Avrupa Birliği SAFE Güvenlik Programı ve Türkiye!.

Avrupa’nın Rusya’dan algıladığı tehdit, Ukrayna’da devam eden savaş ve ABD Trump yönetiminin baskıları, Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı, “SAFE Tüzüğü” 2025 yılının ilk aylarında gündeme gelmiş ve 29 Mayıs 2025 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

SAFE Tüzüğü ile Avrupa Birliğinin 2030 yılına kadar ortak savunma kapasitesini artırılması, tedarik zincirlerini güvence altına alınması ve üye ülkeler arasında savunma alanında koordinasyonun güçlendirilmesi, hedeflenmektedir.

Üyelerin milli planları ve talepleri gereği harekete geçilecek, projeler değerlendirilecek ve ilgili üye ülkelere 150 milyar Euro’ya kadar kredi sağlanacaktır.

Avrupa Birliği, önümüzdeki 4 yıl içinde savunma sektörüne 800 milyar Euro kaynak aktarılması planlanmaktadır.

SAFE kredileri; azami 45 yıl vadeli ve anapara geri ödemeleri için 10 yıl ödemesiz uzun vadeli krediler olacaktır.

AB Komisyonu; Avrupa Birliği genelinde savunma hazırlıklarını güçlendirmeyi amaçlayan 150 milyar Euro’ lük SAFE mekanizması kapsamındaki mali desteğin AB üyelerine “ön tahsis” yöntemiyle dağıtılması, planlamaktadır.

Buna göre en yüksek payı 43 milyar 734 milyon 100 bin 805 Euro ile Polonya almıştır.

Polonya’yı 16 milyar 680 milyon 55 bin 394 Euro ile Romanya, 16 milyar 216 milyon 720 bin 524 Euro ile Fransa, 16 milyar 216 milyon 720 bin 524 Euro ile Macaristan, 14 milyar 900 milyon Euro ile İtalya, 8 milyar 340 milyon 27 bin 698 Euro ile Belçika, 6 milyar 375 milyon 487 bin 840 Euro ile Litvanya, 5 milyar 841 milyon 179 bin 332 Euro ile Portekiz, 5 milyar 680 milyon 431 bin 322 Euro ile Letonya izlemektedir.

Bulgaristan 3 milyar 261 milyon 700 bin Euro, Estonya 2 milyar 660 milyon 932 bin 171 Euro, Slovakya 2 milyar 316 milyon 674 bin 361 Euro, Çekya 2 milyar 60 milyon Euro, Hırvatistan 1 milyar 700 milyon Euro, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 1 milyar 181 milyon 503 bin 924 Euro, İspanya ile Finlandiya 1’er milyar Euro, Yunanistan 787 milyon 669 bin 283 Euro ve Danimarka 46 milyon 796 bin 822 Euro pay almıştır. .

Avrupa’nın güvenliği ve rahat etmesi için milyonlar ile ifade edilen GÖÇMENE ev sahipliği yapan ülke konumunda ki; hem bir NATO üyesi ve hem de daimi müttefik Türkiye, SAFE projesinde ve ilk etapta ki 150 milyar EURO ‘lük bütçede yer almıyor. Neden Acaba?

Peki, İngiltere ile yapılan savaş uçaklarının alımını bu çerçevede mi okumak gerekir? Ya da yeni bir DÜZEN – yeni bir SİSTEM ve yeni bir küresel DENGE çerçevesinde mi?

Almanya Başbakanlık Sözcüsü; Türkiye ziyaretinde; Türkiye’nin SAFE ( Avrupa Güvenlik Eylemi ) programına katılımı olacağını. Almanya, AB ile NATO arasında yakın iş birliğinin güçlü bir savunucusu olduğunu. Bu durum, üçüncü ülkelerin katılımına izin veren açık hükümler içeren SAFE için de geçerli olduğunu. Ortak hedeflerinin de, NATO’nun Avrupa ayağını güçlendirmek olduğunu, ifade etmektedir!

Almanya Başbakanı; Türkiye bizi meşgul eden tüm dış politika ve güvenlik konularında çok önemli bir aktör. Güvenlik politikaları alanında daha yakın işbirliği içinde olacağız. Eurofighter uçakları hepimizin ortak güvenliği için önemli. Türkiye çok yakın bir müttefik. Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde görmek istiyoruz, diyormuş!

Peki, Avrupa Komisyonu ve Avrupa birliğinin hazırlamış olduğu Avrupa’nın Güvenliği SAFE programı ve güvenlik için ayrılan bütçede, Türkiye neden yer almıyor?

Peki, Avrupa Birliğinin en güçlü üyesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda neden destek olmuyor? Avrupa Birliği üyeliği konusunda, Kırk dereden neden su getirmektedir?

Peki, hem bir NATO üyesi ve hem de Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmaları olan, Avrupa ülkeleri ile YÜZ ELLİ MİLYAR DOLAR dış ticareti olan bir ülke Türkiye, Avrupa Birliğinin RUSYA tehdidine karşı, hem SAFE programı ve hem de SAFE için ayrılan bütçede ismi dahi neden zikredilmiyor?

Peki, Avrupa Birliğinin öncü ülkeleri, Türkiye’ye Eurofighter uçaklarının satışı ve diğer savunma konusunda ki ticaretlerinde Türkiye bir numaralı partner olurken, Avrupa Birliğinin Güvenlik Protokolü SAFE çerçevesinde ayrılan bütçede neden yok sayılmaktadır?

Peki, Savunma Sanayi ve İHA – SİHA Teknolojisinde gözle görünür bir ivme yakalayan Türkiye, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliğinin hazırlamış olduğu SAFE Programında neden yer verilmiyor?

Peki, Geri dönüm anlaşması çerçevesinde, Avrupa’ya nereden gittiği dahi belli olmayan binlerce göçmen, Avrupa’nın rahatı ve sosyal güvenliği adına, Türkiye neden ve ne adına kabul edilmekte ve ev sahipliği yapılmaktadır?

Türkiye, Almanya’dan ithal etmekte olduğu, sadece ÜÇ LÜKS ARAÇ MARKANIN ithalatı konusunda, yasaklama yoluna gitse ya da bir yıl ertelense, neler neler olur?

Türkiye, Avrupa’nın rahatı ve sosyal güvenliği adına EV Sahipliği yaptığı, Avrupa’ya gitmek isteyen yüzbinlerce GÖÇMEN’E kapılarını açmalı ve rahat rahat seyahat edebilmeli!

