Hz. Ömer ve Kudüs EMANNAMESİ

Kudüs Rum Ortodoks Patriği Theofilos Giannopoulos, 14 Eylül 2025 tarihinde, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Hazreti Ömer ( ra ) Kudüs’ü fethinin ardından Bizans İmparatorluğu adına şehri yöneten Patrik Sophronios’a verdiği emannamenin ( güvence belgesi ) yazılı olduğu bir tabloyu takdim etmiştir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 15 Eylül 2025 tarihinde yaptığı bir konuşmada, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ismini anarak; Burası bizim şehrimiz, sayın Erdoğan. Sizin değil, bizim şehrimiz. Her zaman bizim şehrimiz olacak. Bir daha bölünmeyecek, diyor.

Netanyahu’nun sözleri, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Ekim 2020 tarihinde, yaptığı bir konuşmadaki ifadelerine istinaden söylediği düşünülmektedir.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Ekim 2020 tarihinde, TBMM’de yaptığı konuşmada, Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir, demiştir.

Tarih, Kudüs’ün Müslüman idaresinde, barış – huzur ve bir arada yaşama kültürünün en parlak dönemlerini yaşadığını gösterir.

Hz. Ömer ( ra ) 638 yılında ( Hicri 15 ) şehre girdiğinde kan dökülmesini red etmiş, bizzat Medine’den gelerek şehrin Hristiyan Patriği Sophronius’a adalet timsali bir metin – EMANNAME vermiştir.

Can ve Mal Güvenliği: Kudüs ahalisinin canları, malları, kiliseleri ve haçları güvence altına alınmıştır.

İnanç Özgürlüğü: Hiç kimse dinî inancından dolayı zorlanmayacak, kimseye zarar verilmeyecektir.

Mabetlerin Dokunulmazlığı: Kiliseler mesken yapılmayacak, yıkılmayacak ve içindeki kutsal eşyalara dokunulmayacaktır.

Dönemin savaş hukuku ve devlet anlayışı düşünüldüğünde, olağanüstü bir hoşgörü ve adalet örneği.

İslam, fethettiği şehirde, kendi inancından olmayanlara da, insani ve dinî hakları sağlamıştır.

Hz. Ömer’in 638 yılında ki; Kudüs Fethi akabinde vermiş olduğu Emannamenin metni şöyledir: Bismillahirrahmanirrahim.

Bu sözleşme; Allah’ın kulu, müminlerin emiri Ömer’in İliya halkına verdiği bir emandır. Onların canlarına, mallarına, kilise ve haçları konusunda; hastaları ve sağlıklı olanları ve diğer insanlarına verilen bir emandır. Buna göre onlar kilise inşa etmeyecekler fakat eski kiliselerine de dokunulmayacaktır. Kiliselerinin sayısı azaltılmayacak, sahalarına dokunulmayacak ve haçlarına karışılmayacaktır. Mallarına da dokunulmayacaktır. Dinleri konusunda zorlanmayacaklardır. Onlardan hiç birine zarar verilmeyecektir. İliya’da onlarla beraber hiçbir Yahudi oturmayacaktır. Diğer şehir halkları gibi İliya halkı da cizye verecektir. Bu şehirden Rumları ve hırsızları çıkaracaklardır. Buradan çıkanlar gittikleri yere ulaşıncaya dek malları ve canları konusunda güven içinde olacaklardır. Onlar da tıpkı İliya halkı gibi cizye vereceklerdir. İlya halkından kim ki Rumlar gibi mallarını alıp çıkıp gitmek ister, kilise ve haçlarını da terk ederse, onlar da yerlerine ulaşıncaya dek canları, kiliseleri ve haçları konusunda eman içinde olacaklardır. Buraya savaşmak için gelmiş olanlar isterlerse burada kalıp İliya halkının şartlarına tabi olurlar, isterlerse onlarla beraber çıkıp giderler. Halktan hasat zamanı gelinceye kadar bir şey alınmayacaktır. Bu anlaşmaya tabi olanlar, cizye verdikleri müddetçe Allah’ın, Rasulullah’ın, halifelerin ve müminlerin zimmetindedirler. Halid bin Velid, Amr bin As, Abdurrahman bin Avf ve Muaviye bin Ebu Süfyan şahittir.

Kudüs, bir İslam şehridir ve tüm inançlara saygı gösterecek İslam anlayışının izleri hala mevcuttur.

Kudüs’te buram buram İslam kokusu vardır. Kudüs’te, buram buram Hz. Peygamberin Miraç kokusu ve tüm Peygamberlerin ayak izleri vardır.

MI6 Başkanı Richard Moore; Sessiz Kurye Platformunun Tanıtımını Yaptı!.


İngiltere, Dış İstihbarat Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; İstanbul’da yapmış olduğu basın toplantısında, istihbarat literatürüne, Silent Courier – Sessiz Kurye kavramı ile kariyerine veda etmiş.

Peki, İstihbarat ve Casusluk sektöründe, Yaygaracı Kurye – Casuslar mı var da, Silent Courier – Sessiz Kurye, hem sektöre ve hem de literatüre eklenmeye çalışılmaktadır.

İngiltere, Dış İstihbarat Servisi – Gizli Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; örgüte veda etmeye hazırlanırken son resmi etkinliğini İstanbul’da düzenlemiş.

Peki, Veda – Basın toplantısı için Türkiye ve özellikle de İstanbul, NEDEN ve NİÇİN tercih edilmiştir?

İngiltere, Dış İstihbarat Servisi – Gizli Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; Türkiye’yi ve İstanbul’u çok sevdiği için olabilir mi?

Peki, Büyük Elçilik ve- İstihbarat Başkanlığı yaptığı ülkeden daha çok Türkiye’yi seviyor olabilir mi?

Peki, dünya istihbarat tarihinde, bir ülkenin İstihbarat Birim başkanı, başka bir ülkede VEDA – BASIN toplantısı yaptığı duyulmuş ya da görülmüş mü?

İngiltere Dış İstihbarat Servisi – Gizli Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; dünyanın neresinde olursa olsun İngiliz istihbaratına gizli ihbar imkanı tanıyan, Silent Courier – Sessiz Kurye platformunun tanıtımını yaparak “ Sanal kapı herkese açık ” mesajını vermiş.

Peki, Silent Courier – Sessiz Kurye platformu, “ Sanal kapı herkese açık ” derken, bölge halklarına hitaben, gelin ülkenizi yöneten siyasileri, GÜVENLİ bir şekilde, bize ŞİKAYET edin ve CASUSLUK yapın demek istiyor?

Peki, daha önceki casuslar, casusluk üzerinden yaygara mı yapmışlar da, böyle bir platform devreye alınmıştır?

