Yedi Düvel ve Yedi Cephe; FANTOM Kuramı!..

Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşında, yedi düvele karşı, yedi bölge ve yedi cephede, varlık ve bağımsızlık   mücadelesi verirken, yedi düvel,  içeride ki kullanışlı  tipler, Şerif Hüseyin benzeri işbirlikçiler ile Arap dünyasını ana parçadan koparmıştır!.  Ana karadan koparılan parçalarda, yüz yıldır, barış ve huzur gelmemiştir!. Fantom kuramı gereğinde, ana parça ile bağ kurulmadığı takdirde hiçbir zaman da istikrar  gelmeyecektir!. Bir asırdır bu coğrafya; İngiliz, Fransız, Rus, Amerika ve batı dünyası  tarafından bir şekilde sömürülüyor ve hükmediliyor!. Son zamanlarda Arap dünyasında ki  bazı devletler tarafından, Türk Devleti düşmanlık furyası başlamıştır!. Neden acaba?!

Birinci Dünya Savaşında ki, asil Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı veya Bağımsızlık mücadelesinde ki; yedi düvel ve yedi bölgede ki cepheler ise şöyledir! Birinci Dereceden Cepheler; Kafkasya Cephesi (1914 – 1918), Rusya’ya karşı!. Sina ve Filistin Cephesi (1914 – 1918), Büyük Britanya’ya karşı! Irak Cephesi (1914 – 1918), Büyük Britanya’ya karşı!. Hicaz – Yemen Cephesi, Büyük Britanya’ya ve Araplara karşı!.  Çanakkale Cephesi (1915), Büyük Britanya’ya ve Fransa’ya karşı! İkinci Dereceden Cepheler; İran Cephesi (1914 -1 918), Rusya ve İngiltere’ye karşı! Galiçya Cephesi (1916 – 1917), bir Osmanlı kolordusu 1916 – 1917 tarihinde Berezhany kasabası çevresinde Rusya’ya karşı Avusturya – Macaristan safında savaşmıştır!.  Balkan Cephesi (1916 – 1918), 10. ve 20. Osmanlı Kolordusu;  Alman, Avusturya ve Bulgar birlikleriyle beraber Büyük Britanya, Fransız ve Sırplara karşı savaşmıştır!.

Türk Devletinin yüz yıl önce yedi düvele karşı yedi bölgede ki yedi cephede verdiği istiklal ve istikbal mücadelesi bugün de aynen devam etmektedir!. Yüz yıl önce ana karadan koparılan ve sınırlarımıza kurdukları, yedi bölgede ki kukla devletçikler üzerinden  yine gelmekteler!.. Başaramayacaklar!.. Türk Devlet Aklı;  Etki ve ilgi alanı tüm gönül coğrafyası ile bağlarını kurmakta, tarih, kültür ve coğrafya aklı ile birlikte yüz yıllık derin uykusundan uyanmaktadır!. Böyle bir durum ve gelişme, hem küresel güçler, hem büyük devletler, hem de bölgemiz ve içimizde ki işbirlikçileri rahatsız etmektedir!.  İçeride, ekonomik, sosyal ve siyasi  iç sorunlar ile meşgul edilmiş ve yorulmuş  bir Türk Devleti yoktur!. Bölgesinde ki tüm sorunlara karşı,  barış ve huzur adına, teyakkuz halinde ve 2023 – 2053 ve 2071 hedefler ülküsü çerçevesinde pro-aktif  Kadim Devlet Aklı devrededir!.

Azerbaycan’da, Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’de, Doğu Akdeniz’de,  Karadeniz’de, Ege’de, Irak’ta, Kıbrıs’ta, Sudan’da Sevakin adası, Somali, Afrika ve Balkanlarda, pandemi ve ekonomik saldırı altında bulunan bir ülke olarak;  Salgınla birlikte dünyanın yeni bir yol ayrımı ve denge arayışına girdiğini görüyoruz! Siyasi ve ekonomik arenanın yeniden belirlendiği bir kavşaktayız. Türkiye, gerek 2. Dünya Savaşı ve gerekse Soğuk Savaş sırasında, dünyada ki fırsatları, iç çekişmelerden kaynaklı,  değerlendirememiştir! Bugün, yeni dünya sistemi, düzeni ve dengenin de merkez ülkesi Türk Devletidir!.

Fütürist Alvin Toffler;  ” Eğer bir stratejiye sahip değilsen, başka birinin stratejisinin bir parçası olursun”  diyor!.  Alvin Tofler, ne demek  ister acaba?! Türk Devletinin, Türk Devlet Aklı ve beş bin yıllık Kadim Devlet hafızası ve geleneği  çerçevesinde, her türlü durum ve şartlara uygun, stratejileri ve taktikleri vardır, uygulanabilir planları da hazırdır!. Aksi halde Anadolu’da var olamazsınız!. Çünkü Anadolu da var olmak büyük bedel ister!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Yaşadıklarımız gösteriyor ki; Türk milletinin istiklal mücadelesi, vatanı, bayrağı ve  ezanına sahip çıkmaya devam ettiği sürece bitmeyecektir!.  Bölgemizde yazdığımız her yeni destanla, maziden atiye kurduğumuz köprüyü takviye ediyor ve güçlendiriyoruz, ifade ve vurgularının,  Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinin ebed müddet devam ülküsü,  beş bin yıllık devlet geleneği, hem Anadolu’da ve hem de  etki – ilgi alanı tüm gönül coğrafyasında ki barış, huzur ve istikrar adına, bir başkasının stratejisinin parçası olmayacağını ve kadim bir strateji ile hareket etmekte olduğuna şahit olmaktayız!.

Türk Keneşi ve C5 + 1

ABD’nin Orta Asya ve Avrasya bölgesine  olan ilgisi  her dönemde artmıştır!. Fakat son yıllarda bu ilginin daha fazla olduğuna şahit olmaktayız!. Neden acaba?!  ABD yeni başkanın seçilmesi ile birlikte bu ilginin artacağı düşünülüyor!. On bin kilometre ötelerden Orta Asya’daki Türkler sınır komşusu olduğu için olabilir mi?!  Ya da başkaca sosyal ve kültürel bağlarını kuvvetlendirmek için olabilir mi?! Neden olmasın?!  Bölge halklarının barış ve huzur içinde yaşamalarını,  kendi ulusal  çıkarlarından üstün gördükleri için olabilir mi?!

Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasında ki ticaret ve ekonomi savaşı, Rusya ile Çin arasında ki bölge olarak, Orta Asya’nın  önemini bir kat daha  artıyor!. ABD öncülüğünde, 2015 yılında, ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin katılımı ile Orta Asya ülkelerinin Dış İşleri Bakanları, Semerkant’ta C5 + 1 zirvesi gerçekleştirilmiştir!  Zirveye katılan Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan Dış İşleri Bakanları, ABD ile C5 + 1 formatında yeni bir işbirliğinin oluşturulmasına karar verilmiştir!

Özbekistan Dış İşleri Bakanı Abdülaziz Kamliov’un başkanlığında ki; C5 + 1 zirve sonrası yapılan açıklamada; taraflar siyaset, ekonomi, ticaret, kültür, insani konular, uluslar arası ve bölgesel sorunlarla ilgili görüş alış verişinde bulundu, diyor!.  Görüşme sonrası ABD ve 5 Orta Asya ülkesi,  imzaladıkları ortak bir deklarasyonda;  C5 + 1 formatında yeni bir işbirliğinin oluşturulması ve karşılıklı çıkarlar çerçevesinde düzenli siyasi diyaloğun kurulmasına karar verildiği, ifade ediliyor!.

