Yeni bir DENGE Nasıl Kurulacaktır?

Birinci ve İkinci dünya savaşı akabinde kurulan dünya sistemi ya da dengesi, Sovyetler Birliğinin dağılması ve Berlin duvarının yıkılması ile çatırdamaya başlamıştır! Dünya üzerinde, tek kutuplu bir sistem de, SOS vermektedir!

Dünya Barışı – Huzuru ve Kalkınma adına, Yeni bir SİSTEM ve DENGE aciliyet arz etmektedir! Aksi halde yandı gülüm keten helva!

Küresel – Emperyalsit ve hegemon güçlerin planları çerçevesinde bir sistem kurulamaz ise nükleer dahil her şeyi yapabilecekler! Bunların medeniyet dedikleri; Yakmak – Yıkmak ve Öldürmekten ibarettir!

Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş bahanesi ile kadınlar – çocuklar ve yaşlılar ölmekte ve insanlar evlerinden ve yurtlarından edilmektedir!

Yeni bir Sistem ve Denge kurulma süresi uzadıkça, sadece Orta Doğu değil dünyanın başka yerlerinde de, KAN ve GÖZ YAŞI insanlığı beklemektedir!

Dünya Sistem Teorisi; merkez ve çevre olarak dünyayı ikiye böler ve aralarındaki ilişkiye göre değişiklik gösteren yarı çevre bölgeler, bulunmaktadır!

Sistem üç yapıdan oluşmaktadır! Merkez, Çevre ve Yarı Çevre! Toplumsal yapıdaki üst, orta ve alt tabakalar kapitalizmin oluşturduğu bu sistemde; merkez, yarı çevre ve çevre olarak şekillendirilmiştir!

Merkez; teknolojik gelişmelere öncülük ederken, çevre merkeze olanak sağlar! Yarı çevre, merkeze göre çevre ya da çevreye göre merkez, olarak ilerler!

Merkez, kapitalist ekonomiden en çok fayda sağlayan yapıdır! Buradaki kapitalistler çevre bölgelerdeki üreticilerin emeğini kullanarak az gelişmişliği ve kademeli olarak gerçekleşen ekonomik krizlerin sürdürülmesinde katkılı olmuştur!

Yarı çevre, merkez ve çevre arasında güçlendirici ya da tam tersi işlev gören önemli bir kavramdır!
Merkez gibi fayda sağlamaz, çevre gibi hammadde üretmez yani çoğunlukla ara mal üretme görevini üstlenmektedir!

Merkez, Çevre ve Yarı Çevre arasında zaman zaman hareketlilikler gözlenmektedir! Kapitalizmin özü baz alındığında bu hareketlilik, yapılar arasında sıfır etki göstermektedir!

Dünya sistem kuramı, kapitalist ekonominin küresel hâkimiyetine dayanır! Modern dünya sistemi kuramında siyaset ve kültür, sistemin jeo-politiği ve jeo-kültürünü belirler!

Kapitalist ekonomide, meydana gelen krizler sistemin revize edilmesini gerektirmektedir! Peki, nasıl bir revize olacaktır?

Bugün Hamas ve İsrail arasında yaşamakta olduğumuz Savaşta olduğu gibi! Her kriz ya da üretmiş oldukları ekonomik ve başkaca sorunlar, yeni bir sistemin işaret fişeği olmuştur!

Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında, Ukrayna – Rusya savaşı ve Hamas – İsrail savaşı veya başka büyük bir savaş akabinde; yeniden bir sistem ya da Denge, kurulmaya çalışılmaktadır!

Kurulmaya çalışılan yeni sistem tamamen DİJİTAL ve VERİ KONRTOL odaklı olacaktır!

Yeryüzü Tanrılıkları adına, insana ŞAH damarından daha yakın olabilmek için her yolu deneyecekler! Başaramayacaklar! Alemin bir SAHİBİ vardır! Sahibinin de, bir PLANI MUTLAKA vardır!

Türk Devleti olmadan yeni bir sistem ve denge kurulamayacağına göre! Türk Devletini yanlarına alabilmek için her yolu deneyecekler! Peki, Türkiye, yeni sistem ve dengede hangi konumda olacaktır?

Verilenler ile yetinen mi? Yoksa Tarihin ve Coğrafyanın yüklemiş olduğu kadim sorumluluk ve büyüklük kadar mı?

Anladık mı şimdi, Akdeniz ve Doğu Akdeniz’e gelen ya da getirilen YÜZ kadar SAVAŞ gemisinin neden geldiklerini!

Hamas – İsrail Savaşı ve Sisteme RESET Atılması!

Dünyada ve yerel çerçevede her şey değişecek! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Peki, değişimin ne ve nasıl olacağını idrak edemeyen izan yoksunlarına bu durumu nasıl izah edebiliriz?

Yeni bir düzen ile sosyal, kültürel, ekonomik ve siyaseten çok büyük değişimlere şahit olacağız!

Tarihsel süreçte dünyada ki her değişim tabii ki zor ve zorlu olmuştur! Değişim ve yeni bir sistemin kurulması adına; milyonlarca insan ölmüş, ülkeler ve şehirler tarumar edilmiştir!

Birileri ölür ve yaralanır, ülkeler tarumar olur ve yıkılırken, elbette ki birileri de, kan ve yıkım üzerinden çok para kazanmaktadır!

Değişime direnenler elbette ki olacaktır! Peki, Dünya ve yerelde ki değişim ve dönüşüm nasıl olacaktır? Değişim ve dönüşümde, kimler ya da hangi devletler saf dışı kalacaktır?

Kim veya kimler ya da hangi devletler yeni sisteme dahil olacaktır? Yeni sistemde ki, tüm aktör ve figüranlar, sistemi kurgulayanlar için ehline malumdur!

Peki, Dünya ve insanlığa reset mi atılıyor? Ya da up-date mi yaşanmaktadır? Yoksa game-over ile birlikte up-grade süreci mi başlayacaktır?

Reset, ayarlamak ve yeniden düzene koymak anlamına gelir! Peki, şu anda yaşadığımız bir reset ya da up-date süreci midir?