Her şeyin bir bedeli vardır ve olmalı! Avrupa, göçmen konusunda rahat etmek istiyorsa gereğini yapmalı! Aksi halde Türkiye kapıları sonuna kadar açmalı!

Uluslararası ilişkiler de, hamaset ve duygusallığa yer yoktur. Mütekabiliyet ilkesi ve ulusal çıkarlar çerçevesinde, gereği gerektiği kadar yapılmalı!

Entellektüel Fahişe; Gazeteci ve Yazarlar!

George Orwell; Gazetecilik, başkasının yayımlamak istemediğini yayımlamaktır. Onun dışında herşey halkla ilişkiler faaliyeti, diyor.

Basın ve Medya sektöründe; Halkla İlişkiler ( PR ) birazcık, REKLAM ve PARA, kokan hareketler olarak ifade edilmektedir.

Türkiye gibi ülkelerde; Basın & Medya sektöründe; küresel – emperyalist güçler ve içerideki işbirlikçileri maharetiyle, kalemini ve ruhunu ÜÇ KURUŞA satan kullanışlı, ENTELLEKTÜEL FAHİŞELER her dönem karşımıza çıkmaktadır.

Peki, Basın Medya sektöründeki, KALEMİNİ ve RUHUNU, ÜÇ KURUŞA SATAN ENTELLEKTÜEL FAHİŞELERİ nasıl ve ne şekilde ifade edebiliriz?

  • Basın Medya sektöründeki Entellektüel Fahişeleri, tanımadan kamuoyuna sunulan haber ya da köşe yazılarını çözümleyemeyiz.
  • Basın Medya sektöründeki Entellektüel Fahişelerin kamuoyuna sunmuş olduğu haber ya da köşe yazısına kanmak suretiyle vebale girebiliriz.
  • Basın Medya sektöründeki Entellektüel Fahişeleri tanımadan kamuoyuna sunulan haber ya da köşe yazılarının arka planını göremeyiz ve idrak edemeyiz.
  • Basın Medya sektöründeki Entellektüel Fahişeler, Üç kuruşluk dünya menfaati uğruna yapamayacakları ihanet ve rezalet yoktur.
  • Basın Medya sektöründeki Entellektüel Fahişelerden hem İNSANİ, hem VİCDANİ, hem AHLAKİ ve hem de ETİK DEĞERLER adına bir şey beklenilemez.
  • Basın Medya sektöründeki Entellektüel Fahişeler, gündelik ucuz çıkarlar uğruna her şeyi ama her şeyi, satabilir.

Karl Marks’ın arkadaşı, gazeteci John Swinton, 1880’li yıllarda, New York Times gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.

Gazete, bir Yahudi tarafından satın alındıktan sonra, düzenlenen bir toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırırlar.

Gazeteci John Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkar. Çıt yoktur salonda!

Ve tarihi cümleler dökülür, bir bir, Gazeteci John Swinton’un ağzından: Gazeteci John Swinton: Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika’da “Özgür bağımsız basın” diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de, diye başlar sözlerine.

Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını bilirsiniz. Çalıştığım gazetede bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım.

Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır.

Bunu siz de biliyorsunuz, ben de! Öyleyse şimdi burada ” bağımsız özgür basının şerefine ” kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları ve kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız.

  • Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı. Bizler ”’entellektüel fahişeleriz”’ diyor!

Gazeteci John Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk eder, gazeteden istifa eder ve kimseden para almaksızın ‘John Swinton’s paper’ diye tek yapraklı bir gazete çıkartmaya başlar.

Basın ve Medya sektöründe çalışan herkesi aynı kefeye koymak doğru bir ifade olmaz.

  • Basın ve Medya sektöründeki gazeteci ve yazarların işi; gerçeği yok etmek, yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek ve kendi gündelik ekmeği uğruna vatanı ve milletini satmak değildir.
  • Basın ve Medya sektöründe; vatan – millet ve kadim değerler adına, haber ve yazı peşinde koşan gazeteci ve yazarları her daim takdir ve tebrik ederiz.
  • Basın ve Medya sektöründe; Kalemini ve ruhunu, servet ve iktidar sahiplerine, satmayan ve kiralamayan, bataklıkta bir nilüfer gibi durabilen ve insan kalabilen fikir emekçilerini, her daim takdir ve tebrik ederiz.

Gazeteci John Swinton’ın mezkur ifadesini, Basın ve Medya sektöründe, sadece Amerika’dakiler için değil, dünyanın her bir bölgesinde bu sektörde çalışan OMURGASIZ, özellikle kalemini ve ruhunu satan tiplere hitaben söylenmiş ve kaleme alınmış olduğunu da, bir kenara edelim.

ALAYCI KUŞ; GAZETECİ ve YAZARLAR!.

George Orwell; Gazetecilik, başkasının yayımlamak istemediğini yayımlamaktır. Onun dışında herşey halkla ilişkiler faaliyeti, diyor.

Basın ve Medya sektöründe; Halkla İlişkiler ( PR ) birazcık, REKLAM ve PARA, kokan hareketler olarak ifade edilmektedir.

Basın & Medya, TV Programcıları ve gazeteciler, sanatçılar ve yazar çizerler, halkı şekillendirdiği için denetimde tutulmalı, diyor, küresel ve emperyalist güçler.

Basın & Medya, TV Programcıları ve gazeteciler, sanatçılar ve yazar çizerler; birilerinin SESİ olarak, her dönemde kullanılır, diyor.

Alaycı KUŞ; duyduğu her sesi taklit ( 22 KUŞ Türü ) yeteneğine sahip bir kuş türü.

Peki, Basın & Medya, TV Programcıları ve gazeteciler, sanatçılar ve yazar çizerler; kim ya da kimlerin SESLERİNİ, ne ve neler karşılığında, TAKLİT etmektedir?

Peki, Basın ve Medya sektöründe ALAYCI KUŞ olarak ifade edebileceğimiz GAZETECİ ve YAZAR kılıklı tipler var mıdır?

Amerikan istihbaratı, Soğuk Savaş dönemi ve halen, Alaycı Kuş adını verdiği gazeteci ve yazarları, Ulusal Çıkarları çerçevesinde, kullanmaktadır.

Peki, Gazeteci ve Yazarları, sadece Amerikan istihbaratı mı kullanmaktadır? Başkaca kimler kimler ve neden kullanmaktadır?

Peki, Alaycı Kuş, operasyonu halen devam ediyor mu? Alaycı Kuşlar ile vatandaş, bir konu üzerinde ikna edilmeye çalışılır.