Orta Asya, dünyada pandemiden en çok etkilenen bölgelerden birisi olarak ön plana çıkmaktadır!. ABD, Orta Asya’da ki pandemiyi jeopolitik çıkarları için kullanmayı da hedefliyor!. Washington, tek bir koşul ile Orta Asya ülkelerine yardım edeceğini ve bir şekilde durma noktasına gelmiş olan, C5 + 1 formatının etkinleştirilmesini talep etmekte veya şart koşmaktadır! Peki, neden?! Orta Asya’daki mevcut durum,  kiminle arkadaş olabileceği veya kiminle olamayacağı, C5 + 1 formatı çerçevesinde karar veriliyormuş! Bak sen şu anlaşma metnine! Ne kadar da insancıl ve  adalet yüklü!..

Kırgızistan’daki ABD makamları, salgın sonuçlarının aşılması için 1,5 milyon dolar yardım için ülkenin örnek bir C5 + 1 katılımcısı olması gerektiğini açıkça ima etmektedir!. Amerikalılar, Kırgızistan’a teklif edilen 1,5 milyon dolar yardımın büyük bir kısmını,  ilaç ve tıbbi cihazlara değil, “sivil toplum” kuruluşlarına, sosyal ve politik yeniden biçimlendirmeye tahsis edilmesini de şart koşmaktadır! Cinsiyet eşitliği için mücadele! LGBT kişilerin haklarının korunması! Bağımsız medyaya destek gibi pandemi ile herhangi bir şekilde alakası olmayan konulara yöneliktir!. Daha önceki yazımızda vurguladığımız, pandemi bahanesi yardımlar ile Orta Asya’da sivil toplum örümcek ağını örmesinler?! 

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti ve Türk yetkililer,  Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan Dış İşleri Bakanlarının ABD Dış İşleri Bakanı ile düzenli toplantılarını içeren ABD destekli C5 + 1 formatına, bekası ve bölgenin de barış, huzur ve istikrarı adına, her geçen gün daha fazla önem vermekte ve yakından takip etmektedir! 

Türk Devleti;  TİKA ve benzeri kurum – kuruluşlar,  bölgenin önemine binaen, tarih, kültür ve  coğrafya aklı, etki ve ilgi alanı tüm  gönül coğrafyası Orta Asya’ya karşılıksız bir şekilde, insani yardıma odaklanmıştır!. Türk Devleti, Türk Keneşi ve Türk Konseyinin kurucu üyesi Kırgızistan’daki tüm gelişme ve dengeleri iyi anlamak ve pozisyon almak, re-aktif değil,  pro-aktif olmak zorundadır!.  Peki, tüm bu çerçevede, Kazakistan’daki sokak hareketlerini nasıl okumak, anlamak ve yorumlamak gerekir?!

Kadim Türk Devleti ve Türk Milletinin etki ve ilgi alanı tüm gönül coğrafyasına gitmek isteyen güçler, bizden izin almadan gidemez!. Giderler!. Fakat ancak ve ancak kan dökerler, bölge insanlarını öldürürler, yakarlar, yıkarlar  ve sadece yok ederler!. Batı medeniyet kodları yakmak, yıkmak, sömürmek ve öldürmek üzerine kurulmuştur!. Türk medeniyet sistematiği, sadece, inşa, ihya ve yaşatmak üzerine bina edilmiştir!. Bölgede, barış, huzur ve istikrar adına Türk Devlet kod sistematiği olmadan küresel güçler ve büyük devletler bir adım dahi atamaz!.

Türk Devleti, yeni dünya sistematiği ve düzeninin, hem denge ve hem de  kutup başı  ülkesi  olarak, gönül coğrafyasında  ki; tüm mazlum  milletlere, hem ağabeylik ve hem de hamilik yapmakla mükelleftir!.  Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti, devleti ebed müddet devam ülküsü, Anadolu’daki bekası ve 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri çerçevesinde, içeride devlet ve milleti ile bir – beraber olmak, her daim teyakkuz halinde ve etki – ilgi alanı tüm gönül coğrafyası ile de her daim bağlarını güçlendirmek zorundadır!.

Kapalı Maraş ve Kadim Başkent Konya!..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı  Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından,  KKTC’deki seçimlerde  halk tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçilen Ersin Tatar,  ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmış ve Ankara’da  Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde kabul edilmiştir!. Ersin Tatar, kabulde ki toplantının ardından  yaptığı açıklamada,  46 yıl aradan sonra Maraş, halkın kullanımına açılacağını duyurmuştur!. Peki, kapalı Maraş bölgesinin tarihine kabaca bakalım!

1974 öncesi Akdeniz’in en ünlü tatil merkezlerinden Maraş veya Varoşa, Gazimağusa şehrinde bulunan bir mahalledir!  13 Ağustos 1974 tarihinde son bulan ikinci Kıbrıs Harekâtı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir. Türk ordusunun eline geçmesinin ardından Maraş askeri yasak bölge ilan edilmiştir! 1976 – 77 yıllarında Maraş bölgesinin kuzeyinde kalan sınırlı bölgeleri iskâna açılmıştır! Kapalı Maraş bölgesi, 1974 – 1990 yılları arasında doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin parçası olan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı tarafından idare edilmiş ve 1981’de resmen birinci derece askeri yasak bölge ilan edilmiştir!. 29 Temmuz 1990’da bölgenin kontrolü KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına teslim edilmiş ve içerisinde BM’ye ait bir adet bina da bulunmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ziyarette bulunan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve beraberinde ki heyet, Kapalı Maraş’ta incelemelerde bulunmuştur!. Kapalı Maraş’ı ziyarette, Bakan Kurum’a,  Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da, eşlik etmiştir!. Bakan  Kurum; Türk Devleti ve KKTC ile siyasi ve ekonomik anlamda bir hareket ediyor ve  bir bütündür!. Tüm kardeşlik ruhuyla ana vatan Türkiye her zaman Kıbrıs Türk halkının yanında olmuştur! Akdeniz bölgesinin en önemli turizm destinasyonlarından Maraş bölgesi, Osmanlıda vakıf mülkiyeti ve sonra şahıs mülkiyetine geçirilmiş bu toprakları, Kıbrıs halkı ve tüm dünyanın kullanımına açılacaktır! Maraş’taki altyapı çalışmaları Konya Büyükşehir Belediyesi ve TOKİ Başkanlığı bünyesinde hızlı ve aslına uygun bir şekilde yapılacaktır, ifadelerinde bulunmuştur!.

Bakan Kurum ve beraberindeki heyetin Maraş’ı ziyaretleri ve Maraş bölgesindeki tüm altyapı ve peyzaj çalışmalarının da, TOKİ  ve Konya Büyük Şehir belediyesi tarafından yapılacağı açıklamalarından sonra, Kıbrıs gazeteleri ve  köşe yazarları, Konya Büyük Şehir Belediyesi ve makamı temsil eden Başkan Uğur İbrahim Altay hakkında eleştirel yazılarına şahit olduk!. Neden acaba?! Neymiş efendim! Maraş bölgesinde ki çalışmalar hakkında, Konya Büyükşehir belediyesinden al haberi! Uğur başkan’a soralım!. Uğur başkan kadar değerimiz yok mu, şeklinde  köşe yazıları ve haber manşetleri!.

