Selçuk Üniversitesi Rektörü Hayırlı Olsun!.

Öncelikle, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından, Selçuk Üniversitesi rektörlüğüne ataması tensip görülen, Prof. Dr. Metin Aksoy hocamıza, akademik ve idari kadroya yeni görevlerinin hayırlı olmasını ve başarılar dilerim. Rektörlük atama sürecinde,  emeği geçen, gayret ve mücadele eden, tüm siyasi aktör, şehirde ki dinamik ve denge gruplarına, burada göstermiş oldukları üstün başarıyı, şehrin ali menfaati yatırım ve diğer  hizmetler için de sergilemelerini, acizane kamu görevi icra eden bir  gazeteci olarak rica ve talep ediyorum!.

Dünyada yeni sistem, düzen kurulma ve soğuk savaş benzeri bir  dengenin de tam olarak sağlanma sürecine girinceye kadar, hayatımızın gerçeği pandemi, yeni pandemiler  ve pandemi kuralları ile yaşamayı öğrenmeliyiz!. Pandemi sürecinde, kurtuluş savaşında yediden yetmişe vatan evlatlarının cepheye koştuğu gibi, hor görülen ve yok sayılan meslek liselerinin,  idareci, öğretmen ve öğrencilerin  devlet ve millet adına neler başardıklarını şahit olduk!. Her bireye ayrı ayrı teşekkür ederim!.

Bir kamu kurumunda ki üst düzey  dost  ağabey ile  mezkur konuda sohbet ederken, ilçesinde ki bir meslek lisesinin, pandemi sürecinde ve halen ilçenin tüm kamu kurumları ve hastanelerin ihtiyacı olan maskeyi üretmeye devam etmekte olduğunu vurguladı!. Peki, ülkemizde ki,  üniversite rektörü ve yönetimi, mühendislik fakülteleri ve meslek yüksek okullarında ki akademisyen, idareci çalışan ve öğrenciler,  pandemi sürecinde  neler yapmıştır?! Kocaman bir hiç!  Sadece izleyici locasında beklemişlerdir!.

Üniversite, gerçekleri arayan, bilim üreten ve bilim yayan, en üst düzeyde araştırma, geliştirme ve eğitimin yapıldığı, içerisinde fakülte, yüksek okul, enstitü ve araştırma merkezlerini barındıran, ödüllendirme, derecelendirme ve diploma verme yetkisine sahip kurumlardır!

Üniversite, ne fonksiyonel ve ne de fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz! Üniversiteler, topluma  yön verir ve toplumda itici  güç rolünü üstlenir!.  Bilgi ve teknolojide yaşanan gelişmeler, üniversite ve üniversite yönetimlerini de değişim ve değişmeye tabii ki zorlar!.

Üniversite, günlük siyasetin dışında, özerk yapısı ve politika üstü kurumlar olarak kalmalıdır! Bilim ve teknolojide gelişmiş dünya üniversiteleri,  üst düzey araştırmaların yapıldığı ve evrensel anlamda, dünyanın her alanda ihtiyacı olan mesleki bilgilerin teorik ve pratik anlamda öğretildiği ve üretildiği yerlerdir!.

Üniversite, bilim insanı akademisyenlerin ne dinleri,  ne ırkları,  ne de yaşam tarzları ile ilgilenir! Fakat, her türlü düşüncenin hür ve bağımsız olarak, kimseden çekinmeden ve korkmadan savunulduğu ve tartışıldığı yerlerdir!. Akademisyenler, idareye yakın ya da idarenin adamı kaygıları ile  ve idarenin çevresindeki ehliyetsiz ve kifayetsiz, çapsız  muhterisler tarafından mobbing ve  engellenmeye muhatap olmamalıdır!.

Üniversite, yeterli bilimsel ve saha çalışması yapılmaz,  bilimsel makale yayınlanmaz, ulusal ve uluslar arası ölçekte patent alınmaz, piyasada aranan ve  başarılı öğrenciler mezun olmaz ise, ülkesi ve bulunduğu şehre  ekonomik katkısı  da olamaz!. İletişimde ki kural; reklam ve halkla ilişkiler adına program, çalışma ve masraf yaparsınız; sonuç, nedir! Yani, Eeeee ne oldu?! Marka değeri, marka bilinirliği, marka itibarı, ürün fiyatı ve ürün satışında bir değişim ve gelişme olmuyor ise, yapılan tüm çalışmalar ve harcamalar sadece çöpten ibarettir!.

Üniversite yatay değil, dikey büyüme stratejisine uygun çalışmalar yapılmalıdır!. Üniversite kaynakları yeni ve atıl binalar için değil, piyasada aranan, başarılı ve nitelikli öğrenci, kendini geliştiren akademisyen ve idari kadro için kullanılmalıdır!  Üniversitenin marka değeri ve marka itibarına katkı sağlayacak, reel sektörde üniversitenin ismi ile aranan nitelikli ve başarılı öğrenciler yetiştirebilmek için araştırma ve  geliştirme çalışmalarına önem verilmelidir!.

Üniversite, akademik dünyada başarılı hocaları takdir etmek, ödüllendirmek ve gelişime önem verilmediği, idare ve idareye yakın adamı olmadığı kaygıları ile küstürülen kurumlarda, dedikodu  hastalığı boşluğu dolduracaktır!.  Üniversitenin ismi ile müsemma olabilmesi, şehrine ve ülkesine, bilimsel ve ekonomik katkı sağlaması, idarenin çevresinde ki, ehliyetsiz ve liyakatsiz, çapsız muhteris ve dedikodudan başkaca hiçbir şey üretemeyen ve kifayetsiz kişi ve akademisyenlerden ivedi bir şekilde arındırılmalıdır!

Rektör, üniversitenin lideridir! Dinamik, aktif, inovatif, pro-aktif, atılgan, girişimci, modern yönetim tekniklerine hakim, iletişim ve iletişim krizlerini de  yönetebilen, kendisi ve çevresi ile barışık  ise üniversite yönetimi de kurumsal olarak aynı özellikleri taşıyıp başarılı olacaktır!. Rektör, çalışır ve gayret ederse,  üniversite yönetimi, akademisyenler ve tüm personel çalışacak ve üniversite ile birlikte rektör de başarılı sayılacaktır!.

Özel sektörde bir genel müdür, şirketin marka değeri ve marka itibarını yükseltir, şirketin sürdürülebilir büyümesini sağlayabilir, karlılık, ciro, üretim, satış,  kalite ve verimliliği arttırabilir, maliyetleri düşürebilir, çalışan ve müşteri memnuniyetini de artırabiliyorsa, şirket sahibi ve yönetim, böyle bir genel müdürü şirketin başında tutmak için genel müdüre her türlü kolaylığı sağlayacaktır!. Peki, ülkemizde ki üniversitelerde durum nedir?!

Dünyada ve bölgesinde büyük ve güçlü Türkiye olabilmek için, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  sürekli olarak vurguladığı,  yakın olan aydınlık günleri görebilmek adına, Üniversite Sanayi işbirliği stratejik çalışması ivedilikle  sağlanmalıdır!. Sözde ve masada kalmamalıdır! İyi niyetle başlatılan üniversite sanayi işbirliği projeleri, taraflardan birinin çok bilmişliği veya ekabir davranışlar sergilemesi sebebi ile devlet ve millet adına akamete uğramasına izin verilmemelidir!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikalar Kurulu, Cumhurbaşkanı  Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a sunmuş oldukları, Yüksek Öğretim Reform Politika Belgesinde;  Rektör ve yönetim, toplum ile üniversite arasında köprüler kurabilecek kişiler olmalıdır!. Yüksek Öğretimde çeşitlenen öğrenci profiline uygun, talepleri karşılayabilecek, sosyal ve ekonomik gelişime katkı sağlayabilecek, piyasaların çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek, istihdamı arttırabilecek ve artan rekabete uyum sağlayabilecek bir üniversite, üniversite rektörü, üniversite yönetimi ve akademisyenler hedef olmalı, diyor!

Selçuk Üniversitesine; TOPLUM ile Üniversite Arasında Köprüler Kurabilecek; bir Akademisyen REKTÖR Atanmalı!.

Üniversite kavramı, Latince; bütün, hep, hepsi ve Fransızca;  toplum bütününe açık ve tüm bilgilerin öğretildiği kurum, olarak dilimize geçmiştir!. Osmanlıca külliye; küll, bütün, genel ve Arapça cami;  toplayan ve içeren ile anlam benzerliği vardır!

Üniversiteler, gerçekleri arayan, bilim üreten ve bilim yayan, en üst düzeyde araştırma ve eğitimin yapıldığı, içerisinde fakülte, yüksek okul, enstitü ve araştırma merkezlerini barındıran, ödüllendirme, derecelendirme ve diploma verme yetkisine sahip kurumlardır!

