TENMAK – NADİR TOPRAK Elementi ve Enerji de Bağımlılığın Azaltılması!

Bir önceki yazımızda vurguladığımız; Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Milli Enerji ve Maden Politikaları çerçevesinde; Yerli enerji üretiminin artırılması ile enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve enerji arz güvenliğinin sağlanması; kaliteli ve kesintisiz enerji temini gerçekleştirilerek ve ülkenin refah seviyesinin yükseltilmesi! Yıllardan beri, ülkenin kronik bir sorunu haline gelen, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ile arz güvenliğine bağlı risklerin minimize edilmesi öngörülmekte, olduğuna yönelik yatırım ve projeler hakkında bir yazı kaleme almıştık!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde,  Kabine Toplantısı sonrasında; Türkiye’nin nadir element sahalarından Eskişehir Beylikova’nın dünyanın Çin’den sonraki ikinci büyük rezerv alanı olduğunu! Burada ilk etapta, yıllık 1200 ton cevher işleyecek üretim tesisi kuracaklarını açıklaması,  Nadir Element nedir ve özellikle de Savunma Sanayi ve diğer alanlarda ki kullanımı gibi sorular ve cevaplar, kamuoyu tarafından hem merak edilmiş ve hem de araştırması trend topic bir konu olmuştur!  

Nadir toprak elementleri; lantanitlerle birlikte itriyum ve skandiyum elementlerinin oluşturduğu bir grubu kapsamaktadır! Lantanitler atom numaraları 57 den 71’e kadar olan ve kimyasal olarak benzer elementlerin oluşturduğu bir gruptur! Atom numarası 39 olan itriyum ve atom numarası 21 olan skandiyum da lantanitlerle benzer kimyasal özellikleri nadir toprak elementlerinin içine dâhil edilmiştir! Yerkabuğunda diğer minerallere oranla daha fazla bulunmadıklarından dolayı bu ismi almıştır!

Türk Devleti; Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK), 4 ve 57 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile 2020 yılında kurulmuştur! Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ve Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü’nü bünyesine alan Kurum; enerji, maden, iyonlaştırıcı radyasyon, parçacık hızlandırıcıları ve nükleer teknoloji alanlarında faaliyetlerini yürütmektedir!

Ülkemizin rekabet gücünü artırmak ve sürekli kılmak amacıyla faaliyet alanları kapsamında yeni ürünler üretmeyi, var olanları geliştirmeyi ve dünya lideri yapmayı görev kabul eden TENMAK; bilimsel araştırmalar yapmakta ve yaptırmakta, bu araştırmaları koordine etmekte, teşvik etmekte ve destek vermektedir!

Merkezi Ankara’da bulunan TENMAK bünyesinde, Nükleer Enerji Araştırma Enstitüsü, Bor Araştırma Enstitüsü, Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü, Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü, Enerji Araştırma Enstitüsü Kurumun görevlerini yerine getirebilmesi için gerek duyulan koordinatörlükler, teknoloji transfer ofisleri, araştırma geliştirme merkezleri, eğitim ve bilgilendirme merkezleri ile diğer birimler bulunmaktadır!

İleri Teknolojinin Vazgeçilemez Stratejik Hammadde Kaynağı olan nadir toprak elementlerinin ülkemizde bilinen cevherleşme sahalarının bilimsel yöntemlerle incelenmesi! Cevherleşmelerin oluşum mekanizmalarının ortaya konulması! Jeolojik/jeodinamik modellerin geliştirilmesi ve bu bilgiler ışığında potansiyel olabilecek sahaların araştırılmasını sağlamak!

​Mevcut cevherleşme sahalarından temin edilecek örnek ve minerallerden ekonomik ve çevreye zarar vermeyen kimyasal yöntemlerle nadir toprak elementlerinin kazanılması ve zenginleştirilmesi üzerine bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmak!

Zenginleştirilecek olan nadir toprak elementlerinin metalürjik çalışmalarda kullanılmasına ve yüksek katma değerli yeni ürünlerin geliştirilmesine katkı sağlamak!

2023 ve sonraki ulusal hedefler kapsamında arttırılması planlanan ileri teknolojik faaliyetler için ihtiyaç duyulacak kritik öneme sahip hammadde kaynağının araştırılmasına ilaveten geleceğe yönelik üretim stratejilerinin oluşturulması ve rasyonel ekonomik politikalarının belirlenmesine destek vermek!

​Nadir toprak elementlerinin uluslararası politikalar üzerinde var olan stratejik gücü ve günümüzde sürekli değişen dış politika dengeleri göz önüne alınarak, ülkemizin gelecekte dışa bağımlı olmadan kendi hammadde ihtiyacını karşılayabilmesine bilimsel katkıda bulunmak, şeklinde ifade edebiliriz!!

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Eskişehir’in dünyada tarihe geçen bir keşifle karşı karşıya olduğunu,  2011’de başlayan çalışmalarda, toplam 6 yıl içerisinde 125 bin 193 metre sondaj yapılmıştır!  59 bin 121 numune sahadan toplanmıştır!  Bunların analizleri yapılmış ve analizler sonucunda da 694 milyon ton nadir toprak elementi keşfi gerçekleştirilmiştir!  Bu keşifle dünyanın en büyük ikinci rezerv sahasıdır, şeklinde açıklamalarda bulundu!

Bakan Dönmez; Nadir elementlerin dünyada nadiren bulunmasından dolayı her zaman değerli olduğunu ve son derece değerli elementler!  Dünyanın her yerinde bulunmadığı için de bunlara erişim o kadar kolay değildir! Son derece stratejik ve teknolojik ürünlerde kullanılan;  Havacılık, savunma ve uzay sanayiin yanı sıra tıp sanayii olmak üzere birçok alanda az ya da çok miktarda olmakla birlikte kullanılan ürünler, olduğunu vurguladı!

Eskişehir ili Beylikova ilçesinde, 694 milyon ton nadir toprak elementi rezervi keşfedilmiştir!  17 farklı toprak elementinin bulunduğu rezerv, dünyada Çin’in 800 milyon tonluk rezervinin ardından ikinci en büyük rezerv olduğu!  Nadir toprak elementleri, fiber optikten uydu haberleşmesine, akıllı füzelerden yakıt hücrelerine kadar 20’den fazla alanda kullanılmaktadır! 

TÜRKİYE; Milli Enerji ve Maden Politikası!

Türkiye, geçtiğimiz 20 yılda, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeler arasında enerji talebinin en hızlı arttığı ülkedir!

Türkiye; elektrik ve doğalgaz talep artışında Çin’den sonra dünyada ikinci sırada gelmektedir!

Dünyada ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık % 60’ına komşu bir bölgede yer alan Türkiye, bölgesindeki en büyük doğal gaz ve elektrik pazarlarından biri haline gelmiştir!

Türkiye, enerji talebini karşılamakta yaklaşık % 74 oranında dışa bağımlıdır! Türkiye’nin enerji stratejisinin çok yönlü yapısı ve enerjide dışa bağımlılığı, bu alanda uluslararası ilişkilerin önemini artırmaktadır!

