Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi!.

Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Büyük Şehir Belediyesi tarafından, Ankara yolu üzerinde hazineye devredilen 1.5 milyon metrekarelik alanın, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan onayı ile  Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi olarak tahsis edilmesi akabinde,  Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve emeği geçen tüm yetkililere teşekkürlerini takdim etti!. Konya’da daha önce temeli atılan ve 2020 yılında faaliyete geçmesi planlanan ASELSAN Konya Silah Sistemleri fabrikasının yanında bulunan bu alanın Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi ilan edilmesinin Konya sanayi ve üretime de büyük katkı sağlayacağını da vurguladı! Teknoloji Endüstri Bölgesi ile birlikte şehrimize nitelikli sanayi kuruluşlarının geleceği ve böylece Konya’nın üretimi için önemli bir AR – GE ve Teknolojiye sahip olacağını da sözlerine ekledi!. Gök Kubbede hoş bir Seda bırakabilmek gayesi ile emeği geçen herkese,  bir Konyalı olarak teşekkürlerimi sunarım!.

Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi

Peki, Endüstri bölgesi nedir ve nasıl kurulur?. Ülke ekonomisinin gelişmesi ve teknoloji transferini sağlamak, üretim ve istihdamı artırmak, yatırımları teşvik etmek, yabancı sermaye girişini artırmak ve Türk işçilerinin tasarruflarını Türkiye’de yatırıma yönlendirmek amacıyla, Bakanlık, kurum ve kuruluşların başvurusuna istinaden veya resen yer seçimi yapmak suretiyle, 4737 sayılı Kanun uyarınca, endüstri bölgelerinin kurulması önerisinde bulunabilir!  Bakanlığın önerisi üzerine, kurulca belirlenen yerlerde, Cumhurbaşkanı Endüstri bölgelerinin kurulmasına izin verebilir!  Endüstri bölgelerinin kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararları Resmi Gazetede yayımlanır! Endüstri bölgesi olarak belirlenen alanlar hiçbir şekilde başka amaçlarla kullanılamaz!


Türkiye’de daha önce kurulması planlanan Endüstri bölgeleri; Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin ilk özel endüstri bölgesi ilan edilen İzmir – Aliağa’daki Star Rafinerisinin ardından beş şehirde altı bölgeye daha aynı statü verilmiştir!. Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Bursa, İstanbul, Mardin, Balıkesir ve İzmir’de altı özel endüstri bölgesi ilan edildi!  Söz konusu bölgelerde toplam yatırım tutarının 3,7 milyar dolar olması planlanmaktadır!.  

Dünya’da Var olabilmek için Uzayda VAR olmalı!.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın onayı ile Konya’da kurulması planlanan Teknoloji Endüstri Bölgesinin genel durumunu şöyle izah edebiliriz!. Konya Teknoloji Endüstri Bölgesi ilan edilen bölgede; 700 milyon dolarlık yatırım gerçekleştirilmesi öngörülüyor!. Yürütülecek çalışmalarla 4 bin kişiye istihdam sağlaması hedefleniyor! Savunma, havacılık ve uzay sektörlerine yönelik çalışmaların yürütüleceği bölgede, platform dahil her türlü silah sistemi üzerinde çalışmalar yapılacak!. Bölge; Robot teknolojisi ve proses otomasyonu, yazılım ve kritik yazılım geliştirme, uydu teknolojileri, türbin teknolojileri, haberleşme, bilgi güvenliği teknolojileri, otonom ve yapay zeka uygulamaları, mikro ve nano teknolojiler, kaynak teknolojileri, kaplama teknolojileri, ileri tıp teknolojileri, test ve sertifikasyon faaliyetleri, havacılık taşıtları ve uzay araçları üretim ve tasarımı, insansız hava, kara, deniz aracı sistemleri, elektrikli, içten yanmalı, türbin motor ve motor parçaları üretimi, elektrik, elektronik, elektromekanik, mekanik alt sistem imalatı, optik ürün imalatı, havacılık endüstrisinde kullanılan kimyasalların imalatı gibi ileri teknolojili faaliyetlerin yürütüleceği bir teknoloji üssü haline gelmesi planlanmaktadır!.

Konya Teknoloji bölgesinin en önemli yatırımlarından birisi olan Savunma sanayinin 2016 yılında sergilemiş olduğu performans; Savunma firmalarının tüm savunma ve havacılık satışlarını içeren ve sektör büyüklüğü 5,968 milyar $’a ulaşmıştır. Geçmişte yalnızca 248 milyon $ olan savunma ve havacılık ihracatı, 2016 yılında yaklaşık sekiz kat büyüyerek 1,953 milyar $’a ulaşmıştır.  2002 yılında 66 savunma projesini yaklaşık % 80 dışa bağımlılık oranı ile yürütürken, geldiğimiz noktada % 65 in üzerinde yerlilik oranı ile proje sayısı yaklaşık 9 kat artarak 553’e ulaşmıştır.  2002 yılında yaklaşık 5,5 milyar $ bütçeli savunma projeleri yürütülürken, bugün itibari ile 8 kat bir artış ile 41,4 milyar $’lık proje hacmine ulaşılmıştır. İhale süreci devam eden projeler de göz önüne alındığında, bu miktarın 60 milyar $’ın üzerinde olacağı öngörülmektedir!

Konya Teknoloji bölgesinde planlanan ana yatırım alanlarından bir diğeri Havacılık ve Uzay sektörü faaliyetlerinde ki yeteneklerine göre ülkeleri; 1- Uzay Teknolojisine Dayanan Ürün Kullanamayan,   2- Uzay Teknolojisine Dayanan Ürün Kullanan,  3- Uzay Aracı İşleten, 4- Uzay Aracı Alt Sistemleri Geliştiren ve Üreten,  5- Uzay Aracı Geliştiren ve Üreten,  6- Uzaya Fırlatma Yapabilen,  7- Uzaya İnsan Gönderen, 8- Uzay İstasyonu Kuran ve İşleten olarak sınıflandırabiliriz!.. Türkiye; TÜRKSAT-1B uydusu ile 1994 yılından beri Uzay Aracı / Uydu İşleten 3.  grupta yer almaktadır. Ancak son 10 yıldaki atılımla, Türkiye’nin hem Uzay Aracı / Uydu Alt Sistemleri Geliştiren ve Üreten 4. Gruba, hem de Uzay Aracı / Uydu Geliştiren ve Üreten 5. grubuna girmiş olduğu görülmektedir. BİLSAT, İTÜpSAT, RASAT ve GÖKTÜRK-2 uyduları ve bunların birçok alt sistem ve bileşenlerinin yurt içinde geliştirilip, üretilmesi sayesinde, bu önemli seviyeye ulaştığı değerlendirilmektedir!

KONYA UZAY MEKİĞİ!…

Uydu fırlatma altyapısı kurulma ve fırlatıcıların geliştirilmesi sureti ile önemli bir seviye olan Uzaya Fırlatma Yapabilen 6. gruba ülkemizin dâhil olması önem arz etmektedir!.  Uydu fırlatma ve uzaya erişim yeteneğine sahip olma, uzay teknolojileri kapsamında kritik bir eşik olarak kabul görmektedir!. Uydu fırlatma yeteneğine sahip ülke sayısının az olması ve buna karşılık uydu fırlatmaya yönelik ciddi oranda talep bulunması dolayısı ile yörüngeye uydu fırlatma maliyetleri sürekli artış göstermektedir!.  Tüm bu nedenlerle, 6. grupta yer alan Uzaya Fırlatma Yapabilen ve üstündeki 7. ve 8. Yetenekler, üst teknoloji grubu ve bu yeteneklere sahip olan ülkeler kümesi de uzay teknolojilerin de ileri seviye grup olarak algılanmaktadır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Dünya’da Uzaya Fırlatma yapabilen, Uzaya insan gönderen ve Uzay İstasyonu kuran ve işleten olarak, tüm yerli ve milli stratejik plan ve projelerine, 15 Temmuz hain işgal kalkışması akabinde ağırlık vermeye başlamıştır!. Dünya devletleri hegemonya sıralamasında teknolojik üstünlük ve uzayda olmak  çok önemli bir konuma gelmiştir!. Teknoloji üretmeyen ve geliştirmeyen ülkeler diğer ülkelerin de sömürgesi durumuna düşecektir!.  Günümüz dünyası, tamamen teknoloji üreten ve tüketenler  olarak ikiye ayrılmıştır!. Artık savaşlar uzayda olacaktır!. Uzayda olmayan bir ülkenin Dünya’da varlığı da yok hükmünde olacaktır!. Adamlar boşuna mı Uzay Kuvvetler Komutanlığını kurmaktadır!. Peki, neden?!. Dünyadan uzaya fırlatma yapılabilen ve uzaya da belirli çıkış merkezleri bulunmaktadır!. Bu çıkışlar  harici herhangi bir bölgeden uzaya fırlatma yapamazsınız!. Konya,  sekiz asır önce dört adet uzay ve astronomi eğitim veren medreseleri ve dünyadan da uzaya çıkışı olan bir üs ve  merkezdir!. Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, Türk Devleti, Dünyadan Uzaya çıkış Konya Mekiğinin alt yapı çalışmalarına yönelik olarak, yerli ve milli Havacılık ve Uzay alt yapı çalışmalarına şehrimizde ağırlık vermeye başladığını düşünüyorum!.  

Yeni Dünya Sistematiğinde Kasılma ve Kırılmalar!.

