Zıtların Birlikte Hareket Etmesi!

Dünya ve insanlık, özellikle de hayatımız  zıtlar olmadan yaşanamaz bir durum arz eder. Hayat, zıtlar olmadan yaşanmaya kalksa, sadece yeknesak ve sıradan bir durumda olur,  insanoğlu da bu durumdan çok sıkılır ve çekilmez bir durumda bulunurdu. İnsanın yaratılması akabinde sıratı müstakim üzerine şeytanın oturması da bu zıtlığı ifade etmektedir. Peki, Şeytan nerede durmaktadır? Tam da müminin doğru yolu üzerinde! Neden bu yol üzerindedir? Doğru yoldan çıkarmak ve saptırmak için? Çıkarabilir, saptırabilir mi? Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’ın buyurduğu; Sadece ihlâslı ve samimi kullarımı bu yoldan ayıramayacak ve koparamayacaksın, emrinde müşahhas olduğu gibi!

Zıtlar,  tezat veya öteki ne demektir? Zıtlar neyi ifade etmektedir? Zıtlar olmadan hayatımız nasıl sıradan olabilir?   Nitelik ve durumları itibariyle birbirine aykırı ve birbirlerinin karşısındaki kavram ve olguları ifade eder. Kâinat ve yaşam döngüsü zıtların birlikteliği üzerine kuruludur!  Dünya ve insanlığın tüm kurgusu zıtlıklar üzerinedir! Zıtlıkların yanı sıra, zıt olan unsurlar da bir birlerini tamamlamaktadır. Bir erkek ve bir kadın olmak üzere dünyaya gönderilen, Hz. Âdem ve Havva en başta birbirlerini tamamlayan iki insandır. Sonrasında, Habil ve Kabil, iyilik ve kötülüğü sembolize etmektedir!  Karanlık ve aydınlık, gündüz ve gece, ak ve kara gibi pek çok zıt kavramlar, kendi aralarında zıt ve bir birlerini tamamlar!  Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Kur’an-ı Kerimde,  “Biz her şeyi çift yarattık” ayeti ve “Her şey zıddıyla bilinir ve kaimdir” gerçeğini de ifade etmektedir.

Zıtlar ve zıtlıklar olmasaydı, yeknesak ve sıradan bir hayat olurdu. İnsanoğlu bir an gelir bu durumdan bırakıverirdi! Hayat, insanoğlu için bazen iyi, bazen kötü, bazen hasta, bazen sağlıklı, bazen mutlu,  bazen mutsuz, bazen hüzünlü, bazen sevinçli olduğu durumların toplamı veya kümülâtifi diye tanımlayabiliriz!  Çünkü güzelliğin kıymetini ancak çirkinlikle anlayabiliriz. Sağlığın kıymeti de hastalık, yaşamanın değerini de ancak ölüm ile anlaşılabilir. Bu durum öylesine vazgeçilmez duruma gelmiştir; İnsanların sürekli barış halinde yaşayamayacağı gerçeğiyle toplumlar kendilerine suni düşmanlar icat etmişlerdir.   Her şey zıddıyla kaim olması, her şeyin zıddıyla bilinmesi, varlıkların da zıddıyla bilinmesini anlamak mümkün görünmektedir. Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan daha güzel bir uyum doğar!  Her şey ve özellikle de her düzen bir çatışma sonucunda meydana gelmektedir!

Zıtlar ve tezat dediğimiz kavramlar, sosyal olaylar,  siyasi düşünce ve ideolojilere, ülkemizde kabaca bir baktığımızda karşımıza neler çıkmaktadır? Bizim gibi ülkelerde siyasi düşünce ve ideolojiler yıllardan beridir neden kavga ettirilmektedir? 1968 öğrenci olayları, 12 Eylül darbesinden önceki sokak hareketleri ve daha sayamadığımız sosyal hareketlenmeler neden olmuştur ve neleri anlatmaktadır? Karşıt fikir ve görüşte olan gençler, bu ülkenin birliği ve bekası adına,  kesinlikle bir araya gelmemeli, sürekli olarak karşıda ve kavgalı bir durumda bulunmalıdır! Neden? Bu durum, kim veya kimlerin işine gelmektedir? Böyle bir durudan kim veya kimler istifade etmektedir? Tabii ki bu ülke ve bu ülkenin insanları değil!   Eskilerin ifadesinde müşahhas olduğu; Fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar, neyi ve neleri anlatmaktadır?

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve özellikle de çok partili hayata geçmemizin akabinde, bu ülkede siyasi düşünceler, ideolojiler ve bunların taraftarları sürekli olarak kavga halinde bulunmuştur. Bu ülkedeki sokak hareketleri sıradan gelişmeler midir? Kendiliğinden mi olmuştur, tüm sokak hareketlenmeleri ve gençlerimizin kavga etmeleri?  15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi akabinde, bu ülkede ilk defa; Yeni kapıda şahlanışını gördüğümüz,  Devlet, Millet, Ana muhalefet ve Muhalefeti ile birlikte, Devletimizin bekası ve Milletimizin de birliği adına bir ve beraber hareket etmeye başlamıştır. Siyasi partiler,  ideolojiler, liderler ve bunların müntesipleri olan kalabalıklar,  bu ülkede sadece ve sadece kavga etmeleri üzerine formatlanmıştı! Bu ülkenin birliği üzerine hareket etmemeleri gerekiyordu! Sürekli olarak kavga etmesi planlanmıştı!  Yani zıtların birlikteliğinden nasıl mükemmel bir düzen meydana geliyorsa, bu ülkede ilk defa,  devletin âli menfaatleri üzerine,  tüm parti ve siyasi ideolojiler bir kenara konulmak suretiyle,  birlikte hareket etmeye başlamışlardır.  Neden?

Fil vaki,  küresel ve işbirlikçilerin anlayamadığı ve kavrayamadığı, karşıt ve zıt gibi görünen, parti ve liderlerin, tek bir ideal ve hedef çerçevesinde, bu devletin bekası ve milletimizin de birliği adına,  bir ve beraber hareket etmeleridir! Zıtlar ve kavgayı mı bekliyordunuz? Yoksa Zıtlar ve tezatların birlikteliğinden, birlikte hareket etmesinden kaynaklı, büyük idealler çerçevesinde,  mükemmel bir DÜZENİ mi? Hangisini tercih edeceğiz? Şu anda, bu ülkede yaşamakta olduğumuz, siyaset dünyasındaki zıtların, tezatların ve liderlerin birlikte hareket etmelerinden kaynaklı görmekte oluğumuz bir düzen ve bir sükun mevsimidir! Bu gelişmeleri, Anlamayı, anlamlandırmayı,  idrak edebilmeyi, yorumlamayı ve tüm bu gelişmelerin karşısında değil de yanında ve destekçisi olabilmek dileklerimle!

 

Hedefte ki Ülke; Türkiye!

Dünya tarihi kabaca bir incelendiğinde, Türk ve Türklerin olmadığı bir siyaset ve devlet tarihini göremeyiz! Dünya tarihinde Türkler olmasa idi, devlet ve siyaset tarihi de olamaz mıydı?! Avrupalı devlet adamları ve tarihçilerin Türkleri Dünya tarihinden çıkaracak olursanız,  geriye zaten hiçbir şey kalmayacaktır, ifadelerinin çok manidar olduğunu düşünüyorum! Türk kelime ve kavram olarak;  burada ırkçı bir yapı, düşünce ve zihniyetten kesinlikle dem vurmuyoruz! Türk ve Türklük kavramı ile dünyaya ve tüm insanlığa da model olmuş; Türk bakışı, Türk zihniyeti, Türk adaleti, Türk hakkaniyeti ve medeniyetini ifade etmeye çalışıyoruz!  İstanbul’un fethinin akabinde, burada yaşayan ve sıkıntılar da çekmekte olan gayri Müslim vatandaşların şu ifadelerinin de çok dikkate değer ve mezkûr Türk bakışı ve Türk düşünce sistematiği açısından bir model olduğu kanaatindeyim. Nedir o zikredilen; ‘Başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz’  cümlesinde olduğu gibi! Bu ifade ile Osmanlının ne kadar hoş görü sahibi, adaletli ve hakkaniyet çerçevesinde tebaasına muamele yaptığının da bir belgesi ve kanıtıdır!