Peki, Ulusal ve Yerel Basın & Medya sektöründe, Gazeteci kimlik altında, Küresel Güçlerin Alaycı Kuşlarını tanıyabilir miyiz?

Ya da Yerel çerçevede, Basın & Medya sektöründe, Gazeteci kimlik altında, PARAYI verenin düdüğü çaldırdığı, Alaycı KUŞ sayısı ne kadardır?

Peki, Küresel güçler ve işbirlikçilerinin yerel basın medya sektöründe kullandığı ALAYCI KUŞLAR, kim ya da kimler olabilir?

Basın & Medya; vatandaşın talep ve önerilerini aşağıdan yukarıya doğru oluşturulması yolu ile yönetime iletilmesi anlamına gelmektedir.

Peki, Basın & Medya; hangi küresel güçler veya büyük devletler ve içerideki işbirlikleri tarafından finanse edilmekte, fonlanmakta veya yönlendirilmektedir?

Medya çalışanlarının kültürü ve yetiştikleri coğrafya, ait oldukları din, mezhep ve etnik köken, aldıkları eğitim ve cinsiyetleri, mesleki tecrübe ve kişisel yetenekleri, olayların siyak ve sibakını idrak dereceleri, mensubiyet ve meşrep gibi öznellikler haberin toplanmasından, haberin dokusu ve haberin kamuoyuna sunumuna kadar etki etmektedir.

Küresel güçler, ulusal ve yerelde, kullanışlı işbirlikçi taşeron basın & medya çalışanları ya da tipi bizden fakat çipleri dışarıda olan; ALAYCI KUŞLAR, milletin soysal dokusu ve birliğini bozabilmek adına, her kademesinde cirit atmaktadır.

Basın & medya sektöründe; küresel işbirlikçilerin yancısı – taşeronu – borazanı ve yerli – milli olmak üzere iki sınıfta toplayabiliriz.

Şimdi diyeceksiniz ki medyanın yancısı – yandaşı – trolü ve yalancısı olduğu gibi yerli görünümlü yabancısı ve taşeronu ya da ALAYCI KUŞLARI da var mıdır?

Bazıları göbekten bağlı! Bazıları da ekonomik olarak! Bazı çalışanlar ise ikbal beklentisi zaviyesinden duygusal olarak bağlı!

Para, kadın, güç, makam ve mevki insanlar için motive eden bir etken olduğuna göre!

Peki, Yerel ve Ulusal Basın & Medya sektöründe çalışan Gazeteci ve Yazarların MOTİVASYONU nedir ya da neler olmalı?

TİRANLIK Üzerine YİRMİ DERS!..

Timothy Snyder, İkinci Dünya Savaşı üzerine uzmanlaşmış Amerikalı bir tarihçi.

2016 yılında, Trump ilk kez ABD Başkanı seçildiği dönemde yazdığı; “ Tiranlık üzerine Yirminci Yüzyıldan YİRMİ Ders ” adlı kitap satış rekorları kırmıştır.

Tiranlık üzerine yirmi birinci yüzyıldan Yirmi Ders, günümüz insanlığına ne gibi dersler vermekte ve uyarılarda bulunmaktadır?

Yazar; Tiran Yönetimlere karşı, birey olarak nerede ne nasıl durulması gerektiğini!

Yazar; Tiran Yönetimlere karşı, birey olarak daha az zarar görebilmek adına, her daim uyanıık ve dikkatli olmayı!

Yazar; Tiran Yönetimlere karşı, MESLEKİ ETİK ve AHLAKİ ilke ve Değerlerin her alanda uygulanması için mücadele verilmesi gerektiğini!

Yazar; Tiran Yönetimlere karşı, medya tarafından sunulan her haber ve görsele kanmamayı ve araştırma yeteneğinin geliştirilmesi gerektiğini!

Yazar; Tiran Yönetimlere karşı, Milliyetçilik ile Vatan Severlik kavramlarının aynı olmadığını!

Yazar, Tiran Yönetimlere karşı; Demokrasinin gereği seçimlerin yapılması için mücadele edilmesi ve seçimlere de katılımın artırılması gerektiğini!

Yazar; Tiran Yönetimlere karşı, kalabalıklardan sıyrılabilmeyi ve YIĞINLARIN bir parçası olmamayı ikaz etmektedir!

Peki, Tiranlık üzerine yirmi birinci yüzyıldan Yirmi Ders nelerden oluşmaktadır?

1 -) Peşinen itaat etmeyin. Otoriterlik, gücünün çoğunu kendisine istekle hizmet edenlerden alır. Böyle zamanlarda insanlar baskıcı bir hükümetin kendilerinden ne yapmalarını istediğini tahmin eder ve bunu kendi başlarına yapmaya başlar.

2 -) Kurumlara önem verin ve onları koruyun. Hukuka, medyaya ya da bazı kusurları da olsa eski demokratik devletin üst mahkemeler, ordu gibi kurumlarına sahip çıkın.

Genel olarak kurumlar hakkında değil, onlar adına hareket ederek başka amaçlar taşıyanlar hakkında konuşun. Kurumlar kendilerini koruyamazlar. Onları toplum korur. Başından itibaren savunulmazlarsa domino taşları gibi devrilir.

3 -) Meslek etiğini hatırlayın. Avukat, doktor, gazeteci, bilirkişi, devlet memurluğu gibi meslekleri olanların görev bilincini her türlü fırtınaya karşı korumaları çok önemlidir.

Eğer avukatlar işlerini yaparlarsa, hukukun üstünlüğünü yok etmek zorlaşacaktır! Eğer hakimler işlerini yaparlarsa, göstermelik duruşmalar yapmak zorlaşacaktır! Doktorlar sahte rapor vermeyecektir.

4 -) Siyasi konuşmaları dinlerken kelimelere dikkat edin. Terörizm ve aşırılık terimlerinin sık sık tekrarlanarak kullanılması sizde alarm zillerini çaldırmalı. Neye göre aşırı ve Nasıl bir terörist?

5 -) Akıl almaz şeyler olduğunda sakin kalın. Bir terör saldırısı gerçekleştiğinde, otoriter grupların bu tür eylemleri sadece güçlerini pekiştirmek için Tanrı’nın bir nimeti olarak gördüklerini veya bazen kendilerinin bunları hazırladıklarını unutmayın.