İkinci dünya Savaşından sonra kurulan Soğuk Savaş düzeni, yarım asır  kadar devam etmiştir!. 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliğinin dağılması akabinde ki tek kutuplu bir ara dönem ve daha sonradan kurulmaya çalışılan çok kutuplu bir  yeni dünya düzen ve sistematiği!. Tabii ki bu yeni düzen öyle kolay bir şekilde  olmayacaktır!. Dünya hegemonya güç dengesinde yeni devlet ve bloklar zuhur etmeye başlamıştır!. Dünyanın ekonomik, askeri, nüfus  ve teknolojik olarak güç dengesi,  Asya ve Avrasya bölgesine kaymaktadır!. Dünyanın tüm yer altı zenginlikleri de bu bölgededir!.  Türk Devleti, Orta Doğu, Asya ve Afrika bölgesindeki tüm  zenginliklerin Avrupa’ya aktarılması noktasından merkez ülke konumundadır!. Türk Devleti, tarihi, kültürü, dini, sosyal ve gönül bağları ile bölgenin vazgeçilemez tek ülkesidir! Türk Devleti olmadan bu zenginlikler  Avrupa’ya ve dünyanın hiçbir bölgesine aktarılamaz!. 15 Temmuz hain işgal  kalkışması ile Türk Devleti jeo-stratejik konumundan kaynaklı olarak tamamen teslim alınmak istenmiştir!. Kadim Türk Devlet Aklının yeniden devreye girmesi ile birlikte tüm saldırılar ve işgal kalkışması, asil Türk Milleti tarafından bertaraf edilmiştir!. Çünkü Kadim Türk Devlet Aklı,  Devletin Bekası  ve Milletin Birliği zor durumu girdiği dönemlerde zuhur etmektedir!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, 17 – 25 Aralık süreci ile başlayan ve 15 Temmuz hain işgal kalkışmasından sonraki süreçte,  içerideki birlik ve beraberliğini güçlendirdiği ve  sağlama aldığı için, yüz yıl önce kendisinden zorla koparılan bölge halkları ile tarih, kültür ve  gönül  bağlarını güçlendirmeye başlamıştır!.  Bir asırdır zorla koparılan bölge ve parçalarda,  sorun ve sıkıntılar bitmemiştir!. Barış ve huzur da bu bölgelere hiçbir zaman gelmemiştir!. Bu gidişle bir yüz yıl daha  gelmeyecektir!. Yeni bir paradigmaya ihtiyaç vardır! Bu paradigmayı da dünyada  ancak Türk Devleti sağlayabilir!.  Peki, bu sorun ve sıkıntıyı bilimsel olarak nasıl ifade edebiliriz!.  Kesilip uzaklaştırılmış bir uzuvda hissedilen kasılma, yanma ve batma niteliğindeki ağrılara fantom ağrısı denir!. Kesilerek kaybedilmiş uzvun sanki yerinde duruyormuş gibi hissedilmesine fantom duyarlılığı, kesilen uzvun güdük bölgesinde oluşan ağrılara da güdük ağrısı adı verilmektedir! Kaybolan vücut parçasında görülen kronik bir ağrıdır!. Bu durum rahatsız edici olmayabilir fakat kişinin  hayatını tamamen olumsuz bir şekilde etkileyecektir!.  Yüz yıl önce ana gövdeden  koparılan tüm mazlum coğrafyada devam  eden sorun ve sıkıntılarda olduğu gibi!.

Türkiye; coğrafi olarak bir köprü, kültür bakımından bir merkez, ekonomik açıdan bir geçiş, stratejik ve jeopolitik zaviyeden de  bir kanat ülkesidir!. Türkiye;   jeo-politik ve jeo-stratejik konum ve durumundan kaynaklı olarak sürekli bir tehdide maruz kalmaktadır!. Bu tehdidi oluşturan veya oluşturacak olan güçler, hedeflerine ulaşmak için değişik yol ve yöntemler denemiş, tarihte olduğu gibi halen bugün de denenmeye devam etmektedir! Anadolu toprakları, üzerinde yaşamak için dün olduğu gibi bugün de çok güçlü olmayı gerektirir!. Bundan dolayı, Türkiye’nin en önemli hedefi, millî birlik, beraberlik ve bütünlüğünü korumak ve ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmektir!. Jeo-politik konumu gereği, her zaman küresel güçlerin hedefinde olan Türkiye, Anadolu’daki beka ve varlığını sürdürmek için milli birlik ve dış tehditlere karşı da savunmasını mutlaka güçlendirmelidir!. Türkiye’nin bekası, millî birlik ve bütünlüğü için gereken onurlu ve dik duruş, gereken her durum ve şartta gösterilmeli, millî menfaatlerimize zarar veren her şeye tereddütsüz tavır alınmalıdır! Bugün yapılmakta olan girişim, hamle, işbirlikleri  ve yatırımlar gibi!. Türkiye, toplumsal dayanışmayı sağlayıp, Jeo-politik, Jeo-kültürel ve Jeo-ekonomik özelliklerini sinerji oluşturacak bir şekilde kullanarak, yeniden kurguladığı medeniyet değerleri ile milli birlik ve milli bilinç gücü ile  taçlandırabilirse, merkez ülke konumunu kuvvetlendirir ve bölgesinde cazibe merkezi haline gelerek, yüz yıl önce zorla koparılan ve  fantom ağrısı çeken  tüm mazlum milletlerin, coğrafyanın  ve bölgenin de  umudu olmaya devam edecektir!.

ABD ve İRAN SAVAŞIN EŞİĞİNDE mi?!…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, Bekası uğruna ve yüz yıl önce koparılan bölgelerde ki, barış ve huzur adına,  işbirliği ve gönül bağlarını kuvvetlendirmeye başladıkça, içeriden ve dışarıdan aykırı sesler duymaya başladık!. Neden acaba?!. Yenidünya düzeni ve sistematiğinde, eski hegemonya güçler tarafından,  oyun kurucu ve masada olan bir Türk Devleti tasavvur edilmemektedir! Soğuk Savaş dönemlerinde olduğu gibi kontrol edilebilir ve denetlenebilir, sadece verilenlerle yetinen bir Türkiye planlanmaktadır! Bugün eski Türk Devletinden eser yoktur!. Bugün eski Türk devletindeki kullanışlı işbirlikçiler eli ile içeride sansasyonel olaylar da olamamaktadır!. Yani içeriyi karıştıramayanlar, sınırlarımız ve özellikle de,  11 Eylül ve Arap Baharı ile kaosa sürüklenen komşumuz ülkelerde,  Türk Devletini kutsal ve kızıl elma ülküsü hedeflerindeki yolculuğundan alıkoyma ya da pes ettirme hamlelerine şahit olmaktayız!. İçeriyi karıştıramayan ve kaosa sürükleyemeyenler, komşu ülkeleri yakıp – yıkmayı ve parçalamayı göze almıştır!. Libya ile varılan MEB ve askeri anlaşmalar akabinde bölgemiz ve komşu ülkelerde cereyan eden gelişmeler ve olayları nasıl okumalıyız?! Yeni dünya düzeni ve sistematiği Akdeniz ve özellikle de Doğu Akdeniz’de kurulacaktır!. Akdeniz’in de vazgeçilmez ülkesi Türk Devleti olduğuna göre!. Türk Devleti Akdeniz’de yok sayılamayacağına göre! İçeride  enerjimizi tüketemeyen, etnik ve mezhep kavgaları ile de birbirimizle uğraştırmayanlar, bölgemizdeki aparat eleman ve devletçikler vasıtası ile  suni gündem ve sansasyonel olaylar ile Türk Devletini meşgul etmeyi ve kızıl elma ülküsünden vazgeçirmeyi  hedeflemekteler!. Başaramayacaklar!. Türk Devletini,  Kızıl elma ülküsünden vazgeçiremeyecekler!. Türk Devleti ve Türk Milletine boyunduruk vuramayacaklar!. Çünkü, karşılarında, 10 bin yıllık bir Devlet geleneği ve hafızası olan Türk Devleti durmaktadır!. Muhatap oldukları Türk Devleti, bölgemizdeki yüz yıl önce  cetvelle çizilerek kurulmuş suni bir devletçik  ve millet değildir!. Kadim Türk Devlet Aklı her şeyin, özellikle de tüm  küresel ve emperyalist güçlerin  sinsi plan ve kirli oyunlarının  farkında ve idrakindedir!. Tüm duruş ve planlarını da, fantom ağrısı çeken bölgelere barış ve huzurun gelmesi,  Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü ile 2023 – 2053 ve 2071 vizyon ve  hedefleri doğrultusunda yapmaktadır!.

Dünya Savaşı Çıkar mı?!.

Geçtiğimiz günlerde, ABD, Uluslararası Bağdat Hava limanında,  Haşdi Şabi konvoyuna füze  saldırı düzenlemiş ve saldırıda, İran Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Örgütü Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi El Mühendis öldürüldü şeklindeki haberler sonrası,  eli kalem tutan veya mikrofon başına geçen herkes bir üçüncü dünya savaşının eşiğinde olduğumuza dair ifadeler ve açıklamalar ile içimizi karartmaya vesile olmuştur!. Peki, gerçekten tablo böyle midir?! Bir dünya savaşı çıkar mı?! Dünyayı yönetenler yeni bir dünya savaşı çıkması için  kıvılcım mı beklemektedir?! Tabii ki hiç sanmıyorum!. Dünya yeniden dizayn edilirken ve dünya sistematiği de yeniden kurulurken, yeni sistematiğe uyum sağlayamayan veya eski alışkanlıkları olan ve arıza çıkaran aktör ve oyuncular, oyun kurucu irade tarafından, oyun dışına itilmektedir! Aksi halde dünyada barış ve huzur sağlanamaz!. Dünyanın herhangi bir bölgesindeki,  sansasyonel  olay veya haber karşısındaki bakış açımız ve değerlendirmemiz, bu olay, kim veya kimlerin işine yarar şeklinde olmalıdır, diye düşünüyorum!.  Peki, şimdi soralım! Kasım Süleymani’nin öldürülmesi kim veya kimlerin işine yaramaktadır?! Bu olaydan kim veya kimler karlı çıkmaktadır!? Bugün itibari ile, İran halkı tüm ekonomik sorun ve sıkıntılarını  bir kenara bırakmış ve kenetlenmiştir!. ABD’de  Başkan Trump ise azil süreci yaşadığı bir dönemde ve  Bağdat elçiliğinin basılması sonrasında, içeride derin bir nefes almasına ve  seçimlere de  çok rahat bir şekilde gireceğini garanti altına aldığını, düşünüyorum!.