Üniversiteler, 2547 sayılı kanuna göre: Milli eğitim sistemi içinde, orta öğretime dayalı, en az dört yarıyılı kapsayan her kademedeki eğitim ve öğretimin tümüdür.  Bilimsel özerklik ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan yüksek öğretim kurumudur!.

Üniversiteler,  ne fonksiyonel ve ne de fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz! Üniversiteler, topluma  yön verir ve toplumda itici  güç rolünü üstlenir!.  Bilgi ve teknolojide yaşanan gelişmeler, üniversite ve üniversite yönetimlerini de değişim ve değişmeye zorlar!. Eski alışkanlıklar ile üniversite yönetilemez!. Üniversite yönetim ve yapıları çağın gereksinimlerini karşılamak zorundadır! Aksi halde,  akademisyenler ve eğitim olarak, sadece yüksek  lise düzeyinde  kalırsınız!.

Yasa, kanun ve yönetmelikler çerçevesinde, ÜNİVERSİTE REKTÖRÜ; görev, yetki ve sorumluluklarını, kabaca şu şekilde izah edebiliriz! Üniversite kurullarına başkanlık etmek! Yüksek Öğretim üst kuruluşların kararlarını uygulamak! Üniversite kurulların önerilerini incelemek,  karara bağlamak ve üniversiteye bağlı kuruluşlar arasında düzenli çalışmayı sağlamak! Üniversitenin yatırım programları, bütçe ve kadro ihtiyaçlarını, bağlı birimler ve üniversite yönetim kurulu ile senatonun görüş ve önerilerini aldıktan sonra, Yüksek Öğretim Kuruluna sunmak!

Gerekli gördüğü hallerde üniversitede ki kuruluş ve birimlerde görevli öğretim elemanları ve diğer personelin görev yerlerini değiştirmek veya yeni görevler vermek! Üniversite birimleri ve her düzeyde ki personele, kontrol, gözetim ve denetim görevini sürdürmek!  Kanun ve yönetmeliklerle kendisine verilen diğer görevleri de yapmaktır!.

REKTÖR, mezkur görev ve sorumluluklarına ilaveten; üniversite ve bağlı birimlerin öğretim kapasitesini rasyonel bir şekilde kullanılması ve geliştirilmesi, öğrencilere gerekli sosyal hizmetlerin sağlanması ve gerektiği zaman güvenlik önlemlerinin alınması!.

Eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma ve yayın faaliyetlerinin devlet kalkınma planı, ilke ve hedefler doğrultusunda, planlanıp yürütülmesi!. Bilimsel, idari gözetim ve denetim yapılması ve bu görevlerin alt birimlere aktarılması, takip ve kontrol edilmesi ve sonuçların alınmasında,  yasalara karşı birinci derecede yetkili ve sorumlu kişidir!.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikalar Kurulu, Cumhurbaşkanı  Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a sunmuş oldukları, Yüksek Öğretim Reform Politika Belgesinde;  ‘tematik’, ‘sınırlı alanda uzmanlaşmış’ ya da ‘çok yönlü üniversite’ olmak üzere yeni üç tip üniversite modeline yer vermektedir!.  Devlet üniversitelerinde üniversite konseyleri oluşturulacak!. Üst yönetim, konsey ile rektörden oluşacak, konsey üniversiteye destek olan, hizmet eden, toplum ile üniversite arasında köprü kurabilecek kişiler arasından atanacak!. Rektör dahil tüm atamalarda üniversitelerin misyon ve hedeflerine uygun olarak yürütülmesi için paydaş görüşlerinin alınması, temel prensiplerden biri olacak!. Yüksek Öğretimde çeşitlenen öğrenci profiline uygun talepleri karşılayabilecek, sosyal ve ekonomik gelişime katkı sağlayabilecek, piyasaların çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek, istihdamı arttırabilecek ve artan rekabete uyum sağlayabilecek bir üniversite hedef olacak, diyor!

Peki, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikalar Kurulunun, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a sunmuş oldukları, Yüksek Öğretim Reform politika belgesinde, üç tip üniversite modeli ve özellikle de tematik üniversite ve alanda uzmanlaşmış üniversite teklifi çerçevesinde, soralım! Tematik üniversite  yönünde  kurulan üniversiteler, rektör ve yönetimin çapsız ve ufuksuzluğu  çerçevesinde ne hallere gelmiştir?! Tematik üniversite olarak köklü üniversiteden ayrılan tematik bölüm ve fakülteler eski üniversitelerde  tekrardan neden açılmaya çalışılır?! Tematik üniversiteler, yereldeki güç grupları ve siyasetin baskıları sonucunda  tematik olmaktan neden çıkarılmaya çalışılır?! Hedef nedir?!

Üniversite rektör ve yönetimi, sosyal ve ekonomik gelişime katkı sağlayabilecek ve piyasada ki çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek bir plan, bir  strateji ve hedefleri var mıdır?! Hiç sanmıyorum!. Üniversite rektör ve yönetimi, istihdamı artırabilecek ve artan rekabete uyum sağlayabilecek mezun  öğrenciler yetiştirebilmek  gibi bir dertleri var mıdır?!  Bu da nereden çıktı?! Şöyle, fil dişi kule odalarımızda ne güzel  dedikodu yapıyor ve kahvemizi yudumluyorduk!. Üniversite rektör ve yönetimi, fakülte dekan ve yönetimi, mezun öğrencilerin hangi alanda  ve nerelerde çalıştıkları konusunda  bilgi ya da böyle bir kaygıları  var mıdır?! Ya da mezun  öğrenciler alan dışında neden çalışmaktadır?! 

Şimdi, yukarıdaki sorun, sıkıntı ve Yüksek Öğretim Reform Politika belgesinde ki öneri, hedefler ve 2023 – 2053 ve 2071 vizyon çerçevesinde, sorumuzu özele indirgemek sureti ile tekrardan soralım! Türkiye’nin ilk on beş üniversitesi arasında, 1975 yılında  devlet üniversitesi olarak kurulan, yetmiş bine yakın öğrencisi, beş bin öğretim görevlisi ve bir o kadar idari personeli, neredeyse küçük bir  il konumunda ki ve  KONYA gibi FARKLI DİNAMİK VE DENGELERİ  olan KADİM ŞEHİRDEKİ TOPLUM, SİVİL TOPLUM VE SANAYİ  ile  ÜNİVERSİTE ARASINDA KÖPRÜLER  KURABİLECEK,  KONYA MERKEZ ilçe BELEDİYELERİNİN İKİ – ÜÇ KATI ve   KONYA BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİNİN BÜTÇESİ kadar bir MALİ TABLOSU BULUNAN, ülke ve şehrimizin  en köklü eğitim kurumu SELÇUK ÜNİVERSİTESİNE NASIL BİR REKTÖR veya KİM ATANMALIDIR?!  Bir gazeteci ve iletişim uzmanı olarak soruyorum!.

Dünya’ya Reset mi atılıyor, yoksa UpGrade mi?!.

Korona virüs ve sonrası, dünyada ve yerel ölçekte her şey değişecektir!. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır!. Değişimin ne ve nasıl olacağını  idrak edemeyen  izan yoksunlarına bu durumu nasıl izah edebilirsiniz?! Sosyal, kültürel, ekonomik ve siyaseten çok  büyük değişimlere şahit olacağız!. 

Tarihsel süreçte dünyada ki her değişim tabii ki zor,  zorlu   ve sıkıntılı olmuştur!. Milyonlarca insan ölmüş, bir o kadarı yaralanmış, şehirler  ve ülkeler  tarumar edilmiştir!.  Tabii ki birileri ölür ve yaralanır, ülkeler de tarumar olur ve yıkılırken, elbette ki  birileri de çok kazanmıştır!. İşte tam da  kavga buradan kaynaklanmaktadır!.

Değişime direnenler elbette ki olacaktır!. Dünya ve yerelde ki değişim ve dönüşüm nasıl olacaktır?! Değişim ve dönüşüm de kimler saf dışı kalacaktır?! Kim veya kimler yeni sisteme  dahil olacaktır?!  Yeni  sistemde ki aktör ve figüranlar  ise  ehlince malumdur!.

Bazı araştırmacı ve stratejistler, korona virüs  sonrasında, virüsün arkasında ki  üst  veya şeytani aklın, dünya insanlığını evlere hapis etmesi ile birlikte, her şeye reset atıldığı  ya da update edildiğini ifade etmektedir!. Dünya ve insanlığa  reset mi atılıyor?! Ya da update mi yaşanıyor?!  Yoksa game over ile birlikte upgrade  süreci mi başlamıştır?!  Bilemiyorum!. Dedik ya; ehline malumdur!.