  • Türkiye; Enerji arz güvenliğini güçlendirmek için güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesini sağlamak ana hedeflerinden biridir!
  • Bölgesel ve küresel enerji güvenliğine katkıda bulunmayı ve enerjide bölgesel ticaret merkezi olmayı hedeflemektedir!

Türkiye’nin enerji stratejisinin uluslararası boyutunu oluşturan temel unsurlar şunlardır!

  • Artan talep ve dışa bağımlılığı dikkate alarak, petrol ve doğal gazın tedarikinde güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesini sağlamak!
  • Bölgesel ve küresel enerji güvenliğine katkıda bulunmak!
  • Enerjide bölgesel ticaret merkezi olmak!
  • Enerji zincirinin her aşamasında sürdürülebilir kalkınma bağlamında sosyal ve çevresel etkileri dikkate almak!
  • Yerli ve yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını artırmak!
  • Nükleeri enerji sepetine dâhil etmek!

Türkiye, son on beş yıllık süreç içerisinde birçok alanda hızlı bir dönüşüm gerçekleştirmiştir! Enerji alanında hayata geçirilen projeler, konulan hedefler ve geliştirilen politikalar ile büyüme ve kalkınma noktasında bir üst lige çıkmayı hedeflemektedir!

Türk Devleti; bu doğrultuda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından, 6 Nisan 2017 tarihinde;  “ Milli Enerji ve Maden Politikasını” ilerleyen döneme yönelik enerji vizyonu ortaya koyması açısından son derece önemlidir!

Türkiye; Enerjinin üretiminden tüketimine, dağıtımından iletimine birçok alanında ilerleme ve gelişmeyi amaç edinen bu politika ile içinde bulunduğu değişim ve dönüşümü istikrarlı bir şekilde devam ettirmeyi hedeflemektedir!

Türkiye; Milli Enerji ve Maden Politikası, bu amaçla gündeme gelmiş ve ortaya attığı stratejilerle,  küresel enerji piyasalarındaki konumunu sağlamlaştırmak adına programlanmıştır!

Bu stratejiler; arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa başlıkları altında toplanmaktadır! Bu politikaların hayata geçirilmesi ile şu hususlara dikkat çekilmektedir!  

  • Enerji odaklı cari açığın düşürülmesi ve enerji sektörünün gelişmesine paralel olarak istihdam artışı sağlayarak güçlü bir ekonomik yapı oluşturulması sonucunda yüksek GSYH’ye ulaşılması amaçlanmaktadır!
  • Yerli enerji üretiminin artırılması ile enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve enerji arz güvenliğinin sağlanmasıyla kaliteli ve kesintisiz enerji temini gerçekleştirilerek ülkenin refah seviyesinin yükseltilmesi hedeflenmektedir!
  • Türkiye’nin yıllardan beri kronik bir sorunu haline gelen enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ile arz güvenliğine bağlı risklerin minimize edilmesi öngörülmektedir!  

Konya TEKNİK Üniversite REKTÖR Ataması!

Konya Teknik Üniversitesinin alt yapısını oluşturmak adına; Konya ili, Selçuklu İlçesi, Dikilitaş Mahallesindeki bazı taşınmazlar ve üzerindeki varlıkların, ” Selçuk Üniversitesi Sanayi Kampus Sahası ” olarak kullanılması ve tahsis nedeninin tapu siciline şerh edilmesi kaydıyla,  4046 sayılı kanunun 2/i maddesine istinaden, Bila-bedel Maliye Hazinesine devredilmesine ilişkin, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun (ÖYK)  28 Aralık 2016 tarihli kararıyla, toplamda; beş adadan oluşan yaklaşık 900 Bin metrekare taşınmazların Selçuk Üniversitesi’ne tahsis işlemi gerçekleştirilmiştir!  Bu karar Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 10.02.2017 tarihinde Selçuk üniversitesi rektörlüğüne bildirilmiştir!

2016 yılı Ocak ayı Konya İl Koordinasyon Kurulu Toplantısında, kente yeni bir üniversitenin kazandırılması ve adının da mutlaka Konya Teknik Üniversitesi olması vurgulanmıştır!  Selçuk Üniversitesinde; Doksan bin öğrencinin yaklaşık Yirmi bini teknik fakültelerde okuyan öğrenci olduğu,  bu proje sayesinde, Konya sanayisinin ihtiyacı olan bilimsel birikimi sanayinin ayağına götürmek planlanmıştır!

Üniversite Sanayi işbirliği çerçevesinde,  Selçuk Üniversitesi bünyesinde devam eden yaklaşık Yirmi bin öğrencisi bulunan;  Mühendislik Fakültesi, Mimarlık Fakültesi ve Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, 8 Mayıs 2018 tarih ve 30425 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7141 sayılı kanunun yedinci maddesiyle 2809 sayılı kanuna eklenen Ek Madde – 179 ile kuruluşu tamamlanmış olan Konya Teknik Üniversitesine devir olmuştur!

Konya Teknik Üniversitesi kurucu rektörü Prof. Dr. Babür Özçelik; hem dünya standartlarında eğitim verecek bir üniversite ve hem de öğrencinin refahını sağlayacak bir kampüs arazisi belirlemek için çalışmalarının olduğunu!  İlk olarak, Organize Sanayi bölgesinde olabileceğini, ikinci olarak da Meram Dutlu kırı mevkiinde bir yere baktıklarını!

Özelleştirme İdaresi tarafından TEKNİK ÜNİVERSİTE KAMPÜS ALANI olarak daha önceden Selçuk Üniversitesine devri yapılan,  Organize Sanayi bölgesindeki arazide su çıktığı ve zeminin de sağlam olmadığı yönündeki raporlar çerçevesinde, başka bir yer konusunda beş kişilik bir komisyon kurduklarını, rektörlük ataması yapıldıktan sonraki süreçte ve üniversite KAMPÜS yer sorularına yönelik,  kamuoyundaki sorulara cevaplar niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur!

Hafızalarımızı tazelemek adına, yapmış olduğum mezkûr açıklamalardan sonra, Konya Teknik Üniversitesine, Eylül ayında yapılması planlanan rektörlük atamasına matuf, yerel siyaset ve akademik kulislerde, neler konuşulduğunu, kamuoyunu bilgilendirmek babından bir yazı kaleme almak üzerimize bir borç olmuştur!

Konya Teknik Üniversitesi rektörü Babür Özçelik,  kurucu rektörlük akabinde, ikinci dönemde de yeniden atanabilmek için Ankara ve yerel siyasette kulis çalışmalarını yürütmektedir! Babür hoca, Konyalı olmaması ve yerel dinamikleri de bilememesinden,  yerel dinamikleri de çok iyi bilen ve okuyan bir EKİP KURAMADIĞINDAN; kurucu rektörlük sürecinde, almış olduğu bazı karar ve uygulamalarından kaynaklı, üniversite akademik çevresinde eleştirilmektedir! Üniversite bünyesinde ki akademik camia, mezkûr karar ve uygulamalardan kaynaklı, hem çok rahatsız ve hem de huzursuz bir durumdadır!