Yazılarımızda sürekli olarak vurguladığımız, Türk Devleti, Kadim Türk Devlet kodları, Osmanlı ve Selçuklu Türk devlet sistematiğine dönmektedir!. Türk; Adalet dağıtan, Hakikat ehli ve mazlum milletlerin de hamisi demektir!. Konya, kadim ve tarihi bir başkent olduğuna göre, her yere erişmek ve gitmek zorundadır!. Türk Devlet kod sistematiğinin merkez şehri Konya’dır!. Diriliş ve direnişin merkezi, Konya’dır!. Konya Büyük Şehir belediyesi,  sadece Kıbrıs’ta değil, gönül bağı olan  her bölgede inşaat ve restorasyon çalışmaları yapmaktadır!. Konya hakkında, Kıbrıs’ta  köşe yazısı veya haber yapan arkadaşlar, teşekkür edeceklerine,  karın ağrıları ne olabilir ki?! Kim veya kimler adına, bu haber veya köşe  yazılarını yazıyorsunuz?!  Kimler, bu yazılar için  sipariş veya sufle vermektedir?! Peki, dertleri ne olabilir ki?! Kadim başkent ve Türk Devlet  sistematiğinin kadim merkez şehri Konya’dan neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz?!

Türk Devleti, etki ve ilgi alanı yirmi dört milyon kilometrekarede ki gönül coğrafyasına erişmek ve dokunmak, yaralarını sarmak ve tüm sorunlarını da çözmek zorundadır!. Etki ve ilgi alanında ki gönül coğrafyasına, ancak horasan erleri öncülüğünde ve gönül şehrinin de kodları ile erişebilirsiniz! Aksi halde yolda kalırsınız!. Ya da yolunuzu kaybedersiniz!.  Gönül coğrafyasında ki yapay sınırların hiçbir anlamı yoktur!. Somali’nin IMF’ye olan borçlarını deruhte etiğimiz gibi!. Libya ve Suriye’de var olduğumuz gibi!. Kosova ve Bosna’da olduğumuz gibi!. Azerbaycan ve tüm Orta Asya’ya gitmek zorundayız!.  Çünkü tarih, Türk milletini, gönül coğrafyası  her bölgeden çağırıyor!. Tarih, kültür ve coğrafya aklı bunları emreder!. Türk Devlet Aklı, gönül coğrafyası ile olan irtibatlarını da  gerektiği kadar yapmaktadır!. 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde, asırlık uykuda ki Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ve  beş bin yıllık Türk Devlet hafızası ile birlikte  uyanmıştır!.

Sun Tzu, Psikolojik Harb!..

Propaganda; fikirlerin yayılması, bir fikir veya harekete taraftar kazandırmak amacı ile düzenlenen programların bütünü! Kişi ya da grupların fikir, tutum ya da davranışlarını etkileme amacına yönelik tek yönlü haberleşme, olarak tanımlanır!.

Propaganda açık veya gizli  olabilir,  amacını açık ya da gizli tutabilir!. Belli bir amacı ya da amaçlar kümesini gerçekleştirmek için, çeşitli mesajları, iletişim araçları ile kitleye göndererek, orada davranış değişikliği yaratma faaliyetlerin tümü!.

Propagandanın amacı, propagandayı yapana doğrudan veya dolaylı fayda sağlamaktır! Propaganda ile karşı tarafın ekonomik ve politik yalnızlığa itmek amaçlanır!. Bir savaşta zafer, düşmanın yenilgiyi kabulüne bağlıdır!. Düşmanın moral gücü  maneviyatın çökmesi, ancak psikolojik savaş yöntemi, propaganda ile mümkündür!.

Kara Propaganda, propaganda türleri arasında en kapalı olanıdır!. Kaynak belli değildir! Yalan haber, iftira, çarpıtma, hile, entrika ve benzeri ahlak dışı uygulamalara başvurulur!. Halkı, kendi içinden çıkardığı liderlerden soğutmak, sosyal ve ekonomik dayanışmayı yıkmak; İnsanları şüpheli, kaygılı, mutsuz, gelecekten ümitsiz ve zihni karışıklık içerisinde tutmak hedeftir!.

Propaganda, psikolojik savaşın birincil yöntemlerinden biri ve savaşta çok güçlü bir silahtır! Bu durumda, içeride veya dışarıdaki düşmanı insanlık dışı olarak göstermek ve ona karşı nefret yaratmaktır!.

Psikolojik Harb, savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde, savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesi veya sorunların çözülmesinde insanların ruh haline etki ederek sonuç almaktır! Yenilen taraf, bilgi gücü zayıf olan taraftır!. Bir toplumun ruhu, beyni, ümidi, mücadele  ve savaşma azmi etki altına alınmaya çalışılır!.

Tarihte bilinen ilk savaş tekniği kumandanı Çinli Sun Tzu, kitabının büyük kısmı, rakibin psikolojik olarak çökertilmesi üzerinde durur!. Askeri strateji ve taktiklerin en önemlilerinden birisi Psikolojik Harb / Savaş teknik ve taktikleridir!. Belirli bir amaca yönelik, uzun vadeli plan ve stratejilerle yapılan psikolojik savaş hem sıcak hem de soğuk savaş dönemlerinin en çok başvurulan mücadele yöntemlerinden biri olmuştur!.

Çinli Savaş Tekniği Komutanı Sun Tzu’ya göre Psikolojik Harb / Savaş teknik ve taktikleri;  Hedef ülkelerde iyi olan şeyler gözden düşürülmelidir!. Hedef ülkelerin hakanların başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlanır! Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalar yayılır!  Hedef ülkenin  gelenek ve görenekleri gülünç hale getirilir!.

Mezkur açıklamalar çerçevesinde, yeni dünya düzeninin olmaz ise olmaz, başat ve kutup başı ülkesi Türk Devleti, devleti temsil makamı Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına  ve asil Türk Milletinin temsil ettiği kutsal değerlere, kurulmakta olan yeni dünya sistematiğinde ki masada yok olan eski sistemin emperyalist devlet ve işbirlikçileri tarafından, yapılan tüm ahlak dışı saldırılar, psikolojik harb zaviyesinden ne kadar da aşinalık göstermektedir!. Neden acaba?!..

Basın & Sivil Toplum Örümcek Ağı!..

Türkiye’de; Cumhuriyet tarihi boyunca, on beşi tek partili ve elli biri de çok partili dönemde olmak üzere toplamda atmış altı hükumet kurulmuştur!. Çok partili dönemde ki hükumet ömrü yaklaşık 1,4 yıldır!. Normal şartlarda, dört yıl olması gereken sonucun 1,4 yıl olması, Türkiye’de ki parlamenter sistemin siyasal istikrar  ve kalkınma açısından çok da başarılı olmadığının göstergelerinden biridir!. Siyasal istikrarsızlıklar, Türkiyeyi ekonomik, siyasi ve sosyal yönden olumsuz etkilemiş;  1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat darbeleri, post modern darbe ve e-muhtıra gibi demokrasi dışı müdahalelere zemin hazırlamıştır! Tabii ki tüm bu olumsuz durum ve gelişmeler sistemin sorgulanmasına neden olmuştur! 

