Kuran; Kıssa, Hafıza, Bilinç ve İnsan!.

Hafızayı beşer nisyan ile maluldür, derler!. Yani insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır!. Peki ne yapmalısınız?! İnsan hayatı öncelikli olarak bu günü doğru anlamak ve yarına da daha sağlıklı bakabilmek için dünü yani geçmişini çok iyi bilmek zorundadır! Dünü ve geçmişi olmayan insan olamaz!  Peki, İnsan için böyle bir realite karşımızda dururken, toplum ve millet için nasıl olmalıdır?!  Millet dediğimiz herhalde gökten zembil ile inmemiştir! Elbette ki bir milletin geçmişinde, iyi veya kötü, güzel veya çirkin tarihi yaşanmışlıkları mutlaka olacaktır!  Bir milletin mensupları geçmişini yok sayamaz! Bu şekilde ileriye sağlıklı bir şekilde bakamaz! Tarihi olmayan milletin geleceği de olamaz! Bir milletin mensubu olarak bu geçmişi her daim hatırlamak ve yâd etmek gerekir! Neden ve niçin?! Tabii ki bir milletin mensubu olan her bireyde milli bilinç ve milli şuurun tam olarak yerleşmesi için! Aksi halde böyle toplumlar başka toplumların sömürgesi olmaya adaydır!

Kutsal kitabımız Kuranı Kerim geçmiş ümmetlerin durumları ve güzellikleri, hataları ve sevapları, bazı toplumların da neden ve nasıl ilahi gazap ile yok edildiklerini, tekrar tekrar Peygamber efendimize ve onun şahsında da biz ümmetine hatırlatmaktadır!  Yani bir nevi hafızamızı tazelemektedir! Peki, neden? Tabii ki geçmiş ümmetlerin durumuna düşmemek için! Tabii ki İmanı ve insani olarak kamil bir dereceye erişebilmek için! İnsan için dünya hayatı başkaca ne demektir? Aksi halde insan her an esfeli safilin derekesine düşebilir!  Kuran’ı Kerim’de; Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Lut, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. Eyüp, Hz. Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve Hz. İsa gibi enbiya kıssaları çok geniş bir yer tutar.  Bunlardan bazıları üzerinde tekrar tekrar ve daha büyük bir önemle durulur. Peki, neden? Hz. Adem’in yaratılması, kendisine bütün isimlerin öğretilmesi, meleklerin ona secde etmeleri ve Cennetten çıkartılmaları… Hz. İbrahim’in babasını hakka davet etmesi, kavminin putlarını kırması, Allah’ın tek bir İlah olduğunu öğretmek için kavmine doğru yolu göstermesi, Nemrut ile tartışması ve Kabeyi inşa etmesi… Hz. Musa’nın doğumunu çevreleyen ortam, ırmağa bırakılması Firavun’un sarayında büyütülmesi, Firavunu hakka davet etmesi ve onunla yaptığı çeşitli münakaşalar, Firavun’un sihirbazları ile karşılaşması, İsrail oğulları ile birlikte Mısır’dan çıkışı ve altın buzağı olayı… Hz. İsa’nın babasız olarak Hz. Meryem’den dünyaya gelmesi, beşikte iken konuşması, gösterdiği çeşitli mucizeler, İsrail oğullarını irşat etmesi, öldürülmek istendiği halde bunun başarılamaması… Ve daha da fazla kıssalar!. Hz. Peygamber Efendimizin hayatı ve nübüvvetin tüm safhalarına ait olaylar, İsra, miraç, hicret, Bedir, Uhut, içtimai ve ailevi hayatı ile ilgili kıssalar bulunmaktadır.  Peki, Sonsuz Kudret Sahibi yüce Allah biz iman ehli kullarına bu kıssaları neden tekraren anlatmaktadır? Sürekli olarak akıl sahipleri için ibretler vardır! Düşünen kullarım için elbette ki geçmiş ümmetlerin kıssalarında ibretler vardır! Ne zaman akdedeceksiniz ve çok az düşünüyorsunuz,  gibi uyarı ve ikazlarda bulunmaktadır!

İnsan denen ve iman şerefine nail olan varlık,  Kuran kıssalarında anlatılan iyi kişileri ve olayları takdir edip, kötülerden ve yanlış işlerden nefret edip sakınmak lüzumunu hisseder!  Aksi halde dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir!. Çünkü tarihin işleyişi, her iki grubun akıbetlerini açıkça ortaya serdiği görülür. Toplumlar çeşitli özellikleriyle, sadece tarihin bir köşesinde gelip geçmiş birer kavim ve olaylar zinciri olmadığı, örneklerinin her zaman dünyada bulunabileceği işaret etmektedir!  Kuran kıssaları, ilahî kanunların birtakım hareketler, görüntüler ve sesler halindeki tarih manzaralarıdır. Kuran kıssalarının gerçek kahramanı insanın iman,  inanç, ahlâk ve davranışlarına sıkı bir şekilde bağlı olan tarihî kanundur. Kıssanın kahramanı, Hz. İbrahim ve muhatapları değil,  iman ve küfür, tevhit ve şirk, tarihî realitesidir. İnsan için dünyada iken her an geçerli olduğu gibi!. Hz. Yusuf ile ev sahibesi değil, Yusuf’taki iffet ve emanet ile kadındaki şehvet anlatılmaktadır!  Kuran’da hayat, unutamayacağımız bazı şahsiyetlerde hareket eder. Fakat Kuran hâdiseye dikkat çektiğinden, zaman ve mekân unsurlarına yer vermez ve onları bildirmez. Zira hâdiseler ibret almak ve vermek gayesine hizmet etmeyen ayrıntılarına girmek, meseleyi teferruata boğmak kıssadan çıkacak olan ibret ve hisseye gölge düşürecektir!

İnsan, toplum, millet, tarih, geçmiş, kıssa,  bilinç,  hafıza ve tarihten ibret almak hakkında bazı ifade ve sözleri şu şekilde sıralayabiliriz!. Tarih bir milletin hafızasıdır. Hafızası olmayan insan ne ise tarihi olmayan millet de onun gibidir. Geçmişini bilmeyen, geleceğini bilemez. Geçmiş tarihini bilmeyenlerin haritasını, başkaları çizer.  Kökü olmayan bitki ve ağaçların yaşayamayacağı gibi, tarihinden sulanmayan milletler de yaşayamaz.  Gönüllerinde maziye ait sevgi bulunmayan insanlardan korkunuz.  Kökünü beğenmeyen dal, dalını beğenmeyen meyve çabuk çürür. Hafızası olmayan milletler nereden geldiklerini, şu an nerede durduklarını ve nereye gideceklerini bilmezler!  Hafızasını kaybeden milletler ise yok olmaya mahkumdur!

Selçuklu Torunları Osmanlı’nın İzinde..

Geçtiğimiz günlerde, Selçuklu Belediyesinin dört yıldır değişik tarihlerde günü birlik olarak düzenlediği “Selçuklu Torunları Osmanlı’nın İzinde” konsepti çerçevesindeki ‘Kuruluş ve Kurtuluş’ şehri Bilecik ili ve Söğüt ilçesi yirmi ikinci günü tertip edilen ziyaret programına katıldık. Profesyonel rehber eşliğindeki program, Osmanlı Padişahları tarih şeridinde güzel bir sunum ve Şey Edebali Türbesindeki dua ile başlıyor! Akabinde,  Bilecik Müzesi, Yaşayan Kent Müzesi, Pelit özü Gölet gezisi ve Söğüt ilçesindeki Ertuğrul Gazi şehitliği ve bu tarihi ilçedeki diğer tarihi mekânlar ziyaret ediliyor! Programda rehberin anlatımı eşliğinde tabii ki duygusal anlara da şahitlik ediyorsunuz!  Selçuklu Torunları Osmanlı’nın İzinde konsepti çerçevesindeki programı tertip ve ziyarette basın mensuplarına eşlik eden Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı, başkan yardımcıları,  idari yönetim ve basın ekibine, programda yine bizleri yalnız bırakmayan Selçuklu Kaymakamı Ömer Hilmi Yamlı beyefendi ve diğer katılımcılara da teşekkürlerimi sunarım.

Peki, Tarih nedir? Tarihi olaylar nedir? Geçmişteki tarih ve tarihi olayların günümüz insanı tarafından öğrenmesinden ne gibi faydalar mülahaza edilmektedir?  Tarih, toplum ve devletleri etkilemiş olayları, bu olayların yazılı olduğu kaynakları eleştirel bir süzgeçten geçirmek sureti ile inceleyen ve bu olayların nedenlerini anlamaya çalışan bilim dalıdır. Tarih olay ve olgulardan meydana gelir. Bir zaman dilimi içinde meydana gelen olaylara tarihi olay, bu olayların uzun zaman içinde kanunlara dönüşmesi, yeni bir hal alması ve insanlara tesir etmesine de tarihi olgu denir.   Tarih olmak ve tarihi olmak, tarihe gömülmek ve tarihe yön vermek, tarihi inşa etmek elbette ki farklı anlamlar ihtiva eder!  Tarih bir milletin hafızası ve bir devletin haysiyeti, geçmiş ile gelecek arasında kurulmuş bir hakikat köprüsüdür! Tarih yoksa hatırası, kökü ve  hedefi yoktur,  kaynak kupkurudur!. Türk tarihinin her satırı ve her sayfası, her asır ve her çağı Türk Milleti için henüz mührü sökülmemiş bir hazinedir!  Türk milleti tarih kadar eskidir,  bu nedenle hem tarih yazmış hem de tarih yapmıştır!. Türk milletini tarihten çekip aldığınızda insanlık adına tarih diye bir şey de zaten kalmayacaktır! Ecdadımızın emanetlerini muhafaza ve bunun istikbale taşıma gayesi Türk milletinin vazifesidir! Ecdadımız bizim için sadece mezar taşlarına yazılan isimler ve geride bıraktıkları kahramanlık destanından da ibaret değildir! Ecdad vatandır, bayraktır, maneviyattır, bağımsızlık, istikbal, istiklal, beka, var olmak, yok olmak,  mücadele,  azim, kuruluş ve kurtuluşun da simgesidir!.