Babür hoca; Özellikle ve öncelikle; Organize sanayi bölgesindeki, beş parselden oluşan arsanın, sadece bir parselinin ( tahmini 200 bin metre kare ) üniversite bünyesinde kalması ve diğer dört parselinin de  ( tahmini 700 bin metre kare )  yerel yönetime, bir AVM karşılığında devir edilmesi!

Selçuk Üniversitesi rektörlük binasının kampüs içine taşınması akabinde, merkezde ki tarihi binasının Konya Teknik Üniversitesine tahsis edilmesi ve bu binanın da yine yerel yönetime terk edilmesinden kaynaklı, üniversite bünyesindeki akademisyenler arasında, çok ağır ve ciddi eleştirilere maruz kalmaktadır!

Babür hocanın dört yıllık kurucu rektörlük sürecinde;  Konya Necmettin Erbakan Üniversitesinde olduğu gibi Bila-bedel devri yapılan, Organize Sanayi bölgesinde ki arsaya, üniversite sanayi işbirliği çerçevesinde, öğrencilerin de sanayi ile kolay bir şekilde erişim ve iletişim sağlayabileceği,  yeni ve çok modern bir Kampüs inşası yapılabileceği de akademik camiadaki eleştiriler arasındadır!

Konya Teknik Üniversite rektörlük adaylığı konusunda, siyaset ve akademik çevrelerdeki kulis bilgileri çerçevesinde ismi geçen akademisyenler şu şekildedir!

  1. Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Rektör yardımcısı,  İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü; Murat ERTEKİN
  2. Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi,  Eski Rektör Yardımcısı, Kimya Bölümü;  Mustafa ERSÖZ
  3. Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi,  Kimya Bölümü;  Ahmet KOÇAK
  4. Konya Teknik Üniversite, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi,  Harita Mühendisliği; Ferruh YILDIZ
  5. Konya Teknik Üniversite,  Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi,  Kimya Mühendisliği;  Mahmut KUŞ
  6. Konya Teknik Üniversite,  Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, İnşaat Mühendisliği; Mustafa YILDIZ
  7. Konya Teknik Üniversite,  Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Endüstri Mühendisliği; Ahmet PEKER
  8. Konya Teknik Üniversite, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi,  Harita Mühendisliği; Fatih İŞCAN
  9. Konya Teknik Üniversite,  Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu,  Mimarlık ve Şehir Planlama; Ayhan GÖKTEPE
  10. Konya Teknik Üniversite, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, İnşaat Mühendisliği; Murat OLGUN
  11. Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyesi ve halen Silifke – Taşucu Meslek Yüksek Okulu müdürü, aslen Mersin GÜLNAR ilçesinden,  Yusuf CEYLAN hocanın aday olduğu ve Ankara’da siyasi çevreler ve özellikle de; Cumhurbaşkanlığı makamı nezdinde, kulis çalışmaları yaptığı da duyumlarımız arasındadır!

Konya Teknik Üniversitesi rektörlük adaylığı çerçevesinde, Babür hocanın kurucu rektörlük sürecinde, kampüs alanı ve diğer konularda; yerel siyasetin yönlendirmesi ve yerel dinamiklerin de kendileri ve çevrelerinin menfaatleri çerçevesinde ki sufleleri ile almış olduğu bazı karar ve uygulamalar zaviyesinden;  tekrardan atanmaması adına; bir siyasi ekole angaje ekip veya arkadaş grubunun,  toptan ve toplu bir şekilde aday olacağı ve bu ekipten bir kişinin de ismi;  güçlü, sürpriz ve kesin olarak, akademik kulislerde konuşulmaktadır!

Konya NECMETTİN ERBAKAN Üniversitesi REKTÖR Adayları!

Şehrimizde;  iki DEVLET Üniversitesinde, Eylül ve Ekim aylarında, ataması yapılacak yeni Rektörlük seçimine matuf;  derinden bir kulis, rekabet ve yarış bulunmaktadır! Öncelikle ve özellikle, medeni cesaret gösterip aday olacak akademisyenleri tebrik eder, başarılar dilerim!

Konya Teknik Üniversitesi, rektörlük seçimi ve adaylar ile ilgili bir sonraki yazının konusu olmak üzere, Konya Necmettin Erbakan Üniversitesine, akademik camia ve siyasi çevrelerde, rektör adaylığı konusunda ki kulis bilgileri ve duyumları, kamuoyu ile paylaşmak isterim!

  • Konya Necmettin Erbakan Üniversitesinde, halen aktif rektörlük makamında bulunan, Cem Zorlu hoca kesin aday! Cem Hoca, siyasetten gelmenin vermiş olduğu tecrübe ile hem siyasi camia ve hem de Cumhurbaşkanlığı makamında ki, Ereğlili hemşerileri ve akrabalık ilişkileri maharetiyle, kulis çalışmalarını seri bir şekilde yürütmektedir!
  • Önceki yönetimde, rektör yardımcılığı görevinde bulunan ve halen Konya Sivil Toplum Platformu başkanlığını da deruhte eden, Önder Kutlu hocanın adı, yerel siyaset ve akademik camiada ki kulislerde konuşulmaktadır!
  • Yine önceki yönetimde, Genel sekreterlik ve dekanlık görevlerinde bulunan, halen aktif olarak rektör yardımcısı,  Konyalı Zekeriya Mızırak hocanın da ismi kulislerde geçmektedir!
  • Meram Tıp Fakültesi Dekanı Metin Doğan hoca da derinden kulis çalışmalarını yürütmektedir! Önder Kutlu ve Metin Doğan hocanın AK Örenli olduklarını da bir kenara not edelim!
  • Selçuk Üniversitesinde bir önceki yönetimde rektör yardımcısı olarak görev yapan ve halen Necmettin Erbakan Üniversitesi Göz polikliniğinde ki; Konyalı Mehmet Okka hocanın ismi de kulislerde konuşulmaktadır!
  • Önceki yönetimde Meram Tıp Fakültesi hastanesinde başarılı bir Başhekimlik dönemi ve halen Sağlık Bakanlığı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlük görevini aktif olarak yürütmekte olan, Karamanlı Ahmet Tekin hocanın ismi,  güçlü adaylar arasında, kulislerde konuşulmaktadır!
  • Konya İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç, aile çevresi ve siyasi kulislerde konuşulmaktadır! İkinci dönem İl Sağlık Müdürü olarak, atanmaması için yerelde ki bazı siyasi aktörler çok uğraşmasına rağmen, ataması gerçekleşmiştir!  Mehmet Koç müdürün abisi HALİL KOÇ; HSK ( Hâkim ve Savcılar Kurulu )  Birinci Daire Başkanı, olduğunu hatırlatmak isterim!