Reset, ayarlamak ve yeniden düzene koymak anlamına gelir! Peki, korona virüs ile dünya insanlığı evlerine hapis edildiğinde, yaşadığımız bir reset ya da update işlemi midir?! Yoksa, birileri adına game over ( oyun bitmiş ) algısı, olgu olarak yaşanırken, yeni bir upgrade ( versiyon  yenilenmesi ve vites yükseltme ) mi yaşanmaktadır?! Upgrade sürecinin  kutup başı ve başrol devletleri hangisidir?!

11 Mart 2020 tarihinde, ülkemizde korona virüs vakasının tespit edilmesi ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’a Cumhurbaşkanlığı Huber çalışma köşküne taşınmıştır! Korona virüs sürecini sağlıklı bir şekilde buradan yönetmiştir! Korona virüs sonrasındaki değişim, dönüşüm ve yeni sisteme yönelik Upgrade görüşme, anlaşma ve bağlantılar buradan yürütülmüştür!. Peki, neden İstanbul?! Dünyanın her dönemde KALBİ olduğu için olabilir mi?!

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip  Erdoğan, yetmiş beş gün sonra, Cumhurbaşkanlığı  İstanbul Huber çalışma ofisinden Ankara Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gelmiştir!. Akabinde, TBMM’de bekçi kanunu görüşmeleri, bazı milletvekillerinin vekilliğinin düşürülmesi, Ayasofya’nın tekrardan cami olarak açılmasının gündeme gelmesi ve bazı gazetecilerin tutuklanması ile birlikte ülkemizde tansiyon bir anda yükselmiş ve ortam gerilmiştir! Acaba neden?!  Peki, neler olmaktadır?! Ya da nelerin olacağının göstergeleridir!.  Bilemiyorum!.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; İstanbul’un 567. fetih kutlamaları muhtevasında, 29 Mayıs 2020 tarihinde, Ayasofya Cami’nde okunan Fetih Suresi ile birlikte, rahatsızlanan iç ve dış odaklar, bir kez daha mevzi alarak nifak seferberliği başlatmıştır! MHP’nin görüşü çok nettir. Ayasofya Cami Müslüman gönüllerle buluşmalı ve kapısı ibadete mutlaka açılmalıdır. Kimin ne söylediğinin bir önemi yoktur. Önemli olan milletin ne dediği, ecdadın ne istediği ve Allah’ın neyi emrettiğidir. Gerisi fuzuli laf kalabalığıdır, söz ve vurgularının, korona virüs sonrasında ki, game over ve upgrade sürecinin, dünyada ki dönüşüm  ile birlikte, özellikle de dini zaviyeden yaşanacak değişime işaret etmekte olduğunu düşünüyorum!. Peki; 15 Temmuz 2020 tarihinde ki  Demokrasi ve Milli Birlik kutlama gününde, Ayasofya Cami olarak Müslüman gönüller ile buluşabilir mi?! Neden olmasın?

Küresel ve emperyalist sızıntı işbirlikçi ekol temsilcileri upgrade sürecinde ki yeni sistemde olmayacaktır!  Türk Devleti, yerli ve milli oyuncular ile  devleti ebed müddet  ülküsü  yolculuğuna devam edecektir!.  Kadim Türk Devlet kodları ve Maturidi İslam temsilcileri Anadolu diriliş ve direniş erleri yeni sistemde aktif rol alacakları için sızıntı işbirlikçilerin sesleri çok çıkmaktadır! Dere yatağını bulmuştur!. Sağ ve salimen  yolculuğuna devam edecektir!.  Artık kimse engel olamayacak ve değiştiremeyecektir!. Artık uzanan her sinsi ve kirli el  anında kırılacaktır!.

Dünyada yeni oyun, sistem  ve düzen kurulurken,  upgrade işlemi devreye alınırken,  Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan yürürlüğü konulamaz ve başarılı olunamaz!. Madem ki Türkleri tarihten çıkardığınız anda insanlık tarihi  adına hiçbir şey kalmayacaktır!.  Türk, Adalet dağıtan, hakikatin temsilcisi ve mazlum  milletlerin de hem hamisi ve hem de hadimidir!.

Sosyal, kültürel, tarih, coğrafya ve gönül aklı tüm bölgelerde,  Kadim Türk Devlet Aklının kontrolünde, Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan barış ve huzuru tesis edemezsiniz! Yüz yıldır bu bölgelere  kan ve gözyaşı hakimdir!. Peki, barış ve huzur var mıdır?! Barış ve huzurun olmadığı toplumlarda,  sosyal, siyasi ve ekonomik düzen ve  güveni temin edemez, gelişim ve kalkınma hamlelerini de sağlayamazsınız!. 

Düzen, güven, gelişim ve kalkınmanın olmadığı toplumlarda  ise, kaos sisteme hakim olur!. Kaos ortamında, hem içeriden ve hem de dışarıdan  birileri  tabii ki beslenecek, serpilecek  ve gelişecektir!. Peki, her  kaos döneminde gelişen, büyüyen ve serpilen, kim veya kimlerdir?!.  Upgrade sistemde, dünya ve yerelde, devlet ve millete karşı devletçilik oynayan, sızıntı işbirlikçi ekol temsilcilerine kesinlikle yer olmayacaktır!. Bizden hatırlatması!..

Selçuk Üniversitesine Rektör Atamak!..

Son günlerde, şehrin derin mahfil, kulis, gazete haber ve köşe yazarlarının gündem konusu, Selçuk Üniversitesi Rektörlük ataması gelmektedir! Halen rektör olarak devam eden Mustafa Şahin hocanın görev süresi 15 Ocak 2020 tarihinde dolmuştu!. Altı aylık süreçten kaynaklı ve korona günlerinde  unutulan  rektörlük ataması kamuoyunun gündemine  yeniden gelmeye başlamıştır!. Neden?! Ya da birileri, bilinçli olarak gündem  kamuoyu oluşturmaya veya yönlendirmeye mi çalışmaktadır!.

Neymiş efendim!  Rektör adayı bazı akademisyenler, sadece CV’lerinde rektör adayı yazsın ve rektör yardımcısı veya bir makam kaparız diye aday oldular, şeklinde yazılara şahit oluyoruz!. El insaf!. El vicdan! Gazetecinin görevi kamuoyunu yönlendirmek değildir!. Adama sorarlar?! Hangi saik ve kim veya kimler adına bunları  yazıyorsunuz?! Yoksa, niyet mi okuyorsunuz?! Vebal değil midir?! İnsani, vicdani, mesleki ve etik değerlere sığar mı?! Peki, bu insanlar ile nasıl helalleşebileceksiniz?! 

Gazeteci, kamuoyunun bilgilenmesi adına   sadece fotoğraf veya resim  gösteren kişidir!. Fotoğraf veya resim yapan  kişi değildir!. Ya da fotoğraf veya  resim konusunda yorum yapan kişi kesinlikle değildir!.  Gazeteci veya iletişim mesleğini icra eden  kişi öncelikle  kendini, sınırlarını ve daha sonra da haddini bilmelidir!.

Şehirdeki siyaset, güç ve denge grupları elbette ki kendilerine yakın bir ismin rektör olarak,  Sayın Cumhurbaşkanı tarafından atanması beklenmektedir!. Neden acaba?! Atanacak rektöre,  ihale ve rant kapma ya da çapsız, ehliyetsiz ve liyakatsiz oğlumu, kızımı, gelinimi ve damadı  işe aldırırız kaygıları olabilir mi?!. Ne bekliyordunuz?! Veya ne zannetmiştiniz?! Devlet, millet ve şehir sevdası adına değil!. Buradan akçeli  konuları  zikretmek dahi istemiyorum!.

11 Mart 2020 tarihinde, ülkemizde ki korona virüs vaka ile Devlet ve YÖK başkanlığının talimat ve yönlendirme akabinde,  üniversitelerde  uzaktan eğitim süreci başlamıştır!. Bilgisayar mühendislik  fakültesi ve bilgi işlem daire başkanlıklarının  ne kadar çok  çalıştıkları ve neler ürettiklerine, şahit olduk!. Bazı üniversiteler, uzaktan eğitim için  milyonlarla ifade edilen kaynak aktarmak sureti ile yazılım almıştır!. Peki, sonuç?! Akademisyenler uzaktan eğitim için sisteme dahi giriş yapamamış ve öğrenciler sistemdeki kopma ve arızalardan kaynaklı ödev ve projelerini teslim edememiştir! Daha ne olsun!