Anadolu dünyanın merkezidir! Osmanlı’nın kuruluş bölgesi Bilecek ili ve Söğüt ilçesi de Anadolu ve Türkiye’nin de merkezi bir konumdadır! Bilecek ili ve Söğüt ilçesi, çevresindeki tüm merkez ve büyük illere neredeyse yüz kilometrelik ve bir saatlik mesafededir! Çevrelendiği dağlar itibari ile de çok stratejik bir durumdadır! Osmanlı’nın neden bu bölgede konuşlandığı, konumlandığı, devletin ve imparatorluğun nüvesini teşkil eden kuruluş kıvılcımının neden bu bölge seçildiğini ancak bölgeyi ziyaret ettikten sonra idrak edebiliyorsunuz! Çünkü çevresindeki dağlar itibari ile şehrin ancak bir –  iki giriş ve çıkışı bulunmaktadır! Bu giriş ve çıkışları da stratejik bir noktadan kuşatma altına aldığınız an tüm Anadolu’ya girişi, geçişi ve çıkışları da kapatmış oluyorsunuz! Aslında Allah’ın lütfü tam bir kurt kapanı! Ya da Hilal veya Turan taktiği!. Kuruluş derken, Selçuklunun dağılma sürecine girmesi ile birlikte, Selçuklu Sultanı bu bölgede yerleşmesi ve otağ kurması için Ertuğrul Gaziye işaret vermesi çok manidardır! Kurtuluş derken de, Birinci dünya savaşında Yunanlılar ve diğerlerinin bu bölgeden tüm Anadolu’ya geçme ve yarma hamlelerine şahit olmaktayız! Mezkûr ifadelerimizde olduğu gibi, Bilecek ili ve Söğüt ilçesi, stratejik konumundan kaynaklı kurt kapanı, hilal ve turan taktiği,  kanyon ve dağlar ile çevirili olması, belli giriş ve çıkış noktalarının ecdat tarafından kontrol altına alındığı için düşmanın Anadolu’ya geçişine asla izin vermemiştir!

Peki, Anadolu’daki bu tarihi olaylar ve olguları yaşamış ve Ecdad buralarda tarih yazmasına ve tarihi de değiştirmiş olmasına rağmen, günümüz gençliğine bunları aktarma, milli bilinç ve milli şuur oluşturma noktasından nerelerdeyiz? Anket sonuçları tabii ki çok da iç açı değil! Orta öğretim ve lise düzeyinde eğitim gören gençler arasında yapılan araştırma ve anket sonuçlarına kabaca baktığımızda, Bilecik ilindeki Şeyh Edebali ve Ertuğrul Gazi, Osmanlının kuruluşu ve kurtuluşun sembolü il hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığına şahit olmaktayız! Neden?  Peki, bu konuda daha bilinçli ve yol gösterici olmasını beklediğimiz ilköğretim, orta öğretim ve lise öğretmenleri ve yüksek öğrenimdeki akademisyenlerinin de bu konulara çok yabancı oldukları yapılan anket sonuçları bizlere işaret etmektedir! Neden ve neler yapmalıyız?! Eğitim sistemini yeniden bir kez daha gözden geçirmeliyiz, dediğinizi de duyar gibiyim! Şimdi diyeceksiniz ki; Konya İlinde merkezdeki yaşayan  bir milyon üç yüz bin nüfusa rağmen, Horasan eri ve Konya’nın manevi mimarlarından Mevlanayı tanımayan, bilmeyen ve hatta ömründe bir defa dahi olsa ziyaretine gitmeyen insanımız gerçeğinde olduğu gibi!. Şeyh Edebali’nin “ Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…”  uyarı ve ikazları çerçevesinde, Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı ve ekibinin, “ Selçuklu Torunları Osmanlı’nın İzinde ”  temalı,  Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet hafızasının  önderliğindeki,  Türk Devletinin de kurucu felsefesi Selçuklu Devlet kodları, Selçuklu  ruhu, Selçuklu tarihi, Selçuklu kültürü ve medeniyet ülküsü çerçevesinde,  gençlerimizde körelen ve örselenen Türk Milli Bilinci ve Milli Şuurunun yeniden daha kavi ve sağlam bir şekilde yerleşmesi ve  oluşmasına vesile olacak böyle  ziyaret programları için hassaten şükranlarımı sunarım!. Sayın Başkanım;  Öncelikle ve özellikle, Allah razı olsun!. Allah işlerinizi kolay eylesin!. Allah emeklerinizi zayi eylemesin! Allah yar ve yardımcınız olsun! ÂMİN… 

Erkan Mumcu Neler Diyor?!.

Türkiye 1980 askeri darbesinden sonra siyasi ve ekonomik istikrarlı kısa bir dönemin sonunda, Cumhurbaşkanlığı görev süresi dolan askeri darbe generali Kenan Evren’in yerine,  ANAP Genel Başkanı ve yürütmenin başı Başbakan Turgut Özal, yürütme açısından pasif ve denge – fren sistemi ve sadece onay makamı olarak kabul edilen Cumhurbaşkanlığı makamına çok istekli olarak geçmedi! Çünkü Türkiye’deki eski sistemde güç ve iktidar, erkler ve klikler arasındaki kuvvetler ayrılığı prensibine göre paylaşılmaktadır! Rahmetli Turgut Özal 1989 tarihinde Cumhurbaşkanı olarak seçilmesine rağmen vefat ettiği 17 Nisan 1993 tarihine kadar ya ANAP genel başkanı ya da yeni kuracağı bir başka partinin genel başkanı sıfatı ile yürütmenin başına tekrardan dönebilmek için çok mücadele vermesine rağmen hem sistem izin vermemiş hem de ömrü vefa etmemiştir! 1993 tarihinde Cumhurbaşkanı olarak rahmeti rahmana kavuşan Turgut Özal’ın yerine Başbakanlığı döneminde yedi defa gidip ve yedi defa da gelen Süleyman Demirel TBMM tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir! 2000 yılında Anayasa mahkemesi başkanı Ahmet Necdet Sezer’in TBMM tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçildiği tarihe kadar ya kendi partisi DYP’nin başına dönmeyi ya da yeni kuracağı bir parti ile yürütmenin başına yeniden dönebilmek için çok mücadele vermesine rağmen sistem izin vermediği için Süleyman Demirel de başarılı olamamıştır! Neden? Şimdi bu tarihi süreci neden yazıyorsun? Bu gün yaşadığımız siyasi süreç ile ne ilgisi var dediğinizi de duyar gibiyim!

Türkiye, AK Parti iktidarlarında Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlık yapmış kişiler tarafından yeni parti kurulma iddialarını konuşurken, AK Parti iktidarında Milli eğitim ve Kültür bakanlığı yapmış,  ANAP eski genel başkanı Erkan Mumcu’nun eski dönemlere dair açıkladığı bilgiler ortalığa saçıldı! Yıllarca susan ve bugün konuşan Mumcu’nun söylemleri yakın zamanda oluşabilecek siyasi hareketlenmenin ve başkaca senaryoların da işaret fişeği olduğunu düşünüyorum!  Konuşmasında dikkat çeken ifade ve kavramları yorum yapmadan sizlerin değerlendirmesine bırakarak şu şekilde sıralayabiliriz! Hedef Türkiye’dir! Komplo da Türkiye’yedir! Emperyalizm HALKLAR ve İYİLİK karşısında duramaz! Lokmayı yut ağzını tut! Kimler lokmayı yutan?! Ve kimler bunun için susuyor?! Neden?! Birileri bugün hoşafın yağı kesildiği için isyan ediyor ve bağırıyor! Kimlerin hoşafının  yağı kesildi ki?! Deliyi konuşturuyorlar fakat Akıllılar susuyor! Ne demekse?!  Kim deli kimler  akıllı?! Türkiye Çevre ülkesi olduğu için Merkez ülkelere karşı Diplomasi ile hareket etmek zorundadır!  Recep Tayyip Erdoğan bu konuda çok mahirdir! Recep Tayyip Erdoğan; Küresel sistem zaviyesinden Öngörülemez bir liderdir! Onun için küresel sistem kendi çıkarları için Türkiye’de öngörülebilir ve güvenilir bir lider ile çalışmayı her zaman uygun görmüş ve hesap etmiştir! Konuşmasında dikkat çektiği iki isim; Abdullah Gül ve Bülent Arınç… Abdullah Gül’e dikkat çekerek, “Asıl hesap vermesi gereken adam ‘Majestelerinin Valisi’, ‘AK Parti içindeki uluslar arası sistemin Kayyım ve verilmiş sözlerin de Bekçisi”  Abdullah Gül, diyor!. Çok su götürür ve izaha muhtaç ifadeler!    Bülent Arınç ile ilgili o dönemde Bakanlar Kurulu ve diğer kademedeki herkes ‘Şerrinden Emin olmak için ya kaçıyor ya da araya mesafe koyuyordu’, diyor! Şerrinden Emin olmak, nasıl bir şer ise! Mumcu; Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili fikri sorulduğunda ise “Yanlışıyla, eğrisiyle, doğrusuyla Tayyip Erdoğan daha hakiki bir adam! İlaveten de AK Partiye 2007 yılında mezkûr kumpası kuran koalisyon ise hâlâ AK Parti içinde çalışmaya devam ediyor” diyor.