Üniversitede bulunan akademik çevre ve tüm çalışanların kuruma bağlılığı, aidiyeti ve kurumun da başarısı çerçevesinden, akademik camiada neler konuşulmaktadır!

Üniversite;  aklı,  fikri ve vicdanı hür bireyler ve araştırma – geliştirme,  bilim ve teknolojinin filizlendiği ve geliştiği kurumlardır! 

Şimdi, bir üniversite düşünelim ve akademisyenlerin büyük bir kısmı; REKTÖR ve REKTÖR YARDIMCILARI,  GENEL SEKRETER ve Üniversite YÖNETİM KADROSU ile hem kendi ve hem de fakültedeki sorunlarını görüşebilmek ve başkaca konuları da istişare edebilmek için RANDEVU sırasında AYLARCA beklesinler! 

Bir Üniversiteyi yönetmeköyle süslü laflar ve içi dolmamış SLOGANLAR ile olmaz! Öncelikle, kuruma alınan personelde; onun – bunun yakını değil,  EHLİYET ve LİYAKAT aranmalı, kurum içerisinde tüm personele; ADALET terazisi işletilmelidir!

Akabinde AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve sonra da HESAP VEREBİLİRLİK olmalıdır! Aksi halde Üniversite ve Kampus içerisinde, Kurumsal Aidiyet, Kurumsal Barış ve Kurumsal Huzuru sağlayamazsınız!

Bir Üniversite düşünelim; akademik camiada, isminin başında koca koca unvan bulunan kişiler, üniversitesi ve fakültesine, AİDİYET ve BAĞLILIK hissetmesin! Akademik camiada bunun tek müsebbibi olarak da ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNİ işaret etinler!  Peki, neden?

Bir Üniversite düşünelim; üniversite üst yönetimi ve dekanlık veya diğer bölüm başkanlıkları arasında, kişisel siyasi ve başkaca, GÜÇ ve İKTİDAR bağlantılarından kaynaklı,  İLETİŞİM SORUNLARI – İLETİŞİM KAZALARI ve İLETİŞİM KRİZLERİ,  akademik camiada konuşulsun!

Bir üniversite düşünelim; Üniversite Yönetimi hakkında, ŞÜYUU, VUKUUNDAN BETER İŞLER ve DEDİKODULAR; AYYUKA ÇIKMIŞ OLSUN! ESKİLERİN ifadesi ile ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ! Açık ve şeffaf iletişim başka bir şey, dedikodu ise başkaca bir şeydir! Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre!

Açık ve şeffaf iletişim ve hesap verebilirliğin olmadığı, kurum ve durumlarda, DEDİKODU; hem kuruma ve hem de duruma HÂKİM olacaktır! Peki, bu KRİZİ nasıl yönetebileceksiniz? Ya da yok mu sayacaksınız?! Yoksa Görmedim, Duymadım ve İşitmedim şeklinde; ÜÇ MAYMUNU mu oynayacaksınız? Peki, nereye ve ne zamana kadar?

Şirket ve Kurumlarda; SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey; Sistem ve Süreçler değil, Bilgisayar ve Makineler değil, şirket ve kurumlarda ki; İNSANLAR ve Onların DAVRANIŞLARIDIR!

Devlete AYAR Vermeye Çalışılıyor!

Geçtiğimiz günlerde, şehrimizde vuku bulan, menfur bir olay üzerinden, devlet mekanizmasının en üst makamını temsil eden, Sayın Vali ve devlete zarar verebilecek, gelişmeler ve bir haber silsilesine şahit olduk! Neden acaba?

İmparatorluk geleneği olan Kadim Türk Devleti, her gün 18 yaşındadır! Ve hiç bir gün de, bu yaşından ne ileriye bir gün alır, ne de geriye bir gün sayar!  Devletin en üst makamı ve devleti temsil eden bir kurum ve kişiye, kim veya kimler, ayar vermeye çalışmaktadır? Peki, neden?

Daha önceki benzer olay ve haberlerde olduğu gibi menfur olay akabinde ki haberleri, ulusal ve yerel medyaya servis eden kişi ve kişiler,  arkasındaki ekol temsilcileri ve etki ajanlarına,  sormak gerekir!

Dert ve niyetiniz nedir? Nereye varmayı hedeflemektesiniz? Burası çıkmaz sokak ve yanlış yoldasınız!  Devlet her şeyi ayan beyan görmekte, bilmekte ve takip etmektedir!

Peki, yerelde, Devleti temsil eden en yüksek makam Valiye balans ayarı verilebilir mi? Rest çekilebilir mi? Olabilir mi, böyle bir şey!  

Ya da Valilik makamına kim veya kimler neden saldırıya geçer?  Kim veya kimler neden ayar vermeye kalkar! Böyle bir özgüven veya şımarıklık nasıl izah edilebilir? Ya da tam bir hadsizlik olarak mı adlandırmalıyız!

Burası; Kadim Başkent! Ve burası Kadim Rum diyarı! Bu şehirdeki denge ve güç merkezleri her daim, diri ve canlıdır!  Hiçbir dönemde de, güçleri,  etkileri ve varlıklarından bir şey kaybetmediler! Vatandaş, bunları, ne görebilir, ne bilebilir ve ne de tanıyabilir! Daha önce yaşananları tekrardan zikretmeyeceğim!

Bir önceki, Sayın Vali, başka bir ile tayini çıktığında, veda ziyaretinde ki sohbetimizde; Sayın Valim; Kadim şehirdeki GÜÇ ve ETKİ MERKEZLERİNİ, çok DENGELİ bir şekilde yönettiniz, demiştim! Anlayana!

Menfur olay akabinde, Sayın Valinin talimatları ile valilik yetkilileri olay mahallinde olmasına ve Sayın Vali de aynı anda olay yerine gelmesine rağmen, Devleti temsil makamındaki Sayın Valiyi, kim veya kimler aracılığı ile yuhalatmıştır? Hedefleri nedir? Nereye varmak istiyorlar?

Peki, menfur bir olay akabinde, Sayın Valinin, olay mahalline, yalnız başına ve elini koluna sallamak suretiyle, pikniğe gider gibi gelmesini mi bekliyorduk!

Sayın Vali, olayın duyulması ile birlikte Valilik makamında ki tüm personeli teyakkuza geçirmiş ve gerekli tüm işlemlerin de, acil ve ivedi olarak yapılması için talimat vermiş ve bizzat takip etmiştir!

Sayın Vali,  menfur olayın vuku bulduğu ve gelişmelerin akabinde;  basın temsilcilerinin üyesi olduğu dernek yönetimi ile bir hafta önceden planlanmış yemek programının İPTAL edilmesini dernek yönetimine bildirmesine rağmen, dernek yönetimi, neden kabul etmemiştir?

Sayın Valinin talebine, Dernek yönetimi, yemek programında, neden ısrarcı olmuştur?  Her biri,  İLETİŞİM yaptığını ve güya İletişim allamesi olduğunu da zanneden dernek üyeleri, böyle bir KRİZ anında, KRİZ İLETİŞİMİNİ bildiklerini de zannetmemize rağmen, Sayın Valiye, zımnen TUZAK mı kurulmuştur? Peki, neden?