Türkiye Devleti ve millet olarak, Anadolu topraklarına geldiğimiz tarihten itibaren sürekli olarak küresel sistem,  küresel baronlar ve yerli işbirlikçilerinin hedef tahtasında bulunuyoruz? Neden? Haçlı seferleri ile doğrudan bir şekilde başlayan süreç, günümüzde asimetrik veya örtülü olarak devam etmektedir! Doğrudan bu asil millet ile savaşamayanlar, içimizde ve bölgemizde kurmuş oldukları terör örgütleri üzerinden,   bu aziz topraklardaki asil vatandaşlarımızın devletine, milletine, kadim medeniyet ve tarihine karşı olan vakarı ve duruşuna sadece zarar vermeye çalışmaktalar! Haçlı seferleri hani bitmişti ve tarih olmuştu! Haçlı seferleri hiçbir zaman bitmeyecek ve durmayacaktır! Ne zamana kadar? Anadolu medeniyet bakışı ve zihniyeti tamamen teslim alınıncaya kadar! Anadolu zihniyeti, kadim medeniyet ve bakışı tamamen yok edilinceye kadar, bu hain seferler devam edecektir!  Başarabilirler mi? Mümkün olabilir mi? Sadece ve sadece bu asil milletin şahlanışını geciktirebilirler, öteleyebilirler ama kesinlikle durduramazlar!

1990’lı yıllar, Berlin Duvarı yıkılmış, iki Almanya birleşmiş ve Küresel güç konumundaki Sovyetler birliği dağılmış, karşımıza dünya hegemonyal konumda sadece ABD’nin olduğu günlerdeyiz! ABD’nin bu küresel hegemonyasının devamlılığı ve sürdürülebilirliği noktasındaki stratejistlerin öngörülerine kabaca bir bakalım!  Avrupa, ABD’nin rakibi olabilir mi? Olamaz! Çünkü Avrupa gerçek anlamda bir birlik oluşturamaz! Japonya, ABD’nin rakibi olabilir mi? Olamaz! Çünkü her ne kadar Japonya küresel bir ekonomik güç ise de, bu gücü destekleyen küresel askeri bir güce sahip değildir.  Çin ABD’nin rakibi olabilir mi? Olamaz! Çünkü Konfüçyüzmün etkisinde olan Çin, komünist bir yönetime sahip,  rakip olabilmesi için Konfüçyüzmü canlandırmasına bağlıdır, bu da mümkün görünmüyor! İslâm hilâlinde ne gibi gelişmeler olur, bu dünyadan bir rakip çıkar mı? Çıkmaz, çıkamaz!  Çünkü İslâm dünyası geniş bir coğrafya üzerine dağılmış vaziyette ve onlara liderlik yapacak ülke de gözükmüyor. Araplar bir birlik oluşturabilir mi? Oluşturamazlar! Mümkün değil! Çünkü Araplar arasındaki ‘’ihtilafları canlı tuttuğumuz sürece’’ Arapların ABD’ye rakip olacak şekilde bir birlik oluşturmaları da ihtimal değildir! İslâm dünyasına liderlik yapabilecek ülkeler;  İran, Pakistan, Endonezya, Mısır ve Türkiye’dir. İran mezhepsel duruşu itibariyle, diğer İslâm ülkeleri tarafından itici bulanmakta ve bu konudaki şansını kaybetmektedir. Pakistan, Endonezya ve Mısır ise toparlayıcı liderlik görevi yapamazlar! Çünkü onların, bu rolün üstesinden gelecek ne tarihi tecrübeleri ve ne de birikimleri mevcuttur! Türkiye bu Liderliği yapabilir mi? Türkiye’nin kadim medeniyet tarihi ve kültürü, devlet tecrübesi mevcut,  ancak görünürdeki Türk yöneticilerin yönü Batı’ya dönüktür; Türkiye’den böyle bir çıkış şu anda beklemiyoruz, diyor! Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türkler için bir başka ülkenin stratejisti,  nasıl ve neden bu şekilde kesin ifadeler kurabiliyor ki? Bu devletin en kılcal birimlerine kadar nüfuz ettikleri için olabilir mi?! Peki günümüze geldiğimizde durum nedir, neler olmaktadır ve bu asil millet ve devleti neden sürekli olarak, küresel sistem, içerideki işbirlikçileri ve kurmuş oldukları örgütler üzerinden  saldırı ve operasyonlara karşı karşıya kalmaktadır?! Neden? Tabii ki bir açıklaması ve gerekçesinin de olması gerekir!

Türkiye kurulduğu tarihten itibaren, içeride parçalı bir yapıyı hedefleyen ve öngörenler, bu topraklarda devlet ve millet buluşmasını da hiçbir zaman kabullenemedi!  Bu asil millet, çağrıldığı zaman sadece askere gitmeli, çalışmalı ancak vergisini de vermesi yeterli görünüyordu!  Ne zaman ki Anadolu topraklarında, devlet ve millet kucaklaşması ve kaynaşması oldu, küresel güçler ve içerideki işbirlikçiler, ne yapacaklarını da şaşırmaya başladılar! Durun bakalım!  Sizlere ne oluyor! Bu asil millet, bin yıllardır devleti ile bütünleşmiş bir konumda bulunuyordu, ta ki siz aramıza girinceye kadar! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde; Yeni Kapı ruhu ile şahlanan; Devlet, Millet, Ana Muhalefet ve Muhalefeti ile birlikte, Yerli ve Milli duruşu, Milli Mutabakatı, tüm Dünya halklarına da Türk bakışı ve kadim medeniyet algısı sergilemesi, Türkiye ve Türkler LİDERLİK yapamaz, diyenlerin uykularının kaçmasına sebebiyet vermektedir!  Bu asil millet,    bin yıllık devlet geleneği, kadim medeniyet kültürü, tarihi, sosyolojik ve dini bağlarını, tüm gönül coğrafyasında yeniden kurmaya başlaması da rahatsız etmektedir, tüm küresel güçler, küresel baronlar ve işbirlikçileri! Yoksa sen bu saldırı ve operasyonları da,  sadece bir post ve makam kavgası olduğunu mu düşünüyordun!

Türk Siyasetinde Neler mi Oluyor?

Küresel sistem, Türk siyasetini,  Cumhuriyetimizin kuruluş tarihi ve özellikle de 2. Dünya savaşının akabinde ki küresel birlikler ve içerideki işbirlikçiler maharetiyle denetim ve kontrolleri altında bugünlere kadar gelmiştir. Bu denetim ve kontrol hiç bir zaman değişmemiş midir?   Küresel sistem yönetiminde bulunan uluslar arası birlikler üzerinden Türkiye gibi ülkelerde, siyasal,  sosyal ve ekonomik her türlü dizayn ve düzenlemeleri de çok rahat bir şekilde yapmıştır.  Küresel sistem bu dizayn operasyonlarında arızalar olduğu dönemlerde ise sürekli olarak müdahale ve darbelerle bu girişimleri de bertaraf etme yolunu tercih etmiştir.  Küresel sistem, bizim gibi ülkelerde, neden sürekli olarak darbeler veya başkaca dış müdahalelerde bulunmaktadır?  Bu ülkeyi ve vatandaşlarını da çok sevdiği için değil tabii ki! Küresel sistem,  bu ülke ve bölgedeki,  hegemonyal ve emperyalist çıkarlarının sürekliliğini korumak adına yapmaktadır, tüm bu darbeler ve müdahale girişimlerini!  Yüz yıllardır bu gerçekleri anlayamayan ve algılamakta da zorlanan vatandaşlarımız, son günlerde,  Türk siyasetindeki çok hızlı ve yoğun gündemi nasıl yorumlayabilecek ve sağlıklı kararlar verebilecektir?  Gündemi takip dahi edemeyen halk, bu gündem ve gelişmeler hakkında doğru ve isabetli bir karar vermesini nasıl bekleyeceğiz?