Türk Cumhuriyeti Devleti, Türk Devlet Aklı, Kadim Türk Devlet hafızası, Tarihi Türk Devlet kodları ile birlikte Devleti ebed müddet devam ilkesi,  2023 ve 2071 vizyonu çerçevesinde Devletin Varlığı ve Milletin Birliği adına 15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonraki süreçte, erkler ve klikler arası kuvvetler ayrılığından kaynaklı güç ve iktidar savaşı ve paylaşımına son vermek için öncelikle 16 Nisan tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ve 24 Haziran genel seçimleri ile erklerin birlikteliği ile daha güçlü bir yürütme için Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmiştir! Daha önceki yıllarda yıpranan ve yorulan eski partisinden ayrılan bir klik kurmuş olduğu yeni parti ile konjonktür izin verdiği kadar siyasette yoluna devam edebiliyordu! Bugün yeni yönetim sisteminde bu durum imkânsız görünmektedir! Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet hafızası, Dünyanın yeniden dizayn edildiği ve bölgemizde de paylaşım savaşlarının hız kazandığı, sınırlarımız boyunca da küresel güçler tarafından kukla devletçikler kurmanın eşiğinde, Doğu Akdeniz’deki enerji koridoru ve enerji savaşlarına ramak kaldığı bir dönemde,  bugün için siyasette böyle bir  konjonktür yöntem ve çıkışlara asla izin vermeyecektir! Türk demenin dünya halklarındaki karşılığı, Adalet, Hakkaniyet ve Mazlum Milletlere de hamilik olduğu bir dünyada, emperyalizm ve küresel sistem HALKLAR ve İYİLİK karşısında duramayacaktır! Türk Devleti, 16 Nisan Anayasa referandumu ile birlikte Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemin olmaz ise olmazı iki partili güçlü bir yönetim sistemi ve bu iki güçlü merkez partinin yanında yandaş küçük partiler ile Adalet, Hakkaniyet, Mazlum Milletlere Hami ve İyilik için Devlet ve Siyasal yolculuğuna tarihte olduğu gibi aynen devam edecektir, şeklinde düşünüyorum.! 

Ham bir adam kavun yemek için can bostanına geldi, sen dünyada eşeğin keçi eti yediğini hiç gördün mü yahut gören var mı? Can bostanında yetişen turfanda kavun, nasıl olur da her öküzün, her eşeğin nasibi olur? O güzelim, o eşsiz meyveleri aklı başında, yiğit erler yer!.  Kapıp alıcılıkla, hırsızlıkla bostancılığa girişen sonucu adalet memurları tarafından tutulur, Oğuzların işkencelerini çeker!.  Türk ona derler ki köy onun korkusundan, haraçtan emin olsun!. Türk ona demezler ki tamahından her kutsuzun sillesini yer durur!.  ( Hz. Mevlâna  )

Dünya Sistemi ve Türk Devlet Aklı!.

Dünya Sistem teorisine göre Türk Devleti uzun bir dönem çevre ülke olarak ifade edilirken daha sonraları Türk Devlet Aklının devreye girmesi ve yerli – milli ve bağımsız politikalar üretmesi ile birlikte yarı çevre ve merkeze aday bir ülke olarak tanımlanıyor! Neden? Türk Devletinin çevre ülke olması sonsuza kadar devam edecek midir?! Tabii ki hayır!. Çevre ve yarı çevre ülkelerin merkez ülkeler tarafından tamamen kontrol ve denetim altında olduğunu da unutmayalım! Çevre ülkeler merkez ülkelerin her alanda kaynak temin noktasıdır! Hatta çevre ülkelerdeki tüm sosyal ve ekonomik krizlerin arka planında merkez ülkelerin, eli ve kolu bulunmaktadır! Peki, neden? Türk Devletinde yaşamış olduğumuz tüm darbe ve diğer kalkışmaların arka planında merkez devletlerin çıkar çatışmaları bulunmaktadır! Yani Türk Devleti çevre ülke konumundan merkez olmaya aday her girişiminde,  merkez ülkeler tarafından bir şekilde durdurulmuştur! Neden? Bu günlerde, Demokrasi ve Milli Birlik günü olarak kutladığımız, 15 Temmuz hain kalkışma gecesi de Türk Devletine karşı merkez ülkeler tarafından yapılan inkıta hareketlerinden bir tanesidir!

Dünya sistem teorisi nedir? Merkez, çevre ve yarı çevre ülke ne demektir? Merkez veya çevre ülke sonsuza kadar aynı yerinde kalacak mıdır? Hiçbir değişim olmayacak mıdır?! Ya da Merkez ülkelerin  üstünlükleri  sonsuza kadar aynen devam edecek midir?! Dünya Sistemi Teorisine göre dünyada merkez, çevre ve yarı – çevre ülkeler vardır. Bu teoriye göre merkez ve çevre ülkeler arasında belirli iş bölümleri bulunmaktadır!. Çevre ülkelerin bu iş bölümündeki rolü, merkez ülkelere ham madde ve hem de ucuz iş gücü temin etmesidir!. İleri teknolojiye sahip olan merkez ülkeler ise ileri düzeyde ürünler üretmektedir! Çevre ülkeler ürünlerini ucuz fiyatlardan satmak zorunda iken, merkez ülkeler yüksek fiyatlardan satmak zorundadır! Neden? Yarı çevre ise; merkeze göre çevre, çevreye göre ise merkez konumundaki ülkelerdir! 

Dünya sistem teorisinden yola çıkarak, merkez, çevre ve yarı çevre ülkeler arasında nasıl bir ilişki ve bağ bulunmaktadır? Bu bağ, bağımlılık  veya bağlantıyı nasıl açıklamalıyız?! Bağımlılık Teorisi,  1960’lı yıllarda ortaya çıkmış ve doğu ülkelerin geri kalmışlığı, batılı ülkelerin geçirdiği tarihsel aşamalardan geçmemesi ve bilimsel – teknolojik gelişmelerden yoksun olması ile açıklamaya çalışılan ve modernleşme teorisine tepki olarak doğmuştur!  Batı dışı toplumların sömürge ya da yarı sömürge olarak batılı devletlerin müdahalesi altındaki iç savaşlar, darbeler gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır!. Neden? Bu ülkelerdeki siyasi istikrarsızlıkların sebebi de dış müdahalelerden kaynaklanan ve içeride tek bir ekonomik ve kültürel yapıya sahip olamamalarından kaynaklanmaktadır! Çevre ülkelerde, Devletin bekası ve Milletim biriliği adına ekonomik ve kültürel tek bir yapı neden sağlanamıyor? Gelişmiş ülkelerin zenginliklerinin temel nedeni ise gelişmemiş ülkeleri sömürmeleridir!. Bağımlılık ilişkisi sürdükçe, çevre ülkelerin kalkınması, gelişmesi ve zenginleşmesi mümkün değildir!.  Çevre ülkelerin bu bağımlılıktan kurtulmasının yolu merkez ülkeler ile olan ilişkilerini tamamen sonlandırmaktan geçmektedir!. Böyle bir durum bugün için mümkün müdür? Mümkün olamayacağına göre!  Siyasi, ekonomik ve kültürel alanda merkezden kopmanın gerçekleşmesi gerekmektedir!. Böyle bir şey de söz konusu değildir!  Dünyadan soyutlanmış bir ülke varlığını devam ettirebilir mi?

Türk Devleti, özellikle 15 Temmuz hain kalkışma gecesinden sonraki süreçte,  Türk Devlet Aklı, Kadim Türk Devlet hafızası ve Türk Devlet kodlarının gereği olarak, Devlet, Millet, Ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte çevre ülke konumu ile devam edilemeyeceğinin öngörülmesi neticesinde, mutlaka yarı çevre ya da merkez ülke olmak için yerli, mili ve bağımsız politikalar üretmek için neler yapılması gerektiği konusunda çalışmalar yürütmektedir! Aksi halde Türk devleti beka ve varlığını devam ettiremeyecektir! Bu çalışmaların merkez ülkeler tarafından öğrenilmesi ile birlikte devletimize karşı yapılan sosyal, kültürel,  ekonomik ve her türlü saldırıya şahit olmaktayız! Neden?! Çünkü Merkez ülkelerin çevre ülkelerdeki çıkarları her şeyin üzerindedir! Akdeniz, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs açıklarında yaşananları nasıl izah etmeliyiz?  Akdeniz’de yaşananlara yönelik, merkez ve bu merkez ülkelere yandaş yarı çevre ülkelerin akla ziyan açıklamalarını ne ile açıklayabiliriz? Türk Devletinin S-400 alımı ile ilgili  merkez ülkeler tarafından yapılan hezeyanlara neler demeli?! Akdeniz ve Kıbrıs açıklarındaki hidro-karbon ve diğer enerji kaynaklarındaki haklarımız için Türk Devleti tarafından gönderilen arama ve sondaj gemileri akabinde merkez ve yandaşlarından gelen tehdit ve çığırtkanlıklar da aynı minvaldeki girişimlerdir! Türk Devleti, Türk Devlet Aklı ile birlikte merkez ülkeler zaviyesinden öngörülemez işler yapmaktadır! Tabii ki bu durum çok büyük rahatsızlık vermektedir! Acaba bugün siyasetin ısınması ya da yeni siyasi aktörlerin siyaset arenasına sürülmesi öngörülemez liderlerin devre dışı bırakılma ve öngörülebilir siyasi liderler üretme girişimleri olabilir mi? Bilemiyoruz! Neden olmasın! Peki, Başarılı olabilirler mi?! Hiç sanmıyorum! Türk Devleti, Türk Devlet Aklı ve kadim Türk Devlet kodlarının gereği olarak, yerli, milli ve bağımsız politikalar üretmekle, Türk Devletinin bekası ve milletin birliği adına, Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde merkez ülke olarak 2023 – 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesindeki politikalar ile yoluna aynen devam edecektir! Başkaca bir seçimi de yoktur!