Peki, Uzaktan Eğitim Merkezi  olarak kurulan birimde  ki akademisyen ve yöneticiler,  neler yapmıştır?!  Böyle  günler için hazırlık ve planlama  yapmışlar mıdır?!   Dijital eğitim materyali   üretmişler midir?!  Bilemiyorum!. Karar ve yorum sizin!. Peki, merkezdeki akademisyenlere neler olmuştur?! Hiçbir şey! Atamalarını yapan rektör, merkezdeki akademisyen ve çalışanlar için  görevi ihmalden soruşturma açmış mıdır?!  Hiç sanmıyorum!. Neden? Çünkü  bize yakın ve bizim adamımız  oldukları  için olabilir mi?!.

Korona virüs günlerinde, dünyada ki rekabetin teknolojik araştırma ve geliştirme yatırımlarına olduğuna şahit olduk!. Bu alanda geri kalmış ülkeler, gelişmiş ülkelerin sömürgesi konumuna düşecektir!. Üniversiteler, devleti ve  milleti adına araştırma ve geliştirme merkezleri değil midir?!. Günümüzde küresel ve emperyalist güçler arasındaki savaş ve rekabet uzaydadır!.  Dünyamızı uzaydan kontrol ve denetim için savaş verdikleri bir dönemde; Uzayı parsel parsel etmişlerdir!

Peki, Üniversite yönetimleri  ve akademisyenler bu konuda nerededir?!  Ya da, Türk Devleti ve Türk Devlet Aklı bu alanda neler yapmaktadır?! Türk Devleti; Suriye ve Libya’da atmosferin dışından yönetilen ve yönlendirilebilen, son teknoloji füze savunma sistemlerinin dahi erişemediği bir alandan, Türk mühendisler tarafından geliştirilen ve üretilen SİHA sistemleri ile  savaş sistematiğini yeniden yazmakta ve kısmen  görmekte olduğumuz başarılar  elde edilmektedir!. Şimdi tekrar soralım; üniversite rektör ve akademisyenlerine; bu konuda devlet ve millet adına neler yapıyorsunuz?! Kocaman bir hiç!. Yeter ki engel olmayın! Yeter ki gölge etmeyin!. Yeter ki hainlik etmeyin!: Başka bir ihsan istenmiyor!.

Korona virüs sonrası dünyada ve yerelde; sosyal, kültür, ekonomi ve siyaset değişecektir! Cumhurbaşkanı  Sayın Recep Tayyip Erdoğan, her konuşmasında, Aydınlık günler;  Türk Devleti ve Türk Milleti için çok yakındır, diyor!.  Neden acaba?!  Üniversitelere atanacak   rektör,  dünyada  ki  rekabet, değişim   ve savaş ortamında, Türk devleti  ve  Türk milletine karşı  sorumlulukları ve aydınlık günler zaviyesinden; ben neredeyim ve neler yapabilirim şeklinde  kendilerini tekrar tekrar  sorgulamalıdır!.

Selçuk üniversitesi rektörlük makamına, ehliyetsiz, liyakatsiz,  kifayetsiz veya yereldeki güç, denge grupları ve siyasetin de emir komuta zincirinde, içeriden ya da dışarıdan,  şehir ve şehrin dinamiklerinden bihaber, çapsız ve muhteris bir rektör mü arıyoruz!  Ya da; Rektör; dünya ile entegre ve piyasayı bilen, reel sektör ile barışık, ülkesi ve yaşadığı il, üniversitenin marka değeri ve itibarını artırma hedef ve gayesi olan, akademisyenler, çalışanlar  ve  mezun öğrencilerin  de reel sektörde üniversite ismi ile aranması adına   bir derdi  ve  bir kaygısı olmalıdır!. 

Bu makamlar oyun, oynaş, fantezi ve rant dağıtım yerleri asla değildir! Bir gün mutlaka hesabını sorarlar, hem burada ve hem de diğer tarafta!. Hatta, Kadim Türk Devleti ve Türk  Devlet Aklı,  her bir kuruş ve ihanetin bedelini  bir gün kişinin burnundan fitil fitil getirir!. Bize de  uyarmak ve hatırlatmak, düşer!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, karşımızda eski Türk Devleti yoktur! Eski alışkanlıkları olan Türk Devlet yönetim sistemi ve Türk Devlet Aklı kesinlikle yoktur! Türk Devleti, küresel sızıntı işbirlikçi ekol temsilcilerini devletin  her biriminden temizlemektedir?! Dünya, gönül coğrafyamız olan bölgede yüz yıl önce olduğu gibi yeniden kurulmakta ve dizayn edilmektedir! 

Yeni dünya düzeni  ve sistematik, Türk Devleti olmadan kurulamayacaktır!.  Virüs günlerinde bir kez daha  şahit olduk!.  Tarih, kültür, sosyal, coğrafya ve gönül bağları ve   aklı  olan tüm bölgelerde,  Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan hiçbir şey yapılamaz!. İçerideki tüm yeni atama ve kadrolar,  yeni dönemdeki dünya düzeni ve sistematiğe yönelik, yeni Türk Devlet yönetimi ve siyaseti,  Türk Devlet ve Anadolu kodlarına hakim ve yakın olacaktır veya olmalıdır, şeklinde düşünüyorum!

Virüs ve Sonrası Gıda Güvenliği!.

Korona virüs ile birlikte hayatımızda ki; bireysel ve toplum nizamı için güvenlik kavramını her alanda hissetmeye başladık!. Can, mal, sağlık  ve namus güvenliği, ekonomi, siber, gıda ve bio- güvenlik gibi!. Can, mal, sağlık ve namus  güvenliği birey için çok önemlidir!. Ekonomi, gıda, siber ve bio-güvenlik ise hem birey, hem toplum ve hem de ülkelerin sosyal düzeni, dünya ile rekabeti  ve gelişmesi  için çok mühimdir!.  Aksi halde, dünyada ki örneklerinde olduğu gibi ülkeler hem gelişmelerini ve hem de sosyal düzenlerini sağlayamaz!. Tam da birilerinin bekleştiği ortam, kaos düzene hakim olur!. Kontrol ve yönlendirme adına, arkası zaten kendiliğinden gelecektir!. Virüs günlerinde güvenlik konularının ne kadar önem ve acil olduğuna bir kez daha şahit olduk!. 

Tüm dünya insanlığı açısından, halk sağlığı ve ekonomik boyutu nedeni ile gıda güvenliği günümüzde önem kazanan bir konu haline gelmiştir. Gıda kaynaklı hastalıkların ortaya çıkması sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan toplumları etkilemektedir. Günümüzde gıda işleme, üretim, dağıtım ve tüketim sürecinde meydana gelen köklü değişimler, dünyanın her bölgesinde ki tüketicilerin, tükettikleri gıda ürünlerinin güvenliği hakkında emin olmamakta ve gıdadan kaynaklanan sorunlar daha dikkatle izlenmektedir!

Gıda kaynaklı sorunlar, aynı zamanda sadece insan sağlığını etkilemekle kalmıyor, bunun ötesinde kişi, aile, toplum ve ülkelerin ekonomik ve sosyal yapılarını etkiliyor!. Küresel ölçekte gıda ticareti, gıda ihraç eden ülkelere, döviz sağlaması yanında, sektöre katma değer getirmekte ve milli gelire önemli katkılar sağlamaktadır!.

Şehirleşme ile birlikte gıda üretim ve tüketim sürecinde ki köklü değişiklik ve gıda kaynaklarında ki değişimler, gıda zincirinin uzaması, yeni tehlikelerin ortaya çıkması veya  artmasına yol açmaktadır!. Bu nedenle, hem sağlık ve hem de ekonomik açıdan gıda güvenliği, her ülkede uygulanması gereken ulusal ve uluslar arası sistemlerden bir tanesidir!.

Sağlıklı olmak, yaratılan her bir insanın en temel ihtiyacı ve hakkıdır. Hiç kimse bu konuda bir engel, saldırı veya başkaca bir işlemde bulunamaz!. Sonsuz kudret sahibi Allah’ın yeryüzünde halife olarak yaratmış olduğu insanın en temel ihtiyaçlarının; Can, mal, sağlık ve namus güvenliği olduğunu da bizlere ihtar etmektedir!. Aksi halde nesiller devam ettirilemez!.

Gıda ürünleri, sağlımızı en kolay etkileyecek etkenlerin başında gelir.  Gıda güvenliği, ürünü kullanan tüketicinin mutlak bir talebidir ve üretici firmalar bu işin sorumlusudur. Beslenme, insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biri olup sağlıklı yaşam sürecinin en temel kriterlerinden biridir. Sağlıklı bir yaşam için sağlıklı beslenme ve sağlıklı beslenmenin en önemli esaslarından biri tarladan sofraya,  gıda güvenliğinin temin edilmesidir!. 

