Yeni Bilgi ve Yeni Bir DÖNEM!

İnsanoğlu, varoluşun başından itibaren, yaşadığı her bir gelişme, sonsuza kadar sürecekmiş ve yenisi de gelmeyecek zannetmektedir!

İnsanlık; yoğun teknoloji ve bilim üreten bir mekanizmanın varlığını,  bazen kabul etmekte zorlandığı dönemler olmuştur!

Hayat ve dünya durağan değildir! Sürekli bir hareket, devinim ve değişim halindedir! Hayatın kendisi bir enerjidir! Dünya hareket halindeyken enerji üretmektedir!

İnsan denilen varlığın da, kendine ait bir enerjisi vardır! Pozitif veya negatif yönde! Peki, senin enerjin hangi yöndedir! Pozitif mi yoksa negatif mi? Yeni bilgiye hazır mıyız?

İnsanoğlu elle tutamadığı ve gözle göremediğini, hem kabul etmekte ve hem de tahayyülde zorlanmaktadır!  

İnsanlık, Endüstri 4,0’ın hayatına neler getirdiğinden haberdar bir durumdadır! Kişi hayatının her bir safhasında; yeni bilgi ve teknolojiyi bir şekilde kullanmaktadır! Teknolojinin olmadığı bir hayat düşünülememektedir!

Yeni bilgi ve değişimi kabul etmeyen, değişime direnen ve değişime ayak uyduramayanları; yeni bilgi ve teknoloji ekosisteminden ya dışlıyor ya da yok ediyor!

Tercih ve Seçim;  akıl, basiret, feraset nimeti ve iman şerefi ile donatılmış insanoğluna kalmaktadır! Nuh (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul eden ve gemisine de binip kurtulan insanlar gibi!

Musa (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul edenlerin Kızıl denizi geçip yeni bilgi ile hayata yeniden başladıkları ve kabul etmeyenlerin de suda boğulup helak oldukları gibi!

İnsanlık adına, en son ve en yeni bilgiyi getiren, Hz. Muhammed (as)’ın yaşadıkları, yeni bilgiyi kabul edenlerin durumu, insani dereceleri ve kabul etmeyen inkârcıların düşmüş olduğu durum bizlere bugün için ne gibi ibret ve dersler aktarmaktadır!

Bilgi çok ağırdır, yeni bilgiyi kabullenmek ise çok zordur! Yeni bilgiyi kabul edenlere, başkaca yeni bilgiler aktarılmakta ve yeni yeni kapılar açılmaktadır!

Hayat seçimler üzerine bina edilmiştir! Neyi seçiyor ve nelerden vaz geçiyoruz?

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; sonsuz ilmi ile insanlık için faydalı olacak yeni bilgi ve teknolojiyi yaratmış, insanoğlunun bunları keşfetmesini ve bulmasını arzu etmiştir!

Aklı olmayan, gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olmuş ve gönlü de mühürlü olan insan; yeni bilgiyi kabul etmeyecektir!

Yeni bilgi veya dönem; hazır olanlar ile birlikte başarılır! Hazır olmayanlar yolda kalır! Geçmiş toplumlar da olduğu gibi! Peki, Yeni BİLGİYE ve DÖNEME hazır mıyız?

Türk Devleti, Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde; Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; YENİ bir DÖNEME evirilmek üzeredir!

Peki, Kimler bu yeni bilgi ve döneme hazır! Kimler de, DİRENÇ göstermektedir? DİRENÇ gösterenler, tarihte olduğu gibi YOK olur!

Her Daim Gelmeye Devam Edecekler!

Yaşadığınız kara parçası, dünyanın jeopolitik olarak merkezinde bulunuyorsa, uykusuz geceleriniz olmak zorundadır! Dünyanın ve medeniyetin merkezi, beşiği olan bir bölgede yaşamanın elbette ki; bazı zorluk ve sıkıntıları olacaktır! Coğrafya kaderdir! 

Dünya üzerinde, her kara parçası aynı konum ve özellikte değildir! Ley Hatlarında olduğu gibi! Allah bazı bölgelere farklı farklı konum ve özellikler vermiştir! Dünya üzerinde, Anadolu başkaca bir yerdir! Bu bölgelerde yaşayan halklar bazı sıkıntıları çeker ve sonunda refaha ulaşır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu tarihten bu günlere kadar, büyük devletlere doğrudan olmasa bile, içimizde ki işbirlikçiler maharetiyle, dolaylı teslim olmuş bir görünüm arz etmektedir!

Her ne kadar bu durumu kabullenemesek de! Ne zaman ki; işbirlikçileri yönetim kademesinden çıkardık ve yerli –  milli ve bağımsız politikalar üretmeye ve geliştirmeye başladık; bam teli de burada kopmuştur!

Dünya emperyalistlerinin 1071’i unutmaları mümkün değildir! Eğitim sistemimizde okullarımızda bu ruhunu çocuklarımıza her ne kadar veremesek de!  1071 ile Anadolu kapıları ardına kadar bu topraklarda bir ve beraber yaşamış bütün etnik gruplara açılmıştır! Bu ruhun tekrar canlanmasından korkuyorlar!

1453 tarihi ise yeni bir çağın açıldığı dönemdir!  Emperyalistlerin bu tarihi, unutmaları ve kendi halklarına unutturmaları kabil midir? 2053 tarihi, dünyaya 600 yıl hüküm sürmüş bir devletin ve milletin de, 600. Yıl dönümüdür!  

2023 tarihi ise 100 yıl önce, verilmiş olan tüm vaat ve sözleşmelerin bitiş tarihidir!  Bu sözleşmenin bitmesi birilerinin bu bölgeden ardına bakmadan gitmeleri demektir! Birileri de sözleşmeleri yenilemek veya süresini uzatmak için başkaca yollara sapmaktadır! Boşuna bir uğraşı!

Gelecekler ve gelmeye de devam edecekler! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve bölge üzerindeki hedeflerinden vazgeçinceye kadar!  Her koldan ve her yönden gelmeye devam edecekler! Dün yedi bölgede ve yedi düvel olarak geldikleri gibi! Bugün de işbirlikçi aparatlar ürerinden terör ve başkaca türden gelecekler!