Ya da ABD’nin Afganistan’da kullandığı YAYGARACI Casuslar, Afganistan’ı terk ederken kaçacak delik aradıklarını, CASUSLUK yapacak olanlara, bir uyarı veya ikaz olarak, hatırlatmak istemiş olabilir mi?

İngiltere Dış İstihbarat Servisi – Gizli Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; Silent Courier – Sessiz Kurye web programı, espiyonaj dünyasında fark yaratmasını da, umuyormuş.

İngiltere Gizli Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; Casusluk eski bir zanaat, ancak dünya hiçbir zaman bu kadar hızlı değişmemiştir. Biz de onunla beraber değişiyoruz. MI6’in her zaman gönüllü ajanları olduğunu şimdi de kapılarının herkese açık olduğunu, söylemiş.

İngiltere Gizli Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; Sanal ön kapımız, Dark Web’in anonimliğinden yararlanıyor, böylece dünyanın herhangi bir yerindeki herkes MI6 ile güvenli bir şekilde iletişim kurabiliyor. Silent Courier – Sessiz Kurye aracılığıyla bizimle iletişime geçin ve kendiniz, aileniz ve ülkeniz için farklı bir gelecek seçin, diyormuş.

İngiltere Gizli Servisi – MI6 Başkanı Richard Moore; CASUS olmak isteyen Silent Courier – Sessiz Kuryelere; kendiniz – aileniz ve ülkeniz için FARKLI bir GELECEK SEÇİN, derken, ne demek istiyor olabilir ki?

Dark web ( Karanlık Web ) genellikle uyuşturucu kaçakçılığı ve veri ihlalleri gibi yasa dışı faaliyetler ile ilişkilendirilmektedir.

Peki, istihbarat, espiyonaj, kontrespiyonaj, Casus, Osint, Sigint ve Humint nedir?

Espiyonaj; Casusluk faaliyetleri olarak ifade edilmektedir!

Kontrespiyonaj; istihbarata karşı koyma, istihbarat teşkilatı tarafından yapılan hasım ve düşman haber alma teşkilatlarının kendilerine karşı bilgi toplama ve elde etmelerini önleme veya elde edilecek bilgiyi manipüle etme faaliyetleridir.

Casus; bir devlet, bir kuruluş ya da bir kimsenin gizli bilgilerini öğrenip, belli bir amaçla başka bir kuruluşa, başka bir ülkeye ya da başka bir kimseye ileten ya da bir bedel karşılığı satan kişi.

OSINT, Open-Source Intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır ve açık kaynak istihbaratı anlamına gelir.

Açık kaynak verilerden bilgi toplama, değerlendirme ve analiz etme sürecini ifade eder.

Bu veriler, internet ve diğer açık kaynaklar aracılığıyla erişilebilir ve çeşitli amaçlar için kullanılabilir.

Açık Kaynak İstihbaratı, halka açık kaynaklardan veri toplayarak istihbarat elde etme metotlarından biridir. Genel olarak, Tv, Radyo, Gazete, Dergiler, Periyodik Yayınlar, Broşürler, Bildiriler, Kataloglar, Medya ve İnternet üzerinde yapılan kamu yayınlarını içermektedir, diye tanımlanıyor.

Sigint, electronic intelligence ve signals intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır, elektronik istihbarat anlamına gelir.

Elektronik istihbarat; modern ve yüksek teknolojinin etkin kullanımına dayalı bir istihbarat türevidir! Düşman veya potansiyel tehdit unsurları tarafından kullanılan haberleşme aygıtları ve diğer elektronik cihazların yaydığı radyo dalgaları veya kablo üzerinde taşınan analog ve dijital aktarımın çeşitli yöntemlerle yakalanıp analizi sonucu gizli bilgilerin elde edilmesi tekniği, şeklinde ifade edilmektedir!

Humint, human intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır.

İnsan zekâsı, insan kaynakları ve kişiler arası temas yoluyla toplanan zekadır. Sinyal dinleme gibi daha teknik istihbarat toplama araçlarından farklıdır.

Casusluk, keşif, sorgulama veya tanık görüşmeleri dâhil olmak üzere çeşitli şekillerde yürütülebilir, diye tanımlanmaktadır!

İnsan kaynaklarından toplanan veya sağlanan bilgilerin bulunduğu istihbarat! Humint aktivitesi, insani kaynaklarla yapılan sorgulama veya konu hakkında bilgiye ulaşma kapasitesi olan kişiler ile yapılan sohbetler ile gerçekleştirilmektedir!

İLETİŞİM diye bir MESLEK Olur mu?

Meslek nedir? Yasal olarak Meslek tanımı nedir? Bir işin Meslek olabilmesi için yasal düzenleme gerekli mi? Yasal düzenleme olmadığı durumda, bir İŞ, Meslek olur mu?

Meslek; kişinin yaşamını sürdürmesi ve geçimini sağlaması için yaptığı sürekli bir iş. Meslek, para kazanmanın ötesinde, kapasiteyi kullanma ve kendini gerçekleştirme yoludur.

Ancak yapılan her iş, yasal olarak MESLEK kabul edilemez. Bir uğraşı ve işin Meslek özelliği taşıması için yasal düzenleme, belli bir eğitimi, kuralları, statüsü ve kullandığı belli araç ve gereçleri olmalı.

Bu durumda meslek, İnsanlara yararlı mal ve hizmet üretmek, karşılığında para kazanmak için yapılan, belli bir eğitimle kazanılan, sistemli bilgi ve becerilere dayalı, kuralları yasalarla belirlenmiş etkinlikler bütünü.

Meslek, İnsana toplum içinde belli bir yer sağlar, kişiye sorumluluk ve mesleki olgunluk yükler.

Meslek odaları, üye meslektaşların mesleki yaptıkları işleri kolaylaştırmak, mesleğin menfaatlerini korumak ve ihtiyaçlarını karşılamak, aynı mesleği yapan meslektaşlar arasında iletişim ve yardımlaşmayı amaçlar.

Türkiye’de tüm meslek gruplarının bir odası vardır. Yasa ve kanunlara göre hareket eder ve ona göre davranır.

Odalar, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır.

  • Peki, İLETİŞİM bir meslek mi yoksa değil midir? İletişim diye bir meslek olur mu? İletişim Mesleğini öğrenmek için dört yıllık İletişim Fakültesi okumaya ne gerek var, dediğinizi duyar gibiyim. İletişim diye bir meslek için yasal düzenleme olur mu?

İletişim diye bir meslek yok ise yasal olarak Meslek tanımının yapılmasına da gerek yoktur.
Peki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile birlikte Cumhurbaşkanlığı bünyesinde ” İletişim Başkanlığı ” neden kurulmuştur?

Mademki, İletişim bir MESLEK değildir. Ülkemizde YETMİŞ Adet İLETİŞİM FAKÜLTESİ neden kurulmuştur?