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde,  Türkiye’de sistemden kaynaklı yaşanan siyasal istikrarsızlık ve  akabinde gelen ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların hükumet sisteminden zuhur ettiği, Türk tipi başkanlık sistemi ile sorunun çözülebileceği, Kadim Türk Devlet geleneği  ve Türkiye’nin koşullarına uygun bir başkanlık veya yarı – başkanlık sistemine geçilmesinin Türkiye’nin  2023 – 2053 ve 2071 hedefleri muvacehesinde, Devlet Aklı nezaretinde ki Türk Devletini yönetenlerde, Türk Devleti ve Türk Milletinin  yararına olacağı yönünde bir konsensüs sağlanmıştır!.

16 Nisan 2017 tarihinde ki  Anayasa değişiklik referandumu ve 9 Temmuz 2018 tarihinde   Cumhurbaşkanının yemin ederek göreve başlaması ile Cumhurbaşkanlığı hükümet yönetim sistemi ülkemizde  yürürlüğe girmiştir!. Yeni sistemde, parlamenter sistemden kaynaklı; erk ve ekoller arasında ki çatışma ve  bürokratik engellerin aşılması,  bağımsız politikaların sergilenmesi ve daha hızlı, daha etkili ve istikrarlı karar alma mekanizması kurulmasının yolu açılmıştır!.  Aksi halde, Akdeniz, Libya, Suriye ve Karadeniz’i Türk Milletine dar ederler ve özellikle de Akdeniz’de Antalya körfezine mahkûm olurduk!

Parlamenter sistemde, erk veya ekoller  arasında ki denge ve denetleme, iktidarın mutlak gücünün sınırlanmasına matuf  her türden mekanizma bağlamında düşünülebilir!. Devleti oluşturan yasama, yürütme, yargı, basın, sivil toplum ve vatandaş erklerinin görev ve sorumluluklarının birbirinden ayrılması ve bir erkin diğerine üstünlük kurmasının önüne geçilmesi yolu ile iktidarın mutlaklaşmasının  engellenmesi hedeflenmiştir!.

Türkiye gibi ülkelerde işleyiş, hiçbir zaman kanunlarda  yazdığı veya yukarıda zikrettiğimiz şekilde olmamış, erk veya ekoller  arasında ki çatışmalardan kaynaklı, her daim sorun ve sıkıntılar ile karşı karşıya kalınmıştır!. Anayasal kurgu açısından, parlamenter sistemde ki denge ve denetleme mekanizmasının işlediği, her bir erkin kendine özgü  işlevi, bu işlevi yerine getirmek için sınırları yasalar yoluyla çizilmiş bir yetkisi vardır ve bir erk sorumluluklarını yerine getirmediğinde hesap vermekle yükümlüdür, şeklinde yazmaktadır!.

Parlamenter sistemde ki denge denetleme açısından ‘Basın ve Sivil’ toplum,  vatandaşın talep ve önerilerini aşağıdan yukarıya doğru oluşturulması yolu ile yönetime iletilmesi anlamına gelmektedir!  Peki, realite böyle midir?! Basın ve sivil toplum, hangi küresel güçler veya büyük devletler tarafından finanse edilmekte veya yönlendirilmektedir?! Acaba, neden?! Devlet ve milletin ali menfaatleri çerçevesinde; yerel, yerli ve milli bir duruş sergileyen basın ve sivil toplum örgütlerini elbette ki tenzih ederiz!. Basın ve sivil toplum dernekleri, küresel güçler ve büyük devletler tarafından neden ve nasıl desteklenmekte ve yönlendirilmekte,  olduğu da ehlince malumdur!

Küresel güçler ve büyük devletler çıkarları çerçevesinde, siyasi egemenliği etki ve tesir altına almaya çalıştıkları  ülkelerde,  denge denetleme açısından ”Basın ve Sivil  Toplum”  üzerinden ”örümcek ağını” örer!. Top, tüfek ve  tank ile savaşmanın bedeli ve etkileri de çok yüksek olduğu için böyle bir sürecin maliyeti kendileri zaviyesinden çok azdır!. Türkiye gibi ülkelerde, küresel güçler ve büyük devletlerin kullandıkları sivil toplum ve basın dünyasında ki sivil örümcek ağı, dernek ve vakıflara her daim şahit oluruz!. Peki, ağ, örümcek ağı ve sivil toplum örümcek ağı nedir?! Türkiye’de ki siyasal sistemi, küresel güçler ve büyük devletlerin denge ve denetleme zaviyesinden, sivil toplum örümcek ağında ki hangi dernek ve vakıflar ile irtibat halinde oldukları veya finansal destek verdikleri de, devlet aklı tarafından kayıt altında ve takip edilmekte olduğunu, düşünüyorum!.

Ağ iki anlamda kullanılır!. Ülkeler arası ilişkilerde, iletişim ve bilişim teknolojilerinde ki gelişmelerde coğrafi mesafeler kısalırken, karşılıklı bağımlılığın yaygınlaşması ve derinleşmesi sürecini açıklamak için ağ metaforu kullanılır! Ağ toplumu; devlet, ekonomi, kültür, sivil toplum aktörleri ve bireyler arası ilişkilerin bir network görüntüsü verdiğini söyler!. Örümcek, ağını örer ve avını bekler!. Av, ağa değdiği an, artık iş işten geçmiştir!. Ağın neresine değdiğinin önemi yoktur!. Ağın herhangi bir yerinde olan titreşim diğer yerlere hızla yayılır  oralarda kendisini hissettirir!. Avın kurtulma şansı yoktur!. Örümcek ağı, yaygınlaşma, derinleşme ve hız temelli bir sistemdir!.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Ankebut suresi 41. Ayeti kerimede;  Küresel güçler ve büyük devletlerin çıkarları çerçevesinde ki ülkelerde, işbirlikçiler mahareti ile kurduğu ve desteklediği basın ve sivil toplum örümcek ağına izafeten; Allah’tan başka varlıkların korumasına sığınanların durumu, örümceğin durumuna benzer; Örümcek  ağını, kendine bir yuva yapar, ama yuvaların en çürüğü de örümceğin yuvasıdır!. Keşke bilselerdi, buyurmaktadır! Anlayana! Sözlerimiz sadece; Aklını, fikrini, idrak ve iz’anını kiraya vermeyenlere!..

Mavi VATAN ve Akdeniz!..

Öncelikle Ege Denizi, İzmir ve Seferihisar açıklarında meydana gelen depremde, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar dilerim!.  İnsan denen varlık tüm işlerinde kendisine bahşedilen akıl nimeti ile hareket etmek zorundadır!. Özellikle kendisine bir barınak yaparken elbette ki dere yataklarından uzak durmalıdır!. Ülkemizin bir deprem kuşağında olduğu gerçeğine göre konut üretmeliyiz!. Aksi halde başına gelebileceklerden dolayı, ah – vah etmenin veya sızlanmanın hiç bir faydası olmayacaktır!. Allah; semavi ve arazi afetlerden asil milletimizi muhafaza eylesin!.. Amin!..

Mavi Vatan Türkiye’nin deniz yetki alanları demektir!. Türkiye’nin Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz’deki  deniz yetki alanı ve sınırlarını belirleyen bir kavramdır!. Türkiye’nin hak ve egemenliğini içeren deniz alanlarının bütünüdür!.

Mavi Vatan, 2015 yılı  ve özellikle de 15 Temmuz hain darbe kalkışma sonrası Türkiye’nin deniz alanlarındaki aktif ve askeri güce dayalı stratejisinin temelini oluşturmaktadır!. Mavi Vatan, Türk Milletinin, deniz yetki alanlarındaki hak ve menfaatlerinin korunmasıdır!

