abisi, hamisi ve sahibi de Türk Devleti ve Türk Milletidir! Her ne kadar ifade etmekte çekinseler de!

Birinci ve İkinci dünya savaşlarının çıkması için her yolu deneyen ve bu savaşlardaki taraflara, hem borç para veren ve hem de silah satın almalarını sağlayan küresel finans güçleri,  servetlerine servet eklemiştir!

Kurdukları düzende, her türlü kazanıyorlar! Yıkıyor kazanıyorlar! Yıktıktan sonra inşa ederken bir kez daha kazanç elde ediyorlar!

Sistem kandan besleniyor! Başkaca bildikleri bir şey yok! Medeniyet olarak ifade buyurdukları düzen budur!

Demokrasi ve özgürlük getirmek istedikleri ülkelerin haline bakmak kâfi olacaktır!

11 Eylül 2001 tarihinden itibaren Dünya ve özellikle de bölgemiz üzerinden yeni bir dizayn ve sistem kurulması yönünde çalışmalar yürütülmektedir!  Artık eski düzen yürütülemiyor!

Akabinde ki Arap Baharı da işin sosu ya da tuzu biberi olmuştur! Yenidünya düzeni ve sistematiği, Suriye’de tıkanmış ve kör düğüme dönüşmüştür!

Arap Baharı, Orta- Doğu Baharı ve Türk Baharı ile ülke ve bölgeleri,  ulusal çıkarlarına matuf,  dizayn etmeye çalışanlar,  kendi BAHARLARI ya da KIŞLARI ile baş başa kaldılar!

Eskiler ne güzel ifade buyurmuş! Men, dakka dukka! NE EKERSEN ONU BİÇERSİN! İki yüz yıldır; SÖMÜRÜ – YIKIM – KAN ve GÖZYAŞI ekenler, aynı KAN ve GÖZYAŞINDA BOĞULMAYA mahkûm olacaktır! Dünyanın düzeni böyle!

Türk Devlet Aklı denetiminde, milli ve bağımsız politikalar sergileyen Türkiye Cumhuriyeti Devletine, gözdağı vermek ve önceden olduğu gibi söz dinler, bir konuma gelmesini için bölgemizde kurdukları, vekâlet ordularını da hatırlatmak isterim!

Watson Enstitüsü ile Brown Üniversitesi’nin ortak çalışmasına göre, Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül 2001 yılından bu yana; bölgemizdeki ulusal çıkarları uğruna, kurmuş oldukları vekâlet ve vesayet ordularına harcadıkları parayı resmi yoldan ifşa ediyor!

İkinci Dünya savaşının galip tarafı ve yarım yüz yıl dünyamızı yöneten güçler; Türk Devleti olmadan;  Orta Doğu, Asya, Afrika ve Avrasya’da bir adım atamayacaklarını geç de olsa idrak ettiler!

Yenidünya düzeni ve uluslararası sistem, çoklu denge paradigmasına doğru ilerlemektedir! Yeni çoklu dengenin de sıklet ve merkez ülkesi, Türk Devletidir!

Yirmi dört milyon kilometre karelik gönül coğrafyasına hâkim Türk Devleti ve Türk Devlet Aklı olmadan hareket edemezler!

Sadece milyonlarca insanın ölümüne, ülkelerin tarumar edilmesine ve KAN – GÖZYAŞI – YIKIM ve SÖMÜRÜ ile elde ettikleri,  bol rakamları harcamak zorunda kalırlar!

Yüz yıl önce, İNŞA ettikleri SİSTEM ve DÜZEN, TÜRKLER ve TÜRLERİN nüfuz alanı bölgeler, parçalanmak sureti ile kurulmuştur!

Hem Dünya insanlık tarihinden TÜRKLERİ çıkarırsanız, TARİH diye bir şey kalmaz diyecekler!

Hem de TÜRKLER olmadan, yeni bir DÜZEN inşa etmeye çalışacaklar, öyle mi?

TÜRK, Dünyanın asli unsurudur! Dünya kara parçası üzerinde, TÜRKÜN olmadığı ve hüküm sürmediği bir kara parçasını gösteremezler!

Türk, bir ırk yaklaşımı asla değildir! Türk; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi ve Mazlum milletlerin de hamisi demektir! Türk, insanlık adına, ihya ve dirilişin öncüsü ve temsilcisidir!