Türkiye’de; Küresel ve emperyalist işbirlikçi ekol temsilcileri up-grade ya da reset sürecinde yeni sistemde olmayacaktır! Türk Devleti, yerli ve milli oyuncular ile devleti ebed müddet ülküsü, kadim Kızıl elma ve Nizam-ı alem hedefleri olan tarihi yolculuğuna devam edecektir!

Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş bahanesi ile dünya sistematiğine, yeniden başlatmak ya da yeni bir SİSTEM adına, RESET mi atılacaktır?

Yoksa 2. Dünya Savaşı akabinde kurulan Soğuk Savaş – İkili DENGE benzeri, Üçlü veya Dörtlü bir DENGE sistemi kurulacaktır!

Ya Savaş ve Kan üzerinden emperyalist güçler birbirlerini ve dünyayı yakıp yıkacaklar! Ya da Barış ve Huzur içinde hem kendileri ve hem de diğer ülkeler büyümeye ve Kalkınmaya devam edecektir! Her seçiş bir vazgeçiş olduğuna göre!

Küresel ve Hegemonyal güçler; SAVAŞ ve REKABETİ değil, BARIŞ ve HUZURU – KALKINMA ve BÜYÜMEYİ seçecektir!

Son günlerde medyaya yansıyan görüntülere göre, SAVAŞ değil, BARIŞ ve KALKINMA, tercih edilmiş bir görüntü arz etmektedir!

Türkleri tarihten çıkardığınızda, insanlık tarihi adına hiçbir şey kalmayacaktır! Türk, Adalet dağıtan, hakikat temsilcisi ve mazlum milletlerin de hem hamisi ve hem de hadimidir!

Kadim Türk Devlet Aklının kontrolünde, Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan barış ve huzur tesis edilemez! Yüz yıldır bu bölgelere kan ve gözyaşı hakimdir!

Peki, barış ve huzur var mıdır?! Barış ve huzurun olmadığı toplumlarda, sosyal, siyasi ve ekonomik düzen ve güveni temin edemez, gelişim ve kalkınma hamlelerini de sağlanamayacaktır!

Düzen, güven, gelişim ve kalkınmanın olmadığı toplumlarda, kaos sisteme hakim olur! Kaos ortamında, hem içeriden ve hem de dışarıdan birileri tabii ki beslenecek, serpilecek ve gelişecektir!

İsrail Yakıyor – Yıkıyor ve Öldürüyor! Birileri de; DÜNYALIK; MAKAM – MEVKİ – İKTİDAR ve GÜÇ Peşinde!

Dünya yanıyor, hegemon ve küresel güçler, emperyalist planları çerçevesinde, yeni dünya düzeni ve sistematiği peşinde, dünyayı ve bölgemizi de tarumar etme hesaplarını yapmaktadır!

İçeride birbirimiz ile meşgul olmak, birbirimizin altını oymak, makam – mevki ve kurumlara da benim adamım gelsin, bizden olan atansın, bizden olmayan ve sözümüzü de dinlemeyecek kişiler hakkında olmadık tezviratlar ile meşgul olmak, kimin işine yarayacaktır!

Hem de yerel seçim öncesinde! Ehliyetli – Liyakatli bireyler, göz ardı edilmektedir! Siyaset ve yerel dinamikler, belediye başkanı olacak kişilerde aradıkları, kendilerine itaat edilmesi ve söz dinlemesi! Ehliyet – Liyakat ve iş üretme kapasitesine kimse bakmıyor! Neden acaba?

Özellikle de yereldeki siyasi aktör ve yerel dinamikler; tüm atamalarda, ehliyetsiz, liyakatsiz, çapsız ve kifayetsiz muhteris, kendilerine yakın ve sadece söz dinleyen adamlarını bir yerlere getirebilmek ve atamasını yaptırabilmek için her yolu denemektedir! Peki, neden?

Bu vb. durumlar, devlet ve millete, bir ihanet midir? Ya da ihanet olarak ifade edebilir miyiz?
İnsan denen varlık, hata ve nisyan ile maluldür! Fakat toplum ve devletin varlığı ve bekasına yönelik, hatalar bilinçli bir şekilde yapılıyor ise bunun adı ihanettir!

Devletin bekası ve toplum düzenini bozmaya yönelik bilinçli olarak yapılan ihanet ve hainliğin tüm toplumlardaki cezası ehlince malumdur!

Hülagü, Bağdat işgalinden sonraki bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir! Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur!

Hülagü tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete kimse icabet etmek istemez!
Bu haber, zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir ve daha sakalı bile çıkmamıştır! Daveti kabul ettiğini söyleyerek, Hülagü ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de bir horoz verilmesini ister!

Hülagü’nün şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar! Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır! Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendini tanıtır! Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler!

Hülagü, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte biri olmadığını görerek; bana göndermek için seni mi buldular! Kadıhan gayet sakin bir şekilde; görüşmek için iri yarı, boylu boslu birini istiyorsan; bir deve getirdim!

Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan; bir keçi getirdim! Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan; horoz getirdim! Üçünü de çadırın önüne bıraktım; Onlarla görüşebilirsin, der!

Hülagü, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar ve şöyle otur bakalım, diyerek kendisine yer gösterir ve ilk sorusunu sorar! Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir, diye sorar!

Kadıhan gayet sakin bir şekilde; Seni buraya bizim amellerimiz getirdi! Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik! Esas gayemizi unutup; makam, mevki, iktidar, güç ve mal mülk peşine düştük; zevk ve sefaya daldık! Cenabı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi, der!

Hülagü, ikinci sorusunu sorar! Peki, beni buradan kim gönderebilir? O da bize bağlı! Benliğimize dönüp, ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, mal, mülk ve mevki peşine düşmekten, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek, işte o zaman sen buralarda duramazsın, der!

Peki, bugün yaşamakta olduğumuz, HAMAS ve İsrail arasındaki savaşta ya da Filistin topraklarını yıllardır işgal eden İsrail – Filistin savaşında; Müslümanlar olarak; bölgeye bir UR gibi yerleştirilen ve her gün zulümlerini artıran, kadın – çocuk ve yaşlı demeden yüz binlerce insanı öldüren, bir devlete karşı; Benliğimize neden dönemediğimizi! Ne kadar kısa zamanda, neden toparlanamadığımızı! Allah’ın bizlere verdiği nimetlerin kıymetini neden bilemediğimizi! Zevk ve sefadan, mal, mülk ve mevki peşine düşmekten, iktidar ve güç savaşından, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan neden vazgeçemediğimi, hem akletmek ve hem de sorgulamak gerektiğini düşünüyorum!