Geçtiğimiz günlerde, Türk üçgeni temalı bir yazı kaleme almıştım.  Sevakin adasının Türkiye’ye tahsis edilmesi akabinde gündeme gelen Türk üçgeninin detayları hakkında kabaca bir şeyler karalamaya çalışmıştım. Türk üçgeni nedir? Türk üçgeni neleri kapsamaktadır? Türk üçgenini oluşturan içerideki taraflar kimler, hangi siyasi parti ve liderlerden oluşmaktadır? Türk üçgeninin kısa, orta ve uzun vadedeki hedefleri nelerdir? Türk üçgeni kurulmadan varlık ve beka sorununu tekrardan yaşayabilir miyiz?  Türk üçgenini oluşturan bu ülkedeki taraflar, aziz devlet ve asil milletin bin yıllardır yaşamakta olduğu Anadolu topraklarındaki beka sorunu gördükleri için mi bir ve beraber hareket etme kararını almış ve yürürlüğe de koymayı düşünmüşlerdir? Konu ile ilgili daha nice sorular ve sorular!

MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli, geçtiğimiz günlerde düzenlemiş olduğu basın açıklaması ve ertesi gün TBMM’deki partisinin grup toplantısında, 2019 yılında yapılması planlanan yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik, çok detaylı açıklamalarda bulundu.  MHP olarak,  Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde,  partilerinden bir aday çıkarmayacaklarını ve AK Parti ile birlikte hareket edeceklerini üstüne basa basa vurguladı! MHP lideri bu açıklamaları neden yapmaktadır? Hem de seçimler için en erken tarih olarak 18 ay gibi bir zaman dilimi olmasına rağmen! Bir muhalefet parti lideri bu açıklamaları neden ve nasıl yapar? Sayın Devlet beyin başka bir ajandası mı vardır? Devlet bey, siyaset ve devlet tecrübesine dayanarak,  neleri öngörmekte ve çok hızlı bir şekilde bu yönde kararlar almaktadır?

Küresel sistemin,  lojistik ve her türlü destekleri ile Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta bir oldubitti ile uydu bir devlet kurma çalışmalarının da ayyuka çıktığı bir dönemde, Türk siyasetinde neler olmaktadır?   1200 kilometrelik sınırlarımıza, dört bin tır modern silah verilerek,   bir ordu kuracak kapasitedeki terör örgütleri de cirit atarken! Sınır komşumuz Suriye’nin parçalanmış hali ortada iken! Komşumuz İran sosyolojik ve ekonomik yönden karıştırılmaya çalışılırken!  Irak devleti gözümüzün önünde lime lime edilirken! Ticaret yapmakta olduğumuz ülkelerde sıkıntılar çıkarmak için işbirlikçiler eliyle her türlü girişimler oluyorken!  15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının akabinde, Fırat Kalkanı operasyonları ile 1200 kilometrelik sınırımızda,  kurulmaya çalışılan koridora asla izin vermeyeceğini tüm dünyaya ilan eden bu devlet, bir başka uydu veya gölge oluşumlarına izin verecek midir? Tabii ki asla izin vermeyecektir! Peki bu ülkede, bu kadar iç ve dış sorunlar olmasına rağmen, içerideki siyasi türbülans nedir, neden, nasıl ve neler olmaktadır? Siyaset çok hızlı bir şekilde neden ısınmaya başlamıştır? Siyasetin ısınması kendi seyrinde midir? Yoksa başka bir el ülkemizdeki siyasetin ısınması için değişik türde müdahalelerde mi bulunmaktadır?  Küresel sistem ve işbirlikçiler içeride mevzi mi kaybetmektedir? Neler olmaktadır, Türk siyasetinde? 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının akabinde, devlet, millet, ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte Yeni kapıda şahlanan;  1071 Malazgirt, 1453 İstanbul’un fethi,  Çanakkale ve Kurtuluş savaşı ruhu rahatsız etmektedir, tüm küresel güçler ve içerideki işbirlikçilerini!  Hedef, Yeni kapıdaki birliktelik ruhunu yani şahlanmaya başlayan, 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri doğrultusundaki,  Büyük – Güçlü – Yerli – Milli Türkiye  ve  Türk Üçgenini parçalamak ve bu ülkeyi daha önce yaşadığımız sosyal, siyasal ve ekonomik kriz ve kaos ortamına yeniden sürüklemektir! Anladın mı şimdi, siyasette neler olduğunu ve siyasetin de neden ısınmaya başladığını!

 İran’da Neler mi Oluyor?!

ABD; Orta doğu, Ön Asya ve Afrika bölgesindeki 2. Dünya savaşının akabinde spontane bir şekilde oluşan, egemenlik ve emperyalist konumunun devam edebilmesi adına yüz yıllık hesap ve planları çerçevesinde yeni girişimler ve saldırılarda bulunmaktadır.  ABD gibi küresel bir devlet, bu hesap ve saldırıları neden yapar?  ABD bu hesapları yapmadığı takdirde nelerle karşılaşabilir? Dünya süper gücü konumundaki bir devlet dünyanın diğer bir ucundaki ülkeleri karıştırmak, küçük parçalara ayırmak ve kaosa da sürüklemek için neden türlü atraksiyonlarda bulunur? Bölgedeki varlığı ve hegemonyal konumu ancak ve ancak bu kaos stratejine mi bağlıdır?  Bunun bir açıklaması elbette ki olmalıdır! Bölgemizde küresel sistem kurmuş olduğu ve binlerce tır son model silahlarla donattığı,  terör örgütlerini bu bölgede herhalde safari yamak için desteklemiyordur?  Vekalet ve vesayet terör örgütleri üzerinden yürütmekte olduğu asimetrik savaşı da bu varlığının devamı adına yapıyordur, tüm bu desteklerini! Bölgemizde müdahale ve darbeler için sırada bekletilmekte olan devletlerde,  yeni bir kaos planları için hazırlıklar da yürütülmektedir, bu asimetrik plan çerçevesindeki vesayet terör orduları ve kullanışlı bireyler üzerinden!

Bölgenin irili ufaklı devletleri ve halkları küresel sistemin tüm bu planlarına karşılık neler yapmaktadır? Bölge halkları, küresel güçlerin yüz yıllık planlar çerçevesindeki bu hesap ve planlarını hiçbir zaman anlayamadı!   Bölge halkları,  küresel sistemin bu hesaplarına karşılık bir duruş ve girişim geliştiremedi!  Kurmuş oldukları bölge birlikleri de bu güçler tarafından sürekli olarak engellenmeye ve yönetilmeye de devam etmiştir! Bölgenin selameti ve huzuru adına bu birliklerin bir girişim ve strateji geliştirmelerine de asla müsaade edilmemiştir! Çünkü içerideki satılık ruhlu ve satın almış oldukları adamlar vasıtasıyla bölge devletlerinin kurmuş olduğu birlikler işlevsiz ve bölgenin de sorunlarına çözüm üretemez bir konuma getirilmektedir.  Bölge devletlerinin kurmuş oldukları bu birlikler, bölgenin huzuru adına atabilecekleri Güçlü bir adım ve Dik bir Duruş karşısında, bölgede hesabı olan ve bölgedeki kaostan istifade eden ve müdahale için hazırda bekleyen tüm küresel ve emperyalist güçler, arkalarına dahi bakmadan gitmek zorunda kalacaklardır!