Peki, şehrimizde ki; Ekol Temsilcileri ve Etki Ajanları; Devlete ayar vermeye mi çalışıyor! Devlete ayar verilemez! Devlete rest çekilemez! Devlete üslup öğretilemez!  

Devletin son dönemde yapmış olduğu operasyonlar akabinde; Devlet; kim veya kimlerin kuyruğuna basmıştır?  Çünkü Kuyruğuna basılanların sesleri ağzından çıkmaktadır!

Şehir Hastaneleri ve ÇİFT BAŞLI Yönetim!

Geçtiğimiz günlerde;  Konya Şehir Hastanesinde, yaşanan menfur olay; MAKAMLAR da oturan SORUMLULUK sahibi kişilerin, ÖNLEM ve TEDBİR alması gerekip gerekmediğini hatırlatmıştır! Önlem de neymiş! Tedbir de neymiş! Fildişi kulede oturmak varken! Aman canım sende!

Yoksa saldım çayıra Mevla’m gayura mı, diyeceğiz?! Hayat ve kurumlar,  tedbir ve önlem üzerine bina edilmiştir! Olacak oldu diye bir kadercilik sergilenemez!  Eskilerin ifadesi ile Eşeğini sağlam kazığa bağla, ondam sonra da Allah’a tevekkül et!

Devlet dediğimiz kurum; KANUN – YASA ve KURALLARDAN müteşekkildir! KURUMLARDA, KANUN – YASA ve KURAL olmadığı durumlarda ise herkes kendi KANUN – YASA ve KURALLARINI yürütmeye başlar!  Artık, Orman kanunu mu olur! Yer altı yasaları mı?!  Kişinin kapasitesi ve durumuna göre değişecektir!

Peki, KANUN – YASA ve KURALLARI kim veya kimler işletecektir? Ya da, kanun – yasa ve kuralları kim koyacaktır? Devletin kurumlarında sorumluluk sahibi kişinin dünya umurunda değildir! Çevresini kuşatan üç – beş YALAKA tipler maharetiyle kurumun çok İYİ YÖNETİLDİĞİNİ zannetmektedir! Sadece sanmakta ve zannetmektedir! Peki, Realite böyle midir? Hiç sanmıyorum!

Sorumluluk makamında ki YÖNETİCİLER; Yalaka tiplerden kendilerini bir kurtarabilseler, her şeyi AYAN BEYAN görecekler de! Peki,  beceriksiz- ehliyetsiz ve çapsız YALAKA tipleri bu makamlara kim yerleştirdi! Hangi siyasiler  aracılık etmiştir?! Ya da kimlerin yakınıdır?

Şehir hastanelerinin YÖNETİM şekline kabaca bir bakalım!

  • Şehir Hastaneleri;  devlet hastanesi değildir!  Bedelsiz olarak şirketlere tahsis edilen Hazine arazileri üzerine şirketler tarafından yapılmaktadır!
  • Şehir hastanelerinde Sağlık Bakanlığı kiracıdır!  Mülkün sahibi olan şirketlere, Sağlık Bakanlığı en az 25 yıl boyunca kira ve bina bakım parası ödemektedir!
  • Ticari alan ( market, pastane, otopark, kafe, lokanta, mağazalar, vs.) gelirleri mülk sahibi ya da KİRACI firmaya bırakılmaktadır!
  • Güvenlik, temizlik vb. gibi hizmet dışındaki laboratuvar ve görüntüleme hizmetleri ihaleyi alan firmalar tarafından yapılmaktadır!
  • Şehir hastanelerinin sözleşme taslaklarında “HASTANEYİ ŞİRKET TEMSİLCİSİ YÖNETİR” yazmaktadır! Şirketlere verilen tüm hizmetleri ve hastaneyi aslen asıl şirketler ve taşeronları idare etmektedir!  
  • Şehir hastaneleri için Sağlık Bakanlığı ile şirketler arasında imzalanan sözleşme özel hukuka tabidir!

Konya Şehir Hastanesinde, yaşanan menfur olay ve şehir hastanelerinde ki ÇİFT BAŞLI YÖNETİM şekli, şehir hastanesinde kurucu Başhekimlik görevinde bulunan bir dost ağabey ile hastane açılmadan önce, hizmete başladığı günlerde, bizzat kendisinin yaşadığı sorunlar çerçevesinde,  sohbet etmek imkânımız olmuştu!

Başhekim dostumuz; Hastane yönetiminde başhekim olarak, kurumda çalışan personel zaviyesinden,  sadece sağlık personeli haricinde bir sorumluluk ve yetkilerinin olmadığını!

Başhekim olarak, destek personeli ve diğerlerine bir söz söyleme yetkilerinin olmadığını!

Mezkûr personel, AMİR – MÜDÜR ve PATRON olarak sadece yatırımcı firma ve temsilcisini kabul ettiklerini!

Binlerce personelin çalıştığı bir kurumda ÇİFT BAŞLI  bir yönetimden kaynaklı, ileride çok büyük sıkıntı ve sorunların olabileceğini!

Örneklem olarak da; Yaşlı ve yürümekte zorluk çeken bir hasta, hastane kapısına kadar geldiği zaman,  en az YÜZ kadar destek personelinin bu hastaları karşılanması ve gerektiği durumda da, hasta arabası ile gideceği polikliniğe kadar eşlik etmesi, sözleşme de yazılı olmasına rağmen, bu personelin BAŞHEKİMİ dinlemediği ve başhekimlik personelinin neden bu işleri de yapmadıkları ile ilgili bir soruya, mezkûr personelin verdiği cevap ise çok manidar!

Hastane müdürü veya yatırımcı firma temsilcisinin bu işleri YAPMAMALARI ve hatta BAŞHEKİM tarafından verilen bu vb. bir TALİMAT veya RİCAYI da yerine GETİRMEMELERİ gerektiği konusunda kesin EMİR olduğu gibi konulardan serzeniş dolu sohbet aklıma geldi! Anlayana!

Devlet; Kimler ile Görüşür!

Son günlerde, TV ve Gazetelerde; çok – bilmiş ve nereye çalıştıkları da malum etki ajanları; Devlet onunla oturur mu? Devlet bununla görüşür mü? Devlet, şu devlet adamı ile görüşür mü? Devletin şöyle ağırlığı olmalıdır! Devletin böyle ağırlığı olmalıdır!  Devlet dediğiniz kurumun bir duruşu olmalıdır, şeklinde uzayıp giden ifadeler ve tartışmalara şahit olmaktayız! Peki, neden?

Yoksa bu kişiler; her dönemde olduğu gibi içimizde ki küresel ekol temsilcileri olabilir mi?  Neymiş efendim!  Köpeğin kuyruğuna basınca,  sesi nerelerden çıkmaktadır! Sesi çıkanlar; kim veya kimler adına ve neden konuşmaktadır?