Peki, Birilerinin ehliyetsiz – liyakatsiz ve kifayetsiz muhteris oğlu – kızı – gelini – damadı ve yeğenleri, İletişim Fakültelerinde hem istihdam edilsin ve hem de Milletin Vergilerinden BALLI MAAŞ alsın diye mi kurulmuştur?

  • Peki, Gazeteci – Köşe Yazarı – Basın Danışmanı – Kurumsal Marka Yöneticisi – Kurumsal İletişim Müdürü – İletişim Sorumlusu – Halkla İlişkiler ve Basın Danışmanı – Siyasi Liderlere hem Basın Danışmanı ve hem de Metin Yazarı olabilmek için DÖRT YILLIK ” İLETİŞİM Fakültesi ” okumaya gerek var mı?

Türkiye’de YETMİŞİ aşkın İletişim Fakültesi bulunmakta ve her sene On bin dolayında işsizler kervanına katılan dört yıllık eğitimli iletişim Fakültesi Mezunu bulunmaktadır.

Peki, İşsizler kervanına her yıl binlerce İletişim Fakültesi mezunları katılmaya devam ederken, Yeni İletişim Fakülteleri NEDEN açılır?

Türkiye’deki İletişim fakültelerinin kuruluş tarihi BASIN YAYIN Fakültelerini saymaz ise Kırk yılı aştığını, bir kenara not edelim.

İletişim Fakültesi mezunları; MESLEK olarak, herhangi bir bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarınca muhatap alınmamaktadır.

Ülkemizdeki diğer fakülteler; çeşitli bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkilendirilmesine, kamusal statü verilen meslek odaları çevresinde toplanmasına ve mesleki yasal çerçeveleri çizilmesine rağmen, kurulduğu günden bu yana İletişim Fakültesi ve mezunları, yok sayılmakta ve görmezden gelinmeye devam etmektedir.

İletişim Fakültesi Mezunları kamu nezdinde muhatap bulamadığı ve mesleki yasal çerçevesi çizilmediği için özel sektörde mesleki olarak tanınması mümkün olmamaktadır.

İletişim Fakültesi mezunlarının kurumlar ya da firmaların girişlerinde, bakımlı ve güzel giyimli bay veya bayan Halkla İlişkiler elemanları değildir.

Sonra da bu ülkede ulusal ve uluslararası çapta bir MARKA neden çıkmaz diye sitem edilmektedir. Peki, Reklam ya da Marka uzmanı olarak işe aldığınız kişi hangi fakülte mezunu?

İmam Hatip Lisesi ve İlahiyat lisans eğitimi almış, siyasi olarak arkası kalın tipler; tüm kamu kurumlarında, İletişim birim müdürü veya koordinatörü olarak istihdam edilmektedir.

Böyle bir uygulama; İletişim Fakültesi Mezunlarının haksızlığa uğraması ve mağdur edilmesi demektir.

İletişim Fakültesi Mezunlarının istihdam sorunları; öncelikle muhatap bulamamak ve mesleki yasal düzenlemenin yapılamamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Peki, İLETİŞİM MESLEK YASASI konusunda; İletişim Fakültelerinin bulunduğu Üniversite rektörleri, yönetim kademesi, yetmiş kadar İletişim Fakültesi dekanı ve fakülte yönetimleri, İletişim fakültelerindeki binlerce iletişim eğitimi veren öğretim üyesi neler yapmaktadır?

Peki, İletişim Fakültelerinin bulunduğu Üniversite Rektörleri ve İletişim Fakültesi yönetimleri; İletişim Fakültelerinden mezun etmekte oldukları öğrenciler için TBMM ve Cumhurbaşkanlığı nezdinde, İLETİŞİM MESLEK YASASI tanımı yapılmalı ve acilen YASALAŞMALI, şeklinde bir dertleri veya lobi faaliyetleri var mıdır?

Siyaset – İş Dünyası ve Bürokrasi ARINABİLİR mi?

Siyaset kurumu ve Siyasiler; İş Dünyasının büyümesi, gelişmesi ve iktidar oldukları dönemlerde, palazlanmasına aracılık ettiği bir realitedir.

Her siyasi iktidar, kendi iş dünyası ya da zenginini yaratacağına göre. Siyasetin doğası böyledir. Siyaseti birilerinin finanse etmesi beklenir.

Siyaset Kurumu ve Siyasiler, sadece iş dünyasının büyümesi, gelişmesi ve palazlanmasına aracılık etmez.

Siyaset Kurumu ve Siyasiler, Kamu kurumlarına, kendilerine yakın ehliyetsiz ve liyakatsiz, kifayetsiz muhteris tipleri yerleştirmek ve yüksek makamlara gelmesine de tavassut eder.

  • Siyaset Kurumu, İş Dünyası ve Bürokrasi birbirlerinden karşılıklı olarak beslenir.
  • Siyaset kurumu ve siyasilerin tavassut ettiği iş dünyası ve bürokratların kirlendiği, temizlenmesi ve arınması gerektiği her daim konuşulur.

Peki, Realite de, siyaset kurumu, siyasiler, İş dünyası ve bürokrasinin tamamı kirli midir?

Kenarda köşede kalmış çarkın içine girmeyen, bir kenara atılmış ve itilmiş, Temiz ve Tertemiz Kalan Siyaset adamı, İş dünyası ve Bürokratlar var mıdır?

Toplum olarak tamamen batma – çürüme – ahlaki yozlaşma ve yok olma durumuna gelmediysek, temiz olan siyasiler, iş adamları ve bürokratlar sayesinde olduğunu, bir kenara not edelim.

  • Siyaset kurumu – Siyasiler, İş dünyası ve Bürokrasi neden ve nasıl kirlenmektedir?
  • Siyaset kurumu – Siyasiler, İş dünyası ve Bürokrasi; Kamu malına ve tüyü bitmemiş yetim haklarına el uzatmak ve aracılık etmek suretiyle kirlenmektedir.

Siyaset kurumu – Siyasiler, İş dünyası ve bürokrasideki kirlenme, nasıl temizlenecektir? Yoksa devran böylece gelmiş böyle de devam edecek midir?

Siyaset kurumu – Siyasiler, İş dünyası ve bürokrasi de, arınma ve temizlenme mutlaka olacaktır.

Temiz kalanlar, harama ve kire bulaşmamış olanları, her daim takdir ettiğimizi, hatırlatmak isterim.

Haram ve Kir ile yaşanmaz. Haramzade ve Kirli kişiler ile yol alınmaz. Haramzade ve Kirli olanlar zamanla her yere SİRAYET eder; Kanser gibi her kişi ve her kuruma metastaz yapacaktır.