ABD Başkanı Trump Azil süreci ve 2020 Seçimleri!…

İran Devrim Muhafızları Kudus Komutanı Kasım Süleymani’yi öldüren, ABD ve Başkan Trump’ın genel durumuna bir bakalım!. ABD’de 2018’in Kasım ayında yapılan ara seçimlerin ardından Temsilciler Meclisinde Demokratların çoğunluğu ele geçirmesi, Trump’ın Kongre üzerindeki etkisini önemli ölçüde zayıflatmıştır!.  Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in yürüttüğü, toplamda 22 ay süren, Trump ve 2016 seçim kampanyası ekibinin Rusya ile gizli anlaşma yaptığı iddialarına yönelik soruşturmasının Trump aleyhine malzeme olmadan sonuçlanması,  Demokratları hayal kırıklığına uğratmıştır!  Mueller, Trump’ın Rusya ile gizli bir iş birliği yaptığını gösteren bir sonuca ulaşılamadığını da ifade etmiştir! Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’e, rakibi Joe Biden ve ailesini soruşturması durumunda ABD’nin ülkesine yardım edeceğini söylediğini iddia eden muhbir raporu azil soruşturmasının da fitilini ateşlemiştir!. Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, 24 Eylül’de, “ABD’nin ulusal güvenliğine zarar verdiği” ve “Başkanlık yeminine ihanet ettiği” gerekçesiyle Trump’a yönelik azil soruşturması başlatıldığını açıklamıştı!. Akadinde Trump yönetiminde yaprak dökümü sürmüştür!. Trump başkanlık görevinde üçüncü yılını bitirirken; Kabinede istifalar ve görevden almalar damgasını vurmuştur!  Trump yönetiminde ilk istifa, 7 Nisan 2019 tarihinde ABD İç Güvenlik Bakanı Kirstjen Nielsen’den ve Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders Haziran 2019 tarihinde görevinden ayrıldı. Çalışma Bakanı Alexander Acosta, 12 Temmuz 2019 tarihinde Trump kabinesine veda ederken ve  Orta Doğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt, 5 Eylül 2019 tarihinde görevinden ayrıldı!. Trump kabinesinde 2019’un en büyük ayrılık ise Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton cephesinden gelmiştir!. ABD’de Başkanlık seçimleri 3 Kasım 2020 tarihinde yapılacak!

İran’da Ekonomik sıkıntılar halkı sokaklara döktü!.

İran dini lideri tarafından yaşayan şehit olarak taltif edilen Kasım Süleymani ve ülkesinin genel durumu ise şöyledir!. İran’da benzin fiyatlarının bir günde yüzde 300 zamlanması ve  ekonomik sorunlarla mücadele eden halkın sokaklara dökülmesine sebebiyet vermiştir!.  Göstericiler birçok kentte petrol istasyonları, banka şubeleri ve polis araçlarını ateşe verirken, sosyal medyada, göstericiler arasında da ölen ve yaralananlar olduğuna dair paylaşımlar olmuştur!. Zam kararı, başkent Tahran başta olmak üzere Tebriz, Meşhed, Ahvaz, Sircan, İsfahan, Şiraz, Kum, Yezd, Kirmanşah ve Kereç gibi kentlerde tepkiyle karşılanmıştır!. Piyasada istikrar talebinde bulunan Tahran Büyük Çarşı esnafı  da kepenk kapatmıştır!. Tahran ve Tebriz üniversitelerinde öğrenciler hayat pahalılığını protesto etmiştir!.  ABD Dış işleri Bakanı Mike Pompeo,  devam eden gösterilere destek vererek,  İran halkının yanında olduğunu, bazı Avrupa Birliği ülkeleri de, Tahran yönetimine gösteri hakkına saygı göstermesi çağrısında bulunmuştur!. Devrim Muhafızları tarafından yapılan yazılı açıklamada ise, eylemlerin sona erdirilmesi istenmiş, aksi takdirde göstericilerin “devrimci yöntemlerin kullanılacağı sert bir müdahaleyle” karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunulmuştur!. İran halkının, sorunların çözümü ile ilgili muhafazakar ve reformist siyasetçilerden beklentilerinin kalmadığı,  ülkedeki huzur ve istikrarın bozulmasının etkileri, 21 Şubat 2020’de yapılacak olan genel  seçimlere katılımın da çok düşük olacağı  değerlendiriliyordu!.

İran dini lider tarafından Yaşayan Şehit ilan edilen; Kasım Süleymani!..

ABD tarafından Bağdat hava limanında öldürülen, İran Devrim Muhafızları Kudus Komutanı Kasım Süleymani kimdir?! Irak’ın başkenti Bağdat’ta ABD saldırısında ölen İranlı komutan Kasım Süleymani, Orta Doğuyu yakından takip eden herkes tarafından çok iyi bilinen bir isim!  Kasim Süleymani, ABD ile savaşan grupları komuta ederken, Irak’ta ABD ve İran arasındaki pazarlıklarda söz sahiplerinden biridir!. Kasim Süleymani, askeri kimliğinin yanında diplomat kimliğine de sahip bir komutan olarak öne çıkmaktadır!. Kasim Süleymani, Taliban’ın 1998’de Mezar-ı Şerif kentinde İranlı yedi diplomat ve bir gazeteciyi öldürmesi üzerine, doğrudan savaş yerine Taliban’a karşı mücadele eden Burhaneddin Rabbani’nin liderliğini yaptığı Kuzey İttifakı adlı gruba destek verilmesini sağlamıştır!. Süleymani, savaş sırasında Saddam Hüseyin’e karşı mücadele eden Iraklı Kürt liderlerle iyi ilişkiler kurmuştur!.  1991’deki Körfez Savaş’ında silahlı Şii gruplar ile ilişkiler geliştiren Süleymani, bu grupların ayaklanmasını organize etmiştir!  Saddam’ın 2003 yılında  ABD’nin Irak’ı işgali sonucu devrilmesinden sonra, ABD ordusuna karşı savaşan Şiileri perde arkasından yöneten Süleymani, bazı Sünni grupların da eğitim ve silahlandırılmasında rol almıştır!.  Lübnan’da Hizbullah ile çalışan Süleymani, 2006 tarihinde İsrail’in Hizbullah’ın bir İsrail askerini kaçırdığı gerekçesiyle Lübnan’a saldırması ile başlayan “33 Günlük Temmuz Savaşı’nda da Hizbullah’ın eğitim ve silahlandırılması sorumluluğunu da yürütmüştür!.  Süleymani’nin ülke içerisinde bulunan Hizbullah ve diğer Şii milis güçlerine sağladığı askeri strateji sayesinde Esed güçlerinin takviye edilmesi sağlamış, muhalifler tarafından ele geçirilen bazı şehirler ve kasabalar da yeniden rejimin kontrolüne geçmiştir!. Süleymani, Irak’ta terör örgütü DEAŞ’a karşı mücadele için kurulan Haşdi Şabi örgütünün kurulması ve yönetilmesinde de ön plandadır!. ABD’nin Haşdi Şabi üslerine saldırının ardından hafta başında ABD’nin Bağdat Büyük elçiliğini basan gruplar duvarlara “Kasım Süleymani liderimizdir” şeklinde yazılar  yazmıştır!.

Selçuk Üniversitesi Rektörlük Ataması!.

Son günlerde, şehrimizde  derin mahfil ve kulislerinde ki konuların  başında Selçuk Üniversitesi Rektörlük aday başvuruları ve rektörlük  ataması gelmektedir!.  Şehirdeki tüm güç ve denge grupları elbette ki kendilerine yakın bir ismin  Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından atanması beklenmektedir!. Bu konuda girişimleri de olmuştur!. Sayın Cumhurbaşkanımız,  bu tavassut girişimlerini  ne kadar dikkate alırsa!. Atanacak olan rektöre, belki işimiz düşer, ya da bir yakınımızı işe aldırabilir kaygıları ile!. Devlet, millet ve şehir sevdası ile değil yani!. Diğer netameli konuları buradan  zikretmek dahi istemiyorum!. Fakat 15 Temmuz hain işgal kalkışmasından sonraki süreçte  anlamakta ve uygulamada zorlanılan konu şurasıdır!. Karşımızda eski Türkiye yok! Eski alışkanlıkları olan bir Türk Devlet yönetimi ve Türk Devlet Aklı da kesinlikle yoktur!.  Dünya bu bölgede yüz yıl önce olduğu gibi yeniden dizayn edilirken!  Bu dizayn ve sistematik de  Türk Devleti olmadan kurulamayacağına göre!. İçerideki tüm atama ve kadrolar da yeni dönem ve yeni Türk Devlet yönetim sistemine uygun olmalıdır! Bizden hatırlatması!. Kimi çıkıyor, yok efendim, 80 rektör adayı var!. Kimi çıkıyor, yok efendim, 100 aday var!. SÜ rektörlük konusunda da Toto oynayan oynayana!.  Atış serbest!  SÜ rektörlük için 34 başvuru olduğu ve  halen rektör Mustafa Şahin hoca ile birlikte yirmi adayın YÖK tarafından mülakata çağırıldığı bilgisine eriştik!. Şimdiden atanacak olan rektör adayına, şehrimize, üniversitemize ve ülkemize hayırlara vesile olmasını dilerim!.