6 -) Kullandığınız dile dikkat edin. Rejimin ve onun etkisiyle herkesin tekrarladığı ifadeleri kullanmaktan kaçının. Başkalarının söylediklerini aktarmak için bile olsa kendi konuşma tarzınızı oluşturun. İktidarın dilinin yaygınlaşmasının önüne geçin.

İnternet’in sizi kitap okumayan, makale, köşe yazısı okumayan bir insan haline getirmesine izin vermeyin.

7 -) Kalabalığın arasından sıyrılın. Herkesin söylediğini ya da yaptığını söz ve eylem olarak takip etmek kolaydır. Farklı bir şey söylemek veya yapmak daha az kolaydır.

Ancak böyle bir sıkıntı ya da zorluk olmadan da özgürlük olmaz. Bir örnek oluşturduğunuz anda, statükonun büyüsü bozulur ve diğerleri de sizi takip eder.

8 -) Gerçeğin var olduğuna inanın. Siyasette çok şey yanlış olsa da; hepsi yalan, herkes yalancı diyerek somut ve açık gerçekleri terk etmek özgürlüğü terk etmektir.

9 -) Araştırın. En azından bildiğiniz ya da ilgilendiğiniz konularda kendiniz için araştıracak bir şeyler bulun. Daha uzun makaleleri okumak için daha fazla zaman harcayın.

10 -) Topluma açılma, siyaseti uygulayın. İktidarlar, koltuğunuzda yumuşamanızı ve ekran karşısında duygularınızın sıradanlaşmasına izin vermenizi istiyor. Tanımadığınız insanların arasında, bilmediğiniz yerlerde bedeninizi hareket ettirin. Yeni arkadaşlar edinin ve onlarla görüşün, karşılıklı bilgi değişiminde bulunun.

11 -) Selamlaşmak ve havadan sudan konuşmak; bu sadece kibarlık değildir. Çevrenizle iletişim halinde olmanın, gereksiz sosyal bariyerleri yıkmanın ve kime güvenip kime güvenemeyeceğinizi anlamanın bir yoludur.

12 -) Dünya için sorumluluk hissedin. Faşist rejimlerin simgelerini ve diğer nefret işaretlerini fark edin. Onlara alışmayın. Onları fırsat bulduğunuzda kendiniz kaldırın ve başkalarının da aynısını yapması için örnek olun.

13 -) Tek parti devletini reddedin. Devletin kontrolünü ele geçiren partilerin öncesinde diğer partilerden farkı olmadığını düşünün. Rakiplerini siyasi varlıklarından mahrum bırakmaya ne hakları olduğunu tartışmaya açın.

Ülkede hâlâ yapılabilen yerel ve ulusal seçimlere katılın ve tanıdıklarınızın katılmasını sağlayın.

14 -) Size uygun bağımsız bir hayır kurumu seçin ve otomatik ödeme ayarlayın. Böylece özgür iradenizi kullanarak sivil topluma destek sağlarsınız ve en azından başkalarının iyi bir şey yapmasına yardımcı olursunuz. Uygun gördüğünüz imza kampanyalarına da katılın.

15 -) Gizliliğinizi koruyun. Vicdansız yöneticiler hakkınızda bildiklerini size zarar vermek için kullanacaklar. Bilgisayarınızı kötü amaçlı yazılımlardan temizleyin.

E-posta göndermenin gökyüzüne dumanla yazı yazmak gibi olduğunu unutmayın. İnternet’in alternatif formlarını kullanmayı düşünün ya da daha basitçe, daha az kullanın. Kişiden kişiye iletişimi geliştirin.

16 -) Başkalarından ve diğer ülkelerden öğrenin. Yurt dışındaki dostluklarınızı sürdürün veya orada yeni dostluklar kurun. Yaşadığımız zorluklar daha genel bir eğilimin yalnızca bir parçasıdır.

Ve hiçbir ülke kendi başına bir çözüm bulamayacak, herkes birbirinin deneyiminden ders çıkaracaktır.

17 -) Yarı askeri siyasal gruplara dikkat edin. İdealleri olduğunu iddia eden silahlı adamlar üniforma giymeye ve liderlerinin fotoğraflarıyla dolaşmaya başladıklarında demokrasinin sonu yaklaşmış demektir. Bu silahlı milisler, resmi polis ve ordu ile birbirine karışmaya başladığında, oyun bitmiştir.

18 -) Eğer kamu hizmetinde silah taşıyorsanız silah kullanmadan önce dikkatlice düşünün. Geçmişte yapılan bazı hataların polis memurlarının veya askerlerin bazen kural dışı şeyler yapmasına yol açtığını ve bunun onlara nelere mal olduğunu unutmayın.

19 -) Olabildiğince cesur olun. Eğer hiçbirimiz özgürlük için ölmeye hazır değilsek, o zaman hepimiz özgürlük yokluğundan öleceğiz.

20 -) Vatansever olun. Ülkenizin gelecek nesiller için ne anlama gelebileceğine dair bir örnek oluşturun. Buna ihtiyaçları olacak. Milliyetçilikle vatanseverlik farklıdır.

Milliyetçilik sizin en kötü yanlarınızı alır ve hayali bir dünyada sizi herkesten üstün göstermeye çalışır.

Vatanseverlik ise gerçek bir dünyada sizin en iyi yanlarınızla ülkenize hizmet ederek onu diğerleri arasında saygın bir konuma getirmenizi sağlar.

Üniversiteleri; Kafasını Kuma Gömenler mi Yönetmektedir?

Üniversiteler, ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır.

Üniversiteler, bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan yetiştiren kurum demektir. Üniversiteler, üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır.

Üniversiteler, devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir.

Üniversite yönetimleri, toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır.

Üniversite yönetimlerinin çevresini kuşatan, fitne – fesat ruhlu kişiler ve iletişimin ne olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir güruh ile bir yere varılama.!

Üniversite yönetimleri, üç beş siyasetçi veya siyaset yaptığını zan eden, yerelde ki ayak takımları ile iletişim halinde olmak zorunda, değildir.

Devletin kişilere bahşetmiş olduğu makamlar; kimseye babasından miras kalmamıştır.

Devletin Makam ve Kurumları; kibir ve ego tatmin yerleri değildir.

Devletin Makam ve Kurumları; asil millet ve evlatlarına sadece hizmet yerleridir.

Devletin Makam, Kurum ve tüm Kaynakları; GANİMET kafası, MAFYA DÜZENİ ve DEREBEYLİK şeklinde asla yönetilemez!