15 Temmuz ve Türk Devlet Kodları!.

15 Temmuz ihanet kalkışmasının olduğu gece bu ülkede daha önce yaşanmış olan diğer darbe ve muhtıralardan farklı olarak Türk Devleti ve Türk Milleti küresel güçlere içimizdeki işbirlikçiler mahareti ile tamamen teslim edilmek istenmiştir! Neden? 15 Temmuz ihanet kalkışmasının olduğu gece, tüm küresel güçler ve işbirlikçilerin hesap edemedikleri şey, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi çerçevesinde,  Türk Devletinin bekası ve Türk Milletinin birliği adına, Tük Devlet aklı ve kadim Türk Devlet kodlarının neşv-ü nema bulmasıdır! Aksi halde Türk Milleti için süreç bölgemizde parça parça olan ülkelerden hiçbir farkı olmayacaktır! Türk Devleti,  15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonraki süreçte Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet yönetim kodlarının gereği olarak Devletin en kılcal yerlerine kadar sızmış, tipi bizden fakat çipleri de küresel güçlerin elinde olan aparatları bir bir temizlemiştir! Bu süreçte bazı ülkelerden gelen ‘Endişeliyiz’ açıklamalarını da bir kenara koyalım ve unutmamak gerektiğini düşünüyorum!

Sovyetler Birliğinin parçalanması ve Soğu Savaşın bitmesi, kısa sürelik Tek Kutuplu bir dünya dönemine girilmesi ve ABD’de yaşanan ikiz kulelerin patlatılması sürecinden sonra Dünya başkaca yeni bir döneme geçmiştir! Artık Dünya hegomanya sistemi iki kutuplu yürümediği gibi tek kutuplu olarak da devam edemez bir duruma evirilmiştir! Dnyada çok kutuplu ve çok dengeli bir dönem başlamıştır! Çok kutuplu ve Çok dengeli dünyanın sıklet merkezi ve denge ülkesi de Türkiye’dir! Türk Devleti olmadan hegemon ve emperyalist güçler arasında bir anlaşma olması da mümkün görünmemektedir! Dünya’da yeni bir düzen kurulurken, bölgemizde de dizayn süreci başlamışken, sınırlarımız boyunca kukla devletçikler için terör örgütlerine verilen destekleri, Akdeniz’deki savaş gemilerinin seyri ve bölgemiz yüz yıl sonra yeniden bir paylaşım savaşı noktasında bulunurken, Türk Devletinde yaşanmış olan 15 Temmuz ihanet kalkışmasına yeniden bir kez daha bakabilmeyi, tefekkür ve tezekkür edebilmeyi ve yorumlamayı tavsiye ederim!

Hava savunma açığını NATO’nun lider ülkesi ABD’nin Patriot hava savunma sistemi ile gidermek isteyen Türkiye, bunda başarılı olamamış, bu ihtiyacını ABD’nin ve NATO’nun tehdit olarak tanımladığı Rusya’nın S-400 hava savunma sistemi ile kapatarak yeniden şekillenen ve dizayn edilen dünyada, örneği olmayan bir ilki başarmıştır!  Türkiye’nin bu hamlesi bütün dünya ülkeleri tarafından izlenmekte ve birçok ülke bu silah sistemini tedarik etmek için sıraya girecektir!  S-400’lerin tedariki, Türkiye’nin ABD’ye karşı güçlü bir siyasi irade oluşturması ile gerçekleşmiştir! Neden diye bir soru hemen aklımıza gelebilir! S-400 anlaşmasının tarihi 27 Mayıs, öylesine mi seçilmiştir! S-400’lerin sevkiyat tarihi 12 Temmuz 1947 tarihinde ABD ile yapılan Türkiye yardım anlaşması da mı öylesine seçilmiştir! Peki, bunların tamamı rastlantı, öylesine ve sıradan diyelim! Peki, S-400’lerin 15 Temmuz hain kalkışma gecesinin ana üs merkezi konumunda olan Kazan ilçesindeki Akıncı 4. Ana Jet Üs Komutanlığının bugünkü ismi ile Mürted Üssüne indirilmiş olması da mı sıradan ve öylesine mi gelişmelerdir! Bu tarih ve uygulamalarda tüm küresel güçlere ve işbirlikçilere hiçbir mesaj yok mudur?! Artık karşılarında eski Türk Devleti yoktur!

S-400’ler bir hava savunma sistemi ve savunma silahıdır! Ancak, bu silah sistemi, Suriye sınırına yakın konuşlandırıldığında, konuşlandığı bölgeden itibaren, Suriye coğrafyasında, radar yeteneği ile 600 km ve  vuruş yeteneği ile 400 kilometre derinlikte etki ortaya koyarak bu ülke üzerinde uçan ve PKK – YPG’ ye destek veren her ülke savaş uçağını tedirgin edebilecektir!  Benzer bir şekilde,  S-400 hava savunma sistemi Akdeniz kıyılarına yakın bir bölgeye yerleştirildiğinde, radar sistemi ile 600 km ve  vuruş yeteneği ile 400 km derinlikte, Doğu Akdeniz’de kara suları, hava sahası, kıta sahası, münhasır ekonomik bölge gibi kavramları dışlayarak bölgenin tamamında hava sahasını kontrol edebilecek!.  Kıbrıs adasında konuşlanmış savaş uçakları dâhil, bölgedeki dengeleri değiştirebilecek, bölgede araştırma yapan Türk gemileri ve bu gemileri koruyan savaş gemilerinin de güvenliğini sağlayabilecektir!  S-400 hava savunma sisteminin Ege kıyısına yerleştirilmesi durumunda ise bu denizdeki stratejik denge bütünü ile değişebilecektir!

Türk Devletinin 15 Temmuz hain kalkışma gecesinden itibaren, devletin bekası ve milletinde birliği adına, yerli – milli ve bağımsız politikalar geliştirmesi tabii ki ülkemiz ve bölgemiz üzerinde hesabı olan tüm küresel güçler ve işbirlikçileri de rahatsız etmektedir! NATO; Türkiye’nin S-400 sistemini edinme kararının yaratacağı potansiyel sonuçlardan ötürü ENDİŞELİYİZ, diyor! Bu ifadeler hiç yabancı değil! Neden acaba?!  Avrupa Birliği de Türkiye’ye birliğe katılım sürecinde verilen mali yardımları da 2020’de kesmeyi planlıyormuş! Ne diyelim!  Artık karşılarında,  Emir alan ve kontrol edilen bir Türkiye olmadığını tüm küresel güçler idrak edecekler!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin S-400’lerin gelişiyle birlikte başlatılan Pençe-2 Harekatı tüm küresel güçlerin denklemini bozacak ve denklem dışına itilmesini engelleyen bir TÜRK DEVLET AKLI operasyonudur! Yaşanan, parçalanmış bir Irak ve parçalanma sürecindeki Suriye’de sınır tayini ve tespiti operasyonudur! Hedef Irak ve Suriye sınırındaki SİNCAR bölgesidir!  Yeniden şekillenmekte ve değişmekte olan dünyada, S-400’lerin gelişi bir sonuç değil, Türkiye’nin kurulmakta olan yenidünya düzenine uyum sağlama gayreti ile ilgili yeni bir başlangıç, olduğunu düşünüyorum!  Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın; Başaramayacaksınız, milletimizi bölemeyeceksiniz, bayrağımızı indiremeyeceksiniz, vatanımızı parçalayamayacaksınız, devletimizi yıkamayacaksınız, ezanlarımızı susturamayacaksınız, bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz, bu halka boyunduruk vuramayacaksınız, bin yıldır yürüdüğümüz bu yoldan bizi geri döndüremeyeceksiniz, ülkemizi hedeflerinden vazgeçiremeyeceksiniz, ifade ve vurgularının 15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonraki süreçte Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet Kodları, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023 vizyonu çerçevesindeki yerli ve milli gelişmeler olarak değerlendiriyorum!