Selçuk Üniversitesi Rektörlük

Selçuk üniversitesinin kurulma aşmasında çekilen sıkıntılar ve bugünlere nasıl gelindiğine de kabaca şöyle bir bakalım!. Konya’da, 1962’de MEB’e bağlı olarak Selçuk Eğitim Enstitüsü ve Yüksek İslam Enstitüsü ile üniversiteye sahip olma yolunda ilk ciddi adım atılmıştır. Bu ilk adımın güçlendirilerek geliştirilmesi ise 1968’de Konya’da Üniversiteyi Kurma ve Yaşatma Derneği kurulmuş;  Mühendislik – Mimarlık Fakültesinin nüvesini teşkil eden Mühendislik – Mimarlık Yüksek Okulu kurulmuştur. Binası, dersliği, personeli ve bütçesi olmadığı halde Üniversiteyi Kurma ve Yaşatma Derneğinin gayretleri ile 1970 – 1971 yılında eğitim ve öğretim başlayan yüksek okul, 5 Temmuz 1971 tarih ve 1418 sayılı kanunun 9. maddesine istinaden Konya Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi unvanını almıştır.  Üniversitenin kuruluşuna hazırlık safhası teşkil eden bu üç okuldan daha etkin bir üniversiteye geçiş süreci ise 1975 yılında gerçekleşmiştir!. 11 Nisan 1975 ’te yürürlüğe giren ‘4 Üniversitenin Kurulması ile ilgili 1873 Sayılı Kanunla’ ülkemizde dört üniversitenin kurulması öngörülmüş ve Selçuk Üniversitesi de bu kanuna istinaden kurulmuştur. 1976 – 1977 eğitim-öğretim yılında Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi olmak üzere 2 fakülte, 7 bölüm, 327 öğrenci ve 2 kadrolu öğretim üyesi ile faaliyete geçen Selçuk Üniversitesi, 1982 yılına kadar kayda değer bir gelişme gösterememiştir.  Selçuk Üniversitesinin atılım yılı 1982 yılından sonra olmuştur!  Selçuk Üniversitesi 44 yıllık geçmişi,  24 Fakülte,  6 Enstitü,  22 MYO ve 5 Yüksek Okul, yaklaşık 40.000 lisans ve 20.000 ön lisans, 7.500 Yüksek Lisans ve Dr. Örencisi; 1.000 kadar öğretim üyesi ve 2.300 öğretim elemanı ile Türkiye’nin fiziki bakımdan en büyük Anadolu Üniversitesidir!.  Selçuk Üniversitesinin kurulduğu tarihten günümüze kadar gelen süreçteki rektör  ve uzmanlık alanları ise şöyledir!.  Ali Rıza Çetik;   Ziraat ve kurucu rektör 1975 – 1979.. Neşet Çağatay; Tarih,  1979 – 1981..  Mümün Köksoy;  Jeoloji,  1981 – 1982..  Erol Güngör;  Felsefe, 1982 – 1983..  Süleyman Kadayıfçılar;  Ziraat,  1983 – 1984..  Halil Cin;  Hukuk,  1984 – 1995..  Abdurrahman Kutlu;  Tıp,  1995 – 2003..  Süleyman Okudan;  Tıp,  2003 – 2011..  Hakkı Gökbel;  Tıp,  2011 – 2016..  Mustafa Şahin;  Tıp,  2016 ve rektörlük görevine  halen  devam ediyor!.  

Selçuk Üniversitesi Kampüsü

Selçuk Üniversitesinin ülkemiz ve dünya üniversiteleri arasındaki genel başarı durumu ve sıralaması da  şöyledir!. ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesinde yer alan University Ranking by Academic Performance (URAP) Araştırma Laboratuvarınca açıklanan, 2018 – 2019 Dünya Alan Sıralamasında, bilim alanlarına göre Selçuk Üniversitesi;  3 bilim alanında dünya sıralaması, 61 bilim alanı sıralamasına 36 üniversite ile listeye giren Türkiye, bu sayı ile Selçuk Üniversitesi 13. sıraya yerleşmiştir!.  URAP’ın yayınladığı listede alanlara göre üniversite sayısı, o alanda yayımlanan makale yoğunluklarına göre 50 ile 1000 arasında değişiyor! URAP alan sıralamalarında son 5 yılın akademik performansı değerlendirilmektedir!.  2018 – 2019 Dünya Alan Sıralamasında Bilim Alanlarına göre; Selçuk Üniversitesi; “Mühendislik” alanında  831. Sıra  ve Türkiye genelinde de 13. Sırada!. “Tıp ve Sağlık Bilimleri” alanında 830. Sırada  “Kimyasal Bilim” alanında 995. olarak listede yer almıştır!.  Ayrıca, Selçuk Üniversitesi öğrencileri tarafından  18 adet Patent, Faydalı model ve tasarım  başvurusu yapılmıştır!. İlaveten, Tekno-kent ve Teknoloji Transfer Ofisi programına da 493 öğrenci katılım sağlamıştır!. TÜBİTAK ve TEKNOFEST birincilik ve dereceleri saymıyorum!.

Dünya devletlerinin gelişmişlik düzeylerindeki ana kriter; askeri, ekonomik, nüfus ve teknolojik yatırım ve gelişmelerdir!. Günümüzde rekabet tamamen teknolojik araştırma ve geliştirme yatırımlarındadır!. Bu alanda geri kalmış bir ülke diğer gelişmiş ülkelerin sömürgesi konumuna düşecektir!. Üniversiteler  de bilim, araştırma ve geliştirme merkezleri olduğu!. 1200’lü yıllarda şehrimizde dört adet  uzay bilimleri ve astronomi eğitimi veren medresenin bulunduğu!.  Türk Devleti de dünyanın belirli çıkışlarından biri Konya’dan, kendi uzay mekiğini de  fırlatma plan ve çalışmalarını  yaptığı bir dönemde!.  Günümüzde ise küresel ve emperyalist güçler arasındaki savaş ve rekabet uzayda olduğu!. Uzayı da parsel parsel ettiklerine göre!. Uzayda her türlü maden ve enerji konularındaki araştırma ve geliştirme faaliyetleri de  yoğunluk kazandığı bir dönemde!. Uzay kuvvet komutanlıklarını da kurdukları bir zaman diliminde!. Dünyamızı da uzaydan kontrol ve denetim altına almak için birbirleri ile güç savaşı verdikleri bir dönemde!. Artık üniversitelerde şu kadar öğrenci, şu kadar yüzü ölçümü, bilmem şu kadar akademik  kadrosu ve her yıl şu kadar öğrenci mezun verdik şeklindeki sayısal rakamlar ile övünme dönemi bitmiştir!.  Başkaca yeni şeyler yapma ve yeni şeyler söyleme ve üretme dönemindeyiz!.  Çünkü dünya da eski dünya değil!. Dünyadaki rekabet,  bilimsel  araştırma  ve geliştirme üzerine yoğunlaştığı bir dönemde!. Üniversitelere atanacak olan  rektör adayları da, dünya da böyle bir rekabet  ve savaş ortamında, bu devlet ve millete olan borçları zaviyesinden, ben neredeyim ve neler yapabilirim – neler yapamam şeklinde, bir kez daha kendilerini check etmeleri, gerektiğini düşünüyorum!.

Akdeniz’deki Bilek Güreşi!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruduğu tarihten günümüze  ve Osmanlı İmparatorluk dönemlerine kadar indiğimizde, göreceğimiz ve karşılaşacağımız tablo,  her daim darbelerin olmasıdır!. Osmanlı ile birlikte toplamda bu topraklarda elliye yakın darbeye şahit oluyoruz!.  Peki, neden?!. Yerli ve Milli politikalar üreten ve geliştiren bir Türk Devleti istenmediği için olabilir mi?!.  Ya da bağımsız ve güçlü bir Türk Devleti istenmediği için olabilir mi?! Söz dinleyen ve verilenlerle yetinen!. Neden olmasın!. Yüz yıllık Cumhuriyet döneminde sayabileceğimiz en az on darbe vardır! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile dış destekli darbeler dönemi, içerideki işbirlikçiler mahareti ile teslimiyetle  tamamen kapatılmak istenmiştir!. 15 Temmuz hain karanlık gecede,  istiklal ve istikbaline âşık olan asil Türk Milleti, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında olduğu gibi işgal ve teslimiyet kalkışmasını sinesinde söndürmüştür! Ya Var olacaktık! Ya da bu topraklardan tamamen yok olup, silinip gidecektik!.  Asil Türk Milleti, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, binlerce yıl daha bu topraklarda güçlü bir şekilde  VAR olacağını, tüm dünya küresel ve emperyalist güçlerine, 15 Temmuz hain karanlık gece beyan etmiştir!.  Devlet Aklı zaten  Beka  dönemlerinde ortaya çıkmaktadır!.  

TÜRK Donanması

İkinci dünya savaşının galipleri tarafından kurulan Soğuk Savaş veya İki kutuplu dünya düzeni,  Sovyetler Birliğinin dağılması ile birlikte bozulmuştur!.  Ara bir tek kutuplu dönem ve yeniden kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeni ve sistematiği!.   Dünya halkları olarak, yeni dünya düzeni ve sistematiği kurulamaz ise çok sıkıntılar yaşar!. Son dönemde yaşadığımız tüm sıkıntılar da bu yeni dünya düzeni ve sistematiğinde ki taraf ve güçlerin bir birlerine el ense çekmesidir!. Veya diğer bir ifade ile Bilek Güreşi!. Çünkü yeni dünya düzeni ve sistematiği, tek kutuplu veya iki kutuplu olamaz ve sürdürülemez!. Dünya eski dünya değildir! Avrasya bölgesinde hegemonya güçler zuhur etmiştir!. Dünyanın ekonomik ve askeri  dengesi Doğuya kaymıştır!.  Avrasya ve Afrika bölgesinin  anahtar, merkez  ve sıklet ülkesi de Türk Devleti olduğuna göre!. Türk Devleti olmadan yeni dünya düzeni ve sistematiği asla kurulamaz!. Trük Devleti olmadan, yeni dünya düzeni ve sistematiğinin masası dahi kurulamayacağına göre!. Dünya küresel ve emperyalist güçleri arasındaki bilek güreşi bu bölgede ve Akdeniz’de cereyan etmektedir!.