Kadim Türk Devlet Aklı ve Devlet Yönetim sistematiği, her gün 18 yaşında ki cevvaliyet ve 70 yaşındaki akıl, erdem, irade ve tecrübeye sahiptir.

Unutanlar; HATA – İHMAL ve İHANETLERİNE yenilerini ekleyecektir. Harama ve KİRE bulanacak, Haram ve KİR kümeleri her yeri ve her kurumu kanser gibi kaplayacaktır.

Haram ve Kir bulaşıcıdır. Cibilliyeti bozuk tipler çok çabuk bir şekilde anlaşır ve kümelenir.

DEVLET ve MİLLETE karşı yapılan HATA ve İHANETİN bedeli ehlince malumdur. Devletin malına el uzatan, tüm eller günü geldiğinde kırılır.

Devletin sağlamış olduğu makam – mevki ve imkân çerçevesinde, yasal olmayan yollardan YIĞDIKLARI veya ÇALDIKLARI tüm dünyalıklarına el konulur.

Haram ve Kirlerden arınmak gerekir. Aksi halde HELAK yakındır.

ESKİLER ve EKSİLER, HARAMZADE ve KİRLİ olanlar ile YENİ bir DÜZEN ve SİSTEM kurulamaz! YENİ bir DÖNEM ve DEVİR başlayamaz.

Ancak TEMİZ olanlar ile yeni bir SİSTEM ve DÜZEN kurabilir, yeni bir DEVİR ve DÖNEM başlayabilir.

Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhunu temsilcileri önderliğinde, siyaset kurumu, iş dünyası ve bürokraside ki RESTORASYON süreci ile Büyük ve Güçlü Türkiye yolculuğu başlayabilir.

DEVLET; YENİ DÖNEME Matuf; Siyaset kurumu, Siyasiler, İş Dünyası ve Bürokrasi de, gerekli tüm önlemleri Beka uğruna almak zorundadır.

Devlet; KİRE BULANMIŞ HARAMZADE tipler ile mutlaka HESAPLAŞACAKTIR.

Hesaplaşma olmadan Helalleşme olamayacaktır. Devletin hesaplaşma ve helalleşme sistemi, ehline malumdur.

Siyasetçi ve DEVLET Adamı Kimdir?

SEÇİMLER ve PARLAMENTO, Bir Ülkede, Demokrasinin varlığına ve Demokrasi kültürünün hem yerleştiği ve içselleştirildiğinin göstergeleridir.

Bir ülkede, Seçimlerin vakti saati ya da erken bir tarihte yapılması ve Parlamentonun da işlevsel olması, demokrasi kültürünün varlığına işaret etmektedir.

Demokrasi, Seçimler ve Parlamentosu sağlıklı bir şekilde işlemeyen bir ülkeye Güvensizlikten kaynaklı DIŞ YATIRIM gelmez.

Bir ülkede; Demokrasi, Seçimler ve Parlamentonun sağlıklı bir şekilde işlemesi, ticaret ve yatırımların önünü açacaktır.

Devlet, başka bir şey! Devlet adamı, başkaca bir şeydir! Siyaset ve siyasetçi, başka bir şeydir!
Siyasi iktidarlar gelip geçicidir! Bir Devlet, Millet ve Ülkenin kaderi, bir siyasi partiye veya bir şahsa, asla bağlanamaz!

Olay, olgu ve gelişmelere, parti ve siyaset ya da RANT ve NEPOTİZM zaviyesinden bakanlar, DEVLETİ ve Devletin Kurgusunu göremez ve bilemez!

Devleti ve Devletin Kurgusunu göremeyenler, hata üstüne hata yapar! Siyasetçi, kutsal olamaz ve siyasetçi de asla devlet değildir!

Demokratik ülkelerde, siyaset adamı seçimle gelir, parti ve devlet politikaları çerçevesinde yapacaklarını yapar ve daha sonra da seçimle gider!

Hükümet ve Devlet, aynı şey değildir! Hükümet seçimlerle değişir fakat Devlet kalıcıdır! Türk kültüründe, Devlet-i ebed müddet devam ülküsü geçerlidir!

Siyasetçiye, devlet asla baki değildir! Siyasal partiler ve siyasetçiler asla kutsanamaz! Asıl olan ve baki kalacak ancak devlettir!

Siyaset, siyasetçi, politikacı ve devlet adamının ne ve nasıl olması gerektiği zaviyesinden sadece devlet adamını ifade etmeye çalışalım!

Devlet Adamı; siyasetten geldiği gömleğini çıkaran ve devlet gömleğini giyen ve onun kurallarına uyandır!

Devlet Adamı; görevine başlarken ettiği yemine sadık kalandır!

Devlet Adamı; yasalara ve yargıya saygılı olandır!

Devlet Adamı; yasal çerçevede uygun olan veya hak edilen fakat ahlaki ve insani olarak helal olmayan işlere de tevessül etmez!

Devlet Adamı; her yasal hakkın helal olmadığını da bilen kişidir!

Devlet Adamı; devlet ve milleti yaşatmak için vardır!

Devlet Adamı; devletten beslenen, semiren ve yaşayan değildir!

Devlet Adamı; bir zümre veya gruba değil, sadece vatandaşa hizmet eder!

Devlet Adamı; siyasi yandaş ve nepotizme hizmet etmez!

Devlet Adamı; devletin memurunu sadece ehliyet ve liyakate göre atar, yandaş ve sadakate göre değil!

Devlet Adamı; hak ve adalete dayanır, devletin tüm kanun ve kurallarına biat eder!

Devlet Adamı; adaletin olmadığı yerde zulmün olacağını ve zulüm ile de abad olunmayacağını bilmelidir!

Devlet Adamı; ilim, bilim, evrensel değerler ve devletin kuralları ile konuşur!

Devlet Adamı; vicdana hitap eder, cüzdan ve dünyalık kişisel çıkarlar ile iştigal etmez!

Devlet Adamı; kendini, devlet ve milletin hizmetine adar!

Devlet Adamı; yaptığı işlerden kaynaklı, vatandaştan itaat ve minnet beklemez!

Devlet Adamı; İnsanı Yaşat ki Devlet de Yaşasın ilke ve düsturu ile hareket eden bireydir!

Siyaset ve Siyasetçiler; Gündelik politikalar çerçevesinde, yeniden bir daha seçilebilmek adına; ehliyetsiz – liyakatsiz – çapsız ve kifayetsiz muhteris; OĞLUNU – KIZINI – GELİNİ – DAMADI ve YEĞENLERİNİ; KAMU Kurumları ve özellikle Belediyeler de; İŞ – AŞ – MAKAM – MEVKİ – İHALE ve RANT peşinde koşar.

Devlet Adamı; Türk Devlet-i ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde, Devletin bekası için mücadele eder.

