Perdeyi Aralayabilmek!…

Son günlerde,  neredeyse puzzle  parçaları çözer gibi olaylar yaşamaktayız!. Normal bir vatandaş, bu gelişmelerden tabii ki kafası karışmaktadır! İstenilen, arzu edilen ve beklenilen de,  devlet aklı tarafından, zaten böyle bir durum  olabilir mi?! Neden olmasın?!

17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile iki partili bir dönemin başladığını sürekli olarak yazılarımızda vurgulamaya çalışıyoruz!. Siyasi yelpaze ve vatandaşlar ideolojik olarak parçalanmış ve bölünmüş siyaset kurumunu nasıl iki partili bir düzene ve sisteme evireceksiniz?! 

Toplum aşağıdan mı dönüştürülür?! Yoksa, Devlet tarafından doğrudan ve tepeden mi?!. Hangisi?!. Peki, bir ülke için sağlıklı olan hangisidir?! Bu değişim ve dönüşüm kolay bir süreç  midir?! Tabii ki çok zordur!

24 Haziran 2018 genel seçimleri ve 31 Mart mahalli seçimlerinde, olmaz dediğimiz ve  asla mümkün değil  denilen, bir  ideolojik partinin kalıplaşmış seçmen kitlesi,  karşıt ideolojik bir başka partiye oy verebilir  gelişmelere şahit olduk!.  Peki, tüm bunlar nasıl oldu?!

Devlet Aklı neyi hedeflemekte ve nereye varmayı planlamaktadır?! Ya da bunlar sıradan ve spontane gelişmeler midir?! Veya gerçekten de Devlet Aklının bir planı var mıdır?! Olmalı mıdır?! Ve tüm bu gelişmeler  bir sonraki seçimde neyin habercisidir?!

17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci  ve 24 Haziran genel seçimleri ile birlikte Cumhurbaşkanlığı hükümet yönetim  sistemine resmen geçtik!. Sistemin tüm kurum ve kuruluşları ile  devlet kademesinde tam olarak oturması elbette ki zaman alacaktır!.

Peki, bu sistemin olmaz ise olmazı iki partili bir sistemi seksen milyona  nasıl kabul ettirecek ve uygulayacaksınız?! Sosyal olarak topumda  parçalanma , bölünme ve bir kaosa da  sebebiyet vermeden nasıl yürürlüğe koyabileceksiniz?! İşte tam burada Devlet Aklının devreye girmekte olduğunu düşünüyorum! Peki, neden?!

Devletin Bekası adına olabilir mi?! Ya da Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde olabilir mi?! Tabii birileri kabul etmese de!  Peki, neden ve niçin diye bir soru hemen aklımıza gelebilir?!

Dünya tarihinde  iki bin beş yüz yıllık bir Devlet geleneği olan başka millet var mıdır?!  Olmadığına göre! Tabii ki, Devlet Aklı, yeni yönetim  sistemin selameti, Devletin bekası ve 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri doğrultusunda,  böyle bir operasyona girişmektedir, kanaatindeyim!.

Peki, tüm bu yaşananlar bir yansıma  olabilir mi?! Yani izlediğimiz bir sinema veya tiyatro  perdesinden ibaret olabilir mi?! Ya da perdenin arkasını  ve oyun kurucuları da göremediğimiz için olay ve olguları çözmekte zorlanıyor olabilir miyiz?!

Perdenin arkasında kim veya kimler vardır?!  Perde önündekiler sadece oyundaki rollerini mi icra ediyor?! Neden olmasın?! Oyuna ve yönetmese sadık olmayanlar ise bir bir oyun dışına  mı itilmektedir?! 

Peki, perde nedir?! Perde; İki yeri birbirinden ayıran bölme! Ses derecelerini sağlamak için çalgılarda bulunup parmaklarla basılan yer!. Bir sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri!. Bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi!

Doğruyu görmeye engel olan şey! Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü!. Üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey!.

Perdelemek ise;  Bir şeyin önüne perde çekmek, perde ile örtmek!. Bir durumun, bir olayın anlaşılmasına engel olmak veya gizlemek!. Basketbolda rakibin önüne geçerek top ve sayı  almasını engellemek!.

Şimdi de yakın tarihe gidelim ve hafızalarımızı tazeleyelim! Ve bugünleri de daha net anlamaya, anlamlandırmaya ve neden böyle olduğuna dair projeksiyon ve öngörülerde bulunmaya çalışalım!

Türkiye Hükumeti tarafından 24 Ocak 1980 tarihinde ekonomik literatüre geçen ve yapısal dönüşümleri içeren 24 Ocak ekonomik program paketi açıklanmıştır!.

Süleyman Demirel, 1979 yılında, Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirdiği Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevini vermiş ve bu program kısa sürede hazırlanmıştır. Paketin doğruluğu veya yanlışlığını burada tartışacak durumumuz yoktur!.

24 Ocak kararlarından  dokuz ay sonra bir  askeri darbesi ile asker yönetime el koymuştur!.  Askeri yönetim, hükumet üyelerini bir bir tasfiye ve yargılama süreci de devam ederken,  24 Ocak ekonomik kararlarını alan ve uygulayan Turgut Özal ile darbeden sonra üç yıl birlikte uyum içinde çalışmıştır! Neden?! 

1983 tarihinde genel seçimlerin yapılması ve Turgut Özal’ın parti kurması fakat askeri yönetimin de kendi yol arkadaşlarından bir generale  parti kurdurması, desteklemesi  ve siyasi arenaya çıkarmalarını nasıl okumalıyız?!  Aslında askeri yönetim ve  devlet, Turgut Özal’a mı çalışmıştır?! Arka planda, devlet,  Turgut Özal’ın seçilmesini mi arzu etmiştir?!.

Askeri yönetim ve devlet, bu yöntem ile Turgut Özal ve partisinin işbaşına gelmesi mi istemektedir?! Neden olmasın?! Bugün yaşamakta olduğumuz siyasi süreç ve siyasi çalkantı da Türk Devlet Aklı tarafından yeni hükumet sisteminin olmaz ise olmazı iki partili  sistem ve kurucu irade iki  partiye de yakın ve  uygun bir aday hazırlanmakta olduğunu düşünüyorum!.

Devlete Kimse Üslup Öğretemez!.

24 Kasım Öğretmenler gününde yaşanan müessif olay akabinde tüm Türkiye geneli ve özellikle de şehrimizde yazılan ve çizilenleri medyadan takip ediyorsunuz! Yazılı ve görsel medyadaki yazılan ve konuşulanları gördükçe insan üzülüyor! Arapçada bir kural vardır! Olayın öncesi ve sonrasındaki gelişmeler nelerdir?! Ya da Kuran kerim okurken ve  meal verirken, siyak ve sibakını bilmeden, anlamadan  verilen anlam ve mana geçersiz ve eksik olacaktır!. Bilmeden de günaha girmiş oluyorsunuz!  Aynen burada yaşananlarda olduğu gibi!. Bu gelişmelerin yaşanması ile birlikte bir yıl önce 10 Kasım tarihinde ki manzara birileri tarafından hemen hatırlanıverdi! Vali beye saldıranı, ayar vereni ve üslup öğretmeye kalkanı mı arasınız! Seçin beğenin!. Peki, ne olmuştu 10 Kasım 2018 tarihinde?!.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 80. yıldönümü nedeni ile düzenlenen törende bir aksaklık yaşanmış!  İstiklal Marşı saat 09.05’te çalan siren bitmeden, erken okununca, Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak, görevlilerin hepsinin görevden alınması talimatı vermiştir!  Atatürk Anıtı’nda düzenlenen tören Konya Valiliği ve resmi kurumların çelenk sunmasıyla başlamış!  Saat 09.05’e kısa bir süre kalınca Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak, görevlilere İstiklal Marşı’nın okunması gerektiğini söyler! Bu uyarıya rağmen İstiklal Marşı okunmaz,  Saat 09.05’i gösterdiğinde siren sesiyle birlikte İstiklal Marşı okununca Vali Toprak duruma tepki göstermiştir!  

Peki, 10 Kasım 2018 Cumartesi günü  ve öncesinde neler yaşanmıştır?! Konya’daki güç grupları ve denge merkezleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni Konya  Valisine; ” hoş geldiniz ” ve ” biz buradayız ” diyerek kendilerini göstermek istemiş, olabilir mi?! Bilemiyorum! Sayın Vali Toprak;    Hakkâri Valisi iken biraz dinlensin diye mi Konya’ya gönderilmiştir!  Ya da  ‘daha çok çalışsın ve yeni projeler üretsin’ diye mi?! Konya’ya gelen her  Vali sınavdan geçtiğine göre!. Burası Kadim Başkent! Başkent ve Sarayda entrika bitmeyeceğine göre! Burası Kadim Rum diyarı! Ve halen Rum dostlarımız bu şehirdeki konum ve güçlerini de kaybetmek istemediğine göre! Burası Kadim Horasan Erlerinin diyarı!. Burayı Anadolu kılmak için mücadele eden erler!.