Beyler! Siyasetçi veya siyaset adamı ideolojik görüşü veya parti programı çerçevesinde, karşıt bir parti veya görüş ile oturmayabilir ve görüşmeyebilir! Normaldir! Adı üstünde siyaset ve siyasi görüş! Peki, Devlet dediğimiz kurum, böyle midir?  Devlet, bu şekilde bir davranış sergileyebilir mi?

DEVLET ve Devleti yönetenler, devletin bekası  – milletin birliği ve ulusal çıkarları çerçevesinde, herkes ile oturur ve gerekli görüşmeleri de yapar, yapmak zorundadır! Hem de bu kişi ve yöneticiler, yakın komşusu ise! Elin oğlu, komşularımız ile ON BİN Kilometre öteden görüşebilmek için her yolu denemektedir!  Neden acaba? Doğa, boşluğu kabul etmeyeceğine göre!

ABD Dış İşleri eski Bakanı, halen ABD’nin dış politikası ve ulusal güvenlik politikalarına yön veren kişi olarak tarihe geçen ünlü stratejist Henry Kissenger;  ABD, iki sebeple çok güçlüdür!  Ülkesindeki Vatan hainlerini bulur ve öldürür! Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini de bulur, ABD’nin ulusal hedef,  çıkar ve planları doğrultusunda kullanır, diyor!

Neymiş efendim! ABD kendi ülkesindeki vatan hainlerini bulur ve öldürürmüş! Peki,  aynı kişiler, bir başka devlet,  kendi ülkesine ihanet eden hainler için benzerini yapmaya kalktığında, devreye demokrasi ve insan haklarını sokarlar! Başka ülkelerdeki kendi ülkesine ihanet eden hainlerini de bulur ve kendi çıkarları için kullanırlarmış!

Peki, Devlet nedir? Devlet, belirli bir insan topluluğunun, belirli bir toprak parçası üzerinde egemenlik sağlamasıyla oluşan ve hukukî kişiliğe sahip devamlı bir teşkilât olarak tanımlanır!

Devlet herhangi bir örgüt değildir! Askeri, siyasi ve sosyal örgütlerin toplamının oluşturduğu bir teşkilattır! Devlet, ortaya çıktığı binlerce yıldan bu yana toplumda belirleyici bir otorite olmuştur!

Devlet olmak için;  Ülke denilen bir toprak parçası ve Toprak parçası üzerinde yaşayan bir insan topluluğunun olması! Toprak parçası üzerinde yaşayan insanların toprak parçası üzerinde egemenliğinin olması!  Bu üç unsurun bir arada görülmediği toplumlar devlet sayılamaz!  Bölgemizdeki parça parça edilen ülke ve halklar gibi!

Devletin olmadığı durumlarda neler ile karşılaşırız? Devlet olmaz ise hayat nasıl şekillenir?  Devlet olmadığı durumda, ülkeye olarak kaos olur!  Kaos birileri için yaşamak demektir!

İnsanlar düzenlenmeye, denetlenmeye ve yönetilmeye muhtaç olmuştur! Devlet toplumsal bir varlıktır! Devleti toplumdan ve toplumu devletten ayrı düşünemeyiz; birbirlerini tamamlar!

Devlet olmazsa bir arada yaşamak zorlaşır! Devlet ne için vardır?  Devlet bireylerin organizasyonudur ve bireylerin en önemli gereksinimi ’’güvenlik’’ ve canının korunmasıdır!

Devlet kişiler arası güvenliği sağlar! İnsan doğumuyla korunaksız bir şekilde dünyaya gelir.   İnsan yine yaşamda savunmasızlığı ile yer alır! Devletin, günümüzde asayiş, iç ve dış tehditlerden korunma, ekonomik yaptırım ve yükümlülükleri yerine getirmek gibi birçok fonksiyonu vardır!  Genel anlamda devlet, vatandaşların refahı, huzuru ve güvenliği için vardır, diyebiliriz!  

Akdeniz ve Doğu Akdeniz’de küresel ve emperyalist güçlerin yüzler ile ifade edebileceğimiz savaş gemilerinin balina avladığı bir dönemde! Hem de, aynı güçler tarafından tüm sınırlarımız boyunca yüz yıl önce olduğu gibi kukla devletçikler kurmak için terör örgütlerine her türlü silah, lojistik ve eğitim desteklerini verdikleri bir dönemde! İçeride, işbirlikçi siyaset ve iş dünyasına, değinmiyorum!

Türk Devlet; Kadim Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet gelenek, kültür ve hafızası;  2023- 2053 ve 2071 vizyon ve hedefleri çerçevesinde,  Devlet-i ebed müddet devam ülküsü ve ulusal çıkarları zaviyesinden herkes ile oturur ve görüşür! Görüşmesinde de hiçbir sakınca olamaz ve olmamalıdır!

Aksi halde elin oğlu ve ABD’nin derin adamı Kissenger gelir,  bölgemizde ki tüm devlet adamları ve aşiret liderleri ile ulusal çıkarları çerçevesinde; oturur – görüşür, yine ulusal çıkarlarına matuf, mezkûr devlet yönetimlerini, liderlerini ve etki ajanları medya vasıtasıyla halkını da, kışkırtır ve tahrik eder, başımıza da musallat eder! 

Neymiş Efendim! Devlet herkes ile görüşemezmiş!  Elin oğlunun, ulusal çıkarları çerçevesinde dünya ölçeğinde görüşmediği,  devlet başkanı veya terör örgütü lideri yok desek yanlış olmaz! Türk Devleti, yok bununla veya yok şununla görüşemezmiş! HADİ ORADAN! HADİ ORDAN!

Ekonomik KRİZ Bahane; Ahlaki Çözülme ve Fırsatçılık Şahane!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim,  buyuruyor! Ahlakın yücelmesi ve güzelleşmesi için gönderildiğini, beyan etmektedir!

Diğer bir hadisi şerifte: Nerede olursanız olun Allah’tan korkun, şayet bir kötülük yapmışsanız arkasından hemen bir iyilik yapın ki; o kötülüğü silsin ve insanlara GÜZEL AHLAK ile muamele edin,  buyurmak suretiyle,  AHLAK konusunun ehemmiyeti vurgulanmıştır!

Ahlak, huy ve karakter demektir! Kişinin huyu, karakteri toplumu ilgilendirir! İnsan sosyal bir varlık olduğu için etkileşim ve iletişim kaçınılmazdır!  Ahlak her açıdan aileyi, toplumu, cemiyeti ve devletleri, olumlu veya olumsuz etkiler!

Her dönemde, AHLAK konusu en önemli mesele olarak ele alınmış ve uzun uzun üzerinde durulmuştur! Ahlak çökerse her şey çöker; ne toplum kalır ve ne de millet!

Oportünizm veya Fırsatçılık, terimini benimsemiş kişiler, olayların sonucunda başka kişilerin karşılaşacakları sorunlara, oldukça az önem verir! Bu tip kişiler, dünyalık çıkar ve menfaatleri için en uygun yolu seçer! Hedef sadece dünya ve dünyalıklarıdır!