Devlet Adamının Aklı – fikri – düşüncesi ve tüm mesaisi; devletin kalkınması ve milletin refahı, kamunun tüm kademelerine; ehliyet – liyakat ve adaletin tesis edilmesi için mücadele eden, yandaş rantçılığı ve nepotizme aracılık etmeyen, nitelikli bireylerin bürokraside, yer alması için mücadele eder.

Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe

Peki, Ya devlet başa ya kuzgun leşe ne demektir?

Sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok olma tehlikesini bile göze almak demektir.

Devletin düzen ve nizamına vurgu yapılmak istendiği dönemlerde, ya devlet başa ya kuzgun leşe tabiri kullanılır. Neden Acaba?

Peki, kendilerini DEVLET zan eden ve devlet gibi hareket etmeye başlayanlara yönelik, Devlet neler yapmalı?

Devlet, kendini devlet zan eden ve devlet gibi tutum sergileyenlere yönelik, CELAL yüzünü gösterecektir.

Aksi halde Devlet var olamaz. Aksi halde Devlet Beka sorunu ile karşı karşıya kalır.

Devlet yönetim sistematiğinin bir düzen çerçevesinde yürütülebilmesi için tüm kamu kurum ve kuruluşları, NİZAM ve KURALLAR manzumesi mutlaka olmalı.

Peki, Devletin memurlarının bir NİZAM ve KURALLAR manzumesi, kanun ve yasaya uygunluk olmalı mı? Yoksa makama gelen her kişi kendi Derebeyi Düzeni ya da Mafya kanunlarını mı koymalı?

Peki, Devlet olmanın manası nedir? Devlet; kurumlar, kanun, yasa, yönetmelik, nizam ve Adalet demektir.

Peki, Devlet yönetiminde çalışanlar için yasa, yönetmelik, nizam, kurallar ve tüzüğe uymamanın cezası, neler olmalı?

Devlet; kanun, yasa, düzen ve nizamın olmadığı durumlarda ise sisteme kaos – karmaşa ve kargaşa hakim olur.

Kaos, kargaşa ve kargaşa demektir! Türk Devlet Aklı, kaos – kargaşa ve karmaşaya izin vermeyecektir. Devlet, kimsenin babasının MALI ya da ÇİFTLİĞİ değildir.

Kadim Türk Devleti ve Türk Medeniyeti; Turan ve Kızıl Elma Ülküsü, Nizam-ı Alem hedefleri çerçevesinde hareket eder.

Yeryüzü ve Gökler, Adalet ve Hukuk sayesinde ayakta durur!

Adalet ve Nizam, Devletin temelidir. Adalet olmadan, bir Devlet varlığını devam ettiremez.

Kurumlar ancak Kurallar sayesinde ayakta kalır. Kuralların uygulanmadığı kurumlarda, Kaos vardır, Adalet ve hakkaniyetten dem vurulamaz.

Türk; Adalet dağıtan ve Hakikat ehli demektir! Adaletin olmadığı durum ve kurumlarda, zulüm var demektir. Zulüm ile ABAD olunamaz.

Adalet – Nizam ve Kuralların olmadığı kurumlarda; kaos – kargaşa ve karmaşa hakim olur.

Adalet – Nizam ve Kuralların olmadığı, kurum ve toplumlarda, sosyal barış temin edilemez.

Devletin dini adalet, adaleti olmayan devlet dinsiz demektir.

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır.

Yeni bir Dönem; Ehliyetsiz – Liyakatsiz ve Kifayetsiz Muhteris ZÜBÜK tiplerin, tüm kurumlarda ki; TASFİYESİ akabindeki RESTORASYON süreci ile gelecektir.

Yeni bir Dönem; Adalet ve Hakikatin temsilcisi, Mazlum halkların da hamisi Türk Milletinin yeniden Adalet ve Hakikat üzere bina edilen, medeniyet yürüyüşü ile başlayacaktır.

Turan ve Kızıl Elma Ülküsü, Nizam-ı Alem hedefleri çerçevesinde, Devlet ve Bürokrasinin tüm kademelerinde; Adalet ve Hakkaniyet üzerine bina edilmiş, Ehliyet ve Liyakatin öncelik olarak kabul edileceği, Kuvay-i Milliye Ruhu ve Kurucu İrade, Yeni bir DÖNEMİN eşiğindeyiz!

ABD Başkanı TRUMP ve Küreselcilerin NESARA SAVAŞI

Dört yılın ardından, ikinci defa seçilen ve 2025 yılı Ocak ayında, yemin ederek görevine başlayan ABD Başkanı Trump, dünya medyasında, dört gündür görünmüyor, öldü ya da öldürüldü vb. sansasyonel haber ve dedikodulara şahit olmaktayız.

Peki, NELER olmaktadır? Küreselciler ve ABD Başkanı arasında nasıl bir mücadele devam etmektedir? Bu mücadele sadece ABD sınırlarında mı kalacaktır? Dünyanın başka bölgelerine de yayılacak mıdır?

ABD Başkanı Trump’a bu dört günlük süre zarfında neler olmuştur? Dört günün ardından Küreselcilerin temsilcileri ile medyanın karşısına çıkmak ve bir basın toplantısı yapmak zorunda mı kalmıştır?

Peki, ABD ve Avrupa ülkelerinde, 2026 yılında Büyük bir Dünya Savaşı çıkacakmış gibi toplumun psikolojik olarak hazırlanması ve askeri hazırlıklara neler demeli?

Peki, Milli İstihbarat Teşkilatının hazırlamış olduğu rapor çerçevesinde, Türkiye genelinde yapılacak olan Sığınaklara neler demeli? Peki, NELER NELER olmaktadır?

Peki, bu mücadele ya da SAVAŞI kim kazanacak? Ulus Devletler mi yoksa Küreselciler mi?

Ya da Küreselciler, BAGAJI DOLU ABD Başkanı ve diğer ulus devlet başkanlarını paçasından tutmak suretiyle TESLİM alır ise sonuç nerelere varacaktır?

ABD Başkanlık seçimlerini 8 Kasım 2016 tarihinde kazanan ve 20 Ocak 2017 tarihinde yemin ederek birinci dönem görevine başlayan Trump, törende ki konuşmasında; Bugün sadece yönetim bir partiden diğerine geçmiyor; aynı zamanda gücü Washington’dan halkın kendisine geri veriyoruz. Washington gelişti, ancak halk bu zenginlikten nasiplenemedi. ABD yeniden kazanmaya başlayacak, daha önce hiç kazanmadığı şekilde. İki basit kuralı uygulayacağız. Amerikan malı al, Amerikalı işçi çalıştır, ifade ve vurgularının, kurulmakta olan yeni dünya düzeni ve üç yüz yıldır ulus devletlerin MERKEZ Bankaları ve PARA BASMA yetkileri üzerinden bir düzen kuran ve dünya halklarını para ile sömüren, para sihirbazlarına karşı bir mücadele olacağını işaret etmiştir.