Günümüz insanı ve özellikle de Müslümanların VEHN hali ve durumu, her şeyi ve tüm İnsani DEĞERLERİ tüketmektedir!

İsrail Devlet Başkanının bu süreçte, Arap Devlet başkanlarına karşı, sözlerine neler demeli? Neymiş Efendim! SESSİZ KALIN, Aksi halde, NE ve NELER olacaklarını, biliyorsunuz, diyor! Neden Acaba?

İnsanlık tarihine kabaca baktığımızda, yüzlerce devletin kurulup battığını görebiliriz!

Mademki, tarih, ibret ve ders alınmış olsa tekerrür etmeyeceğine göre! İnsan denen ve akıl ile mücehhez varlık, akletmek ve düşünmekle mükellef ve sorumluluk sahibidir!

Akletmeyen, düşünmeyen ve belli makamlarda da sorumluluk sahibi olması gereken insan denen varlık, toplum ve toplumun düzeni ve emniyetini de sağlamak ile görevli devletin başına, tabii ki sıkıntılar getirecek ve belalar açabilecektir!

İnsan denen varlık sorumluluk sahibi olduğu; kendi haline ve başıboş da bırakılamayacağına göre! İnsan denen ve akıl ile mücehhez varlık, olay ve gelişmelerin siyak ve sibakını, yaptığı tüm işlerin neden ve niçin olduğu ve nasıl vuku bulduğunu idrak etmek zorundadır!

İnsan denen aciz varlık, özünden ve benliğinden uzaklaşmakla, zevk – sefa peşinde koşmak, mal – mülk biriktirmek, iktidar ve güç savaşı vermek, israf ve zulüm ile uğraşmak ve birbiri ile meşgul olmak, birbirinin kuyusunu kazmakla; hem kendisi, hem toplumun ve hem de aidiyet hissettiği devletin sonunu hazırlayabilir!

Eba Müslim Horasani; Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular! Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar! Yakınlaştırılan düşman dost olmadı! Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu! Herkes düşman safında birleşince de, yıkılmaları mukadder oldu, diyor!

Hamas ve İsrail Savaşı; MENA Bölgesinin Parçalanması!

Küresel ve emparyalist güçler ve küresel finans çevreleri, hegemonya konumlarının devamlılığı adına, sinsi planlar, kirli hesaplar, stratejiler ve taktiksel oyunlar peşindedir! Bugün Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaşta olduğu gibi!

Dünya halklarının bunları anlaması, okuması ve pro-aktif taktik geliştirmesi de imkânsız denecek bir durumdadır! Çünkü dünya halkları; dünyalık makam, mevki, rant, çıkar ve menfaat peşinde koşmaktan büyük işlerle meşgul olamıyor!

Beylerin dünyası, vizyonu, çapı ve ufku bu kadar! Beylerin dünya ve insanlık diye bir derdi yok! Varsa yoksa tek hedef, bugün sahip oldukları makamı ve gücü sonsuza kadar koruyabilmek! Kendi adamlarını da bir yerlere yerleştirmek!

Bu hedefler uğrunda her şeyi yapacaklar! Aklımızın ve havsalamızın alabileceği ve alamayacağı her şeyi! Peki, Ölmek diye bir şey var mıdır! Tanrıların ölmediğini biliyorduk! Çünkü beyler, ne de olsa bulundukları makam ve mevkilerin tanrısı! durumuna gelmiştir!

2003 yılında, ABD eski Dış İşleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından kaleme alınan bir makalede; Ortadoğu’da Türkiye dâhil, yirmi iki ülkenin sınırları değişecek, ifadesiyle başlayan analizlerine şahit olduk!

2010 yılına geldiğimizde; Küresel ve Emperyalist Güçler ve finans çevreleri, yirmi iki ülke için düğmeye bastı! 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta bir gencin kendini yakmasının ardından tüm Tunus halkının giriştiği eylemlerde, Arap dünyasındaki bunalım dönemini birileri tarafından Arap Baharı olarak isimlendirmiştir!

Ne Bahar! Kara Kıştan beter! O tarihten bu günlere; bölgede ki; İnsanları hem öldürüyor ve hem de donduruyor!

Baharın gelmesi için öncelikle şiddetli bir kışın yaşanması gerektiğini, doğal olarak düşünemedik! Yapılan protestolar sonucu birçok Arap ülkesi, Tunus’tan etkilenip özgürlük için savaşmış; Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen, Arap baharından etkilenen ülkeler olmuştur!

Peki, karşımızda Libya diye bir devlet var mıdır?! Irak’ı zaten konuşmaya gerek yoktur! Suriye ise her gün gözlerimizin önünde erimekte, lime lime edilmekte ve parçalanmanın eşiğindedir! Filistin ise İsrail’i kurulduğu günden bugünlere dövülmektedir!

ABD eski Dış İşleri Bakanının 2003 yılında yirmi iki ülkenin sınırları değişecek diye tanımladığı bölge; MENA, Middle East and North Africa, yani Orta Doğu ve Kuzey Afrika kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilerek, yapılan bir kısaltmadır!

MENA Bölgesi; İsrail Devleti hariç, büyük çoğunluğu Arap veya İslami vasıfları ile ön plana çıkan Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri arasında; Mısır, Ürdün, Lübnan, Fas, Tunus, Cezayir, İran, Yemen, Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Katar, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn ve Libya sayılmaktadır!

Peki, İsrail, Orta Doğu ülkesi olmasına rağmen, neden MENA bölgesi içinde zikredilmemektedir? Ya da İsrail’in güvenliği adına, MENA bölgesinde ki devletlerin parça parça edilmesi mi hedeflenmektedir?

Bugün Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş, MENA bölgesinde ki, Emperyalist ve Hegemonyal durumları adına, AMELİYAT ya da OPERASYONUN bir parçası mıdır?