Akdeniz’deki Küresel Savaş Gemileri

Peki, Bilek güreşi nedir? Bilek güreşinin genel özellikleri nelerdir? Bilek güreşi; erkekler arasındaki bir kapışmadan ibaret zannediyor olabiliriz! Aslında bilek güreşi, bir güç sporudur!  Uzaktan basit gözükse de, bilek güreşi güçle birlikte çok fazla teknik gerektiren bir spor!  Çünkü bilek güreşinde teknik, gücün çok daha ötesinde bir noktadadır!. Doğru tekniği doğru şekilde uyguladığımızda tahmin bile edemeyeceğiniz kişileri alt edebiliriz!. Bilek güreşi birçok insan tarafından “güce dayalı” diye değerlendirilen bir spor dalıdır!. Bu teknik ve taktikler bazen kendimizden çok daha güçlü birini yenmenizi sağlayabilir.  Kolumuzun gücünü makineler de ölçebilir!. Ancak bilek güreşi strateji içeren bir müsabakadır!. Bilek güreşi, genellikle taraflardan hangisinin fiziksel olarak daha üstün olduğunu belirlemek için yapılır! Ancak müsabakanın galibi her zaman daha güçlü olan taraf olmaz!. Gücün önemi büyük olmakla birlikte teknik de çok önemlidir!. Vücudunu nasıl kullanması gerektiğini bilen taraf önemli bir avantaj elde eder!   

Türk Donanması

15 Temmuz hain işgal kalkışmasından sonraki süreçte, devletin kılcalına kadar sızmış işbirlikçilerin temizlendiğini sürekli olarak vurguluyoruz! Bir anda olacak bir temizlik ve operasyon değildir! Zaman ve süreç alacaktır!. Türk Devletinin kalkınması ve gelişmesi adına,  atacağı her bir hamle ve adımdan öncelikli ve özellikle de küresel ve emperyalist güçler,  işbirlikçiler  mahareti ile haberdar oluyordu!. 15 Temmuz hain işgal kalkışma akabinde, devletin kılcalına sızmış işbirlikçilerin temizlenmesine karşı, belirli merkezlerden gelen ‘endişeliyiz’  ifadelerini bir kenara koyalım ve asla unutmayalım!. 15 Temmuz hain işgal  kalkışma akabinde, varlığımıza yönelik tehditlere karşı  başlayan askeri harekatları ve son dönemde ki, Türk Devletinin, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte giriştiği tüm askeri ve ekonomik hamleler,  küresel ve emperyalist güçlerin uykularını  kaçırmaktadır!. Daha önceki yazılarımızda sürekli olarak vurguladığımız,  yeni dünya düzeni ve sistematiği, bu bölgede kurulacaktır!. Dünyanın tüm  küresel ve emperyalist güçleri Akdeniz ve Doğu Akdeniz’dedir!.  Bilek güreşi de bu bölgede olacaktır!. Hem de Türk Devleti ve diğerleri şeklinde! Yüz yıl önce yedi düvel ile olduğu gibi!. Bu bölgenin, tarihi, sosyal, kültürel, dini ve gönül bağları olan  tek ülkesi de Türk Devleti olduğuna göre!. Türk Devleti  olmadan bu bölgelerde adım atamazlar!. Türk Devleti olmadan bu bölgede yeni dünya düzenine yönelik masa dahi kurulamaz!. Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, Anadolu’da bin yıl daha var olabilmek için, kalkınma hamlelerini bir bir atmaktadır!. Türk Devleti, Beka, İstiklal ve İstikbali uğruna, Kadim Türk Devlet Aklının denetim ve yönlendirmesi ile, 2023 – 2053 ve 2071 hedef ve vizyonuna kilitlenmiştir!. Yeni dönemin güçlü ve kalkınmış ülkesi Türk Devleti olacaktır!. Yeter ki seksen milyon yüz yıl önce olduğu gibi  tek bilek ve tek yürek olalım!.

Yeni Dünya Sistematiği Akdeniz’de Kuruluyor!.

Yenidünya düzeni ve  sistematiği,  özelikle Akdeniz ve Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Avrasya bölgesinde kurulacaktır!. Bu bölgenin,   tarihi, kültürel, sosyal ve dini yönden bağları ve bağlantıları olan tek ülkesi Türk Devletidir!.  Türk Devleti ve Türk Milleti, bölgenin gönül bağları da,  olan tek ülkesidir!. Bu bölgelerde Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan hareket edemezler!. Belirli bir süreliğine sadece sömürü yapabilirler!. Bölge insanlarına sadece zulüm ve katliam yaparlar!. Zulüm ile de  sonsuza kadar abad olunamayacağına göre!. Türk devlet yönetimi ve medeniyetinin ana karakteri, insanı yaşat ki devlet yaşasın! İnsan olmadan, Millet ve Devlet olunamayacağına göre!. Dünyamız,  bir üçüncü dünya savaşına doğru bölgemizde ve özellikle de Akdeniz’de sürüklenirken!. Akdeniz’de sınırı olmayan devletlerin  yüzlerce savaş gemisinin ne işi var ki?! 15 Temmuz hain işgal kalkışmasından sonraki süreçte, Türk Devletinin bekası adına, Kadim Türk Devlet Aklı ve hafızası yeniden devreye girmiştir!. Aksi halde, Türk devleti olarak, bölgede hiçbir etkiniz ve varlığınız  kalmayacaktır!. Aksi halde Türk Devletini Anadolu’ya hapsederler!. Yenidünya düzeni ve sistematiği de Türk Devletinin içinde yer almadığı  ve  masada olmadığı bir düzlemde  de kurulamayacağına göre!.

Türkiye ve Libya MEB Mutabakatı

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip  Erdoğan’ın daveti üzerine Türkiye’ye gelen, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyinin  Türk asıllı Başkanı Fayiz Es-Serrac; Türkiye ve  Libya ile deniz yetki alanları sınırlandırması anlaşması yaparak Doğu Akdeniz’de  önemli bir adım atılmıştır!. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti, Türkiye ile 27 Kasım da imzalanan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırasını onaylamıştır! Türkiye ile Libya arasında güvenlik ve askeri işbirliği mutabakatına ilişkin teklif TBMM Dışişleri Komisyonunda görüşülerek oy çokluğuyla kabul edilmiş ve TBMM genel kuruluna sevk edilmiştir!. Mutabakat, Uluslar arası arenada, Türkiye’nin Libya’ya asker gönderip göndermeyeceği tartışmalarını da beraberinde getirmiş ve çok yakında Türk askeri, bölgenin barış ve huzuru adına, Libya’da konuşlanacaktır!. Libya  devrik lideri  Kaddafi’nin ölmeden önce ki şu sözlerinin de çok manidar ve dikkate değer olduğunu düşünüyorum!. Evlatlarım! Bana yaptığınız haramdır! Siz günah işliyorsunuz! Ben sizin babanızım, bu olamaz, haram nedir bilmiyorsunuz!. 2011 tarihinde, Kaddafi’nin devrilmesinin ardından iç savaşa sürüklenen Libya, BM’nin de tanıdığı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ülkenin doğusunda Hafter komutanlığındaki Libya Ulusal Ordusu desteğiyle kontrolü elinde bulunduran Tobruk merkezli hükümet arasında bölünmüş durumdadır! Doğudaki hükümet; Fransa, Rusya, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenirken!. İtalya, Türkiye ve Katar Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek veriyor!

TRABLUSGARB

Türk Devleti ve Libya Ulusal Mutabakat Hükumeti arasında yapılan, münhasır ekonomik bölge, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, güvenlik ve askeri işbirliği anlaşması,  küresel ve emperyalist çeteler ile içerideki işbirlikçilerin de  uykularının kaçmasına sebebiyet vermiştir!. Libya ile varılan mutabakat akabinde gelen seslere neler demeli ve nasıl okumalı?! Ya da size neler oluyor ki?! Libya ya da eski ismi ile Trablusgarb kadim bir Türk toprağıdır!. 1551 tarihinde Osmanlı egemenliğine giren Trablusgarp, 1864 tarihinde vilayete dönüştürülmüş ve  1877 tarihinde ‘de başkente bağlı ancak bağımsız bir sancak haline gelmiştir!. Osmanlı İmparatorluğu, bu dönemde,   siyasi, askeri ve ekonomik olarak zor günler ve büyük bir karışıklık içinde bulunuyordu!. Avrupa ülkeleri 19. yüzyıla geldiğimizde, yani sanayi devrimi alabildiğine hızlandığında, çok daha yakın bir coğrafya da kendilerine sömürü alanı buldular! Burası da Afrika bölgesidir! Afrika’nın da kapısı Libya ve Tunus olduğuna göre!. İtalya’nın ham madde arayışlarına girmesi ve Osmanlı’nın Trablusgarp’ı koruyacak gücünün kalmaması savaşın ana nedenleri arasında yer almaktadır!. İtalyanlar, 29 Eylül 1911’de Trablusgarp ve Bin gazi’yi ele geçirmek için Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir!.  Ancak aralarında, Mustafa Kemal’in de bulunduğu Türk subaylarının öncülük yaptığı direniş hareketi ile karşılaştılar! İngiliz ve Fransız hükümetlerinin desteğini arkasına alan İtalya, saldırıya Adriyatik Denizi’nde bulunan Osmanlı gemilerini batırarak başladı! 30 Eylül 1911’de asıl hedefleri Trablusgarp’a yöneldiler!. Mustafa Kemal önderliğindeki Osmanlı güçleri, ellerindeki eski silahlar ile şehri savunma da başarılı olamadı! İtalya, 5 Ekim’de Trablusgarp’ı ele geçirdi, 18 Ekim’de Derne ve 20 Ekim’de Bingazi’ye asker çıkardılar! Tam da o günlerde Balkanlar karışmış, Karadağ’ın 8 Ekim 1912’de Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmesiyle Balkan Savaşları başlamıştır!.. Patlak veren yeni savaşlar, Osmanlı İmparatorluğu ve  İtalya arasında  18 Ekim 1912’de Uşi Antlaşması imzalanmıştır!.

MAVİ VATAN

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan;  Hiç kimse bizi dışlama, kıyılarımıza hapsetme ve ekonomik çıkarlarımızı gasp etme niyetiyle karşımıza gelmesin! KKTC ve Libya ile başlattığımız süreçlerden vazgeçersek, bize denize girecek kıyı ve olta atacak sahil bile bırakmayacaklar!  Büyük Türkiye hayalimiz adım adım gerçekleşiyor! Türk Devleti,  Mavi Vatan Akdeniz’in yanı sıra Atlantik’ten Arap ve Hint Okyanus’una kadar her coğrafyada etkin harekat icra etmeye hazır olma yolunda yürüyor ve yürüyecektir, sözleri ve vurgularının arka planında, kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü ve 2023 – 2053 ve 2071  hedefleri ve vizyonunu görmekteyiz!.  