Devletlerin sürekli düşmanı ve dostu yoktur, ancak  çıkarları vardır, ilkesi çerçevesinde, Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Anadolu ve Mavi Vatan bölgesinde ki bekası ve tüm hakları,  bölgenin de barış, huzur ve istikrarı adına, kara kuvvetlerinde olduğu kadar denizlerde ve deniz kuvvetlerinde de çok güçlü olmak zorundadır!. Başkaca bir seçimi asla yoktur!.

Türk denizcilik tarihinin önemli dönüm noktalarından biri Preveze Deniz Zaferidir!. Yüz yirmi iki gemiden oluşan Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, 27 Eylül 1538 tarihinde Andrea Doria komutasındaki iki yüz atmış iki gemiden oluşan Haçlı Donanması’na Arta Körfezi’ndeki Preveze,  Adriyatik Denizi’nin Arnavutluk sahilinde, önlerinde ustalıkla manevra yaparak, taarruz etmiştir!.

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, taktik baskının yarattığı sürpriz etki Andrea Doria komutasındaki birleşik Haçlı Donanmasını şaşkına çevirmiş; Haçlı Donanması panik içerisinde dağılarak, büyük kayıplarla geri çekilmek zorunda kalmıştır!. Preveze Deniz Zaferi, büyük bir şeref ve gurur abidesi olarak Türk denizcilerine ışık tutmakta ve zaferin kazanıldığı 27 Eylül tarihi,  her yıl Deniz Kuvvetleri Günü olarak coşku ve heyecanla kutlanmaktadır!.

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması ve  Denizcilerimizin gurur abidesi Preveze Deniz Zaferi, tarihimizin en şanlı ve en görkemli zaferlerinden biridir!. Barbaros Hayrettin Paşa komutasında, büyük bir donanmaya karşı kazanılan Preveze Deniz Zaferi, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki egemenliğini perçinlemiş; donanmamızın gücünü ve kabiliyetini tüm dünyaya göstermiştir!. Zafer ile Akdeniz bir Türk Gölü haline gelmiştir!. Tarih, Türk denizcilerinin hüküm sürdüğü tüm denizlerde barışın, huzurun ve adaletin hâkim olduğunu kaydetmiştir!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Son dönemde, dünyada ve özellikle Akdeniz’de yaşanan hadiselerin,  Türk Devleti olarak, her alanda olduğu gibi denizlerde de çok daha güçlü olunması gerektiğini göstermektedir!. Bugün dünyada kendi savaş gemisini milli imkanlarıyla tasarlayan, inşa eden ve idamesini gerçekleştirebilen 10 ülkeden biridir!

Mavi Vatanımızı korumak, dostlarımızın emin olmasını sağlamak, haklarımıza göz dikenleri caydırmak için Deniz Kuvvetlerimizi güçlendirmeyi sürdürmekteyiz, ifade ve vurgularının, Anadolu coğrafyası ve Mavi Vatanda;  istikbal, istiklal, beka ve varlık adına, tarih, kültür, coğrafya aklı,  etki ve ilgi alanı tüm gönül coğrafyasında ki; barış, huzur ve adaletin hakim olması, mazlum milletlerin haklarının da hamiliği zaviyesinden, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki;  Türk Devletinin neleri yapması gerektiği çerçevesinden çok manidar ve dikkate değer olduğunu düşünüyorum!..

İki Artı Dört Kaç Eder?!..

İkinci dünya savaşı akabinde kurulan iki kutuplu veya Soğuk Savaş dönemi, sürdürülemez bir konuma geldiği için ancak 1990’lı yıllara kadar devam edebilmiştir! Sovyetler Birliğinin dağılması ve iki Almanya’nın da birleşmesi ile tek kutuplu ve sancılı bir ara dönemi geride bıraktık!. 11 Eylül 2001 tarihinde ki ikiz kule saldırılarından  sonraki süreçte, Orta Asya ve Orta Doğu’da bazı ülkelerin işgal edilmesine ve bölgemizde de Arap Baharı ile birlikte vekalet savaşlarının da neşv-ü nema bulduğuna şahit olduk!. Acaba neden?! Herhalde keyif için işgal etmemişlerdir?!

Tüm bu gelişmeler, üçüncü bir dünya savaşına girmeden yeni bir dünya düzeni, sistematiği ve dengesinin kurulmasına matuf operasyonlardır!. Peki, nasıl bir sistematik ve denge olmalıdır?! Eskiden olduğu gibi iki kutuplu  mu, tek kutuplu mu yoksa çok kutuplu mu olacaktır?! Bugün, tek kutuplu ve iki kutuplu bir sistem, dünya için  kaos demektir!. 2020 yılı başında dünyanın başına bela korona virüs ve virüs akabinde ki, yeni bir sistem arayışı ve  dünyada artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir döneme işaret etmekte olduğuna şahit oluyoruz!.  Peki, yeni bir düzen veya denge nasıl kurulacaktır?! Yeni dünya sistematiği veya dengesinde Türk Devleti nerede ve nasıl konuşlanacaktır?! Dengenin kutup başı ve başat ülkesi Türk Devleti olduğu için özellikle sınırlarımız ve bölgemizde ki planlı kaosun buradan kaynaklanmakta olduğunu düşünüyorum!

Geçtiğimiz günlerde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) son lideri Mihail Gorbaçov, soğuk savaş benzeri yeni bir dengenin acil ve ivedi bir şekilde kurulması gerektiğine yönelik, dünya liderlerine bir çağrıda bulundu!. Peki, neden?! Gorbaçov neden sahne önüne çıkmıştır?! Kim veya kimler sahaya inmesi  için çağrıda bulunmuştur?! Ya da kimler için bitiş zili çalmakta olduğu için acele etmekteler?! Acele etmelerinin ecellerine hiçbir faydası olmayacaktır!. Ecel, daha da hızlanacaktır!.

3 Ekim 1990 tarihinde,  İki Artı Dört Anlaşması olarak bilinen  Almanya’nın yeniden birleşmesinin mimarı ve  yolunu açan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin son lideri Mihail Gorbaçov, anlaşmanın ve 30. Yıl dönümünde, politikacıları, ülkeler arasındaki güveni yeniden inşa etmek için hiçbir çabadan kaçınmamaya çağırmış!. Neden acaba?!  Dünyadaki pek çok şeyin endişe yarattığı bir dönemde, Avrupa’daki durumun da endişe verici olduğunu!  30 yıl önce inşa ettiğimiz şeylerin çoğu; silahsızlanma anlaşmaları, işbirliği programları ve en önemlisi güven, raydan çıkmıştır!. Şimdi güveni yeniden tesis etmek ve işbirliği yoluna geri dönmek için büyük çabalara, siyasi iradeye ve bilgeliğe ihtiyaç var, diyormuş!.  Adama sorarlar; Neden şimdi?! Dünya halkları ölürken ve dünya da yanarken neredeydin?! Gorbaçov’a bu oyunda verilen rol nedir?! Yoksa, Küresel ağababalarının sonu mu gelmektedir?!. Bilemiyorum!