ABD, Dünya üzerinde yeni bir hegemonya tesis ederken, Orta doğu’da giriştiği askeri işgal ve müdahalelerde, ülkelerin ve milletlerin,  ekonomik, jeo telojik, sosyal,  kültürel ve politik yapılarına çok ağır darbeler vurmaktadır.  Bu anlamda Irak ve Afganistan, modern tarihin en özelleştirilmiş bir savaşıdır.  ABD,  bu uygulamaların benzerlerini kurmuş olduğu ve en modern silahlarla da desteklediği DAEŞ gibi radikal örgütler üzerinden aynı savaşını yürütmektedir.   Bugün ABD,  Arap – İslam toplumları ve topraklarını küçük parçalara ayırmak ve vesayet terör orduları vasıtasıyla da bölgeye hakim olabilmek için “Yaratıcı Kaos” stratejisini uygulamaktadır. ABD, “Yaratıcı Kaos Stratejisi” ile Türkiye’de PKK ve Suriye’de PYD ve YPG’nin oluşturmuş olduğu Kürt Koridorunu,  Türk Silahlı Kuvvetlerimizin başarılı Fırat Kalkanı ve diğer askeri operasyonları akabinde,  bu girişimlerini ertelenmek zorunda kalmıştır!  Suriye ile Irak toprakları üzerinde de BAAS’çı Sünni Araplar için bir koridor oluşturma da çabası halen devam etmektedir!

Gezi Olayları ile başlayan ve son olarak da 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile Türkiye Cumhuriyeti Devletini tamamen teslim alamayan, ABD ve küresel sistem!  Türkiye’den sonra, bölgenin selameti ve huzuru adına ve özellikle de Suriye’nin toprak bütünlüğü noktasında, Türkiye ile bir ve beraber hareket etmekte olan,  İran ve Rusya’ya karşılık,  yaratıcı kaos planları çerçevesinde, yine içerideki kullanışlı adamları maharetiyle, Arap baharında başlattıkları gibi çok az bir parasal rakamla, öğrencileri de sokaklara dökmek suretiyle,  İran’ı zayıf düşürmek ve akabinde de dış müdahaleye hazır hale getirebilmek için girişimler, saldırılar ve operasyonları devam etmektedir.

ABD ve küresel sistem, sarı öküz hikayesine olduğu gibi,  bölgenin birliği ve bölgemizdeki halkların huzuru, selameti için,  bir ve beraber hareket etmekte olan herhangi bir devleti bu birliktelik ruhundan koparabilmek ve parçalara da ayırabilmek için türlü girişimler ve kaos planlarını da devreye sokmaktadır! Başarılı olabilirler mi?  Sonuç alabilirler mi? Yüz yıl öncesinde olduğu gibi çok kolay bir şekilde hedeflerine de ulaşabilirler mi?   Hiç Sanmıyorum! Bölge halkları ve yöneticiler yine bölgenin selameti ve huzuru adına, bölgemizin de kalkınması için sadece bir ve beraber hareket etmeleri halinde tüm bu planlar akamete uğramak zorunda kalacaktır. Küresel sistem ve bölgemiz üzerinde hesabı olan tüm güçler, bölge devletleri ve halkları ile savaşmadan barış çerçevesinde Masaya oturmak zorunda kalacaktır! Karar ve tercih, bölge halklarınındır! Kan ve gözyaşı, devam mı? Yoksa! YETER artık, yüz yıllardır kan deryasına dönen bölgemize BARIŞ ve HUZUR mu gelsin!  Hangisi!

 

NUSRETİ, EBABİL’DEN Mİ SANDIN?!

Son günlerde, bölgemiz ve Avrasya’da hesabı olan emperyalist güçler,  İran üzerinde çok büyük bir oyunu, planı ve hesabı sahneye koymaya çalışıyor.  İran’da dışarıdan bir el maharetiyle sokaklar hareketlenmeye başlanmış ve bu sokak hareketlerinde çok sayıda vatandaş hayatını kaybetmiştir. Orta doğu, Ön Asya ve Afrika bölgesindeki yüz yıllık hesabı olan küresel güçler, gezi olayları ile ülkemizde başlattıkları sokak hareketleri sürecini, şimdi de İran’da sahneye koymaya başlamıştır. İran üzerinde oynanan bu sokak hareketleri ile ülke dışarıdan bir müdahaleye hazır hale getirilmeye de çalışılmaktadır! Aynen, Libya’ da olduğu gibi! Aynen, Mısırdaki Sokak hareketlerinin akabinde ki darbe girişiminde olduğu gibi! Suriye’nin getirilmiş olduğu perişan  durumu hiç konuşmaya gerek yoktur!

Küresel güçler, sadece İran üzerinde mi oynamaktadır? İran teslim alınınca bu iş bitecek midir? Arkası gelmeyecek midir? Dün Libya, Irak ve Mısır’ı teslim alanlar, saldırı ve hesapları bitti, durdular mı? Halen de gelmeye devam edecekler! Ne zamana kadar? Yüz yıl öncesinde olduğu gibi bölgemizi tamamen denetim, kontrol ve teslim alıncaya kadar!  Bölgenin diğer ülkeleri, komşudaki yangından kendilerini kurtarabilir mi? Bu yangını görmezden gelebilirler mi? Bana dokunmayan ‘’Yılan’’   bin yıl yaşasın diyebilirler mi?! Tabii ki mümkün değildir! Bu yılan onları da sokacaktır ve yangın onlara da sıçrayacaktır!

İran,  çok  stratejik ve önemli bir konumda bulunmaktadır! İran küresel güçlerin ayağına, menfaatlerine veya nasırına mı basmıştır? Yoksa İran ayakta kalabilmek ve ülkesinin çıkarları adına,  küresel güçlerin talepleri, talimat ve direktiflerine de aykırı olarak,  petrol ve enerji ticaretini bölgenin diğer Avrasya güçleri ile mi yapmaktadır? İran’ın petrol ve enerji ticareti yaptığı bu Avrasya güçleri ile doğrudan karşı karşıya gelemeyen küresel güçler, İran üzerinden mesaj ve hesap vermeye mi çalışmaktadır? İran bu ticaretini de küresel güçlerin swift sisteminin dışındaki para ve barter sistemi ile mi yapmaktadır? Bilemiyoruz!

İran küresel sistemi karşısına alabilecek daha başkaca neler yapmaktadır? İran, Rusya ve Türkiye ile birlikte, Suriye’de olduğu gibi, bölgenin huzuru ve selameti adına  ortak akıl ile hareket etmeye başlamıştır!  İran eski İpek yolu, yeni Bir Yol ve Bir kuşak projesinin neresinde bulunmaktadır? İran yeni bir yol ve kuşak projesinin, ülkemiz gibi aynen merkez üssü konumunda bulunmaktadır! Bu sokak hareketlerinin yeni ipek yolu projesini kontrol ve denetimleri altına almak isteyen güçler mi organize etmektedir? Başarabilirler mi? 65 ülkenin birlikte kalkınma projesini durdurmak için tamamını karşılarına mı alacaklardır? Yoksa yeni ipek yolu güzergahındaki ülkelerde bir temizlik ve denetim girişimleri midir, tüm bu saldırılar ve yaşanan sokak hareketleri! Sadece zarar verebilirler! Bir yol ve bir kuşak projesini, emperyalist güçler,  denetimleri altına alamayacak ve durduramayacaklar! 