Doğu Türkistan’da Neler Oluyor?!..

Haber siteleri ve sosyal medyada, Doğu Türkistan, Sincan Özerk bölgesi veya diğer bir ifade ile Uygur Türklerinin yaşadığı bölgeden gelen haber, görsel ve videolar ile içimiz kararmaktadır!.  Bir insan veya devlet  böyle bir zulüm ve işkenceleri nasıl yapabilir?! Bunu yapana insan denir mi?! Böyle bir çağ da hem de! Peki, neler oluyor Doğu Türkistan’da?!  Dünyanın hegemonya, küresel  ve emperyalist güçleri, insan ölümleri ve işkence görüntüleri  üzerinden birbirlerine mesaj mı vermektedir?! Zaten, günümüzün emperyalist güçlerinin geçmişi bu konudaki sicilleri çok da temiz değildir!. Ya da yine dünyanın hegemonya, küresel  ve emperyalist güçleri ve  istihbarat örgütleri üzerinden,  yeni dünya düzenindeki  sıklet ve denge merkez ülkesi Türk Devletine mesaj vermek ya da yanlarına  çekebilmek için Türk ve Müslüman katliamları  ve işkenceleri dünyaya servis  mi edilmektedir?! Yenidünya düzeni Türk Devleti olmadan kurulamayacağına göre! Yenidünya sistematiği de Türk Devletinin onay vermediği bir şekilde sürdürülemeyeceğine göre! Yeni dünya düzeni ve sistematiği de Orta Doğu ve Avrasya bölgesinde kurulacağına göre!. Yeni dünya düzeni ve sistematiğinde Türk Devleti ile birlikte hareket eden güç, artık yüz yıl daha dünyanın  hegemonya gücü olarak devam edeceğine ve diğer tarafın da saf dışı olacağına, küresel ve emperyalist bir güç olarak da bir  yüz yıl daha var olamayacağına göre!. Şimdi bu haber ve görsellere bir kez daha bakmayı ve ona göre okuma yapmayı tavsiye ederim!. Aslında bizim insanımız dünyadaki gelişmelere diyalektik zaviyeden okuma yapmayı uzun bir dönemdir kaybetti!. Peki, diyalektik, diyalektik okuma ve düşünce nedir?! Ya da yaratılışın gereği tez, antitez ve sentezi unuttu!. Peki, tez, antitez ve sentez nedir?!. İşte bu sebeplerden kaynaklı,  böyle milletler, medya elinde olan küresel ve emperyalist güçler tarafından , sürü gibi bir o yana bir bu yana savruluyor ve yönlendiriyor!.

Peki, Doğu Türkistan, Sincan Özerk bölgesi ya da Uygur Türklerinin  yaşadığı bölgenin tarihine kabaca bir bakalım!. Tarihte bu bölgede neler olmuştur?! Asya Hun; tarihte bilinen ilk Türk devleti ve Orta Asya’da yaşayan Türk boylarını bir araya getirerek, siyasi birliği sağlamıştır. Mete Han zamanında Hun İmparatorluğu; Sibirya, Çin Denizi, Japon Denizi ve Hazar Denizi arasında kalan topraklara hâkim olmuştur. Mete Hanın ölümünden sonra, yaşanan karmaşalar nedeniyle devlet, Doğu ve Batı Hun İmparatorluğu olmak üzere ikiye bölünmüştür.  Hun İmparatorluğunun zayıflaması ve dağılmasından sonra 552 yılında Türk boyları arasında hâkimiyet sağlanarak, tarihte Türk adı ile ilk defa, Göktürk Devleti kurulmuştur. Göktürk Devletinin kuruluşunda yer alan Uygurlar, 7. asırda zayıflamaya başlayan Göktürklere karşı başlatılan boyların isyanında başı çekmiştir!.Uygur Devleti de Kırgızlar tarafından 840 yılında yıkılmıştır. Tekrar toparlanan Uygurlar, Turfan Uygur Devlet’ini kurmuştur! 13. yüzyılda ortaya çıkan Cengiz Han, bütün Moğol boylarını bir araya getirerek tarihte görülen en büyük istilalardan birini gerçekleştirmiş, 3 ile 6 milyon insanın katledildiği bu istila hareketinden Uygurlar da, diğer devletler gibi etkilenmiştir!. Cengiz Hanın 1209 – 1234 yılları arasında giriştiği Orta Asya ve Çin’i istila etme hareketinde geçiş yeri olan ve İpek Yolunu kontrol etmek isteyen Moğollar, Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir!. Moğollar, bölgede yaşayan Uygurlara ve diğer Türk boylarına sistematik katliam uygulayarak, Orta Asya veya  Çin’e göçe mecbur etmiştir!. Moğol istilası Çin, Orta Asya, Yakın Doğu ve Doğu Avrupa’nın etnik ve kültürel yapısının yeniden şekillenmesinde önemli rol oynamıştır! Moğol İmparatorluğunun parçalanmasından sonra rahat bir nefes alan Uygurlar tekrar Doğu Türkistan’a göç etmiştir!.

Doğu Türkistan, Sincan Özerk Bölgesi ya da Uygur Türklerinin yaşadığı bölge,  nüfus, jeo – politik ve jeo – stratejik konum ve durumunu da şöyle izah edebiliriz! Dünya küresel ve emperyalist güçlerinin gözü neden bu bölgededir?! Kirli ve sinsi plan nedir?!.  Orta Asya’da yaklaşık 1,6 milyon kilometrekarelik geniş bir alana sahip ve yüz ölçümü Türkiye’nin iki katı kadardır! Komşuları kuzeyde Rusya, batıda Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güney batıda Afganistan, güneyde Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda Çin, kuzey doğu da ise Moğolistan’dır. Nüfusu yaklaşık 45 milyon, nüfusun yüzde 45’i Uygurlardan, geri kalanı da Müslüman Kazak, Kırgız, Özbek, Tacik ve Çinlilerden oluşmaktadır. Türkistan ismi Farsça kökenli ve Türklerin yaşadığı yer anlamına gelir.  Tarihsel olarak, Çin’i yabancı istilalara karşı koruyan tampon bölge görevi görmüştür. Uzak Doğu ile Avrupa ve Asya’yı, Sibirya ile Güney Asya’yı bağlayan yolların kavşağında olan Doğu Türkistan, jeopolitik konum ve sahip olduğu zengin petrol, doğal gaz,  altın, gümüş, kömür ve uranyum rezervleri gibi yeraltı kaynakları ile sadece bölgenin değil, küresel ve emperyalist güçlerin de dikkatini çekmektedir! Günümüzde ise doğu – batı enerji ulaşımı açısından stratejik bir öneme sahip olan Uygur Bölgesi, Çin’in Kuşak – Yol Projesinin hayata geçebilmesi için bağlantı noktası konumundadır!

Doğu Türkistan ve Uygur Türklerinin yaşadığı bölgelerde ki katliam ve işkenceleri de şu şekilde ifade edebiliriz!. Çin milliyetçiliği ve Mao’nun uyguladığı asimilasyon ve katliam programı günümüzde halen devam etmektedir. Sert bir tutumla dinlere ve diğer ideolojilere karşı savaş açan Mao, 1949 – 1972 yılları arasında, toplam 35 milyondan fazla Müslüman Doğu Türkistanlıyı katlettiği düşünülüyor!. Mao dönemi ile başlayan Çin toplumunu top yekun dönüştürmeyi amaçlayan politikalar Doğu Türkistan’da sert bir şekilde uygulanmaktadır!. Başörtüsü, sakal, dini kitap aşırılık olarak değerlendirilerek, yurt dışına gönderilen bir mesaj bile hapis ve aylarca sürecek işkence nedeni olmaktadır! Çin, tek hakim kültür olmak istemesinden kaynaklanan bu baskı ve asimilasyon hareketi yerel dillerin, kültürlerin yok edilmesine, dini inanç ve ibadetlerin yasaklanmasına, din adamlarının saldırıya uğramasına kadar varmaktadır!. Günümüzde ise Çin’in hürriyetinden alıkoyarak kamplarda ” işkence ve zulüm ile dönüştürdüğü ” yaklaşık 3 milyondan fazla Doğu Türkistanlı olduğu tahmin ediliyor! Ölüm ve kayıpların ne olduğu ise bilinmiyor!.

Direniş & Diriliş Eri Mevlana ve Türk Devlet Aklı!.

Hz. Mevlana’nın 746. Vefa temalı Vuslat yıl dönümü etkinlikleri şehrimizde büyük bir coşku ve katılım ile kutlandı!. Hz. Mevlâna’yı, hiçbir kutsalın ve insanî değerin dikkate alınmadığı büyük yıkım dönemlerinde, ”diriliş ve direniş eri” olarak görüyoruz!.  Ölümün, zulmün, kılıcın ve kanın hükümran olduğu böyle bir çağda, ayağa kalkan ve direnen  Hz. Mevlâna; İnsanlığı, yeniden Hakka, iyiliğe, güzelliğe, merhamete, umuda ve aşka çağırmaktadır!. Hz. Pir’in eserleri ve sözlerinden, insanlığın karanlığa  doğru sürüklenmekte olduğu bir dönemde, insanlık adına, bir pay ve bir hisse kapmak için şehrimize,  yurt içi ve yurt dışından, akın akın geden insanlara şahit olduk!.   Her gelen tabii ki niyeti ve kısmeti kadar kabını doldurup gidecektir!.  Programda emeği geçen tüm yetkilileri ve perde arkasındaki kahramanları  tebrik ederim!.