Değişen Sistem Neden Tartışılıyor?!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1900’lü yılların başlarında bir önceki yüzyıldan kalma büyük sorunlarla boğuşa boğuşa ve  Çanakkale, Kurtuluş savaşı zaferlerinin akabinde  kurulmuştur!. Türk devleti, kurulduğu tarihten itibaren  yatırım ve kalkınma hamlelerine başlamış fakat 2. Dünya savaşında anlaşmalı iki kutuplu bir dünyanın dizayn edilmesi ile birlikte kendisine tanımlanan konum ve durumun dışına çıkamamıştır!. Türk Devleti Soğuk Savaş felsefesinin gereği olarak küresel sistemin kendisine tanımladığı küresel tanımlı alan dışına çıkmaya başladığı her dönemde bir darbe ile durdurulmuştur! Neden? Çünkü Türklerin tarih sahnesine yeniden, Türk denilince, Medeniyet, Adalet, Hakkaniyet ülküsü ve mazlum milletlerin de hamisi olarak bir daha çıkması istenmiyor! Tabii ki  bu darbeler sadece dış kaynaklı olmamış, içeriden de işbirlikçi ve destekçilerini  her zaman ya üretmiş ya da bulmuştur!. Tüm yaşanmışlıkların tecrübeleri ile 15 Temmuz hain darbe ve işgal kakışmasından sonraki süreçte devlet yönetimdeki zafiyetlerin giderilmesi için Yeni Kapı Ruhu ile şahlanan ve erkler ayrılığı değil erklerin güçlü birlikteliği ilkesi çerçevesinde yeni bir dönem ve yönetim sistemine geçilmiştir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi olarak kurulması ve özellikle de tarihte kurulmuş olan tüm Türk Devletlerinde devletin bekası ve milletin birliği adına daha iyi bir yönetim sistemine geçilmesi için yapılan araştırma ve geliştirme çabaları hiçbir zaman bitmemiştir!  Neden? Bu arayış ve gelişme çabaları  her dönem devam etmiştir!. Neden? Çünkü bu arayış ve çabaların asıl gaye ve hedefi,  Türk Devleti ebed müddet devam ilke ve vizyonu çerçevesinde olmasıdır! Tüm mesele milli bekamızın ve milli varlığımızın güvenli ve istikrarlı şekilde sadece istikbale taşınmasıdır! Anadolu gibi zor bir coğrafyada baki kalabilmek elbette ki çok meşakkatlidir! Anadolu insanı da bu meşakkatlere bin yıldan beri taliptir! Kimi canları ile şahadet mertebesine erişmekle! Kimisi  de kanları ile  gazi şerefine nail olmakla!.  Anadolu gibi verimli bir coğrafyada tüm küresel güçler ve işbirlikçilerinin emelleri de halen devam etmektedir! Elbette ki bu sıkıntılı coğrafyanın sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalması için bu vatanın öz evlatları her türlü sıkıntılara göğüs germiş ve halen de germeye devam etmektedir! Anadolu coğrafyası dün olduğu gibi bugün de dünyanın sıklet ve hegemonya hâkimiyet merkezidir!

Anadolu coğrafyasındaki yönetim sistemi tartışmalarını tarihte de görmekteyiz! Anadolu coğrafyasındaki demokrasi ve yönetim sistem serencamını şöylece özetleyebiliriz!  19. yüzyılda içine düştüğümüz sıkıntılı durum toplumun  huzurunu kaçırmış ve çok büyük miktarda  toprak kaybına neden olmuştur!.  Anadolu coğrafyasında,  1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanından bugüne kadar geçen 180 yılda devlet ve millet hayatını istikrara kavuşturmanın ve güvenceye almanın çalışmalarına şahit olmaktayız! Türk Devleti ve Türk Milletini, dışarıdan gelip yenemeyenler, içeriden işbirlikçilerle çözme girişimlerine halen direniyor! Neden? Merhum Erol Güngör; geçmişin olaylarını manalı bir bütün halinde yorumladığımız anda meselelere tarih şuuruyla bakmamız mümkün hale gelecek, nereden gelip nereye gittiğimiz hakkında bir fikir sahibi olunacaktır, şeklindeki  tarihi perspektifle bakabilmenin ve bugüne de daha net bir şekilde okuyabilmenin, anlayabilmenin ve yorumlayabilmenin,  tüm küresel ve işbirlikçi sinsi ve kirli oyunlara karşı  da strateji ve taktik geliştirebilmek zaviyesinden dikkate değer ve bir o kadar da manalı olduğunu  düşünüyorum!.    

Ekonomik ve siyasi istikrarı  temin edememiş Anadolu coğrafyasında, Tanzimat reformlarının yetersiz kalması ve  emperyalist güçlerin baskı ve dayatmaları sonucunda daha iyi bir yönetim arzusu çerçevesinde  1856 tarihinde Islahat Fermanı ilan edilmiştir!. Kökten, yerli ve milli çerçevede bir değişim ve dönüşüm olmadığı için daha sonraki süreçte Anayasa ve Meşrutiyet çalışmalarını görmekteyiz! Tüm bu yönetim sistemi değişim ve dönüşüm hamlelerinin arka planında ise devlet idaresinde birliği temin edilememiş paşalar arasındaki güç ve iktidar tartışmaları vardır! Neden? Paşalar neyi hedeflemektedir? Paşalar kim veya kimler adına tüm bu girişimlerde bulunmaktadır? Paşaların derdi nedir? Paşaların devlet yönetim sistemine bu kadar müdahil hale nasıl gelmiştir?  Tabii ki tüm bunları tarih ve tarihçiler yazacaktır! Tarihteki paşalar arasındaki yönetim sistem tartışmalarının bugün yaşamakta olduğumuz siyasi gerilim, sistem tartışması ve gelişmelerden bir farkı var mıdır? Elbette ki yoktur!   

Merhum Erol Güngör;  Süleymaniye’nin yapılması için Sinan gibi bir dehaya, Kanuni gibi bir hükümdara, Osmanlının organizasyon kabiliyetine ve yıllar süren emeklere ihtiyaç vardır. Ama ellerine birkaç sandık dinamit verilmiş iki geri zekalı bu yapıyı yıkmaya yeterlidir,  diyor!. 15 Temmuz hain darbe, işgal ve Anadolu coğrafyasını da tamamen küresel güçlere teslim gecesinden sonraki süreçte,  Türk Devlet Aklı ve kadim Türk devlet hafızasının denetiminde, Türk devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023 vizyonu çerçevesinde, devlet yönetimindeki erklerin zıtlığı değil erklerin güçlü birlikteliği yönetim sistemi için 16 Nisan 2017 tarihindeki Anayasa değişiklik referandum yapılmıştır!  24 Haziran genel seçimleri ve 9 Temmuz 2018 tarihinde resmen yürürlüğe giren, tüm kurum ve kurulları ile yerleşmeye başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükumet sistemine yönelik, bugün eski ve yeni siyasetçiler tarafından gizli mahfiller ve basın önündeki tartışma ve eleştirilere şahit oluyoruz! Peki, neden? Merhum Erol Güngör hocanın ifadelerinde ki; ellerine birkaç sandık dinamit verilmiş iki geri zekalı bu yapıyı yıkmaya yeterlidir,  vurgularının Türk Devleti ve Anadolu coğrafyasına küresel güçlerin emelleri için dışarıdan yenemeyenlerin içeriden çözme hamlelerinin halen devam ettiğinin yeni yönetim sistem tartışmaları üzerinden yürütülmekte olduğunu düşünüyorum!

Türk Stratejik Aklı!.

ABD’li politikacı ve dış işleri eski bakanlarından Henry Kissinger; Eğer savaş tamtamlarını duymuyorsanız, sağırsınız demektir,  diyor!.  İlaveten 3. Dünya Savaşının yakın olduğunu da ifade ediyor! ABD’li stratejist Zbigniew Brzezinski; Avrasya’ya hâkim olan dünyaya hakim olur, diyor!. Tarihin seyri içerisinde, denizlere kıyısı bulunan ülkelerin yükseliş ve düşüş eğrilerinin denizdeki hakimiyetleri ile doğru orantılı olduğunu büyük Türk denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa;  Denizlere hakim olan cihana hakim olur, diyor!. Zira denizler, taşımacılıkta kestirme ve çok alternatifli güzergahlar sağlamasının yanı sıra, günümüzde petrol ve enerji boru hatlarının geçişinde  büyük imkan sağlaması ve teknolojik gelişmelerin de denizlerdeki enerji rezervlerinden yararlanmayı mümkün kılması ile hayati önem arz eden bir ağırlık kazanmış ve stratejik boyutları da derinleşmektedir!.

Sanayi devrimi ve seri imalatın gelişimi ile üretimde ihtiyaç duyulan enerji miktarı artmıştır!   Günümüze kadar devam eden süreçte, orta çağın takas aracı olan baharat yerini petrol ve diğer enerji unsurlarına bırakmıştır! 19. Yüzyılda enerji ve petrol rezerv coğrafyanın tamamına hâkim Osmanlı İmparatorluğu’nun bölünmesine ve yıkılmasına sebep olmuştur!  Enerji faktörü, günümüzde uluslararası ilişkilerde barışın ve savaşın belirleyici bir unsur olduğu için bulunduğu ülkeler kadar enerjinin taşındığı güzergâhları da etkin ve güçlü kılmaktadır!  Kuzeyinde Rusya, doğusunda İran ve Hazar havzası, güneyinde Irak gibi önemli hidrokarbon rezervlerine sahip ülkeler ile batısında yer alan tüketim ihtiyacı sanayi ülkelerinin geçiş güzergâhı!.  Ve 65 ülkenin birlikte kalkınma ve kazan kazan hamlesi bir yol ve kuşak projesinin de kavşak merkezindeki Türkiye,  jeo-politik ve jeo-stratejik olarak bugün de çok büyük bir önem ve konum kazanmaktadır!

ABD’li stratejist Zbigniew Brzezinski, Avrasya’ya hâkim olan dünyaya hâkim olur, felsefesi ve Avrasya’nın, büyük bir satranç tahtası olduğu varsayımından hareketle, bölgedeki oyuncu ülkeleri, Jeo-politik Mihver ve Jeo-stratejik Oyuncu olarak ikiye ayırır! Jeo-politik Mihver olan ülkelerin önemlerinin, hassas coğrafi konumlarından kaynaklandığını ve bu konumun önemli bir bölgeye girmek veya çıkmak için o ülkeye özel bir değer kattığına işaret etmektedir! Bazı durumlarda ise bu konumun ülkelere hayati bir önem kazandırdığına ve konu ülkelerin bazen bir bölge için koruyucu kalkan fonksiyonu bulunduğunu, Türkiye ve İran,  jeopolitik iki mihver ülke olduğunu da vurgulamaktadır!  Jeo-stratejik oyuncular ise ABD’nin çıkarlarını etkileyebilecek mevcut jeo-politik ortamı değiştirmek için sınırlarının ötesinde güç uygulama veya oyunu etkileme yeteneğine sahip ülkelerdir!  Jeo-stratejik oyuncu olan ülkeler maksatlarına ulaşmak için ABD’nin gücünü tartar, kendi çıkarları ile ABD’nin çıkarlarının örtüşme nispetini belirler ve daha sınırlı olan kendi Avrasya hedeflerini şekillendirir!  Jeopolitik mihver olan Türkiye ve İran, aynı zamanda iki Jeo-stratejik oyuncu olarak nitelendirir ancak Jeo-stratejik oyuncu ve Jeo-politik mihver ülkelerin bu durumlarının kalıcı ve sabit olmadıklarını da ifade etmektedir!