Küresel sistem ve bölgemiz üzerindeki hesabı olan güçler; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve İslam İşbirliği Örgütü dönem başkanı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın girişimleri ile Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki, ABD’nin tüm üye devletleri tehdit ve külhanbeyliklerine rağmen, ABD’nin  Kudüs’ün İsrail’in başkenti  ısrarı için 128 ret ve 33 çekimser oy kullanan,  devletleri karşılarına mı almak istiyor?  BM’deki Kudüs kararı,  küresel güçlerin daha da hırçın ve saldırgan olmasını mı sağlamıştır! Dünya beşten büyüktür ve hatta birden BÜYÜKTÜR dediğimiz, yüz yıllardır da sömürülen, ezilen, zulüm gören dünya devlet ve mazlum halklarının uyanması, bir ve beraber hareket etmesine de vesile olduğumuz için mi kızmakta, saldırmakta, sokaklarımızı hareketlendirmekte ve sinirlenmektedir, hegemonyal küresel sistem ve emperyalist güçler!  Daha nice sorular!

Radyo programcısı ve sunucu, Nam-ı diğer Gölge, Talha Bora Öge’nin ‘’Ne Sandın’’ şiiri aklıma geldi ve yazımızı bu şiirdeki birkaç mısrası ile noktalayalım!  Tabii ki Anlayana ve Anlamak isteyene!


O Cemil’dir,  Cemal O’nun tecellisi,
İbrahim Duada, Nemrut’un Ateşinde,
Ateşler gül zar olur, Türlü Esrar İşinde,

Oğul Razı Kurbandır, Babasının Peşinde,
Kesmeyen Bıçağı İsmail’den mi Sandın!
Zulmün Kucağında, Musalar Doğar,
Açılır Bahr-ı Ahmer,  Küffarı Boğar,
Sükût edince Esbap, Bıldırcın  Yağar,
Yoksa,  NUSRETİ,  EBABİLDEN Mİ SANDIN!!

Serbest Bölgeler Ne İŞE Yarar?!

Dün sabah; AK Parti il teşkilatı tarafından tertip edilen, istişare ve değerlendirme toplantısında bulunduğumuzu ifade eden, sosyal medyada bir paylaşımda bulunmuştum.  Toplantı için emeği geçen tüm teşkilat mensuplarına,  katılımcı belediye başkanları, milletvekilleri, teşkilat başkan ve yöneticilerine da hassaten teşekkürlerimi sunarım.

2018 yılının kadim şehir için daha güzel çalışmalar ve yatırımlara da vesile olmasını dilerim. Paylaşımın akabinde sanayici dostlarımız; Toplantıda halen bulunuyorsan, katılımcı milletvekilleri ve yetkililere, Konya  ‘serbest bölgesi’ kurulması hakkında ve Karaman serbest bölgesinin de faaliyete geçtiğine dair, almış oldukları duyum ve bilgiler çerçevesinde, soru sorabileceğim konusundaki taleplerine  muhatap oldum!  Tabii ki toplantıyı terk etmiş olduğumuz için özellikle sanayici dostumuz ve abimiz adına, gazeteci duyarlılığı çerçevesindeki sorumuzu da muhataplarına, köşemizden soralım diye düşündüm!

Peki, nedir Serbest bölge? Serbest bölgelerin ülke ve bulundukları şehir ekonomisine katkıları nelerdir, kabaca incelemeye çalışalım! Genel olarak serbest bölgeler; ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya kısmen uygulandığı!

Sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki olarak ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerler olarak tanımlanabilir!  3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nda serbest bölgelerin kurulması ve işletilmesindeki temel amaçlar; ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek olarak sıralanmıştır.

Serbest bölgeler; Bulundukları ülke ekonomilerine sağladıkları katkıların yanında, esnek ve çağdaş idari yapılarıyla dış ticarete yönelmek isteyen firmalara modern ve gelişmiş bir yatırım ortamı sağlayan serbest bölgeler lojistik merkezler olarak ülkemizde de önemlerini artırmaktadırlar.

Serbest bölgelerin bulundukları illerde,  yatırım, teşvik ve ihracat alanlarında diğer illere kıyasla bir adım sürekli olarak önde olmuştur. Konya ölçeğinde bulunan, Kayseri, Denizli ve Gaziantep illerimizin ihracat rakamlarını göz önünde bulundurduğumuzda, Konya gibi gelişmekte olan bir il için serbest bölgenin ne kadar acil ve önemli olduğu da anlaşılacaktır.

Konya’nın ihracat rakamlarını nasıl beş milyar dolara çıkaracaksınız? Yazımızın başlığındaki sorumuzu tekrardan soralım! Serbest bölgeler ne işe yarar? Serbest bölge,  Konya ölçeğinde bir şehir için elzem bir durumda iken neden ve nasıl Karaman’a kaydırılmış veya kaptırılmıştır? Yoksa yetkili kurum ve kuruluşlarımız tarafından hiç bir girişimde bulunulmamış mıdır?  

Konya’da serbest bölgenin kurulabilmesi için öncelikle, şehrin ileri gelenleri tarafından bir mütevelli heyetin kurulmuş olması gerekmektedir!  Peki, Konya’da  serbest bölge kurulması  için böyle bir oluşum var mıdır? Tabii ki yoktur! Bu mütevelli heyetin kurulması akabinde, Bakanlığa Konya ilinde bir serbest bölgenin kurulmasının ihtiyacı için de başvuru girişimlerinin olması ve takibinin de yapılması gerekiyordu! Peki, var mıdır böyle bir müracaat, başvuru ve fikri takibi? Tabii ki bu da yoktur! Argo ifadesi ile Ağlamayana mama verilmediği gibi!

Konya şehrinde bulunan, tüm yöneticiler ve yetkililer, serbest bölge için derslerine çalışmamışlar, hazırlık yapmamışlar, talepte bulunmamışlar ve bakanlıkta bu yönde bir çalışma da yapmamıştır! Doğal olarak tabii ki! Doğa, hiçbir zaman boşluk kabul etmediği gibi! . Karaman ili yöneticileri şehrin geleceği ve sanayinin de gelişimi adına,   serbest bölgenin kurulması için gerekli olan  aşamalar, girişimler ve  çalışmalarını yapmış, sonunda da Karaman’da  kurulmasının onayı da Bakanlıktan alınmıştır. Çalışmışlar ve emeklerinin de karşılığını almışlar! Emeği geçen tüm yetkililer ve personeline buradan teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunar, başarılarının devamını dilerim.

Türk Üçgeni Nedir? -1-

Dünya ve özellikle de bölgemiz; Ön Asya, Orta doğu ve tüm Afrika bölgesi, yüz yıl önce olduğu gibi küresel sistem tarafından yeniden bir dizayn ve paylaşım savaşlarına sahne olmaktadır. Bu savaşlar günümüzde tabii ki doğrudan olamamaktadır! Küresel güçler, bu savaşı, kurmuş oldukları vekâlet ve vesayet terör örgütleri üzerinden yürütmekteler! Küresel sistem, yüz yıl önceki plan ve yeniden bir haritalama girişimlerine günümüzde çok kolay bir şekilde hedeflerine ulaşamayacaktır. Bölgesinde, tarihi, kültürü, kadim medeniyeti, dini ve sosyolojik bağlarını yeniden hatırlayan ve buralardaki vatandaşlarımızla da gönül bağlarını çok hızlı bir şekilde harekete geçiren, meyvelerini de toplamaya başlayan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Cumhurbaşkanı bulunmaktadır.