Dünya üzerinde bazı kara parçaları üzerinde yaşamak gerçekten zor olduğundan bahsettik!  Zor olan yerlerin en önemlisi Anadolu kara parçasıdır! İnsanlığın ve tüm eski medeniyetlerin neşv-ü nema bulduğu yerdir, burası! Anadolu, Avrasya’nın giriş kapısı ve anahtarı konumundadır!

Adamlar, her gün yeni yeni sinsi ve kirli planlar açıklıyor! Sinsi plan üstüne plan, strateji üstüne strateji geliştirirken, içimizde ki hamak ve sefih tipler,  ne işimiz var diyor! Avrasya kara parçasına, hâkim olan bir güç veya devlet; dünyanın süper gücü ve hâkimi olacağını iddia ediyorlar!

Anadolu kara parçası üzerinde yaşayan halklar; bir ve beraber olduğu müddetçe; Kurtuluş ve Çanakkale ruhu ile bezendiği takdirde,  bu ülkeyi istedikleri gibi bölme ve parçalama operasyonlarına girişemeyecekler! Sadece ufak tefek zarar verebilirler!  

Tek dertleri; bölge üzerinde yaşayan halkların bir ve beraber hareket etme ruhunu örselemeye çalışmak!  Bu örseleme girişimleri de içeriden ve kendi oluşturmuş oldukları taşeron örgütler üzerinden devam edecektir!

Doğrudan gelemezler! Ve gelmeyecekler de! Taşeron ve işbirlikçileri üzerinden gelmeye devam edecekler! Gelecekleri varsa görecekleri de vardır! Bu defa geldiklerinde tek parça halinde göndermeyeceğiz! Böylece bilinmeli!

12 Kasım 2022 Tatbikatlar; NEYİN İşareti?

2022 yılı Şubat ayının son günlerinde patlak veren, Rusya – Ukrayna savaşı, dünyayı ve dünya insanlığını başka bir yöne sürüklenmektedir! Peki, neler olmaktadır?

Ukrayna ve Rusya savaşının başlaması akabinde, enerji krizi ve enerji fiyatlarının aşırı yükselmesi ve üretim maliyetlerinin artışına ve arz sorunlarına şahit olduk! Arzda yaşana sorun tabii ki doğrudan fiyatlara yansımaktadır!  Peki, neden?

Rusya ve Ukrayna savaşı, tedarik zincirlerinde sorunların tezahür etmesine ve özellikle de gıda krizinin baş göstermesine ve kıtlık ile karşı karşıya kalınabileceği endişeleri ve dünya insanlığına korku pompalanmaya başlamıştır! Neden?

Peki, neden ve neler olmaktadır? Yeni bir sistemin ve paylaşım adına yeni bir dengenin kurulamamış olması, dünya insanlığı adına,  yeni bir ATOM bombası veya NÜKLEER tehdit ile karşı karşıya olduğumuza mı işaret etmektedir?

Ya da RESET mi atılacaktır? RESET atabilmek için öncelikle SİSTEMİ tamamen kapatmak ve YENİDEN Başlatmak gerekmektedir! Tüm göstergeler bun durumu işaret eder gibi!

II. Dünya Savaşı’nın son aşamasında,  6 Ağustos 1945 tarihinde,  saat 08:15’te, Amerika Birleşik Devletleri tarafından, Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombası atılmış olmasını da,  hatırlatmak isterim!

Geçtiğimiz günlerde; İngiliz gazetesi,  Mail on Sunday, diplomatik kaynaklara dayandırdığı bir haberde; 11 Eylül 2022 tarihinde ki bir telefon görüşmesinde;  Putin’in Macron’a nükleer tehdidinde bulunduğu, öne sürmektedir! Neredeyse iki ay sonra neden bu ifşa! Peki, neden?

Putin yaptığı görüşmede; Macron’a; Savaşı kazanmak için büyük kentlere nükleer saldırı düzenlenmemize gerek yok!  Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları bunun kanıtıdır, dediğini!

İngiliz gazeteye demeç veren kaynak, Putin’in ifadesi üzerine; Macron,  belirgin bir şekilde alarma geçti, diyormuş! Peki, nasıl bir alarm ya da önlemler alınmaktadır? Vatandaşlarını neye ve nasıl hazırlamaktadır? 

Putin, Batılı güçlerin Rus topraklarının ” bütünlüğünü ” tehlikeye atması halinde, ” kesinlikle elimizdeki tüm araçları kullanacağız ” uyarısında bulunmuş ve  ” Bu bir blöf değildir” diye de eklemiştir! Yani ne demek istiyor? Peki, dünya nereye gidiyor?

Kuzey ve Güney Kore arasındaki gerginlik ve sürekli denemesi yapılan füzeler! Çin tarafından fırlatılan bir füzenin uzayda rotasını kaybetmesi! Ve daha neler neler!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İç İşleri Bakamı Süleyman Soylu;  12 Kasım tarihinde, Düzce depreminin 23. yıldönümünde, saat 18.57’de, ÇÖK – KAPAN – TUTUN;  bunun tatbikatının yapacağını! Radyolar ve Televizyonlar otomatik olarak anons geçecekler! Hem polis ve hem jandarma telsizini konuşturduklarını!   Kurulan sistemden tüm Türkiye’ye aynı anda mesaj gelmiş olacağını! Savunma sanayi, iki telsizin afet anında birbiriyle konuşturabilecek bir altyapıyı oluşturmuş olduğunu, ifade etmiştir!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 12 Kasım 2022 tarihinde yapmayı planladığı deprem tatbikatının benzerlerinin sürekli olarak Japonya’da yapıldığını ve geçtiğimiz aylarda, İngiltere’de birkaç defa tekrar edildiğini, bir kenara not edelim! Peki, neler olmaktadır? Kim veya kimler, nelere hazırlık yapmaktadır?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti;  Devlet Aklı nezaretinde, savunma sanayi alanında yapmış olduğu tüm yatırım ve projeleri hayata geçirmektedir! İnsanlık ve Medeniyet diyenler, sattıkları yok edici silah ve projeler ile dünya insanlığını atom bombasına benzer bir teknoloji ile tehdit etmektedir!