Gıda güvenliği üretimden tüketicinin sofrasına kadar gıdalarda ki fiziksel, kimyasal, biyolojik, mikrobiyolojik ve her türlü zararın öngörülmesi ve uzaklaştırılmasını temel alan tedbirlerin tamamını ifade eder!. Gıda güvenliği, üretim aşamasında ki bitkisel üretim, hasat, bakım, sulama, hayvan sağlığı, hayvanların aşılanması, tükettikleri yemlerin kontrolü ve nakliyatı,  tüketiciye ulaşana kadar tüm aşamaları kapsar.

Gıda güvenliği, gıdalardan kaynaklı,  tüketicilerin sağlığına zarar verebilecek tehlikelerin bulunmaması anlamına gelmektedir!. Tarımsal üretimden hasat, işleme, depolama, dağıtım, hazırlık ve tüketime kadar her aşamada güvenli kalmasını sağlamada kritik bir rolü vardır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı; Üretimden tüketime kadar, uluslararası standartlara uygun gıda güvenliğinin sağlanmasını stratejik amaç olarak belirlemiştir! Türkiye’de gıda güvenliğine yönelik; tüketim ve satış alışkanlıklarının değiştirilmesinde ki zorluklar, kayıt dışı üretim, üretici ve tüketicinin bilgi eksikliği, işletmelerin küçük ölçekli olması, gıda güvenliği konusunda bilgi kirliliği ve üretim aşamasında hijyen koşullarına uyulması gibi eksiklikler, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, devletin en kılcalında ki sızıntı işbirlikçi ekol temsilcilerinin ayıklanması ile birlikte, her alanda olduğu gibi,  Kadim Türk Devlet Aklının nezaretinde, Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü ve 2023 – 2053 ve 2071 vizyon hedefleri çerçevesinde, dünyada belirli bir iddiası olan ülkeler için stratejik  öneme sahip konumdaki tarım, tarım ürünleri ve gıda güvenliği alanında,  yerli, milli hamle, yatırım ve politikalar ile hem kendisine yeten, hem de başka ülkelere de tarım ürünleri ihraç eden  güçlü ve büyük bir Türk Devleti   karşımıza çıkmaktadır!

Anadolu İrfan Medeniyeti!..

Yazılarımızda sürekli olarak,  Anadolu irfan medeniyetinden dem vuruyoruz!. Türk tarihi aynı zamanda, insanlık ve mazlum milletler adına, barış ve huzur,  diriliş ve ihya,  ilim, hikmet  ve irfan medeniyetidir!. Tabii ki bazı dost ve okuyucularımızdan övgü olduğu kadar eleştirilere de muhatap olduğumuzu ifade etmeliyim! Peki, Anadolu İrfan medeniyeti nedir, kelam ve kalem  izin verdiği kadarı ile kabaca izah etmeye çalışalım!.

İrfan sözlükte; bilme, anlama ve kültür olarak tanımlanır! İrfan, bireyin maddi ve manevi, zahir ve batın hayatında ki nefsani basamakları bir bir kat ettiği, ilerleme ve yükselme,  arınma, kemal ve tekamüle doğru açılan kapıdır!. İnsan denen varlık için bu alemde ki her şey kuru bir kavga ve yarıştan ibarettir!. Kuran-ı Kerim’in  ilk emri ve buyruğu  bu çerçevede okumaktır!.  Peki,  okumaktan  gaye nedir?! Sadece kuru bir okumak olmasa gerekir! Okumak, öğrenmek, anlamak, anlamlandırmak, yaşamak ve tekamül etmek!.

İrfan, aynı zamanda, ilmin en yüksek noktası anlamında kullanılan bir kavramdır. İlim ve irfan sahibi dediğimizde, hem ilmi, hem de ilmi yaşamak ile hasıl olan meleke haline gelmiş ahlaki davranışı olan birey anlaşılır!. Cemil Meriç rahmetli,  kültürün karşısına irfanı koyar!. Kültür insanoğlunun ekip ürettiği bilginin, topluma mal olup önce yaşama biçimi, sonra görüş ve davranış haline gelmiş olan formudur!

Anadolu ifan medeniyet kavramı, toplantılarda ve dost meclislerinde ki sohbetlerde,  son zamanlarda daha sık kullanılır olmuştur!. Acaba neden?! İrfan, bir tür bilgeliktir!. Bilmek, hayatı ve dünyayı  öğrenmek anlamındadır!. Günümüz dünyasında,  yaşamak ve öğrenmek arasındaki irtibat kopmuştur!. Her şey sanal olduğu gibi insanlar  da sanal ve sun’i bir hal almıştır!. Yani yaşamak dediğimiz şey süreklilik arz eden bir  öğrenme, gelişme ve tekamül yoludur!.

Sonsuz Hikmet ve İlim Sahibi Yüce Allah, Zümer suresi 9. Ayeti Kerime de;  De ki: Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl ve iz’an sahipleri bunu anlar, buyrulur!. Dünyaya geliş gayemiz ve çektiğimiz sıkıntıların nedeni; dövünmek ve şikayet için değil, hayattan kendimiz adına bir şeyler öğrenmektir! Olgun, erdemli ve kamil  bir insan olabilmek adına!.  

Arifler, bilgiyi, irfan, marifet ve yakin kavramları ile ifade etmiştir! Peki, yakin ne demektir?! Yakin bilgi, kesin bilgi demektir. Delil ve burhan ile elde edilen bilgi anlamına gelmektedir!  İlmel yakin bilgi;  ilimle bilmek!.  Salim akıl ve sahih naklin ifade ettiği bilgidir. Kesinlik ifade eden bilgilerin en aşağı derecesidir! Aynel yakın bilgi; gözle görerek bilmek! Duyularla ya da tecrübe ile elde edilen, bizzat müşahede sonucu ortaya çıkan bilgidir! Hakkel yakın bilgi  ise;  her şeyi ile bilmek ve vakıf olmak demektir. Bizzat yaşanarak elde edilen bilgidir. Kesinlik ifade etme bakımından en üstün bilgidir!  Arifler, ilimsiz marifet muhal ve marifetsiz ilim vebaldir, buyurmaktalar!.

Anadolu irfan medeniyeti,  farklılıkları ayırıcı, yok edici ve parçalayıcı bir etken olarak değil, bir zenginlik kabul eden farklı ırk, dil, din, mezhep ve görüşlere sahip insanlara karşı hoşgörü içerisinde birlikte yaşamayı,  şefkat ve merhameti esas almak demektir! Çünkü, Dünya ve dünya insanlığı bugün için bu  paradigmaya muhtaç bir konumdadır!. Çünkü tüm yollar tıkanmış ve  kapanmıştır!.

Hz. Peygamber efendimiz ( sav ); Beyazın, siyaha bir üstünlüğü yoktur. Siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur, buyurmaktadır!. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Bu ilke doğrultusunda ırk ve renk, din ve dil ya da mezhep ve inanca dayalı hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanlığın haklarını korumak için mücadele vermeye devam edeceğiz, ifadelerinin, dünya insanlığının mezkur konulardan kaynaklı bugün için  geldiği ve  yaşamış olduğu durum, barışı ve huzuru zaviyesinden  çok calibi dikkat olduğunu düşünüyorum!.

Anadolu irfan medeniyeti; hayatı ve  insanlığı; bilgi, hikmet ve ahlaki bir bütünlük içinde ele almaktır!. Selçuklu ve Osmanlı kaynakları, Hoca Ahmet Yesevi ve İmam Maturidi, Hz. Mevlana ve Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli ve Ahi Evran,  Nasreddin Hoca ve Horasan erleri, direniş ve diriliş erleri, örnek, önder ve sembol şahsiyetlerin sergilemiş oldukları davranış ve kullandıkları hikmet dili, fütüvvet ve ahilik kültürü, irfan medeniyetini beslemiş, arada bazı dönemlerde inkıtalar olmasına rağmen, öz ve aslını korumak sureti ile  günümüze kadar taşınmıştır!.  Şimdi, yeniden şahlanma ve dünya insanlığına derman olmak vaktidir!.

Tarih ve kültür,  dil ve din, coğrafya ve gönül bağlarımız olan tüm bölgeler, mazlum milletler  ve tüm dünya insanlığının barış ve huzuru  adına, Kadim Türk Devlet Aklının nezaretinde, Türk Devlet kodları ve Anadolu irfan medeniyet ilke, ülkü, düstur, prensip ve bu kodları temsil eden  Anadolu diriliş erlerini  bekleşmektedir!.  Dedik ya, tüm yollar ve paradigmalar tıkanmış ve kapanmıştır!. İnsanlığa barış ve huzuru, hiçbir dönemde getirememiştir!. Çünkü, hepsi yok etmek, öldürmek, yakmak, yıkmak ve sömürü üzerine  kurulmuştur!.  Anadolu irfan medeniyeti ve bu medeniyetin temsilcisi olan diriliş ve direniş erleri ise, tüm dünya insanlığına barış ve huzur getirmek, insanlığa hadim olmak, ihya ve yaşatmak üzerine  bina edilmiştir!.