24 Kasım tarihindeki gelişmelere kabaca bir bakalım!. Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak,  Selçuklu Kongre Merkezinde Konya İl Mili Eğitim Müdürlüğü tarafından tertip edilen,  24 Kasım 2019 Pazar günü Öğretmenler Günü programında, kendisi konuşma yaparken,  bacak bacak üstüne atarak dinleyen bir öğretmene kürsüden “ Sen öğretmen misin ” diye soruyor!. Ve almış olduğu beden dili  onay cevabının devamında ise tavsiye ve uyarılarını sıralamıştır!. Konya Valisi, kendisini ayak ayaküstüne atarak dinleyen öğretmenin bu davranışını “ kendisi ve makama yapılmış bir saygısızlık” olarak kabul ettiği için etik olmayan hareketin Öğretmenler Gününde sergilenmesini kabullenmediği ve saygısızlık olarak gördüğünden dolayı;  “ Öğretmen gibi otur da görelim. Güzel duygularla geliyoruz, güzel hareketlerle karşılaşmak isteriz ” diyor! Buraya kadar her şey, çok normal ve seyrinde ki gelişmedir!

Peki; Cüneyit Orhan Toprak, ne demektir?! Sayın Valiye bu isim öylesine mi verilmiştir?! Arka planı var mıdır?! İsim vermek bizim inancımız ve örfümüzde  çok önemlidir?! Cüneyit;   Arapça kökenli,  “ Cüneyd ”, “ büyük mutasavvıf ”  manasına gelir!  Orhan ise “ şehrin yöneticisi, hâkimi” anlamı verildiği gibi Osmanlı hükümdarı, Osman Bey’in oğlu Orhan Gazi’nin de adıdır. Orhan’ın aslı araştırıldığında, eski Türklerde orduda kullanılan bir rütbe karşımıza çıkmaktadır!.  “ Or, “ kale, burç, hendek ” anlamına gelirken “ han ” ise, Türklerde ‘Kaan’dan sonra gelen ve hakana bağlı “müstakil hükümdar, emir ve hâkim”dir. Ayrıca Osmanlı padişahlarının isimlerinin sonunda kullandıkları bir unvandır. Toprak ise “ Türab, tarla, kara, arsa, memleket, ülke, vatan, mezar” anlamlarına geliyor.  Toprak olmak “ölmek”, Toprak salmak ise “ölüyü gömmek” anlamında kullanılır! 

Ayak ayak üstüne atarak büyükleri dinlemek, örf ve adetlerimize göre  “büyüklenmek” olarak algılanacağı için edepsizlik ve saygısızlıktır. Büyüklere, hocalara ve muallimlere saygının şeklini ise kültür, gelenek ve örf belirler. Bizim kültürümüz ve örfümüzde,  büyükleri dinlerken bacak bacak üstüne atmak kesinlikle yoktur. Vali de DEVLETİ temsil ettiği ve saygı gösterilmesi gerektiği için Vali konuşurken göstere göstere bacak bacak üstüne atılmayacağını herkes bilir. Eğer bu saygısızlığı bir öğretmen yapıyorsa, bu, daha büyük bir hürmetsizlik sayılacağından dolayı muhatap, “Sen öğretmen misin” ve “Öğretmen gibi otur da görelim” diyerek ikaz etmiştir!  Hucurat Suresi 2. ayetinde; Ey İman edenler!  Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin ve O’na sözü bağırırcasına söylemeyin, bazımızın bazımıza bağırması gibi ki, sonra, siz farkında olmadığınız halde amelleriniz  boşa gider ve batıl olmuş olur, buyurmaktadır!.

10 Kasım 2018 tarihi ve birkaç gün öncesindeki tüm yaşananlar, Sayın Konya Valisine birileri ayar vermeye, biz buradayız ve bu şehri bize sormadan yönetme  demek isteyenler, 24 Kasım 2019 Öğretmenler günü yine sahne aldığını düşünüyorum!. Neden diye bir soru hemen aklımıza gelebilir?

Dedik ya! Burası; Kadim Başkent! Ve burası Kadim Rum diyarı! Bu şehirdeki denge ve güç merkezleri çok önemlidir! Daha önce yaşananları da burada tekrardan zikretmeyeceğim!

Bir önceki Sayın Vali ile gitmeden önceki sohbetimizde; Sayın Valim; Kadim şehirdeki GÜÇ MERKEZLERİNİ çok DENGELİ bir şekilde yönettiniz, demiştim!

24 Kasım Öğretmenler günündeki video ve kareyi, ulusal ve yerel medyaya servis eden arkadaş ve arkasındaki  kadim güçler, olayın kahramanı kişinin bir yerel gazetenin muhabiri olduğunu bilmelerine rağmen, neden,  Vali Öğretmeni azarladı ve  fırçaladı şekkinde haberi servis etmişlerdir?! Dertleri nedir?! Nereye varmayı hedeflemekteler?!

Bence burası çıkmaz sokak ve yanlış yoldalar!  Kimse bu soruyu neden sormaz ki?! Eli kalem tutan ve mikrofonu alan herkes;  Sayın Valiye ve Devlete Ayar vermeye ve üslup öğretmeye kalkıyor! Haddimizi bilelim! Haddimizi aşmayalım! Karşımızdaki kişi  DEVLET!.  DEVLET nerede ne yapacağını  ve nasıl davranması gerektiğini çok iyi bilir!

Uzay Savaşları Kapımızda!.

Küresel ve emperyalist güçlerin, uçak sektörü ve uzay çalışmaları  artarak  hız kazanmaya başlamıştır!. Peki, neden?!. Dünyayı parselleyen, güçler için  artık sıra uzaya gelmiştir!. Dünya’daki hegemonya güç konumunun devamlılığı bugün için    uzayda var olmaya bağlı bir duruma gelmiştir!. Uzayda var  olmayan bir devlet, küresel ve hegemonya güç olarak tanımlanamaz!.  Geçtiğimiz aylarda, ABD Başkanı Trump; Dünya’nın yörüngesinde ABD’nin çıkarlarını hedef alan saldırıları önlemek amacıyla orduya bağlı Uzay Kuvvet Komutanlığının kurulduğunu! Ülkemize yönelik tehditler sürekli olarak evriliyor; Biz de buna ayak uydurmalıyız! ABD’nin uzaydaki liderliğini muhafaza edeceklerini de, ifade etmiştir! Peki, diğer küresel güçler; Rusya, Çin, Hindistan, Japonya ve diğerleri  ne durumdadır?!  Sadece seyir mi etmektedir? Yoksa, aksiyon bir konumda mıdır?! Ya da ne işimiz var uzayda mı, diyorlar?! Olabilir mi böyle bir durum?! Mümkün olamayacağına göre! Dünya’daki güç rekabetinde ben de varım diyebilmek için mutlaka uzayda  var  olmanız gerekmektedir?!

Dünya, adını da verdiği iki büyük savaşa şahitlik etmiştir!. Peki, dünya, üçüncü bir savaşa hazır mı? Hiç sanmıyorum!. Teknolojinin ilerlemesi olası savaşı tetikliyor gibi! Ne diyorsunuz?!. Bu sefer savaşın mekanı Dünya değil Uzay olacak!  Nasıl mı?  Uzayda kurdukları askeri uydular ile Dünya’nın herhangi bir ülkesindeki herhangi bir şehrine ait bir mahallede oyun oynayan çocukların oynadıkları topa kadar her bir parçanın fotoğrafını çekebilen bir sistem, ne kadar mükemmel bir teknolojik gelişme! Öyle değil midir?! Peki, istemedikleri bir uyduyu düşürebildiklerini! Dünya kendilerine yetmemiş olacak ki birileri Uzay için savaşa başlıyor!  Sonsuz Uzay boşluğundaki yer kavgası;  Belki de ‘sonsuz’ uzay boşluğunda yer kalmamış olabilir!  Neden olmasın! Ne buyurdunuz?!

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg;  Uzayın, hava, kara, deniz ve siberin yanı sıra yeni harekât alanı olmasına karar verdik! Tüm müttefiklerin ittifakın ortak güvenlik için vazgeçilmez olduğu konusunda mutabık kalındığını! Tüm farklılıklarımıza rağmen birlikte daha güçlüyüz!. Uzayın günlük ve askeri hayatta önemli olduğunu ve  barışçıl amaçlar olduğu kadar saldırganlık için de kullanılabileceğini!. Uyduların saldırıya uğrayabileceğine ve bunun da iletişim servislerini altüst edebileceğini!. Uzay aynı zamanda ittifakın savunma ve caydırıcılığı için de kilit öneme sahip!. Uzayın istihbarat toplanması ve füzelerin tespit edilmesi gibi alanlarda rol oynadığını! NATO savunma odaklı bir ittifak ve  Uzaya silah koyma yönünde bir niyetimiz yok, diyor!.

Hezarfen Ahmeh Çelebi

Peki, Türk tarihine kabaca bir bakalım!  Tarihte bu alanda çalışmalar yapan Türk Devleti, günümüzde neden geri kalmıştır?! Kim veya kimler bu konuda engel çıkarmıştır?! Ve neden?! Uçak endüstrisi ve uzay çalışmalarında tarihimizde neler olmuş kabaca ifade etmeye çalışalım!. Hezarfen Ahmet Çelebi; Osmanlı topraklarında yaşamış ve Müslüman bir Türk bilginidir. Hezarfen ilk uçma denemelerine, 10. yüzyılda yaşamış Müslüman – Türk bilgin İsmail Cevheri’den ilham almıştır. Daha sonra yapay kanatların dayanıklılık derecesini görebilmek için, İstanbul Okmeydanı’nda çeşitli deneyler yapmış!. 1632 yılında, lodos rüzgârının olduğu bir havada, yapay kuşkanatlarına benzer bir aracı kendisine takarak, Galata Kulesi’nden boşluğa bırakmıştır. Bu şekilde uçarak, İstanbul Boğazı’nı geçmek suretiyle, 3358 metrelik mesafeyi kat edip, Üsküdar Doğancılara inmiştir! Hezarfen bu yönüyle, Türk havacılık tarihinin en önemli kişilerinden biridir! Tarihi bir kenara not etmeyi unutmayalım!  İnsanın uçma deneyiminin başlangıcı olan bu olay, Osmanlı ve Avrupa genelinde geniş yankı uyandırmıştır!