ABD Başkanı Trump, 2016 seçim öncesi meydanlardaki bir konuşmasında; Biz Amerika seçimlerini kazandığımızda, Washington’a gideceğiz ve o bataklığı boşaltacağız, ifade ve vurgularının, Harvey Francis Barnard; Bataklığın Kurutulması veya Boşaltılması, Para ve Maliye Politikası Reformu yasa önerisi çerçevesinde, manidar ve dikkate değer olduğunu da eklemeliyim.

  • 1990′ lı yıllarda, Harvey Francis Barnard, dünyadaki paylaşım düzensizliğine karşı, GESARA ( Küresel Ekonomik Güvenlik ve Reform Yasası ) ve NESARA ( Ulusal Ekonomik Güvenlik ve Kurtarma Kanunu ) adı altında bir dizi ekonomik reformu kapsayan önerilerini kamuoyu ve karar vericilerle paylaşır.

Harvey Francis Barnard, Bataklığın Kurutulması veya Boşaltılması, Para ve Maliye Politikası Reformu başlıklı teklifini öncelikle Kongre üyelerine, bu yasaya hızla geçilmesine inandığı birer kopyasını gönderir. Bir gelişme ve ilerleme sağlanamayınca, 2000 yılında yasa teklifini kamu malı olarak internet üzerinden yayınlamaya karar verir.

NESARA yasa önerisi, Mart 2000 tarihinde Kongredeki gizli bir oturumdan geçmeden ve Başkan Bill Clinton tarafından imzalanmadan önce, Kongre’de durdurulur. 2001 yılında ki müzakerelerin ardından Yüksek Mahkeme, Kongre’ye NESARA’yı onaylayan kararı vermesini teklif eder. Bu teklif, NESARA’nın yasalaşmasından on sekiz ay sonra 9 Eylül 2001’de gerçekleştir.

NESARA yasa önerisi, 11 Eylül 2001 tarihinde yürürlüğe gireceği ve uygulanacağı saatte, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ikiz kulelerine terör saldırıları sırasında bilgisayarların ve yasa verilerinin yakıldığı ve Irak Savaşı’nı NESARA’nın dikkat dağıtıcı unsurları olarak düzenlediği iddia edilmektedir.

NESARA yasa önerisi; Yasa dışı bankacılık faaliyetleri nedeniyle tüm kredi kartı, ipotek ve diğer banka borçlarının sıfırlanması. Federal Rezervin en kötü kabusu, bir borç affı olması. Altın, gümüş ve platin değerli metallerle desteklenen yeni bir ABD Hazine para biriminin oluşturulması. Anayasa Hukukuna uygun olarak yeni ABD Hazine Bankası Sistemini başlatması! Federal Rezerv Sistemini ortadan kaldırması.

NESARA yasa önerisinin yasalaşması ile dünyadaki paranın asıl sahibi olan ulus devletler, para sihirbazı ve karşılıksız PARA BASMA yetkisini elinde bulunduran Küresel Finans Çevrelerinin oyuncağı olan milli paralarını kurtarmış olacaktır.

  • Dünya ülkelerinin reel gayri safi milli hasıla ile reel borçları arasındaki makas her yıl artarak devam etmektedir.
  • ABD’nin yıllık gayri safi milli hasılası YİRMİ TRİLYON DOLAR iken Küresel FİNANS çevrelerine borcu KIRK TRİLYON DOLARA yaklaşmış bulunmaktadır.

Peki, ABD ve dünya ülkeleri, Küresel FİNANS Çevrelerine olan borçlarını, nasıl ve ne şekilde ödeyecektir? Yoksa borçları ödememek adına SAVAŞ ya da başkaca yol ve yöntemlere mi başvurulacaktır?

Dünya devletlerinin Küresel FİNANS Çevrelerine borcunun ÜÇ YÜZ TRİLYON DOLAR olduğunu not edelim. Dünyada ki küresel kavga ya da savaş buradan kaynaklanmaktadır.

Ulus Devletler, Küresel Finans çevrelerine olan BORÇLARINI ya ödeyecek ya da bir şekilde sıfırlanacak.

Peki, Para sihirbazı ve karşılıksız PARA BASMA yetkisini elinde bulunduran Küresel FİNANS Çevreleri ile Ulus Devletler arasında SAVAŞ görünür hale yeni mi gelmektedir?

Savaş hangi bölge ve ülkeleri etkileyecektir? Bu savaşı kim ya da kimler kazanacaktır? Bu savaşta kim ya da kimler için THE END ve GAME OVER zili çalacaktır?

Yeryüzü TANRILIKLARI adına Küreselciler bu SAVAŞI kazanır ise Dünya İnsanlığı MODERN bir KÖLE haline mi gelecektir?

Peki, bu savaşı ULUS DEVLETLER kazanırsa dünya insanlığı adına sonuç nasıl olur?

Para sihirbazı ve karşılıksız PARA BASMA yetkisini elinde bulunduran Küresel FİNANS Çevreleri kazanırsa sonuç nasıl olıur?

Dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Uluslararası sistemin güç yapısı değişecek; değişimin hem küresel ve hem de yerel ölçekte; hem sosyal, hem kültürel, hem ekonomik, hem finansal, hem para ve hem de siyasi sonuçları olacaktır.

Kolay olmayacaktır!. Birinci ve İkinci dünya savaşların da olduğu gibi Çok CAN’LAR Yanacaktır!

Birileri YERYÜZÜ TANRILIKLARI adına tarihte olduğu gibi her yolu deneyecektir!

Ya Dünya İnsanlığının BARIŞ ve HUZURU adına, HAK – HAKİKAT ve ADALET Yeryüzüne hakim olacak!

Ya da tarihte olduğu gibi birileri, Yeryüzü TANRISI olabilmek için Dünya İnsanlığına yapmadıkları ZÜLÜM kalmayacak!

EĞİTİMCİLER Adına ” ACI bir ZİL” Çalarken!

Eğitim, bir millet ve devlet için olmazsa olmazlardandır. Türkiye gibi iddia ve hedefleri olan devletler için daha da elzemdir.

Eğitim konusuna önem vermeyen bir millet, orta ve uzun vadede, başka milletlerin esiri olmak durumunda kalacaktır.

Teknoloji ve bilim alanında geri kalan bir devlet ve millet, gelişmiş ve bilim noktasında zirveye ulaşmış bir devlet ve milletin esiri olmak zorundadır.

  • BİLİM ve TEKNOLOJİ üretmeyen ülkeler, ÜRETEN ülkelerin KÖLESİ olacaktır.