Korona Virüs Sonrası Yeni bir ÇAĞ Başlıyor!.

Korona Virüs sonrası dünyada ve özellikle de yerelde çok büyük değişim ve dönüşümlerin olacağını  yazılarımızda vurgulamaya çalışıyoruz!. Sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik değişim ve dönüşüm!. Peki, bu değişim ve dönüşüm nasıl olacak?!  Kimler bu değişim ve dönüşümde trenden inecektir?! Kimler veya hangi ülkeler virüs sonrasında ki yeni dönemde dünyada kutup olarak karşımıza çıkacaktır?!

Türk Devleti, Afrika ve Kuzey Afrika, Balkanlar ve  Kafkasya, Asya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinde, tarih, kültür, sosyal, din, dil ve gönül aklı ve bağları olan tüm bölgelerde, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte KUTUP BAŞI olacaktır!. Hangi ülkeler, küresel  ve hegemonya güç yarışından yerinden olacaktır?! Korona virüs, yeni dönemde ki güç, varlık ve yokluk zaviyesinden bir turnusol görevi olduğunu da vurgulamıştık! Acaba neden?!

İstanbul’un fethinin 567. Yıl dönümünü kutladığımız şu günlerde, Türk Devleti  ve Türk Milleti,  yeni bir fetih, yeni bir çağ, yeni bir Kutlu Türk Tarihi ve yeni bir  dönemin işaretlerinin göstergelerini vermekte olduğumuzu düşünüyorum!.

Peki, 567 yıl önce İstanbul’un fethi ile neler olmuştur?!  İstanbul’un fethi, bir dönemin bitişi, yeni ve kutlu bir çağ başlaması, Korona virüs ve sonrasında ki yenidünya düzeni veya yeni bir çağın başlaması ile ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! Tabii ki yoktur! Virüs, sadece dünyayı kapatmış, kilitlemiş,  tüm hayatı  ve ekonomiyi de dünyada  durma noktasına getirmiştir!.

567 yıl önce İstanbul’un fethi ile; Türk ve dünya tarihinin dönüm noktalarından biri  ve Osmanlı Devleti yükselme dönemine girmiştir!. İstanbul’un fethi ile, sadece kendi halkına değil, tüm Dünya insanlığına barış ve huzur gelmiştir!. Bin yıllık Bizans imparatorluğunun yıkılması ile, köhne bir çağ kapanıp, yeni insani bir  kutlu çağ açılmıştır!. Reform hareketleri, Rönesans dönemi ve coğrafi keşiflerini başlatmıştır! Fetih ile, Osmanlı Devleti, Anadolu ve Rumeli toprak bütünlüğü sağlanmış ve İpek ticaret yolu Türklerin kontrol ve komutasına geçmiştir!.

Peki, bugün dünya insanlığı fiziksel ihtiyaçları kadar, barış ve huzura susamış mıdır?! Barış ve huzur ne zaman gelecektir?! Virüs döneminde yüz ülkeye yapılan  Türk yardımlarını nasıl okumalıyız?! Mazlum milletler inim inim inlemektedir! Peki, kim duyuyor?! Hiç kimse! Onların, gözleri kör, kulakları sağır ve gönülleri de kapalı ve mühürlüdür! Peki, bu inilti ve yakarışları dünyada kim duyacak, kim dinleyecek ve  çözüm adına kim harekete geçecek ve  kucaklayabilecektir?! Tabii ki, asil Türk Milleti ve Aziz Türk Devleti!. Tarihi, yakmak, yıkmak, öldürmek  ve yok etmek olanlar mazlum milletlere, kan ve göz yaşından başka  ne verebilir ki?!  Tarihi sadece, diriliş, ihya, yaşatmak ve var etmek olan asil Türk milletinden başka,  bugün  dünya insanlığında ki  insani  ve gönül yaraları  kim sarabilecektir?!

MHP Lideri Devlet Bahçeli, Zulüm 1453’de başladı diyenler, İstanbul’u kundaklama ve kurcalama hedefi güdenler, İstanbul merkezli zillet planları ile pusu kuranlar, aynadaki akisleri gibi kötürüm olacaklar! Müslüman Türk Anadolu çocukları, Bizans’ın çocuklarını her cephede ve her seviyede berhava edecektir, ifade ve vurgularının, virüs ve sonrasında kurulmakta olan yeni bir çağ, yeni bir dünya düzeni ve sistematiğinde ki, Güçlü ve Büyük Türk Devletini hazmedemeyen tüm küresel ve emperyalist güçler ve içerideki işbirlikçiler mahareti ile de  kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir  kukla Türk Devleti hayali kuran taşeron sızıntılara  karşı, bir Osmanlı tokadı, olduğunu düşünüyorum!.

Geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli ve diğer Hazirun katılımları ile  açılışı yapılan, eski ismi Yassı  veya Yaslı Ada, yeni ismi ile  Demokrasi ve Özgürlükler Adası; Türkiye’nin atmış yıllık demokrasi mücadelesi yanında ve gelecekteki hedeflerinin de sembolü olacaktır!.

ABD’deki meşhur Camp David Adasında, dünya dengesi adına, uluslararası toplantılar yapılır ve nihai kararlar buradan tüm dünyaya açıklanır! Demokrasi ve Özgürlükler Adası da, artık ulusal ve uluslararası  toplantıların  yapılacağı, dünya insanlığının  barış ve huzur adına,   nihai kararların da tüm dünyaya  açıklayacakları bir merkez olacaktır!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan;  Türkiye son iki asır boyunca, sürekli bir uçtan diğerine savrulurken epeyce büyük kayıplar yaşamış ve tarihi fırsatları kaçırmıştır! Ülkemizin bu savrulmaları ve içe dönük mücadele üzerine kurulu serencamın sürmesini isteyenler, darbelerden vesayete, terör örgütlerinden kifayetsiz siyasetçilere kadar malzeme bulmakta zorlanmamıştır! Ancak milletimiz, istiklalinden ve istikbalinden ümidini kesmemiştir! Bu yıl 949. yıl dönümüne ulaştığımız Malazgirt Zaferi ve 567. yıl dönümünü kutladığımız, İstanbul’un Fethinde ki ruh, heyecan ve kararlılıkla mücadelemize devam edeceğiz!. Cumhuriyetimizin 100. yılı 2023,  milletimiz için yepyeni bir şahlanış vesilesi haline getirmek için gece ve gündüz çalışmaktan bir an bile geri durmayacağız!. Büyük ve Güçlü Türkiye hedefine doğru, demokrasi ve ekonomimizi sürekli daha ileriye taşıyarak yürümeyi son nefesimize kadar sürdüreceğiz, ifade ve vurgularının, virüs sonrasındaki yeni dünya düzeni ve sistematiğinde ki,  geleceği de güzel, aydınlık ve KUTUP ve KUTUP BAŞI bir Türk Devleti  adına  çok manidar ve dikkate değer olduğunu düşünüyorum!.

Siyaset Isınırken; Erken Genel Seçim Söylentileri!..

Son günlerde, siyasetin iyiden iyiyi ısınmaya başladığına şahit olmaktayız! Peki, neden?! Ya da birileri siyasetin ısınmasını mı istiyor?! Veya Türk Devlet Aklının nezaretinde yürüyen bir hareket ve operasyon  olabilir mi?! Neden olmasın?!  Türk Devleti, MUZ Cumhuriyeti olmadığını göre!.

Bir siyasi figür çıkıyor ve darbe olabilir diyor; bir anda ortalık tuz buz kesiyor! Aynı partiden bir başka siyasi figür de iktidarın artık değişim zaman gelmiştir ve normal yollardan olmaz ise darbe ile mutlaka değişmeli ve gidecek, diyor! Türk Devleti ve Milleti, darbelerden  yorulmamış mıdır?! Allah akıl, fikir versin! Başkaca ne diyebiliriz!

Tabii ki; bu sözlere laf yetiştirmeye çalışan,  siyasi aktör, ulusal ve yerel gazeteciler ve bir de böyle zamanların olmaz ise olmaz eyyamcılar!. Yani durumdan vazife çıkaranlar!. Yoksa darbe söylentisi ile birilerinin konum, konuşlandıkları yer ve durumdan  kaynaklı uykuları mı kaçmaktadır!. Veya eski müesses sistemdeki, yerli ve milli olmayan, küresel ve emperyalist işbirlikçi ekol tasfiyesi olabilir mi?!  Bilemiyorum!. Peki, neler oluyor?! Ya da neler olmaktadır?! Kalem ve Kelam  izin verdiği çerçevede, anlamaya, anlamlandırmaya ve yorumlamaya gayret edelim!.  Allah yar ve yardımcımız olsun!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, Türk Devletinin bekası ve devleti  ebed müddet devam ülküsü ve 2023 – 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesinde, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde, Anadolu kara parçası üzerinde bir daha darbe ve darbe ihtimalinin dahi  olmaması adına, içeride ve dışarıda bir Türk Üçgeninin  tesis edilmekte olduğunu ifade etmiştik!. Peki, özellikle de içeride ki Türk Üçgeni tarafları kim veya kimlerdir?! Hangi siyasi aktörlerdir?! Bilemiyoruz!. Ehlince malumdur!.