Peki, böyle bir AMELİYETA bölge ülkeleri SEYİRCİ mi olacaktır? Ya da sıranın kendilerine geleceği GÜNÜ mü bekleşmekteler?!

Coğrafya bir Kader olduğuna göre! Tarihi, Kültürü, Gönül Coğrafyası ve Kadim Devlet tecrübesi ile bu Coğrafyanın Barış ve Huzura ermesi için mücadele edecek tek ülkesi Türkiye olduğunu hatırlatmak isterim!

MENA Bölgesi; (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) dünya petrol rezervinin % 70’ini, doğal gaz rezervinin % 46’sını, eski İpek yolu, yeni bir Yol ve Bir Kuşak, 65 ülkenin birlikte kalkınma projesinin ana güzergâhında bulunmaktadır!

MENA Bölgesi; Akdeniz ve Doğu Akdeniz’deki zenginliklerin bekçisi ve bir askeri üssü konumundadır!

ABD eski Dış İşleri Bakanı 2003 yılında ifade ettiği, MENA bölgesindeki YİRMİ İKİ Devleti parçalamak suretiyle, yeni KUKLA devletçiklerin zuhur ettirilmesi için HAMAS ve İsraill arasında ki savaş gerekçe mi olacaktır?

Dünya Meydan Muharebesi!

Küresel ve emperyalist güçler; Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde, her daim, sinsi plan ve kirli hesapları bulunmaktadır! Bu bölgeyi denetim ve kontrolüne alan küresel bir güç, Dünyada ki, hegemonya konumunu devam ettirebilir!

Aksi halde küresel varlık noktasından geriye düşmek ve yok olmak durumunda kalacaktır!

Dünyanın enerji üssü ve enerji hatlarının da geçiş ve koridor merkezi bu bölgelerdir! Dönemin küresel ve emperyalist güçleri, İki yüz yıl önce, Osmanlı imparatorluğunu parça parça edebilmek için her türlü girişimde bulunmuştur!

İçerideki işbirlikçi ve taşeronlar maharetiyle, yüz yıl önce hedeflerine erişmiş, koca bir imparatorluk lime lime edilmiş, her lime de, bir küresel gücün sömürüsü ve denetimine verilmiştir! Milyonlarca İnsanın ölüm ve kanları üzerinden bir paylaşım ve bir sömürü düzeni!

Peki, bugün bir farkı var mıdır? Medeniyet satanlar, tarihlerinde olduğu gibi insani ölümler üzerinden biir sistem kurmaya çalışmaktadır!

Günümüze geldiğimizde, farklı gelişmeler olmakta mıdır! Yüz yıl önceki küresel ve emperyalist güçler, çıkarları ve hegemonya varlıklarını koruyabilmek için bölgemize, özellikle, Doğu Akdeniz’e neden inmiştir!

On bin kilometre ötelerden buralara kadar küresel güçler neden gelmiştir? Bölgemizin refahı ve huzuru için olabilir mi?!! Bölgenin ve bölge halklarının doğal hakkı yer altı ve yer üstü zenginlikleri, paylaşabilmek için olmasın!

Türkler tarihte birçok devlet kurmuş asil bir millettir! Türklerin tarihi büyük ve kalıcı savaşlarla doludur! Dünya tarihinden Türkleri çıkardığınız vakit geriye hiçbir şey kalmayacaktır!

Küresel ve emperyalist güçler, Anadolu’yu Türklere yurt eden 1071 Malazgirt meydan muharebesi ve bir çağın kapandığı yeni bir çağın başladığı, Bizans – Roma İmparatorluğunun yıkıldığı, 1453 İstanbul’un fethini; unutmaları ve halklarına da unutturmalarını beklemek, safdillik olacaktır!

Bugün; Bölgemiz ve sınırlarımızda, küresel bir meydan savaşı verilmektedir! Türkiye, küresel güçlerin savaş meydanı konumundadır! Küresel iki Ekol ve iki Güç!. 1960 darbesinden itibaren tüm yaşadıklarımızda olduğu gibi!

Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş, Türk Devletine, tarihin yüklemiş olduğu sorumluğun gereklerini yapmasının önüne geçilmeye çalışılmaktadır!

Başaramayacaklar! Yakmak ve öldürmek üzerine kurulu bir medeniyet süreklilik arz edemez! Türk; İHYA ve İNŞA demektir!

Küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında ki; Türkiye meydan muharebesi, on bir eylül tarihindeki simgesel ikiz kule saldırıları akabinde başlamıştır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti, tarihinden gelen kadim medeniyet, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül bağları ve mazlum milletlere karşı, adalet ve hakkaniyet ölçüsü olmadan, bir küresel güç bu bölgede kalıcı olarak barınamaz!

Sadece; tüm bölgeyi, yakar – yıkar – parçalar – sömürür ve insanlarını da öldürebilirler!
Türkiye, dünya küresel güç ve hegemonya tahterevallisinin dengesi, enerji rezervleri ve hatlarının geçiş noktası, merkezi bir konumdadır!

Türkiye tarafını belirlediği anda, hangi küresel gücün kazanacağı ve diğerinin de hegemonya konumunu da kaybedeceği bir meydan savaşı!

İçeride, işbirlikçiler ve etki ajanları maharetiyle, önceden olduğu gibi günlük, siyasi ve yerel magazinsel kısır çekişmelerle yormak ve boğmak istemekteler!

TÜRKİYE ve TÜRKLER olmadan, dünyada ve özellikle, bölgemizde, bir küresel güç, kesinlikle barınamaz, varlık gösteremez ve başarılı olunamaz!

Türk; Adalet, Barış ve Huzur demektir! Türk; insanlığın vicdanı demektir!

Anladık mı şimdi, küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında ki; Türkiye ya da Anadolu kara parçası üzerinden yürüttükleri, Dünya Meydan muharebesini!

Ya VAR Olacağız!.. Ya da…!

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti, Yeni Dünya düzenine matuf, Ankara vizyonu ve Ankara kriterleri çerçevesindeki beka yolculuğuna, salimen devam etmektedir!