Türk Devleti; Böyle bir duruma matuf; kesilebilecek iletişim,  insani diğer ihtiyaç ve durumlar için vatandaşlarının emniyet ve güvenliği adına; yerli ve milli imkânlar ile üretilmiş, tüm SAVUNMA ve İLETİŞİM teknolojilerini, hem denemesini yapmakta ve hem de hayata geçirmektedir!

Çılgın Türkler geliyor! Adalet ve Hakkaniyet temelli,  Türk Asrı yeniden başlıyor! Türk Devleti; ebed müddet devam ülküsü yeniden hayat buluyor! Türk Birleşik Devletleri Teşkilatının kurulması ve Türk diasporası ile birlikte, dünya insanlığının barış ve huzur adına, nizam-ı âlem ülküsü çerçevesinde, gereken tüm adımlar atılmaya devam edilecektir! Engel olamayacaklar!

ABD Ara Seçimleri & İngiltere’de yaşananlar ve Dünya’ya RESET!

ABD halkı, 8 Kasım 2022 tarihinde; Senato ve Temsilciler Meclisi ara seçimleri için sandık başına gitti!  Sonucu merakla beklenen seçimde ilk sonuçlara göre; Senato’da, Demokratlar 46 ve Cumhuriyetçiler 47 koltuk aldığı! Temsilciler Meclisinde; Cumhuriyetçiler 192 ve Demokratlar 167 koltuk aldığı, ifade edilmektedir!

ABD’de gidilen ara seçimin kesin olmayan sonuçlarına göre; ABD Başkanı Joe Biden,  8 Kasım 2022 tarihinde ki ara seçimlerle ilgili; Cumhuriyetçiler; Temsilciler Meclisi ve Senatoyu geri kazanırsa, beni azledeceklerini duydum! Beni ne için azledeceklerini bilmiyorum,  diyormuş!

Şimdi, 8 Kasım 2022 tarihinde ki ara seçimi,  kesin olmayan sonuçlara göre de; ABD Başkanı Biden, mezkur ifadeleri çerçevesinde, dünya siyaseti üzerine, projeksiyon geliştirelim!

Amerika tarihindeki ilk Afro-Amerikan başkan yardımcısı, Kamala Harris, Hint asıllı bir anneye ve Jamaika asıllı bir babanın çocuğudur! Harris; Shiva tarikatı üyesidir!

İngiltere’de, üç – beş ay içinde yaşanan siyasi kaos ve başbakanlık krizine neler demeli? Başbakan Boris Johnson istifa etmesi ve Lis Truss’ın da 45 gün başbakan olarak kalması ve akabinde, Hint asıllı ve Shiva tarikat üyesi,  Rishi Sunak’ın başbakan olarak seçilmesi, tamamen tesadüf olarak mı izah edeceğiz!

Peki, neler olmaktadır? İngiliz derin devlet aklı ya da Şeytani ÜST AKIL, nasıl bir sinsi plan ve kirli bir hesap peşindedir!

Peki, hem ABD ve hem de İngiltere’de, siyasi kaos akabinde,  başkanlık koltuğuna Hint asıllı ve Shiva tarikat üyelerinin getirilmiş olmasını nasıl okumalıyız?

Şiva ya da Shiva nedir? Özellikleri nelerdir? Birileri dünya insanlığı adına sinsi ve kirli neler planlamaktadır? Ulusal çıkarları çerçevesinde, yeni bir düzen – sistem ve dengeyi kuramayanlar, neyin peşindeler? Önce YIKIM ve sonra da İnşa mı planlanıyor?!

Şiva ya da Shiva Hint Mitolojisinde;  Trimurti  (kutsal üçlü) adı verilen büyük tanrılardan biri olup; Brahma ‘yaratıcı’, Vişnu ‘koruyucu’ iken Şiva ‘yıkım ve rejenerasyondan’ sorumluymuş!

Rejenerasyon; Hasar gören veya kaybedilen doku ve organların yeniden oluşmasına yani yenilenmesine denir! Peki, rejenerasyon nasıl gerçekleşir?

Şiva;  zaman ile ilişkilendirilir ve özellikle de her şeyin yok edicisi olarak! .Bununla birlikte Şiva, yıkım ve yeniden yaratılışla ilişkilidir!

Şiva, her döngünün sonunda evreni yok eder ve yeni bir yaratılışa olanak verir, diyorlar! Bizim inanıcımıza göre tek bir Yaratıcı vardır! Sonsuz Kudret Sahibi yüce Allah!

Âlemin tek ve yegâne bir SAHİBİ vardır; Allah! Herkes bir hesap ve plan yapar! Son sözü yine de ALLAH söyler! Böylece bilinmeli!

Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi Yüce Allah; Allah,  onların tuzaklarını boşa çıkardı! Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır! Onlar böyle tuzaklar hazırlayadursunlar!  Allah da, onların tuzaklarına karşılık verecektir! Çünkü Allah, tuzak kuranlara en güzel karşılığı verendir, buyurmaktadır!

Dünyada, iki küresel gücün başına getirilen mezkûr inanışa mensup kişiler ile birlikte yeniden bir yıkım mı beklenmektedir?

1. ve 2. Dünya savaşlarında dünya nüfusu baz alındığında,  büyük sayıda insan ölmüş ve yaralanmıştır! Dünya nüfusunu 500 bine indirmek isteyen şeytani akla hizmet eden bu kişiler, böyle bir operasyonun başat aktörü mü olacaktır?  

Medeniyet dediklerinin sadece yakmak, yıkmak ve öldürmek olanlara karşı;  inşa, ihya ve insani yaşat ki devlet yaşasın diyen bir medeniyetin temsilcisi; Türkler ya da Türk Devlet Aklı neler yapmakta ya da neler öngörmektedir? Eli kolu bağlı beklemekte midir?