Anadolu coğrafyası; artık, Anadolu kültürü, Anadolu irfanı, Anadolu medeniyet  temsilcileri Anadolu direniş ve diriliş erleri tarafından  yönetilecektir!. Anadolu’nun idaresi ve devlet kademesinde,  küresel işbirlikçi sızıntı ve  emperyalist ekol temsilcilerine hiçbir şart ve şekilde artık yer olmayacaktır!.  Peki, nasıl olacak?! İki yüz yıldır küresel ve emperyalist sızıntı işbirlikçi ekol temsilcileri  her  yerde, dediğinizi de duyar gibiyim!.

Tabii ki bu ifadelerimizden hiçbir şey anlamayan okuyucu dostlarımız olduğu gibi, nereden çıktı şimdi bu kavramlar şeklinde serzeniş ve eleştirilere de muhatap olduğumuzu hatırlatmakta fayda vardır!.  Yol ve yolculuk, kavramları idrak edemeyen ve  anlamayan  yol arkadaşları ile tabii ki yürünmez!. Hem de kutsal bir dava ve yolculuk  hiç bir şekilde yürünemez!.  Daha doğrusu, yol ve yolculuk, beraber yürüdüğünüz yol arkadaşlarınızın yola ihanet konumunda olmaları, kutsal ve değerleri olan diriliş, direniş  ve ihya erlerine çok büyük sıkıntı ve eziyet verecektir!. Bugün olduğu gibi!. Aksi halde, yol ve yolcu kazaları ile karşı karşıya mutlaka kalırsınız!. Yani yolda veya yarı yolda kalabilirsiniz!. Ya da dün olduğu gibi dağılabilirsiniz!.

Peki, Kadim Türk Devleti ve Türk Devlet Aklının beş bin yıllık devlet yolculuğu ve serencamı öylesine sıradan ve  kutsalı yok mudur?! Tabii ki beş bin yıllık serencam çok kutsaldır!. Tüm dünya insanlığı, Türk Devleti ve  asil Türk Milletinin, Adalet  dağıtan ve Hakikat ehli duruşu, mazlum milletlerin de hamisi ve hadimi konumunu  özlem ve hasretle bekleşmekte ve aramaktadır!.  Aksi halde dünya insanlığı, hiçbir zaman barış ve huzura erişemeyecektir!. Virüs günlerinde şahit olduğumuz gibi! Türk, aynı zamanda, nizamı alem adına Seyfullah olduğunu da vurgulamıştık!  Türk; bir ırk, bir din ve bir mezhebi yaklaşım asla değildir!.

Şimdi yazımızın başına tekrardan dönelim; Neymiş efendim! Türkiye’de darbe olacakmış!. İktidar darbe ile değişecekmiş!. Darbe veya sokak hareketleri ile iktidarın mutlaka değişmesi gerekiyormuş! Peki, bu darbeyi kim veya kimler ve  nasıl yapacak?! Hani, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, küresel  sızıntı işbirlikçi ve emperyalist ekol temsilcilerini, devlet kademesinden bir bir temizlemiştik!. Demek ki kenarda, köşede ve özellikle de siyasette ve askeriye de   kripto olarak varlığını devam ettiren,  bir şekilde mevzilerini  koruyan ve birbirlerini de kollayan, küresel ve emperyalist sızıntı  ve  işbirlikçi ekol temsilcileri,  halen çok aktif bir haldedir!.  

2019 yılı Aralık ayında Çin’de görülen ve daha sonra da tüm Dünya’ya yayılan, 11 Mart  2020 tarihinde de ülkemizde ilk vaka tespit edilen  Korona Virüs sonrasında  dünya’da ve ülkemizde, hiçbir şey eskisi gibi olamayacağı ve sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi değişim  ve sonuçlarının  olacağına ifade etmiştik!. Kadim Türk Devlet Aklı ve Türk Devletinin  bu değişim için, hazırlık,  öngörü, tedbir, stratejik ve taktik planları var mıdır?! Ya da olmalı mıdır?!  Yoksa saldım çayıra Mevla’m kayıra şeklinde midir?!  Oyun kurucu ve tuzak bozan,  Kadim Türk Devlet Aklı,  teyakkuz halinde ve her an devrede midir?.

Darbe söylentilerinin akabinde,  köşe yazıları, haber  ve yorumlar çerçevesinde, erken seçim söylentilerinin ayyuka çıkmasıdır!. Peki, bir erken genel seçim olabilir mi?! Elbette ki, neden olmasın! Türk Devletinin varlığı ve bekası, Türk Milletinin birliği ve  ali menfaatleri  de, bir erken genel seçime gitmeyi gerektiriyorsa, tabii ki olmalıdır!. Hem de acil bir şekilde ve  hemen şimdi!. Anayasa ve yasaların izin verdiği çerçevede, en erken tarihte bir erken  genel seçim olabilir!.

Anadolu irfanı, Anadolu kültürü, Anadolu medeniyeti ve bu değerleri içselleştirmiş, Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü ve 2023 – 2053 ve 2071 vizyon ve hedefleri çerçevesinde, Kadim Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde, siyasette ki mezkur Türk Üçgeni tarafı ve Anadolu Diriliş – Direniş Erlerinden, tarihi Kadim Türk Devlet Kodlarının temsilcisi yerli ve milli bir kadro, istiklal ve istikbal adına,  Büyük ve Güçlü Türkiye için iktidara gelecekse, ‘an garib zamanda’ bir erken genel seçim olabilir! Neden olmasın?!

Korona Virüs ve Siber Güvenlik!.

Günümüz teknoloji çağında,  kişi, hayatı ve zamanının büyük bir kısmını elektronik ortamlarda geçirmeye başlamıştır. Yalnızca kişiler değil tabii ki! Devlet, kamu kurumları, KOBİ ve irili ufaklı tüm özel şirketler; vatandaş, müşteri, diğer şirket ve kurumlara sunmuş oldukları hizmet ve ürünler hakkındaki iletişimlerini sanal ortam üzerinden gerçekleştirmektedir. Korona Virüs döneminde bu uygulama ve iletişimlerin daha fazla  kullanıldığı ve yoğunlaştığını da bir realitedir!.

Milli Eğitim Bakanlığı  ve YÖK Başkanlığı virüsün başladığı ilk günlerden itibaren uzaktan eğitime ağırlık vermeye başlamıştır!. MEB özel bir site üzerinden orta öğretim öğrencilerine  ders vermeyi denemiş  fakat   aynı site üzerinden  veri çalındığı iddiaları akabinde, bu siteden vazgeçildiğini, kendi yazılımlarına geçildiğini de bir kenara not edelim!.

Bilişim ve yazılım konusunda devlet ve milletin kalkınması için araştırma ve geliştirme yapmasını ümit ettiğimiz,  bazı üniversitelerin uzaktan eğitim konusunda yerlerde süründüğünü ifade etmeliyiz! Bu üniversitelerde eğitim gören öğrenciler uzaktan sisteme bağlanma ve erişim sorununu dahi çözemediler!. Bırakın ders görmeyi ya da ödev teslim etmeyi!.

Bazı üniversiteler uzaktan eğitim konusunu binlerce dolar kaynak aktarmak sureti ile out-source yazılımlar üzerinden çözüm üretmeyi denemiştir! Tabii ki bir adım yol alınamadığını da hatırlatmadan geçemeyeceğim!. Eskilerin ifadesi ile elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde  bulunmaz!. Üniversitelerin, bilişim departmanında ki bilgisayar mühendisleri ve  bilgisayar mühendisliği bölümünde ki  akademisyenler ne iş yapar ki?! Yazılım ve bilişim onların ilgi sahasına girmiyor, herhalde!.

Kurum, şirket ve KOBİ penceresinden siber güvenlik kavramına baktığımız zaman karşımıza ilk olarak veri ve bilgi güvenliği gelmektedir. Kurumlar sahip oldukları bilgiyi derler, işler, satar, kiralar veya bir ürün ve değer üretmek için kullanır!  ISO 2701 kurumlar için üretilen küresel çaptaki ilk ve tek denetlenebilir bilgi güvenliği standardıdır!. Kurumlar, bu standart çerçevesinde, bilgi güvenliğini sağlamak, gizli veri ve sahip oldukları en önemli varlık olan bilgiyi korumakla yükümlüdür!.