Peki, Ankara kriterleri nelerdir? Ankara vizyonu nedir? Ankara kriterleri ve vizyonunun arkasındaki akıl nedir, şeklinde bir soruya şöyle cevap verebiliriz!

Devlet Aklı; ulusun sevk ve idaresinin temel ilkesi, devletin ilk hareket yasası olarak tanımlanır! Bazı ülkelerde halen kullanıldığı şekli ile kırmızı kapaklı kitap olarak da ifade edebiliriz!

Devlet Aklı, bir zihniyet, bir yaklaşım ve bir ruh olarak devletin tarihsel kökeni kadar kadimdir! Tarihi, iki asır olan devletlerde Devlet Aklı olacak fakat beş bin yıllık Türk Devletinde, Devlet Aklı yoktur diyeceksiniz, öyle mi?

Devlet Aklı, devletin genel ve değişmeyen ruhu ve özüne sahip, zaman ve mekân bakımından evrensel bir doktrindir!

Devlet Aklı, devleti, bizatihi amaç ve yüce değer olarak görmekte ve onun selameti ve muhafazasına mutlak öncelik tanımakta ve bu çerçevede siyasal eylem ve yöntemleri belirlemektedir!

Devlet Aklı, devletin bekası, devletin varlığı ve devletin gücünü korumaya yönelik yapılması gerekenler ve bunun araçlarının bilgisine ilişkindir!

Devlet Aklı, devletin rasyonel yönetim sanatına ilişkili ve bunun araçlarının bilgisini elde etmenin ve geliştirmenin, gerekli ve yeterli derecede elde etmenin arayışına girmektedir!

Devlet Aklı, devletin muhafazası için tehlike arz eden unsurları bertaraf etme araçlarının bilinmesi ve yönetim sanatının doğru işlemesini temin edecek ve devletin bütünlüğü ve gücünü muhafaza edecektir!

Devlet Aklı, devlet mezkûr araçların bilgisi ile düşman tehditlerinden emin olabilecektir! Bütün bunlar, devlet aklının bir parçası haline getirdiği bilgi ihtiyacı, yönetme sanatının bir tekniği olarak istihbarat sanatının ortaya çıkmasına ve şekillenmesine yol açmıştır!

Devlet Aklının ayrılmaz bir birimi haline gelen istihbarat, bilgi veya haberden öte, devlet için tehlike ve tehdit unsurları önlemenin araç ve yöntemlerini ortaya çıkarmak ve kaotik bir ortamda yönetim sanatının doğru bir biçimde gerçekleşmesine ilişkindir!

Devlettin bekası adına; İstihbarat önemli bir bilgidir! Günümüz dünyasında BİLGİ çok büyük bir güçtür! Güç olmadan savaşamazsınız! Güç olmadan hiçbir savaşı da kazanamazsınız!

Devletin içinde, milli bilinç, milli ruh ve bağımsız politikalar üreten milli bir kanat var mıdır? Bu damar ya da kanat, kim veya kimlerden oluşmaktadır?

Devlet Aklı, Derin Devletin çok ötesinde, Milli Stratejik bir Üst Akıldır! Türk Devleti ebed müddet devam ülkü ve ilkesi ile hareket eden, devletin varlığı ve bekası, milletin birliği çerçevesinde hareket etmektedir!

Küresel ve emperyalist güçlerin Orta Doğu – Afrika ve Avrasya’daki ulusal çıkarları çerçevesinde, tarihi – kültürü ve medeniyeti ile engel olarak gördükleri, Türk Devletidir!

Hamas ve İsrail arasında, enerji kaynakları ve enerji koridorunu DENETİM altına alabilmek ve sömürebilmek için zuhur ettirilen savaş akabinde, bünyemizden çıkartılmış, bölgedeki irili ufaklı tüm devletçiklere selam verenler, TÜRK Devletini yok saymaktadır! Peki, Nereye ve Ne zamana kadar?!

Afrika, Avrasya ve Orta Doğu bölgesinde, kadim devlet geleneği, tüm gönül coğrafyasındaki bağları ile karşılarına çıkma potansiyeli geliştirebilecek Türk Devletinden başka bir güç yoktur!

Türk Devleti, Devlet Aklı nezaretinde ki beka ve istiklal yolculuğuna, Ankara kriterleri ve Ankara vizyonu çerçevesinde devam edecektir! Başkaca bir KRİTER ya da EKSEN kabul edilmeyecektir!

GESARA & Nesara; PARA SAVAŞLARI!.

İnsanlık; 2. Dünya Savaşından beri büyük felaketlerle yüzleşiyor! Dünyanın bir tarafı yüksek refah seviyesi ve lüks içinde hayatını sürdürürken, diğer tarafta ise açlık ve sefalet içinde yaşamaktadır! Böyle bir dünyanın sürdürülebilirliği doğal olarak olamaz!

Dünyadaki yüzde bir kitle dünya gelirinin yüzde seksen beşini kazanıyor! Dünya nüfusunun yüzde doksan dokuzu ise geri kalan yüzde on beşi nasıl bölüşeceğine karar veremiyor!

Dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Uluslararası sistemin güç yapısı değişecek; değişimin küresel ve yerel ölçekte; hem sosyal, hem kültürel, hem ekonomik, hem finansal, hem para ve hem de siyasi sonuçları olacaktır!

1990′lı yıllarda, Harvey Francis Barnard, dünyadaki paylaşım düzensizliğine karşı, GESARA ( Küresel Ekonomik Güvenlik ve Reform Yasası ) ve NESARA ( Ulusal Ekonomik Güvenlik ve Kurtarma Kanunu ) adı altında bir dizi ekonomik reformu kapsayan önerilerini kamuoyu ve karar vericilerle paylaşır!

Bernard, Bataklığın Kurutulması veya Boşaltılması, Para ve Maliye Politikası Reformu başlıklı teklifini öncelikle Kongre üyelerine, bu yasaya hızla geçilmesine inandığı birer kopyasını da gönderir! Bir gelişme ve ilerleme sağlanamayınca, 2000 yılında yasa teklifini kamu malı olarak internet üzerinden yayınlamaya karar verir!