Dünya insanlığının vicdanı konumundaki Türkler ve Türk Devlet Aklı; barış ve huzur adına,  her daim bir plan ve hesabı mutlaka vardır! Türk Birleşik Devletler Teşkilatı bu minvalde yolculuğuna salimen devam etmektedir! Buna kimse de engel olamayacaktır!

Acele ve Yanlış Karar Vermenin BEDELİ!

Türkiye gibi jeo-stratejik ülkelerde, gündem çok kolay ve hızlı değişmektedir! Normal bir vatandaş,  gündeme yetişmesi ve takip etmesi, çok zor ve hatta imkânsız derecededir!  

Olay ve olgu meydana gelir,  vatandaş sadece sonuçlarını görebilir!  Vuku bulan olay ve olguları;  süreç,  detay, arka planı ve hatta ileriye yönelik olan etkilerini çok sonradan görebilir! Okuma yapabilirse, ne ala! Yapamaz ise zaten onu da göremez ve anlayamaz!

1990’lı yıllara kabaca bir göz gezdirdiğimizde, ne demek istediğim, kolay bir şekilde anlaşılacaktır. Ülkemiz ve bölge üzerinde hesabı olanlar, içerideki taşeronları vasıtası ile oluşturulan gündemi yakalamakta çok zorlanıyorduk. Acaba neden?

Bölge ve ülkemiz üzerinde hesabı olanlar, tekrar ve çok güçlü olarak gelmeye devam ediyor!  Daha önceki yıllarda olan ve olayları ne görebiliyor ve ne de cevap verebiliyorduk! Cevap verebilecek olan kişiler,  kanallar ve kurumlarımız, işbirlikçi taşeronlar maharetiyle,  işgal altında bulunuyordu!

Bir yüzyılı daha heba etmenin anlamı yok diye düşünüyorum! Bölge hakları adına bazı kararları almamız ve tarihin yüklemiş olduğu sorumluluğu yüklenmenin ve cesaretimizi toplamamızın vakti çoktan geldi ve geçti!

Ülkemiz ve bölgemizde meydana gelen ve yetişmekte zorlandığımız gündeme yönelik, LAO TZU öyküsü ve Hızır (as) ve Musa (as) kıssalarını; okumayı, anlamayı, anlamlandırmayı ve olaylara bir de bu zaviyeden bakmayı düşünüyor ve öneriyorum.

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlamış: Siz erken karar vermeye devam edin, demiş, ihtiyar!  Meydana gelen olayların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu, sadece Allah biliyor! Acele karar vermeyin! Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının! Karar; aklın durması halidir! Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur! Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar! Oysa gezi asla sona ermez! Bir yol biterken yenisi başlar! Bir kapı kapanırken, başkası açılır! Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz!

Hızır ve Musa aleyhi selamın hikâyesi; Bir gün Hızır (as) ile Hz. Musa yolda giderken Hızır (as) Hz. Musa’ya: Artık seninle burada ayrılıyoruz! Çünkü sen benim yaptıklarıma dayanamazsın, demiş! Hz. Musa ise hayır ben seninle gelmek istiyorum! Söz veriyorum yaptıkların hakkında sana hiçbir şey sormayacağım, demiş! Böylelikle yola çıkmışlar! Biraz gittikten sonra karşılarına bir gemi çıkmış! Bu gemi yoksullara aitmiş!  Hızır (as) bu gemide bir delik açmış! Hz. Musa bunu görünce; sen ne yapıyorsun, şimdi bu insanlar nasıl gidecekler, bunu neden yaptın, demiş!  Hızır (as.) ise, hani bana bir şey sormayacaktın! Tamam, buraya kadar artık seninle ayrılıyoruz,  demiş!  Hz Musa bunu duyunca, tamam bir daha ağzımı açmayacağım, demiş!  Tekrar yola koyulmuşlar!  Yolda giderlerken Hızır (as) bir çocuğu öldürmüş!  Musa (as.) iyice hiddetlenmiş ve sen ne yapıyorsun, o daha çok küçük, onu neden öldürdün, demiş!  Hızır (as.) yine, hani bir şey sormayacaktın, artık bu kadar yeter, seninle yollarımız burada ayrılıyor, demiş!  Hz. Musa tekrar özür dileyerek bir daha yapmayacağını söylemiş! Ve sonunda bir köye varmışlar! O köydeki kadınlardan su ve yiyecek bir şey istemişler!  Fakat kadınlar, Hızır (as) ile Hz. Musa’yı kovmuşlar! Buna rağmen Hızır (as.) köyün tam çıkışındaki yıkılmak üzere olan bir duvarı onarmış! Hz. Musa bunu görünce tekrar bağırmaya başlamış!

Ve Hızır (as.): Tamam, bu kadar yeter sana her şeyi anlatacağım ve seninle ayrılacağız! Gemiyi delmemim sebebi ileride sağlam gemileri ele geçiren korsan gemisi vardı! Gemiyi deldim ki o korsanlar gemiyi sağlam diye ele geçirmesinler! Çocuğu öldürmemin sebebi o çocuk büyüyünce inkârcı, kâfir bir çocuk olacaktı ve ailesine eziyetler edecekti! Bundan dolayı küçük yaşta öldürdüm ki büyüyünce böyle olmasın! Gelelim duvarı onarmama! O duvarın altında iki yetim çocuğa bırakılan miras var!  Bu duvar zamanla yıkılacak ve artık o arsayı ekin ekmek için kullanacaklar! Bu yüzden onardım ki çocuklar büyüyene kadar idare etsin, çocuklar büyüyünce mallarını alsınlar, demiş!

Ya karar verip, tarih – kültür ve coğrafya aklının gereği olarak,  zamana ve mekâna sahip olacağız! Ya da yine yüz yıl önce olduğu gibi birileri bizim adımıza karar verip; kavga – kaos ve kıtlıklarla boğuşacağız!  Ülke ve bölge olarak kaybedecek vaktimiz kalmadı! Varlık ve yokluk meselesi olduğunu anlayabilmek adına! Bir ve Beraber olmak zorundayız! Aksi halde, yüz yıl önce olduğu gibi lime lime ederler!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Bakara suresi, 216. Ayetinde;  Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır  ALLAH bilir siz bilemezsiniz, buyurmaktadır!