Lagari HAsan Çelebi

Peki, Türklerin tarihte, eldeki kıt kaynak ve imkanlar çerçevesinde, Uzaya çıkma çalışmalarına neler demeli?! Hadi canım, dediğinizi de duyar gibiyim! Türkler ve Uzay! Olamaz ve mümkün değil diyorsunuz! İnsanlık tarihinde,  medeniyet ve bilimin tüm dallarını sadece  insanlığın faydası için  öğreten ve uygulayan bir Milletin torunlarının düşünce olarak ne hale getirdiklerine bakar mısınız?!  Füzeciliğin atası ünlü Türk bilim adamı Lagari Hasan Çelebi; barut dolu haznesi bulunan basit bir hava roket ile ilk kez havalanmayı başarmıştır. Uçuş, 1633 yılında Osmanlı padişahı IV. Murat’ın kızının doğum günü kutlamalarında sergilenmiştir. Padişahım, seni Huda’ya ısmarladım, İsa peygamber ile konuşmaya gidiyorum, diyerek, Sarayburnu’nda padişahın huzurunda fişeğe binmiş, yardımcılarının fişeği ateşlemesiyle havaya yükselmiş ve Sinan Paşa Köşkü önünde denize inmiştir!.  Lagari Hasan Çelebi, yaklaşık 300 metre kadar havalandığı ve 20 saniye boyunca havada kaldığı ölçülmüştür! Yüzerek padişahın huzuruna gelmiş; ‘Padişahım, İsa peygamber sana selam etti,  diye şaka yapmıştır!.  İlk önceleri sultan tarafından desteklenen Lagari Hasan Çelebi, daha sonra ulemanın baskısı ile yargılanmış ve Kırım’a sürgüne gönderilmiştir.  Modern anlamda ilk roket çalışmaları daha sonraları Ukrayna’da başlamıştır! Neil Louis Armstrong; 20 Temmuz 1969 tarihinde Apollo 11 ile yaptığı ay yolculuğunda aya ilk ayak basan insan olmuş! Ay üzerinde yaptığı yürüyüşte ilk söylediği ve tarihe geçen cümlesi; Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım, olmuştur!

Peki, günümüze geldiğimizde, Cumhuriyetin kurulması akabinde, devletin tüm kurum ve kuruluşları yeniden dizayn edilirken, Türk Devletinin uçmak ve uçak sektörü gibi bir derdi var mıdır?! Savaştan yeni çıkmış bir millet, uçak sektörü ne ala dediğinizi de duyar gibiyim! Hayal görüyorsun! Hadi canım, diyorsunuz! Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’ten hemen sonra havacılık gelişmelerini incelemek ve araştırmak için Avrupa ülkelerine heyet göndermiştir! Altı uzmandan oluşan bu heyetin üyelerinden biri ilk pilotlardan Vecihi Hürkuş! Geziden döndükten hemen sonra projelerini gözden geçirmiş ve ilk Türk uçağını inşa etmeyi başarmıştır! İlk uçağın adını da VECİHİ K – 6 koymuştur. Bu uçakların devamını; Nuri Demirağ ilk uçak mühendisi Selahattin Alanı ortak ederek uçak inşa etmeye başlamıştır!  17 Eylül 1936 Beşiktaş’ta bir ARGE atölyesi açarak işe başlamış!  Nuri Demirağ NU. D 36 (1940), NU. D 38 (1944) yıllarında Türk malı uçaklar yapmıştır!  Bu uçaklar Amerikan yapımı uçaklarla boy ölçüşebilecek niteliktedir!. Nuri Demirağ’ın Beşiktaş’taki fabrikasında yapılan ve hiç bir bozukluk göstermeden başarılı uçuşlarına devam eden uçaklar, Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankı uyandırmıştır!. Türklerin kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendirmiş; İngiliz ve Almanlara göre Amerika’nın endişeleri daha da büyüktür. 15 Mart 1950’de bir kanun ile Türkiye’deki uçak fabrikaları kapatılmıştır! Neden?!

Dünya’nın Uzaya Açılan Kapısı…

1630’lu yıllarda uçmak,  uçak, roket, füze ve uzay gibi kavramlar dünyanın aklında yok iken, Türkler tarafından ilk defa denenmiş, uygulanmış  ve hayata geçirilmiştir!. Bugün ise, kaçan Uzay  trenini  yakalamak adına Türk Devleti, Kadim Türk  Devlet Aklının yeniden devreye girmesi ile ciddi çalışmalar yürütmektedir!.  Dünya’dan uzaya çıkış noktaları, ABD, Rusya, Çin, Japonya, Fransa ve Kazakistan’da bulunmaktadır! Dünya’dan Uzaya çıkışın bir diğeri  de Konya’da olduğunu, Kadim başkentte sekiz yüz yıl önce en az dört adet astronomi eğitimi veren üniversitenin bulunduğunu, bugün şehrimizde savunma sanayi ve  uzay alanındaki yapılan tüm çalışmalar dikkate alındığında,  çok yakın bir tarihte Türk patentli  bir  Uzay mekiğinin,  Uzay’da Yer Kapmak ve  Var Olabilmek adına, Konya’dan fırlatılma alt yapısı olduğunu düşünüyorum!.

Dr. Spin ve Teatral!…

Son günlerde,  TBMM Genel kurulunda Bütçe görüşmeleri ve özellikle de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda ki Bakanlık ve bağlı kurum ve kuruluşların bütçe görüşmelerinde milletvekilleri ve bakanlar arasında  yaşanan tartışmalara ve atışmalara şahit oluyoruz!.  Bu tartışma ve kavgaları görünce elbette ki insanın içi kararıyor!. Neler oluyor, diyorsunuz?! Peki; TBMM Genel kurulunda; AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’e, CHP Grup Başkan vekili Engin Özkoç’un, ” O kadına haddini bildirin!. Ulan, böyle bir grup başkan vekilliği olmaz ” sözlerini nasıl okumalıyız?! Gerçekten nereye gidiyoruz?! Hani, normalleşiyorduk?! Başörtüsü bu ülkede ve tüm kamu kurumlarında sorun olmaktan çıkmıştı?! Yirmi sene önce yaşananları tekrardan gündeme taşıdık?! Peki, neden?!. CHP’li bir üyenin Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Cumhurbaşkanını ziyaret etti şeklindeki  köşe yazısı ve hemen akabinde ki yaşananlara ve  meydana gelen gelişmelere neler demeli?! Tüm bunlar normal  gelişmeler  midir?! Kamuoyunu meşgul etmek ve gündemi değiştirmek, vatandaşları ve kamuoyunu da planı yapan aklın istediği tarafa konsolide etme girişimi olabilir mi!. Yoksa bu olaylar ve gelişmelerin arkasında ‘ Türk Devlet Aklı’ var mıdır?! Nede olmasın?!. Ya da saldım çayıra Mevla’m gayura kabilinden yaşanan şeyler midir?! Beyler! Yapmayın Allah aşkına! İki bin üç yüz yıllık Devlet geleneği olan Türk Devletinde bu yaşananlar sıradan ve spontane olabilir mi?! Tabii ki hiç sanmıyorum!

Mezkûr gelişmeler muvacehesinde, tüm bu yaşadıklarımızın bir tiyatro, teatral ve tiyatral eser ve oyun olduğunu ve tüm oyuncuların da görevlerini çok sadık bir şekilde metindeki görevlerinin tanımlandığı ve yönetmenin de talimatlarına sadık bir şekilde yaşadığımız gelişmeler olduğunu düşünüyorum! Nasıl yani dediğinizi de duyar gibiyim! Peki, nedir tiyatro veya tiyatral?! Herhangi bir olay, hikâye, durum veya tasarının sahnede canlandırılması amacı ile yazılmış eserlere “dramatik metinler” denir. Bu metinlerin sahnede canlandırılması ile ortaya çıkan sanat da tiyatro olarak adlandırılır! Tiyatro belirli bir metne dayalı olarak sahnelendiği için hem edebi bir tür, hem de güzel sanatların bir dalı olarak değerlendirilir. Tiyatro;  seyircilerin oturduğu yer, anlamına gelen ve  bir hikâyeyi, sahne olarak ayrılmış bir yerde, oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma sanatı, olarak tanımlanmaktadır!. Tiyatro sanatının gerçek bileşimcisi yönetmendir!. Sahne üzerindeki oyunun tamamlanmasında hem bir düşünür, yorumcu, düzeltici ve hem de içerikle biçimi, biçimle tekniği uyumlu bir şekilde bir araya getirerek bütünlüğü kazandıran kişidir! Onun güç kaynakları, dünya görüşü, sanatsal yaratıcılık ve bilimsel yetenekleridir! Yönetmenin üç yönlü ilişkisi vardır; yazar, sahne ve seyirci ile! Yönetmen, her üç kesime karşı da birinci derecede sorumludur! Oyuncu, tiyatronun iki temel öğesinden biridir, diğeri de seyircidir!. Oyuncu ile seyirci arasındaki akım, etki – tepki bağı, tiyatroyu yaşatan temel ilkedir.