Avrasya’ya hakim olan dünyaya hakim olacağına ve Avrasya da büyük bir satranç tahtası olduğuna göre, Avrasya’nın genel özelliklerine şöylece bir bakalım! Avrasya neden çok önemlidir? ABD’li stratejist ve uzmanlar, Avrasya bölgesine neden bu kadar önem atfediyor? Avrasya dünyanın en büyük kıtası ve jeo-politik eksen bir coğrafyadır!. Avrasya’ya egemen olan güç, dünyanın en gelişmiş ve ekonomik olarak en üretken üçte ikilik bölgesini kontrol eder! Avrasyayı kontrol eden Afrika’ya da egemen olur!. Dünya nüfusunun %75’i Avrasya’da yaşamaktadır! Dünyanın fiziki zenginliğinin çoğu bu bölgededir!. Avrasya dünyanın gayrisafi hasılasının %60’ ına ve dünyanın bilinen enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir!  ABD’den sonra dünyanın altı büyük ekonomisi ve ABD dışındaki bütün nükleer güçler Avrasya’dadır!. Tüm bu saydığımız nedenlerle Avrasya, dünyanın hegemonya ve küresel üstünlük için sürdürülen gayretlerin elbette ki satranç tahtasıdır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihten itibaren ABD ve Avrupalı bilim adamları ve strateji uzmanlarının kendisi için belirlemiş olduğu stratejik çerçevenin dışına çıkamamıştır! Çıkmak istediği her dönemde ise bir darbe veya inkıta ile karşı karşıya kalmıştır!  Avrasya bölgesine hakim olmakla dünyaya hakim olmayı planlayan küresel güçler,  Avrasya’nın da anahtarı konumundaki Türkiye’de sürekli olarak bir kaos ve kriz üretecekleri de ifade etmekteler! Aksi halde Türk Devletini durduramayacaklarını biliyorlar! 15 Temmuz hain darbe ve işgal gecesi Türk Devleti ile olan işleri tamamen kapatılmak istenmiştir! Türk Devleti karanlık gece resmen teslim alınmak ile yüz yüze kalmıştır! Türkiye tarihin, coğrafyanın ve kültürün kendisine yüklemiş olduğu sorumluluktan kaçamaz!  Türkiye, Türk dünyasının en önemli ülkesi, Selçuklu ve Osmanlı Devletinin de mirasçısıdır! Türkiye,  kültürler ve coğrafyalar arası bir köprü ve resmi olarak, Atlantik bölgesinde fiilen de Avrasyacı bir konumdadır!  Türkiye, aynı zamanda ne o, ne de bu, başlı başına Türk ve Türkiye olmaya da mahkumdur! Başkaca bir tercihi de yoktur! Türkiye gibi tarihi olan bir ülkenin stratejisinin de kendisine özgü olmak mecburiyeti vardır! Hatta Türk Devletinin açık stratejisi ile mahrem stratejisi arasında büyük fark olması da gerekir! Herkesin bilmesi gereken açık stratejisi farklı, bazı kurum ve kuruluşların bilmesi gerekenler daha farklı, hiç kimsenin bilmemesi gerekenler ise daha da farklı olmak zorundadır! Bugün olduğu gibi!. Türkiye, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, kadim Türk Devlet Aklı ve Türk Devlet hafızasının  kontrol ve denetiminde, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023 – 2053  ve 2071 vizyonu çerçevesinde,  Akdeniz, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve sınırlarımızdaki tüm küresel kirli oyun, plan  ve hesaplara yönelik olarak, ABD’li stratejist Brzezinski, Türkiye Stratejik Mihver durumundan her an Stratejik Oyuncu konumuna geçebilir, ifadelerinde olduğu gibi, Devletin bekası ve Milletin Birliği için,  ‘Yeni bir Türk Stratejisi” ile hareket etmekte olduğunu düşünüyorum!.  

Değişen Sistem ve Tartışmalar!.

Türk Siyasi hayatının  her on yılda bir kırılma ve erkler arasındaki uyumsuzluk ve çatışmalarla geçtiğini sürekli olarak vurguluyoruz!. Neden?  Peki, böyle bir ortamda ülkenin birliği, kalkınması ve dünya ile rekabetinden bahsedilebilir mi? Tabii ki hayır! İkinci dünya savaşından yerle bir olarak çıkmış ülkeleri bugün için yakalamamız hayal bir durumdadır!. Neden? İkinci dünya savaşına dahi girmemiş bir Türkiye neden kalkınamıyor? Neden gelişmiş ülkeler listesinde yerimizi alamıyoruz? Türk Devleti gelişmiş teknoloji ve silahları neden üretemiyor? Bu teknoloji ve silahları satın alabilmek için parasını vermiş olmamıza rağmen teslim almak için neredeyse yalvarıyoruz? Neden? Tüm bunlar neden olmaktadır? Türk Devleti ve Türk Milleti bu davranışı hak ediyor mu? Peki, bu durumdan rahatsız olan siyaset ve devlet adamları var mıdır? Yoksa böyle gelmiş böyle gider konumundalar  mı?! Ya da aziz Türk Devleti ve asil Türk Milleti böyle bir muameleyi, hem hak etmiyor hem de kabul etmiyoruz durumunda olan, Türk Devlet Aklı ve kadim Türk Devlet hafızasının gereği olarak,  Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023- 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesinde de çareler üretmek için gaye ve dert edinen siyasetçiler de var mıdır? Tabii ki vardır! Elbette ki olacaktır! Tarihte sayısını bildiğimiz on altı Türk Devleti neden yıkılmış ve yenileri de neden kurulmuştur! Son Türk Devleti de Türkiye Cumhuriyeti olduğuna göre!.

MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasının ilk cümlelerinde; Anadolu’nun bin yıl önce ecdadımız tarafından fethi yalnızca askeri başarıların eseri değildir.  Yurt olarak tuttuğumuz bu topraklar üzerinde daha istikrarlı bir yönetim sistemi, daha gelişmiş bir toplum yapısı ve daha güçlü bir devlet gerçeğini inşa etmek için asırlar boyunca mücadele verilmiştir. İnsanlık sürekli bir arayışın içindedir ve bu durum Türk milleti için de geçerlidir. Sözünü ettiğimiz arayış kimi zaman törpülenmekte, kimi zaman torpillenmekte ve kimi zaman da müessir ölçülerde tetiklenip teşvik görerek ilerleyiş hattını korumaktadır. Yönetim sistemleri ayet hükmünde değildir; ihtiyaç hâsıl olduğunda değişecek ve dönüşecektir, sözleri ve vurgularının son günlerde Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine yönelik olarak yapılmaktaki eleştiriler zaviyesinden çok dikkate değer olduğunu  düşünüyorum!. 

MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasının devamında, Türk siyasi hayatının bir kronoloji ve resmini çıkarmış, siyasi partiler ve Cumhuriyetimizin üç evresini de şu şekilde izah etmiştir! 1923-1946 arasındaki tek parti dönemi imparatorluk bakiyesi yeni devletimizin ilk evresidir. İkinci Dünya Savaşı’nda sonra yeniden tesis edilen uluslararası siyaset ve ekonomik düzene uyum sancılarını, buna uygun davranma sorunlarını en aza indirme konusunda çözüm yolları aranmış, böylelikle Cumhuriyet döneminin ikinci evresi olan çok partili sisteme geçiş sağlanmıştır. Ancak yönetim sistemindeki aksaklık ve tıkanmalar, erkler arasındaki tehlikeli kayma ve kopuşlar, yaşanan kavga ve gerilimler, devlet çarkının paslanmasına ve karar süreçlerinin laçkalaşmasına neden olmuştur. Darbeler, kutuplaşmalar, vesayetçi özlemler, statükocu emeller, ekonomik krizler, devlet ve toplum hayatını rehin alan istikrarsızlıklar ve parlamenter sistemle daha fazla mesafe alamayacağımız 15 Temmuz hain ve karanlık gecesinde belli olmuştur. Devletin hızlı karar alması, etkin ve verimli çalışması ve üç erk arasındaki demokratik ayrımın belirginleştirilmesi büyük bir zorunluluktur. Milli güvenliğimiz ağır baskı ve dayatmalar altında bulunuyor, iç ve dış sorunlarımız artıyor ve tırmanıyordu! Bu ortamda; Türk milleti, 16 Nisan 2017 halk oylaması ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine evet demiş ve geleceğini bu yeni sistemde görmüş ve kabullenmiştir.  Türkiye Cumhuriyeti Devleti 16 Nisan 2017 tarihi  itibari ile fiilen ve  9 Temmuz 2018’de de resmen cumhuriyetin üçüncü evresine geçmiştir, vurgu ve ifadelerinin, bugün eski kaotik ve  hengameli  siyasi günleri  özleyen  eski siyasetçi, eski devlet adamı ve bugünün de yeni parti kurma aşamasındaki siyasetçilerine hakiki manada bir Osmanlı tokadı olarak değerlendiriyorum!.

MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasına son günlerde Cumhurbaşkanlığı Hükumet sistemine yönelik eski siyasiler tarafından yapılmakta olan eleştirilere; Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi Türkiye Cumhuriyetinin yaşama azminin ve payidarlık iradesinin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün aynen tecellisi ve tescili, ilaveten siyasi istikrarın teminatıdır.  Türkiye’nin yönetim sisteminden kaynaklanan zafiyetleri son bulmuş ve nihayete ermiştir. Bu gerçeğe rağmen, sistem tartışmasını yeni baştan açmanın ne ülkeye, ne millete, ne de demokrasimize hiçbir yararı olmayacaktır. Bunlar ne istiyor? Neyi amaçlıyorlar? Koalisyonlar dönemine geri mi dönülsün?  Devletteki sonuçsuz güç ve yetki mücadeleleri yeniden mi alevlensin? Bu şaşkın ve şuursuzlar nereye ulaşmayı düşünüyorlar? Karar alma mekanizmalarının çatışmasını ve çökmesini mi arzuluyorlar? Çırpınışları boşunadır; Zira Türkiye’nin geleceği Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemindedir, şeklinde cevap niteliğindeki konuşmaları ve vurgularının artık Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yönetim sistemi olarak  cumhuriyetin üçüncü evresi  Cumhurbaşkanlığı Hükumet sisteminin devletin bekası ve milletimizin de birliği  için ne kadar elzem olduğu, bölgemizdeki paylaşım savaşları ve kurulmakta olan yeni dünya düzeni çerçevesinden  çok manidar olduğunu düşünüyorum!.

31 Mart yerel seçimleri ve 23 haziran tarihinde yenilenen İstanbul Büyük şehir Belediyesi başkanlık seçimlerin de AK Partinin biraz zayıflaması, eksik oy alması ve bazı büyük şehir belediye başkanlıklarını da kaybetmesi ile birlikte ülkemizde yeni parti kurulma ve sistem tartışmalarına da şahit olmaktayız!. Neden? 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte Yeni Kapı ruhu ile şahlanan Devlet, Millet, Ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte devletin bekası ve milletin birliği için 2023 vizyonu çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilmiştir! Cumhurbaşkanlığı Hükumet sisteminin olmaz ise olmazı % 50+1 oy alan bir parti ve başkanı ile devam edilmesi için güçlü iki partili bir sistem ve bu iki güçlü ana partinin de yanında yandaş partilerin olması gerektiğini de daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık!  Toplumun talebi doğrultusunda ve yasal çerçevede elbette ki yeni partiler kurulacaktır! Peki, bu ülkede bazı partilerin kurulması ve iktidara taşınması da konjonktür gereği olduğu gerçeği de karşımızda dururken! Bugün ülkenin ihtiyacı yeni bir siyasi parti midir? Yoksa kurulmakta ve kurulacak olan yeni partiler, 1946 tarihinde çok partili hayata geçtiğimiz tarihten itibaren, yeni partilerin,  konjonktür partilerinin ya devamı ya da öncekini  dağıtma, parçalama, imha ve yok etme görevleri olduğunu da bir kenara not edelim! Şimdi sorumuzu yeniden soralım? Bugün kurulmakta olan partilerin birincil amaçları ve görevleri nedir? Siyasi hayatlarının devamı olacak mıdır? Ya da Türk Devlet Aklı tarafından kendilerine tanımlanan görevleri hitam olunca, daha öncekiler gibi,  sıra kendi kendilerini de  imha etmek mi olacaktır?!  Bilemiyorum!. Ehline malumdur!

İstanbul Seçimleri ve G20 Toplantısı!.

Türk siyasi hayatını kabaca incelediğimizde her on yılda konjonktür gereği bir parti kurulmakta olduğunu ve bu parti de iktidara taşınmak sureti ile on yıllık bir kalkınma ve istikrar devam etmektedir! Peki, bu on yıllık süreç sonunda neler mi olmaktadır? Mutlaka bir darbe veya inkıta ile devlet ve millet karşı karşıya kalmaktadır!  Neden?  Çünkü iktidara taşınan parti ve lideri, dışarıdan tanımlanan kod dışına çıkmakta ve yerli, milli ve bağımsız politikalar sergilemeye başlıyor! Şimdi tekrar olması bakımından konjonktür gereği bir parti kurulmakta olduğunu ifade etmiştik! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki sürçte devletimiz her alanda çok güçlüdür! Devlet daha önceden dışarıdan ve içeriden müdahalelere açık olan kapılarını bu süreçte bir bir kapatmaktadır! Elbette ki bu durum birilerini çok rahatsız edecektir! Devlet güçler ayrılığı prensibinden güçlerin birlikteliğine doğru yol almakla her alanda daha da güçlü ve istikrarlı bir konuma gelmektedir! Eskiden güçler ayrılığından kaynaklı hükümetin doğru dediğine bir başka erk yanlış diyordu!  Peki, neden?! Yani devletin üst kurumları ve özellikle de erkler arasında insicam olmuyordu! Neden?! Türk Devleti ve Türk Milletini dizayn edebilmek, balans ayarı yapabilmek ve hizaya getirmek için her alanda karıştırmak ve  kaosa sürüklemek, sosyal ve ekonomik kriz çıkarmak, sokakları da her an hareketlendirmek  çok kolay olduğu için olabilir mi?! Bilemiyorum!.

AK saçlı ve AK sakallı ihtiyar dostum, 31 Mart yerel seçimleri ve akabinde yenilenen 23 Haziran İstanbul büyük şehir başkanlık seçim süreci hakkında, kabaca bir değerlendirme de bulundu!. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet hafızasının yeniden neşv-ü nema bulması  ile birlikte Yerli ve Milli Devlet kodlarına dönülmesi ve formatına geçilmesi, Konjonktür gereği yeni kurulacak olan  partilerin yaşama şansının olmadığını ve artık bu ülkede yumurtalar dışarıdan kırılmayacağını; yumurta dışarıdan kırılırsa ölüme, içeriden kırılırsa yaşama dönüşür, dedi ve gözlerden kayboldu!.  Türk siyasi hayatına katılan ve iktidara taşınan tüm siyasi partiler bir dış gücün maddi ve manevi destekleri ile birlikte vatandaşın rüzgârını almıştır! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonra bu ülkede kurulacak her bir siyasi parti ve aktör tamamen yerli ve milli olmak zorundadır! Kadim Türk Devlet Aklı ve kodlarına göre yerli ve milli, bağımsız davranış sergilemek ve politikalar üretmek zorunda kalacaktır! Aksi halde halen aktif yüz adet olan siyasi parti listesinde ve tozlu raflardaki yerini de alacaktır!

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın G20 Liderler Zirvesi kapsamındaki görüşmede, Trump; “Türk Devleti, müttefikimiz olmasına ve büyük ordusu olmasına rağmen, Patriot almak istedi ama Obama yönetimi ‘hayır’ dedi ve sürekli ‘hayır’ dediler! Ve savunması için ihtiyacı vardı!. Sonra Rusya’ya gittiler, S-400 aldılar, çünkü Patriot almasına izin vermediler! Benden önceki yönetim bunu satın almasına izin vermedi; bunun o kadar da iyi olmadığını düşünüyorum. Bu arada Türkiye 100 tane de F-35 satın aldı ve 116 tane daha almak istiyor! Türkiye bizim dostumuz!. Büyük bir ticaret ortağımız!. Obama yönetimi gibi davranamazsınız; Bu iki yönlü bir cadde! Cumhurbaşkanı Erdoğan benim bakış açımla çok çetin biri ve bu gerilimde Erdoğan’ın suçu yok! Ben iyi anlaşıyorum ve ona adaletsiz davranıldığını düşünüyorum, ifadelerinin bölgemiz üzerinden yeni bir dünya düzeni kurulurken ve özellikle de bu yeni dünya düzeninin de sıklet merkezi  de Türkiye olduğunu ve Türk Devlet Başkanı Sayın Erdoğan, Kadim Türk Devlet Aklı ve kodlarına göre yerli, milli ve bağımsız politikalarının  gereği olarak bu övgüye ve takdire layık olduğunu da düşünüyorum!.    

ABD Başkanı Donald Trump G20 Liderler Zirvesi kapsamındaki görüşmede,” Türkiye bizim dostumuz, büyük bir ticaret ortağımız, Obama yönetimi gibi davranamazsınız ve bu iki yönlü bir cadde, sözleri ve vurgularının, ikinci dünya savaşı esnasındaki yenidünya düzeni ABD ve Sovyetler birliği arasında iki kutuplu olarak nasıl dizayn edildi ise, bugünün yenidünya düzeni de çoklu dengeli, yani, ABD, Rusya, ÇİN ve Türkiye arasında,  bu dengenin de merkezi ve olmaz ise olmaz konumundaki ülkesi Türk Devleti ve Başkanı Sayın Erdoğan olduğunu da tüm dünya devletleri ve özellikle de G20 zirvesine katılan dünyanın en büyük yirmi ekonomik güçlü devlet başkanlarına resmen ilan etmiştir! Türk Devleti olmadan bu yeni düzeni kesinlikle kurulamaz! Akdeniz, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs açıklarındaki enerji paylaşımı ve yenidünya düzeni konusunda da Türk Devleti, yerli ve milli duruşu, bağımsız politikalarının gereği hakkı olanı mutlaka alacaktır! Şimdi 31 Mart yerel seçimleri, akabinde yenilenen 23 Haziran İstanbul Büyük şehir başkanlık seçimleri ve daha sonrasında da AK Partinin bu seçimlerde biraz zayıflaması ile birlikte yeni kurulma aşamasındaki tüm parti ve liderlere bir de bu zaviyeden bakılmasını tavsiye ederim!’ Başarı şansları nedir?! Nereye kadar gidebilirler?! Kaç atımlık pardon kaç seçimlik ömürleri olabilir?! Ya da Kadim Türk Devlet Aklı ve bugünün Devlet Aklı ve Lideri, kadim Türk Devlet gelenek ve hafızasının Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi gereği kendilerine tanımladığı alan kadar büyür, gelişir ve görevleri de tamam olunca ölür,  pardon hitama ererler!  AK saçlı ve AK sakallı ihtiyar dostumun veciz ifadesi ile artık bu ülkede yumurta dışarıdan değil mutlaka içeriden kırılacaktır! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kakışmasından sonraki 16 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile birlikte yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükumet sistemi Türk Devletinde güçlü iki  partili bir  sistemi  ve bu iki  güçlü ana partinin yanında da bunlara destek olacak küçük küçük partileri zorunlu kılmaktadır, şeklinde düşünüyorum!.