Alp Eren ve Horasan Erleri

Hz. Mevlana’nın Konya’ya geldiği tarih ve döneme kabaca  baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır!: Hz. Pir, yedi asır önce babasıyla Belh’ten kalkıp bu mübarek ve bereketli şehir, beldeyi muhayyere, Konya’ya yerleşti!. Yaşadığı dönemde Anadolu, Batıdan Haçlı ve  Doğudan Moğol saldırılarıyla sarsılıyordu!. Peki, günümüzde yaşadıklarımızdan bir farkı var mıdır?! Bugün ise içerideki işbirlikçileri de devrededir! Hz. Mevlâna’yı hiçbir kutsalın ve insanî değerin dikkate alınmadığı büyük yıkım dönemlerinde, insanlığı yeniden Hakka, iyiliğe, güzelliğe, merhamete, umuda ve aşka çağırmaktadır!. İslam’ın diriltici memba-ı Kuranı Kerim’den hareketle, Mesnevî formuyla yapılan bu çağrı da irfan, hikmet, edebiyat, tıp ve döneminin diğer bilim bahçelerinin meyvelerini görürüz!. Onun sözleri, insanı akıl ve ruhun değişik açılarından sarıp sarmalar! Onun sözleri, insanı, çok boyutlu sevinç, coşku, cezbe, hüzün, kanlı gözyaşı katlarına da indirip çıkartır!  Düşünen, akleden, seven insanlar onun büyük bahçesinde gezmeyi sürdürüyor!  Küresel çağdaş Haçlı ve Moğollar bugün de değişik yıkımlara imza atmakla meşguldür! Anadolu ve Balkanların ruhunu mayalayan Alp Eren ve Horasan erleri, kurucu bilgeler Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayram Veli, Mevlâna Celaleddin ve  bizi bir arada tutan şey;  anlamını Kuran’dan ve onun içerdiği yüksek bilinç ve ruhtan alan bu değerler manzumesi, asil Türk Milletinin kötülüğe ve zulme alışmasını  mümkün kılmıyor!. İnsanın insana kulluğunu reddediyor!  Azgınlık, haksızlık ve kötülüğe bağlı bütün tavır ve tutumları reddediyor! Çünkü Türk;  Adalet ve Hakikat ehli ve mazlum milletlerin  de hamisi demektir!.

Bir   Diriliş ve Direniş Eri  Hz. Mevlana ve  Anadolu ve Balkanların mayalanmasına önderlik eden kurucu bilgelerde, çok büyük bir akıl ve özellikle de kadim  Türk  Devlet Aklını görüyoruz!. Peki, nedir Devlet Aklı?! Devlet Aklı;  Devleti bir bütün olarak yönetmeye ilişkin, belirli bir yönetim anlayışı ve siyasi tutumu ifade eder!  Devlet aklının öngördüğü siyaset ve yönetim anlayışı, devlet merkezli bir zihniyete ve devletçi bir tutuma işaret etmektedir.  Kavram olarak modern dönemde siyasi lügat içine girmiş ve modern devlet içerisinde daha belirgin bir biçimde kurumsallaşmış olmakla birlikte, bir zihniyet, bir yaklaşım ve bir ruh olarak devletin tarihsel kökeni kadar kadimdir! Başka bir ifadeyle, Devlet Aklı, devletin genel ve değişmeyen ruhuna ve özüne ilişkin olup zaman ve mekân bakımından evrensel bir duruştur!. Bu zihniyet ve yaklaşım, devleti bizatihi bir amaç ve yüce değer olarak görmekte ve onun selametine ve muhafazasına mutlak öncelik tanımakta ve bu çerçevede siyasal eylem ve yöntemleri belirlemektedir! Yani Devlet Aklı, devletin varlığı ve gücünü korumaya yönelik yapılması gerekeni söylemekte ve bunun araçlarının bilgisine ilişkindir! Devletin korunmasına yönelik gerekli olan araçların ve yöntemlerin belirlenmesinde devlet aklının mihmandarlığı da zorunluluklar oluşturmaktadır! Temel amacı varlığı ve meşruiyetini de bizatihi varlığından alan devlet, bu amaç çerçevesinde zaruretleri de yine kendisi tayin etmektedir. Devlet aklı, devletin kendisi ve gerektirdikleriyle,  kurulması, geliştirilmesi ve özellikle korunması,  devleti yönetme sanatının bilgisiyle ilgilidir. Türkiye’nin geleneksel devlet anlayışının temelinde “devlet aklı” felsefesi yatmaktadır. Dolayısıyla siyasi sistemin amacı, her halükarda bu yüce devletin varlık ve bekasını sağlamak ve korumaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihsel olarak köklü ve kadim bir geleneğe dayanan bir devlet olduğundan, devlet aklı da köklü bir tarihe dayanmaktadır!

Hz. Pir Mesnevinin ön sözünde;  Mesnevi, hakikate ulaşmak ve Allah’ın sırlarına agah olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur! Allah’ın en büyük şaşmaz şeriatı, hakikate giden nurlu yoludur. Mesnevi imanlılar şifa, imansızlara hasrettir, diyor!   Yine;  Hz. Mevlana ruh kökü ve sözlerinde ki manayı aramak ve anlamak isteyenlere;  Ben sağ olduğum müddetçe Kuranın kölesiyim.  Ben Muhammed muhtarın yolunun tozuyum. Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse, ben ondan da bizarım, o sözlerden de bizarım, buyurmaktadır!.

Peki, dün batıdan Haçlı ve doğudan da Moğollar, Türk Milleti ve  Anadolu’ya saldırıya geçenlerin akınları devam etmekte midir?!  Elbette ki çok değişik formatta devam etmektedir? Hem de içerideki işbirlikçileri mahareti ile! Son dönemde siyaset ve ekonomide  yaşadıklarımıza neler demeli?! 17 – 25 Aralık süreci ile başlayan ve  15 Temmuz hain işgal ve teslim kalkışmasını nasıl okumalıyız?! Hz. Pir’in yaşadığı dönemden bir farkı var mıdır?! Dün olduğu gibi kurucu irade bilge liderler ve arkasındaki kadim Devlet Aklı,  zorunluluklar gereği,  devletin bekası adına stratejik ve taktik önlem ve tedbirleri almakta mıdır? Peki, günümüzün direniş ve diriliş erleri kimlerdir?!  Ya da ak sakallıları kimlerdir?! Siyasette bugün  yaşadıklarımızı nasıl değerlendirmeliyiz?! Siyasette yaşanan gelişmelerin arka planında  kadim Türk Devlet Aklı var mıdır?! Olmalı mıdır?! Olmadığı takdirde neler olur?! Mademki;  Devlet Aklı;  Devletin korunmasına yönelik gerekli olan araçların ve yöntemlerin belirlenmesinde mihmandarlık etmektedir! Devlet Aklının temel amacı da her halükarda Türk Cumhuriyeti Devletinin ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde varlık ve bekasını sağlamak ve koruma altına almaktır!

Kartlar Yeniden Karıldı!

17 Aralık tarihinde,  Devlet erkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımları ile Hz. Mevlana’nın Sonsuz Yaratıcıya kavuşması ve Şeb-i Arus’un 745. Selam Vakti temalı, Vuslat yıl dönümü etkinliği çok büyük bir coşku ile anıldı.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu geceki hitaplarında; Bize düşen görev, medeniyetimizin Üç tasavvuru; kalbi selimi, zevki selimi ve aklı selimi,  kendi tarihimizde ve kendi geçmişimizde aramak, bulmak, yeniden yorumlamak ve geleceğe taşımaktır, ifadelerinin de çok manidar olduğunu düşünüyorum!

Yüce Allah, 745. Selam Vakti temalı programdaki tüm katılımcı ve izleyicilere Hz. Mevlanayı sadece anmakla değil,  onun felsefesini anlamak ve anlamlandırmayı, hayatımızın her bir safhasına da uygulamayı nasip etmesini niyaz ederim. Hz. Mevlana sadece anılmakla anlaşılmaz! Hz. Mevlana’nın felsefesi duru bir idrak, irfan ve yaşamakla ancak anlaşılabilir!  Alemlere Rahmet, Hz. Peygamber efendimizin yaşayan bir Kuran olduğu gibi!

Hz. Mevlanayı anma etkinlik ve program haftası her yıl olduğu gibi bu yıl da bilet yok, yer yok ve etkinliklerde salon boş şeklinde sohbet ve serzenişlerle şahit olmaktayız! Neden?

Hz. Mevlanayı anma etkinliklerinde üstün bir çalışma, gayret ve başarı sergileyen İl Kültür müdürü ve personeline de teşekkürlerimi sunarım. Peki, 17 Aralık gecesi yaşanan bilet yokluğu ve salonun hali pür melaline ne demeli?  Salonu doldurmak için sonradan yapılan atraksiyonlara ne demeli?!

Ak saçlı ihtiyar dostum,  anma etkinliklerinin ruhuna uygun bir şekilde törenlerin her gün olduğu gibi son gün de Mevlana Kültür merkezinde yapılması daha uygun olacaktır, dedi!

17 Aralık tarihinde tüm devlet erkanı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Konya’daki ziyaretleri hakkında,  Ak saçlı ihtiyar dost ile sohbetimiz, Konya’da artık siyaseten bazı şeyler eskisi gibi olmayacak

! Medyada ve meydanlarda siyaseten görmekte olduğumuz bazı aktörler oyuncu olmaktan çıkabilir, oyun dışına ve özellikle de figüran konumuna geçebilir! Teknik direktör veya oyun kurucu konumundaki devlet aklı, yeni aktörleri oyuna dahil edebilir ve yereldeki oyunda başrol aktör ve yan aktör konumdakiler de tamamen değişebilir, şeklinde bazı yorum ve tespitlerde bulundu.

Ak saçlı ihtiyar dostuma, nereden çıktı şimdi bunlar, hem de mahalli seçimler öncesi ve ne alakası var dediğimde, bir sade kahve söyle, sakin bir şekilde anlatayım, dedi!

Ak saçlı ihtiyar dostum, mademki, Hz. Mevlana’nın 745. Vuslat yıl dönümündeyiz! Hz. Mevlana, 1200’lü yıllardaki yaşanmışlıkları çerçevesinde ve böyle bir durumda ne gibi ifadeler, öneriler ve tespitlerde bulunmuş, kabaca inceleyelim, dedi!