Teknoloji üretmeyen bir milletin sanayisi nasıl gelişecektir? Teknolojik olarak yatırım yapmayan bir millet neyi ve neleri, nasıl üretebilecektir?

Türk milleti ve devlet tarihine baktığımızda, dünyaya model olmuş bir eğitim ve eğitimci sistemi, sonucunda örnek bir toplum, gelişme ve devlet yönetim sistemi ile karşı karşıya kalıyoruz.

Peki, iki bin yıllık Türk devlet tarihinde, eğitim ve eğitimci konusuna bu kadar önem veren, bilim adamları ile dünyaya nam salmış asil Türk milletinin eğitim ve bilim, teknoloji – araştırma ve geliştirme noktasında yorum yapmayacağım.

F35 uçakları ve S-400 hava savunma sistemlerini Türk Devleti olarak başka ülkelerden parasını peşin ödediğimiz halde vermemek için üretilen bahanelere ve yaşadıklarımıza neler demeli?

Bu teknolojileri araştıran, geliştiren ve üreten insan değil midir? Bu insanlar okul ve üniversitelerde yetişmediler mi?

Bu insanları yetiştirenler, Eğitimci ve Akademisyen ise bizdekilere ne demeli?

Bilim sadece başka milletler için mi vardır? Bilim bizim insanımıza yabancı mıdır?

Son yıllarda, Türk bilim adamının ismini duyamaz olduk! Neden Acaba?

  • Eğitim ve Öğretim nedir kabaca incelemeye çalışalım, eğitim ve öğretimi sürekli olarak birbirleri ile karıştıran bir millet olduğumuza göre.

Eğitim, Bireyin toplum yaşamında yer edinmek için edinilen bilgi, beceri ve anlayışlara denir.

Eğitim, İnsan davranışlarında bilgi, beceri, anlayış, ilgi, tavır, karakter ve önemli sayılan kişilik nitelikleri yönünden belli değişmeler sağlamak amacıyla yürütülen düzenli bir etkileşimdir.

Eğitim kabaca bireyin kültürlenme sürecidir.

Eğitim birey doğduğu andan itibaren başlar, aile, okul ve çevre etkileşimiyle yaşam boyu devam eder.

Öğretim, eğitimin okullarda planlı programlı yapılan kısmıdır.

Öğretim, belirlenmiş olan müfredatı öğrenmek ve bu aşamadan sonra da uzmanlık kazanmak anlamında kullanılır.

Anaokulu – ilkokuldan başlayan öğretim süresi üniversiteye kadar devam eder ve bu aşamadan sonra kişi, istediği öğretimi alarak hayata atılıp öğrendiklerini işlerinde kullanır.

Eğitim, bireye yaşamış olduğu toplumda kişilik ve şahsiyet kazandırırken, öğretim ise kişinin yaşam boyu çalışacağı bir iş veya meslek edinme aşamasının uzmanlaşmaya kadar varma süreci olarak ifade edebilir.

3797 sayılı yasaya göre kurulmuş olan Millî Eğitim Bakanlığı ne iş yapar?

Milli Eğitim bakanlığının görev alanı ve sınırları nedir? Devlet ve millet hayrına nasıl bir birey ve vatandaş yetiştirmek için çalışmalar yürütür?

Eğitim sadece Milli Eğitim Bakanlığının görevi midir?

Millet olarak bizlerin sorumluluğu yok mudur? Eğitim konusu bakanlığın görevi deyip sorumluluğu üzerimizden atabilir miyiz?

Milli Eğitim sadece öğretim alanına yoğunluk vermekte midir? Ahlakı olmayan bir meslekte uzmanlaşmış kişilerle nereye varabiliriz?

Milli Eğitim Bakanlığı; Türk milletinin millî, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, devletini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan bireylerin yetişmesi için çalışmalar yürüten bir kurumdur.

İnsan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş bireyler ve vatandaşlar yetiştirmek.

Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait tüm eğitim ve öğretim hizmetlerini plânlamak, programlamak, yürütmek, izlemek ve denetim altında bulundurmak, şeklinde ifade edilmektedir.

  • Öğretmen atama – tayin – özellikle de mazerete dayalı yer değiştirme ve görevlendirme konusunda sınıfta kalmış bir kurum olduğunu, bir kenara not edelim.
  • Öğretmenlerin Mazerete dayalı yer değiştirme konusunda ki mağduriyetleri kaleme almak dahi istemem.
  • Konya gibi bir şehirde, RESEN atama maharetiyle, YÜZ – YÜZ ELLİ kilometre mesafede bir kuruma görevlendirilen bir öğretmen, KAR – KIŞ – KIYAMET nasıl gideceği ya da burada öğrencilerine nasıl faydalı bir EĞİTİM ve ÖĞRETİM yapacağını düşünen bir yönetici var mıdır?
  • Hem Gençlerin Neden Evlenmediği ya da Geç Evlendikleri – YUVA kurduklarından dem vuracağız.
  • Hem Türkiye nüfus artış oranlarının dünya ortalamasının altında kaldığından şikayetçi olacağız.
  • Hem AİLE YILI münasebeti ile AİLE BİRLİĞİ çerçevesinde, AİLEYE yönelik program ve seminerler yapacağız.
  • Hem AİLE YILI münasebeti ile MAZERETE Dayalı Yer değiştirmelerde kolaylıklar sağlandığından dem vuracağız.
  • Hem de NORM Fazlasından kaynaklı, yeni EVLİ Genç AİLELERİ, RESEN ATAMA marifetiyle tekrardan parçalayacak ve mağdur edeceğiz, öyle mi?
  • Yazımızın başlığında vurguladığım, Eğitim adına, eğitimciler zaviyesinden gerçekten ACI bir ZİL çalmaktadır. ACI ACI çalan ZİLİ karar vericilerin yönetici zaviyesinden değil İNSANİ ve VİCDANİ olarak duyması dileklerimle.

Okula başlayacak olan, tüm öğretmen, öğrenci, idareci ve velilere; hayırlı ve başarılı bir Eğitim – Öğretim yılı olmasını dilerim.

Yeni bir DÖNEM ve Yeni bir SİYASİ LİDER Arama Turları Başladı!

Son günlerde siyaset kurumunun ana gündem maddesi, ekonomi ya da vatandaşın yaşamış olduğu ekonomik ve sosyal sıkıntılar olmadığına şahit olmaktayız.

Siyasi gündem çok hararetli ve hararetinin de günden güne artacağına işaret etmektedir.

Yeni bir dönemin siyasi lideri ve kadrosu, kim ya da kimler olacağı ile ilgili tartışmalara şahit olmaktayız. Peki, Neler olmaktadır?

Yeni bir dönem ve yeni bir siyasi lider ve kadro değişimi, KADİM bir AKIL kontrolünde mi vuku bulacaktır? Yoksa küresel güçler maharetiyle mi?