Küresel sistem, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kendi adamları maharetiyle yönetmeye alışık olduğu için kontrol veya denetimlerinden çıkmaya başladığı dönemlerde, yine içerideki işbirlikçileri eliyle sürekli olarak darbeler ve muhtıralarla yine bu aziz devlet ve asil milletin yönetimini kendi inisiyatiflerine almışlardır! Son yıllarda bu girişimlerin de arttığına şahit olmaktayız! Gezi Olayları ile başlayan, bu hain plan ve süreç, son olarak 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimlerinin bu milletin iman dolu göğsüne ve dik duruşuna çarpması ile akamete uğratılmasını sonuçlandırmıştır. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimlerinin akabinde, bu asil millet;  devleti, ana muhalefeti ve muhalefeti ile bu devletin bekası ve milletimizin birliği için bir ve beraber hareket etmeye başlamış, son olarak da Yeni Kapıdaki birlik ve beraberlik ruhu, bir nevi içeride oluşturulan ‘Türk Üçgeni’ olarak isimlendirilmiş ve taçlandırılmıştır. Son günlerde, Türk üçgeninin, Dünyamız ve bölgemizin selameti açısından, küresel ölçekteki başkaca türevlerine de şahit olmaktayız!

Peki, Türk Üçgeni ne demektir? Türk üçgeninin tarihi süreci nereden gelmektedir? Türk Üçgeni;  Kare mekanlı bir tabanı kubbe ile kapatmak için kullanılan bir mimari tekniktir. Bu tekniği daha çok, Selçuklu dönemi eserlerinde görürüz. Kare kesitli bir yapının tepesini içten teğet kubbe ile kapatırken, kenarda kalan boşlukları eğimli üçgen şeklinde rendelemek suretiyle köşelerde sıfırlayarak uygulanır. Bina cephesine karşıdan bakıldığında yarım sekizgen üstüne kubbe gibi bir form görülür.  Türk mimarisinde dört köşe plandan kubbeye geçiş, üçgen tromplarla (köşe binisi) sağlanmıştır. Bu köşe binilerine mimaride “Türk üçgeni” denilmektedir. Türk üçgenini, günümüzde,  devletimiz ve milletimizin iç güvenliğini sağlayan, güvenlik kurumumuz, Polis teşkilatımızın logosu ve ambleminde müşahhas olarak görürüz!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti,  Afrika ve Orta Doğu’daki hamleleriyle,  Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu’nda stratejik bir üçgen oluşturmuştur!  Somali’deki Anadolu Kışlası ve Katar’daki TSK üslerin ardından, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın talebiyle, Sevakin Adası da Türkiye’ye tahsis edilmiş oldu.  Afrika’daki temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir’den Kızıldeniz kıyısında oldukça kötü halde olan Sevakin Adası’nın iyileştirilmesi için Türkiye Cumhuriyeti Devletine tahsis edilmesini talep etti!  Sudan devlet başkanı El Beşir ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteğine ‘tamam’ diyerek olumlu yanıt vermiş ve Sevakin Adası 94 yıl sonra tekrardan Türkiye Cumhuriyeti Devletine tahsis edildi.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ana muhalefeti ve muhalefeti ile birlikte, bu devletin bekası ve milletimizin de birliği adına, oluşturmuş oldukları ‘’Birlik veya Türk Üçgenine’’ karşılık, içeriden ve dışarıdan çok büyük saldırılara şahit olmaktayız. Neden ve nasıl olabilir?! Devletimizin sınırları dâhilinde, son günlerdeki siyaset arenasına yeni çıkan siyasi parti ve birlikler,  sıradan gelişmeler midir? Son günlerde, devletimizin çok acil ve önemli konularında açıklama yapmaktan çekinen, görmezden ve duymazdan gelenler, bugün öylesine mi açıklama ve karşı itirazlarda bulunmaktadır? Tüm bunlar günlük sıradan ve olağan siyasi gelişmeler midir? Yoksa Devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına, içeride oluşturulmuş olan;   Devleti, ana muhalefeti ve muhalefeti ile birlikteki ‘Türk Üçgeninde’  bir çatlak ve bir kaos meydana getirme girişimleri midir, tüm bu yaşadıklarımız? Sen ne zannediyordun ki?

 

Tarih Yaprakları Düşerken!

İnsanoğlu, doğumundan itibaren hep bir meşguliyet içinde bulunmaktadır. İnsanın bu meşguliyeti, hem kendisi, hem de toplum için bazen olumlu ve faydalı olsa da, bazen boş, gereksiz, faydasız, anlamsız ve malayani şeyler de olabilmektedir.  İnsanın yaratılışı, faydalı ve faydasız şeylerin seçimi ve ameliyesi olarak da bu fani âleme gönderilmemiş midir? Yoksa İnsan için ve özellikle de İman ehli Müslümanlar için bu Âlem ve bu geçici Dünya, sadece bir Oyun ve oynaştan mı ibarettir?  İnsan, boş ve kuru bir meşguliyet çerçevesinde günlerini de bir birini kovalamaktadır. İnsanoğlunun Dünyaya gelişinin bir anlam ve hesabı da olacaktır! Kendisine verilen sayılı ve belirli bir günü olan ömründe yapmış olduğu seçimleri ile baş başa kalacak ve bu seçimleri çerçevesinde de hesaba çekilecektir.!

Bugün, Müslüman birey ve kul için eski bir yılın bitip,  yeni bir takvim yılının başlamasından başkaca bir anlam ve önemi de yoktur. Müslümanın yılbaşı Hicri takvime göre,  Muharrem ayı ile başlar! Müslüman bireyin bu yeni takvim değişikliğine yükleyebileceği değişik ve başkaca bir anlam ve manası da yoktur!

Yeni takvim yılına girmek birey ve insan için yitirilen ve geçen yılın bir hesabını ve muhasebesini yapmaya da vesile olmasıdır. Birey, bir önceki yılda yapılması gerekenleri yapmış ve neleri de yapmadığının bir envanterini çıkarması demektir. İnsan her gün bir gelişim ve değişim zaviyesinde bulunmalıdır. Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) efendimizin de her daim iman ehlinin kulaklarında küpe olması gereken şu ifadeleri çok manidar değil midir? İki günü müsavi olan zarardadır.! Ne demektir, iki günü eşit veya müsavi olan insan!? İnsanın bu geçici alemde bulunması ve sürekli olarak kendisini de bir gelişim ve değişime tabi tutması demek değil midir? Günler bir birini sadece aynı ve benzeri olarak mı kovalamalıdır? Bir değişim ve gelişme de olmalı mıdır? Hz. Peygamber ile tanışmadan, buluşmadan önceki sahabenin halinde olduğu gibi! İnsan için, mümin için her bir günü, Hz. Peygamber efendimiz ile bir ve beraber olduktan sonra, gökteki yıldızlar mesabesine de erişebilmektir, iki günü müsavi olmayan!  İman ehlinin günleri, sadece dünyalıklarını yığdığı, biriktirdiği ve saydığı günler de değildir! Kendisi için ne gibi güzel hasletlere eriştiği ve sahip olabildiğidir tüm mesele!