NESARA yasası, Mart 2000 tarihinde Kongredeki gizli bir oturumdan geçmeden ve Başkan Bill Clinton tarafından imzalanmadan önce, Kongre’de durdurulur! Bu yasa teklifi kimlerin işine gelmiyor? 2001 yılında ki müzakerelerin ardından Yüksek Mahkeme, Kongre’ye NESARA’yı onaylayan kararı vermesini teklif eder! Bu teklif, NESARA’nın yasalaşmasından on sekiz ay sonra 9 Eylül 2001’de gerçekleştir!

Yasanın 11 Eylül 2001 tarihinde yürürlüğe gireceği ve uygulanacağı saatte, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ikiz kulelerine terör saldırıları sırasında bilgisayarların ve yasa verilerinin yakıldığı da, iddia edilmektedir!

Bush, 11 Eylül 2001 saldırıları bahanesi ile, Irak Savaşı’nı NESARA’nın dikkat dağıtıcı unsurları olarak düzenlediğine de, inanılmaktadır!

NESARA yasa önerisi; Yasa dışı bankacılık faaliyetleri nedeniyle tüm kredi kartı, ipotek ve diğer banka borçlarının sıfırlanması! Federal Rezerv’in kabusu, bir borç affı olması! Altın, gümüş ve platin değerli metallerle desteklenen yeni bir ABD Hazine para biriminin oluşturulması! Anayasa Hukukuna uygun olarak yeni ABD Hazine Bankası Sistemini başlatması! Federal Rezerv Sistemini ortadan kaldırması!

Bu yasa ile dünyadaki milli paranın sahibi olan ulusal devletler, küresel para sihirbazlarının oyuncağı, milli paralarını da, kurtarmış olacaktır!

Hamas tarafından 7 Ekim tarihinde, İsrail’e fırlatılan füzeler, birileri ve özellikle de Siyonist İsrail çevrelerinde, İsrail’in 11 Eylül’ü olarak lanse edilmiştir! Neden acaba?

Peki, İsrail tüm komşularına mı saldıracaktır? Ya da Orta Doğu’da aklımızın alamayacağı bir savaşın işaret fişekleri mi?

Peki, Hamas ve İsrail arasında zuhur ettirilen savaş, para ve finans kaynaklı olabilir mi?! Neden olmasın?!

Ya da Hamas ve İsrail savaşı akabinde, yeni bir para – finansal sistem gelecek midir?!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, tüm uluslararası platform ve toplantılarda ki konuşmalarda yapmış olduğu vurgular; dünya insanlığının refahı, barışı ve huzurunun da tesisi adına, manidar olduğunu düşünüyorum!

Öncelikle ve özellikle Dünya beşten büyüktür, vurgusu! Türkiye, bütün ülkelerin çıkarlarının gözetildiği bir uluslararası sistem kurulması çağrısında bulunuyor!

İkinci Dünya Savaşı galipleri tarafından dizayn edilen BM, adil bir dünya düzeni kurmaktan çok uzaktadır!

Adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği, tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş global bir kuruluş olarak tanımlasa da, BM’nin bu hedeften çok uzakta olduğudur!

Çocukların öldüğü ve öldürüldüğü bir dünyada kimse masum değildir! Kimsenin can güvenliği yoktur, hiç kimse sürdürülebilir refah içinde olamaz!

Birleşmiş Milletlere, uluslararası kurum ve kuruluşlara karşı vicdanlarda oluşan güvensizlik duygusu, adalet duygusunu zedelemekte, milyonlarca insanı umutsuzluğa sevk etmektedir!

Mazlumlara yönelik çifte standart, çocukların katledilmesine karşı sergilenen kayıtsızlık, tüm dünyada teröre oksijen sağlamaktadır!

Birleşmiş Milletler ve uluslararası kurumlardan umutlarını kesen kitleler, çaresizlik ve umutsuzluk içinde, terörün tuzağına düşmektedir!

Peki, Dünya ve özellikle de Birleşmiş Milletler, İsrail tarafından başlatılan katliamlara neden seyirci konumundadır?!

İsrail’in bu insanlık vahşetine seyirci olanların, bölge üzerinde ki sinsi plan ve kirli hedefi nedir?!

Hamas ve İsrail Savaşı Bahane; Enerji ve GAZ Kontrolü ŞAHANE!..

İnsanoğlu, tarihte, kendisine yardımcı kuvvet olarak, çevresinde ki hayvanlardan faydalanmıştır! Daha sonra suyun taşıyıcı ve rüzgârın itici gücünden de yararlanan insanoğlu, yelkenli gemi ve yel değirmenlerini yapmıştır!

Rüzgâr ve akarsu gücünden dünyanın her kesiminde aynı oranda yararlanma olanağı olmadığından enerji kaynaklarının kullanımı sınırlı olmuştur!

Özellikle elektrik enerjisi günlük hayatımızda önemli bir yer kaplıyor olsa da enerjiyi sadece elektrik olarak düşünmek doğru bir bakış açısı değildir!.

Enerji; çevremizde olup biten her şeyin hareket etmesi veya meydana gelmesini mümkün kılan şeydir! Eğer bugün arabalar hareket ediyor, evimiz ısınıyor, fabrikalar üretim yapabiliyor, çiçekler açıyor ve güneş içimizi de ısıtabiliyorsa, nedeni enerjidir!

Tarihte, endüstri kuruluşlarının kurulmasında kontrol edilebilen akarsuların çevreleri tercih edilmiş ve bunlardan yararlanılmıştır!

İnsanoğlu; hayvan ve bitkilerden sağlanan enerji, yüzyıllar boyunca dünyada kullanılan enerji kaynağının temelini oluşturmuştur! Şüphesiz bunlara, o dönemdeki bilgi ve teknik imkânlar çerçevesinde yararlanıldığı bir realitedir!

Dünya enerji ekonomisinde ki gelişmeler, 18. yüzyıl ortasında kömür ve demirin işbirliği ile gerçekleşen Sanayi Devrimi ile başlamıştır! Bu yüzyılın sonlarına doğru maden kömürü, hem ısı ve hem de enerji kaynağı olarak büyük önem kazanmıştır!

Sanayi Devriminin başlamasında önemli rolü olan enerji kaynağı, aynı zamanda endüstrinin coğrafi dağılışını da etkilemiştir!