Devletin Makam ve Kurumları; kimseye babasından MİRAS kalmadığı gibi kimse de bu makamlarda BAKİ değildir!

Devletin Makam ve Kurumları; magazinsel ve sansasyonel olaylar, icra ve ifşa yerleri değildir.

Devletin Makam ve Kurumları; ehliyetsiz ve liyakatsiz tiplere istihdam sağlama yerleri, değildir.

Devletin Makam, Kurum ve tüm Kaynakları; birilerine RANT ve İHALE sağlama, KAMU kaynaklarından ZENGİN etmek ve PARA aktarma yerleri, değildir!

Devletin Makam ve Kurumlarında; ATANMIŞLAR ve DADANMIŞLAR arasında çetin bir Mücadele yaşanmaktadır.

Devletin Makam ve Kurumlarındaki BÖREKÇİ – ÇÖREKÇİ ve DADANMIŞLARI, DEVLET AKLI, bir bir Tespit etmekte ve görevden EL Çektirmektedir.

Kadim TÜRK DEVLETİ; Tüyü bitmemiş Yetim MALINA DADANMIŞ, BÖREKÇİ ve ÇÖREKÇİLERİ tasfiye etmek zorundadır.

Kadim TÜRK DEVLETİ; Devlet ve Milletin MALINA DADANMIŞ, BÖREKÇİ ve ÇÖREKÇİLER ile HESAPLAŞACAĞI günler çok yakındır.

Devletin Makam ve Kurumları; yasalar çerçevesinde, hayırlı işlere imza atmak ve GÖK KUBBEDE HOŞ bir SEDA bırakabilmek yerleri olmalı!

Devletin Makam ve Kurumlarında oturanlar, asla la-yüs-el değildir. Devlet bir gün her şeyin hesabını tek tek soracaktır.

Devletin Makam ve Kurumlarında oturanlar, öncelikle açık, şeffaf, dürüst ve hesap verebilir olmak zorundadır.

Devlet; kanun, nizam, yönetmelik, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir.

Eğer bir memlekette ya da bir kurumda, namus sahipleri, en az kötü insanlar ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, o memleket ve kurumlar, mutlaka batar.

Mademki, çok namuslu ve dürüstsünüz, somut belge – bilgi ve tespitlere rağmen, devlet ve millet adına, cesur olup gereğini neden yapmıyorsunuz?

Ya da ne zamana kadar KAFANIZI KUMA GÖMMEYE devam edeceksiniz?

Yoksa karşılıklı restler ve yedeklerinizde de karşılıklı dosyalarınız mı bulunmaktadır?

Küresel Bölüşüm ve Paylaşıma; DENGE diyorlar!

KÜRESEL ve EMPERYALİST Güçlerin gözünü diktiği bölgemizin Barışı – Huzuru ve Kalkınma adına, Soğuk Savaş benzeri, Yeni bir DENGE, aciliyet arz etmektedir.

Dünya ve bölgemiz, yüz yıl önce olduğu gibi yeniden bir paylaşım – bölüşüm ve haritaların çizilme mücadelesine, şahitlik etmektedir.

Bölge, birinci ve ikinci dünya savaş galipleri arasındaki paylaşıma bir itiraz ve yeniden bir dizayn ile karşı karşıyadır.

Dünya sistematiği, denge üzerine bina edilmiştir. Dengenin olmadığı ya da kurulamadığı dönemlerde, her daim kaos veya akabinde bir dünya savaşı meydana gelmiştir.

Sovyetler Birliğinin dağılması ve Almanya’nın birleşmesinden günümüze, dünyada yeni bir düzen ve denge kurulamamıştır.

Sovyetler Birliğinin dağılması ve Almanya’nın da birleşmesi akabinde, yen bir düzen – sistem ve denge adına, vekalet ve vesayet savaşlarına şahit olmaktayız.

İkinci dünya savaşı akabinde kurulan soğuk savaş benzeri bir düzen ve denge, otuz yıldır kurulamıyor.

Arap Baharı ile başlayan süreç, Suriye’de tıkanmış, Gazze ile içinden çıkılmaz bir hal almış ve bugün için yeni bir SİSTEM ve DENGE adına yeni bir süreç başlamıştır.

İki testinin çarpışması sonucunda biri mutlaka kırılacaktır.

Peki, testiler çarpışmadan bir çözüm yolu bulanabilir mi? Çözüm bulunamaz ise sonuçlar nereye ve nerelere kadar varacaktır?

İki testinin çarpışmasından sadece testinin biri mi kırılacaktır? İki testinin çevresinde kümelenen devletler, ne kadar hasar alacaktır?

Dünya, Yeniden bir PAYLAŞIM ve yeniden bir değişim, denge ve düzenin arifesindedir.

Peki, DENGE; birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi KANLI mı olacak?

Ya da, Yeni bir DENGE; İki testinin çarpışması ile mi, yoksa çarpışmaya gerek kalmadan anlaşmalar akabinde mi kurulacaktır?

Dünyada meydana gelen, tüm olay ve olguların arka planında, Küresel iki EKOL arasındaki, hegemonya ya da PAYLAŞIM mücadelesini görmeden, anlaşılmayacaktır.

Küresel iki EKOL, hegemonya – PAYLAŞIM ve nüfuz, ekonomik ve askeri olarak her alanda ve her bölgede, kıyasıya bir rekabet, mücadele ve bilek güreşi, yürütmektedir.

Yüz yıl önce bölgenin tüm haritalarını ve sosyal dokuyu değiştirenler, yaşanan oldu bitti ya da dışlandıkları yeni durum karşısında boş durmayacaklar.

Birinci dünya Savaşı sonrasında ki emperyalist planlar çerçevesinde, cetvel ile çizdikleri haritalar ve sınırlar, bir bir yırtılmaya ve yok hükmüne düşmeye başlamıştır.

İkinci Dünya Savaşın akabinde, Birinci dünya Savaşında elde etmiş oldukları hegemonya ve nüfuz alanlarının büyük bir kısmını kaybeden emperyalist güçler, yeniden dünya sahnesinde yer alma mücadelesi olduğunu, bir kenara not edelim.

Bölge açıktan olmasa da gizli gizli yeniden bir SYKES – PİCOT ile karşı karşıyadır!

Bölgemizde yaşadığımız ekonomik kaos ve siyasi türbülansı, anlayabilmek ve yorumlayabilmek için küresel iki EKOL arasında, yeni bir PAYLAŞIM ve DENGE çerçevesinde, ikinci Dünya Savaşı devam ederken yapmış oldukları konferanslar, gizli görüşmeler ve anlaşmaları, dikkatli okumak ve algılamak gerekir!