2017 yılı bitip ve yeni takvim yılı 2018’in bu ilk gününde,  tüm insanlık için, özellikle de dünyanın her bir bölgesindeki mazlum milletler için, Savaşların olmadığı, bir damla petrol için kanların dökülmediği, Barış, Huzur, Selamet, Esenlik ve Sağlık getirmesini, Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim. Tabii ki bireyin bu güzelliklere erişebilmesi için öncelikle bu yönde bir niyetinin olması ve fiil olarak da çalışması, gayret etmesi gerekmektedir! Sadece kuru bir dilek ve temennilerle bu hedef ve ideallere erişilemez!  Sadece dilek ve temennilerle olabilseydi, dünyanın yaratıldığı tarihten itibaren güllük ve gülistanlık içinde bulunması da gerekmez miydi? Dünya denen yerde, Güzellik ve Çirkinlik, Savaş ve Barış, Düşmanlık ve Kardeşlik, İyilik ve Kötülük, Zulüm ve Affetmek gibi hasletler olmadan yaşanması da mümkün değildir! Bu yönde olan her bir birey de olacaktır ve bu seçimleri ve tercihleri karşılığında da hesaba çekileceklerdir! Dünya sadece bir oyun, oynaş ve eğlenceden ibaret değildir! Bir hesabı ve de kitabı da mutlaka olacaktır, tüm yaptığımız ve işlediğimiz,  güzellikler ve kötülüklerin!

 

Yeni bir Dünya Kurulurken!

Yaşlı dünyamız, Küresel sistem veya düveli muazzama olarak tanımladığımız devletlerin, varlık ve hegemonyal konumlarının sürdürülebilirliği adına, her yüz yılda, yeni emperyal hedef ve hesapları çerçevesinde, yeniden bir paylaşım ve düzen kurmak için girişim ve planlara sahne olmaktadır. Bu hesaplar, çok eski zamanlarda, hedef ülkelere atadıkları kendi idareciler maharetiyle çok kolay bir şekilde yürütülüyordu! Son dönemde ise yine hedef ülkelerde, vekalet ve vesayet terör örgütleri üzerinden, iç savaş ve kaos çıkarılmakta, bu ülkeler de dış müdahaleye hazır bir konuma getirilmektedir! Dış müdahale demek, zaten, dolaylı bir şekilde hedef ülkelere konmak, konuşlanması olarak da ifade edebiliriz! Bölgemizde son yıllarda küresel sistemin kendi kurmuş oldukları terör örgütleri üzerinden yürütülen, asimetrik savaş neden yapılmaktadır? Bu savaşı nasıl kavramsallaştırabiliriz? Bu savaşı demokrasi, insanlık ve medeniyet adına nereye koyabiliriz? Bir anlamı da var mıdır? Küresel sistem varlığının devamı ve sömürü sistemi adına milyonlarca insanın ölmesinin, diğer bölgelere göç etmesinin de hiç bir anlamı olmayacaktır! Sadece çıkarları vardır ve önemlidir!

Dünya üzerindeki paylaşımcı, kazan kazan mantaliteli ve 65 ülkenin de birlikte kalkınabilmesi için bir akıl veya bir sistem, dünyanın ucundan, diğer bir bölgesine, gemiler veya diğer çok maliyetli taşıma sistemlerine alternatif olarak,  daha kolay ve ucuz bir şekilde mal transferi ve taşımacılığı için yeni bir proje olan, tarihi eski ipek yolunu,  yeni bir kuşak ve bir yol projesi olarak hayata geçirmek için hazırlıklar ve çalışmalara başlanmıştır. Bir kuşak ve bir yol projesinin akıl ve yürütücülüğünü yapan, hayata geçmesi için de yol güzergâhında çok büyük çalışmalar, yatırımlar ve sıkıntılara göğüs geren, bu 65 ülkenin dışında kalanlar, kendileri ve emperyalist varlıkları adına çok büyük bir tehdit olarak algılamaktadır! Bir yol ve bir kuşak projensin ana güzergâhındaki ülkelerde meydana gelen, son 15 yıl içerisindeki darbeler ve dış müdahaleler neden oluyor, anladın mı? Bu darbe ve dış müdahaleler sıradan olaylar mıdır?  Tüm bu saldırı ve operasyonlar, yüz yıllık plan, hesap ve hegemonya varlıkları çerçevesinde yapılan girişimlerdir!

ABD başkanı Trump’ın Kudüs çıkışı ve akabinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkalığında İslam İşbirliği Örgütünü İstanbul’da acil olarak toplantıya çağırması! Bu toplantıda alınan Kudüs kararını da, Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna taşıması ve buradaki oylama, tüm dünya halklarına ve bizlere, dünya üzerinde yaşanmakta olan bir gerçeği, büyük güçler adına da büyük gerilim,  varlık ve yokluk savaşını ifade etmektedir. Bu savaşın adı nedir? Bu nasıl bir savaştır? Kimler taraf, kimle karşı taraftadır? Savaşın adını net bir şekilde tanımlayabilirsek, olayları, tarafları ve gelişmeleri de daha net bir şekilde okuyabiliriz!  Bin yıllık tarihi İpek yolu,  yeni Bir yol ve bir kuşak projesinin ana güzergahındaki birlikte kalkınma projesinin 65 ülkesi bir blok ve birlik oluşturma girişimlerine de sahne almaktadır! Bir yol ve bir kuşak projesinin karşı tarafında kimler veya hangi güçlü ülkeler bulunmaktadır? Bu birlikte kalkınma projesini de engelleme veya tamamen de kontrol ve denetimlerine almaya çalışan güç veya güçler kimlerdir? Bilmem anlatabildim mi?

Tarihi İpek yolu ve 65 ülkenin birlikte kalınması için planlanan,  Yeni Bir yol ve bir kuşak projesinin, ana güzergah ve merkez ülkesi, Anadolu diyarı Türkiye içinde ve çevresindeki ülkelerde neler yaşanmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan,  yıllardır unutulan, selam dahi verilmeyen gönül coğrafyamızdaki ülkeleri ve halklarını, neden ziyaret etmekte ve buralarda çok güzel ticari ve diğer anlaşmalara imza atmaktadır? Dün, Irak’ta, Suriye’de ne işimiz var diyenleri hatırlıyorsunuz, değil mi? Anladın mı şimdi neden Afrika’da’yız? Anladın mı şimdi neden dünyanın diğer bir ucundayız? Anladın mı şimdi neden bu ülkenin içinde yeni siyasi partiler ve liderler üretilmekte ve piyasaya sürülmektedir? Tarihi İpek yolu ve 65 ülkenin de birlikte kazan ve kalkınma projesi olan, yeni bir yol ve bir kuşak projesi istikrarlı ve güçlü bir Türkiye olmadan hayata geçmesi mümkün değildir! Anadolu diyarı, güzel ülkemizdeki ekonomi üzerinden ve terör saldırıları neden sadece bizim çevremizdeki ülkelerde ve bize yönelik olduğunu da kavrayabildin mi?  Bizler, tüm Türkiye vatandaşları olarak bir ve beraber, hep birlikte kardeş ve Türkiye olabilirsek, küresel güçler ve düveli muazzama,  bize sormadan, bilgimiz olmadan ve danışmadan, bu bölgede hiçbir operasyon yapamaz ve kendisine göre yeni bir dünya da kuramazlar! Anladın mı şimdi içeride ve bölgemizdeki meydana gelen tüm ekonomik ve terör saldırılarını?! Sıradan ve spontane olan  gelişmeler midir, tüm bunlar?! Hiç sanmıyorum!

 

Orta Doğu, Yeniden,  Paylaşıma Tabi Tutulurken!