19. yüzyılın ikinci yarısında türbin ve dinamonun buluşu ile enerji çeşitleri arasına yeni bir enerji türü olan kömür katılmıştır! Bununla birlikte o zamana kadar kontrol altına alınamayan büyük akarsu kaynaklarından elektrik üretiminde yararlanılmaya başlanmış ve akarsular günümüzde ki önemini kazanmıştır!

20. yüzyılın başında enerji ekonomisine yeni bir enerji kaynağı olarak petrol girmiştir! Petrol; Petrokimya endüstrisinin aranan önemli bir hammaddesi olmuştur!

20. yüzyılın başında doğalgaz, özellikle ısınma ve mutfaklarda kullanılmaya başlamıştır! Daha sonra termik santraller başta olmak üzere kullanım alanı genişlemiştir!

20. yüzyılın ortalarına doğru, nükleer enerji elektrik üretiminde ve bazı özel kullanım alanlarında büyük önem kazanmıştır!

Enerjinin insan hayatı ve sanayide ki yeri ve önemi, dünyada ki tüm savaşların da arka planı ve emperyalist – hegemonya düzeninin devamlılığı zaviyesinden okuma yapabilirsek daha sağlıklı olacaktır!

Aksi halde tüm ifade ve kelam, GILİ – GALE ve GIYŞ’dan öteye geçemeyecektir!

Günümüzde bazı ülkeler enerjiye erişemediği takdirde, vatandaşları donacak, fabrikaları kapanacak ve tüm ülke de karanlıklar içinde kalacaktır!

Askeri, teknolojik ve ekonomik gücü üstün olan küresel ve emperyalist güçler, dünyanın diğer bölgesindeki enerjiye erişmek, kontrol edebilmek veya nakil hatlarını denetim altına alabilmek adına her yol denenmektedir!

Ya enerjiye erişmeli, ya kontrol etmeli, ya da enerjinin tüm nakil hatları denetim altına alınmalıdır! Dün, kömür ve petrol için verilen savaşlar, bugün de tüm enerji kaynaklarının kontrolü veya enerji nakil hatları için verilmektedir!

Peki, Hamas ve İsrail savaşında, ENERJİ ve DOĞAL GAZ, hiç konuşulmamasına ve gündem olmamasına rağmen, etkisi var mıdır? Yoksa hadim canım sende mi diyorsunuz?!

Ya da yaşadığımız tüm Savaşlar ve bugün yaşadığımız, film izler gibi seyrettirilen savaşın görünmeyen ve ifade edilemeyen tek sebep ve gerekçesi mi, demeliyiz?! HANGİSİ!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; yıllık, elli milyar dolar gibi bütçe rakamını, enerjiye harcayan bir ülke olarak karşımızda durmaktadır!

Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Türk Devleti, yeni dünya düzeni ve sistematiğine matuf tüm küresel kirli plan ve sinsi hesapları bozmakta, bağımsız politikalar sergilemekle, Türk devleti ebed müddet devam ülküsü; 2053 ve 2071 hedeflerine emin adımlarla ilerlemektedir!

Yoksa, ON BİN Kilometre ötelerden, Akdeniz ve Doğu Akdeniz’de; SEKSEN ÜLKENİN neredeyse YÜZ ADET SAVAŞ GEMİLERİ, bölgeye balina avlamak için geldiklerini mi düşünüyoruz?

Aksini düşünmek – iddia etmek ya da ifade etmek zaten laf-ü güzaftan öteye geçmeyecektir!!!..

Filler Tepişiyor, Çimler ( İnsanlar Ölüyor) Eziliyor!

Orta Doğu, Ön Asya ve Kuzey Afrika bölgesinde, YÜZ yıl önce küresel güçler tarafından başlatılan paylaşım ve emperyalist hedefleri doğrultusundaki durumları, bugün için hegemonyal duruş – varlık ve liderlikleri noktasında, kavgaya sebebiyet vermektedir!

Bölüşüm ve paylaşım için kavgaya tutuşmuşlardır! Neden ve Nasıl anlaşamazlar? Neleri ve neden paylaşamıyorlar? Bu kavganın bölge halkları ile bir ilgisi olabilir mi? Tabii ki mümkün değildir! Bölge halklarının büyük bir kısmı bunları ne görebilir ne de okuyabilir!

Ülkelerinde ki rahat yaşamaları ve bölgedeki sömürülerinin devam edebilmesi için tüm etnik ve dini dinamikleri harekete geçirmeleri gerekmektedir!

Bölgede hizmetçileri olan binlerce taşeron ve işbirlikçiler kolay bir şekilde bulunabildiği için!

Bölgede var olabilmeleri için sadece ve sadece etnik ve dini parçalanmışlık yetip artmaktadır!

Küresel güçler; yüz yıl önce, Osmanlı İmparatorluğunun hüküm sürdüğü ve nüfuz alanı, YİRMİ milyon kilometrekarelik kara parçasındaki; yer altı ve yer üstü kaynakları paylaşabilmek adına, gizli bir anlaşma ile karar kılmışlardır!

Günümüze geldiğimizde, dünyanın zengin yeraltı kaynaklarına sahip bölgemizde; paylaşım ve yeniden dizayn noktasında neler yaşanmaktadır? Yüz yıl öncekinden bir farkı var mıdır!

Yüz yıl önce kendileri sahnede ve meydanlarda görünen güçler, bugün de, kurmuş oldukları terör örgütleri üzerinden, vesayet ve vekâlet paylaşım savaşını vermektedir!

Bölgemizde, kanlı bir bölüşüm ve paylaşım savaşı devam etmektedir! Emperyalist güçler veya fillerin her birinin trilyon dolarlarla ifade edilen cari açıkları bulunmaktadır!

Emperyalist güçler, varlıklarının devamı için ancak ve ancak bu bölgede olmak ve bu bölgenin zengin yer altı kaynaklarını; kukla yönetim, işbirlikçi devletçikler maharetiyle ülkelerine taşımaları gerekmektedir!

Yüz yıl önce kendi aralarında anlaşabilen emperyal güçler, bugün açıklarının büyüklüğünden birlikte hareket edemiyor, anlaşma sağlayamıyor, varlık ve yoklukları adına kavgaya tutuştular!