Ele geçmiş olan fırsatları iyi değerlendirme politikasına oportünizm, bunu uygulayan kişilere ise oportünist ya da FIRSATÇI denilir!

Şimdi, Ekonomik kriz ve döviz kurları, zamlar ve enflasyon,  Ahlak ve fırsatçılık ile günümüzde yaşadıklarımızın ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! Tabii ki hiçbir alakası yoktur! Bizim ki de laf ola beri gele!

Ülkemizde ekonomik kriz ve enflasyon var diye, üç kuruşluk bir malı yüz liraya satanı mı ararsınız! Neymiş efendim; hem ekonomik kriz varmış ve hem de enflasyon uçuyormuş!

Peki, bir malın değerini, üç – beş ve hatta on kat yükselmesine, bunlar sebep midir? Yoksa insanımız AÇ gözlü mü olmuştur? Ya da enflasyon yükselirken, AHLAKEN Düşmekte ve ÇÖKMEKTE miyiz? Dünya ve dünyalıklar çok önemli! İnsan ve İnsanlık ölmüş ne çıkar!

Peki, konut fiyatlarında ki artışa, neler demeli? Pandemi başladığı dönemde, nerdeyse konut fiyatlarında, beş hatta altı kat artış olmuş! Demir fiyatları ve özellikle de inşaat malzemelerinde ki artışı bahane edenlere,  sormak gerekir?

Konut KİRA fiyatlarındaki artışa, ne demeli? Ekonomik kriz bahane edilerek, üç – beş kat kira artıran ev sahiplerini nereye koymalı? Adliyelerde SEKİZ MİLYONU aşmış durumda,  ev sahibi ve kiracı davası olduğu iddia edilmektedir! Allah; ev sahiplerine,  birazcık insaf ve birazcık vicdan nasip eylesin! Başkaca bir kelime bulamıyorum!

İnşaat demiri ve malzemelerinde, son günlerde neredeyse % 40’lar oranında düşüş olmasına rağmen,  konut fiyatları halen neden yükselmekte veya UÇMAKTADIR? Ya da AÇGÖZLÜ ve FIRSATÇILAR hala neyin peşinde ve neyi kovalamaktadır?

Peki, bu vb. durumlar için vatandaşı korumakla görevli DEVLET denilen kurum ve devletin memurları nerededir? Yoksa onlar da mı bu çarkın dişlileri olmuştur!

Ukrayna da hem savaş devam ediyor,  hem de ON MİLYON civarında insan, evinden ve barkından göç etmesine rağmen, ülkede ne ekonomik kriz var ve ne de enflasyon denilen CANAVAR uçuyor! Neredeyse yerinde saymaktadır!  Acaba neden?

Türkiye savaşa mı girmiştir? Tamam, bir ekonomik savaş hali yaşanıyor! Peki, doğrudan bir savaş hali mi vardır? Yoksa SAVAŞ, insanların AHLAKEN bozulması, çözülmesi, çürümesi ve FIRSATÇI olmasından mı kaynaklanmaktadır? Neden olmasın!

Peki, Rusya’ya neler neler demeli?  YÜZ ELLİ BİN askeri bir başka ülkenin sınırlarına yığdılar; Ülkede ne enflasyon var ve ne de ekonomik kriz! Neden acaba?

Tarihteki toplumların HELAKİ, mezkûr konular yüzünden olmuştur! Hz. Şuayb aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği Eyke halkı,  ticaretlerinde ahlaki kurallara dikkat etmeyip, ölçü ve tartıda, halkı kandırdıkları yani bir nevi AHLAKEN ÇÖKÜNTÜ ve FIRSATÇILIK yaptıkları için HELAK olmuştur!

Araf Suresi 85. Ayetinde; Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik! Onlara şöyle dedi: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur! Doğrusu Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir! Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın! Mal ve eşyanın değerini düşürerek insanlara haksızlık yapmayın! Yeryüzünde düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayın! Gerçekten Mümin iseniz, sizin için hayırlı olan budur, buyurmaktadır!

Hud Suresi 84. Ayetinde;  Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber gönderdik! Onlara şöyle dedi: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur! Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın! Ben sizin helâl yoldan kazanmadığınız bol nimetler içinde yaşadığınızı görüyorum! Böyle giderse, hepinizi azabıyla çepeçevre kuşatacak bir günün gelivermesinden sizin adınıza korkuyorum, buyurmaktadır!

Araf Suresi 155. Ayetinde; İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin, Allah’ım!

Siyaset Kurumu ve Bürokrasi Arınırken!

Siyaset, siyasetin içindekiler ve siyasetin de aracılık yaptığı devlet bürokrasi toplumun aynası ve bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır!

Bir toplumda;  sorun, arıza veya sıkıntı olduğu durumda, siyaset kurumu ve siyasetin referansı ile devlet kademesine atanan bürokrasi de,  aksaklık ve yanlışlıkları gözlemekteyiz! Neden?

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde; toplumda meydana gelen ve şahlanan Yerli ve Milli Birlik – Beraberlik ve tam Bağımsızlık duygusu, siyaset kurumu ve bürokrasiye de aynen aksetmiştir!

Siyaset kurumu ve siyasetin tavassut ettiği bürokrasinin kirlendiğinden sürekli olarak serzeniş ve sitem dolu sohbetlere şahit oluyoruz! Peki, neden?

Siyaset kurumu ve bürokrasi neden kirlenmiştir? Siyaset kurumu ve bürokrasideki kirlenmeyi nasıl temizleyeceğiz? Bu kirlerden nasıl arınacağız? Arınmalı mıyız? Ya da, arınabilir miyiz? Yoksa devran böylece gelmiş aynen böyle de devam edecek midir? Edemeyeceğine göre!

Kirlenme, kavram olarak, bir Gönül ve Kalp hadisesidir! İnsan, ancak kalben kirlendiği zaman bir kirlenme duygusu içine girer!

Haram ile beslenen; Gönül – Kalbe zamanla kir kümelenmeleri oluşur! Hz. Mevlana; Göz günah işlemişse, onu su ile yıkayamazsınız! Onun kirini giderecek olan ancak gözyaşıdır, buyurmaktadır!  

Kutsal Kitabımız Kuranı Kerimde; Arınan kurtulmuştur, diyor! Peki, nasıl arınmalıyız? Arınmanın yolu ve yöntemi nedir? İnsan ve toplumlarının kıyameti veya helakinin yoğun kirlenmenin akabinde geldiği noktasında, ikaz ve uyarılarda bulunmaktadır!

Siyaset kurumu ve bürokrasi de, bir arınmaya ve temizlenme ihtiyacı olduğunu sürekli olarak ifade ediyoruz! Devletin tüm kurum ve kuruluşlarında; ‘tipi bizden fakat çipleri de küresel ve emperyalist güçlerin elinde bulunanlar’ bir bir tespit edilmekte ve bağlı bulundukları kurumlardan gönderilmekte, Devlet temizlik operasyonlarına halen devam edilmektedir! Kir ile yaşayamazsınız! Kirli kişiler ile yol alınamaz! Kir ve Kirli olanlar zamanla her yere SİRAYET eder!