Rusya – Ukrayna Savaşı ve Polonya’nın Nükleer Talebi!

İkinci Dünya Savaşının sonlarında;  SSCB/Kızıl Ordu doğudan, ABD ve müttefikleri batıdan Almanya içlerine doğru ilerlerken, taraflar arasında sürtüşmeler başlamış ve hangi bölgelerin kimin kontrol veya denetiminde olacağı ya da kimlerin nereleri kurtaracağı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır!

Yani PAYLAŞIM ve KONTROL çerçevesinden sorunlar zuhur etmiştir!  Hem bu anlaşmazlıkların çözüme bağlanması ve hem de savaş sonrası dünyanın ana çizgileriyle düzenlenmesi amacıyla, Paylaşım – Kontrol ve DENGE adına; Ukrayna’nın Yalta Kenti’nde liderler düzeyinde bir konferans yapılmasına karar verilmiştir!

Dünya, dönüyor – dolaşıyor Ukrayna’da birleşiyor! Bugün, Ukrayna yine dünyanın gündeminde! Neden acaba? Yoksa yenidünya düzeni,  dünya sistematiği ve dengesi, yeniden Ukrayna üzerinden mi kurulacaktır? Neden olmasın?

Tüm açıklamalar, yaşanılanlar ve göstergeler buna şahitlik etmektedir! Ölen, yaralanan ve sıkıntı çeken ise Ukrayna halkı olmaktadır! Peki, kimin umurundadır! Yeter ki; Küresel ve emperyalist güçlerin ÇIKARLARINA bir şey olmasın! Yeter ki istedikleri DENGE kurulabilsin!

Şubat 1945 tarihinde, Ukrayna’nın Yalta kentindeki Konferansa;  ABD’yi Roosevelt, İngiltere’yi Churchill ve SSCB’yi Stalin temsil etmiştir! Konferans’ta karara bağlanan konular arasında, Almanya’nın savaş sonrasında silahsızlandırılması ve etki alanlarının taraflarca belirlenmesi, göze çarpmaktadır!

Yalta toplantısında;  Avrupa ve özellikle de Avrupa’nın itici gücü Almanya tamamen kontrol ve denetim altına alınmıştır!

Bugün; Dünya haklarının gözleri önünde, Ukrayna halkı üzerinden başkaca bir OYUN ve TİYATRO mu sergilenmektedir! Neden olmasın? Yeter ki DENGELERİ bozulmasın!

Bazıları oyun ve tiyatro izlemekten zevk alır! Bazıları da oyunu yazmaktan! Mesele,  küresel oyundaki figüran konumunda olmamaktır! Oyunu, oyuncuları ve figüranları görebilmek ve oyundaki; ANA FİKRİ okuyabilmektir! Aksi halde, kavga ve savaşa devam! Aksi halde yakmaya – yıkmaya ve öldürmeye devam!

Figüranlar, oyunu kurgulayanlar tarafından ROLÜN gereği bitti an,  oyun dışına atılır! Ukrayna savaşı bittiğinde, bazı dünya liderlerini,  dünya siyaset arenasında göremeyeceğiz!

ABD ’siz bir Avrupa ve NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti diyenlere karşı; Yenidünya düzeni çerçevesinde; Soğuk Savaş benzeri bir Paylaşım ve DENGE adına, Avrupa’nın tamamen, ABD ve NATO şemsiyesi altına girmesi için böyle bir operasyona ihtiyaç mı vardır!

Ya da ulus devletleri yok etmek için bekleşen, küresel güçlere DUR mu denilmektedir? Neden olmasın?

Polonya iktidar partisi lideri; 2. Dünya savaşında verdiği zarar nedeniyle, Almanya’dan 1,3 trilyon Euro,  tazminat talep etmektedir!  Bu tutar Almanya’nın yıllık milli gelirinin yaklaşık üçte birine, denk gelmektedir! Peki, adama sorarlar! Neden şimdi! Dün değil de, bugün?

Almanya’ya göre tazminat meselesi, 1953 yılında, Polonya’nın tazminat istemeyeceğini belirtmesiyle kapanmış ve 1990 yılında; ABD, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan Paris sözleşmesiyle nihai olarak sonlandığını iddia etmektedir!

Peki, bugün,  tazminat konusu, neden gündeme gelmektedir? Kim ya da akimler gündeme gelmesini talep etmektedir? Polonya’ya kim veya kimler GAZ vermektedir? Neden?

Rusya ve Ukrayna savaşı sürerken; Rusya’nın Nükleer tehditlerine karşılık; Polonya Cumhurbaşkanı Duda, ABD’ye ait nükleer silahların Polonya’ya konuşlandırılabileceğini söylemiştir! Peki, neler olmaktadır?

Ukrayna ve Polonya! İkinci dünya savaşının figüranları yani görevlendirilen ülke ve liderleri;  bugün yine sahnede! Görevi verilen kadarı ile iyi OYNAMAK önemlidir! Aksi halde saf dışı edilir!

Üniversiteler Farklılaşmalı! MERSİN Üniversitesi REKTÖR Adayları!

YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı ) 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunun, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükümleri ve Rektör Adayı Olmak İsteyenlerin Başvurusuna İlişkin Usul ve Esaslar uyarınca;  Hatay Mustafa Kemal ​Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kafkas Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’ne, ​​ rektör ataması yapılacağını ilan etmiştir!

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde, rektör adayları için belirlenmiş olan şartları taşıyan akademisyenler; 28/10/2022 tarihinde, mesai saati bitimine kadar, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına başvuruda bulundu! Başvurular akabinde, 3 Kasım 2022 tarihinde, YÖK mülakat süreci başlayacak ve daha sonra,  üç isim Cumhurbaşkanlığı makamına sunulacaktır!