İletişim ve Halkla ilişkiler faaliyetlerinden birisi Spin; Döndürmek, bükmek, eğirmek ve çevirmek anlamlarını gelir! Spin, Kamu iletişiminin kamu manipülasyonuna dönüştürülmesidir!. Spin denetimi, ğolayların belirli çıkarlar ve ideolojiler doğrultusunda şekillendirilip, olduğundan daha farklı bir şekilde yorumlanıp yansıtılmasıdır! Spin denetiminde esas olan meşrulaştırma ve senaryolaştırmadır!. Spin denetimi yapan kişi “spin doktoru” olarak adlandırılır!. Spin doktoru, alıcıya gönderilecek mesajın içeriğinde, siyasi liderlerin, uluslararası meselelerin kurumların olumlu olarak algılanmasını sağlayacak şekilde değişiklik yapar, olumsuz bir durumsa olumlu bir şeymiş gibi yansıtır ya da meşrulaştırır!. Spin denetimi, siyasal iletişim, halkla ilişkiler, lobicilik ve uluslararası ilişkiler alanlarında kullanımı en yaygın olanıdır!. Halkla ilişkiler, kurumu ve hedef kitlesini etik değerler çerçevesinde, her iki tarafa da uygun olacak şekilde ortak zeminde buluşturmayı amaçlar!. Spin doktoru  ise sadece kurumun çıkarına odaklanır!.. Uluslararası ilişkilerde ve daha çok savaş dönemlerinde, savaş iletişimi şeklinde kullanılmaktadır! Savaş dönemlerinde propaganda işlevini yerine getirir. İlk örnekleri Birinci, İkinci Dünya savaşında ve son dönemde de Afganistan, Irak, Libya ve Suriye  operasyonlarında gerçekleştirilmiştir!.

Mezkur yaşadıklarımız ve açıklamalar çerçevesinde şimdi tekrardan soralım! Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, özellikle de son günlerde TBMM çatısı altındaki ve diğer tüm yaşanan gelişmelere nasıl bakmalı, değerlendirmeli, anlamlandırmalı, yorumlamalı ve okumalıyız?! Sıradan bir vatandaş olarak baktığımız takdirde; TBMM çatısı altındaki milletvekilleri ülkenin ali menfaatleri için birbirleri ile her an kavga halindedir! Olabilir mi böyle bir şey?!  Elbette ki mümkün değildir! 15 Temmuz hain işgal kalkışmasından sonraki süreçte, devletin en kılcal damarlarındaki sızma ve sızıntılar bir bir ayıklanmıştır! Devlet sağ ve salimen yoluna devam etmektedir! Peki, Devlet ve Devlet Aklı dediğimiz kurum statik bir şey midir?! Tüm bu yaşadıklarımızın da bir tiyatro oyunu olduğunu düşünüyorum! Herkes oyundaki rolu ve yönetmene sadık bir şekilde sadece görevini icra etmektedir!.. Aksi düşünülebilir mi?! Öyle ise daha önceden olduğu gibi sosyal, siyasi ve ekonomik kaosun önü alınabilir mi?! Peki, bu tiyatronun  yazarı ve yönetmeni kimdir, diye bir soru hemen  aklımıza gelebilir?! Elbette ki; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri doğrultusunda, Anadolu’daki beka ve varlığı adına, Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü ile hareket eden ve sahne önündeki  her bir oyuncu ve aktöre de görevlerini dağıtan , yönlendiren ve denetleyen Türk Devlet Aklı, olduğunu düşünüyorum!

Reklamcı; Kapıyı Aralamak Zorundadır!.

İletişim Uzmanı,  Gazeteci ve Köşe Yazarı, Konya Basın camiasının önemli isimlerinden Ahmet ÜNVER kapılarını Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Son sınıf öğrencilerine kapılarını açtı.  Tecrübe ve Reklam sektöre dair düşüncelerini paylaştı.

İletişim Uzmanı, Gazeteci ve Köşe yazarı Ahmet ÜNVER kimdir?

1969 yılında Konya’nın Akören ilçesinde doğdum. İlkokul ve ortaokulu burada tamamladım. Konya Anadolu Ticaret Lisesinden mezun olduktan sonra Çukurova Üniversitesi Ceyhan Meslek Yüksek Okulu Pazarlama Programını kazandım. Dönem 3. sü olarak buradaki eğitimimi tamamladım. İş hayatına 1990 yılında atıldım. Gıda Toptancıları Çarşısında bir firmada muhasebeci olarak işe başladım. Daha sonra aynı firmada satış ve pazarlama müdürlüğü yaptım. İş hayatı ile birlikte Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümüne dikey geçiş yaptım. 2011 yılında aynı bölümde  ‘Pazarlama İletişim Açısından Blog Yönetimi’ konusu ile yüksek lisansımı tamamladım.

Ahmet ÜNVER

Sizin için başarılı iş nedir?

Reklamcı; sahanın tozunu yutan kişidir! Reklamcı ve İletişimci sahanın tozunu yutmuş olmalı, dedik! Bunu anlayan müşterilerden teşekkür maksatlı geri dönüşler aldığınız zaman yaptığınız için ne kadar faydalı olduğuna ve işinize daha sıkı sıkıya bağlı kalıyorsunuz. Müşterinin  memnuniyeti  sektörde çalışanları  ziyadesi ile mutlu ediyor ve işine daha bir coşkulu sarılıyor!.

İletişim

Reklamcılık sektöründe ve bu sektöre girecekler arkadaşlar için neler söylersiniz?

Önce işinizi sevmek zorundasınız!. İnsanları spor, siyaset, din, dil, ırk gibi kategorilere ayırarak farklı gözlerle bakarsanız iletişimci ve reklamcı olamazsınız. Reklam; ticari bir iletişim ve sanat kokan bir ikna aracıdır. Reklamcı ise imaj dünyasının sözcüsüdür. Günümüz toplumlarının oluşumuna, azımsanmayacak katkılar sunan reklam ve iletişim sektörü tüketim toplumunun çok etkin bir gücü ve aracı olmaktadır.  Onu yönetmekte, yönlendirmekte ve yeniden yapılandırmaktadır. Daha ayrıntılı söylemek gerekirse reklamcı, insanların ihtiyaçlarını karşılamakta ve ihtiyaçlarını ortaya çıkmasına vesile olmakta, gelecek ile ilgili, kurguya şekil vermektedir. Sahanın içinde bulunmanız, sektördeki oyucuları ve rakiplerinizi çok iyi tanımanız gerekir. Sahayı her an koklamalısınız!  Sahadan sürekli bilgi almak ve her daim yenilikçi olmalısınız! Dengeyi iyi gözlemlemelisiniz çünkü bu sektörde bıçak sırtınızda yürürsünüz! Siz talep eden konumunda olduğunuz için müşteriye kendinizi kabul ettirmek zorundasınız!. Kimse sizin kapınızda reklam vereyim diye beklemez! Ya da al şu benim reklamımı yayınla da şu kadar ücret ödeyeyim demez!. . Tüm bunlar  puzzle parçaları gibi düşünebiliriz!. Bu işin içindeyseniz kendiniz ile barışık olmalı ve kendinize güvenmelisiniz!. Bir diğer önemli parça ise; insanları sevmek! İşimiz bire bir insanlar ile iletişim olduğu için ilişki yönetimi çok önemlidir!. Son olarak birçok marka ve firma ile birlikte çalışma sürecinde küsmek darılmak ve  kaçmak gibi eylemler bu sektöre uzaktır!. Moral bozan durumlar ile her an karşı kaşıya kalabilir ve her an psikolojiniz bozulabilir! Fakat bunlar sizi yıldırmamalı ve hedefinizden alıkoymamalıdır!.

Reklamcılığın toplumdaki genel algısı nedir?