Peki, adı geçen anlaşmaya kabaca bir bakalım! İki Artı Dört Antlaşması; 1990 yılında, Batı Almanya ve Doğu Almanya ile Fransa, SSCB, ABD ve Birleşik Krallık arasında müzakere edilen antlaşmanın sonucunda adı geçen dört ülke, Almanya’daki tüm haklarından vazgeçtiği ve iki Almanya’da birleşerek bağımsız bir devlet olmuştur! Peki, bu tarihe kadar Almanya bağımsız bir devlet değil midir?! Mezkur devletlerin, Almanya’dan ne gibi hakları bulunmaktadır?! Berlin Duvarının yıkılmasından sonra, iki Almanya’nın yeniden birleşmesi, ancak o zamanki Sovyetler Birliği, Amerika, Fransa ve Büyük Britanya’nın rızası alınabildiği için mümkün olmuştur!.

İkinci Dünya savaşı akabinde kurulan ancak 1990 yılına kadar devam edebilen iki kutuplu dünya sistemi veya Soğuk Savaş dengesi, iki Almanya’nın birleşmesi akabinde yeni bir sürece evrilmiştir!. Birinci ve İkinci dünya Savaşının galiplerini, her iki süreçte de ulusal çıkarları çerçevesinde yeni bir denge kurmak için sahnede görüyoruz!. Fakat bugün için kurulmakta olan yeni bir dünya düzeni veya dengesinde bazı devletlerin sahada ve masada olamadıklarına şahit oluyoruz!.

İkinci Dünya Savaşından sonraki dengenin üçlüsü ve İki artı Dört anlaşmasının mimarı dörtlüden, düşenler olmaktadır!. Yeni dörtlünün baş aktörü Türk Devletini sahnede görüyoruz!. Dünya tarihinden Türk Milletini çıkardığımız vakit geriye insanlık tarihi adına da hiçbir şey kalmayacağını kendileri ifade etmektedir!.  Beş bin yıllık Kadim Devlet hafızası ve tarih, sosyal, kültür, coğrafya, gönül ve devlet aklı denetiminde ki  Türk Devleti, hem sahada, hem  de masada, devleti ebed müddet devam ülküsüne ve yeni dünya düzeni ve dengesine matuf, bağımsız politikalar ve operasyonlar yapmaktadır!. Tabii ki böyle bir durum eski Türk Devletini karşılarında bekleşen küresel güçler, büyük devletler ve içerideki işbirlikçi ekol temsilcilerine çok büyük sıkıntı vermektedir!. Yani onlara göre Çok oluyoruz!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışma tarihine kadar içerideki işbirlikçi ekol temsilciler mahareti ile kontrol edilen veya engellenen Türk Devleti, artık yenidünya sistematiği ve dengesinin olmaz ise olmazıdır! Yakın tarihte ki, iki artı dört anlaşmasının mimarı devletlerden bazıları, yenidünya dengesinde ve masada olmadıkları için, İslam’ın temsilcisi, Allah’ın kılıcı Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de  temsil makamı,  Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına ve Müslümanların tüm kutsal değerlerine  yönelik hakaret ve saldırılara, bu zaviyeden bakmanın etkili ve gelişmeleri de kavramak çerçevesinden  faydalı olduğunu düşünüyorum!.  

Enerji ve 3. Dünya Savaşı!..

Geçmişte insanoğlu, kendisine yardımcı kuvvet olarak,  çevresinde ki hayvanlardan faydalanmıştır!. Daha sonra suyun taşıyıcı ve rüzgârın itici gücünden de yararlanan insanoğlu, yelkenli gemi ve yel değirmenlerini yapmıştır! Ancak rüzgâr ve akarsu gücünden dünyanın her kesiminde aynı oranda yararlanma olanağı olmadığından enerji kaynaklarının kullanımı sınırlı olmuştur!.

Günümüzde hayatımızın önemli bir parçası haline gelmiş olan ve  neredeyse tüm cihazların da  çalışması için enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır!. Bilgisayar, TV, telefon, araba, mikrodalga fırın ve hayatımızın ayrılmaz parçaları haline gelmiş daha pek çok teknolojik alet, ancak onlara enerji sağlayabildiğimiz takdirde hayatımızı kolaylaştırabilir!

Özellikle elektrik enerjisi günlük hayatımızda önemli bir yer kaplıyor olsa da enerjiyi sadece elektrik olarak düşünmek  doğru  bir bakış açısı değildir!.

Enerji; çevremizde olup biten her şeyin hareket etmesi veya meydana gelmesini mümkün kılan şeydir!. Eğer bugün arabalar hareket ediyor, evimiz ısınıyor, fabrikalar üretim yapabiliyor, çiçekler açıyor ve güneş içimizi de ısıtabiliyorsa, nedeni enerjidir!.  Enerji maddelerin iş yapabilme yeteneğine verilen isimdir!.

Günümüzde en yaygın olarak tanımlanmış enerji türleri; Mekanik enerji, Elektrik enerjisi, Nükleer enerji,  Kimyasal enerji,  Manyetik enerji, Isı enerjisi, Işık enerjisi ve Ses enerjisi olarak sıralayabiliriz! Enerji Kaynaklarını da; Rüzgâr Enerjisi, Güneş Enerjisi, Jeotermal Enerji ve Nükleer Enerji şeklinde ifade edebiliriz.

Tarihte, endüstri kuruluşlarının kurulmasında kontrol edilebilen akarsuların çevreleri tercih edilmiş ve bunlardan yararlanılmıştır!. İnsan, hayvan ve bitkilerden sağlanan enerji, yüzyıllar boyunca dünya da kullanılan enerji kaynağının temelini oluşturmuştur! Şüphesiz bunlara, o dönemdeki bilgi ve teknik imkânlar çerçevesinde yararlanıldığı bir realitedir!.  

Peki, enerjinin bulunması ve hayatımıza kattığı değişim ve dönüşüme kabaca bir bakalım!. Dünya enerji ekonomisinde ki gelişmeler, 18. yüzyıl ortasında kömür ve demirin işbirliği ile gerçekleşen Sanayi Devrimi ile başlamıştır!.

Bu yüzyılın sonlarına doğru maden kömürü, hem ısı ve  hem de enerji kaynağı olarak büyük önem kazanmıştır!. Sanayi Devriminin başlamasında önemli rolü olan enerji kaynağı, aynı zamanda endüstrinin coğrafi dağılışını da etkilemiştir!.

19. yüzyılın ikinci yarısında türbin ve dinamonun buluşu ile enerji çeşitleri arasına yeni bir enerji türü olan  kömür katılmıştır!. Bununla birlikte o zamana kadar kontrol altına alınamayan büyük akarsu kaynaklarından elektrik üretiminde yararlanılmaya başlanmış ve akarsular günümüzde ki önemini kazanmıştır!.

20. yüzyılın başında enerji ekonomisine yeni bir enerji kaynağı olarak petrol girmiştir! Petrol; Petrokimya endüstrisinin aranan önemli bir hammaddesi olmuştur!.  

20. yüzyılın başında ise doğalgaz, özellikle ısınma ve mutfaklarda kullanılmaya başlamıştır!. Daha sonra termik santraller başta olmak üzere kullanım alanı genişlemiştir!. 20. yüzyılın ortalarına doğru, nükleer enerji elektrik üretiminde ve bazı özel kullanım alanlarında büyük önem kazanmıştır!.

Enerjinin insan hayatında ki yeri ve önemi, mezkur açıklamalar çerçevesinde ayan beyan meydanda iken, dünyada ki savaşlara veya hegemonya düzenine bir de bu zaviyeden bakmak faydalı olduğunu mülahaza ediyorum!.