HER ŞEY DEĞİŞİR! Değişmeyen tek şey Değişimin kendisidir.

Siyasette hiçbir şey tesadüfi değildir! Hem de Türk Devleti ve Kadim Anadolu topraklarında.

Peki, Siyasette, önümüzde ki elli yılı planlayacak ve toplumu kucaklayacak, devlet ve milleti yeniden barıştıracak, bir siyasi lider ya da kadro, kim ya da kimler olacaktır?

Türkiye gibi kilit ülkelerde, siyasette; Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden Kadim bir AKIL tarafından kurgulandığı ya da planlandığından emin olabiliriz.

Hem beş bin yıllık Türk devlet geleneği ve hem de Kadim Türk Devlet Aklından dem vuracağız!

Hem de devletin başına gelmesi muhtemel yeni bir lider ve siyasi kadronun torba veya tombaladan çıkması bekleyeceğiz, öyle mi?

Peki, Türk Devleti ebed – müddet – devam ülküsü nasıl işleyecektir?

Yoksa önceki dönemlerde olduğu gibi küresel güçler destekli işbirlikçi ekol temsilcilerinin gelmesini mi bekliyoruz?

Algıları değiştirmek; atomu parçalamaktan daha zordur! Atom parçalandığı gibi siyasette ki tüm ALGILAR değişecektir.

Yoksa son dönemde tüm yaşadıklarımız öylesine sıradan olaylar ve olgular olduğunu mu düşünüyoruz?

Yeni bir dönem; hazır olanlar ile başarılır. Hazır olmayanlar yolda kalır! Geçmiş toplumlar da olduğu gibi!

Peki, Yeni bir DÖNEME, yeni bir LİDER ve Siyasi KADRO ile hazır mıyız?

Siyasal İslamcı EKOL temsilcilerinin tamamen tasfiye olacağı ve Kurucu İrade EKOL temsilcilerinin yönetime geleceği bir dönem başlamak üzere!

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Yeni Dünya Düzeni ve DENGESİ çerçevesinde; Büyük ve Güçlü Türkiye ve Türkiye Yüzyılı YENİ bir DÖNEME, yeni bir Siyasi LİDER ve KADRO ile evirilmek üzeredir.

Peki, Yeni bir Döneme matuf, yerli ve milli lider, kim veya kimler olacaktır?

Türk Devlet Aklı nezaretinde, yerli ve milli, Kurucu İrade – Kuvay-i Milliye ve Horasan geleneğinden gelen bir temsilci olacaktır.

Son dönemde; siyasete yaşadıklarımıza, bir de bu zaviyeden bakmak ve okumak, daha etkili olacağını düşünüyorum.

Siyasete Güven; SOSYAL – EKONOMİK ve ULUSAL İstikrar!

Güven, bireysel ve toplumsal sürdürülebilir sağlıklı bir ilişkinin en önemli unsurudur.

Güvenin olmadığı her durumda; kaygı, tereddüt, kuşku ve şüphe var demektir.

Güven, yalnızca bir duygudan ibaret değildir.

Güven; dürüstlük, açıklık, şeffaflık, tutarlılık, sadakat, yakınlık, bağlılık ve tahmin edilebilirlik gibi kavramdan oluşan çok kapsamlı bir olgudur.

Güven duygusu, kendimiz, karşı taraf ve ilişkiler hakkında olumlu düşünce ve duyguların oluşmasını sağlar.

Güven, ilişkilerdeki sorun ve çatışmaların çözümünü kolaylaştırır.

Güven ile güvensizlik arasındaki ince çizgi, bir kere geçtikten sonra geri dönülemez.

Sosyal barış, huzur, istikrar ve adaletin tesisi için hem emin ve güvenilir olmaktan dem vuracağız, hem de rotasız ve belirsiz bir minvalde, emanet ve güveni zedeleyen sözler ve davranışlar sergileyeceğiz.

Peki, böyle bir durumda, sosyal barış, ekonomik ve ulusal güvenlik ne olacaktır?

Siyaset kurumu ve ekonomiye olan güven; Sosyal, siyasi ve ekonomik istikrarı, ulusal güvenliği de beraberinde getirecektir.

Peki, bugün siyaset kurumuna güven var mıdır?

Peki, Siyaset Kurumuna GÜVEN olmadığından ülke genelinde SOSYAL BARIŞ ve HUZUR ortamı var mıdır?

Peki, Siyaset Kurumuna GÜVEN olmadığından hem EKONOMİK İSTİKRAR ve hem de ULUSAL GÜVENLİK tehlike altıda mıdır?

Toplum genelinde GÜVEN bunalımı yaşayan ya da GÜVEN kavramını kaybeden Siyaset kurumunun böyle bir durumda neler yapması beklenir?

Siyaset kurumuna güveni tazelemenin demokrasilerdeki yolu ve yöntemi, normal sürecinde ya da erken bir genel seçimdir.

Günümüzde, Ekonomi istikrar ve ulusal güvenlik tartışmaların temel konularından biri haline gelmiştir. Ekonomik istikrar ve güvenlik aynı zamanda ulusal güvenlik demektir.

Ulusal güvenlik; Ekonomik, askeri, politik, sosyal ve teknolojik unsurların tamamını kapsamaktadır.

Ekonomik istikrar ve güvenliği tesis edemeyen ülkeler, ulusal güvenliğini de tesis edemez.

Güvenliğin askeri yönü, ulusal güvenliğin tek unsuru olmamakla, önemli bir bileşenidir.

Ekonomik güvenlik; Bir ülkenin refahı ve ekonomik sisteminin işleyişini tehlikeye atabilecek potansiyele sahip, ekonomisine yönelmiş tehditlerle ilgilidir.

Peki, Ülkemizde, Ekonomi ve Ulusal Güvenlik sorunu var mıdır?

Günümüz dünyasında tehdidin nereden geldiği ve düşmanın kim olduğunun net olmaması, güvenlik tanımının muğlaklaşması, ekonomik güvenlik alanında da hissedilmektedir.

Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez! Güven, tek kullanımlıktır.

Hiçbir şey güvenden daha önemli değildir! Güven duygusu bir kere kaybedilir ve sonrası hep şüphedir.

Ekonomik güvensizlik, insanları; işleri ve gelecek konusunda, endişeli, gergin ve kaygılı hale getirmektedir.

Endişeli, Gergin ve Kaygılı bir toplumda, her alanda; KAOS – KARMAŞA ve KARGAŞA var demektir.

KAOS – KARMAŞA ve KARGAŞANIN hakim olduğu toplumlarda, SOSYAL BARIŞ – HUZUR, EKONOMİK İSTİKRAR ve ULUSAL GÜVENLİK tesis edilemez.