İletişim & Reklam

Mesleki hayatında, işin eğitimini almış ve almamış birçok profesyonelin başarıları vardır. Ama her şeyin başı eğitim! Ama nasıl bir eğitim… Günümüzün gelişen ihtiyaçları, insan profili ve sektör gereksinimleri doğrultusunda buralara öğrenci yetiştiren tüm kurumlar ne kadar yeterli! Üniversitelerimizin önemli bir kısmının araçlara sahip olsalar bile,  saha ile yani üniversite sanayi işbirliği noktasında hocaların ve özellikle de akademik dünyanın eksik olduklarını ve öğrencilerin teorik bilgi yanında sektörde yetişmeleri tecrübe edinmeleri konusunda önem vermediklerini biliyor, görüyor ve şahit oluyorum! Çünkü bir tıp doktoru nasıl tecrübe elde etmesi için ameliyatlara girmesi gerekiyorsa, bir iletişim öğrencisinin ve özellikle de reklamcının sürekli olarak saha da olması müşteri ile temas halinde olması gerektiğini düşüyorum! Sahadaki duayen reklam ve iletişimciler ile  sohbet etmelidir!.  Bunu da tabii ki üniversite yönetimi, fakülte yönetimi ve konunun uzmanı  iletişim hocası ve akademisyenlerin başka memleketlerden diğer şehirlere gelen öğrencilere öncülük etmesi ve  mentorlük yapmaları gerektiğini düşünüyorum!, Akademisyenlik sadece kitabi ve teorik bilgi değildir!. Bu bilgilerin bazen piyasa ile hiçbir alakası da olmuyor!. Bu meslek bir de sürekli saha içinde, müşteri  ve insan ile her an diyalog halinde olması gereken meslek  İletişim ve Reklamcılık ise!. Ne var ki, işin profesyonelleri olarak sahadaki bunu biliyor, yaşıyor ve yaşanan sıkıntıları da dile getirmeye ve ifade etmeye çalışıyoruz! Birilerinin bizlere kızması, alınması ve küsmesine rağmen!  Peki, çözüm nedir?!.  Bu çerçevede ve mantıkla tabii ki çözüm yolu görünmüyor!. İletişim fakültelerinde ki hocaların iletişim öğrencilerini tabiri caiz ise elinden tutup sektörün içine atması gerekir! Akademik dünyanın böyle kaygıları olmaz ise tabii ki İletişim, Reklamcılık ve hiçbir sektör gelişmez!  Üniversite yönetimi ve İletişim Fakültelerinin sektörü konuşturması, sektör ile sürekli temas halinde olmaları, sektörün gelişimi noktasında bir nevi moderatör olması,  iletişim öğrencilerini, meslek hayatında geliştirecek faaliyetlere yönlendirmesi ve donatması gerekir! Bu işin içindeyseniz veya girmeyi düşünüyorsanız sahaya inmeniz şarttır!   Yani reklamcıyı her yerde görebilmeliyiz!. Saf BAL üreten Arı gibi her çiçekten polen almasını bilmelidir! Aksi halde iletişimci dediğimiz kişiler,  insan insanın zehrini alır durumundan zehir saçan bir konuma dönüşebilir!. Reklamcı çok iyi iletişim kurabilmeli yoksa sahaya atılması mümkün değildir!. İş hayatında ayağını kaydırmak isteyenler olacaktır ve bu durumlarda asla pes etmemelidir!

Bu Operasyonlar, Kimin İşine Yaramaktadır?!.

Türkiye’de 2013 yılında başlayan  Gezi olayları sokak hareketleri süreci, 17 – 25 Aralık operasyonları, MİT TIR’ları ve son olarak da,  15 Temmuz hain işgal kalkışması ile birlikte ki tüm gelişmeleri nasıl okumalıyız?! Bu olaylar ve gelişmeler öylesine ve sıradan  işler midir?! Yoksa bu operasyon ve işlerin arkasında çok büyük bir küresel  akıl ve sinsi plan var mıdır?!  Normal bir vatandaş olarak baktığınızda elbette ki sıradan ve olağan görülebilir! Fakat karşınızda ve karıştırılmak istenilen ya da yanlarına çekmeyi veya kontrol edilebilir bir konuma getirmeyi hesap ettikleri devlet, Türk Devleti ise tüm bu operasyonlar öylesine ve sıradan olamaz! Ve olmamalıdır! Dünya insanlık tarihinden Türkleri çıkardığınız vakit geriye hiçbir şey kalmayacağına göre!.  Dünya üzerindeki bir uçtan bir uca sadece bir selam ile dolaşabilen, tüm kapıların  ve özellikle de gönül kapılarını açabilen  bir başka millet var  mıdır?! Tabii ki yoktur!.  

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski mensubu Mahir Kaynak;  Vefat etmezden bir yıl önceki bir konuşmasında; Son yıllarda Türkiye’de yaşanan bazı olaylar, küresel sermaye ile ulus devletler arasında çıkan çatışmanın bir yansımasıdır! Küresel sermaye İngiltere’ye yerleştiği için Dünya üzerinde ABD, Rusya ve Türkiye gibi ulus devletler ile küresel sermaye arasında bir savaş yaşanıyor! Türkiye’de ki gelişmeler de bu savaştan bağımsız olarak ele alınamaz! Küresel sermaye, ABD Başkanı Obama ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile birlikte hareket eden Recep Tayyip Erdoğan’ı tasfiye etmek istiyor!  Yani Obama, Putin ve Recep Tayyip Erdoğan üçlüsü birlikte hareket ediyorlar,  diyordu!. Daha önceki yazılarımda sürekli olarak vurguladığım, Türk Üçgeninin dış yansımasıdır!  Elbette ki bunun bir de içeride ki üçgeni kesinlikle vardır!  Dün ABD başkanı Obama ve Putin ile hareket eden  Türk devleti ve Cumhurbaşkanı Sayın  Recep Tayyip Erdoğan, Trump ABD Başkanı olması ile aynı plan ve  sürecin daha da hızlandığını düşünüyorum!.  

Suudi Arabistan vatandaşı gazeteci Cemal Ahmet Kaşıkçı, 2 Ekim 2018 tarihinde ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu’na girdi ve bir daha haber alınamadı! Riyad yönetimi günler sonra Kaşıkçının “korsan bir operasyon” sonucu öldürüldüğünü açıklamıştı!.  2000 yılında İngiliz Ordusundaki görevinden emekli olduktan sonra on iki yıl süreyle İngiliz İstihbarat örgütü MI6 adına, Orta Doğu ve dünyanın değişik ülkelerinde faaliyet yürüten Le Mesurier, 2012 yılında,  dünyada ve özellikle de Suriye’deki savaş mağdurları ve sivillere ilk yardım yapma ve eğitim verme adı altında Suriye’de “ Beyaz Baretliler ” adlı bir örgüt kurmuştur! . Başta İngiltere ve ABD olmak üzere çok sayıda ülkeden destek alan örgüt, iş birliği içerisinde olduğu birçok ülkeye de istihbarat sattığı!  James Edward Gustaf Le Mesurier geçtiğimiz günlerde Kaşıkçı olayında olduğu gibi yine İstanbul’da ölmesi veya öldürülmesi!  Hong Kong operasyonu, Fransa ve İran’daki ayaklanmalar, hatta Bolivya’da yaşanan gerilim ve darbe de aynı küresel akıl ve hesabın  ürünü olabilir mi?!. Neden olmasın?! Dünya üzerinde, yeni kurulum aşamasındaki dünya sistematiği adına kavga tüm hızıyla devam etmektedir!  Sürpriz ve sarsıcı gelişmelerin yaşanması elbette ki kuvvetle muhtemeldir! İstanbul dediğinizi de duyar gibiyim! Kavganın ve dünya meydan muharebesinin ana karargah merkezidir!  

Dünya üzerinde bir eksen olduğu ve bu eksenin de belirli güçler ve tarafları mutlaka bulunmaktadır! İkinci Dünya savaşı akabinde, Yalta adasında, içeride Soğuk Savaş paradigması ile anlaşan güçler, dışarıya çıktıklarında ise kendilerini anlaşmalı olarak birbirlerinin tez ve antitezi olarak tanımladılar! Sentezi  bulmayı da çok değerli okuyucuya bırakıyorum!. Bugün yine aynı güçler, dünya sistematiği ve yenidünya düzeni çerçevesinde Türk devleti ile birlikte yeni eksen, denge ve paradigmayı kurmayı planlamaktadır! Amerika ve Rusya gibi ülkelerin bir araya gelerek oluşturduğu bir eksen! Türkiye’de bu eksenin merkez ve sıklet noktasıdır! Bugün itibari ile, Türk Devleti olmadan hiçbir eksenin anlamı ve varlığı  yoktur!. Türk Devletinin birlikte olduğu veya beraber yürüdüğü taraf, yenidünya sistemi veya paradigmasının önümüzdeki yüz yılın bekçisi veya hakimi olarak devam edecektir! Aksi halde tasfiye süreci diğer taraflar için çok hızlı olduğu görülmektedir! Peki bu eksen kime veya kimlere kaşı diye bir soru hemen aklımıza gelebilir?! Küresel finans Güçleri,  Çin ve Avrupa’ya karşı!.

Rahmetli Mahir Kaynak yakın tarihimizin önemli fakat  gizemli kişilerinden biridir!. Harp Okulu çıkışlı, subay,   Milli  İstihbarat  Teşkilatı (MİT) eski mensubu, Prof. Dr. unvanına sahip iktisatçı ve yazar!  Mahir Kaynak; Kamuoyunda ses getiren sansasyonel olaylara ilişkin  çok ilginç bir teklifi vardır!.  Mahir Kaynak;  Bir olayı çözmek için o olayın sonuçlarının kime veya kimlerin işine yaradığına bakılması gerektiğini söyler!  Bilinmedik olaylara dair düşüncelerinin isabetliliği bir yana sözlerinde en çok akılda kalan, olayın sonuçları kime yarıyor,  bu olaydan kim kazançlı çıkıyor, siz ona bakın ”   diyordu!.  Şimdi soralım! Cemal Kaşıkçı ve Le Mesuier neden İstanbul’da öldü veya öldürülmüştür! Kim kimlere veya hangi küresel güç, hangi emperyalist devletlere  hem de Türk Devleti ve İstanbul üzerinden ne gibi mesaj vermeyi planlamaktadır?! Ya da Türk Devletine ne demek istiyorlar?! Türkiye Cumhuriyeti  Devleti, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023 – 02053 ve 2071 vizyon hedeflerine doğru salimen ve emin adımlarla, Coğrafya, Tarih, Kültür, Medeniyet ve  Türk Devlet Aklı ile ilerlemektedir!.

Türk Devleti Olmadan, Yeni Sistem, Asla Kurulamaz! ..