Osmanlı İmparatorluğu sanayileşme ve gelişme hamlelerinde, dönemin devletleri ile rekabette geri kalması ve askeri olarak da zayıflaması,  yine dönemin güçlü devletleri ve düveli muazzama diye isimlendirdiklerimiz, Osmanlı kara parçası üzerindeki tüm zenginliklere erişebilmek ve ülkelerine de aktarabilmek için her türlü girişim, hesap ve saldırı planını gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırı planlarını da tabii ki tek başlarına ve sadece kendileri yapmamıştır! Her daim olduğu gibi içeriden işbirlikçiler böyle günler için hazır bir şekilde bekletilmiş ve zamanı gelince de sahaya sürülmüştür!  ABD Başkanı Trump’ın Kudüs ile ilgili açıklamalarının hemen ertesinde, bölgemizdeki uşak ve kukla devletler, anında devreye girmiş,  Türkiye Cumhuriyeti devletinin kadim tarihi,  kültürü ve Cumhurbaşkanımıza yönelik olarak saçmalıklarla dolu saldırıya geçmişlerdir. Bu saldırı ve açıklamalar spontane gelişmeler midir? Yoksa yüz yıllık planın ve hesapların tıkır tıkır işlemesi için yapılan güncel ayarlamalar mıdır?  Tabii ki bilemiyoruz! Tarih bunları da yazacaktır! Yüz yıl önceki yaşanmış gerçekleri de buraya kadar saklayabildikleri, tarihimizi ve kahramanlarını da yeni yeni öğrenmeye başladığımız gibi!

Birleşik Arap Emirlikleri isimli bir devlet veya adı üstünde emirlik, kimin veya kimlerin emrinde, emir kulu ise tabii ki bilemiyoruz!  Hizmet ettikleri yere ve güçlere bakılırsa, kimlerin kulu ve köpeği oldukları da aşikardır! 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi öncesi, bu aziz devlet ve asil milletimize karşı hainlik yapanlara vermiş oldukları yüklü miktarlardaki parasal destekleri de bir kenara not ediyor ve millet olarak da hiçbir zaman unutmuyoruz!  Birleşik Arap Emirlikleri Dış İşleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Fahrettin Paşa ile ilgili olarak yapmış olduğu paylaşım ve hezeyan dolu ifadelerine, siyasiler ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da çok büyük tepkisine sebebiyet vermiştir! Dış işleri bakanı, paylaşımında şu ifadelere yer veriyor; “1916 yılında Türk Fahri Paşa’nın Medinetü’l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam’dan İstanbul’a “Seferberlik” ilan ederek,  Medine’deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan’ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu.”   Kukla devlet Bakanının yapmış olduğu bu saçmalık, cehalet dolu açıklaması ve buna karşılık gelen tepkiler, Medine Müdafaası kahramanı ve Türk Kaplanı olarak bilinen ve tarihe geçen, Osmanlı generali Fahrettin Paşanın hayatının gündeme gelmesine! Askerleri ile birlikte kazanmış oldukları başarılar, zaferler ve bugüne kadar da tarih kitaplarımızda hiçbir zaman da yer alamayan, okutulmayan gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına! Bu aziz devlet ve mübarek vatan için toprağa düşmüş, isimleri unutulmuş binlerce vatan evladımızın da yâd edilmesinde de vesile olmuştur. Allah bu vatan için toprağa düşmüş tüm şehit ve geçmişlerimize Rahmet eylesin!

Peki, kimdir,  bu Medine Kahramanı, Fahrettin Paşa! Petrol sevdası ve dünyaya egemen olma hayalleri, İngilizlerin gözlerini Orta Doğu ve Medine’ye dikmesine neden olmuştur! İngiliz Ajanı Arabistanlı Lawrence, Suudi Arabistan’daki aşiretleri emirlik ve hilafet vaatleriyle kandırarak, Osmanlıya karşı ayaklanmalarına vesile olmuştur!   İngilizlerin desteğinde isyana girişen Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demir yolu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlatmıştır!  5- 6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırsalar da Fahrettin Paşa’nın almış olduğu tedbirler sayesinde başarısız olarak geri çekilmek zorunda kaldılar!  İngiliz uşakları Hicaz demir yoluna döşedikleri mayınları patlatarak Medine’ye ulaşımını engellemiş ve yardımların ulaşmamasıyla askerlerimizin cephaneleri tükenmiş, yemek sıkıntısı ve hastalıklar başlamıştı! Yemek sıkıntısının ciddi seviyelere çıktığı günlerde bir gün kılınan öğle namazının akabinde, hava kararmış ve bir çekirge fırtınası çıkmıştır! Çekirge fırtınası durduktan sonra Fahrettin Paşa, kürsüye çıkmış ve askerlerine şu müjdeyi vermiştir! Çekirgenin serçeden farkı yoktur, helaldir, temizdir ve askerlerim yiyebilirsiniz, bu bir mucizedir diyerek güçlü ve ayakta kalmanın yollarını tavsiye ve emir buyurmuştur! Tüm kuşatmalara rağmen Medine direniyor;  iki yıl yedi ay süren Medine Müdafaası sonrası, Fahrettin Paşa;  ‘Medine Müdafii’, ‘Türk Kaplanı’ ve “Çöl Kaplanı’ unvanı ile anılmasına vesile olmuştur!  Medine Kuşatmasından sonra, savaş esiri olarak önce 27 Ocak 1919 tarihinde Mısır, daha sonra da 5 Ağustos 1919 tarihinde Malta’ya sürgün edilmiştir!  9 Kasım 1921 tarihinde,  TBMM tarafından Kabil Büyük elçiliği’ne atanmış ve Türk – Afgan dostluğunun gelişmesinde çok önemli etkisi olmuştur! 1936 yılında korgeneral rütbesinde ordudan emekli olmuş ve 22 Kasım 1948 tarihinde vefat etmiştir.

ABD Başkanı Trump’ın Kudüs ve Orta doğuyu barut fıçısına çevirecek benzeri açıklamaları, küresel güçlerin de bölgemizdeki uşak ve emirliklerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kadim medeniyet tarihi ve Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik hezeyanlarla dolu açıklamalarını nasıl değerlendirmemiz gerekmektedir? Bu açıklamalar neyin ve nelerin dışa vurumudur? Küresel güçler veya günümüzün düveli muazzama olarak ifade ettiklerimizin, bölgemizdeki çıkarları zaviyesinden, bir sorun teşkil etmekte, kendileri veya uşakları maharetiyle saldırıya geçmişlerdir!  Türkiye Cumhuriyeti devleti, kadim medeniyeti, tarihi, kültürü, dini ve sosyolojik bağları,  gönül coğrafyasını hatırlaması ve buralarla dostluk ilişkilerini geliştirmesi, bölgemizi yüz yıllardır sömüren emperyalist güçlerin işine gelmemektedir! Sayın Cumhurbaşkanımızın her platformda ifade ettikleri,  bu asil milletin ve hassaten de Gönül Coğrafyamızdaki yüz yıllardır unuttuğumuz veya unutturulan kadim bağlarımızı canlı tutmakla Gönüllere girmeliyiz, açıklamaları, bölgemizdeki uşaklar, emirlikler ve ağababalarını çok rahatsız etmekte ve sıkıntıya da sokmaktadır! Anladın mı şimdi, maşaların  Fahrettin Paşa hezeyanlarını?! Anladın mı şimdi nereden çıktı bu Kudüs açıklamaları?! Bu günlerde küresel güçler ve bölgemizdeki uşaklarından buna benzer daha çok hezeyan dolu saçmalıklarına da şahit olabiliriz! Sadece Uyanık olalım! Sadece Bir ve Beraber olalım! Sadece biraz Aklımızı kullanalım! Sadece biraz Feraset sahibi olalım! Tüm bunlar bizde olduğu takdirde Başaramayacaklar,  Hedeflerine Ulaşamayacaklar, bizi Parçalayamayacaklar! Bölgemizdeki parça parça ettikleri, yine bu parçalanmış devletlerin tarihi tüm kaynak ve hatıratlarını da maşalar ve uşakları vasıtasıyla da nereye taşıdıklarını,  devlet ve milletlerin durumu ve konumuna bu asil milleti; Düşüremeyecekler,  Getiremeyecekler!