Bir Tarım ülkesi olmamız ve ülkemizde ilk Nükleer santralin de Mersin’de kurulmasından kaynaklı, Mersin Üniversitesine, yetmiş kadar akademisyenin adaylık için başvuruda bulunduğu, almış olduğumuz duyumlar ve kulislerde konuşulan güçlü rektör adayları hakkında kabaca bilgi vermek isterim!

Mersin Üniversitesi; TBMM’nin 3 Temmuz 1992 tarihinde,  3837 sayılı Kanun ile kurulmuş, 10 Kasım 1992 tarihinde eğitim ve öğretim faaliyetlerine geçmiştir!

Mersin Üniversitesi; 1993 – 1994 yılında;   Fen-Edebiyat Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Mersin Meslek Yüksekokulu, Gülnar Meslek Yüksekokulu, Mut Meslek Yüksekokulu, Tarsus Meslek Yüksekokulu ile lisansüstü programlarını yürütecek Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitülerine öğrenci almak suretiyle,  eğitim ve öğretime başlamıştır!

Mersin Üniversitesi; Kuruluşundan bu güne; fakülte sayısını 16’ya,  yüksekokul sayısını 7’ye, meslek yüksekokul sayısını 11’e, enstitü sayısını 5’e ve araştırma merkezi sayısını ise 34’e çıkarmıştır! 1833 akademik kadro,  3424 idari personel ve 45 bin öğrencisi bulunmaktadır!

1-) Prof. Dr. Ahmet Atasoy; Mersin Üniversitesi, Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi ve Turizm Rehberliği Uzmanlık Alanı; Turizm Fakültesi Dekanı!

2-)  Prof. Dr. Cemal Altan; Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Siyaset ve Sosyal Bilimler Uzmanlık Alanı; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı!

3-) Prof. Dr. Esma Dumanlı Kadızade; Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkçe Eğitimi Uzmanlık Alanı!

4-) Prof. Dr. Hakan Arslan; Mersin Üniversitesi, Fen Fakültesi Öğretim Üyesi ve Anorganik Kimya Uzmanlık Alanı!

5-) Prof. Dr. Mustafa Taşkın; Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve Üretim Metalurji Uzmanlık Alanı!

6-) Prof. Dr. Adem Öger; Nevşehir Hacı Beştaş Veli Üniversitesi, Fen  – Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Dili Edebiyatı ve Türk Halk Bilimi Uzmanlık Alanı!

7-) Prof. Dr. Ali Kaya; Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Alanı ve Tıp Fakültesi Dekanı!

8 -) Prof. Dr. Erol Yaşar; Mersin Üniversitesi, Fen Fakültesi Öğretim Üyesi ve Geometri Uzmanlık Alanı; Rektör Yardımcısı!

9-) Prof. Dr. Murat Yakar; Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve Harita Mühendisliği Uzmanlık Alanı!

10-) Prof. Dr. Mehmet İsmail Yağcı; Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Üretim Yönetimi ve Pazarlama Uzmanlık Alanı ve Rektör Yardımcısı!

11-) Prof. Dr. Tuğba Yelken; Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Eğitim Programları Uzmanlık Alanı!

12-) Prof. Dr. Yusuf Ceyhan; Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Öğretim üyesi ve Katı Hal Fiziği Uzmanlık Alanı;  Silifke – Taşucu Meslek Yüksek Okulu Müdürü!

YÖK başkanlığı tarafından, 2018 yılında açıklanan ve bazı üniversitelerde kadük bir hal alan; Üniversitelerin;  Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması Projesi kapsamında,  alanında uzman, rektör adayı olduğu ili ve bölgeyi tanıyan ve projeleri olan bir ekip yönetime gelmesi akabinde, Mersin Üniversitesi; hem konumlandırma, hem farklılaşma ve hem de bölgesel kalkınma zaviyesinden önder ve lider bir konuma gelebilecektir!

Mersin; ülkemizin ilk nükleer santralin kurulduğu bir il ve bu anlamda, nükleer enerji altyapısına sahip insan kaynağının yetiştiği bir üniversite olması için Nükleer Merkez kurulması yönünde çalışmalar yapılmalı!  

Mersin Üniversitesinde;  mezkûr alana matuf; ön lisans, lisans ve lisansüstü çalışmaların yapılabilecek birimler kurulup ve gerekli insan kaynağı yetiştirilmeye yönelik çalışmalar yapılmalı!  

Mersin; iklim örtüsü yönünden ülkemizin tarımsal açıdan yüksek gelir getiren ürünlerin yetiştirildiği bir ilimiz!  Yeni ve mevcut ürünlerin farklı çeşitlerinin yöreye adaptasyon çalışmaları yapılabilmesi için Üniversite bünyesinde;  Subtropik ve Tropik Meyveler Araştırma Merkezi kurulmalı!  

Subtropik ve Tropik Meyveler Araştırma Merkezi; yeni adaptasyonu sağlanacak ürünlerin patent ve satışı ile üniversiteye önemli bir gelir kaynağı sağlanabilir!

Mersin Üniversitesi; mezkûr alandaki yatırım ve projelerin hayata geçmesi akabinde, konumlandırma ve farklılaşma olarak, hem dünyada ve hem de ülkemizde diğer üniversitelerden bir adım öne çıkabilecektir!

Yeni bir Dünya Kurulurken; Türkiye Yüzyılı ya da TÜRK ASRI!.

Dünya; Küresel ve emperyalist olarak tanımladığımız güçler tarafından; varlık ve hegemonyal konumlarının sürdürülebilirliği ve yeniden bir paylaşım adına; kirli planlara sahne olmaktadır! Peki, neden?  

Küresel ve emperyalist güçler;  varlıklarını, ancak paylaşım ve sömürüye borçludur! Sömürü olmadan varlıklarını sürdüremezler!

Sömürü adına,  kirli plan ve hesaplar, önceden, hedef ülkelere atadıkları, taşeron işbirlikçi idareciler maharetiyle, kolay bir şekilde yürütülüyordu!

Son dönemde, hedef ülkelerde, vekalet ve vesayet terör örgütleri üzerinden, iç savaş ve kaos çıkarılmakta, mezkur ülkeler,  dış müdahaleye hazır bir konuma getirilmektedir!