Birinci ve İkinci dünya savaşlarının çıkmasını talep eden, savaşın çıkması için her yolu deneyen ve bu savaşlardaki tüm taraflara da hem borç olarak para veren, hem de silah satın almalarını sağlayan küresel finans güçleri, bu iki savaşta paralarına para ve servetlerine de servet eklediler!. Şimdi diyeceksiniz ki; Bu nasıl bir güç, ihtiras ve iktidar! Dünya insanlarının ölmesi üzeriden para kazanmak ve dünyayı da tarumar etmek! Çünkü adamların kurduğu düzende her iki türlü de kazanıyorlar! Yıkıyor kazanıyorlar! Yıktıktan sonra inşa ederken bir kez daha kazanç elde ediyorlar! Ne ala düzen!. Adamlar buradan besleniyor! Ya da şöyle ifade edelim! Adamlar kandan besleniyor, büyüyor ve semiriyorlar! Başkaca bildikleri bir şeyleri yok!. Bu savaşları kazandığını zanneden ülkeler ise bir yüz yıl boyunca küresel finans çevrelerine ülkelerinin savaş borçlarını ödemekle ömürleri geçiyor! Sadece borç ödemekle kalsalar! Ülkelerinin Milli olduğu iddia edilen Merkez bankaları ve para basım işlerini de küresel finans çevrelerine teslim etmek zorunda kaldılar! Tabii ki ticaretin ve yatırımın gereği kar etmek ve paraya para kazandırmaktır!. Elbette ki doğru, yasal, insani ve helal çerçevede! Hz. Peygamber efendimiz; Rızkın onda dokuzu ticarettedir, buyurduğu gibi!.


Daha önceki yazılarımızda, 11 Eylül 2001 tarihinden itibaren Dünya ve özellikle de bölgemiz üzerinden yeni bir dizayn ve sistematik kurulması yönünde çalışmalar ve operasyonlar yürütüldüğünü ifade etmiştik!. Akabinde ki Arap Baharı da işin sosu ya da tuzu biberi olmuştur!. Tüm bu yenidünya düzeni ve sistematiği Suriye’de tıkanmış ve kör düğüme dönüştüğünü de yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya çalışıyoruz! Bu süreçte küresel ve emperyalist güçlerin bölgemizde alfabedeki tüm harflerden müteşekkil kurdukları vekalet ordularını da unutmamak gerekir!. Peki, tüm bu vekalet orduları neden kurulmuştu?! Bölgemizde bir dünya savaşı mı var?! Tabii ki hayır! Peki, şimdi soralım! Binlerce tır dolusu silahı ve eğittikleri toplama orduyu, sınırlarımızda ne için yığınak yapmış ve hazırlamışlardı! Hedefleri nedir?! 15 Temmuz hain işgal kalkışmasından sonraki süreçte, Türk Devlet Aklı ile birlikte, yerli – milli ve bağımsız politikalar üretmeye ve sergilemeye başlayan, 2023 – 2053 2071 vizyonu ve Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü ile hareket eden Türkiye Cumhuriyeti Devletine gözdağı vermek, ya da daha önceden olduğu gibi söz dinler bir konuma gelmesini temin edebilmektir! Başkaca ne gibi hedefleri olabilir ki?!


ABD Başkanı Trump yaptığı bir açıklamada, ABD, Orta Doğu’da hiçbir zaman olmamalıydı!. Bugüne dek 8 trilyon dolar harcadık!. Kitle imha silahlarının olduğu söylenen yerlere gittik, fakat öyle bir silah yoktu, diyor!. Peki, çok iyi bir tüccar olan çok para kazanan ABD Başkanı Trump, bu kadar parayı çöpe atmak için mi harcamıştır! Ticaretin kuralına aykırı değil midir?! Adama sorarlar! Eeeeeeee! Bu kadar parayı neden ve niçin harcadınız?! Ne oldu şimdi?!.


Watson Enstitüsü ile Brown Üniversitesi’nin ortak çalışmasına göre Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül 2001 yılından bu yana dünyanın farklı yerlerindeki savaş ve çatışmalara 6,4 trilyon dolar harcamış!. Rapora göre söz konusu çatışmalarda 800 bin kişi de hayatını kaybetmiş! Raporda; Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Yemen ve ‘diğer’ kategorisindeki savaşlar da ekleniyor! Savaş veya savaşlar nerede ki?! Diğer kategorisine giren savaşlar ne olabilir ki?! Dünyada bir dünya savaşı veya savaşları mı vardır?! Ya da bizim mi haberimiz yoktur?! Tabii ki hayır! Bölgedeki çıkarları uğruna kurmuş oldukları vekâlet ve vesayet ordularına harcadıkları parayı ve rakamları sadece resmi yoldan ifşa ediyorlar! Aslında adamlar diyorlar ki; Bu bölgelerden bu kadar parayı bir şekilde tahsil etmemiz gerekiyor!..

İkinci Dünya savaşının galip tarafı olan ve yarım yüz yıl dünyamızı da savaşsız bir şekilde soğuk savaş paradigması ile idare eden veya yöneten güçler; Türk Devleti olmadan Orta Doğu, Asya, Afrika ve Avrasya’da bir adım atamayacaklarını ve yenidünya sistematiği zaviyesinden de bir milim ilerleyemeyeceklerini geç de olsa idrak ettiler! Soğuk savaşın bitmesi ile birlikte, ABD uluslararası sistemde tek süper güç olarak kalmış ve tek kutuplu bir yapıyı zaman geçtikçe diğer ülkelere saldırgan politikaları ile dayatmaya çalışmıştır! Yeni oluşmakta olan yenidünya düzeni ve uluslararası sistem, çoklu denge paradigmasına doğru ilerlemektedir! Bu yeni çoklu denge paradigmasının da sıklet ve merkez ülkesi de Türk Devletidir!. Peki, bu süreçte bu güçlerin ne yapmaları gerekiyordu?! ABD Başkanı Trump, Rusya Lideri Putin ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan arasında dünya halklarının barış ve huzuru, yenidünya düzeni, paradigması ve sistematiği adına kurulan sağlam iletişim ve dayanışma, her üç tarafta ki derin yapıları ve küresel güçlerin uykularını kaçırmaktadır! İki bin üç yüz yıllık, kültür, tarih, bilim, medeniyet, coğrafya ve devlet aklı Türk Devleti ile anlaşmak ve birlikte yürümekten başka seçim ve tercihleri yoktur! Yirmi dört milyon kilometre karelik gönül coğrafyasına hâkim Türk Devleti ve Türk Devlet Aklı olmadan yerlerinden hareket edemezler! Sadece milyonlarca insanın ölümüne, ülkelerin tarumar edilmesine ve bol rakamlı paralarını da harcamak zorunda kalırlar!

Türk Milleti Tek Yürektir!..

Küresel ve emperyalist güçlerin, Orta Doğu, Afrika ve Avrasya bölgesindeki sinsi hesap ve kirli planları hiçbir zaman bitmeyecektir!  Yüz yıl önce aynı plan çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğunu parça parça ettikleri gibi!. Peki, ne zamana kadar diye bir soru hemen aklımıza gelebilir?! Tabii ki bölgedeki çıkarları bitinceye kadar! Mezkur bölge dünyanın en zengin petrol ve gaz deryası olduğuna göre! Ve aynı zamanda bu topraklar enerjinin Avrupa’ya  aktarım ve enerji koridorunun da merkezi konumundadır!. Tüm bu olaylar ve gelişmelerin merkezinde ise Türk Devleti bulunmaktadır! Peki, böyle bir durum ve konumdaki Türk Devleti kendi haline bırakılabilir mi?! Tabii ki hayır!. Ya da bırakmayı düşünürler mi! Adamlar ne diyordu! Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar çok önemli bir ülkedir! Eski Türkiye’de olduğu gibi, emir ve komuta dinleyen, sözlerinden çıkmayan, yeli, milli ve bağımsız politika üretmeyen bir yönetimi iktidara getirmek için küresel ve emperyalist güçler içerideki işbirlikçileri mahareti ile her yolu denemektedir!. Peki, başarılı olabilirler mi?! Hiç sanmıyorum!. Dün olduğu gibi bugün de seksen milyon, Anadolu’daki varlık ve beka,  aşık olduğu istiklal uğruna  tek yürektir!.

Küresel ve emperyalist güçlerin,  kirli ve sinsi  hesaplarının olduğu, çıkarlarına aykırı davranışlar sergileyen  ya da söz dinlemeyen ülkelerde neler olduğuna kabaca bir bakalım!. Doğunun incisi  Hong Kong  protestolar ile kaynamaktadır!. Libya ve Lübnan ise resmen  uçurumun kenarındadır!.  Şili, Ekvator, Cezayir, İspanya ve Meksika huzursuz ve bıçak sırtındadır!.  Fransa’da Sarı Yelekliler sokak olaylarında ölen ve yaralanan insan sayısı ve hasarın boyutları ise  belli değildir!.  Dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip Venezuela’da ABD’nin desteklediği muhalifler Maduro’nun kazandığı seçimi geçerli saymıyor ve yenilenmesini istiyor!. Ve ülke yanıyor!.  Yemen, Somali, Sudan ve  Afganistan ağır  iç sorunlarla boğuşmaktadır!.. Bolivya’da ise seçimle  iş başına gelen hükumet uzaktan kumanda darbesi  ile indirilmiş  ve  Devlet Başkanı ülkesinden ayrılmak zorunda kalmıştır.! Dış destekli demokrasi havarileri darbenin ucundan tutmuş, darbecileri teşvik ve provoke etmiştir!.