Bölgemizde filler tepişirken, altında kalan çimler, tüm bölge halkları da ölmekte, yok olmakta ve ezilmektedir. Kimin umurunda; Filler tepiniyor ve tepişiyor!

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük stratejistlerinden biri olarak kabul edilen ve ABD derin devletine de yön veren bir zat; Türkiye, bölgesinde, herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde bir araya gelmemeli ve bölgenin gelişimi adına da birlikte politika üretmemeli, diyor! Neden acaba?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bölgesinde ki devletlerden bir veya bir kaçı ile bir araya gelmesi durumunda, bölgedeki ulusal çıkarlarımız açısından tehlikeli olabilir, diyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bağımsız, yerli ve milli bir politika izlemeye, strateji geliştirmeye başladı! Komşu ülkelerle, bölgenin huzuru ve selameti için bir araya geldi! Küresel güçler veya bölgemizde ki tepişen – tepinen filler açısından dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burasıdır!

Bölgemizde, Fillerin tepişmek haricinde; çıkarları için füze, nükleer bomba ve atom bombası dahi fırlatırlar!

Bölgemizde, yüz yıl önce olduğu gibi yeni bir enerji paylaşımı adına; Hamas ve İsrail üzerinden, 3. dünya savaşını çıkaracaklar! Tarihlerinde olduğu gibi bölgeyi KAN GÖLÜNE ÇEVİRECEKLER!

Filler; Bölgemizi; BÖLME, PARÇALAMA, YÖNETME, PAYLAŞMA, ve YUTMA noktasında anlaşamadıklarından, tepinmekte ve tepişmektedir!

Yüz yıllardır olduğu gibi, Hala OYUN ve OYNAŞTASIN! FATİH’İN İstanbul’u FETHETTİĞİ YAŞTA; fakat AKILDA, FERASETTE, BASİRETTE, İDRAK ve ŞUURDA olman gerektiğini unuttun ve unutturdular!

Kamu Görevlileri Etik Kurulu ve ETİK Sözleşmesi!

Kamu Görevlileri Etik Kurulu; 25.5.2004 tarihli ve 5176 sayılı Kanunla kurulmuştur!

  • Kamu Görevlileri Etik Kurulunun görev ve yetki alanları; Kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, açıklık, şeffaflık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkelerini; Yönetmeliklerle belirlemek ve uygulamayı gözetmek!
  • Etik davranış ilkelerinin ihlâl edildiği iddiasıyla re’sen veya yapılacak başvurular üzerine gerekli inceleme ve araştırmayı yaparak sonucu ilgili makamlara bildirmek!
  • Kamuda etik kültürünü yerleştirmek üzere çalışmalar yapmak veya yaptırmak ve bu konuda yapılacak çalışmalara destek olmak! 3628 sayılı Kanuna göre, verilen mal bildirimlerini gerektiğinde incelemek!
  • Kamu görevlileri için hediye alma yasağının kapsamını belirlemek ve en az genel müdür veya eşiti seviyedeki üst düzey kamu görevlilerince alınan hediyelerin listesini gerektiğinde her takvim yılı sonunda bu görevlilerden istemekle, görevli ve yetkilidir!
  • Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, kamu iktisadi teşebbüsleri, döner sermayeli kuruluşlar, mahalli idareler ve bunların birlikleri, kamu tüzel kişiliğini haiz olarak kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs, teşekkül, fon ve sair adlarla kurulmuş olan bütün kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan; yönetim ve denetim kurulu ile kurul, üst kurul başkan ve üyeleri dahil tüm personel 5176 sayılı Kanun kapsamındadır.
  • Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Bakanlar Kurulu üyeleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı mensupları ile üniversiteler, 5176 sayılı Kanun kapsamı dışındadır!

5176 sayılı kanun ve Kamu görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile başvuru usul ve esasları hakkında yönetmelik hükümlerine göre; Kamu Görevlileri ETİK SÖZLEŞMESİNİ, Kamu Kurumlarında yeni işe başlayan veya daha önce işe başlamış fakat sözleşmeyi imzalamamış olan tüm KAMU PERSONELİ;

  • Kamu hizmetinin her türlü özel çıkarın üzerinde olduğu ve kamu görevlisinin halkın hizmetinde bulunduğu bilinç ve anlayışla!
  • Halkın günlük yaşamını kolaylaştırmak, ihtiyaçlarını en etkin, hızlı ve verimli biçimde karşılamak, hizmet kalitesini yükseltmek ve toplumun memnuniyetini artırmak için çalışmayı!
  • Görevimi insan haklarına saygı, saydamlık, katılımcılık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme ve hukukun üstünlüğü ilkeleri doğrultusunda yerine getirmeyi!
  • Dil, din, felsefi inanç, siyasi düşünce, ırk, yaş, bedensel engelli ve cinsiyet ayrımı yapmadan, fırsat eşitliğini engelleyici davranış ve uygulamalara meydan vermeden tarafsızlık içerisinde hizmet gereklerine uygun davranmayı!
  • Görevimi, görevle ilişkisi bulunan hiçbir gerçek veya tüzel kişiden hediye almadan, maddi ve manevi fayda veya bu nitelikte herhangi bir çıkar sağlamadan, herhangi bir özel menfaat beklentisi içinde olmadan yerine getirmeyi!
  • Kamu malları ve kaynaklarını kamusal amaçlar ve hizmet gerekleri dışında kullanmamayı ve kullandırmamayı, bu mal ve kaynakları israf etmemeyi!
  • Kişilerin dilekçe, bilgi edinme, şikayet ve dava açma haklarına saygılı davranmayı, hizmetten yararlananlara, çalışma arkadaşlarıma ve diğer muhataplarıma karşı ilgili, nazik, ölçülü ve saygılı hareket etmeyi!

Kamu Görevlileri Etik Kurulunca hazırlanan yönetmeliklerle belirlenen etik davranış ilke ve değerlerine bağlı olarak görev yapmayı ve hizmet sunmayı taahhüt ederim, şeklinde, ETİK SÖZLEŞMESİNİ, imzalamaktadır!