Aksi halde, dünya ve bölgemizdeki, tüm ekonomik kaos ve siyasi türbülans, olay ve olguları, ya kör dövüşü olarak görmeye ya da spontane meydana geldiği şeklinde; okumaya, ve anlamaya devam ederiz.

Küresel iki EKOL arasında, Dünyanın Barış ve Huzuru, SOĞUK SAVAŞ benzeri Yeni bir PAYLAŞIM ve DENGE adına, yeniden; sınırlar ve anlaşmalar silsilesi kurulamaz ise dünya ve dünya halkları adına, yandı gülüm keten helva demektir!

Ticaret Savaşları ve Yeni bir DÜZEN Geliyor!

Çin hükümetinin NADİR TOPRAK ELEMENTLERİNİN ABD’YE ihracatında kısıtlamaya gidileceğini açıklaması ve akabinde, ABD Başkanı Trump’ın ÇİN’E yönelik GÜMRÜKLERİ artırılacağını ifade etmesini, nasıl ve ne şekilde okumak gerekir?

Nadir Toprak Elementi; Silah sanayiinden, uzay sanayiine, elektrikli otomobillerden, rüzgar santrallerine, çiplere, cebimizdeki telefonlardan, lazere, füzelere, savaş uçaklarına, elektrikli aletlere, cam sanayiinden nükleer teknolojiye kadar her alanda olmazsa olmaz noktasında hayati önem taşımaktadır.!

F-35’leri kaldırabilmek için nadir toprak elementine ihtiyaç vardır! Uzaya gönderilen binlerce uydu, “Nadir TOPRAK Elementi” olmadan atmosfer aşılamadığını da ifade etmek gerekir.

Nadir TOPRAK Elementi; Aşırı sıcaklığa, aşınmaya ve korozyona karşı dayanıklı parçaların üretiminde ana malzemelerden biridir.

Karşılıklı Gümrük Tarifelerinin artırılması, Döviz – Altın – Kripto Para – Gümüş ve özellikle de sanayi de kullanılan EMTİA ürünlerinde, fiyat artışlarına ya da SERT DÜŞÜŞLERE sebebiyet vermektedir.

Çin hükümetinin NADİR TOPRAK ELEMENTLERİNİN ABD’YE ihracatında kısıtlamaya gideceğini, ABD Başkanı Trump’ın ÇİN’E uyguladığı GÜMRÜKLERİ yüzde yüz artırılacağını ifade etmesi akabinde, KRİPTO PARA piyasasında SERT düşüşlere ve bugün itibari ile 550 milyar dolar kayıp olduğu ifade edilmektedir.

Karşılıklı Gümrük Tarifelerinin artırılması; Döviz – Altın – Kripto Para – Gümüş ve özellikle de sanayi de kullanılan EMTİA ürünlerindeki artışlar, YARI MAMÜL ve vatandaşın kullanacağı MAMÜL ürünlerine de, FİYAT ARTIŞI ve ZAM olarak yansımaktadır.

Peki, Dünya ticaretindeki daralma, resesyona sebebiyet verebilir mi?

Dünya Ticaret Savaşları başlar ise hangi ülkeler ne kadar ve nasıl zarar görür?

Ülkemiz bu durumdan en az zarar ile nasıl kurtulur? Ya da kriz ve tehditler ile birlikte gelen fırsatları faydaya çevirebilir miyiz?

Tarife; Uluslararası ticarete konu olacak eşyanın cins, nev’i ve niteliklerine göre sistematik bir şekilde numaralandırılarak sınıflandırıldığı ve bu eşyadan ithalatta alınması gereken gümrük vergisi oranlarını gösteren bir cetvel olarak tanımlanmaktadır!

Tarife kontenjanı ( tarife kotası ), bir ülkede belirli bir dönem itibarıyla gümrük vergisinde ve diğer mali yüklerde indirim yapılan ya da muafiyet sağlanan ithalatın miktar veya değerini ifade etmektedir.

Dış Ticaret; iç piyasada bulunmayan veya bulunduğu halde yüksek maliyetli olan mal ve hizmetlerin dış piyasalardan sağlanması, iç piyasada fazla olan mal ve hizmetlerin dış piyasaya transferi ile refah seviyesinin yükseltilmesi şeklinde ifade edilmektedir.

Dış ticarette nihai hedef, refah seviyesinin yükseltilmesidir! Dışarıya transferle gelir elde edilmesi ve sonuçta hayat standardının yükseltilmesi; dışarıdan transferle de içeride olmayan veya olduğu halde ihtiyaçların daha uygun şartlarda karşılanması mümkün olmaktadır.

Dış ticaret işlemleri, tamamen karşılıklı menfaate dayalı olarak gerçekleştirilen faaliyetlerden oluşmaktadır.

  • Ülkeler, dış ticaret faaliyetlerini gerçekleştirirken “menfaat” olgusundan hareketle, ekonomileri açısından en uygun bileşimi sağlamaya yönelik çaba sarf etmektedir.

Dış ticaret faaliyeti icrasında, ülkeler, yeri ve zamanı geldiğinde, dünya ticaretini olumsuz etkileyecek şekilde hareket edebilmektedir.

Ülkeler, kimi zaman direkt yollarla ticareti kısıtlama yoluna giderken; kimi zaman da dolaylı yollarla engelleme yolunu tercih etmektedir! Gümrük vergilerini arttırması gibi.

Dış ticaret politikasının en eski ve yaygın araçlarından birisi olan gümrük vergisi, bir malın ithali sırasında alınan vergi; “Gümrük Tarifesi” deyimi kullanılmaktadır.

Tarifeler konusunda belirleme yetkisi, her ülkenin kendisine aittir. Bazen ülkeler arası anlaşmalarla tarife belirlemesi de olmaktadır.

Dış ticaret politikasında önemli bir uygulama alanına sahip araçlardan biri olan gümrük vergisi, ülke ekonomisi önemli bir gelir kaynağıdır.

ABD Başkanı Trump’ın dünya devletleri ve özellikle de ÇİN’E uyguladığı Gümrük tarifelerinin arttırılması ile başlayan süreç; Dünya Ticaret Savaşları, SIFIRLAMA ya da RESET akabinde, Bretton Woods benzeri, DİJİTAL yeni bir DÜZEN ve SİSTEM kurulacağını işaret etmektedir.