Dünya ve özellikle de bölgemizde içimizi karartan,  bölge halklarının  barış ve huzurunu bozan  kaotik gelişmeler cereyan ederken, ABD Temsilciler Meclisinde, Türkiye aleyhinde alınan kararları  ve özellikle de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsı ve ailesi  hakkındaki kararları nasıl okumalıyız?!   Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretlerindeki görüşmeler  akabinde ise ABD Temsilciler Meclisi Ermeni tasarısını geri çekmek zorunda kalmıştır!. Peki, ABD Temsilciler Meclisi bu kararları neden ve hangi olaydan sonra almıştır?! Tabii ki sınırlarımızda kurulmaya çalışılan kukla ve koridor devletçiklere karşı Türk Devleti tarafından  başlatılan ve başarı ile sonuçlanan askeri harekatlar ve son Barış Pınarları harekatı akabinde!. Tüm bunlar öylesine ve sıradan gelişmeler midir?! Elbette ki hayır!.  ABD ve küresel güçler neyin peşindedir?! ABD ve küresel güçler, bugün Türkiye’de Bolivya benzeri bir hareketlenme ile  kirli bir plan ve sinsi hesap peşinde midir?! Bu kirli plan ve sinsi hesaba hizmet eden veya edecek olan içerideki siyasi ve iş dünyasından işbirlikçileri de  var mıdır?! Neden olmasın?! Yani; Türkiye’de yeni bir 15 Temmuz hain işgal  kalkışması ya da sosyal bir hareketlenme mi beklenilmektedir?! Şimdi bunları  nereden çıkarıyorsun, diye bazı aklı evveller bir soru yöneltebilir?! Çünkü Küresel ve emperyalist güçlerin, yenidünya sistematiği ve yenidünya dizaynı çerçevesinde bölgemizdeki çıkarları zarara uğramakta, tüm sinsi hesap ve kirli planları da berhava olmaktadır! Türk Devleti bugün, yenidünya dizayn ve sistematiğinde bölgede küresel ve emperyalist güçlere büyük bir engel teşkil etmekte ve korkulu rüyaları olmaktadır! 15 Temmuz hain işgal kalkışma gecesinden bil-itibar Türk Devlet Aklı devrededir! Bazıları Devlet Aklı var mıdır, diye serzenişte ya da sitemde bulunmaya devam etsin!. Devlet Aklı,  Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 2023 – 2053 ve 2071 hedef, vizyon  ve ülküsü çerçevesinde, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi ile devlet yönetimine el koymuştur!.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; Türkiye’den bir Suriye veya Irak çıkaramayanlar, şayet Bolivyayı Türkiye’ye taşımayı denerlerse bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerini bir an olsun akıllarından çıkarmamaları, hayatları ve hayırları adına elbette çok yararlı olacaktır! Bölgesel ve küresel gelişmelerin sarpa sarıp ülkemizin etrafındaki sinsi kuşatma serpilip sertleşmişken Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Başkanı Trump ile yapacağı tarihi görüşme daha anlamlı, daha önemli bir hale gelmiştir!. Dileğimiz iki ülke arasındaki kronik sorunların köklü çözümlere kavuşturulmasıdır!. Şu hususu bütün dünya bilmelidir ki, Türk milleti tamamı ile Sayın Cumhurbaşkanımızın yanındadır!.. Milliyetçi Hareket Partisi cesaret ve inanmışlık ile Türkiye’nin tarihi hak ve çıkarlarının arkasındadır ve Sayın Erdoğan’ın destekçisidir!. ABD’deki zirve görüşmesinden çıkacak sonuç ne olursa olsun Türkiye tek yürektir!. Bilinmelidir ki, Sayın Cumhurbaşkanımız yalnız değildir!. Türkiye çaresiz ve mahkum ülke değildir, ifade ve vurgularının, Türk Devletinde yeni bir 15 Temmuz benzeri kalkışma ya da işgal girişimde bulunmayı,  bombalı eylemler ya da patlamalar ve sokakları da hareketlendirmeyi  hesap eden tüm küresel güçler ve içerideki tüm işbirlikçilerine son bir uyarı ve ikazı olduğunu düşünüyorum!.

Türk, Adalet ve Hakikat Ehlidir!..

TÜRK Kime denir?…

11 Eylül 2001 tarihini dikkate aldığımızda,  2. Dünya savaşından sonra oluşan iki kutuplu dünya ve 1990 yılında Sovyetler Birliğinin dağılma sürecine girmesi ile birlikte, ABD’nin tek kutuplu bir dünya hayalinin devamlılığı, sürdürülebilirliği  ve akabinde dünya sistematiğini de  tek kutuplu hegemonyal düzene yönelik olarak yeniden dizayn etme sürecine şahit  olduk!.  Bu plan dahilinde bölgemizde işgal  ve talan edilen devlet ve milletler olayın vahametini göstermektedir!. ABD’nin tek kutuplu bir dünya hayali ve bu bölgedeki  sinsi plan  ve kirli hesaba yönelik olarak, iki kutuplu dünyanın diğer aktörü Rusya ve Türk devletinden başkası engel teşkil etmiyordu!. Rusya, imparatorluk kalıntıları, asker  ve teknolojisi ile tabii ki boy gösteriyordu!. Pek, Türk devleti?! Türk Devleti, tarihi, kültürü, coğrafya, medeniyet ve Türk devlet aklı ile  elbette ki varlığını göstermeye başlamıştır!. Çünkü, 15 Temmuz hain karanlık işgal girişimden sonraki süreçte, devletin içindeki işbirlikçi  sızmalar bir bir Devlet Aklı ile temizlenmiştir!. Yenidünya düzeni ve sistematiği bölgemizde kurulacağına göre! Bölgenin iki güçlü ülkesi,  Rusya ve özellikle de dünyanın sıklet merkezi  ve denge ülkesi konumundaki Türk Devleti olmadan kesinlikle kurulamayacaktır!. Peki, Türk devleti içerideki siyasi, sosyal ve ekonomik kaos neyin işaretidir?! Türk Devleti ve yöneticilerine yönelik olarak derin ABD tarafından yapılmakta olan  doğrudan ve dolaylı saldırılar nelerin  göstergesidir!.

Türk Dünyası denilince; Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti!  Çin içindeki Özerk Uygur Bölgesi Doğu Türkistan! Afganistan’ın Kuzeyini oluşturan Güney Türkistan!, İran’daki Azerbaycan, Horasan ve Kaş kay Türkleri! Irak Türkmenleri, Suriye’deki Türkmenler ve Kırım Tatarları denilen Türkler! Moldova, Ukrayna, Bulgaristan, Yunanistan ve Polonya’daki Türkler! Rusya Federasyonu başta Moskova olmak üzere çeşitli şehir ve bölgelerde yaşayan Türkler! Avrupa ve Amerika, Afrika ve Avustralya’ya yayılan Türkler ve Türk olduğunu öğrenmeye başlayan Amerika yerlileri ile Türk Dünyası Kavramını,   yakalamış oluruz.

Peki, dünya insanlığında Türk demenin karşılığı, Adalet ve Hakkaniyet temsilcisi, mazlum milletlerin de hamisi olduğuna göre! Adalet nedir? Hakkaniyet nedir? Adl kökünden gelen adalet kavramı sözlükte, insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, zulüm etmemek, eşit olmak, her şeye hakkını vermek, düzeltmek, mutedil olmak, her şeyi yerli yerinde yapmak, istikamet ve hakkaniyet, anlamlarına gelir. Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi layık olduğu yere koymaktır!. Zulüm ise; Layık olmadığı yere koymak, diyor!. Adalet kavramının en temel ilkelerinden Hakkaniyet, insanoğlunu yaşadığı hayat içerisinde dengede tutan bir kavramdır. Adil olmak öncelikle kendimize karşı hakkaniyetli olmak, kendi içimizde taşıdığımız adaletsizliğe karşı direnmek gerektiği, yaşantımız, düşüncelerimiz ve çevremiz ile olan ilişkilerimizde tutarlı olmak ile ilişkilidir.  Başkalarından beklediğimiz doğru davranış ve hareketi önce, kendimiz gerçekleştirmektir. Önce kendimiz, adalet ve hakkaniyete riayet etmeliyiz!   Hakikat ve hakkaniyet; ehliyet ve liyakatin kaynağı ve dayanağıdır. Bunlara uyulmadan ne toplumda, ne de iş hayatında düzenli bir sistem kurulamaz! Tarihteki Türk Devlet yönetiminde yaşayan yetmiş iki millet aynı çatı altında, barış ve huzur içinde bu değerler öncülüğünde  yaşamıştır!. Dünya insanlığı tarihteki barış ve huzur dolu  günleri özlemle beklemektedir!.