Günümüzde bazı ülkeler enerjiye erişemediği takdirde, vatandaşları donacak, fabrikaları kapanacak  ve tüm ülke de karanlıklar içinde kalacaktır!.  

Bugün,  askeri, teknolojik ve ekonomik gücü üstün olan küresel güçler ve büyük devletler, dünyanın her bir bölgesindeki enerjiye erişmek, kontrol edebilmek veya nakil hatlarını dahi denetim altına alabilmek adına her yol denenmektedir!

Ya enerjiye erişmeli, ya kontrol etmeli, ya da enerjinin tüm nakil hatları denetim altına alınmalıdır!. Acaba neden?! Dün, kömür ve  petrol için verilen savaşlar, bugün de tüm enerji kaynaklarının kontrolü veya enerji nakil hatları için verilmektedir!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti çerçevesinden enerji alanında ki gelişmelere kabaca baktığımızda, yıllık, elli milyar dolar gibi bütçe rakamını, enerjiye harcayan bir ülke karşımızda durmaktadır!. 

Ülke olarak, daha önceki yıllarda uzun vadeli yapılan enerji anlaşmalarından kaynaklı olarak,  spot piyasada ki fiyatların çok üzerinde bir fiyata enerji temin edilmektedir!. Neden acaba?!

Şimdi şöyle bir soru aklımıza gelebilir?! Geçmişte, yirmi veya otuz yıllık, fiyatı sabit enerji alım  anlaşmalarını, kimler ve neden  yapmış olabilir?! Bilemiyorum!. Vatandaş zaviyesinden de dünyada ki  enerjiyi  en pahalıya kullanan ülke olduğumuz, şeklinde tabii ki sızlama ve şikayetler!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde, Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Türk Devleti, tüm alanlarda olduğu gibi enerji çeşitliliğinde de, yerli ve milli araştırma ve sismik gemileri ile kendi MEB sahalarına inmiş, yeni petrol ve gaz keşifleri ile de,  yeni dünya düzeni ve sistematiğine matuf tüm küresel kirli plan ve hesapları bozmuş, bağımsız politikalar sergilemekle, devleti ebed müddet devam ülküsü ve  2023 – 2053 ve 2071 hedeflerine emin adımlarla  ilerlemektedir!. Tabii ki böyle bir durum, duruş ve gelişme, dışarıda ki ağababalar ve içeride ki tüm işbirlikçi ekol temsilcilerini rahatsız etmektedir!. Daha çok sıkıntı yaşayacak ve rahatsız olmaya da devam edecekler!.. Yoksa Akdeniz’de ki kırk ülkenin savaş gemilerinin bu bölgedeki kaliteli balık veya balina avlamak için geldiklerini mi düşünüyoruz?! Neden olmasın?!

Kontrol Dışı Dünya ve Türk Devlet Aklı -2-

Yazar, Kontrol dışı dünya tanımlamasını çok ağır bir başlık olarak ortaya atmıştır! Dünyanın küresel güçler veya  büyük devletler tarafından kontrol ve denetim altında tutulmasını hedeflemektedir!. Büyük devletler  ve küresel  güçler,  mutlak kontrol peşinde koşarken, diğer güçler de bu sistemin içinde kendi çapları ve ulusal çıkarları çerçevesinde yer alabilmek için mücadele etmektedir!. Neden acaba?! Bugün yaşadıklarımıza ne kadar da benziyor!

Avusturya ve İsveç gibi devletçikler, Türk Devleti, Suriye ve Akdeniz’de ne işi var, diyormuş!. Bak sen?! Peki, kim adına bu efelenmeler! Eski Türk Devletini karşılarında bekleştikleri için Dış İşleri Bakanımızın verdiği cevap tabii ki zorlarına gidecektir!. Avusturya ve İsveç’in Akdeniz ve Libya’da sınırları, var da biz mi bilmiyoruz! Ya da, Dünya haritası mı değişti de haberimiz yoktur?! Dünyada ki tüm işlerde bir rekabetin olduğunu ya da ulusal çıkarların her daim ön planda olduğunu,  görmek gerekir!

Uluslar arası ilişkiler düzeni büyük ve küçük devletlerarasında bir oyun olduğunu ve ulusal çıkarlar doğrultusunda kazanmak isteyen küresel güçler ve büyük devletler, kontrol mekanizmaları ile mutlak  sonuç peşinde koşmaktadır!.  Dünyanın her bir bölgesindeki kaos ve karışıklığın arka planına bakmak, nasıl bir oyun oynandığını anlamak için  yeterli olacaktır!.

Devletlerin açık örgütleri ve gizli örgütleri, yer altı ve yerüstü sivil, siyasi ve ekonomik güç merkezleri bu oyunun içinde yer alarak sonuca varmaya çalışır!  Tam da günümüzde olduğu gibi!.. Böyle bir oyun oynandığını, büyük devletler ya da küresel güçler, açık ve gizli potansiyelin tamamını kullanarak dünyayı bütünü ile denetim veya kontrol altına almak için  çalışmakta olduğunu da idrak etmek gerekir!.  Yoksa bir virüs bahanesi ile dünya bu kadar sıkıntıyı neden çekmektedir?! Ya da bir virüs ile sosyal, siyasi, ekonomik  ve kültürel değişim nasıl olacaktır?!

Küresel liderlik yarışında rakiplerini geride bırakarak süper güç konumuna geçebilmeyi başarmış olan ABD,  soğuk savaş sonrasında bu  konumu daha da güçlendirerek sürdürme eğilimli olduğu açıklık kazanmıştır!. Soğuk savaş döneminde  kullanılan komünizm korkusu, yeni dönemde sahneden çekildiği için dini, mezhebi, sosyal, siyasal, kültürel ve etnik kimlik benzeri terör ve sıcak çatışma yöntemleri, dünya halklarının önüne konulmaya çalışılmaktadır!. Neden acaba?!

Soğuk Savaş döneminde, kutupların askeri örgütleri ile dünyada bir denge ve güvenlik de sağlanabiliyordu! Bu denge ortadan kalktığı için, güvenlik örgütü olduğunu ileri süren askeri örgütler, çıkarları uğruna üçüncü dünya ülkelerini işgal ederek, milyonlarca insanın ölümü ya da ülke zenginliklerinin yağma edilmesine yol açarak insanlık açısından ciddi bir güvensizlik ortamı oluşturmaktadır!. Mazlum milletlerin Adalet dağıtan ve Hakikat ehli Türkleri neden bekleştiğini şimdi  anladık mı?!

Özellikle son yıllarda ki vekalet savaşları ve işgaller, emperyalistlerin dünyayı yeniden kontrol altına alma girişimlerinin bariz örnekleri olarak öne çıkmaktadır!. Dünyayı yeniden kontrol peşinde koşanlar, insanlığın geleceğini tehlikeye sürüklediğine de şahit olmaktayız!. Dünyayı yeniden kontrol altına almaktan ziyade, dünya insanlığını  kurtarmakta olduğun, barış ve huzur gelecek diyenlerin, saldırı ve işgallerinden tüm dünya insanlığını da artık kurtarmak gerekir!.