İkinci Dünya savaşı akabinde kurulan sistem veya paradigmayı, ya yeniden revize edecekler ya da yeni bir paradigma ile karşımıza çıkacaklar.

PAYİTAHTTA ( BAŞKENT ) ENTRİKA Bitmez!.

Geçtiğimiz günlerde, AK Sakallı ihtiyar dost ile sohbet ederken, BAŞKENT ya da PAYİTAHTTA dönmekte olan dolaplar, siyasi entrikalar ve ayak oyunlarına geldi dayandı.

BAŞKENT ya da PAYİTAHTTA, ayak oyunları ve siyasi entrikalar neden bitmiyor? Siyasi entrikalar her daim artarak devam ediyor; GEÇİŞ ve KONJUNKTÖR dönemlerinde.

Yeni bir GEÇİŞ ve KONJUNKTÖR dönemlerinde yaşamakta olduğumuz siyasi entrikaları anlamakta, algılamakta ve yorumlamakta zorlandığımız anlar oluyor.

Seçim öncesi, seçim dönemleri, teşkilat başkanlık seçimleri ve özellikle de, SİYASİ LİDER DEĞİŞİMİNİN yaklaştığı dönemlerde, bir başka oluyor, BAŞKENT ya da PAYİTAHTTA ki, siyasi entrikaların şiddeti ve boyutu.

Konu, LİDER DEĞİŞİMİ olunca; Küresel ve Yerel Sermaye grupları ve siyasi güçler, kendilerine yakın bir kişi olması için hem kulis ve hem de LOBİ yapmaya başlamaktadır.

Küresel ve Yerel Sermaye Grupları ve Siyasiler; var olan, GÜÇ – İKTİDAR ve KONUMU kaybetmek istemiyor.

Derin mahfil – kulis ve medya maharetiyle, ÜÇ – BEŞ isim, SİYASİ LİDER DEĞİŞİMİ adına, sürekli olarak konuşturulmakta ya da parlatılmaya çalışılmaktadır.

Mesele, derin mahfil – kulis ve medya maharetiyle, kimlerin kimleri neden konuşturdukları ya da parlatmaya çalıştıklarına odaklanmak gerekir.

Mezkur isimler, içeride ve küresel çapta, hangi siyasi ekol ve sermaye gruplarına yakın oldukları, ehline ve ehlince malumdur.

AK Sakallı ihtiyar dostum, bilgi ve tecrübesini konuşturmakta mahir olduğu üzere, cevabı da hemen eklemiştir. Yaşanılan şehir BAŞKENT ya da PAYİTAHTTA olduğuna göre.

BAŞKENT ya da PAYİTAHTTA yaşamanın bir bedeli olacaktır.

Entrika zaviyesinden BAŞKENT ya da PAYİTAHT ile diğer şehirler, kıyas kabul etmez.

BAŞKENT ya da PAYİTAHTTA; kavga, ayak oyunları, saray kavgaları ve entrika bitmez.

Ülke ve toplum olarak, sürekli olarak bu konulardan neden sızlanıyor ve şikâyet ediyoruz ki?

Peki, Entrika ne demektir?

Entrika, kelime ve kavram olarak, bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli çalışma, oyun, dolap, düzen, dalavere, desise ve hile olarak ifade edebiliriz.

Entrika, herhangi bir işi bozmak veya sağlamak için girilen her türlü hile, dolap, oyun ve dalavere.

Peki, bir de işin içine siyaset, rant, güç, iktidar, makam, mevki, çıkar, paylaşım, para ve kadın girerse, entrikanın boyutunu, şiddetini ve artçılarını varız siz düşünün?

Yerel ve Küresel Sermaye, güç, çıkar, denge ve paylaşım grupları, kendilerine yakın bir LİDERİ siyasi arenaya sürecektir.

Peki, AK SAÇLILAR ve KÜRESEL MÜESSES NİZAM, mezkur, Siyasi LİDER ADAYLARINA ONAY verecek midir? Onay verilmediği dönemlerde neler olmaktadır?

Kimse bulunduğu güç, iktidar ve rantı kaybetmek istemiyor. İktidar, güç ve paradan destek ve kuvvet alanlar; durum, konum ve makamlara tapınacaktır.

Yerel ve Küresel Sermaye, çıkar, denge, güç ve paylaşım grupları son bir hareketle, SİYASİ LİDER DEĞİŞİMİ adına her yere saldırmaktadır.

Taraflar ve tarafların destekçileri ya da modern ifadesi ile YANDAŞ ve TROL ekipleri, neredeyse KILIÇLARI çekmiş bir konumda bekleşmektedir.

Dışarıdan kontrol ve denetimleri dışındaki bir SİYASİ LİDER oyuna dâhil olmasın diye her türlü ayak oyunu ve siyasi entrikalara şahit oluyoruz.

Kimse bulunduğu konum, iktidar, mevzi ve gücünü kaybetmek istemiyor. Çünkü, Güç ve İktidar VAR olmak demektir. Aksi halde bir HİÇ olacaklarını biliyorlar.

Tarihten ibret ve ders alınmadığı için TARİH tekerrür edermiş.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; kullarına, öncelikle akıl, basiret ve feraset vermesini. Daha sonra da; güncel ulusal ve uluslararası olay ve olguları; algılayacak şuur, idrak, muhakeme yetisi ve fehim vermesi dileklerimle.

Aksi halde, olay ve olgular arasında, rüzgarda savrulan çer çöp gibi bir oraya bir buraya savrulur dururuz!

Yeni bir KÜRESEL DENGE LOADİNG

Küresel iki EKOL arasında ki HEGEMONYA mücadelesi, hem bölgeyi ve hem de dünyayı, ekonomik ve siyasi olarak şekillendirecektir.

Küresel iki EKOL, çıkarları örtüşmediği dönemlerde, farklı hareket eder. Çıkarlar ve paylaşım konusunda uzlaşma olduğu dönemlerde ise birlikte hareket eder.

Mesele ÇIKARLAR zaviyesinde ortak paydada buluşabilmek. Aksi halde, dünya halkları ve özellikle de ÇIKARLARININ olduğu bölgelerde, yandı gülüm keten helva, demektir.

Çıkarlar ve Paylaşım, dünya siyaset sistematiği – düzeni ve dengesinin yazılı olmayan kurallarıdır.

Gazze ve Suriye meselesi ya da insanlık dramını da, bu şekilde okumak gerekir.