Hz. Mevlana; Sen Hazret-i İsa’yı bırakmışsın da, onun bindiği eşeği beslemişsin, onu geliştirmişsin. Ey eşek huylu gafil! Bil ki irfan, Hz. İsa’nın nasibidir. Eşeğin, yani bedenin nasibi değildir. Eşeğin iniltisini duyarsın da, ona acırsın; bilmezsin ki, o eşek sana eşeklik ediyor! Sakın ha, eşeği kendi keyfine bırakma, yularını elinden salıverme. Çünkü o, yola değil, çayır tarafına gitmek ister. Sen bir an gaflete düşer de, nefis eşeğinin yularını bırakacak olursan, o çayırlığa yol alır gider. Eşek, hakikat yolunun düşmanıdır. Nefsani arzular çayırının sarhoşudur. O ne kadar çok sürücülerini, üstüne binenleri yere vurmuştur, öldürmüştür, diyor!

Ak saçlı ihtiyar dostum, Hz. Mevlana’nın Hz. İsa (as) ve eşek hikayenin devamında, Devlet aklını anlamayan, bilemeyen, okuyamayan ve devlet aklının iletişim mekanizmalarının da nasıl işlediğinden bihaber, yereldeki tüm aktör ve oyuncular mutlaka oyun dışı kalmak zorunda kalacaktır, dedi.

Devlet aklının ne olduğu ve nasıl işlediği, iletişim sistematiği de zaten ehlince malumdur!  Yani Ehline açıktır! Yığınların devlet aklı ile ilgili bir hesabı, ilgisi ve bilgisi olamaz!

Devlet aklının işleyişi ve sistematiğinin de yığınlarla bir işi olmaz! Adı üstünde ya yığındır, ya da sürü! Yığınlar ve sürü sadece bir çoban ile yönetilir ve güdülür! Ak saçlı ihtiyar dostumun son sözü kahvenin telvesi gibi dibe çökmüştü; Artık; SELÇUKLU KADİM BAŞKENTİ KONYA; Uğur İbrahim Altay’a, Uğur İbrahim ise KONYA’ya EMANETTİR!..

Hazreti Mevlana buyuruyor ki; Her gün bir yerden göçmek ne iyi,  Her gün bir yere konmak ne güzel! Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoş! Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait,  Şimdi yeni ŞEYLER söylemek lazım!..

Cennette Satılık Parsel!..

Bizim gibi muhafazakar ve din eksenli ülke ve toplumlarda, kalabalıklar, sürü be yığınları ancak ve ancak iki  dürtü ile kontrol ve denetim altına alabilirsiniz! Seçim meydanlarında  bugünlerde çokça görmeye alışık olduğumuz gibi! Bir parti üyesi diyor ki, Şu partiye oy verirsen cennet garanti altındadır! Bir diğeri de, bu partiye oy vermezsen, cehennemde yanarsın, helak olursun! Şu partiye oy verirsen asgari ücret ve emeklilere de şu kadar zam! Bu nasıl bir şeydir, Allah’ım! Kişi demokratik tercihini kullanmak sureti ile sadece bir oy kullanacak! Bunun din ile, cennet ile ve öbür alem, cennet ve cehennem ile ne ilgisi olabilir ki?! Ne demiştik! Kişi ve toplumları iki dürtü ile denetim ve  kontrol altına alabilir, özellikle de yönlendirmeye tabi tutabilirsiniz! Ve bunlardan bir tanesi Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisinin de birinci maddesi olan fiziksel ihtiyaçların tümü! Bir diğeri ise din eksenli konuşmalar, uyarılar, ihtarlar, ikazlar  ve  yönlendirmelerdir!

Toplumun büyük bir kısmı okumak, araştırmak ve sorgulamaktan da aciz olduğu için din konusunda, tabi  veya teslim oldukları bir alim, bir hoca veya bir akademisyen ne derse doğru sadece odur! Kalabalık ve yığınlar, bu konuda herhangi bir araştırma ve sorgulamaya girmeyi de düşünmezler! Ne de olsa bir alime ve bir hocaya teslimiyet çok kutsaldır! Neden diye soracak olursanız! Şu alim, şu hoca  veya  şu profesör böyle dedi şeklinde bir cevap ile karşılaşırsınız!  Peki, kardeşim senin bu hoca veya akademisyen bir yerlerin adamı olmasın?! Olabilir mi? Neden olmasın?! Tarih bunların canlı örnekleri ile dolu! Osmanlıyı parçalarken, Osmanlı hinterlandındaki imam, vaiz ve hocaları bir araştıralım ve bakalım, kimlermiş? Hangi dinden ve hangi nesepten, kimler ve hangi küresel güçler adına çalışıyorlarmış?! Peki, kardeşim Allah sana akıl vermiş, o hoca ve akademisyene de aynı aklı vermiş’! Allah’ın sana ve vermiş olduğu ve seni de sorumlu tuttuğu akıl çerçevesinde gönderdiği kitabı, Son Peygamberin hadisleri ve yaşantısını şöylece bir tefekkür ve tezekkür zaviyesinden bak, değerlendir ve  muhakeme yap,  doğru ve yanlış olduğuna da  kendin karar ver! Sorumlu olan sensin! Hesap verecek olan ve sorguya çekilecek olan da sadece sensin! Hoca, alim veya akademisyen ile birlikte aynı anda sorguya çekilmeyeceksin! Hayır bu çok zahmetli ve sıkıntılı bir yol ve yöntem! Ben aklımı ve ruhumu bir hacıya, bir hocaya, bir alime ve bir  akademisyene kiraya verir ve teslim eder, başkasına karışmam diyorsan, başkaca yapacak bir şey de yoktur! Allah yine de sana biraz akıl, biraz fikir, biraz feraset ve birazcık da  basiret versin, diyelim! 

Daha önceki yazılarımızda din konusu ve dini eğitim sistemimizdeki bir arıza ve sıkıtılar olduğundan dem vurmuştuk! Nasıl yani! Çocuk yaştaki gençlerimize din ve dini konular hakkında  neler öğretiyoruz? Şu kadar yardım edersen cennetten parsel, şu kadar zikir çekersen cennetten köşk, şu fakire yardım edersen cennetten villa, şeklinde devam eden bir Müslümanlık, dini ve İslami bir eğitim sistemi ve  algısı! Yani yardım etmediğin ve şu kadar da zikir çekmediğin  takdirde cennetten parsel yok! Peki bunlar doğru mudur? Tabii ki doğrudur ve haktır! Fakat mümin olmanın asli ve ön şartlarını da birazcık bilmek ve uygulamak gerekir! Nedir bunlar? İslam ve mümin olmanın öncelikle temel şartları,  öncelikle iyi bir insan olmak ve sonra da iman, amel ve ihlastır! Bunların her biri  birbirinin tamamlayan cüzüdür! İyi bir insan  ve İhlas olmadan yapılan amellerin hiçbir anlamı da olmayacaktır! İslam toplumu olarak geçinen İslam coğrafyasındaki toplumların haline kabaca bakar mısınız?! Kişi, insani ve imani noktada, özellikle de ihlas ve samimiyette sınıfta kalıyor, yapmış olduğu amel ve yardımlar ile cennettin yedinci katından köşkler satın aldığını veya alabileceğini zannediyor! Beyler! Yapmayın Allah aşkına! Ehlince malum olduğu üzere, Hz. Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde; İnsanlar helak oldu, ancak alimler kurtuldu! Alimler de helak oldu ancak, ilmiyle amel edenler kurtuldu! İlmiyle amel edenler de helak oldu, ancak ihlas sahibi olanlar kurtuldu! İhlas sahibi olanlar da büyük bir tehlike içindedirler, buyurmaktadır! Nasıl yani dediğinizi de duyar gibiyim! Bu hadis insanın korku ve ümit dengesini muhafaza etmesine vesile olmaktadır.  İnsanın amellerine güvenmesine bir set çekmekte ve Allah’ın rızası ve inayeti olmadan hiç bir şeyin insanı kurtaramayacağını bildirmektedir. İman varsa Ümit vardır! İslam alemi ise sadece korku içindedir!Peki, neyin, nelerin ve ne korkusudur, bunlar? Dünyalık, makam, mevki, mal, mülk, para, kadın, güç ve iktidarlarını da  sadece kaybetme korkusu! 

Ak Saçlı ve Ak sakallı ihtiyar dostum, sohbetimize kenar köşede dinlemekte iken vakur bir şekilde ayağa kalktı ve müdahil oldu. Yunus ne güzel buyurmuş, dedi! Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil! Yetmiş iki millet dahi, Elin yüzün yunmaz değil!. Eeeee!  Bu ne şimdi dediğinizi de duyar gibiyim! Bizler her gün beş vakit camiye gidiyoruz! Bizler her gün kuşluk, evvabin ve teheccüd namazlarını da kaçırmıyoruz! Fakir ve fukaraya da artıklarımızdan yardımlarımızı da yapıyoruz! Her yıl sürekli olarak umre ve hacca da gidiyoruz! Her yıl ramazan orucumuzu tutar ve nisap miktarındaki yardımlarımızı da aksatmadan veriyoruz! Her yıl ramazan ayında eş ve dostlarımızla birlikte otuz gün iftar ve sahuru da birlikte yapıyoruz! Bu iftar ve sahurlardaki artıkları da fakir ve fukaraya ulaştırıyoruz!  Zekatlarımızı da artık mal ve eskilerimizden ihtiyaç sahiplerini kırmak, incitmek, ezmek  ve dökmek suretiyle de veriyoruz! Daha ne olsun canım! Bu nasıl bir din, bir Müslümanlık ve bir Mümin olmak şartlarıdır! Müslüman ve Mümin olmayı biraz  zorlaştırıyorsunuz, dediğinizi de duyar gibiyim! Ne diyordu Yunus; Bir GÖNÜL KIRDIN ise KILDIĞIN NAMAZ değil! Yetmiş iki Millet, ELİN YÜZÜN YUMAZ değil!