Yeni bir Sayfa Açılıyor / Dönem Başlıyor!..

Bundan 250 yıl geriye giderseniz dünya tarihinde Amerikalı bulamazsınız! 700 yıl geriye giderseniz Rus bulamazsınız! 1200 yıl geriye giderseniz İngiliz, 1300 yıl geriye giderseniz Fransız,  1500 yıl geriye giderseniz Alman ve 2200 yıl geriye giderseniz de İtalyan  bulamazsınız!  Fakat 5000 yıl geriye gitseniz tarihte mutlaka TÜRK`E rastlarsınız! Tarihten TÜRKÜ çıkarırsanız geriye insanlık adına hiç bir şey kalmaz ve bulamazsınız! Tabii ki bu geriye gidiş sadece kalıtsal olarak değildir! Türk Devlet yönetim geleneği, hafızası, adalet, hakkaniyet, kültür ve medeniyet eserlerini de elbette ki görürsünüz!  Şimdi böyle tarihi bir gerçek karşımızda dururken ve Avrupalı tarih bilimciler de bu konuda konsensüs sağlamış iken, bugün Türk Devletinde meydana gelen siyasi ve diğer gelişmeler için kendiliğinden oluyor diyebilir misiniz? Tüm bu olaylar ve gelişmelerin arka planında Türk Devlet Aklı ve kadim Türk Devlet hafızası yok mudur, diyeceksiniz?! Olabilir mi böyle bir şey?!  Saldım çayıra Mevla kayıra, kabilinden, öyle mi?!  Türk demek, Adalet ve Hakkaniyet olduğuna göre! Türk Devleti ve Türk Milleti insanlık için sıradan bir devlet ve millet de olmadığına göre! 

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; 23 Haziran İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlık seçimleri akabinde yapmış olduğu açıklamasında;  Bizim için her seçim, aziz milletimize hesap verdiğimiz bir imtihandır ve milletimizin iradesi her zaman, her şeyin üstündedir.  AK Parti olarak bundan önce olduğu gibi önümüzdeki süreçte de demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, ülkemizin barış, refah ve istikrarından taviz vermeden, Cumhur İttifak ilkeleri çerçevesinde, birlik ve beraberlik içinde 2023 hedeflerine yürüyeceğiz. Bugün  ”yeni bir dönemin” eşiğindeyiz.  Birlikte yürünecek daha çok yolumuz, bu eşsiz vatanı ve aziz İstanbul’u taşıyacak daha çok hedefimiz var” ifadelerinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, Yeni Kapı Ruhu ile perçinlenen, 16 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile başlayan ve 24 Haziran 2018 genel seçimler ile de tamamen yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı yeni Hükümet yönetim sistemi.. Dev ekonomi, dijital dönüşüm, bilimsel atılım, sosyal devlet ve lider ülke anlayışıyla harmanlanan,  hızlı, modern ve birlikte yönetim modeli ile daha şeffaf bir yapıya kavuşuyor. Yeni yönetim modeli; yalın ve makamların azaldığı, yeniliklere hızlı adapte olan ve insan kaynağının gelişmesine imkân sağlayan, dijital dönüşümü gerçekleştiren, karar alma süreçlerini hızlandıran ve küresel rekabet gücünü yükselten, ortak aklı kurumsallaştıran, yetki ve sorumlulukları net bir yapı ortaya koyuyor. Yeni hukümet yönetim modeli ile  ”Küresel Güç ve Hedef 2023″  sloganıyla dizayn edilen sosyal devlet ve lider ülke “Güçlü Hükümet, Güçlü Meclis ve Güçlü Türkiye” hedefini taşıyor.

23 Haziran 2019 tarihinde yenilenen İstanbul seçimlerinde,  İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu, ” Bu seçim herkesin ”yeni ve ortak bir sayfa” açması anlamına geldiğini ve bu ”yeni sayfada” İstanbul’da artık adalet, eşitlik, sevgi ve hoşgörü olacağını!  Sevinmek bir başka kimsenin kalbini kırmak anlamına asla gelmez. ”Bu bir zafer değildir, yeni bir başlangıçtır!” Partiler kutsal yapılar değildir, tabu değildir! Yani partiler bir amaç değil, hizmette araçtır! Partiler gibi liderleri de kutsal değildir! Bir parti başkanı, bir belediye başkanı ya da bir cumhurbaşkanı, fark etmez, onları kutsallaştırmak ve milletin üzerinde bir yere konumlandırmak asla doğru değildir! Liderlerin yeri milletlerin üstü değil, içinde olmayı gerektirir! En büyük millettir, çünkü egemenlik kayıtsız şartsız sadece ve sadece milletindir! Milyonlarca oy almak, çok büyük sevgi gösterilerine mahzar olmak, iltifatlar duymak liderlerin ayaklarını yerden asla kesmemeli! Başta kendim gösterilen bu ilgi ve büyük sevgi karşısında ancak boynumu bükerim. Rahmetli dedem ”makamın büyüdükçe boynun bükülsün” derdi. Yolum o yoldur. Milyonlarca insana mahcup olmamak için çok çalışacağım” ifadelerinin çok manidar olduğunu ve yeni dönemin de işaret fişekleri olduğunu düşünüyorum!.  

23 Haziran 2019 tarihindeki  İstanbul Büyük Şehir Belediyesi başkanlık seçim süreci ve sonrasında yaşadıklarımız,  3 Kasım 2002 tarihindeki genel seçimlere giderken, 11 Eylül  saldırıları akabinde, ABD ve şürekası,  bölgemizde özellikle IRAK ve Afganistan’a operasyonlar yapmak için bahaneler aradığı ve bölge insanlarına da demokrasi getirmek için  girişimler de bulunduğu hengameli  dönem, film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp gitti!. Şimdi,  Türk devletindeki yerel seçimler ve özellikle de İstanbul Büyük Şehir   belediyesi Başkanlık seçimlerinin yirmi yıl önceki  olaylar zinciri ve bölgemize getirilen kanlı ve çok pahalı demokrasi,  sınırlarımız boyunca kurulmak istenen kukla devletçikler ve  özellikle de Doğu Akdeniz ve Kıbrıs açıklarında ki paylaşım gelişmeleri ile  ne alakası var, dediğinizi de duyar gibiyim?! Tabii ki hiçbir ilgi ve alakası da yoktur!.   

ABD, bugün de sınır komşumuz İRAN’A karşı yaptırım,  ambargo ve başkaca operasyonlar için BM nezdinde ve yandaşı bölge ülkeler ile görüşmelerde bulunmaktadır! Peki, neden? Dünyanın sıklet ve güç merkezinin Batıdan Doğuya doğru kaymakta olduğunu,  65 ülkenin birlikte kalkınma ve kazan kazan hamlesinin ana kavşak ve merkez noktasının da Türk Devleti olduğuna göre! Türk Devletinin İstanbul ölçeğindeki bir seçim çok önemlidir! AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 23 Haziran İstanbul başkanlık seçimleri akabinde ‘Yeni bir dönemin başında’ olduğumuzu vurgulamaktadır!  Yeni bir dönem, ne demektir?! Peki,  İstanbul Büyük Şehir’in çiçeği burnundaki başkanı, seçim akşamı yapmış oldukları açıklamalarına da kulak verelim! Bu seçim, ‘yeni bir ortak sayfa ve yeni bir başlangıç’, olduğunu ifade etmiştir!  Yani,  yeni bir dönem, yeni bir başlangıç ve yeni bir sayfadan ne  anlamalı ve nasıl okumalıyız?! Şimdi şöyle mi  değerlendireceğiz veya  düşüneceğiz?! AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim gecesi ve daha sonraki benzeşen ve aynı anlamları çağrıştıran ifadelerinin bir rastlantı  ve tesadüfen olduğunu ya da bu ifadeler ile sadece  pişti oldukları gibi sıradan ve avam  bir zaviyeden mi değerlendirmeliyiz?!  Tabii ki hayır! Tüm bu ifadeler ve gelişmelerin arka planında, büyük bir plan, strateji, taktik olarak Türk Devlet Aklı ve kadim Türk Devlet hafızasının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023, 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesindeki, 16 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile başlayan ve 24 Haziran 2018 genel seçimleri ile birlikte yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminin olmaz ise olmazı iki partili bir siyaset sistemine tüm parti ve vatandaşlarımıza yumuşak bir geçişin, mührü ve tezahürü olarak değerlendiriyorum!.