Yeni dünya sistematiği çerçevesinde; Dünya, bölge ve ülkemizde; Ekonomik ve Siyasi değişimlere hazır olmak gerekir.

Peki, Küresel iki EKOL arasında ki HEGEMONYA mücadelesi, bir 3. Dünya Savaşı ya da Dünya TİCARET SAVAŞLARINA sebebiyet verebilir mi?

Küçük çapta vesayet ya da vekalet orduları üzerinden olabilir. Fakat Büyük çapta bir savaş kesinlikle olmaz.

Dünya ve özellikle de bölgemiz, yüz yıl önce olduğu gibi küresel iki EKOL maharetiyle, yeniden bir paylaşım mücadelesine sahne olmaktadır.

Arka planda yeni bir SYKES – PİCOT Anlaşması hazırlanmaktadır. Anlaşma maddelerinde sorunlar yaşanmaktadır. Ortak bir nokta da buluşulduğu an her şey NORMALE dönecektir.

Küresel iki EKOL, bölgemiz ve ülkemizde, işbirlikçileri üzerinden, resmen tepinmektedir.

Küresel iki EKOL, bölgemizdeki ETKİ ve GÜCÜ, BİR DÖNEM, biri ” IN” olurken, BAŞKA BİR DÖNEM DE, bir diğeri, ”OUT” olmak zorundadır.

Bölge ülkeleri, Küresel iki EKOL arasında, bölgenin BARIŞI – HUZURU ve KALKINMA adına, DENGE politikası yürütür.

Yaşadığımız; SOSYAL – SİYASİ ve EKONOMİK türbülansı, Küresel iki EKOL arasında yeni bir KÜRESEL DENGE LOADİNG çerçevesinde okumak gerekir!

İnsanlar ölmüş, toplumsal kaos ve ekonomiler sarsılmış, ülkeler tarumar edilmiş, Kimin umurunda?

Siyasi Değişimler ve akabinde gelen restorasyon ile normalleşme süreci başlayacaktır!

Hz. Ömer ve Kudüs EMANNAMESİ

Kudüs Rum Ortodoks Patriği Theofilos Giannopoulos, 14 Eylül 2025 tarihinde, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Hazreti Ömer ( ra ) Kudüs’ü fethinin ardından Bizans İmparatorluğu adına şehri yöneten Patrik Sophronios’a verdiği emannamenin ( güvence belgesi ) yazılı olduğu bir tabloyu takdim etmiştir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 15 Eylül 2025 tarihinde yaptığı bir konuşmada, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ismini anarak; Burası bizim şehrimiz, sayın Erdoğan. Sizin değil, bizim şehrimiz. Her zaman bizim şehrimiz olacak. Bir daha bölünmeyecek, diyor.

Netanyahu’nun sözleri, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Ekim 2020 tarihinde, yaptığı bir konuşmadaki ifadelerine istinaden söylediği düşünülmektedir.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Ekim 2020 tarihinde, TBMM’de yaptığı konuşmada, Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir, demiştir.

Tarih, Kudüs’ün Müslüman idaresinde, barış – huzur ve bir arada yaşama kültürünün en parlak dönemlerini yaşadığını gösterir.

Hz. Ömer ( ra ) 638 yılında ( Hicri 15 ) şehre girdiğinde kan dökülmesini red etmiş, bizzat Medine’den gelerek şehrin Hristiyan Patriği Sophronius’a adalet timsali bir metin – EMANNAME vermiştir.

Can ve Mal Güvenliği: Kudüs ahalisinin canları, malları, kiliseleri ve haçları güvence altına alınmıştır.

İnanç Özgürlüğü: Hiç kimse dinî inancından dolayı zorlanmayacak, kimseye zarar verilmeyecektir.

Mabetlerin Dokunulmazlığı: Kiliseler mesken yapılmayacak, yıkılmayacak ve içindeki kutsal eşyalara dokunulmayacaktır.

Dönemin savaş hukuku ve devlet anlayışı düşünüldüğünde, olağanüstü bir hoşgörü ve adalet örneği.

İslam, fethettiği şehirde, kendi inancından olmayanlara da, insani ve dinî hakları sağlamıştır.

Hz. Ömer’in 638 yılında ki; Kudüs Fethi akabinde vermiş olduğu Emannamenin metni şöyledir: Bismillahirrahmanirrahim.

Bu sözleşme; Allah’ın kulu, müminlerin emiri Ömer’in İliya halkına verdiği bir emandır. Onların canlarına, mallarına, kilise ve haçları konusunda; hastaları ve sağlıklı olanları ve diğer insanlarına verilen bir emandır. Buna göre onlar kilise inşa etmeyecekler fakat eski kiliselerine de dokunulmayacaktır. Kiliselerinin sayısı azaltılmayacak, sahalarına dokunulmayacak ve haçlarına karışılmayacaktır. Mallarına da dokunulmayacaktır. Dinleri konusunda zorlanmayacaklardır. Onlardan hiç birine zarar verilmeyecektir. İliya’da onlarla beraber hiçbir Yahudi oturmayacaktır. Diğer şehir halkları gibi İliya halkı da cizye verecektir. Bu şehirden Rumları ve hırsızları çıkaracaklardır. Buradan çıkanlar gittikleri yere ulaşıncaya dek malları ve canları konusunda güven içinde olacaklardır. Onlar da tıpkı İliya halkı gibi cizye vereceklerdir. İlya halkından kim ki Rumlar gibi mallarını alıp çıkıp gitmek ister, kilise ve haçlarını da terk ederse, onlar da yerlerine ulaşıncaya dek canları, kiliseleri ve haçları konusunda eman içinde olacaklardır. Buraya savaşmak için gelmiş olanlar isterlerse burada kalıp İliya halkının şartlarına tabi olurlar, isterlerse onlarla beraber çıkıp giderler. Halktan hasat zamanı gelinceye kadar bir şey alınmayacaktır. Bu anlaşmaya tabi olanlar, cizye verdikleri müddetçe Allah’ın, Rasulullah’ın, halifelerin ve müminlerin zimmetindedirler. Halid bin Velid, Amr bin As, Abdurrahman bin Avf ve Muaviye bin Ebu Süfyan şahittir.

Kudüs, bir İslam şehridir ve tüm inançlara saygı gösterecek İslam anlayışının izleri hala mevcuttur.

Kudüs’te buram buram İslam kokusu vardır. Kudüs’te, buram buram Hz. Peygamberin Miraç kokusu ve tüm Peygamberlerin ayak izleri vardır.