Dış müdahaleyi;  dolaylı bir şekilde, küresel ve emperyalist güçlerin ulusal çıkarlarına matuf,  hedef ülkelere konmak şeklinde ifade edebiliriz!

Peki, bölgemizde, son yıllarda küresel sistemin kurmuş oldukları vekâlet örgütler üzerinden yürütülen, asimetrik savaş neden cereyan etmektedir?

Vekâlet savaşı; insanlık ve medeniyet adına nereye koyabiliriz? Küresel sistem; varlığının devamı adına;  milyonlarca insanın ölmesi ve diğer bölgelere göç etmesinin bir anlamı olmayacaktır! Var olmaları için sadece çıkarları vardır!

Vekâlet ve veraset savaşlarını,  Rusya – Ukrayna savaşı ile birlikte, sabotajlar üzerinden yürüyeceğine, şahit olabiliriz! Kilit ülkelerde kilit isimler!

Bir kuşak ve bir yol projesinin yürütücülüğünü,  hayata geçmesi için yol güzergâhında büyük yatırımlar yapan; 65 ülkenin dışında ki; küresel ve emperyalist güçler;  birlikte Kazan Kazan PROJEYİ;  varlıkları adına, bir tehdit olarak algılamaktadır!

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin ana güzergâhındaki ülkelerde meydana gelen, son dönemdeki darbe ve dış müdahaleler; neden ve nasıl olmaktadır?  Hedef ülkelerde ki; darbe ve dış müdahaleler sıradan olaylar mıdır?  Olamayacağına göre!

Yoksa tüm operasyonlar, yüz yıllık kirli plan ve hesap;  hegemonya varlıkları çerçevesinde yapılan girişimler midir? Başkaca ne olabilir ki?!

Hegemonya ve Varlık savaşını net bir şekilde tanımlayabilmek; olay ve olguları,  taraf ve gelişmeleri, sağlıklı bir şekilde okuma yapmamıza vesile olacaktır! 

Tarihi İpek yolu ve yeni bir yol –  bir kuşak projesinin ana güzergâhında ki ülkeler;  kazan – kazan ilkesi çerçevesinde, birlikte kalkınma projesinin tarafları;  blok ve birlik oluşturma girişimlerine sahne almaktadır!

Bir yol ve bir kuşak projesinin karşı tarafında kimler veya hangi küresel güçler bulunmaktadır? Birlikte kalkınma projesini, engelleme veya tamamen kontrol ve denetimlerine almaya çalışan, küresel veya emperyalist güçler kimlerdir? Peki, neden?

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin, ana güzergâhındaki; kilit ve merkez ülkesi Türkiye içinde ve çevresinde ki ülkelerde neler yaşanmaktadır? Hepsi sıradan ve spontane olaylar mıdır?

Türkiye ve bölge halkları, tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluk gereği,  bir ve beraber, hep birlikte hareket edebilirse; küresel ve emperyalist güçler; bu bölgede hiçbir operasyon yapamaz! Kendi çıkarları çerçevesinde ki; yeni bir sistemi, dengeyi ve düzeni, asla kuramaz!

Anladık mı, içeride ve bölgemizde meydana gelen tüm ekonomik ve terör saldırılarını? Hepsi, sıradan gelişmeler, öyle mi? Hiçbir DIŞ MÜDAHALE yok, öyle mi? İsteyen istediğine inanabilir; sonuçlarına katlanmak kayıt ve şartıyla! Bu operasyonların bir tarafı olabilirler mi?

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Ankara kriterleri ve vizyonu çerçevesinde,  kurulan Birleşik Türk Devletleri Teşkilatı ve TÜRK ASRININ başlangıç hareketi; TÜRK veya Türkiye Yüzyılı belgesini,  bu zaviyeden değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır!

Kuklacılar ve Kuklalar Her Yerde!

Dünyayı yöneten güçler; emperyalist hedefleri doğrultusunda, dünyanın her bir bölgesinde; kirli plan,  sinsi oyun ve uzun vadeli senaryolar hazırlar! Bölge insanları da bunları sadece izlemekle yetinir! 

Bölge liderleri veya halkları, küresel sinsi oyunun akışını ve yönünü değiştirecek, müdahale etmelerine, asla izin verilmez! Sadece izleyici locasında olmaları gerekir! Bölge insanlarının bir ve beraber hareket etmeleri de, senaryonun kurallarına aykırı bir durumdur!

Kirli senaryoyu ve sinsi oyunu planlayanlar açısından çok sinir bozucu bir durumdur! Aksi halde sinsi planlar, hedefine ulaşamaz! Kirli oyunu ve senaryoyu planlayan ve hazırlayanlar, bu duruma çok kızar ve o bölgede ortalığı toz duman götürür!  Aksi halde zaten var olmazlar!

Dünyayı yöneten veya sömüren güçler tarafından hazırlan plan ve duruma bütün dünya devletleri harfiyen uymak zorundadır! Uymayanlar bir şekilde cezalandırılır!  Ülkeleri işgal edilir! Kaynakları sömürülür! Vatandaşları yerlerinden ve yurtlarından edilir!  Dünya insanlığı da bu durumu bir film gibi sadece izler! Sıranın kendisine gelmesini bekler gibi!

Ülkemizde son yıllarda meydana gelen olay ve olgulara kabaca baktığımızda; Oyuncular, renkler, aktörler, zemin ve coğrafya farklı da olsa KUKLACILAR aynı,  sadece kuklalar değişiyor!

Özellikle bölgemizde, BEŞ KUKLACI DEVLET, kuklaları ve piyonları hep olmuştur! Olacaktır ve olmaya da, devam edecektir! Çünkü Türkiye ayağa kalkmaya başlar ise bölgede kuklalar ve kuklacılara meydan kalmayacaktır!   

Kuklacılar senaristtir;  Kuklacıların siyasi partilerde de beyin adamları vardır; senaryoya uygun adamlar seçilir ve ona göre devreye konulur!