Türk Devlet yönetim sistemi ve Kadim Devlet Aklı, her gün 18 yaşında ki cevvaliyet ve 70 yaşındaki akıl, erdem, irade ve tecrübeye sahiptir! Bunu unutanlar;  HATA ve İHMALLERİNE İHANETLERİNİ de ekleyecektir! Yani KİRE bulanacak ve KİR kümeleri kaplayacaktır!

DEVLET ve MİLLETE karşı yapılan HATA ve İHANETİN bedeli ehlince malumdur! Devletin malına el uzatan, tüm eller günü geldiğinde kırılır! Devletin verdiği makam – mevki ve imkân, çerçevesinde, HARAM ile KİRLENDİKLERİ ve YIĞDIKLARI veya ÇALDIKLARI tüm dünyalıklarına da el konulur! Kir ile yaşayamazsınız! Kirlerden arınmak gerekir! Aksi halde HELAK yakındır!

ESKİLER ve EKSİLER, HARAMZADE ve KİRLİ olanlar ile YENİ bir DÜZEN ve SİSTEM kurulamaz!  YENİ bir DÖNEM ve DEVİR başlayamaz! Ancak TEMİZ olanlar ile yeni bir SİSTEM ve DÜZENİ kurabilir, yeni bir DEVİR ve DÖNEMİ başlatabilirsiniz!

Kazasız ve belasız bir seçim ve devir teslim töreni akabinde; Horasan geleneğinden gelen, Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhunu temsil eden; TÜRK bir Lider ve bürokraside ki RESTORASYON süreci ile Büyük ve Güçlü Türkiye yolculuğu başlayacaktır!

Eskiler; Efradını Cami, Ağyarını mani, diyor!  Bu ifadenin anlamı; Bir şeyin tam ve mükemmel olabilmesi için gerekli, faydalı ve kullanışlı olan en ufak unsurları içine alması ve barındırması!

Bünyesine ve kendisine de gereksiz ve zararlı olan en ufak unsurları ise dışarıda bırakması anlamında kullanılan bir sözdür! Alınmaması gerekenleri dışarıda bırakan, alınması gerekli olan her şeyi de içine alan, tam ve eksiksiz, anlamındadır!

DEVLET; YENİ DÖNEME Matuf; Siyaset kurumu ve Bürokrasi de, gereken tüm önlemlerini alacaktır! EFRADINI CAMİ olanlar ile KADİM ve NİZAMI ÂLEM yolculuğuna devam edecektir!

AĞYARINI MANİ olanlar ile de, YOLLARINI ayıracak ve vakti saati geldiğinde de devletin verdiği makamlar üzerinden KİRE BULANMIŞ HARAMZADE olan mezkûr tipler ile HESAPLAŞACAKTIR! Hesaplaşma olmadan Helalleşme de olmayacaktır! Devletin hesaplaşma ve helalleşme sistemi de ehlince malumdur!.

Kabağın da bir SAHİBİ Var!

İnsan denilen varlık, yaratılış gereği, hem kemal ve hem de sefil – sefih olmak gibi bir özelliği vardır! Kemal yolundakilerin nitelikleri ve Sefihlerin yolundan gidenlerin cibilliyet ve özellikleri de ehlince malumdur!

Nemrut, Firavun ve Karun olmak yolundan gidenler; dünyalık makam, mevki, para, güç ve iktidar için yapamayacakları zulüm yoktur! 

Mezkûr tipler için HAYAT sadece bu dünyada vardır! Diğer âlem de HAYAT diye bir kavram asla yoktur! Onlar için Dünya; bir İMTİHAN yeri değil, OYUN  – OYNAŞ – EĞLENCE, KEYİF ÇATMA, CAKA satma ve HAVA atmak yeridir!

Vaktiyle Cavlak-iye tarikine mensup olmaya hazırlanan bir derviş berbere gidip:  – Vur usturayı Berber efendi, der!

…  Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar, bir tarafı bitirir ve diğer tarafa tam usturayı vuracakken, MAHALLENİN KABADAYISI içeri girer!

Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:  – Kalk bakalım KABAK, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır!

Dövene elsiz, sövene dilsiz,  olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder! Fakat KABADAYININ tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile:  KABAK AŞAĞI, KABAK YUKARI!

Nihayet tıraş biter, KABADAYI dükkândan çıkar! Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek KABADAYIYI altına alıp sürükler! Arabanın oku göğsüne saplanan KABADAYI oracıkta feci şekilde can verir! Gürültüye hızla dışarı fırlayan Berber; gördüğü manzara karşısında afallayarak dönüp dervişe bakar, sorar: – Biraz fazla olmadı mı, derviş efendi?

DERVİŞ; DÜŞÜNCELİ BİR ŞEKİLDE CEVAP VERİR: – VALLAHİ GÜCENMEDİM ONA! HAKKIMI DA HELAL ETMİŞTİM! GEL GÖR Kİ, KABAĞIN DA BİR SAHİBİ VAR. O GÜCENMİŞ OLMALI!

Eskilerin ifadesi ile Alma MAZLUMUN AHINI, Çıkar AHESTE AHESTE! Modern dünyada, ah kimin umurunda ki?! Mazlum da neymiş? Kişi; dünyalık OYUN – OYNAŞ – EĞLENCE; makam- mevki – güç – iktidar ve PARA için yapamayacağı FIRILDAK ve ZULUM kalmamış! Dünyalıkları  halledelim, diğer tarafı nasıl olsa bir şekilde SATIN alırız noktasına gelmiştir!

Hz. Mevlana; Ağaca su vermek ADALET, dikene su vermek ZULÜMDÜR! ADALET BİR NİMETİ YERİNE KOYMAK, ZULÜM İSE YERİNDEN SÖKÜP ALMAKTIR, buyurmaktadır!

Hz. Mevlânâ, burada; “adâlet” de, “zulüm” de birer tohumdur! Vakti saati gelince muhakkak yeşerecektir! Binâenaleyh, iyiler sevinsin, kötüler de korksun!  Çünkü gül diken gül derecek, rüzgâr eken de fırtına biçecektir, diyor!

Yunus Emre; Her Şeyin Bir Vakti Vardır, diyor!

Umursama dünya gelse üstüne, İçinde büyüyen bir ahın olsun!

Elbet bir gün devran döner tersine, Tahammül en büyük silahın olsun!

Boş ver hayallerin gerçek olmasın, Yeşersin yeter ki umut solmasın!

Derde talip ol ki dertli kalmasın, Garibin gözyaşı günahın olsun!

Olsun be aldırma Yaradan yardır! Sanma ki zalimin ettiği kardır!

Mazlumun ahı, indirir şahı! Her şeyin bir vakti vardır!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz;  Bir an adâlette bulunmak,  altmış yıl, ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır! Neden acaba?