Dünyanın tam anlamı ile kontrol edilebilmesi ve her türlü tehditten uzak güvenlikli bir ortama kavuşturulabilmesi için yeni bir uluslar arası örgütlenme modeline gereksinim bulunmaktadır!. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın her daim ifade buyurduğu; Dünya, Beş’ten büyüktür vurguları, dünya insanlığının barışı, huzuru ve istikrarı adına  artık  hayata geçmek zorundadır!. Birleşmiş Milletlerin yetersiz kaldığı,  emperyalist devletler ve küresel güçlerin  uluslararası kuruluşun kararlarını dinlemediği bir ortamda, dünya ve dünya insanlığının güvenliği için yeni bir uluslararası kuruluşa ihtiyaç  vardır!.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ki konuşmasında;   Hazreti Mevlana; Adaleti, hakları ve ödevleri gerektiği gibi paylaştırarak herkese hakkını vermek, olarak ifade ettiğini ve bugün dünyada, ne hakların, ne de sorumlulukların gerektiği gibi paylaşıldığının ortada olduğunu! Adaletsizlik istikrarsızlığı, güç mücadelelerini krizleri ve israfı beraberinde getirmektedir!. Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet, herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek, ifade ve vurgularının, yeni dünya sistematiği ve yeni dünya dengesi zaviyesinden;  kaos, kan, gözyaşı, yıkım, yağma  ve istikrarsızlıklarla dolu kontrol altında ki dünya heveslilerine, Adalet dağıtan, Hakikat  ehli ve Mazlum milletlerin de hamisi, Kadim Türk Devlet Aklı, Türk Devlet  geleneği ve Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde bir cevap olduğunu düşünüyorum!.

Türk Devlet Aklı ve Kontrol Dışı Dünya -1-

25 Aralık 1991 tarihinde, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından, Sovyetler Birliğini teşkil eden Cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmaları ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılması üzerine, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Danışmanı Zbignew Brzezinsky, bundan sonra ki aşamada, dünyanın artık kontrol altına alınmasının imkansızlığını, Kontrol Dışı Dünya kitabında, gündeme getirmiştir! Yazar mezkur  kitabında, Dünyanın denetim ve kontrollerinden nasıl ve neden çıkmakta olduğunun  kaygılarını ve gerekçelerini konu edinmektedir!.  Neden acaba?!.

Yazar, Soğuk Savaş sonrası; yıllarca komünizm baskısı altında yaşamak zorunda kalan dünya ülkelerinin, özgür bir ortam arayışı içine girerken, dünyanın kontrol edilmesinin mümkün olamayacağını!. Soğuk savaş sonrası yeni dönemde geçmişte tarihin tozlu raflarında ki sıcak çatışma konuları, yeniden insanlığın önüne büyük bir şekilde  geleceğini vurguluyor!. Soğuk savaşın sona erdirilmesi ile sıcak olaylarla geçecek yeni bir döneme sürüklendiğini de ifade ediyor! 2001 tarihinde ki İkiz Kule saldırıları ve akabinde bölgemizde başlayan işgal girişimleri, Arap Baharı ile başlayan ve sınırlarımızda ki asimetrik ve vekalet orduları üzerinden kukla devletçik kurma operasyonlarına,  sıcak gelişmeler olarak,   kabaca bakmak kafi olacaktır!.

Sosyalist bloğun çöküşünden sonra geçen çeyrek yüzyıllık sürede, dünya kontrol edilemez bir duruma gelmiştir!. Neden?! Soğuk Savaş sonrası, Sovyetler Birliğinin dağılması ve iki Almanya’nın birleşmesi akabinde, ABD ve Rusya merkezi kutuplar olmadığı için kutup içindeki her devlet dünya haritası üzerinde yerini bağımsız şekilde belirleyerek, sahip olduğu jeopolitik konumundan kaynaklı, normal bir şekilde,  ulusal çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlaşmıştır!. Bu durum elbette ki birilerinin canını sıkmaktadır!.

Burada Türk Devletini özellikle zikretmek ve dikkate almak gerekir!. Yirmi dört milyon kilometrekarelik, devlet, tarih, sosyal, kültür aklı ve gönül coğrafyasında, mazlum  milletler adına, barış, huzur ve istikrar için çalışmalara başlamıştır!. Her seçiş bir vazgeçiş olduğuna göre!. Türk Devleti, Türk Devlet Aklı ve Kadim Devlet geleneği çerçevesinde, yerli, milli ve bağımsız politikalar seçmeye ve sergilemeye başlamıştır!. Aksi halde neyi seçeceğimiz veya içerideki işbirlikçi ekol temsilcileri  tarafından nelerin seçilmesi gerektiği de  karşımızda ayan beyan durmaktadır!.

Soğuk Savaş döneminde, devletlerin üzerinde ki kutup baskısı kalkınca, en küçüğünden  en büyüklerine kadar, bütün devletler geleceğe dönük olarak kendi bağımsız geleceklerini aramaya başlamıştır!. Soğuk Savaş benzeri yeni bir dünya düzeni ve denge de kurulamadığı için eski kutup başı ülkeler tabii ki bu gelişme ve durumdan çok rahatsız olmaktadır!. Türk Devletinin, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki; Turan Birliği ve Kızıl Elma Ülküsü, Türk Keneşi ve Türk Konseyi girişimleri ve Türkiye Eksenini bir kenara not edelim!.

İnsanlık tarihi, korku ve baskı düzenlerinin geçiciliğini, insanlık ve devletlerin de  bağımsızlık yönünde zincirleri kırma doğrultusunda özgürlükçü arayışlara girmiştir!. Soğuk Savaş döneminde ki kutup devletler ve yardakçı  devletçikler, böyle bir durumdan tabii ki çok sıkıntı çekmekte ve rahatsızlık duymaktadır!.  Varlıkları ve yaşamaları da böyle duruma bağlı olduğu için olabilir mi?! Bugün, Akdeniz, Libya, Suriye, Kafkaslar ve Balkanlar konusunda, Türk Devletine yönelik, küresel ve emperyalist güçler ve yardakçılarından akla ziyan hezeyan açıklamalara kabaca bakmak, kontrol dışı dünya veya Türkiye çerçevesinde, olayları anlamak ve yorumlamak zaviyesinden kafi olacaktır!.  

İki kutuplu dünya düzeni, sosyalist sistemin çöküşü üzerine, Amerika Birleşik Devletlerinin tek hegemonya güç olarak yoluna devam etmeye çalıştığına ve iki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünya düzenine geçişin dünya devletlerine dayatıldığı bir dönemi yaşadık! Bugün için de yeni bir dünya düzen, yeni bir  sistem ve yeni bir denge de kurulamadığı için sorunlar ve kaos  her gün büyümektedir!.  

ABD küresel bir güç haline geldikten sonra, her alanda güçlü kontrol mekanizmalarını oluşturmaya yönelmiştir!. Büyük devletler arasındaki geçmişten gelen çekişme ve çatışmaların öne çıkmaları, ABD’nin istediği küresel hegemonya düzenini oluşturmak ve kontrol mekanizmalarını sürdürebilmekte zorluk çekmektedir! Bugün için yenidünya sistematiği ve düzeni, çok kutuplu olmak zorundadır!. Tek veya iki kutuplu bir dünya sürdürülemez!. Çok kutuplu yeni dünya sistematiğinin de, sıklet ve denge ülkesi Türkiyedir!. Türk Devleti olmadan yeni dünya düzeni, yeni dünya dengesi ve sistematiği kurulamaz ve devam ettirilemez!.