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Azerbaycan’daki Türk İş Konseyi toplantısında; Amacımız tek bir soydaşımızın dahi dışarıda kalmayacağı bir yapıyı tesis etmektir. Türk dünyası olarak hem birbirimize, hem dünyanın farklı bölgelerine göç veriyoruz. Geleceklerini kendi ülkelerinde değil başka ülkelerde görmeye başladılar. Türkiye olarak bulundukları yerde Türk diasporasını güçlendirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ayrıca doğrudan iş kurmak ve yatırım yapmak için yurt dışına giden girişimcilerin sayısı artıyor. Her türlü imkansızlığa rağmen ulaştıklarını konumdan mutlu oluyoruz. Yine DEİK bünyesinde Türk İş Konseyini kurduk. Ekonomik bakımdan kalkınmış bir Türk toplumunun ana vatana daha çok katkıda bulunacağı açıktır. Yurt dışında yaşayan Türkler için bu çatı bir referanstır. Buradan yurt dışında yaşayan tüm müteşebbislerimizi Dünya Türk İş Konseyi’ne üye olmaya çağırıyorum. Bir millet iki devlet şiarı ile aşamayacakları engel yoktur. Türkiye ve Azerbaycan ne kadar güçlü olursa yurt dışında yaşayan kardeşlerimizde o kadar güçlü olur. Türkiye kendi göbeğini kendi kesmeye karar verdi, ifade ve vurgularının dünya insanlık tarihine  barış ve huzurun tesisi, yeniden Türklerin  Adalet ve  Hakkaniyet  temsilcisi ve mazlum milletlerin de hamisi olmak yolundaki kararlılığı, dik duruşu ve Türk  mührünü  de Türk Devlet Aklı ile vurmanın tarihinin yakın olduğu gerçeğini bizlere hatırlatmaktadır!.

Türkiye Damızlık Merkez Birliğine Konyalı Aday

Konya DSYB Başkanı Edip YILDIZ

Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de tarım ve hayvancılık sektörü, insanlığın ihtiyaçları ve kalkınmak için stratejik bir öneme sahiptir. Anadolu diyarı ve insanlarımız,  1800’lü yıllardan itibaren, istiklal ve istikbal mücadelelerine maruz kalması sebebiyle uzun yıllar hep varlık ve yokluk mücadelesi vermiştir! Anadolu insanı, savaşlar ve darbeler ile planlı bir şekilde oyalanırken, Avrupa sanayide olduğu gibi tarım ve hayvancılıkta da çok mesafe almıştır!. 2002 yılından sonra ki AK Parti hükumetlerinin başarılı çalışmaları, destek ve reform paketleri her alanda olduğu gibi tarım ve hayvancılık sektöründe de etkileri görülmüştür. Eksiklikleri ile birlikte tarım ve hayvancılık sektöründe yapılan tüm çalışmalar için emeği geçen tüm yetkililere teşekkürlerimi sunarım. Avrupa’nın 1800’lü yıllarda başlatmış olduğu hayvan ıslahı projeleri, ülkemizde ise ilgili kurumların faaliyete geçmesi ile birlikte ancak 1990 yıllarda devreye konulabilmiştir. Yapılanlar geç de olsa bir başarıdır. Islah çalışmaları her alanda olduğu gibi tarım ve hayvancılık alanında da çok önemlidir. Başarılı ıslah çalışmaları sayesinde birim alandan daha fazla verim alınmaya, hayvanlardan daha fazla et ve süt temin edilmesini sağlamıştır.

4631 Sayılı Hayvan Islahı Kanunu çerçevesinde, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birlikleri, Islah Amaçlı Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik çerçevesinde kurulmuş yetiştirici örgütlerdir. Bu amacı gerçekleştirmek için il bazında Soy kütüğü Sistemi yürütülmekte, sığırlarda pedigriye esas teşkil edecek ebeveyn ve verim kayıtlarları takip edilmektedir. Türkiye’de soy kütüğüne katkı sağlayacak nitelikte kayıt tutma çalışmaları İtalya ve Almanya hükümetleri ile ortak yürütülen projeler ile başlamıştır. Bu çerçevede 1995 yılından itibaren Damızlık Sığır Yetiştirici Birlikleri kurulmaya başlanmıştır.  Kurulan 16 il birliği 1998 yılında bir araya gelerek üst örgütleri olan Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği’ni kurmuştur. TDSYMB ülkemizin hayvancılık sektöründe en köklü ve en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biri olarak bilinmektedir. TDSYMD,  81 il ve 163 şubesinde; 217 ziraat mühendisi, 160 Veteriner hekim,  226 teknisyen ve toplamda 1200 nitelikli personel ile üyelerine hizmet vermektedir. 

Hayvancılık ve damızlık sektörüne Konya özelinde kabaca baktığımızda;  Yüz ölçümü bakımından 60 ülkeden büyük ve sektör açısından birçok avantajlara sahip olsa da tarım ve hayvancılık sektöründe hizmet etmek oldukça zordur. Konya, ülke genelinde 2011 yılına kadar hayvan sayısı, hizmet verilen üye yetiştirici ve üretilen süt bakımından 3. sıralarda yer alırken, 2011 yılı sonrası yapışan çalışmaların olumlu katkıları ile 2013 yılından bu yana ülke genelinde hep lider konumunda olmuştur.  2011 yılı Mayıs ayında Konya Damızlık Sığır Yetiştiriciler Birliği Başkanlık görevini devralan Edip Yıldız, Konya artık “Hayvancılığın Başkenti” olacak slogan ve mottosu gerçeğe dönüşmüştür. Yıllık 1 milyon 59 bin ton süt üretimi ve bölgemizde ki başarılı çalışmalar sonucunda büyükbaş hayvan sayısı artarak bir milyon baş sayısına ulaşmıştır.  Konya DSYB, cefakâr ve emektar yetiştiricilerin üretmiş olduğu sütü değerinde pazarlamak için 2012 yılında üreticinin sütünü toplamak suretiyle de günde 900 ton süt satışına aracılık yapmaktadır. Konya ülke genelinde süt fiyatlarında hem belirleyici ve hem de fiyatların düşmesine de vesile olmuştur.

Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği,  Kasım ayının ilk haftasındaki mali genel kurul ve olağanüstü genel kurulda, hayvancılığın başkenti Konya’dan bir adayın çıkması bizleri oldukça memnun etmiştir. Şehrimizden ulusal ve uluslararası arenada, hem alaylı hem de mektepli ve işinin ehli, sektörde söz sahibi olacak birisinin olması, sektörü ve sektörde ki tüm oyuncuları heyecanlandırmaktadır. Konya protokolü, bürokratları, milletvekilleri ve tüm sivil toplum kuruluşları ile öz güvenli adayı desteklemesi ve yanında olması gerektiğini düşünüyorum. Edip Yıldız, 20 yıldan fazladır Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı taşra teşkilatlarında görev almış ve sekiz yıldan beridir de Konya DSYB’ DE yönetim kurulu başkanlık görevini yürütmektedir. Dolayısı ile sektörü ve sektörün sorunlarını çok iyi bilen ve çözüm yolları için de projeler üretebilen ve geliştirebilen bir isim; Edip Yıldız.

Sektöre birçok yenilik kazandıran ve birlik üyelerine hizmet eden Edip Yıldız, bu başarısını ülke geneline yaymak amacı ile Kasım ayının ilk haftasındaki mali genel kurul ve olağanüstü genel kurulda Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Genel Başkanlığına adaylığını açıklamıştır.  Konya İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği 1995 yılında 904 Sayılı Islahı Hayvanat Kanununa göre kuruldu.  5996 Sayılı Kanuna göre hayvan ıslahı üzerine faaliyetini sürdürmektedir.  İldeki hayvan ıslahı çalışmalarını yürütmek, üyelerini bir araya getirerek kaynaşmalarını sağlamak ve eğitim toplantıları düzenlemek suretiyle yüksek verimli hayvan yetiştirilmesine yardımcı olmaktadır. Konya DSYB, 13 bine yakın üyesi ile Türkiye’nin en büyük İl Birliğidir. Birlik ve başkanlığın çok önemli iki projesini burada zikretmeden geçemeyeceğim!.  Ülkemizde son yıllarda buzağı ölümlerinde hızlı bir artış göstermekle birlikte her yıl üretime dâhil olmadan kaybedilen buzağı sayısı 450 bininin üzerindedir. Buzağı kayıplarının ülkemiz ekonomisine maliyeti ise 2 milyar TL’yi geçmektedir. Artan buzağı ölümlerine ve yetiştiricinin sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek amacı ile Konya DSYB ve Başkanı Edip Yıldız,  2018 yılını ‘’Buzağı Yılı’’ olarak  ilan etmiş ve daha sonra bakanlık nezaretinde Türkiye genelinde yürürlüğe koymak için bu projesini Tarım bakanlığına devir etmiştir!. Yetiştiricilerin yüksek verimli ve kaliteli gebe düvelerle üretim yapmasını sağlamak, piyasaya daha uygun fiyat ile damızlığa ulaşabilmesi amacı ile 1070  ( bin yetmiş ) adet kapasiteye sahip Damızlık Düve Merkezi ve Konya bölgesindeki market raflarında yerini alan N1 markalı,  günlük seksen ton SÜT işleme tesisini de 2019 yılı başında Birliğe kazandırmıştır!

Ülke genelinde hayvancılıkta önemli çalışmalar, politikalar üreten ve üretecek bir kurumun başında, ortaya koymuş olduğu eserler ve başarıları ile Konyalı bir ismin olması, sektörün geleceği ve sektördeki tüm oyuncular açısından gurur vericidir. Büyük bir ideal ve hedef çerçevesinde,  yerli – milli hayvancılık ve damızlık politikası için bir araya gelen bireyler için sürekli olarak aklıma gelen ve her daim tekrarladığım bir söz; Bir araya gelmek, bir başlangıçtır. Bir arada bulunmak, bir gelişmedir. Beraber çalışabilmek ise başarıdır. Ben de bu idealist ve ülkemiz hayvancılığı için hedefleri olan birliktelikteki çalışma ekibine BAŞARILAR dilerim.