Sanal alem olarak ifade edilen  bu dünya, yaşantımızın her alanında  yer alıyor, diğer insan ve kurumlar ile iletişimin büyük bir kısmı elektronik ortamda geçmektedir!.  Virüs günlerinde, tüm toplantılar, dost sohbetleri ve hatta eğitimler de  sanal alem üzerinden yürütülmektedir!.  Sanal alemde siber saldırı ve saldırganlara karşı kendimiz ve kurumlarımızın en değerli varlıkları olan bilgi ve veriyi korumak zorundayız. Bu noktada ise karşımıza Siber Güvenlik kavramı çıkmaktadır!. 

Peki, nedir siber güvenlik? Siber güvenlik; bilişim sistemlerinde insan veya kurumlar arası kurulan iletişimin, elektronik ortamdaki verilerin güvenliği, bütünlüğü ve gizliliğinin korunması şeklinde tanımlayabiliriz. Siber güvenlik, bilişim sistemleri ve tüm ağlar üzerinden bağlantı halindeki bir dünyanın temel taşıdır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde dünya genelinde yapay zekâ ve robotik teknolojilerin gelişmesi, fırsatların yanında, çok büyük güvenlik  zafiyetleri ve kaygılarını da  beraberinde getirecektir!.

Peki, kişisel ve kurumsal veri ve bilgiyi koruyamadığımız zaman  başımıza neler gelebilir veya neler ile karşılaşabiliriz?!  Siber saldırganlar, kötü niyetli hacker veya hacker grupları bu verilere izinsiz erişerek kurumlara maddi ve manevi olarak büyük zararlara sebep olabilir! Hacker, bilişim sistemleri üzerinde uzmanlıklarını kanıtlanmış, iyi niyetli ürün, yazılım ve teknolojilerin açık ve zafiyetlerini keşfeden teknik beceri sahibi kişilerdir. Çok iyi bir yazılım ve kodlama uzmanı, teknolojiyi de ustalıkla kullanırlar.

KOBİ  veya Şirketlerin siber saldırılara karşı korunmak için gerekli adımları şu şekilde ifade edebiliriz!. Güvenlik zafiyetlerine karşı sistemlerini taramak ve güncel tutmak!. Bilgi güvenliği kurumun önemli bir parçası olduğunu düşünmek ve tüm iş süreçlerine entegre edilmesi! Veri hırsızlığına karşı kontrol mekanizmaları geliştirmek ve ağ güvenliğinin sağlanması!  Olası siber saldırı ve  siber suçlara karşı kurum genelinde firewall vb. güvenlik duvarı ürünlerini konuşlandırmak!. Kurum network ağ üzerindeki her türlü işlemi kayıt altına almak ve anlık olarak izlenmesi! 

Devlet ve hükumetler açısından siber güvenliğe baktığımız zaman akla ilk olarak vatandaşlar, kamu kurumları, bilişim sistemleri, istihbarat, savunma, iletişim, finans ve enerji gibi kritik altyapıların, bilgisayar korsanları veya diğer devletlerin siber saldırılarına  karşı korunması gelmektedir!. Aksi halde çok büyük sıkıntılar yaşanır!. Günümüzdeki savaşlar artık sanal alemde ve siber saldırılar şeklinde her saniye icra edildiğini vurgulamıştık!. Virüs döneminde, devlet ve özellikle de devletlerin stratejik kurum ve birimlere karşı  daha fazla siber saldırı ve savaş olmaktadır!.  Acaba  neden?!..

Yerli ve Milli Yazılım & Teknoloji Hamlesi -2-

Yerli ve milli yazılım ve bilişim, teknoloji ve savunma alanındaki yatırım ve hamleler, ülkeler için ekonomik ve stratejik yönden büyük önem taşımaktadır! Bağımsızlık için ekonomi ve ekonomi güvenliği ve  mezkur alandaki atılım ve yatırımlar çok mühimdir!.

Teknoloji ve bilgi odaklı yeni ekonomik düzenin önde gelen sektörlerinden yazılım ve bilişim, savunma ve  teknolojik yenilikler, Türkiye gibi genç nüfus avantajı ve gelişme potansiyeline sahip ülkeler için büyük ehemmiyet  arz etmektedir!.  

Yerli ve  milli yazılım ve teknolojiler  ihtiyaçlara özel esnek bir  yapı sunabiliyor!. Yerli ve milli yazılım ve teknolojiler, şirket ve kurumlara sunduğu avantaj, farklı ülkelerin koşullarına göre hazırlanmış küresel yazılımlardan farklı olarak, yerel mevzuata hızlı adapte olabilmesi, daha esnek ve verimliliği geliştirerek, kurum ve ülkeye karlılık artışı sağlaması olarak gösterilebilir.

Bilim ve Bilişim çağında, bir ülkenin teknolojiyi sadece kullanıyor olması, geleceği kaçırması ve sayısız tehditle karşı karşıya kalmayı  da peşinen kabul etmesi anlamına gelmektedir!.  

İleri teknoloji ve bilişim, gelişmiş ülkelerin daha fazla yatırım yaptığı alanlar arasında üst sıralarda yer almaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve kullanımının artması siber güvenlik konusunun gündeme gelmesine neden oluyor. Yeni bir dünya savaşının bilişim altyapısı ve silahlar ile olacağı öngörüsü gerçeklik kazanmaktadır!.

Günümüzde  savaşlar artık, hacker mahareti ile siber saldırılar şeklinde yürütülmekte olduğunu da buradan ifade edelim!. Hem de, her gün, her saat  ve her saniye  siber savaş ve saldırılar, dünyada ki ülke ve şirketlere yönelik  hızla  devam etmektedir!. Peki, neden?

Yerli ve  milli yazılım ve teknoloji, sadece ülke ekonomisi için değil, ülkenin güvenliği için de elzemdir!.  Yazılım ve teknoloji,  şirket ve ülkelerin kilit noktalarıdır.  Yazılım teknolojilerinin küresel kaynaklar tarafından sağlanıyor olması, muhtemel bir güvenlik açığını da beraberinde getirecektir!

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışma gecesi, küresel işbirlikçilerin değişik isimler altında ki kripto yazılımlar üzerinden yürüttükleri iletişim ile,  aziz Türk Devleti ve asil Türk Milletine karşı, sinsi ve kirli neler planladıklarını da hiçbir zaman unutmamalı ve unutturmamalıyız!  

Ülke istihbarat örgütlerinin  yaygın kullanımdaki İnternet servislerinden, kendi ülkelerinde üretilen yazılım ve donanımlardan yararlanarak istihbarat topladıklarını, hassas bilgilere eriştiklerini de  bir kenara not edelim! Ticari kaygılar nedeni ile göz ardı edilen bilgi güvenliği, kurum ve ülkelerin beka ve varlıkları için ne denli etkili olabileceğini de göstermektedir!.

Yerli ve milli yazılım, teknoloji ve savunma altyapılarının geliştirilmesi, büyük ve güçlü Türkiye’nin anahtarı olacaktır! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonra bu alanlara, Kadim Türk Devlet Aklının denetiminde, Türk Devletinin  neden ağırlık ve önem verdiğini ümit ederiz birileri idrak edebilecektir!.

Büyük ve Güçlü Türk Devleti için, teknolojiyi sadece takip etmek yetmez, teknoloji üretmek ve takip edilen konumunda mutlaka olmalıyız! Türkiye’nin yerli ve milli yazılım, teknoloji felsefesi ve mantalitesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için veri saklama ve şifreleme, algoritma ve platformlardan bağımsız özel sunucu tasarımları gibi kritik konuların öne çıkması elzemdir!

Yerli ve milli  yazılım ve bilişim,  teknoloji ve savunma alanında, ülkemizde, on sene öncesine kıyasla büyük ilerleme kaydetmiş olunmasına rağmen, dünya yazılım sektörü ve teknolojik yeniliklerden  binde altı oranında pay aldığımızı  da üzülerek ifade etmeliyiz!.

Türk Devleti, devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerine ulaşılabilmesi için bu oranın artırılması gerekir!. Bunun için de yerli yazılım ve teknolojinin geliştirilmesi, tüm özel sektör ve kamu kurumlarında, yerli  ve milli ürünlere öncelik verilmesi gerekmektedir!.

2023 hedefleri arasında,  500 milyar dolar olarak ifade edilen ihracatın 150 milyar dolarının yazılım ve bilişim, savunma  ve teknoloji sektöründen gelecek olması,  hem güvenlik, hem siber saldırılar ve hem de istihbarat için yerli ve  milli yazılım ve teknolojinin öneminin  gün geçtikçe daha  net bir şekilde  anlaşılmakta olduğunu düşünüyorum!.