Bölgesinde, kuklacılar tarafından planlanan bütün oyunlara ve kuklalara karşı; tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluluk gereği; yıllardan beri re-aktif durumdan,  pro-aktif hareket etmeye başlayan bir Türkiye durmaktadır!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; emperyalist olarak bölge üzerinde hesabı olanları BEŞ KUKLACI Devleti ve işbirlikçileri rahatsız etmektedir!

Dünya beş ‘ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; içeride ve dışarıdaki kuklacılar vasıtasıyla kaosa sürüklenmek istenmektedir!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; bölgesinde emperyalist hareketlere izin vermemek adına, dostluk ve ticareti geliştirdiği, her bir ülkeye müdahale etmek için bütün yollar denenmektedir!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; ülkesi ve bölgesinin sükûnet ve selameti adına, kadim kültür ve medeniyet kodlarına dönmemesi için bütün kanalları ve yolları kesilmek istenmektedir!

Türk Devleti; bölgesi ve liderleri ile daha güçlü bir seda ile  ‘Dünya beş ’ten büyüktür’ diyebilmek için bölgesindeki mazlum milletlerin umudu olduğunu unutmamalıdır!

Türk Devleti; Bölge halkları ile BİR ve BERABER olmak, kuklacıları ve kuklaları görmek ve bölgenin barış – huzur ve selameti adına, tarihin ve coğrafya aklının yüklemiş olduğu sorumluluk gereği, birlikte hareket etmek zorundadır! Aksi halde parça parça ederler!

Her Şey Türkiye ile Başlayacak!

Ülkemiz ve bölgemizde, 100 yıl önce yeni bir dönemin başladığının ilk göstergelerini,  31 Mart vakası ile birlikte gözlemliyoruz!  Aslında bunun ilk işaret fişeklerini de 1839 Islahat ve 1876 Tanzimat Fermanına kadar götürebiliriz!

31 Mart Vakası ile tahttan indirilen Osmanlı padişahı ve yönetim derdest edilmesine rağmen, Tanzimat Fermanı’nın hükümleri 1922 yılına kadar cari kalmıştır!

Devlet yönetim kademesinde, küresel ve emperyalist güçlerin nasıl adamları mevcut ise bunu da çözümlemek ihtimaller dışındadır!  Artık, ülkemizde yönetim vb. konularda bazı uygulamalar eskisi gibi devam etmeyecektir!

Ülke ve bölge halkları, bu gelişmeleri hiçbir zaman anlayamadık! Emperyalist güçler, Osmanlı’yı parçalayabilmek ve her bir parçasına da kendi kukla yönetimlerini yerleştirebilmeleri için bu vb. gelişmelerin,   olması gerekiyordu!

Aksi halde, ne Osmanlı’yı bölüp parçalayabilirler ve ne de yer altı – yerüstü kaynaklarını, ülkelerinin refahı adına taşıyabilirlerdi!  Engellerin ortadan kaldırılması,  varlıkları için gerek şarttır!  Bunun için de içerideki işbirlikçileri vasıtası ile çok büyük bir destek sağlamıştır! 

Daha önce kendi ülkelerinde, ülkenin öz kaynakları ile okutmuş olduğu,  ülkenin geleceği adına yurtdışında yetiştirdikleri, eğitim aldıkları ülkeler adına;  çalışmalara, ihanetlere ve işbirlikçiliğe başlamıştır!

Adamlar;  20. Yüzyılı anlamak isteyenlere tavsiyem; Türkiye’nin anahtar olduğunu düşünün ve Türkiye’yi inceleyin, diyor! Peki, neden?

Türkiye, 20. Yüzyıl’ın, yeni bir başlangıcın anahtarıdır!  Şimdi yeni bir döneme girdik; Bambaşka yeni bir döneme! Önümüzdeki 100 yılın anahtarı Türkiye’de olacak! Türkiye, 21. Yüzyıl’da dünyanın şekillenmesini sağlayacak; Her şey Türkiye ile başlayacak, diyor!

20. Yüzyılın anahtarı Türkiye’de olacak; Nasıl yani? Türkiye’nin kontrol ve denetimleri altına alınmasının işaretlerini mi veriyorlar? Ya da bizlerin gözden kaçırdığı ve analiz etmekte zorlandığımız neler olmaktadır?

Türkiye; Yeni bir Dünya düzeninde; Bölgesinin ve Dünyanın anahtar ülkesi olacağını ve iyi incelemek gerektiğini! Dünyanın süper gücü ve soğuk savaş sonrası dönemdeki bir gücün, bir emperyalist devlet, vurgu yapmaktadır!

Türkiye; iyi incelecek ve anahtar konumunda bulunuyorsa; ‘kendi haline bırakmaları’ da elbette ki mümkün değildir! Türkiye, sadece Türklere bırakılamayacak kadar çok önemli bir ülke, olduğunu vurgulamaktalar!

Türkiye ve bölge üzerindeki tüm taktik ve stratejileri bu plan çerçevesinde yürümektedir! Bu plana aykırı olan her düşünce, hareket, lider, bölge üzerinde hesabı olanların çıldırmasına yetip artmaktadır!

Dünya’nın anahtar ülkesi konumundaki Türkiye;  içerideki işbirlikçi ve taşeronları vasıtası ile emperyalist ülkelere, tamamen teslim edilmeye çalışılıyor! Bu plan ve taktikleri tutmayınca,  ülke ve bölge üzerinde hesabı olan tüm emperyalistler birbirlerine düşmektedir!

Dünyanın enerji deposu konumundaki Ortadoğu ve Avrasya’nın anahtar, köprü ve merkez ülkesi Türkiye’dir! Bölgedeki zenginliklere ulaşabilmenin tek yolu,  Türkiye’den geçtiğini çok iyi bilinmektedir!  

Küresel ve Emperyalist güçlerin ulusal çıkarlarının devamlılığı adına; Türkiye, ülkesi ve bölgesi ile bir ve beraber hareket etmemesi germektedir!

Türkiye’nin bölge halkları ile birlikte hareket etmesi;  tüm emperyalistlerin bu bölgeden arkalarına dahi bakmadan çekip  gitmesi demektir!